kaynağı değiştir]
Ruh ile can kavramları arasında kimi kültür, din ve felsefelerde bir ayrım yapılmamış, kimilerinde ise bir ayrım yapılmış olmasına ve bu kavramları belirten iki ayrı ya da birkaç terim olmasına rağmen, söz konusu terimler, çeşitli nedenlerle (aralarındaki farkın muğlak bir mesele olması veya farkı bilmeyenlerce aynı anlamda kullanılması vs.) sık sık aynı kavramı belirtmek üzerine birbirlerinin yerine kullanılagelmişlerdir. Can terimi kimi görüşlerde yalnızca insanlar için ve Aristo'nun görüşünde olduğu gibi, zihinsel etkinliklerle (örneğin düşünce) ilgili olarak kullanılırken, kimi görüşlerde de bir canlıyı cansızdan ayıran özelliklerle nitelendiğinden, tüm canlılar için kullanılır. İnsan varlığını üçlü bir yapıda ele alan kimi görüşlerde ise ruh ile madde (fiziksel beden) arasında “yarı maddi” üçüncü bir unsurun bulunduğu varsayılır. Ruh ise genellikle öznel (sübjektif) bir varlık olarak ele alınır, kişisellik, bireysellik gösterir.
Pavlus'un ruh (pneuma), can (psyche) ve beden (soma) şeklinde üçlü bir ayrım yaptığı görülür.[52] Pavlus'un Selanikliler'e Birinci Mektup'ta ve Korintoslular'a Birinci Mektup'ta (15/44) yazdıklarına bakılırsa, insan varlığının en ulvi, en yüksek kısmı ruhtur; fakat ruhun beden üzerindeki etkisi psyche aracılığıyla olmaktadır.
İlk konsil olan İznik konsili (M.S) sırasında erkeğin canı kadar ilahî bir doğası olmamakla birlikte kadının da bir canı olduğu kabul edilmiştir[53].Önceleri ruh (Fr. l'esprit) düşünceye, can (Fr. l'âme) da hislere bağlanıyordu. canon'da insanın iki canı olduğundan sözediliyordu. yılında İstanbul'da toplanan konsilde canon'dan ruhun iptal edilmesi (çıkarılması) kararı alındı; bununla birlikte canın ruhsal bir kısmı olduğu kabul edilmişti. Ruh ile can arasındaki kavram karışıklığı da bu dönemde başlamıştır. Böylece ruh, can ve beden üçlemesi can ve beden ikilemine indirgenmiş oldu ve “ruh ile beden arasında dengeleyici ve uyum sağlayıcı can” anlayışı terk edilerek, bedenle zıtlık gösteren can ya da ruh anlayışıyla ifade edilen düalist anlayışa geçildi.[54]
İstanbul patriği Fotios'a muhalif olanlar, onu insanın iki canı olduğunu ileri sürme konusunda yalancılıkla suçladılar. Fotios görevden alındı ve daha sonra görevi tekrar kendisine iade edildi. Fotios 'de İstanbul'da bir konsil düzenledi ve bu konsil toplantısında 'da alınmış kararlar iptal edildi. Roma, önceleri bu konsili tanımış ve Papa, Fotios'la iyi ilişkilerini sürdürmüşse de, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin yol ayrımından sonra bu konsil Roma tarafından tanınan konsiller listesinde yer almamıştır.[55]
Yine de, günümüzde bazı Hristiyanlar insanın beden (eski Yunanca'da soma), can (psyche) ve ruh (pneuma) [56] şeklinde üçlü bir yapıda olduğunu kabul ederler. Bununla birlikte Kitab-ı Mukaddes üzerinde çalışmalarda bulunan modern ulemanın çoğu kitaptan yaptıkları pek çok alıntıda bu iki terimi birbirinin yerine kullanmakta ve böylece üçlü yapıyı ruh ve beden şeklinde ikili yapıya indirgemektedirler.
Genellikle gerçek anlamndan farkl bir anlam olan, ilgi çekici bir anlatm bulunan, ifadeyi daha zengin klan, iki veya daha fazla sözcükten meydana gelen, kalplam söz topluluklarnadeyimdenir. Çounlukla gerçek anlamndan ayr bir anlam tayan, en az iki sözcükten oluan kalplam söz ya da sözcük gruplar.e.Tabir. Genellikle gerçek anlamndan az çok ayr bir anlam olan, ilgi çekici bir anlatm bulunan, ifadeyi daha zengin klan, iki veya daha fazla kelimeden meydana gelen, kalplam söz topluluklarna deyimdenir. Birden fazla sözcükten olumu, bir kavram karlamak amacyla kulllanlan ve bir durumu en ksa yoldan anlatp, cümleye çekici anlatm özellii katan, çou mecaz anlaml kalplam söz öbeklerine deyim denir.
Aba altndan denek göstermek: Sakin, yumuak görünmekle birlikte karsndakini gizliden gizliye korkutmak."Sakn onlara aba altndan denek göstermeye kalkma, yoksa kaçrrsn."
Abac, kebeci, ara yerde sen neci?: "Tamam, ilgililer bu ie karabilirler, ama sen neci oluyorsun" anlamnda kullanlr.
Abay yakmak: Gönül verip âk olmak, tutulmak."Türkmen kzna abay yakal beri, saz elinden düürmez oldu."
Abbas yolcu: 1. Yola çkmaya kesin kararl."Abbas yolcu! Daha fazla oyalamayn." 2. Ölmek üzere (olan). "Komaya girdi, abbas yolcu mu ne?"
Abesle itigal etmek: Yersiz, yararsz, bo ve anlamsz eylerle vakit geçirmek."u yaa geldin, ama abesle itigal etmekten vazgeçmedin."
Abuk sabuk konumak: Düünmeden, birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsz, saçma sapan söz söylemek. "Yeter artk, abuk sabuk konumalarna daha fazla dayanamayacam."
Abur cubur: Yararl olup olmad düünülmeksizin rast gele yenen, yemek yerini tutmayan yiyecekler."Ne diye çocuklarn karnn abur cuburla doyuruyorsun?"
Aceleye getirmek (dara getirmek): 1. Bir ii gerektii gibi yapmayp, zaman darlndan yararlanarak birini aldatmak. "Tezgâhtar aceleye getirerek gömlein defolusunu vermi."2. Zaman darl sebebiyle gereken özeni göstermemek. "Yazn hiç de güzel deil, aceleye getirmisin."
Acemi çaylak: Toy, tecrübesiz, beceriksiz. "Acemi çaylaa bak hele! Sen mi tamir edeceksin o saati?"
Ac çekmek (duymak): 1. Ar, sz duymak. "Kazadan sonra çok ac çekti." 2. Üzülmek, üzüntü içinde kalmak."Eini kaybedeli on yl oldu ama o hâlâ ac çekiyor."
Acs içine (yüreine) çökmek (ilemek): Bir eyin verdii ac, üzüntü benliinde derin iz brakmak."Elindeki tek evi de yanp kül olunca acs yüreine iledi."
Acsn çekmek: Yaplan yanl bir iin dourduu sknt ve üzüntüyü yaamak."Kestiim o aacn hâlâ acsn çekiyorum."
Acsn çkarmak: 1. Acln yok etmek."Yada kavurarak acsn ald."2. Önceden urad maddî ve manevî zarar sonradan gidermek. 3. Öç almak."Bir gün bana yaptklarnn acsn senden çkaracam."
Ac souk: Keskin, hoa gitmeyen, çok üütücü souk."Ac souk insann iliklerine iliyordu."
Ac söz: nsann gönlünü inciten, onuruna dokunan ar söz."Bu ac sözlerine kim katlanr sanyorsun?"
Aç acna: Aç olarak, hiçbir ey yemeden."Bu i aç acna yaplmaz."
Aça çkarlmak (alnmak): inden çkarlmak, görevine son verilmek."e üç gün geç geldi diye aça alnd."
Aça vurmak: Gizli, sakl bir eyi herkese duyurmak, ortaya çkarmak."Yllardr içinde saklad srr mahkemede aça vurdu."
Aç çkmak: Saklamakla görevli bulunduu para, eya veya baka bir eyin saym sonucu eksik olduu anlalmak."Kasiyerin sal günü akam on bin lira aç çkt."
Açn bulmak: Herhangi bir iteki eksii, hileyi veya zarar ortaya çkarmak."Hemen her yazsnda bir açn bulmak mümkün."
Açk alnla: Baar, eref, övünç ve dürüstlükle."Hemen her iten açk alnla çkar onlar."
Açk bono vermek: Bir kimseye snrsz, istedii gibi davranma yetkisi tanmak.
Açk fikirli: Olaylar, gelimeleri, yenilikleri iyi anlayp gerei gibi karlayan; düündüünü olduu gibi söyleyebilen kimse."Bu toplumun açk fikirli insanlara duyduu ihtiyaç, bugün daha fazladr."
Açk kalpli (yürekli): Samimî, içi temiz, içi d bir olan kimse."Komumuz kadar açk kalpli bir adam görmedim."
Açk kap brakmak: Gerektiinde bir konuya yeniden dönebilme imkân brakmak, kesip atmamak, ileriyi düünerek lml davranmak."Bu kadar kesin konumayalm, açk kap brakalm da iyi düünebilme frsatlar olsun."
Açk konumak: Gerçei saknmadan, çekinmeden söylemek."Daima açk konuan insanlar severim."
Açk saçk: Görenee, terbiyeye aykr derecede açk (söz, davran, elbise)."Açk saçk fkralar anlatmaya utanmyor musunuz?"
Açk seçik: Çok açk, çok belirgin, ayrntlarna kadar görülebilen."Daha açk seçik konu da anlayalm ne demek istediini."
Açkta kalmak (olmak): 1. ve görev bulamamak. 2. Yersiz yurtsuz kalmak. 3. kimilerinin elde ettikleri bir yarardan mahrum olmak."Çoluk çocuk açkta kaldlar fabrika kapannca."
Açktan kazanmak: Ortaya hiçbir emek ve sermaye koymadan gelir elde etmek, para kazanmak."Günümüz insan açktan kazanmay bir kural hâline getirdi."
Açk vermek: 1. Geliri, giderini karlamamak."Maamz yetmeyecek bu ay, galiba açk vereceiz."2. Ortaya çkmamas gereken eyi farknda olmadan belli etmek."Dikkat et de dümanlarna açk verme."
Açlktan nefesi kokmak: 1. Çok fazla yoksulluk içinde bulunmak."Dün açlktan nefesim kokuyordu ama bugün çok ükür karnm tok."2. Uzun zaman bir ey yemedii anlalmak.
Açmaza dümek: çinden çklmas oldukça güç bir durumda kalmak. "Beni bu açmazdan ancak çocuklarm kurtarr."
Aç susuz kalmak: Çok yoksul bir duruma dümek, fakirlikten yaayamaz hâle gelmek."Afrika ktasnn pek çok insan aç susuz kalm durumda."
Adama dönmek: Hoa giden bir duruma gelmek, düzelmek."Kaplar, pencereler boyannca ev adama döndü."
Adamdan saymak: Deeri olmad hâlde bir kimseye kymet vermek, sayg duymak. "Seni adamdan saydm diye mi naz yapyorsun?"
Adam etmek: 1. Eitmek, yetitirmek, belli bir seviyeye getirmek."Sen ura, didin, adam et, o da srt çevirsin sana."2. Tamir edip kullanlr hâle getirmek, bir yeri düzene sokmak."Bu arabay eninde sonunda adam edeceim."
Adam evlad: yi bir ailenin iyi yetitirilmi; özü, sözü doru çocuu."Bu iyilii ancak bir adam evlad yapabilirdi."
Adam içine çkmak: Toplulua karmak, ee dosta gitmek, deerli insanlarn bulunduu yerlerde olmak ve onlarla görümek."Adam içine çkmayal uzun zaman oldu."
Adam olmak: 1. Yetiip büyümek, gelimek, i güç sahibi olmak."Umarm o da bir gün adam olur."2. Onarlp ie yarar hâle gelmek.
Adam (insan) sarraf: Tecrübesi sayesinde insanlarn iyisini kötüsünü çabuk anlayacak duruma gelmi kimse. "Sen üzülme, baban insan sarrafdr, onun ne mal olduunu kolayca anlar."
Adam sen de (adam!): Bir iin önemli olmadn, aldrlmamas gerektiini anlatmak için söylenir."Adam sen de, o katlmazsa katlmasn, biz birlikte oynarz."
Adam srasna geçmek (girmek): Toplumda kendisine daha önce deer verilmezken, artk kendisine önem ve deer verilir olmak."Biliyorum, seni de adam srasna geçiren paran oldu."
A`dan Z`ye kadar: Bütünüyle, batan aa."Bu snfn düzeni a`dan z`ye kadar bozuk."
Ad batmak: Ad anlmaz olmak, unutulmak, sözü edilmez olmak. "Hatrlatmayn, ad batsn o adamn!"
Ad çkmak: Kötü bir öhret kazanmak."Bir kere ad çkm, ne yapsa fayda etmiyor, kimse dinlemiyor onu."
Ad kalmak: Bir kimse veya ey ortadan kalktktan, öldükten sonra ad dillerde dolar olmak."Birkaç yl sonra stanbul`da doal güzelliklerin sadece ad kalacak."
Ad karmak: yi karlanmayan bir olayla ilgisinin bulunduu, o olaya kart söylenmek."Soygun iine Ali`nin de adnn kart söyleniyor. Doru mu?"
Adm atmamak: Kesinlikle gitmemek, uramamak, aramamak. "Bir daha o eve adm atmamaya yeminliyim."
Adn anmamak: Bir eyden, bir kimseden hiç söz etmemek; unutmu görünmek."Evi terk eden olunun adn anmamakta sonuna kadar kararl."
Adn koymak: 1. sim vermek. "Yeni doan çocuun adn Ali koydular."2. Bir eyin karln veya fiyatn kararlatrmak."Önce adn koyalm da ona göre hareket edelim."
Adn vermek: 1. Birinin adn bildirmek. 2. Biri tarafndan salk verildiini gönderildii kimseye söylemek. "Benim adm ver ki ilerin çabuk görülsün."
Aforoz etmek: 1. Kilise birliinden çkarmak. 2. Birini yakn olmaktan çkarmak, ilgiyi kesip uzaklatrmak, ilikileri tamamen koparmak."Bütün köylü onu aforoz etmekte kararl."
Ar aksak: Pek yava olarak, düzgün olmayarak."Her zaman ileri ar aksak yapyorsunuz."
Ar basmak: 1. Arl fazla gelmek. 2. Bir ite etkili olmak, gücü üstün gelmek, istediini yaptrmak."Politik gücü ar basnca ihaleyi kazand."
Ar bal: Ciddî, olgun, hareketlerinde ölçülü, ilerini düüne tana yapan kimse."Ar bal olmak insana üstün meziyetler kazandrr."
Ardan almak: Bir ii yapmakta acele etmemek, yava davranmak, isteksiz görünmek."Hiç sebep yokken ii ardan alman bir türlü anlamyorum."
Ar elli: 1. Oldukça yava i yapan, çabuk yapmayan. 2. Vurduu zaman çok actp can yakan."Adamn eli amma da arm, ense köküm hâlâ aryor."
Ar gelmek: 1. Arna gitmek, onuruna dokunmak."Hak etmediim u sözler öylesine ar geldi ki bana."2. yaplmas güç gelmek."Bu yatan sonra inaat ilerinde çalmak artk ar geliyor benim gibi ihtiyara."
Ar hastalk: Sonu ölümle neticelenebilecek gibi olan tehlikeli hastalk."Ar hastalk geçirdii için bir türlü kendini toplayamad ve zayf kald."
Ar söz: Kiinin gönlünü inciten, gücüne giden, onuruna dokunan, dayanlmas güç söz."Söylediin ar sözler çocuklar çok incitti."
Az aramak (veya yoklamak): Örenilmek istenilen eyi söyletecek yolda dil kullanmak."Azn ara bakalm o konuda bir ey biliyor mu?"
Az (söz) birlii etmek: Daha önce bir konuda anlaarak ayn eyi yapmak ya da söylemek."Az birlii etmeli, hep birlikte savunmalyz kendimizi."
Azdan laf (söz) çekme(çalmak): Bir kiinin bildii eyleri ustalkl konumalarda ona sezdirmeden örenmek. "Bouna urama, azndan laf çekemezsin onun."
Azda sakz gibi çinemek: Bir düünceyi, bir sözü tekrar edip durmak."Dolap da dolap! Artk aznda sakz gibi çineyip durma u sözü!"
Az deitirmek: Daha önce söylediinin tersini söylemeye balamak."Babasn görünce korkusundan az deitirdi."
Az, dil vermemek: 1. Söz söyleyemeyecek kadar hasta olmak. 2. Herhangi bir sebeple hiç konumamak, susmak."Kuruna dizilmeyi göze aldlar ama az, dil vermediler."
Az emek: Yalvarmak, hiç de lâyk olmayan birine yüz suyu dökmek. "Ölürüm de az emem o adama!"
Az kalabal: Birbirini tutmayan, gereksiz, konu d sözler."Asl meseleyi az kalabal ile ört bas edip kaçamazsn!"
Az kalabalna getirmek: Birini gereksiz sözler söyleyip çok konumak yolu ile artmak, dikkatini datp aldatmak."Az kalabalna getirip yok pahasna ald mallar."
Az kavaf: Karsndakini ikna etmek için diller döken, çok konuan, gerekli gereksiz söz söyleyen kimse."reniyorum unun gibi az kavaf heriflerden."
Az yapmak: Birini aldatma, yanltma, oyalama amacyla duygularn, düüncelerini olduundan baka türlü gösterecek biçimde konumak."Ne az yapp duruyorsun, gerçei söylesene!"
Az açk ayran delisi: Yeni gördüü her eye alk alk bakan, anlamsz bir hayranlkla seyredip aran."Haydi yürü, az açk ayran delisi gibi ne bakp duruyorsun vitrine."
Az (bir kar) açk kalmak: Çok armak, aakalmak. "Onca seneden sonra sevdii arkadan birden karsndan görünce az açk kald."
Az kalabalk: Çok ve manasz, saçma sapan, tutarsz sözler söyleyen."Az kalabalk insanlara tahammül etmek çok güç bir i."
Az kulaklarna varmak: Çok sevinmek, sevindii her hâlinden belli olmak. "Takdirname eline verilince sevincinden az kulaklarna vard."
Az laf yapmak: Güzel, inandrc söz söyleme yetenei olmak."Politikac m olacaksn, azn laf da yapmal."
Azna (veya aznn içine) bakmak: 1. Ne diyeceini beklemek. 2. Onun sözüne göre hareket etmek."yi, yemek için de onun azna bak bari!"
Azna baktrmak: Etkili, güzel konuarak kendini zevk ile dinletmek, dinleyenleri kendisine hayran etmek."O, azna baktrmasn bilen ender hatiplerdendi."
Azna bir parmak bal çalmak: Amacna ulamak için birini tatl sözlerle bir süre oyalamak, kandrmak; umut verip ikna ederek iini yaptrmak."Öyle bir insan ki azna bir parmak bal çal, sonra her istediini yaptr."
Azna girmek: Dinlenirken konuana doru oldukça fazla yaklamak."Çocuklar, masal anlatan dedenin, neredeyse azna gireceklerdi."
Azna lâyk: Bir yiyecein tad anlatlrken kullanlr, çok lezzetli yiyecek anlamnda."Haydi durma, uzan, tam azna lâyk bir tatl!"
Aznda bakla slanmamak: Sr saklamay becerememek, srr hemen aça vurmak."Aznda bakla slanmayan bu adama nasl oluyor da açlyorsun?"
Aznda gevelemek: Açk olarak söylememek, belirli konumamak."Lütfen laf aznda geveleme de ne söyleyeceksen söyle, çok iim var."
Azndan bal akmak: Çok tatl, hoa gider biçimde konumak."Konu, konu hele; azndan bal akyor."
Azndan çkan kula iitmemek: Sözlerini tartmadan, düünmeden, öfke içinde, nere varacan hesaplamadan konumak."yice çldrm olmalsn. Çünkü azndan çkan kulan duymuyor."
Azndan düürmemek: Bir kimseden veya bir eyden her zaman söz etmek."Ölünceye kadar torunu Esma`nn adn azndan düürmedi."
Azndan girip burnundan çkmak: Çeitli yollara bavurarak birini bir eye raz etmek; veya kandrmak."Azndan girip burnundan çkt ve ondan para koparmay baard."
Azndan kaçrmak: Söylemek istemedii bir eyi, bo bulunup söyleyivermek."Dikkatli ol, laf azndan kaçrp da gideceimiz yeri söyleme."
Azndan laf almak (çekmek): Bir kimseyi deiik yollarla ve ustalkla konuturup birtakm gizli eyleri örenmek."Bouna urama, azmdan laf alamazsn."
Azndan yel alsn: Olumsuz, kötü eylerden bahsedenlere kar "azn hayra aç" anlamnda söylenir."Bugün kötü eyler mi bekliyorsun? Azndan yel alsn, o ne biçim beklenti?"
Azn açp gözünü yummak: Kzgnlk ile sonunu düünmeden azna gelen kötü sözleri söylemek, karsndakine hakaret etmek."Eve geç gelen kzna azn açp gözünü yumdu."
Azn aramak: Karsndakini kurnazca konuturarak azndan söz almak, istediini örenmek."unun azn ara da bahçeyi satp satmayacan ören."
Azn bçak açmamak: Krgnlktan, üzüntüden ya da herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyecek durumda olmamak."Bouna urama, evin yanna öyle üzülmü ki azn bçak açmyor."
Azn havaya (poyraza) açmak: Umduunu elde edememek, frsat kaçrdktan sonra bo yere beklemek."Evi o zaman alacaktn, artk geçti, bundan sonra azn havaya aç."
Azn kapamak: 1. Susmak. 2. Çkarnn elden gideceini düünerek birinin konumasn önlemek."Azn kapatamazsak konuup bizi elâleme rezil edecek."
Aznn içine bakmak: Konuan bir kimseyi seve seve ve dikkatlice dinlemek."Konumas onlar öyle sarmt ki aznn içine bakyorlard."
Aznn kokusunu çekmek: Bir kimsenin dayanlmaz, çekilmez tutum ve davranlarna katlanmak."Yeter artk, daha fazla senin az kokunu çekemem."
Azn öpeyim (seveyim): Sevindirici bir söz söyleyene "ne güzel, ho söyledin" anlamnda kullanlr.
Aznn payn vermek: Sert söz ve davranlarla karlk vererek bir kimseyi yaptna piman etmek."Demek öyle, ben de senin aznn payn vermezsem bana da Hasan demesinler!"
Aznn suyu akmak: Çok beenip isteyecek duruma gelmek, imrenmek."Vitrindeki kzarm tavuu görünce azmn suyu akt."
Aznn tad kaçmak: Rahat kaçmak, huzurunu kaybetmek, bir kimsenin kurulu dirlii, düzenlii bozulmak."u vzr vzr ileyen yol buradan geçince azmzn tad kaçt."
Aznn tadn bilmek: 1. Güzel yemeklerden anlamak. 2. Bir eyin güzelini, iyisini bilmek, anlamak."unlardaki güzellie bak, aznn tadn da biliyorsun hani."
Az sulanmak: mrenmek."Karpuzlar azn aprdatarak yemeye balaynca benim de azm suland."
Az süt kokmak: Çok genç, toy ve tecrübesiz olmak."u az süt kokan m yaracak benimle."
Az var dili yok: 1. Oldukça sessiz, sakin, kendi hâlinde. 2. Konumayp susan, derdini anlatmayan."Telâlanma sakn, az var dili yok o çocuun, seni hiç üzmez."
Azyla ku tutsa "Ne kadar çaba gösterse, ne yapsa da" anlamnda kullanlr."Azyla ku da tutsa, artk bu eve adm atamaz."
Ah almak: Birinin bedduasn üstüne çekmek."Zalimliine devam edersen daha çok kiinin ahn alacaksn."
Ah çkmak: Eziyete urayan bir kimsenin yapt bedduann etkisini göstermesi.
Ah tutmak: Zulüm görenin bedduasnn yerini bulup gerçeklemesi."Ahm bir tutarsa dünyann kaç bucak olduunu görecek o."
Ah yerde kalmamak: Yapt ilenme (beddua) er geç etkisini göstermek."unu iyi bil ki ey zalim, ahm yerde kalmayacak; yüz üstü sürüneceksin."
Ahkâm çkarmak: Kendi düüncelerine dayanarak birtakm yarglara varmak."Devletler ancak kuvvetli ordu ile ayakta dururlar diye ahkâm çkard."
Ahmak slatan: nce ince yaan yamur, çisenti."Böyle yürümeye devam edersek bu ahmak slatan iliklerimize ileyecek."
Ahret kardei: Dünya ve ahiret ilerinde birbirlerinden ayrlmayan kimseler; kan ba olmakszn manevî olarak kurulan kardelik.
Ahrette on parma yakasnda olmak: Hakszla urayn bu dünyada önleyip hakkn alamayann, öte dünyada (ahirette) kendisine sorumlu olan kimseden davac olmas."Hakkm vermedin ama ahirette on parmam yakanda olacaktr."
Akan sular durmak: Artk itiraz edilebilecek, kar durulacak bir nokta kalmamak."Siz Mehmet Aa`ya gidin, o devreye girdi mi akan sular durur, kolay anlarsnz."
Akl defteri: Hatrlanp yaplmas gereken eylerin yazld küçük defter, muhtra defteri, ajanda.
Akl etmek: Herhangi bir önlem ve çareyi zamannda düünmek, vaktinde hatrlamak."Sular kesilecekti ama kovalar doldurmay akl edemedim."
Akl hocas: 1. Birine yol gösteren, akl öreten kimse. 2. Herkese akl öretmeye merakl kimse."Lütfen akl hocal yapmaya kalkma, biz iimizi senden iyi biliriz."
Akl kâr olmamak: Akll, dengeli ve ölçülü bir kiinin yapaca i olmamak."Akl kârm imdi senin yaptn bu i?"
Akl kutusu (kumkumas): Çok zeki, akll kimse; bilgiç."Akl kutusu mübarek, her meseleyi çözüyor."
Akllara durgunluk vermek: Çok alacak bir ey olmak."Bir görmeliydin o olay, akllara durgunluk verecek bir olayd."
Akll uslu: Dengeli, yaramazlk etmeyen, ölçüsüz ve takn davranlarda bulunmayan."Senin çocuk pek akll uslu görünüyor."
Akl öretmek (vermek): Herhangi bir konuda yol gösterip tavsiyede bulunmak, bilgi vermek."Sana akl verecek bir adam da m bulamadn?"
Akl sr ermemek: Bir iin gizli yönlerini, niteliini, asl sebebini anlayamamak."Senin bu ii nasl berbat ettiine hâlâ akl sr erdiremedim."
Akntya kürek çekmek: Olmayacak, gerçeklemeyecek bir i urunda bouna çaba sarf etmek."Desene bouna kürek çekmiiz, olmayacak bu i."
Akla karay seçmek: Bir ii baarmak urunda çok yorulmak, sonuca kadar çok zahmet çekmek."Seni buluncaya kadar akla karay seçtim."
Akl almamak: 1. Akla uygun gelmemek, inanlacak gibi olmamak. 2. Anlamamak."u ileri bir türlü aklm almyor."
Akl bana gelmek: 1. Zarar gördüü ilerden uslanp akllca davranmak. 2. Baygnlktan aylmak, kendine gelmek."Çabuk koun, nihayet kendine geliyor!"
Akl bandan gitmek: 1. Çok korkudan veya çok sevinçten ne yapacan armak. 2. Kafas çok yorulmu olduundan iyi düünememek."Annemi öyle evin ortasnda baygn görünce aklm bamdan gitti."
Akl banda olmamak: 1. yi düünebilir durumda olmamak. 2. Baylmak, kendisinden geçmek."Artk akl banda olmamak onun iine geliyor sanki, böylece sorumluluktan kurtulacak, rahat edecek."
Akl çkmak: Titizlikle üzerinde durmak, çok korku geçirmek, çok korkmak."Elbisem yrtlacak diye akl çkyor."
Akl durmak: armak, düünemez bir hâle gelmek."Resmi öyle güzel yapm ki görsen akln durur."
Akl karmak: Ne yapacan bilememek, bocalamak, armak."Dur hele, bir düüneyim, söylediklerin aklm kartrd."
Akl kesmek: Bir eyin olabileceine, bir eyi yapabileceine inanmak."Seninle bu ii baarabileceime pek de aklm kesmiyor."
Aklna dümek: 1. Hatrlamak. 2. Kafasnda bir düünce domak."Aklna düen her eyi yapmak zorunda msn?"
Aklna esmek: Daha önce düünmemi olduu eyi birden yapmaya karar vermek."Birden aklna esti, kalkp sahile indi."
Aklna gelen bana gelmek: Olmasndan korktuu eyin zarar verici etkisine uramak."Aklma gelen bama geldi, evi su bast."
Aklna gelmek: 1. Hatrlamak. 2. Bir eyi yapmay düünmek, tasarlamak."Aklma geldi, kalkp babama gittim."
Aklna koymak: 1. Bir eyi yapmaya kesin olarak karar vermek."Bu sene takntsz snfm geçmeyi aklma koydum."2. Bir fikri bakasna alamak.
Aklna (akln) takmak: Bir eyi devaml olarak düünmek, bir fikre sürekli olarak zihninde yer vermek ve zihni onunla megul etmek."Onu niçin krdm, aklma takld düünüp duruyorum."
Aklna yer etmek: Uygun bulduu bir düünce kafasna yerlemek."Onun sana söyledikleri aklna yer eder inallah."
Aklndan zoru olmak: Tutarsz, dengesiz, ölçüsüz, delice davranlarda bulunmak."Brak o bça, aklndan zorun mu var senin?"
Akln almak: Çekicilii, güzellii ile büyülemek, etkisi altna almak."Kzn bir bak, akln bandan almaya yetti."
Akln bana almak (toplamak, devirmek): Mantksz, ölçüsüz davranlarda bulunmaktan kendini kurtararak akllca bir yola girmek."Akln bana al, yoksa bu içki seni götürecek."
Akln bandan almak: Çok artmak, düünemeyecek duruma getirmek."Gördüü ev akln bandan ald."
Akln (bir eyle) bozmak: 1. Saptmak, delirmek. 2. Yalnzca ilgilendii, üzerine dütüü eyle urap durmak, baka hiçbir mesele düünmemek."Bizim çocuk sinema ile akln bozdu."
Akln çalmak (çelmek): 1. Kararndan, niyetinden vazgeçirip baka bir yola sokmak. 2. Batan çkarmak, ayartmak."Akln çelip onu evlenmeye raz et."
Akln peynir ekmekle yemek: Aklszca, aknca, delice iler yapmak."Misafirlie böyle gidilir mi? Sen akln peynir ekmekle mi yedin?"
Ak pak: 1. Tertemiz. 2. Saç sakal aarm. 3. Alml ve beyaz tenli."Ne kadar da ak pak bir çocuk."
Akama sabaha: Neredeyse, pek yaknda, ksa bir süre içinde."Konuklar akama sabaha burada olurlar, sakn bir yere kaybolma!"
Akamdan kavur, sabaha savur: Kazandn günü gününe harcayan, har vurup harman savuran, savruk kimselerin durumunu anlatmak için kullanlr.
Akam iple çekmek: Gecenin olmasn sabrszlkla beklemek."Ne güzel bir ziyaret olacak. Akam iple çekiyorum."
Alacana ahin, vereceine karga: Alrken bütün gücünü kullanan ve kolaylk gösteren, kimsede parasn brakmayan; verirken ise bin bir güçlük çkaran, vereceini geciktirmek için elinden geleni yapan kimse için kullanlr."Ne adamsn be! Alacana ahin, vereceine karga! Yazklar olsun!"
Alaca olsun: "Günün birinde ondan öcümü alrm" anlamnda göz korkutmak için söylenir.
Al aa etmek: Birini bulunduu yerden, mevkiden indirmek."Ya, gördün mü, demek ki el olu adam al aa ediyormu bir çrpda!"
Al birini vur birine (ötekine): Hepsi ayn, bir ayarda, hiçbiri ie yaramaz."Onlardan söz etme bana. Al birini vur birine."
Alçak gönüllü olmak: Gurur ve kibre kaplmayp kendini olduundan daha aa düzeyde sayma, bakalarndan yüksek görmeme durumu."nsan insan yapan vasflardan biri de alçak gönüllü olmaktr."
Al gülüm ver gülüm: 1. Karlkl sevgi gösterisi. 2. Çokluk uygun olmayan ilerde birbirinin çkarn kollamak.
Al al, moru mor: Telâ veya yorgunluktan yüzü kpkrmz kesilmi (olarak)."Uça kalkmak üzere olan babama al al, moru mor bir ekilde yetiebildim."
Alc gözüyle bakmak: Çok dikkatli bakmak, inceden inceye gözden geçirmek."Mobilyaya ilk defa alc gözüyle bakt."
Aln teri dökmek: Zahmetli i görüp çok emek vermek."Aln teri dökmeyenler, emein ne olduunu bilemezler."
Ali Cengiz oyunu: "Kurnazca, haince akl durduracak i yapmak" anlamnda kullanlr."Bana bir Ali Cengiz oyunu oynadlar ki sormayn gitsin."
Ali kran ba kesen: Çok zorba, kaba kuvvetle hâkimiyet kuran."Mehmet, snfn Ali kran ba kesini olmutu."
Ali`nin külâhn Veli`ye, Veli`nin külâhn Ali`ye giydirmek: Kendi sermayesi olmad hâlde, birinden aldn ötekine, ötekinden aldn bir bakasna vererek iini yürütmek.
Allah adam: Hile, kötü bilmeyen; hak yol üzerinde olan, Allah`a ibadette kus dini bütün kimse."Allah adam olmalsn dünya da, hem de ahrette iyilik görebilesin."
Allah`a emanet: Herhangi bir eyi Yüce Allah`n korumasna ve esirgemesine terk etmek."Seni Allah`a emanet ederek gidiyorum olum."
Allah Allah!: Daha çok aknlk ve hayret hâllerini anlatr."Allah Allah! Nasl oldu bu i, aklm almyor?"
Allah aratmasn: Yaknlacak bir durumda, bir eyin hiç bulunmamas hâlindeki sknt annda "Allah daha kötüsünü göstermesin" anlamnda kullanlr.
Allah akna: Yemin vermek veya yalvarmak için "Allah`n seversen" anlamnda ama, usanç bildirir."Allah akna u ii bir daha yapma!"
Allah bilir: 1. Belli deil, Cenab- Hak`tan baka kimse bilmez."Allah bilir bu srrn iç yüzünü."2. Bana öyle geliyor ki."Allah bilir esrar da alyordur bu çocuk."
Allah`n belâs: Varl üzüntü veren, varlndan huzursuz olunan ey."Allah`n belâs adam yine çkt ortaya."
Allah versin: 1. Dilenciyi savmak için "bekleme, sadaka vermeyeceim" anlamnda söylenir. 2. yi ey elde edenlere memnunluk bildirmek için, kimi zaman da taklma ve aka için söylenir."Allah versin, ilerin gayet iyi görünüyor.
Allah yaratt dememek: Kyasya dövmek, çok hrpalamak."Adamlar yabancya bir giritiler ki Allah yaratt demediler."
Allah "yürü ya kulum" demi: Az zamanda çok para kazanan ve iinde çok çabuk ilerleyenler için söylenir."Cenab- Hak bir kimseyi zengin etmek isterse ona, `yürü ya kulum` demesi yeter."
Allak bullak etmek: Kurulu düzeni bozmak, karmakark bir duruma getirmek."Çocuklar evi allak bullak edip gitmiler."
Allayp pullamak: Kötü görünüü kapatmak için bir eyi süslemek, donatmak."Hurda arabalar allayp pullayp pazara çkarmlar."
Allem etmek, kallem etmek: stediini elde etmek için her türlü kurnazla bavurmak."Namussuzlar allem edip kallem edip yal adamn evini elinden aldlar."
Aln açk yüzü ak (olmak): Herhangi bir ayb, çekinecek bir durumu olmamak, iffetli ve erefli olmak."te aln açk yüzü ak meydandaym; çksnlar karma."
Alnn karlamak: 1. Bir iin çok güç olduunu, yaplamayacak kadar zor olduunu anlatr. 2. Küçümseyerek meydan okumak, tehdit etmek."Beni polise bildirenin alnn karlarm."
Alnnn akyla: Küçümsenecek, ayplanacak bir duruma dümeden; tertemiz, erefiyle, baarl olarak."Allah`n izniyle bu iten alnmn akyla çkacam."
Alnnn ar damar çatlamak: Utanma, sklma duygularn yitirmi bulunmak."Adama bak nerede soyunuyor, alnnn ar damar çatlam anlalan."
Alnnn damar çatlamak: Baarmak için çok sknt çekmek, çok çaba sarf edip emek vermek."O yolu açncaya kadar benim alnmn damar çatlad, sen ne halt etmeye bozuyorsun?"
Alnnn kara yazs: Kötü talih, baht."Ne yapaym, alnmn kara yazs böyle imi."
Al takke ver külâh: 1. Bir mesele üzerinde uzun çekimelerden sonra. 2. Senli benli, samimî dostluu sürdürerek."Al takke ver külâh yllarca yaptk bu ii."
Alt alay, üstü kalay: çi d bir olmayan; d süslü, içi berbat."Alt alay üstü kalay bir dolaba benziyor bu."
Alt kaval, üstü ehane (ihane): Daha çok giyim için "alt, üstüne; bir parças öbür parçasna uymaz." anlamnda kullanlr."Çabuk çkar u üzerindeki alt kaval üstü ehane elbiseyi, yoksa rezil olacaksn el âleme."
Altn babas: Çok zengin, paras çok olan kimse."Adam altn babas, her istediini kolayca yaptryor."
Altn bilezik: Para getiren, hayat boyunca geçimi salamaya yarayan sanat ve meslek."imdiden bir altn bilezik sahibi ol ki yarn rahat edesin."
Altnda kalmamak: 1. Bir eyi karlksz brakmamak."Onun bana yapt iyiliin altnda kalr mym?"2. Bir eyin üstesinden gelmek."Bana verdii iin altnda kalmayacam."
Altndan Çapanolu çkmak: Giriilen bir ite baa dert olacak bir durumla, umulmayan bir tehlike ile karlamak."Bana öyle geliyor ki bu iin altndan Çapanolu çkacak."
Altndan girip üstünden çkmak: Bir serveti, bir paray, bir kayna gereksiz yere, düüncesizce, sorumsuzca harcayp ksa zamanda bitirmek."Bir ayda o kadar parann altndan girip üstünden çkt."
Altndan kalkmak: Bir zorluu yenip ii baarmak."Telâlanma, iin altndan kalkacaktr o."
Altn çizmek: Bir eyin (daha çok sözün) önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak."Altn çize çize söylüyorum. Eninde sonunda sen de geleceksin."
Altn üstüne getirmek: 1. Bir eyi bulmak için aramadk yer brakmamak."Evin altn üstüne getirdik ama tabancay bulamadk." 2. Söz ve davranlaryla çevreyi birbirine düürmek, karmakark etmek."Adam iki çift laf etti. Topluluun altn üstüne getirdi."
Altn kesmek: Çok fazla miktarda para kazanr olmak."Adamlarn açt büfe altn kesiyor sanki."
Altm altya balamak: O an ki durumu temelli olmayan bir çözümle kurtarmak veya bir ii kesin neticeye vardrm gibi görünmek."nsanlar altm altya balamakta üstüne yoktur onun."
Altta kalann can çksn: "Herkes bann çaresine baksn, güçsüzleri düünme, gücü yetmeyene ne olursa olsun" anlamnda kullanlr.
Alttan (aadan) almak: Sert konuan birine kar yumuak, olumlu, onu hakl görüyormu gibi tavr almak."Amacna ulamak istiyorsan onunla konuurken alttan al, pes perdeden konu."
Alttan güremek: Biraz geriden, pasif hareket edip gizli gizli yenme yollarn kollamak."Vay hnzr vay!.. Alttan güreip akln sra baar kazanacaksn ha!"
Alt yan çkmaz sokak: Sonuç alnmayacak i, umutsuz durum."Çobanlk m, da tepe dola dur, alt yan çkmaz sokak vesselâm."
Amana gelmek: Teslim olmak, önce direnirken zor karsnda boyun emek."Nihayet düman amana geldi."
Aman dedirtmek (amana getirmek): Kar koyan birini boyun emek zorunda brakmak, teslim olmaya zorlamak."Dümana aman dedirtmek boynumuzun borcu oldu artk."
Aman dilemek: Önce direnirken zor karsnda boyun eip cannn balanmasn istemek, galip gelenin merhametine snmak."Aman dileyene klç kalkmaz."
Aman vermemek: 1. Göz açtrmamak, rahat brakmamak. 2. Düman acmayp öldürmek, merhamet etmemek."Böyle kahpe insanlara sakn aman vermeyin!"
Ana baba günü: 1. Maher günü. 2. Skntl kalabalk; telâl, tehlikeli, kimsenin kimseyi tanmad kalabalk."Yangn yeri ana baba gününe dönmütü."
Ana kuzusu: 1. Pek küçük kucak çocuu. 2. Skntya, güç ilere alkn olmayan, nazl çocuk veya genç."u torbay kaldrna bak hele, tam bir ana kuzusu."
Anan yahi, baban yahi: Bir kimseyi iini yaptrabilmek için pohpohlamak, gereinden fazla överek istediini elde etmeye çalmak.
Anas alamak: Çok eziyet çekmek, skntya katlanmak, bitkin duruma dümek."Onu buraya getirinceye kadar anam alad."
Anasndan doduuna piman: 1. Üengeç, çok tembel. 2. Canndan bezmi."O ii yapt ama anasndan doduuna bin piman."
Anasndan doduuna piman etmek: Çok eziyet ederek canndan bezdirmek, bir kimseyi çok üzmek."Karma bir çksn, onu anasndan doduuna piman edeceim."
Anasndan emdii süt burnundan (fitil fitil) gelmek: Bir ii yaparken çok sknt çekmek, eziyete katlanmak."u arabann taksitlerini ödeyinceye kadar anamdan emdiim süt burnumdan geldi."
Anasn alatmak: Bir kimseye çok eziyet edip sknt çektirmek."Adamn üzerine öyle gittiler ki iki günde anasn alattlar."
Anasnn gözü: Hileci, kurnaz, çok açk göz, çkarc, hin olu hin."Adam anasnn gözü, iki dakikada bitiriverdi ii."
Anasnn nikâhn istemek: Bir eye deerinden çok para istemek, olmayacak bir istekte bulunmak."Senin istekli olduunu duydu adam, imdi gidersen anasnn nikâhn isteyecek o eve."
Anasn sat! (sataym): Önem verme, aldrma, umursama, bunun için kederlenme, üzülme,"Sat anasn o iin, yenisine bak!"
Anca beraber, kanca beraber: Birbirimizden ayrlmayacaz, iler iyi de gitse, kötü de gitse hep birlikte yapacaz, beraberlii bozmayacaz."Bu topra yalnz ben mi atacam, hayr arkadalar; haydi anca beraber, kanca beraber."
Anladmsa Arap olaym: "Hiçbir ey anlamadm" anlamnda kullanlr."Senin anlattklarn anladmsa Arap olaym."
Ant içmek (etmek): Yemin etmek, bir eyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek."Ant içtik, asla bu ülkeyi dümana brakmayacaz."
Apar topar: Telâ ve acele ile, yaka paça, hazrlanmadan,"Treni kaçrrm korkusuyla apar topar evden ayrldm."
Ara (aralarn) bozmak: ki kii arasndaki iyi ilikiyi, dostluu, arkadal ykmak."Kim ki ara bozar, o toplumun yüz karasdr."
Ara bulmak: Birbirleriyle anlaamayan, bir araya gelemeyen kiileri uzlatrmak, bartrmak."ki örencinin arasn bulmak, tam bir haftam ald."
Aralar açlmak (bozulmak): yi ilikileri, dostluklar, arkadalk balar kopmak; birbirlerine dargn hâle gelmek."u iki çiftin aralar nasl açld hâlâ anlayamadm."
Aralarndan kara kedi geçmek (veya aralarna kara kedi girmek): yi anlaan iki kiinin veya dostun ilikileri bozulmak, aralarna soukluk girmek, birbirlerine gücenmek,"Niçin konumuyorsunuz? Aranzdan kara kedi mi geçti?"
Aralarndan su szmamak: Çok iyi, çok yakn dostluk veya arkadalk kurmak, ahbap olmak."unlara bak, aralarndan su szmyor."
Arap saçna dönmek: lerin çok karp içinden çklmaz bir durum almas."Brak artk sorumsuzluu, ileri bu tavrnla Arap saçna döndürdün."
Araya girmek: 1. ki kiinin arasndaki bir ie karmak. 2. Aralar bozuk olan iki kiiyi uzlatrmaya çalmak. 3. Yaplmakta olan bir iin yaplmasn geciktirmek."Araya baka iler girince seninkini yapamadm, kusura bakma."
Araya koymak: Bir ite sözü geçen bir kimsenin araclna bavurmak."Genel müdürü araya koyup senin ie alnman salayacaklardr."
Aray yapmak: 1. Aras bozuk olan kimse ile barmak. 2. Aras açk olan iki kiiyi uzlatrp, bartrmak."Hasan aramz yapmasayd biz hâlâ diken üstünde oturuyor olacaktk."
Ar damar çatlamak: Utanç duyulacak eyleri sklmadan yapmak, utanmay brakmak, yüzsüz olmak."Ar damar çatlam bu adamdan ne umuyorsun anlamadm bir türlü."
Ar kovan gibi ilemek: Girip çkan, gelip gideni çok olmak."u seçim dolaysyla doktorun evi ar kovan gibi iliyor."
Ârif olan anlasn (anlar): Üstü örtülü olarak söylenen bir sözün, anlay kuvvetli kimselerce anlalabileceini belirtmek için kullanlr.
Arka arkaya vermek: Birbirini korumak, kollamak, için birlemek; dayanmak, yardmc olmak."Arka arkaya verirsek karmzda hiçbir güç duramaz."
Arka (srt) çevirmek: Birine eskiden duyduu ilgiyi göstermemek, yabanc gibi davranmak."lerim bozulunca bana srt çevirdi."
Arka çkmak: Birilerine kar, birini korumak; savunmak, kayrmak."Babas arka çkmasayd onu bir güzel dövecekti."
Arkadan söylemek: Bir kimsenin bulunmad yerde onun hakknda ileri geri konumak, dedikodusunu yapmak, çekitirmek."Adamn arkasndan söylemeye utanmyor musun?"
Arkadan vurmak: Kendisine inanan, güvenen bir kimseye gizlice kötülük etmek."Onun beni arkamdan vuraca hiç aklma gelmezdi."
Arka kapdan çkmak: Özellikle bir eitim kurumundan, bir i yerinden hiçbir varlk gösteremeden, bir ey örenemeden ayrlmak."Övünüp durma, bilgine baklrsa sen o okulun arka kapsndan çkmsn."
Arkas kesilmek: Tükenmek, bitmek, süregelen bir eyin son bulmas."Kirann da arkas kesilirse ne yaparz biz?"
Arkasna dümek: 1. Birini gözden ayrmayarak arkasndan gitmek. 2. Bir ii sona erdirmek için çok sk çalmak."Arkasna dümezsen nasl elde edeceksin o evi?"
Arkasnda dolamak (gezmek): Bir ii sonuca balamak için ilgili yerlere giderek görüme frsat aramak, onlarn yardmn salamak.
Arkasn getirememek: Balad ii sürdürüp sona erdirememek, sonuçlandramamak."Ne tembel adamsn, u iin arkasn getiremedin hâlâ!"
Arkasn svamak: ltifat etmek, okamak, övmek, birisini bu yollar kullanarak bir ie sevk etmek."Arkasn svayarak yaptryorum her ii bu çocua."
Arkasn (birine) vermek: Bir kimsenin himayesinden güç almak."Arkasn kaymakama vermi pervaszca konuuyor, yolu burdan geçireceim diyor."
Arkas (srt) pek: 1. Souktan muhafaza edecek biçimde giyinmi, iyi giyinmi olan. 2. Güçlü bir kimseye ya da yere güvenen."Ona göre hava ho, çünkü karn tok, srt pek nasl olsa!"
Arkas (srt) yere gelmemek: 1. Sarslmamak, salam ve salkl durumunu sürdürmek. 2. Hiç yenilgi yüzü görmemek."Arkas yere gelmemi bir adam olarak kalmal o."
Armudun sap var, üzümün çöpü var demek: Hiçbir eyi beenmemek, her eyin bir kusurunu bulmak.
Armut pi, azma dü: Bir iin hiç emek harcamadan olmasn, kendiliinden hazr olup ayana gelmesini bekleyenlerin durumunu anlatmak için kullanlr.
Arpa boyu kadar gitmek: Pek az ilerlemek."Onca çabaya ramen arpa boyu kadar gidebildim ancak."
Arpac kumrusu gibi düünmek: Derin derin ne yapacan bilemeden, çaresizlik içinde düünüp durmak."Öyle arpac kumrusu gibi ne düünüp duruyorsun?"
Arpalk yapmak: Bir yeri sürekli çkar kayna olarak kullanmak, sömürmek."Batllar ülkemizi arpalk yaptlar âdeta."
Art düünce (niyet): Aça vurulandan ayr, gizli tutulan, asl düünce."Onun bizim hakkmzda art düüncelere sahip olduunu biliyorum."
Asp kesmek: 1. kence etmek, zalimce tavrlarda bulunmak. 2. Tehdit etmek, zalimce davranlarda bulunacakm gibi konumak."Dün haktan ve adaletten söz edenler, bugün iktidar olunca asp kesmeye baladlar."
Askda kalmak: Bir engel çkmas dolaysyla bir iin sonuca varamamas, yaplamayp öylece kalmas."Senin gelmemen yüzünden bütün iler askda kald."
Askya almak: 1. Geciktirmek, belirsiz olarak ertelemek, bir ii zamannda yapmayp savsaklamak. 2. Alt boalm yapy dikmelerle tutturarak yklmaktan kurtarmak."Söyle ona, o adamlarn tayin ilerini askya alsn."
Askya çkarmak: Evlenecek kimselerin nikâhtan önceki durumlarn gösterir belgelerin, belirli bir süre için ilgili dairede görünür bir yere aslmas, ilân edilmesi.
Aslan pay: 1. Hak edilenden daha çok alnan pay, en güçlünün ald pay. 2. Bir bölümede en büyük pay."Aslan pay Ahmet`e dütü."
Aslan yürekli: Ylmaz, hiçbir eyden korkmayan, yiit, kahraman,"Aslan yürekli Mehmetçik düman çil yavrusu gibi datt."
Asl fasl (astar) olmamak: Yalan, aslsz olmak, gerçek pay bulunmamak."Asl astar olmayan ilerin içine sürükleme bizi."
Astar yüzünden pahal olmak: Bir iin ayrntsna ödenen parann aslna ödenen paradan fazla olmas, gerçek deerinden fazlaya mal olmas."Elbiseyi diktin ama astar yüzünden pahal oldu."
Ast astk, kestii kestik: Davranlarndan dolay kimseye hesap vermeyen, istedii gibi davranan, çok sert kimseler için kullanlr.
Aadan almak: Sert konuan kimselere kar yumuak bir dil kullanmak."Biraz aadan alrsan onun sana zarar vermesini kolayca önlersin."
Aa kurtarmaz: 1. Bundan ucuza verilmez. 2. Daha aa bir durumu kendine lâyk görmez."Israr etme, bu araba daha aa kurtarmaz."
Aa tükürsen sakal, yukar tükürsen byk: Sakncal olular eit olan iki kart davrantan birine karar verememe zorunluluunu anlatmak için kullanlr.
Aa yukar: Yaklak olarak, hemen hemen, tam deil de tama yakn."Aa yukar on kilo gelir bu yük."
Ak atmak: Birisiyle yarmak, özellikle kendisinden üstün birisiyle yar etmek."Sen benimle ak atacak biri deilsin."
Ata et, ite ot vermek (yedirmek): Uygunsuz i yapmak; birbirini tamamlayan, birbirine uyan unsurlar ters kullanmak; kiilere ilerine yaramayan eyi, ilgili olmadklar görevi vermek."Ata et, ite ot verilen bir ülkede dirlik düzenlik mi olurmu?"
Ate almak: 1. Yanmak, tutumak. 2. Ateli silâhn patlamas. 3. Telâlanmak, öfkelenmek, heyecanlanmak, comak."Silâh birden ate ald."
Ate bacay sarmak: Bir i ya da olay önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak."Ate bacay sarmadan çabuk gidelim buradan!"
Ate basmak: Ar ölçüde sklmak, heyecanlanmak, utanmak sonucu vücutta scakln artmas, yüzün kzarmas."O nadide, paha biçilmez vazoyu krnca bedenini birden bire ate bast."
Atee atmak: Birini çok tehlikeli bir ie bile bile sokmak."Hiç aldrmadan, biricik kzn o adamla evlendirip atee atamazsn deil mi?"
Atee tutmak: 1. Ateli silâhla mermi atmak. 2. Bir eyi atein üzerinde tutarak stmak."Zalim askerler zavall köylüleri yaylm ateine tuttular."
Atee vermek: 1. Bir yeri bilerek yakp yok etmek. 2. Ar ölçüde telâlandrmak. 3. Bir toplumu, bir ülkeyi kargaalk içine sürükleyerek ykma uratmak."D güçler yerli ibirlikçilerle anlaarak ülkeyi atee verdiler."
Ateine (nârna) yanmak: Birinin yüzünden büyük hakszla uramak, zarar görmek."Eer bu mal satamazsam senin ateine yanm olacam."
Ate kesilmek: 1. Çok kzgn, öfkeli davranlar göstermek. 2. Çok çalkan, hareketli ve becerikli olmak. 3. Ateli silâhlarla yaplan ata son vermek."Taraflar ate kesilmesine raz olmadlar."
Atele oynamak: Çok tehlikeli, zarar verecek bir iin üstüne üstüne gitmek ya da böyle bir ie girimek."Brak o silâh elinden! Atele oynadnn farknda msn sen?"
Ate pahasna: Çok pahal."Yeni daireler ate pahas, nasl alacaz?"
Ate püskürmek: Çok öfkeli olmak, ar sözler söylemek."Öretmen kapy kran örencilere ate püskürdü."
Ateten gömlek: çinde bulunulan ac, skntl, dayanlmaz durumu anlatmak için söylenir."flas etmem, ateten gömlek giymem demektir."
At alan Üsküdar` geçti: "Frsat kaçt, artk yaplacak ey kalmad" anlamnda kullanlr."Sen daha dur, at alan Üsküdar` çoktan geçti."
At ekin, klc keskin: Her bakmdan güçlü, dilediini yapabilir."Zalimlere kar durmak m istiyorsun? Atn ekin, klcn keskin olmal!"
Atn yürükse bin de kaç: mkânn varsa kendini kurtarmaya bak.
Atp tutmak: 1. Kendi gücünü aaca iler yapacan söylemek, abartl konumak. 2. Birisinin arkasndan ileri geri konumak, kötü sözler etmek."Yüzüne kar söyle, arkasndan atp tutma adamn."
At oynatmak: 1. Ata hüner göstermek. 2. Bildii ve istedii gibi davranmak. 3. Belli bir alanda üstünlük kurmak."Meydan adamlara kald, istedikleri gibi at oynatyorlar."
Atsan atlmaz, satsan satlmaz: e yaramad, sknt verdii hâlde vazgeçilemeyen eyler ve kimseler için kullanlr."Ne yapaym, karde ite! Atsan atlmaz, satsan satlmaz!"
Attan inip eee binmek: Bulunduu dereceden, mevkiden, önemli görevden daha aa bir yere inmek veya alnmak."Akln bana toplamazsan adam ite böyle attan indirip eee bindirirler."
Avaz avaz barmak: Olanca gücüyle barmak; sesi yettii kadar, var gücüyle barmak."Tamam duyuyorum, öyle avaz avaz barma!"
Avucunun içine almak: Birini her dediini yapar duruma getirmek, bask ve etkisi altna almak."Kaymakam bütün kasabaly avucunun içine ald."
Avucunu yalamak: Umduunu ele geçirememek, beklediini elde edememek."Avucunu yalamak istemiyorsan harekete geç, sen de çal."
Avuç açmak: Yardm istemek, dilenmek, para istemek ya da ister duruma dümek."Yarn avuç açmamak için bugünden çalmalsn."
Ayaa dümek: 1. Bir eyin deerini kaybetmesi. 2. Yalvarr duruma gelmek. 3. e ilgisiz ve yetkisiz kimseler karr olmak."Sevinmeyin bouna, bu ii ayaa düürmeyeceim hiçbir zaman."
Ayaa kalkmak: 1. Hasta iyi olmak. 2. Sayg göstermek için oturma durumundan ayak üzeri duruma geçmek. 3. Telâlanmak, heyecanlanmak. 4. Dikilmek, ayaklar üzerinde durmak."Dedem nihayet ayaa kalkt."
Aya (ayaklar birbirine) dolamak: Yürürken herhangi bir sebepten ötürü ayaklar birbirine taklmak, sendelemek."Korkusundan zavallnn ayaklar birbirine dolat."
Aya dümek: Bir yere uramak, o yer yolu üzerinde bulunmak, yolu dümek."Bu rezillikten sonra onun ayann buralara düeceini sanmam artk."
Aya düze basmak: leri iyi gitmek, zorluklar yenerek rahata kavumak."u borcu da ödedik mi ayamz düze basacak inallah."
Aya ile gelmek: 1. Kendi istei ile gelmek. 2. Çok fazla emek sarf edilmeden elde edilmek."Adam aya ile geldi dayak yemeye."
Ayana ba olmak: Bir iini yapmasna, bulunduu yerden ayrlmasna engel olmak."Bu çocuk ayama ba oldu, onu brakp da bir yere gidemiyorum."
Ayana dolamak (veya dolanmak): 1. Birisinin yapt ie engel olmak. 2. Bakasna yapt kötülük kendi bana gelmek."u köpei birisi çkarsn atölyeden, insann ayaklarna dolanyor."
Ayana gitmek: Büyüklük taslamadan alçak gönüllülük edip birinin yanna varmak."O baban senin, ayana gitmelisin."
Ayana kapanmak: Kendini küçük düürerek yalvarp yakarmak."nsan ne birisinin ayana kapanmal, ne de birisini ayana kapandrmal."
Ayana (ayaklarna) kara su inmek: Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolamaktan çok yorulmak."Seni aramaktan ayaklarma kara sular indi, nerelerdeydin Allah akna!"
Ayan çekmek: Daha önce gittii yere artk uramaz olmak, ilikiyi ve ilgiyi kesmek."Artk onlardan elimi ayam çektim."
Ayan denk almak: Birilerinin kendisine kar yapacaklar muhtemel kötülüklere kar uyank davranmak, tedbirli olmak."Eer ayan denk almazsan o adamlar bana bir i açacaklar senin."
Ayan kaydrmak: Bir yolunu bularak birini bulunduu iten, mevkiden uzaklatrmak."Adamcazn hiç suçu yokken ayan kaydrdlar, imdi aç susuz dolayor."
Ayan kesmek: 1. Bir yere gitmez, uramaz olmak. 2. Birini bir yere artk uramaz duruma getirmek."Öyle korkutun ki o adamn aya kesilsin bu meyhaneden?"
Ayann altna almak: 1. Acmaszca, tekmelerle kyasya dövmek. 2. Bir eyi küçük görerek ondan faydalanma yoluna gitmemek, o eyi tepmek."Önüne serilen bütün nimetleri ayann altna ald hiç tnmadan."
Ayann tozuyla: Henüz dinlenmeden, yoldan gelir gelmez."Adam ayann tozuyla kodese tktlar."
Ayan sürümek: 1. Verilen bir görevi ardan yapmak. 2. Bir yerden ayrlmak üzere bulunmak. 3. Ölmek üzere olmak. 4. Halk inanna göre birinin gelmesi, ardndan bakalarnn da gelmesine yol açmak."Ayan m sürüdün ne, senden sonra gelen misafirlerin saysn Allah bilir ancak!"
Ayan yorganna göre uzatmak: Gelirini giderine uydurmak, harcamalarda geliri amamak."Ayan yorganna göre uzatmazsan ileride aç kalrsn."
Aya (ayaklar) suya ermek (demek): Neden sonra akl bana gelmek, bir eyin asln anlamak, beklenen biçimde olmadn kavramak."Toy olduu için doruyu göremiyor, onun da aya suya erecek bir gün."
Ayak altnda kalmak: 1. Hor görülüp aalanmak, deer verilmemek. 2. nsanlarn sk gelip geçtii yerde, kalabalk içinde kalmak."Seyyar satclarn pek çou ayak altnda kalnacak bir yeri seçerler."
Ayak atmamak: Bir yere hiç gitmemek."O kente ayak atmadm henüz."
Ayak diremek: Bir eyde srar etmek, kar koymak, kendi kararndan vazgeçmemek."Ayak diremeseydi çoktan evini ykm olacaklard."
Ayaklar altna almak: Önem verilmesi gereken eyleri hiçe saymak, çinemek."Babasnn onun için verdii emekleri ayaklar altna alarak o serserilii seçti."
Ayaklar geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye, gönülsüz gitmek."Holanmadm bu insanlarn yanna yaklatkça ayaklarm geri geri gitmeye balad."
Ayakl kütüphane: Çok ey okumu, her sorulana cevap veren, çok ey bilen, okuduklar aklnda kalm kimse."Adam ayakl kütüphaneydi sanki!"
Ayakta kalmak: 1. Bir zorluk karsnda yklmamak, çökmemek. 2. Oturacak yer bulamamak."Gemi öyle kalabalkt ki hepimiz ayakta kaldk."
Ayak takm: e yaramaz, bilgisiz, görgüsüz, kaba, serseri, deersiz kimselerin bütünü."Mahallemizde ayak takm gittikçe çoalyor."
Ayak uydurmak: 1. Admlarn bakasnnkine uydurmak. 2. Kendi gidi ve davrann bakasnnkine benzetmek."Bu bozuk topluma ayak uydurmak zorunda deiliz."
Ayak üstü (üzeri): 1. Ksa süre içinde, acele olarak. 2. Ayakta durarak, ayakta dikilerek."Gel de u büfede ayak üstü attralm biraz."
Ayasofya`da dilenip Sultanahmet`te sadaka (zekât) vermek: Kendisi bakasnn yardm ile geçinirken, gösteri için elindekini bakalarna yardm amacyla datmak.
Aykla pirincin tan: Bir iin oldukça kark, dolak, içinden çklmas güç olduunu anlatmak için kullanlr."Durup dururken adama olmadk sözler söylemi, imdi aykla pirincin tan!"
Aylp baylmak: 1. Sinir krizi geçirmek, bunalma dümek. 2. Birini kendinden geçercesine sevmek, beenmek."Her kan görüünde aylp baylyor."
Ayran kabarmak: Öfkelenmek, kzp barmak; comak."O konutukça adamn elleri titriyor, ayran kabardkça kabaryordu."
Ayvaz kasap hep bir hesap: "Ha öyle ha böyle, ikisi de bir; hangi yolu seçersek seçelim ayn sonuca varr" anlamnda kullanlr.
Ayyuka çkmak: 1. Pek yükselmek (ses için). 2. Herkesçe duyulmak, yaylmak (dedikodu için)."Öyle kzgnd ki sesi ayyuka çkyordu."
Aza çoa bakmamak: Eline geçenle yetinmek, tok gözlü olmak.
Azizlik etmek: aka ile taklmak, muziplik etmek, aka ile aldatmak."Osman azizlik etmeye baylr."
Baba adam: Ar bal, iyi yürekli, olgun, hogörülü, yalca adam."Ne baba adamm meer, ailesinden deil, komularndan bile kimseyi ihmal etmedi."
Babas tutmak (veya babalar üstünde olmak): Çok fazla öfkelenmek, kzgnl her hâliyle belli olmak." meselesini konuamadm, çünkü babalar üstündeydi odasna girdiimde."
Babana rahmet: "Yaptn i, söylediin söz çok yerinde; Allah senden raz olsun" anlamnda honutluk, memnunluk bildirmek için kullanlr.
Baba oca (evi veya yurdu): Dededen, babadan kalma ev; toprak, yurt."Borçlar yüzünden baba evini satmak zorunda kald."
Babasnn hayrna (m?): Hiçbir çkar gözetmeksizin."Babasnn hayrna m yapt sanyorsun senin iini?"
Ba bozmak (babozumu): 1. Bada son kalan ürünün toplanmas. 2. Bu ilerin yapld mevsim (güz), gün."Babozumu besmele ile balarsa bereketli olur."
Barna basmak: 1. Kucaklamak, kollar ile sararak gösüne yaslamak. 2. Birini gözetip kayrmak, koruyup yetitirmek."Amcas, yeenini barna basmakta geçikmedi."
Barna ta basmak: Urad zarara, felakate sesini çkarmadan katlanmak."Evi yklan Hasan barna ta basmaktan baka bir yol bulamad."
Barn delmek: çine ilemek, pek dokunmak, dertli olmasna yol açmak."Yurdundan kovulmas, airin barn deldi."
Bar yank: Çok ac çekmi; dert, sknt, darlk, kahr görmü; yasl."Nice bar yank insanlar yaam bu topraklarda."
Bahse girmek: Görüünde veya iddiasnda hakl çkacak tarafa bir ey verilmesini kabul eden sözlü anlama yapmak."Erken kalkmak konusunda onunla bahse girdik."
Baht kara: Mutsuz, dertten kurtulamayan, ileri hep ters giden."Allahm, u baht kara kuluna yardm et de düzlüe çksn!"
Baklay azndan çkarmak: Sabr tükenip o zamana kadar saklad eyleri söylemek."Yeter artk, çkar azndan u baklay!"
Bal alacak çiçei bilmek: Çkar salanacak yeri veya eyi bulmak, bu konuda nasl hareket edileceini bilmek."Onun bal alacak çiçei bilmede üstüne yoktur."
Baldr çplak: siz güçsüz, serseri, ba bo, ayak takmndan."Sokaklar baldr çplaklardan geçilmiyor."
Bal dök (de) yala: Bir yerin çok temiz, prl prl olduunu anlatmak için kullanlr."Oday öyle elden geçirmi ki bal dök de yala!"
Balgam atmak: Bir i ya da konu üzerinde kuku uyandracak söz söylemek."Lütfen sus, ortaya bir balgam atp da insan huzursuz etme."
Bal gibi: 1. Çok tatl. 2. Çok iyi, adamakll, pekâlâ."Bal gibi i, daha ne duruyorsun?"
Balk etinde: Ne iman, ne zayf; biçimli, kilosu yerinde olan.
Balk istifi: Çok skk bir durumda."Otobüs, balk istifi gibi yerlemi insanlar zor tayordu."
Balk kavaa çknca: Gerçeklemesi mümkün olmayacak ileri anlatmak için kullanlr."O kz, o çocukla ancak balk kavaa çknca evlenir."
Balon uçurmak: lgililerin ne diyeceklerini anlamak veya insanlarn telâlanmalarn salamak amacyla asl olmayan bir haber yaymak."Askerliin ksalmasyla ilgili bir balon uçurdu, buna sonra kendisi de inanmaya balad."
Balta olmak: Musallat olmak, aslmak, direnerek bir ey istemek, istediini yaptrmak için sürekli srar etmek."nsann bana balta olan kiileri sevmek mümkün deil."
Baltay taa vurmak: Bilmeyerek karsndakini kracak söz söylemek, pot krmak."Baltay taa vurunca öyle utand ki sormayn gitsin."
Bam teline basmak: Bir kimseyi, duyarllk gösterdii konuda kzdracak söz söylemek, öfkelendirecek bir ey yapmak."Bir insan delirtmek mi istiyorsun? Onun bam teline basacaksn."
Bana msn dememek: Aldr etmemek, ona hiçbir ey etkili olmamak."Srtna o kadar yük vurdular, adam yine de bana msn demedi."
Barut fçs: Her an karklk, kavga ve savan çkaca yer."Nereden çkt belli olmayan bir ses, meydan bir anda barut fçsna döndürdü."
Barut kesilmek: Çok öfkelenmek, kzmak, sinirlenmek."Elektrii balanmayan adam barut kesilmi, etrafa barp duruyordu."
Basp gitmek: Aklna koyduu eyi yapmak amacyla, o an bulunduu yerden kimseye danmadan ayrlmak."Öyle her aklna estiinde basp gidemezsin buradan."
Basireti balanmak: Gerçei göremez, iyi düünüp kavrayamaz bir duruma dümek."Öylece kalakaldm, ne yapacam bilemiyorum, basiretim baland âdeta."
Baskn çkmak: Üstünlüünü göstermek, karsndakini geçmek."Kouda deil, ancak gürete baskn çkarm ona."
Bast yeri bilmemek: 1. Çok fazla sevinmek. 2. Dengesiz hareketlerde bulunmak, durumunu kontrol edememek, aknlktan nerede olduunu bilememek."Einin ölümünden sonra bast yeri bilmez bir adam oldu."
Baston (kazk) yutmu gibi: Dimdik duran, yürüyen kimsenin durumu."Baston yutmu gibi ortalkta dolap da asabm bozma!"
Baa ba (gelmek): Birbirine denk, eit olmak; birlikte olmak."Takmlar baa ba bir mücadele verdiler."
Baa çkarmak: 1. Bir ii bitirmek, sona erdirmek, baarmak. 2. Bir kiiye ar ölçüde ilgi gösterip çok martmak."Ona biraz daha yüz verirsen bana çkacak, söylediini yapmayacak."
Baa çkmak: Gücünün üstünlüünü kantlamak, bir eye gücü yetmek."Onunla baa çkabilirim, merak etme sen."
Baa geçmek: 1. En üstün yeri almak. 2. Herhangi bir konu önemce ilk sray almak."Ülkede ekonomik yolsuzluklar baa geçti."
Baa gelmek: Kötü bir duruma uramak."Kim demi baa gelen çekilir diye?"
Baa güremek: 1. Yal gürete bapehlivanlk için güremek. 2. En üstün sonucu almak için mücadele etmek, yarmada birincilii almak için uramak."Takmmz öteden beri baa güreir."
Ba ars: Varl tedirginlik verici ey, rahatsz edici kimse."Sen ne ba ars bir adammsn meer!"
Ba artmak: Yerli yersiz konuarak, gereksiz sözler söyleyerek, çok konuarak birisini rahatsz etmek."Ba artmakta üstüne yoktur senin."
Baa (bana) kakmak: Yaplan iyilii yüzüne vurarak birisini üzmek, incitmek."Üç kuru verdi, üç gün geçmeden bana kakt."
Ba alamamak: Çok uratran bir konudan kurtulup da vakit ve frsat bulamamak."u çocuklarla uramaktan ba alamyorum ki sana geleyim."
Ba aa gitmek: Sürekli kötülemek, zarar görmek."Ba aa giden ilerinin önünü alamad bir türlü."
Ba baa kalmak: Biriyle yalnz kalmak, iki kii bir arada yalnz kalmak."Misafirler gittikten sonra ba baa kaldlar."
Ba baa (kafa kafaya) vermek: Birbirinin düüncesinden yararlanmak üzere birkaç kii toplanp bir konuyu görümek, bir konuda dertlemek."Bu sorunu ancak ba baa vermekle çözebiliriz."
Ba belâs: Sürekli rahatsz eden, yük olan, bir kimseye musallat olup sknt veren ve uzaklatrlamayan kii ya da ey."u ba belâs adam uzaklatrrsanz sevindirirsiniz beni."
Ba çekmek: Ön ayak olmak, öncülük etmek."Hayat boyunca ba çeken bir adam olarak yaad."
Ba edememek: Gücü yetmemek, baar kazanamamak, bir ii baarmakta zorluk çekmek."u uysal insanlarla ba edemezsen kiminle edeceksin!"
Ba emek: Direnmekte vazgeçip güçlünün buyruuna girmek, teslim olmak."Türk milletine ba ediremezsin."
Ba göstermek: Ortaya çkmak, belirmek, vuku bulmak."Milletimiz ba gösteren bu yeni fikri ksa zamanda benimseyecektir."
Ba göz etmek: Evlendirmek."u kz da bir ba göz edersem gözüm arkada kalmayacak."
Ba armak: Bir iten dolay sorumlu duruma dümek, kaygu çekmek."Sana güveniyorum, bam artmayacana eminim, haydi güle güle git."
Ba altndan çkmak: Kötü bir ey, kötü bir durum, birinin gizli düzeni ve tertibiyle meydana gelmek."Böyle eyler bilirim ki senin bann altndan çkar, imdi bana doruyu söyle, kim krd vazoyu."
Ba bal olmak: 1. Evli ya da nianl olmak. 2. Serbest, özgür olmayan, bir yere baml olan."Nihayet olann da ban baladk."
Ba bo brakmak: Bir kimsenin üzerindeki denetimi ve gözetimi kaldrmak, kendi bildiine brakmak."Çocuk dediin ba bo braklmaya gelmez."
Ba darda kalmak (ba dara dümek): Çok skntl, çaresiz bir durumda olmak; paraszlktan dolay güç bir durumda kalmak."Ba darda kalan insanlara yardm etmek insanlk borcudur."
Ba derde girmek: Can skc, üzücü, istemedii bir duruma dümek."u kendini bilmez adamla bam derde girsin istemiyorum."
Ba dik gezmek: Utanlacak bir durumu olmadan, onurlu ekilde toplumda yer almak."Ba dik gezen insanlar sevmemek elde deil."
Ba dönmek: 1. Bir ey karsnda armak. 2. Sknt meydana getiren bir durum karsnda bunalmak. 3. Dengesini yitirmek, gözleri kararmak; çevresi kararyor, dönüyor, kayyor duygusu içinde sarslmak."Çabuk durdur arabay, bam dönmeye balad."
Ba göe ermek: Beklenmeyen, umulmayan bir mutlulua, sevince ulamak."Üç kuru zam yapld diye maana, ba göe erdi sanyor; bilmiyor ki enflasyon bir ay sonra alacak o zamm elinden."
Ba kalabalk (olmak): Bir i dolaysyla yannda çok fazla kii olmak."Kusura bakma, bam kalabalkt bugün, seni arayamadm."
Bana belây satn almak: Sknt, üzüntü ve tedirginlik verici olduunu sonradan anlad bir ie kendi istei ile girmi bulunmak."Nereden girdim bu inaat iine, durup dururken bama belây satn aldm."
Bana bir hâl gelmek: Büyük, içinden çklmas zor güçlüklerle karlamak; kötü duruma dümek."Gece gitme, bana bir hâl gelir diye korkuyorum."
Bana buyruk: Dilediini izin almakszn yapan, istedii gibi davranan."Sizin çocuk da amma bana buyruk bir çocuk olmu."
Bana çalmak: Bir eyi sert, öfkeli ve kzgn bir davran içinde vermek."Al da bana çal bu sap krk kürei."
Bana çorap örmek: Bir kimseye, haberi olmadan, kötü duruma sokucu davranta bulunmak, alt etmek için gizlice plân kurmak."Onun bana bir çorap örecekler diye korkuyorum."
Bana çökmek: 1. tahla sofraya oturmak. 2. Bir ii çabuk bitirmek üzere oturup ele almak. 3. Birini altna alp dövmek."Birkaç kii utanmadan zavall adamn bana çöktüler."
Bana devlet kuu konmak: Ummad, beklemedii bir nimete ya da varla kavumak."Nasl ald bu kökü? Bana devlet kuu mu kondu dersin?"
Bana dolamak: çinden çklmas zor bir ii birine musallat etmek."Bu ii benim bama dolayanlar, dilerim hiçbir zaman onmazlar!"
Bana i açmak: Uratrc ve üzücü bir iin çkmasna yol açmak."Brak o bça elinden, hiç yoktan bana i açacaksn."
Banda kavak yeli esmek: 1. Sorumluluk duygusundan uzak, zevk ve elence peinde komak (genç için). 2. Gerçeklemeyecek eyler düünerek vakit geçirmek."Bu çocuk da büyümedi bir türlü, hâlâ banda kavak yelleri esiyor."
Bandan atmak: 1. Gereksiz görülen bir balla, bir ilikiye son vermemek; bir istekte bulunan kiiyi yanndan uzaklatrmak. 2. Yaplmas zor bir ii yapmaktan kendini kurtarmak ya da o ii bir bakasna yüklemek."Ksa zamanda o ii bandan atmasn becerdi."
Bandan aa kaynar sular dökülmek: Çok kötü, üzücü, sknt verici ya da utandrc bir olay karsnda vücudunu ter basmak, ürpermek."Babasn karsnda görünce bandan aa kaynar sular döküldü."
Bandan büyük ilere girimek (veya kalkmak): Gücünün üstünde olan ileri yapmaya kalkmak."Çekil lütfen, bandan büyük ilere kalkp da kendini rezil etme bari."
Bandan korkmak: Hayatndan kayg duymak, cezalandrlmaktan korkmak."Düman topraklarna girince bandan korkmaya balad."
Ban artmak: 1. Gereksiz sözlerle birini bunaltmak. 2. Bir i için birini uratrmak, skmak."Yeter artk, bu i için bam artp durma."
Ban alp gitmek: Nereye gideceini bildirmeden, izin almadan gitmek."çine dütüü skntdan kurtulamayan adam ban alp gitti."
Ban balamak: Evlendirmek."Askerlii biten Ali`nin ban balamay düünen annesi kollar hemen svad."
Ban belâya sokmak: Bir kimseyi, zarar görecei, kötü sonuçlarla karlaaca bir ie sokmak."Olann da ban belâya sokacaklar diye ödüm kopuyor."
Ban bir yere balamak: Bir ie yerletirmek, isizlikten kurtarmak."Çok geçmeden olunun da ban bir yere balamay becerdi."
Ban bo brakmak: Denetimsiz, yalnz ve serbest brakmak."Bu çocuun ban bo brakma, yoksa ba belâya girecek."
Ban derde sokmak: Skc, yorucu, üzücü bir ie girmek veya getirilmek."Tanmad adamlarla ie giriince ban derde soktu."
Ban dinlemek: Sessiz, sakin bir ortama çekilmek; kalabalktan ve gürültüden uzaklamak."Emekli olur olmaz bam dinleyecek bir köe arayacam"
Ban ezmek: Birini hareket edemez, kötülük yapamaz ya da ban kaldrp bir ii göremez duruma getirmek."Zalimlerin ban ezecek adamlara bugün ne kadar ihtiyaç var!"
Ban kamaya (kayacak) vakti olmamak: Çok megul olmak, baka bir ii yapmaya hiç vakti olmamak."Bana yükleme o ii, çünkü bam kayacak vaktim yok."
Bann çaresine bakmak: Kimsenin yardm olmadan kendi iini kendi yapmak, kendini zor durumdan kurtarmak."Benden sana fayda yok, bann çaresine baksan iyi olacak."
Bann derdine dümek: Baka bir eyle ilgilenemeyecek kadar skntl, üzücü ve tehlikeli bir duruma çare bulmaya çalmak."Adamn bize aldraca yok, baksana bann derdine dümü."
Bann etini yemek: Sürekli olarak, bktrncaya kadar, srarla birinden bir ey istemek; bu sebeple onu rahatsz edip üzmek."Tamam kzm, alacaz o oyunca, yeter bamn etini yediin!"
Ban tatan taa vurmak: Frsat kaçrd için çok piman olmak, çaresiz kalarak kahrlanmak."Zamannda eve gidip hasta çocuu doktora götürmedii için ban tatan taa vuruyordu."
Ban vermek: Bir ideal urunda kendini feda etmek, cann vermek."Yiitler ban vermesiydi bu ülke dümanlardan kurtulur muydu?"
Ban yemek: Bir kimsenin büyük zarar görmesine ya da ölmesine yol açmak."Ruhsuz herifler adamn ban yemek için yara giritiler."
Ba skmak (sklmak): Herhangi bir güçlük karsnda kalmak, bunalmak."Onun görevi, ba skan insanlara yardm etmektir."
Ba tutmak: 1. Önde olmak. 2. Gürültüden, üzüntüden ve çok konumadan ba armak."Kesin artk u dedikoduyu, yoksa bam tutacak!"
Ba koymak: Bir ey uruna ölümü göze almak."Çekil önümden ben bu yola ba koydum."
Ba köe: Sayg duyulan, önder saylan büyüklerin oturmas için ayrlan yer."Ba köeye oturmak onun her zaman hakkdr."
Ba sallamak: 1. Anlasa da anlamasa da karsndakinin her sözünü uygun bulur görünmek."Her eye ba sallayan insanlardan hiç holanmam."
Ba tac etmek: Deer vermek, çok üstün tutmak, çok sevmek."Babalarn ba tac ettiler, toz kondurmuyorlar adama."
Batan aa: Tamamyla, hepsi, bütünüyle."Evi batan aa boyadlar."
Batan kara gitmek: Sonunu düünmeyerek, hatta sonucun kötü olduunu bildii hâlde hesapsz, batarcasna bir yol tutmak; felâkete doru gitmek."Bu batan kara gittiin hayata artk bir son vermelisin."
Batan savma: Üstün körü, özen gösterilmeden, gelii güzel."Yaptn iin tamamen batan savma olduu ne kadar açk."
Ba üstünde yeri var: "Sevgi, ilgi ve sayg ile karlanp arlanr." anlamnda kullanlr."Durmasn gelsin, ba üstünde yeri var."
Ba vermek: 1. nand bir ey urunda ölmek, cann vermek. 2. Belirmek, kimi bitkilerin baak tutmaya balamas."Ektiimiz budaylar ba vermeye balad."
Ba vurmak: 1. Müracaat etmek, bir iin yaplmasn bir kimse veya kurulutan istemek. 2. Bilgi edinmek üzere bir kaynaa bakmak, bir kimseye danmak."Vakit geçirmeden ansiklopediye bakalm da örenelim."
Ba yemek: 1. Sofrada en önemli yemek. 2. Birinin ölümüne sebep olmak. 3. Birinin herhangi bir ite güç durumda kalmasna yol açmak."Adamn ban sebepsiz yere yediler, imdi çoluk çocuk aç kalacak."
Batt balk yan gider: "lerin kötü gittiine, düzelmeyeceine, bu konuda da umut kalmadna göre artk istenildii gibi davranlabilir, ne olursa olsun" anlamnda kullanlr."Aldrma, üzülme artk, batt balk yan gider."
Bayrak açmak: 1. Bir dava yolunda toplanmaya çarmak. 2. Gönüllü asker toplamaya girimek."Dümana kar yurdun dört bir yannda bayrak açan yurtseverler sonunda amaçlarna ulatlar."
Bayram etmek: Çok sevinmek."Oyuncaklar görünce çocuklar bayram etti."
Belâ aramak: Kavga çkararak, önüne gelene çatarak ya da baka sebeplerle kendisi için tehlikeli bir durum olumasna yol açmak."Brak sövmeyi, belâ m aryorsun bana?"
Belâsn bulmak: Kendi yol açt tehlikeli bir durumun içine dümek, hak ettii cezay görmek."Adam nihayet belâsn buldu."
Belây satn almak: Kendi davranlar yüzünden tehlikeyi üstüne çekmek."Köylülerle biraz daha urarsak belây satn alacaz, haydi gidelim buradan."
Bel balamak: Güvenmek, birisinin kendisine yardm edeceine inanmak, inanp arkasndan gitmek."nsanoluna bel balanlmaz."
Beli bükülmek: 1. Yallk yüzünden güçsüz kalmak, bir i yapamaz duruma gelmek. 2. Üzüntü ve kederden ruhsal bir çöküntüye dümek."flas eden u genç adamn bir ylda beli büküldü."
Belini dorultmak: Kötüye giden durumunu yeniden düzeltmek, güçlenmek, kaybettii itibarn ve ekonomik gücünü yeniden kazanmak."Adam ksa zamanda belini dorulttu."
Belini krmak: 1. Birini bir ey yapamaz duruma getirmek. 2. Bir iin en güç tarafn yapmak."Tarlann ortasndan u tümsei de kaldrdk m iin belini krm saylrz, artk gerisi kolay olacaktr."
Bel vermek: (Dik eylerin) darya doru, (yatay eylerin de) aaya doru kamburlamak."Yeni ördüümüz duvar bel verdi."
Ben hanc, sen yolcu (oldukça): "Özel ilikilerimiz sürüp gittikçe senin bana iin düer" ya da "Nasl olsa yine karlaacaz" anlamnda kullanlr."Demek u küçük paketi götürmüyorsun, öyle olsun, ben hanc sen yolcu, bugünün yarn da vardr."
Benlik dâvas: Önde görünmek, her eyde söz sahibi olmak, her eyi kendi düüncesine uydurmak, hep dediini yaptrmak çabas ve tutkusu."Benlik dâvas güden insanlar bir yere varamazlar."
Benzi atmak: Bir sebepten ötürü anszn yüzünün rengi sararmak, solmak."Askerleri karsnda görünce benzi att."
Bereket versin: 1. "Allah size bol kazanç versin" anlamnda iyi dilek sözü. 2. Çok ükür ki iyi ki (honutluk anlatr)."Bereket versin ki ona bir ey olmam."
Be aa be yukar: Çok az fark olarak, kararlatrlmak istenen saydan, ölçüden bir miktar az veya çok olarak."Be aa be yukar bir kg. çeker bu tavuk."
Bet (i) bereket (i) kalmamak: Bolluun, verimliliin kalmamas, sona ermesi."Yanmza geldii günden beri evin beti bereketi kalmad."
Betine gitmek: Ayp saymak, kötü karlamak, kendisine yedirememek."Senin yaptn i adamn çok betine gitti."
Beyin ykamak: Bir insan, kendine özgü düünce ve dünya görüüne yabanclatrmak, baka yönlerde düünür ve davranr duruma getirmek."Batllar ülke insanmzn beynini ykamaya devam ediyorlar."
Beylik söz: Etkisi kalmam, herkesin kullana geldii söz."Brak artk u beylik sözleri, kimseyi etkileyemiyorsun."
Beyni bulanmak: 1. Sersemlemek, salkl düünemez olmak. 2. Kötü bir ey olacan sezinleyip huzuru kaçmak."Adamlarn suratlarn hiç beenmedim, beynim buland, haydi gidelim buradan."
Beyninden vurulmua dönmek: Umulmadk, beklenmedik bir olay karsnda aknla dümek, düünce yeteneini yitirir gibi olmak."Adam karsnda görünce beyninden vurulmua döndü."
Beynine girmek: 1. Akla uygun gelmek. 2. Bir kimseyi türlü yollara ba vurarak bir ey yapmaya inandrmak, kandrmak. 3. Ezberlemek, aklnda tutmak."Ne kadar okursam okuyaym beynime girmiyor."
Bçak kemie dayanmak: Çekilen sknt artk katlanamayacak bir hâl almak."Bçak kemie dayand, artk bu yerde duramam."
By terlemek: By yeni yeni çkmaya balamak."By terlemi gençlerin eline bakamam gayri."
Byk altndan gülmek: Birinin içine dütüü duruma belli etmeden gülmek, sevindiini belli etmeyerek onunla elenmek, içinden onunla alay etmek."Aye`nin krd pot karsnda byk altndan gülmeye balad."
Bildiini okumak: Kim ne derse desin, istedii gibi davranmak."Bildiini okumaya devam edersen, sonunda zarar görmen muhakkak olacak."
Bile bile lâdes: Bile bile aldnm görünme, öyle gerektii için kötü bir durumu kabullenme."Aaçlar kesmesine bile bile lâdes dedim."
Bin dereden su getirmek: Birini kandrmak için dil dökmek, birçok sebep ileri sürmek, aldatc sözler sarf etmek."O evi almamam için bin dereden su getirdiler."
Bindii dal kesmek: Kendisi için gerekli ve yararl olan eyi kendi eliyle yok etmek."Geçimini saladn o tarlay sakn satma, yoksa bindiin dal kesmi olursun."
Bir atmlk barutu olmak (veya kalmak): 1. Bir konuda yapaca çok az eyi olmak. 2. Dayanacak pek az gücü kalmak."Bir atmlk barutu kalm, hâlâ ben yaparm o ii diyor."
Bir aya çukurda olmak: Çok yalanm olmak, yaayacak çok az zaman kalm olmak."Dedemin bir aya çukurda, onu üzmeyin artk."
Bir ayak önce (evvel): Çok çabuk, bir an önce, ivedi olarak."Bu i, bir ayak önce yaplacak bir itir."
Bir baltaya sap olmak: Belirli bir sanat ya da i sahibi olmak."u yaa geldin ama bir baltaya sap olamadn gitti."
Birbardak suda frtna koparmak: Çok basit, küçük, önemsiz bir eyi büyütüp içinden zor çklr bir olay hâline getirmek."Bir bardak suda frtna koparmay brak artk, mendilini yaktysa evi de yakmad ya!"
Birbirine dümek: Aralarnda anlamazlk çkp birbirlerine kötü bakmaya balamak."Çocuklarn kavgas yüzünden birbirlerine dütüler."
Birbirine girmek: 1. Aralarnda çkan anlamazlk kavgaya dönümek, çarpmak, saldrmak. 2. Bir kaza sonucu araçlarn birbirine çarpmas."Su yüzünden sokak sakinleri birbirine girdi."
Bir çuval inciri berbat etmek: yi olan, yolunda giden bir durumu yanl davranlarla bozmak, olumsuz bir gidie sokmak."Eline çekici alr almaz çiviye vurdu, çivi tahtay yarp geçti, bir çuval inciri berbat ettiini o zaman anlad."
Bir dalda durmamak: Sk sk düünce, i ya da tutum deitirmek."Bir dalda dursayd bana bu i gelmeyecekti."
Bir damla: 1. Çok az, pek az (sv eyler için söylenir). 2. Çok küçük (çocuklar için söylenir)."Bir damla su kald, ne yapacaz su gelmezse."
Bir dedii iki olmamak: Her istedii hemen yaplmak, yerine getirilmek."O, bir dedii iki olsun istemiyordu."
Bir deri bir kemik kalmak: Çok zayflamak, kilo kaybna uramak."Zavall çocuk, bu illete yakalanal beri bir deri bir kemik kald."
Bir dikili aac olmamak: Mal, mülkü veya evi olmamak."u dünyada bir dikili aacmz olmayacak bu gidile."
Bire bin katmak: Olduundan çok göstermek, abartmak."Bire bin katarak anlatmaya baylr."
Bire bir gelmek: Etkisini hemen ve kesin olarak göstermek."Verdiin ilaç di arma bire bir geldi."
Bir eli yada, bir eli balda (olmak): Bolluk, varlk, rahat ve huzur içinde olmak."Bir eli yada, bir eli balda, daha ne istiyor ki?"
Bir elle verdiini öbür elle almak: Bir kimseye yapt iyilii, yarar, baka bir yola ba vurarak salad çkarla ödetmek."Bir eliyle verip öbür eliyle aldn çok zaman sonra anladm."
Bir gömlek aa: Bir derece daha düük."Sizin ürettiiniz fndk, bizimkinden bir gömlek daha aadadr."
Bir hâl olmak: 1. Bir eyi çok yapa yapa usanmak, yorulmak, fenalk gelmek, bezmek. 2. Daha önce görülmeyen davranlar içinde olmak, huyu deimek. 3. Kazaya uram olmak."Gecikti, bana bir hâl mi geldi acaba?"
Bir holuu olmak: Rahatsz, neesiz olmak."O iddetli kazay görünce bir ho oldum."
Bir kalemde: Birden ve toptan, bir ilem ile."Bir kalemde öde de kapat u hesab."
Bir kapya çkmak: Ayn sonuca varmak, ayn neticeyi vermek."Ha sen söylemisin ha ben, bir kapya çkmaz m?"
Bir kak suda bomak: Bir kiiye çok fazla kzmak, elinden gelse öldürecek ölçüde sinirlenmek."u yalanc herifi her söz söyleyiinde bir kak suda boasm geliyor!"
Bir kyamettir gitmek (kopmak): Çok fazla gürültü, patrt, telâ olmak."Alevler bacay sarnca bir kyamettir koptu sokakta."
Bir Körolu bir Ayvaz: Bir kar kocann çocuunun olmamas yahut yaknlarnn yanlarnda bulunmamas."Bir Körolu bir Ayvaz olmasak bu maan bize yetecei yok."
Bir kulandan girip öbür kulandan çkmak: Söylenen söze önem vermemek, kulak asmamak, umursamamak."Söylediim söz bir kulandan girip öbür kulandan çkarsa anlamazsn elbet!"
Bir pula satmak: Bir kimseyi bir çkar uruna harcamak."Paray görünce adam bizi bir pula satverdi."
Bir sözünü iki etmemek: Birinin her istediini hemen yerine getirmek."Ah benim tatl çocuum, bir sözümü iki etmez, hemen yapverir."
Bir eye benzememek: e yarar durumda olmamak, istenilen biçimde bulunmamak."Bu kadar emekten sonra bari bir eye benzemi olsayd u kap."
Bir tala iki ku vurmak: Bir davranla iki veya birden çok yararl sonuç elde etmek, bir giriimle iki i yapmak."Anladm amacn, bir tala iki ku vurmak."
Bir tutmak: Eit görmek, eit saymak, farkl muamelede bulunmamak."Öretmen, snftaki örencilerin hepsini bir tutmaldr."
Bir yasta ba koymak: Evli bulunmak, ac ve tatl günlerde birbirini desteklemi olmak."Biz krk yl bir yasta ba koyduk, nasl unuturum onu?"
Bir yastkta kocamak: Kar ve koca birlikte uzun bir ömür sürmek."Bir yastkta kocarsnz inallah."
Bir yana daha girmek: alacak bir durumla, yeni bir eyle karlamak."Aman yarabbi, onu o klkta görünce bir yama daha girdim."
Bit yenii: Kukulu bir nokta, iin gizli kalm, kötü ve aksak yönü."Bir bit yenii var gibime geliyor bu ite, haydi hayrls."
Bize de mi lolo!: "Senin ne mal olduunu biliyoruz, bize yutturamazsn ya; seni yeterince tanyoruz, herkesi aldatabilirsin ama bizi asla" anlamnda kullanlr.
Boaz boaza gelmek: Zorlu bir kavgaya tutumak, ya da kavga edecek hâle gelmek."Senin o dilin yüzünden adamla boaz boaza geldik."
Boaz derdi: 1. Yemek piirme, hazrlama skntlar. 2. Geçim için urama, kazanç salama kaygs."Boaz derdi, bence dertlerin en büyüüdür."
Boaz kavgas: Yaamak için, geçinebilmek için yaplan didinme, ura."Hemen bütün insanlar boaz kavgasnn içinde kaybolmu durumdalar."
Boaz kurumak: Çok susamak, çok konumaktan ve barmaktan ötürü sesi çkmaz olmak."Boazm kurudu, bir eyler içelim de öyle gidelim."
Boazna dizilmek: Bir üzüntüden dolay itah kesilmek, isteksiz ve zorla yemek."Annemin o hasta hâli gözümün önüne geldikçe lokmalar boazma diziliyor."
Bountuya getirmek: Birini bunaltp artma yolu ile kendisinden bir i veya mal karl olarak çok miktarda para çekmek.
Bohçasn koltuuna vermek: ine son vermek, kovmak, bandan defetmek."Hiç sebepsiz yere bohçasn koltuuna verip fabrikadan uzaklatrdlar onu."
Bol keseden: Ölçüsüz, çok fazla, bol bol."Bol keseden atp tutmaya baylr bizim çocuk."
Borç harç: Borç alarak ya da benzer yollara bavurarak (bir eyi salamak)."Borç harç nihayet yaptrdk evin çatsn."
Borusunu çalmak: Çkar salad kimsenin davasn gütmek."O, yllardan beri Tophane kabadaylarnn borusunu çalar."
Borusu ötmek: Sözü geçer olmak, dinlenilir olmak."Bizim sokakta Hasan amcann borusu öter."
Bostan korkuluu: 1. Kular ve dier yabani hayvanlar ürkütmek için tarlalara dikilen kukla, insan benzeri nesne. 2. Kendisinden beklenileni yapmayan, ya da kendisinden çekinilmeyen, göstermelik kimse."Müdür tam bir bostan korkuluu, memurlar ne i yapyor ne güç."
Boa çkmak: Umulan gerçeklememek, sonuç vermemek, elde edilememek."Bütün emeklerimiz boa çkt desenize."
Bo atp dolu tutmak: Umutsuz olarak giriilen bir i, iyi sonuç vermek; doruluuna inanmadan söyledii söz gerçek çkmak."Hayatmzn bo atp dolu tutmak diye bir ilkesi olamaz."
Bo bulunmak: 1. Dalgn ve dikkatsiz bulunmak. 2. Söylenmemesi gereken, sakncal bir sözü, iin sonunu düünmeden söyleyivermek."Bo bulunup da sakn söz verme, biliyorsun onlara gitmemiz mümkün deil."
Bo gezenin bo kalfas: siz güçsüz, aylak, bo gezip dolaan kimse."Adam bo gezenin bo kalfas, bir de isizlikten yaknyor."
Bo vermek: Önem vermemek, aldrmamak, ilgisiz davranmak."Bo ver, bu hayat böyle gelmi, böyle gider."
Boy atmak: Boyu uzamak, gelimek, boylanmak."Çok çabuk boy att sizin çocuk; maallah, delikanl gibi olmu."
Boy göstermek: 1. Görünmek, belirmek. 2. Gösteri yapmak."Onun gelip gitmesinin ardndan olaylar boy gösterdi."
Boy ölçümek: Yarmak, deer yarna girmek."Benimle boy ölçüecek adam daha anasndan domad."
Boynu bükük: Yardm bekleyen; acnacak, kimsesiz, güçsüz, öksüz durumda olan."Nerede bir boynu bükük görsem içim yanar."
Boynu eri: Herhangi bir nedenle, kendisini bir kimsenin dediklerini yapmaya borçlu sayan."O adamdan borç para ald için boynu eri, bu yüzden yapt kötülüklere ses çkaramyor."
Boynu kldan ince olmak: Adaletli yarg karsnda verilecek her cezaya raz olmak."Gerçek adaletin karsnda boynum kldan incedir."
Boynunun borcu: Yaplmas gerekli olan ödev."Seni sevindirmek boynumun borcu oldu artk."
Boynunu vurmak: Ban keserek öldürmek."Boynunun vurulmasna ramak kala hakkndaki hükmün kaldrldn örendi ve yer gök onun oldu sanki"
Boyunduruk altna girmek: Bakasnn egemenlii altna girmek, tutsak olmak, emir ve bask altnda yaamak."Türk milleti için boyunduruk altna girmek, ölüm demektir."
Boyunun ölçüsünü almak: 1. ddia üzerine giritii bir ii baaramayp yetersizliini anlamak. 2. Biri tarafndan haddi bildirilmek. 3. Bekledii yaknl görememek."Boynunun ölçüsünü ald, böyle bir ie bir daha giremez."
Bozuk çalmak: Bir ey yüzünden can sklm, yüzü aslm olmak, sinirli davranlarda bulunmak."Biraz hasta oldu diye saa sola bozuk çalp duruyor."
Bozuk düzen: 1. Düzensiz, düzeni bozuk olan. 2. Toplumun yönetiminde uygulanan yanl kurallar dizgesi."Bu bozuk düzenden hangi görü ve anlay biçimi kurtaracak milleti, onu örenmeye çalyorum."
Bozum etmek: Bir kimseyi beklemedii bir davran karsnda brakarak utandrmak, mahcup etmek."Adam bozum etmeye baylr bu ihtiyar, ona kar dikkatli ol."
Bozum olmak: Bir sözü ya da davran iyi karlanmad için utanmak, utanacak duruma dümek."Onun düüncesinin hiç de doru olmadn söylediim zaman amma da bozum oldu kadn."
Bozuntuya vermemek: Hataya dütüünü anladnda veya holanmad bir durumla karlatnda farketmemi gibi davranmak, oral olmamak."Hiç bozuntuya vermeden misafirlere ho geldin demeye devam etti."
Bulank suda balk avlamak: Kark durumlardan yararlanarak kendi çkarn salamak."Bulank suda balk avlamay kural hâline getirmi."
Buldukça bunamak: Bulduundan daha çounu isteyip ükretmemek, daha iyisini istemek."Buldukça bunuyorsun, milletin aç sefil gezdiini görmez misin sen?"
Buluttan nem kapmak: Çok alngan olmak, en küçük eylerden bile alnmak."Seninle konumak imkânsz, buluttan nem kapyorsun çünkü."
Bunda bir i var: "Bir olayn imdilik bilinmeyen bir yönünün bulunmas, anlalamayan bir sebebin aranmas" durumunu anlatmak için kullanlr."Polis, bunda bir i var diyerek olayn üzerine tekrar gitti."
Bundan iyisi can sal: "Bundan daha iyisi, en iyisi olamaz" anlamnda kullanlr."Bundan iyisi can sal, haydi oturun bakalm sofraya."
Bu ne perhiz, bu ne lâhana turusu: Bir ilke benimsedii hâlde, benimsedii bu ilkenin tersine davranlarda bulunanlar için söylenir.
Burnu bile kanamamak: Tehlikeli bir durumdan yara bere almadan kurtulmak."On takla atan arabadan, burnu bile kanamadan çkt, alacak ey dorusu."
Burnu büyümek: Kibirlenmek, böbürlenmek, büyüklenmek."Adam milletvekili seçilir seçilmez bizimle konumaz oldu, burnu büyüdü birden."
Burnu havada (olmak): Kendini çok beenmi, kibirli (olmak)."Burnu havada gezenlerden hiç holanmam."
Burnu Kaf danda (olmak): Çok fazla kibirli, herkese yukardan bakar (olmak)."yi ki bir araba ald, burnu Kaf danda bir adam olup çkt."
Burnundan (fitil fitil) gelmek: Ho bir durum, elde ettii güzel bir ey, sonra gelen üzüntüler üzerine kendisine zehir olmak."Yediimiz yemei burnumuzdan getirmek mi istiyorsun? Sus artk!"
Burnundan düen bin parça (olmak): Surat çok ask (olmak)."Ne olmu bir cam krlmsa, iki gündür burnundan düen bin parça."
Burnundan kl aldrmamak: Oldukça huysuz olmak, kendisine hiç söz söyletmemek, kendisinin eletirilmesine frsat tanmamak, en küçük yergiye tahammül göstermemek."Amma da burnundan kl aldrmaz bir adammsn; söylesene, nasl konuacaz seninle?"
Burnundan solumak: i bandan akn olduu için gözü hiçbir ey görmemek, çok öfkelenmi olmak."Adam burnundan soluyor, sakn üstüne gitme, yoksa konutuuna piman olursun."
Burnunu çekmek: 1. Nefesini kullanarak sümüünü burnunun yukarsna, geri çekmek. 2. Yoksun kalmak, umduunu bulamamak, istediini elde edememek, gayesine ulaamamak."Müdürün yanna alnmaynca burnunu çekip gitti."
Burnunun dikine gitmek: Kendisine verilen öütlere kulak asmayp kendi bildii gibi davranmak, istediini yapmak."Burnunun dikine gidersen, ite böyle eline yüzüne bulatrrsn ii."
Burnunun direi szlamak: 1. Çok ac duymak (maddî). 2. Çok üzülmek."Souktan burnumun direi szlad."
Burnunun ucunu görmemek: 1. leriyi görememek, meydana gelecei açk olan görememek. 2. Çok sarho olmak. 3. Çok dikkatsiz ve dalgn olmak."Sen ki burnunun ucunu göremeyen bir adamsn, seninle nasl i yapabilirim ben."
Burnunu sokmak: Üzerine vazife olmad, gerekmedii hâlde her ie karmak."Sen de her ie burnunu sokmaktan geri durmazsn!"
Burnu sürtülmek: Ilml bir yol seçip gururundan vazgeçmek, sknt çektikten sonra daha önce beenmedii bir durumu kabul etmek."Onun da burnunun sürtülmesine az kald, ksa zamanda dik ball brakacak."
Burun buruna gelmek: 1. Anszn karlamak, kar karya gelmek. 2. Birbirine çok yaklamak, birine çok sokulmak."Kapdan çkar çkmaz öretmenimle burun buruna geldim."
Burun kvrmak: Önem ve deer vermemek, küçümsemek, beenmemek."Önüne konan yemeklere burun kvrp sofradan kalkt."
Buyur etmek: Misafiri karlayarak içeri almak, "buyurun" diyerek sayg ile yer göstermek ya da sofraya çarmak."Misafirleri büyük bir evkle buyur etti."
Buyurun cenaze namazna: Hiç beklemedik kötü bir durum karsnda aka yollu üzüntü belirtmek için "ne yazk ki" anlamnda kullanlr."unun yaptna bakn, buyurun cenaze namazna!"
Buz kesilmek: 1. Çok üümek, donmak. 2. Buz gibi soumak, buz durumuna gelmek. 3. Endie, korku ve üzüntü veren bir durum karsnda donakalmak."Öldürdüünü sand adam karsnda görünce buz kesildi."
Buzlar çözülmek: 1. Buzlarn erimeye ve krlmaya, su hâline gelmeye balamas. 2. Kiiler arasndaki dargnln, soukluun, krgnln ve gerginliin ortadan kalkmaya balamas."ki kardein arasndaki buzlar çözülmeye balaynca aileye nee geldi."
Buz tutmak: Üstünde buz meydana gelmek, buzla kaplanmak."Göl buz tuttu."
Buz üstüne yaz yazmak: 1. Birine etkisi olmayan sözler söylemek. 2. Etkisi ve süresi çok ksa olan bir i yapmak."Evet çocuklar, beni buz üstüne yaz yazan bir adam konumuna getirmeyin!"
Büyük oynamak: 1. Büyük bir tehlikeyi göze alarak bir ie girimek. 2. Çok fazla para koyarak kumar oynamak."Büyük oynadm, ya kaybedeceim, ya da kazanacam."
Büyük (söz) söylemek: Bakasnn dütüü kötü duruma dümeyeceini söyleyerek övünmek."Ne demi atalarmz, büyük lokma ye, büyük söz söyleme."
Büyük sözüme tövbe!: Bir konuda kesin konuulduunda ya da bir bakasnn dütüü kötü dur ama dümeme iddiasnda bulunulduunda Cenab- Allah`tan böyle bir duruma düürmemesini dileme."Ne ettim de o sözü söyledim, büyük sözüme tövbe!"
Büyüklük göstermek: Elinde her imkân varken kötülük yapmamak, affetmek, iyi davranmak."stese büyüklük göstermeyip onu buraya bir daha sokmazd, erkek adamm."
Büyümü de küçülmü: Davranlar, konumas yann üstünde olan, büyükler gibi hareketler yapan çocuk."Aman yarabbim, unun söyledii sözlere bakn hele, büyümü de küçülmü sanki!"
Cad kazan: Fesadn ve dedikodunun çok olduu, herkesin birbirine dütüü, türlü dümanlklarn kaynat, hile ve düzenlerin kurulduu yer."Mahalle bir anda cad kazan gibi kaynamaya balad."
Caka satmak: Çalm satmak, gösteri yapmak."Caka satmay brak da iine bak."
Cambul cumbul: Pek sulu, suyu bol (yemek için)."Yemek cambul cumbuldu ama lezzetli olmutu."
Cana can katmak: nsanda yaama sevincini artrmak; insana nee, heves ve iç gücü vermek."Ah o cana can katan yaylaya bir daha çkabilsem."
Can alacak yer (nokta): Bir eyin en önemli yeri, en temelli noktas."Meselenin can alc noktasna bir türlü ulaamadk."
Cana minnet (bilmek): htiyac olduu hâlde arayp da bulamad eylerden saymak."Yalnzca su mu? Canma minnet, çabuk ver."
Can atmak: Herhangi bir eye sahip olmay, ya da herhangi bir eye erimeyi çok istemek."Top oynamaya can atyordu."
Can borcunu ödemek: Ölmek."Beni korkutamazsn, bir can borcum var, onu da öder kurtulurum."
Cana yakn: Sevimli, sokulgan, insana pek scak davranan."Ne cana yakn bir insanm meer."
Can ba üstüne: stenilen, arzu edilen eyin büyük bir memnunlukla yaplacan anlatr."Can ba üstüne efendim, kasabaya varnca onu hemen göreceim."
Can çekimek: Ölmek üzere bulunmak."Yanna vardmzda hayvan can çekiiyordu."
Can damar: Bir eyin en önemli noktas, en mühim unsuru; bir eyin yaamas için en önemli araç."Babam evin can damardr."
Can damarna basmak: Bir iin en önemli noktas üzerinde durmak, ya da bir eyin en duyarl noktasn aça çkarmak."Adamn en sonunda can damarna bastlar, zarar da kendileri gördüler."
Can dayanmamak: Bir ac, üzüntü, sknt ve istek karsnda direnme gücü kalmamak; dayankll yitirmek."Yllarca urap didinip yapt ev bir anda kül oldu, buna can m dayanrd?"
Can düman: Öldürmeyi bile düünen, ar kin ve dümanlk besleyen, dost olmayan."Can dümanlar etrafnda cirit atyorlard."
Can evi: 1. Yürek. 2. En duyarl bölge."Onlar can evlerinden vurmaya yemin etti."
Can evinden vurmak: En etkileyici, en can alc yönden saldrmak; bir daha yaama imkân kalmayacak ekilde vurmak."Onlar can evinden vurmalyz ki bir daha bellerini dorultamasnlar."
Can havli ile: Ölüm korkusundan kaynaklanan güçlü bir tepkiyle (bir eylem yapmak)."Silâh sesini duyunca can havli ile yerinden frlad."
Can burnuna gelmek: Bir ey yaparken çok zorluk çekmek, bunalmak."Kömürü tadm ama canm da burnuma geldi."
Can (gönlü) çekmek: Bir eyi istemek, istek duymak, çok arzulamak."imdi o yeil eriklerden olsa da yesek, öyle de canm çekti ki."
Can çkmak: 1. Ölmek. 2. Çok yorulmak. 3. Çok ypranmak."Onu raz edinceye kadar canm çkt."
Can gitmek: Önem ve deer verdii, beendii bir eye zarar gelecek diye çok korkmak, kayglanmak."Araba çizilecek diye can gidiyor."
Canna demek: 1. Çok holanmak, yararna yaplan iten ötürü çok sevinmek. 2. Ruhu ad olmak."Büyükannenin canna desin, ikramn bizi oldukça sevindirdi"
Canna kymak: 1. ntihar etmek, kendini öldürmek. 2. Acmadan öldürmek. 3. Kendini yoracak, ypratacak kadar i görmek."Komunun kz canna kym."
Canna okumak: 1. Bir kimseye büyük bir zarar vermek, kötülük etmek. 2. yi bir eyi kötü hâle getirmek, heder etmek, harcamak."Yeni aldm oyuncan canna okudu bir günde."
Canna tak demek: Sabr kalmamak, bir skntya dayanamaz duruma gelmek."Canma tak dedi artk, ya yaptklarna son verirsin ya da buray terkedersin!"
Canna yandm (yandmn): Kimi zaman sevgi ve hayranlk, kimi zaman da kzgnlk ve öfke gibi duygular anlatmak için kullanlr."Canna yandmn adam, bizi saatlerce bekletti bu soukta."
Canna yetmek: Bezmek, bkmak, bir zorlua dayanamayacak duruma gelmek."Canma yetti artk bu ii yapmayacam."
Canndan bezmek: Çektii skntlar yüzünden içinde olduu hayat artk istemeyecek bir duruma gelmek."Ne yapaym böyle hayat, beni canmdan bezdirdi!"
Cann almak: Öldürmek."Allah cann alsn da kurtulalm senden!"
Cann balamak: Öldürebilecei bir kiiyi öldürmekten vazgeçmek."Ona kyamad ve cann balad."
Cann diine takmak: Büyük skntlar, tehlikeleri göze alarak bir ii baarmaya çalmak."Cann diine takp koca kayay parçalamaya devam etti."
Cann sokakta bulmak: Saln korumas, kendini ypratmamas ve tedbir almas gerektiini anlatmak için kullanlr."Biraz soluk almama izin ver. Ben canm sokakta bulmadm."
Cannn içine sokaca gelmek: Birine kar büyük ölçüde sevgi duymak, birinden çok holanmak."Öyle ki o yavruca canmn içine sokacam geliyor!"
Cann vermek: 1. Hiçbir ey esirgememek. 2. Bir ey urunda en deerli varln feda etmeye, hatta ölmeye hazr olmak. 3. Bir eye ar ölçüde dükün olmak."Vatan uruna kim can vermez ki?"
Cann yakmak: 1. Fizikî ac vermek. 2. Bir kimseyi zarara ya da skntya sokmak; üzmek, kayglandrmak."Lütfen cann yakma çocuun."
Can tatl: Acya, üzüntüye ve skntya katlanmayan."Öyle de can tatl ki ne zaman bir ey tanacak olsa bir bahane bulup ortadan kayboluyor."
Can tez: Sabrsz, beklemeye tahammülü olmayan, ivecen."Bekle de gör, ne can tez adamsn sen öyle!"
Can yanmak: 1. Fizikî bir ac duymak. 2. Bir ite zarar görmek, manevî bir üzüntü duymak."Cann yakmadan ver o elindekini bana!"
Can kalmamak: Gücü, kuvveti kesilmek; bitkin bir duruma dümek."Daha fazla yürüyemeyeceim, can kalmad bende, siz gidedurun."
Can kaygsna dümek: Her eyi brakp, içine dütüü tehlikeden varln kurtarma ve koruma çabasnda olmak."Ortalk birbirine girip silâhlar patlamaya balaynca can kaygsna dütü zavall kadn."
Can kulayla dinlemek: Kendini vererek, büyük bir dikkatle dinlemek."Babasnn söylediklerini can kulayla dinlemeye balad."
Canla bala: Seve seve, her türlü zorlua göüs gererek, var gücüyle, hiçbir fedakârlktan kaçnmayarak."Hepsi canla bala çalt."
Canl cenaze: Çok zayf, güçsüz, zayflktan kemikleri çkm kimse."Adam canl cenaze gibiydi."
Canl yayn: Kiilerin ses ve davranlarn o anda ve dorudan doruya veren radyo ve televizyon yayn."Parti temsilcileri bu akam televizyonda canl yaynda tartacaklar."
Can pazar: Herkesin kendi cannn kaygsna dütüü ve kendi cann kurtarmaya çalt tehlikeli bir durum, yer."Ortalk toz dumand; haykrlar, inlemeler ortal çnlatyordu; insanlar can pazarnn tam ortasndaydlar."
Can sal: Esenlik, kiinin salkl olmas."Ne demeli canm kardeim, inan bundan ötesi can sal."
Can sknts: Yaplacak i ve bir eyle oyalanma imkân bulamamaktan duyulan tedirginlik, içine düülen bunalm."Bütün gün evde oturuyor, can skntsndan ne yapacam bilemiyordum."
Can vermek: 1. Ölmek. 2. Ruha güç vermek, yaar duruma getirmek. 3. Bir eyi çok ister olmak."Adam bir kurunda can verdi."
Can yakmak: 1. Üzmek, ac vermek. 2. Zulmetmek, eziyet etmek. 3. Bir kimseyi büyük zarar ve ziyana sokmak."u hareketlerinle canm yakyorsun."
Can yolda: Yalnzlktan kurtulmak için birlikte yaanlan kimse."Her insann bir can yoldana ihtiyac vardr."
Cart curt etmek: Göz da vermek ya da övünmek amacyla abartl konumak."Karmda cart curt edip durma."
Cart kaba kât: Yüksekten atan, yapamayaca eyleri yapar gibi konuan, çalm satan kimselere kar söylenen küçümseme ünlemi.
Cebi delik: Parasz, cebinde para tutmasn bilmeyen."Daha ne kadar cebi delik dolaacaksn."
Cebini doldurmak: Karlat frsatlar deerlendirerek bol para kazanmak."Cebini doldurmaktan baka bir düüncesi yok adamn."
Cehennem azab: 1. Çok büyük sknt, eziyet. 2. man etmeyenlerin, kâfirlerin, günahkârlarn cehennemde çekecekleri ceza."Allah bizi cehennem azabndan korusun."
Cehennem olmak: Defolup gitmek."Çabuk cehennem ol yanmdan."
Cemaziyülevvelini bilmek: Bir kimsenin herkesçe bilinmeyen, geçmiteki kötü bir yönünü veya kötü durumunu bilmek."Sakn güvenme ona, ben onun cemaziyülevvelini bilirim."
Cendereye sokmak: Çok sktrmak, manevî bask altna almak."Adam cendereye almay iyi beceriyorsun."
Cevab yaptrmak: Karsndakinin, beklemedii, ters, güç duruma düürücü bir cevap vermek."Öyle bir cevap yaptrd ki hasm donakald."
Cieri be para etmemek: Deersiz, kendisine güvenilmez, korkak, aalk (bir kimse olmak)."Brak, ondan söz etme bana, cieri be para etmez adamlarla iim yok."
Cierimin köesi: 1. Çok sevdiim. 2. Sevgili evlâdm."O, hâlâ benim cierimin köesidir."
Cierini okumak: Karsndakinin gizli düüncelerini bilmek, aklndan geçenleri anlamak."Bizimi düünüyormu? Ben onun cierini okurum; o kendinden bakasn düünmez."
Cierini sökmek: Bir kimseyi büyük ölçüde zarar ve ziyana uratmak."Söyle ona, beni oraya getirtmesin, gelirsem cierini sökerim onun."
Cin çarpma dönmek: Neye uradn anlayamayacak kadar kötü duruma dümek."Bir tokatta cin çarpma döndürdü adam."
Cin fikirli: Zeki, çok kurnaz, her zaman kendi çkarn kollayan, çok anlayl."Endielenmeyin; o cin fikirli, o iin de üstesinden gelecektir."
Cinler cirit (top) oynamak: Bir yerin ssz, ürküntü verir olduunu anlatmak için kullanlr.
Cinleri bana toplamak: Öfkelenmek, kzmak, çok sinirlenmek."Zorla cinleri bama topladnz."
Curcunaya çevirmek (veya döndürmek): Bir yeri kargaa, amata, gürültü patrt ile doldurup kimsenin ne dediini anlamayacak hâle getirmek."Çocuklar bir dakikada ortal curcunaya çevirdiler."
Cümbür cemaat: Topluca, hep birden."Halamlara cümbür cemaat gitmeye karar verdik."
Cümle kaps: Konak, saray gibi büyük binalarn ana giri kaps."Devletin ileri gelenleri konan cümle kaps önünde toplandlar."
Cüret etmek: Ataklk etmek, yüreklilikle davranmak."O, hemen herkesin yannda söz söylemeye cüret eden bir yapya sahipti."
Cürmü mehut hâlinde yakalamak: Bir kimseyi suçu ilerken ahitlerle birlikte yakalamak. Çaba göstermek: Bir ii baarmak için uramak, kuvvet harcamak."Çaba göstermeden amacna ulaamazsn."
Çabalama kaptan ben gidemem: "Zorlamann hiç faydas yok, ben bu ii yapacak güçte deilim; bouna urayorsun, yapamam, gitmem," anlamnda kullanlr.
Ça açmak: Yeni bir gidiin, tutumun öncüsü olmak; evrensel bir gidie yol açmak."stanbul` un fethiyle yeni bir ça açld."
Çakar almaz: e yarar gibi görünse de aslnda yararsz, bozuk olan."Çakar almaz bir tabancayla bizi korkutacan sanmt."
Çak gibi: Canl ve atik, çevik."Çak gibi delikanl olmu."
Çalmndan geçilmemek: Çok kibirli, kurumlu olmak; büyüklük taslamak, gösteri yapmak."Adamn çalmndan geçilmiyor, ona laf anlatmak çok zor."
Çalm satmak (caka satmak): Büyüklük taslamak, kurularak davranmak.
Çalp çrpmak: Eline ne geçerse (az ve çok) çalmak, bu yolla kazanç salamak."Yoksul kalnca çalp çrpmaya balad."
Çam devirmek: Farknda olmadan karsndakini kracak ya da kötü bir sonuca yol açacak söz söylemek, davranta bulunmak."Onun da çam devirmede üstüne yok hani."
Çam yarmas: ri gövdeli insan.
Çanak tutmak (açmak): 1. Söz ve davranlaryla kavgaya, kargaaya yol açmak. 2. Dilenmek."Onun bu ie çanak tutmasna frsat vermeyeceim."
Çanak yalayc: Dalkavuk, çkar için dalkavukluk eden."Çanak yalayclar gün geçtikçe artyor."
Çan çan etmek: Gerekli gereksiz sürekli konumak, yüksek sesle devaml gevezelik etmek."Bamda ne çan çan edip duruyorsun, kes artk u sesini."
Çanna ot tkamak: Bir daha sesini çkaramayacak, kötülük edemeyecek bir duruma sokmak."Elbet sizin de çannza ot tkayacam gün gelecek."
Çantada (torbada) keklik: "Ele geçirilmesi o kadar kesin ki elde edilmi saylr" anlamnda kullanlr."Beni çantada keklik sanyor ama yanlyor."
Çaptan dümek: Önceleri iyi olan durumu sonradan bozulmu olmak; çalma gücü, verimi tükenmi olmak."Adamn bir ayda çaptan düeceini sandlar."
Çar çur etmek: Gereksiz, lüzumsuz yere harcayp tüketmek."Paran sakn çarçur edeyim deme."
Çarkl erkânharp: Daha ziyade örenimi olmayan ama kafas çalan, kurnaz ve uyank köylüler için aka yollu kullanlr.
Çark etmek: Dönmek, geri dönmek."Birkaç adm sonra çark ediniz."
Çarkna okumak: Bozmak, çalamaz hâle getirmek, zarar vermek; birine büyük kötülük yapmak."Eline alr almaz saatin çarkna okudu."
Çaramba pazar: Her eyi açkta olan, karmakark yer."Etraf çaramba pazar gibi yapm çocuklar."
Çaraf gibi: Dalgasz, dümdüz ve durgun."Deniz çaraf gibiydi."
Çat kap: Aniden, beklenmedik bir anda."Oturuyorduk, çat kap çkageldiler."
Çat pat: 1. Ara sra. 2. Yarm yamalak, biraz. 3. Vakitli vakitsiz, uygunsuz zamanlarda."Çat pat okumas var diye mektubu ona uzattlar."
Çay görmeden paçalar svamak: Ham hayaller kurmak; henüz zaman gelmedii hâlde yaplacak bir i, meydana gelebilecek bir olay için hazrlklara girimek."Durun bakalm hele, çay görmeden paçalar svamayn, bir haber ulasn önce."
Çehre züürdü: Çirkin, suratsz, yüzü yakksz."Olan çehre züürdü bir kzla evlenmek zorunda braktlar."
Çekecei olmak: Çok ac çekecei, skntya girecei bir i ya da durumla karlaaca sezilir olmak."Öyle anlalyor ki bu çavutan çekeceimiz var."
Çekidüzen vermek: Karkl, dankl, babozukluu gidermek."Kendine bir çeki düzen vermelisin artk."
Çekip çevirmek: Yönetmek, düzene sokmak, hâle yola koymak, çalmasn salamak."Tek bama bu ii çekip çeviremem ki!"
Çekip gitmek: Savumak, brakp gitmek, kimseye danmadan ayrlmak."Aradn bulamaynca çekip gitti."
Çekirdekten yetime: Bir ii küçük yatan, çraklktan balayarak örenme ve o ite ustalama."Ali, çekirdekten yetimi bir marangozdu."
Çekie çekie pazarlk (etmek): Bir mal ucuza almak, ya da pahalya satmak için titizce uzun süre yaplan pazarlk."Babam çok istedii at alabilmek için, atn sahibiyle çekie çekie pazarlk etmeye balad."
Çelme takmak: 1. Ayan bacana geçirerek ykmaya çalmak. 2. Bir iin gelimesini engellemek veya bir kimsenin iyi yürüyen iini bozmak."Sakin sakin giden arkadan çelmek takarak yere düürdü."
Çene çalmak: Gevezelik ederek, çok konuarak vakit geçirmek."Komu kadnlar çene çalmaya baylrlar."
Çenesi düük: Geveze, çok konuan, gereksiz eyler söyleyen."Senin kadar çenesi düük bir adam daha görmedim."
Çenesi kuvvetli: Söylemekten yorulmayan, söyledii sözlerle kendisini dinletmesini bilen."yi hatip, acaba çenesi kuvvetli hatip midir?"
Çene yartrmak: Karlkl gevezelik etmek, bo konumak."Sizinle çene yartrlmaz dorusu."
Çetele tutmak: Hesaptutmak amac ile bir yere çizgiler çekmek."Ahmet amca, veresiye verdii mallar için çetele tutmaktan usanmt."
Çetin ceviz: 1. Krlmas zor, kabuu sert ceviz cinsi. 2. Yola getirilmesi, yenilmesi zor rakip; baarlmas güç i."imdi anlyordu rakibinin ne deneli çetin ceviz olduunu."
Çevir kaz () yanmasn: Karsndakini kracak bir söz söylediini fark edip de çevirmeye kalkanlara aka yollu söylenir.
Çban ba: 1. Çbann patlamak üzere olan tepe noktas. 2. Kötü sonuçlarn, uygunsuzluklarn ana sebebi."Bu ite çban ba m olmak istersin?"
Çft çars: Türlü kötülüklerin, hile ve düzenlerin karmakark bir durumda bulunduu yer."Daireyi çft çarsna çevirenler tek tek bulunmaldr."
Çr açmak: Bir alanda yeni bir yol açmak; yeni bir tutum, izlenecek yöntem bulmak."Bilim adamlar kanserle mücadelede çr açmak için kollar svadlar."
Çrndan çkmak: Yoldan sapmak, doru ve uygun giditen ayrlmak, artk düzelemez hâle gelmek."ler çrndan çkmadan önlem almalyz."
Çkar yol: Çare, en tutarl çözüm yolu."Snf geçebilmek için tek çkar yol ders çalmaktr."
Çk yapmak: Bir tartma esnasnda etkili söz ve sert davranlarla düüncelerini belirtmek."Ani bir çk yaparak herkesi artt."
Çkmaza girmek: Çözümlenemeyecek, içinden çklamayacak bir duruma dümek."ler, hiç ummadklar bir anda çkmaza girdi."
Çngar çkarmak: Gürültü patrt, karklk ve kavga çkarmak."Çngar çkarmadan oturtun u kadn."
Çt çkarmamak: Çok sessiz olmak, hiç ses çkarmamak, gürültü yapmamak."Çocuklar korkudan çt çkarmyorlard."
Çiçei burnunda: Çok taze, yeni koparlm."Çiçei burnunda bir haber getirmek için yara girdi muhabirler."
Çifte kumrular: Birbirini çok seven ve birbirinden ayrlmayan kimseler."te çifte kumrular geliyorlar."
Çilik etmek: nsana yakmayan; olgunlua, yaa uygun dümeyen yersiz ve kaba davranlarda bulunmak."Bir çilik edip de toplanty berbat edecek diye ödüm kopuyor."
Çi süt etmi olmak: Soysuz ve namussuz olmak."Bu yürek yakc ii yapmak için çi süt emmi olmak gerek."
Çi yemedim ki karnm arsn: "Herhangi bir suç ilemedim ki korku duyaym, ii eksik yapmadm ki olumsuz sonuçtan kayglanaym" anlamnda kullanlr.
Çile çekmek: Üzüntü, eziyet, ac ve sknt içinde yaamak."Annen seni büyütünceye kadar ne çileler çekti biliyor musun?"
Çile çkarmak: 1. Skntl bir iin veya durumun sona ermesini beklemek. 2. Tasavvufta bir müridin belli bir eitim safhasndan geçmesi."Çile çkarmayan mürit olgunlaamaz."
Çileden çkmak: 1. Çok öfkelenmek, olan bitenler karsnda dayankll kalmayp taknlk göstermek. 2. Çile süresini bitirmek."Ben çileden çkmadan çabuk terk edin buray."
Çil yavrusu gibi dalmak: Toplu hâlde bulunan insanlarn her biri, herhangi bir sebeple bir yana dalmak."Silâh sesini duyunca çil yavrusu gibi dalmaya baladlar."
Çirkefe ta atmak: Edepsiz, geçimsiz, kaba saba kimsenin tepkisine yol açacak davranlarda bulunmak."u çirkefe ta atp da ban belâya sokmadan gir içeri!"
Çivi kesmek: Çok üümek, donmak."Çocuklar souktan çivi kesmilerdi."
Çizmeden yukar çkmak: Bilmedii, aklnn kesmedii, yetkisinin dnda bir ie kalkmak; haddini bilmemek."Kes artk, çizmeden yukar çkmaya baladn."
Çocuk oyunca: Önem verilecek deerde olmayan, kolay i."Dereyi geçmek mi? Çocuk oyunca benim için."
Çocuk oyunca hâline getirmek: Bir ii sk sk deitirip verilmesi gereken önemde ele almamak, küçümsenir duruma getirip deerinden düürmek."Ne biçim adamlarsnz siz, bu güzel ii çocuk oyunca hâline getirdiniz!"
Çou gitti az kald: in en güç, en önemli, en büyük ksm bitti, kalan önemsizdir."Ha gayret çocuklar, çou gitti az kald."
Çok görmek: 1. Esirgemek, bir kimseyi o eye deer bulmamak. 2. Bir kimsenin yaptn, davrann yadrgamak."Gel, çok görme bana bu ii."
Çoluk çocuk elinde kalmak: Genç, tecrübesiz, çocuk denecek kiilerin yönetimi altnda yaar durumda olmak."Ülke çoluk çocuk elinde mi kalacak? Allah korusun!"
Çoluk çocua karmak: Evlenip, çocuklar dünyaya gelip, onlarla urar olmak."Vay canna! Daha dünkü çocuktu, bugün çoluk çocua karm! Zaman ne çabuk da geçiyor."
Çorap söküü gibi gitmek: Balayan bir iin birbirine bal dier bölümlerinin kolaylkla halledilmesi."Hele bir bala sen, bak nasl çorap söküü gibi gidecek i."
Çorbada tuzu bulunmak: Yaplan bir i ya da hizmette az da olsa çabas, emei bulunmak."Haydi durmayn, çorbada sizin de tuzunuz bulunsun!"
Çömlek hesab: Güvenilmez, yanl hesap."Senin yaptn çömlek hesab, bir muhasebeciye havale et ii."
Çuval gibi: Kaba ve seyrek, bol ve ütüsüz."Pantolonun çuval gibi olmu."
Çürüe çkmak: 1. e yaramaz olduu, salam olmad anlalarak bir yana atlmak. 2. Sal el vermedii için askerlik görevine alnmamak."Çürüe çkmak için can atanlar da yok deil bugün."
Çürük tahtaya basmak: Tedbirsiz hareket edip, kötü sonuçlanacak bir ie girimek."Allah kimseyi çürük tahtaya bastrmasn."
Daa çkmak: Hükümete, kanunlara kar gelerek dalara çekilmek, buralarda ekyalk etmek."Düünü basanlar daa çkmlar."
Daa kaldrmak: Herhangi bir sebepten ötürü birini zorla daa veya ssz bir yere götürüp orada alkoymak."Ekyalar, karakol komutannn olunu daa kaldrmlar; ne istedikleri henüz belli deil."
Daarcna atmak: Yeni bilgilerini, eski bilgilerine katmak; yeni bilgileri zihnine yerletirmek."Örendii her yeni bilgiyi daarcna atmay ihmal etmedi."
Dadan gelip badakini kovmak: Daha sonradan geldii bir yere ya da kart bir ite eskiden beri bulunan bir kiinin yerini almaya çalmak."u densize bak hele, dadan gelip badakini kovuyor!"
Da doura doura fare dourdu: Önemli gibi görünen eylerden önemsiz bir sonuç çkmas durumunda söylenir.
Dalara dümek: Sknt, üzüntü sebebiyle insanlardan kaçp ssz yerlerde yaar olmak."Annesinin ölümünden sonra dalara dütü."
Dalar devirmek: Çok büyük güçlüklerin altndan kalkmak, ar ileri baarmak."O, dalar devirir bir adamdr."
Dalavere çevirmek: Yalan, dolan ve hile ile kötü bir i yapmak; düzen kurarak gizlice bakasn aldatmak."Yine bir dalavere çevirmesin bu adam!"
Dal budak salmak: 1. Karmak biçimde yaylp genilemek. 2. Soy ya da dostluk yönünden genileyip yaylmak."Bu mesele daha fazla dal budak salmadan hemen halledilmeli."
Daldan dala konmak: Çok sk, düünce ya da konu deitirmek."Daldan dala konmay brak da bir ie sarl artk."
Dalna basmak: Hiç holanmad eyleri yaparak birisini öfkelendirmek."Dalma basp da beni çileden çkarma lütfen!"
Dallanp budaklanmak: Genileyip yaylmak, gittikçe büyüyerek kark bir durum almak."i dallandrp budaklandrmada üstüne yok hani!"
Damdan düer gibi: Aniden, yersiz olarak (söz söylemek)."Damdan düer gibi söz söyleyince ortalk birbirine girdi."
Damgasn vurmak: Biri hakknda kötü bir yargya varmak."Allah`tan korkmazsan ona hrszlk damgasn vur da rezil olsun."
Damokles`in klc: Kiiyi korku ve bask altnda tutan büyük ceza tehdidi."Damokles`in klc gibi bamda dikilip durma öyle!"
Danann kuyruu kopmak: Olay patlak vermek, beklenen ve korkulan sonucun gerçeklemesi."Danann kuyruu bu gece kopacak, inallah hayr demezler."
Dankl dövü: ike; önceden aralarnda bir anlama olduu hâlde, sanki böyle bir anlama yokmu gibi davranarak bakalarn aldatmak."Dankl dövü insanlarn mertlik anlayn tamamen öldürdü."
Dara dümek: 1. Paraca skntya uramak. 2. Skntl, tehlikeli bir durumla karlamak."yice dara dütük, geçinmekte güçlük çekiyoruz."
Dara getirmek: Aceleye getirmek, gerektii gibi zaman ayramamak."Biraz erken kalkalm da dara getirmeden yapalm ii, güzel olsun."
Dar boaz: Skntlar ve güçlükler içinde geçirilen, geçici kabul edilip sonunda ferahlk umulan durum."Evel Allah bu dar boaz da aacaz."
Dar hayat: Skntlar, güçlükler, zorluklar içinde sürdürülen hayat.
Darda kalmak: 1. Zor duruma dümek. 2. Paraca sknt çekmek."Öretmeninin karsnda darda kalmak istemeyen Ahmet, ödevini yapmay hiç ihmal etmezdi."
Dar gelirli: Geçim sknts çeken, kazanc normal olarak geçimini salamaya yetmeyen."Dar gelirli ailelerin çocuklarnn çou okulu yarda brakmak zorunda kalyorlar."
Dars (dostlar) bana: "Kavutuum baar ve mutlulua tüm dostlarmn da kavumasn isterim" anlamnda kullanlr.
Dar kafal: Anlay, kavray az; yeniliklere açk olmayan."Dar kafal insanlarla anlamak oldukça zordur."
Davul çalmak: Bir eyi herkesin duyabilecei biçimde ortala yaymak."Davul çalp bizi elâleme rezil etti."
Defe (tefe) koymak: Dedikodusunu yapmak, knayan bir dille bakalarna anlatmak, alaya almak."Sakn söyleme, yoksa bizi defe koyarlar."
Defterden silmek: likisini kesmek, yok saymak, adn anmaz olmak, unutmak."Ali`yi defterden iyice sildim."
Defteri dürülmek: 1. ine son verilerek bir yerden uzaklatrlmak. 2. Ölmek ya da öldürülmek."Onun da defterini dürecekler yaknda.
Defteri kapamak: lgiyi kesmek, uramaz olmak, söz konusu ii yapmaz olmak. "O defteri kapadk biz, artk soru sormayn.
Deli divane olmak: Bir eyi, bir kimseyi ar derecede sevmek, ona tutkun olmak."Delikanl o kz için deli divane oluyordu."
Deli fiek: Atak, delimen, delice iler yapan, mark."Brak artk u deli fiek adamla arkadalk etmeyi."
Deliksiz uyku: Hiç uyanmadan, çok rahat, uzun süre uyunulan uyku."Bu gece deliksiz bir uyku çekip yorgunluumu atmak istiyorum."
Demir atmak: 1. Çapasn denize atmak. 2. Bir yerde uzun süre kalmak."Gemiler frtna balaynca koya girip demir attlar."
Dem tutmak: Bir çalgya, bir baka çalg veya sesle elik etmek.
Denizden çkm bala dönmek: Yeni bir ie, ortama, duruma almakta zorluk çekmek."Eski iinden ayrlp, yeni iine balaynca denizden çkm bala dönmütü."
Derdine dümek: Yaplmas gereken bir eyi gerçekletirmenin yollarn aramak."Sana ne ki o iin derdine dütün?"
Dert orta: 1. Ayn derdin, skntnn içinde bulunanlardan her biri. 2. Bir kimsenin derdini paylat, anlatt yakn dostu."Onlar yllar yl birbirlerinin dert orta olarak yaamlard."
Destan olmak: Yapt (kötü) bir iten dolay öhreti yaylmak."Karsna bard diye annesini kapya att, bütün civar köylere destan oldu."
Devede kulak: Bütüne göre çok ufak bir parça."Onun yapt i devede kulak kalr."
Deve kini: Bitmeyen, geçmeyen, unutulmayan büyük kin."Tam anlamyla bir deve kini besliyordu komusuna kar."
Deveye hendek atlatmak: Birisine yaplmas çok zor, hemen hemen yapamayaca bir ii yaptrmaya çalmak."Senin yaptn deveye hendek atlatmak, brak u garibin yakasn."
Devlet kuu: Umulmadk, iyi talih; zenginlik, mutluluk getiren talih.
D eli (seni) yakar, içi beni: "Dtan görünüü, herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverisiz, kötü, sahibini üzücü" anlamnda kullanlr."Ah bir bilseler iin iç yüzünü, d eli yakar, içi beni."
Diken üstünde oturmak: Bir yerde tedirginlik duymak, her an kalkmak durumunu belirtir olmak, huzursuz olmak."nan, diken üstünde oturuyorum urada."
Dikine gitmek: natçlk etmek, bildiini yapmaya çalmak, kimsenin uyarsna kulak asmamak."Biraz daha dikine giderse bana büyük bir belâ gelecek bu çocuun."
Diki tutturamamak: Bir yerde, bir ite bir sebepten ötürü baar salayamayp uzun süre kalmamak."Bir eyde diki tutturamad, imdi bota gezip duruyor."
Dikiz etmek: Bir yeri, olay, birinin hareketlerini gizlice ve gözünü ayrmadan dikkatlice izlemek.
Dilden dile dolamak: Her yerde, pek çok kimse tarafndan bahis konusu olmak."Ata sözleri dilden dile dolaarak günümüze kadar geldi."
Dil dökmek: Kandrmak, inandrmak ya da yararlanmak için tatl sözler söylemek."Peine düen çocuu ne kadar dil döktüyse de evde kalmaya raz edemedi."
Dil ebesi: Çok fazla ve esprili konuan."Dil ebesi bir adam o, sen onunla baa çkamazsn."
Dile (dillere) dümek: Hakknda dedikodu yaplmak."Allah kimseyi dile düürmesin, kadncaz sokaa çkamaz oldu."
Dile gelmek: 1. Konuma yetenei yokken konumak, dillenmek. 2. Dile dümek."Dile geldi dalar, avuttu onu!"
Dile getirmek: 1. Bir meseleyi belirtmek, ortaya atmak, anlatmak, açklamak. 2. Birini konuturmak."Hiç umulmadk bir anda konuyu dile getirdi, hepimizin anlamasn salad."
Dile kolay: Söylenmesi kolay ama yaplmas ortaya konmas ya da katlanlmas çok güç."Evet, dile kolay, haydi yap da görelim."
Dili açlmak: Herhangi bir sebepten dolay konuamayan kimse, birden konumaya balam olmak."Dili açld çok ükür!"
Dili dolamak:
Temel kavramları, Hinduizm'i andırır biçimde, karma yasası, sürekli olarak tekrar doğma (samsara) ve kurtuluş (nirvana) olan Budizmde, Hinduizmdeki gibi insanlara ruhsal tekamül açısından pek fazla bir şey kazandırmayacağı düşünülen tapınma kuralları ve teorik bilgi yerine, insanlara gerçek ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik pratik (uygulama) ve yaşama bilgisi verildiğinden, Tanrı'dan söz edilmez ve ölümden sonrasına ilişkin hiçbir ödül vaatinde bulunulmaz. Buna karşılık Hinduizmde olduğu gibi, Budizmde de insanların eşyayı hakikatte olduğu gibi değil, kendilerine göründükleri gibi algıladıkları, yani fiziksel âlemin bir aldanmadan (illüzyon) ibaret olduğu kabul edilir.[62] Budizmde temel amaç kişinin Dünya'da bir daha doğmasına gerek kalmayacağı ruhsal gelişim ve olgunluk düzeyine erişmektir. Buda'ya göre insanların ıstıraplarının ana kaynağı maddi ve nefsani isteklerdir; bu ıstıraplar doğum ile başladığına göre, ıstıraplardan kurtulmanın yolu, doğum-ölüm çemberini (çevrimini) aşarak, dünyaya tekrar doğmamaktır. Bu da ancak kişinin nefsaniyetini ortadan kaldırmasıyla ve böylece karma yasasının gereklerinden kurtulabilmesiyle mümkündür.[63]
Budizme göre evrende her şey sürekli bir değişim halindedir. Dolayısıyla evrende değişmeden sabit kalan bir nesne olmadığı gibi, değişmeden sabit kalan bir birey de yoktur. “Ben” derken, bunun daima değişen varlığa (beden ve zihnimize) ait bir duyum olduğunu unutmamamız gerekir. Bu ilke Budizmde anatta (Pāli ve Sanskrit dilinde anātman) adıyla bilinir.[64] Ölüm olayında ruh ve fiziksel beden birbirlerinden ayrılır. Fiziksel bedenden ayrılmış olsa da zihin hala maddi âleme özgü yanılsama (illüzyon,“maya”) etkisinde kalmaya devam edebilir.
Budizmin Mahayana kolundaki bazı ekollerde, özellikle bünyesinde şamanik öğeleri barındıran Tibet Budizmi'nde üç can kavramı ya da üç şuur düzeyi bulunur. Ruhsal varlığın bu üç kısmı süptillik (seyyaliyet, incelik) derecelerine bağlı olarak, “çok süptil”, “süptil” ve “kaba” sıfatlarıyla nitelendirilirler. Bunlardan süptil olanı ölüm olayında ayrılan zihin, şuur ya da kısımdır; kaba olanı ise uyunduğunda mevcut olmayan zihin ya da şuurdur. Tibet Budizmi'nde ayrıca, farklılık gösteren shes-pa (şuur prensibi) ile rig-pa (Buddha-doğa'ya denk olan saf şuur) arasında bir ayrım yapılır. Lamaizm de denilen bu dinde ezoterik eğitim veren bir üstadın ya da yüksek seviyeden bir lamanın yeniden doğan (reenkarne olan) kişiliğine tulku denir. Bu lamalar "fantom beden" ya da aura anlamında da kullanılan tulku'larından tanınırlar.[65] Buddha-doğa'nın reenkarne olmamasına karşın, kişinin skandhas denilen unsurları reenkarnasyona maruz kalırlar. Değişip gelişen, Shes-pa denilen şuur, ölüm olayından sonra yok olmaz ve her yeni doğumda (reenkarnasyonda) varlığını sürdürür.
İnsan ruhunun ölüm olayından tekrar doğmasına dek içinde bulunacağı koşulları ve geçireceği bilinç hallerini ayrıntılı bir biçimde açıklayan ve ruha ölüm sonrasında geçirebileceği haller konusunda rehberlik yapan Tibet kitabı Bardo Thödol'a göre, kişinin tahayyülünü (imajinasyonunu), niyet, düşünce ve duygularını denetleyebilme yeteneğini henüz yeryüzündeyken kazanabilmiş olması, kendisine ölüm sonrası yaşamında son derece yararlı olur ve bedenini terk eden herkesin geçireceği ilk zor aşamaları kolayca atlatmasını sağlar.[66] Öte âlemde karşılaşacağı olaylar kişinin kendi zihinsel faaliyetinin ürünleri olacağından, zihnini denetleyebilen kişi, haliyle, öldükten sonra yaşayacağı olayları da denetleyebilecektir. Fakat yeryüzünde bu yeteneği ya da beceriyi elde edebilmiş insanlar çok nadirdir.
Fakat Gautama Buddha'nın ruh kavramına ilişkin sözleri Budizm ekollerinde farklı şekillerde yorumlanmış olduğundan, kimi ekoller ruhun ölümsüzlüğünü vurgulamaktaysa da, Budizm ekollerinde ruh kavramı hakkında bir fikir birliği yoktur. Bu ekoller arasındaki temel ortak görüş, ruh göçüyle yeniden doğuşun sürmesidir. Budizmin Theravada ekolündeki ölüm sonrası ruhsal hallerle ilgili inanışlar Brahmajala Sutta'da açıklanır.
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası