Türkiye’de uzun yıllardır; “Lozan Antlaşması yıl sürelidir. Gizli maddeler de, Türkiye’nin bor, altın ve petrol vb. madenlerini çıkarması yasaklanmış olduğu için çıkartamıyor ve yararlanamıyoruz. yılında bu antlaşmanın süresi dolacak ve yılında itibaren tüm madenleri çıkarıp kullanacağız ve ihraç ederek gelişmiş ülke statüsüne hızla geçeceğiz.” iddiası ortada dolaşmakta. Sıradan vatandaş neyse de koca koca Prf. olmuş akademisyenlerde bu iddialarını ısrarla dile getirmekte. Ve sadece muhafazakar cenahta bu iddia yapılmakta olması da ayrıca ilginç. Neden peki?
Peki bu iddia gerçekten doğru mu şehir efsanesi mi? Ve hakikaten doğru ise çıkaramadığımız tüm madenleri çıkartıp yılından sonra ülke olarak zenginler kervanında olacağız demektir. Peki şehir efsanesi ise o zaman artık bunu tarihin çöplüğüne atıp kurtulma vakti an itibari ile gelmiştir ve atalım.
LOZAN ANTLAŞMASI
Lozan antlaşma metnine funduszeue.info yada funduszeue.info adreslerinden veya Lozan Antlaşması hakkında yazılan kitap ve makalelerden ulaşabilirsiniz ve öncelikle süreli olup olmadığını petrol vb yeraltı zenginliklerinin çıkarılmasına mani engelleyici maddler olup olmadığını görebilir inceleyebilirsiniz. Uzun yıllardır Lozan Antlaşması gündem yapılmakta antlaşmaya ek gizli maddeler olduğu konuşulmakta yazılıp çizilmekte fakat ortaya bir şey koyup çıkartabilen olmamıştır. Peki bu maddelerin olup olmamasını tartışanlar Türkiye’de bor, petrol altın ve doğalgaz çıkarılıp çıkarılmadığını incelemişmidir.
MADENLER
Türkiye’de özellikle üç önemli madenin çıkarılıp çıkarılmadığını verilerine bakarak inceleyebiliriz; Bor, Petrol ve doğalgaz.
Bor madeni, cam, seramik ürünleri üretiminde, demir-çelik sektöründe, temizlik malzemeleri sektöründe vb daha birçok alanda kullanılan önemli bir madendir.
yılı itibari ile Dünya’da bor rezervi 1,3 trilyon ton olarak hesaplanmaktadır. Ve bu rezervin %73,2’si Türkiye’de, % 6,1’i ABD’de, % 3,6’sı Çin’dedir. Türkiye bor rezervinde açık ilk sıradadır. Yılda Dünya bor üretiminde 4,2 trilyon tondur. Türkiye bu üretimde % 48 ile birinci sırada ABD % 29 ile ikinci sırada ve Güney Amerika ülkeleri % 12 ile üçüncü sırada yer almaktadır.
Türkiye, bor madenin ihtiyacında kendi iç talebini karşıladıktan sonra ihracat da yapmaktadır. Bor madeni üretimini Türkiye’de ETİ Maden işletmeleri yapmaktadır. Ve yılı verilerine baktığımızda satıştan gelirler toplamı milyon Dolardır. Bunun milyon doları ihracat geliridir. yılına baktığımızda Dünya bor üretiminde %62’lik payla dünya birincisi olmaya devam etmekte ve toplam bor ürünleri satışı 2,63 milyon ton karşılık 1,03 milyar dolar olarak gerçekleştirmiştir. Müthiş rakamlar ve üretim.
Dünya petrol rezervi 1,7 trilyon varil, doğalgaz rezervleri ,1 trilyon m3’dür. Türkiye’nin yılı itibari ile saptanmış ham petrol rezervi milyon varil, doğalgaz rezervi ise 4,2 milyar m3’dür. Türkiye yılında yaklaşık bin varil ham petrol tüketiminin bin varilini(% 10) kendi üretmiştir, kalan miktarı ithal etmiştir. Türkiye yıllık olarak tükettiği 59,8 milyar m3 doğalgazın milyon m3’ünü kendi üretmiştir.
Madenleri arma ve kullanma faaliyetleri ile ilgili bir engelleme olsa yukarıda saydığımız miktarlarda üretim ve satış yapılabilirmiydi? Buraya kadar yazdığımız ve isteyenin ilgili Bakanlıklar ve kurumların internet sitelerini incelediklerinde Türkiye’de bor, ham petrol ve doğalgazın bulunduğu ve herhangi bir engelleme yapılmaksızın çıkarılıp üretildiği ve satıldığını görecektir. İddia edildiği gibi Lozan Antlaşmasına bağlı gizli maddeler de doğal kaynaklarımızı aramamızı, bunlara ilişkin rezervleri saptamamızı engelleyen düzenlemeler var mı? Olup olmadığını görebileceğimiz gizli düzenlemelere bakamadığımız ve bu maddeleri bilmesi gerekenlerin dahi bilmediğine göre elimizdeki arama çıkarma faaliyetlerine bakmak kalıyor.
Sonuç olarak yukarıdan aşağıya yazdığımızda Türkiye’nin dünyada en büyük Bor rezervine ve üretimine sahip olduğunu, arama ve üretme konusunda herhangi bir engelle karşılaşmadığı ortaya çıkıyor. Yine ayrıca ham petrol ve doğalgaz arama ve üretme konusunda Avrupa’nın en fazla sondaj yapan ülkesi olduğu sektör raporlarında ortaya çıkmaktadır. Ham petrol ve doğalgaz arama, saptama ve çıkarma konusunda da herhangibir engelle karşılaşmadığı ortaya çıkmakta. Geçmiş yıllarda ki ve son yıllardaki asıl arama ve çıkarmadaki sorun teknolojik yetersizlikten kaynaklı sorunlar ve kalifiye eleman eksikliğinden kaynaklı olduğunu söylemek tam yerinde olacaktır.
Son söz olarak; Lozan Antlaşması’nın Türkiye’nin doğal kaynaklarını aramasını engelleyici gizli maddeleri olduğu ve antlaşmanın yıl süreli olması nedeniyle ’de sona ereceği ve yürürlükten kalkacağı, ondan sonra Türkiye’nin bu kaynakları çıkararak gelişmiş zengin ülke konumuna hızla geçeceği biçiminde ki iddiayı ele almış olduk. Lozan Antlaşması metnine bakıp incelediğimizde, antlaşmanın süreli olduğuna ilişkin hiçbir düzenlemenin ve maddenin olmadığını gördük. İsteyen funduszeue.info veya funduszeue.info adresinden antlaşmanın tam metnine ulaşabilir. Bor madeni, ham petrol ve ddoğalgaz gibi en kritik madenleri ele alıp devletin resmi raporlarından konuyu araştırdık. Ve bu resmi raporlarda gördük ki doğal kaynaklarımızı yeterince arıyoruz ve bulduklarımızı devreye sokup üretiyor fazla olanı satıyoruz. Yani kısacası ve son söz olarak; doğal kaynakları aramamıza engel olacak hiçbir düzenleme söz konusu değil. Engel anlayış ve inanışta, cehalette. İddia sadece şehir efsanesinden ibaret ve tarihin çöplüğüne atılmayı hakediyor.
Özlü Söz; "Bilgisiz birini, kanıtlarla yenmek olanaksızdır. -Mc Ador-"
Son yıllarda nereye dönsek şöyle bir iddiayla karşılaşıyoruz: “Lozan Antlaşması yıl süreli yapılmıştır. Antlaşmaya ekli gizli maddelerde, Türkiye’nin bor ve petrol başta olmak üzere madenlerini çıkarması yasaklandığı için biz bunlardan yararlanamıyoruz. Antlaşmanın süresi yılında dolacak, dolayısıyla ’den itibaren madenlerimizi yer üstüne çıkarıp kullanarak ve ihraç ederek hızla gelişmiş ülke statüsüne geçeceğiz.”
Bu iddia doğru mu yoksa bir şehir efsanesi mi? Eğer doğruysa bugüne kadar çıkaramadığımız madenlerimizi çıkararak ’den sonra zengin olacağız demektir.
Lozan Antlaşması Yıllık Bir Antlaşma mı?
Madenlerle alakası var mı?
Lozan Antlaşması’nı baştan sona incelediğimizde Antlaşmanın süreli olmadığını, Türkiye’nin bor ve petrol başta olmak üzere yer altı zenginliklerinin çıkarılmasını engelleyici herhangi bir madde veya düzenleme içermediğini görmek mümkün. Lozan Antlaşması’na ekli gizli maddeler veya antlaşma ekleri olup olmadığı konusunda bugüne kadar ortaya herhangi bir şey çıkmadı. O nedenle madenlerimizi çıkarmamızı engelleyen gizli düzenlemeler olup olmadığı konusunun gerçek olup olmadığını inceleyerek anlayabiliriz.
Akıllara ilk gelen dünyadaki rezervlerin %72’sine sahip olan Türkiye’nin bu madeni çıkarmada başı çektiği bor madenleridir.
Bor madeninin kullanım alanları kısaca, Cam sanayi, seramik sanayi, temizleme ve beyazlatma sanayi, Yanmayı önleyici maddeler, Tarım, Metalürji,Nükleer enerji uygulamalarışeklinde özetlenebilir.
Türkiye ve dünyada bor rezervlerinin son durumu
Dünyadaki bor rezervi yılı itibariyle 1,3 trilyon ton olarak hesaplanmaktadır. Bu rezervin yüzde 73,2’si Türkiye’de, yüzde 6,1’i ABD’de, yüzde 3,6’sı Çin’dedir. Görüleceği gibi Türkiye bor rezervinde dünyada açık ara ilk sıradadır. Aynı yılda dünya bor üretimi 4,2 milyon tondur. Bu üretimde Türkiye yüzde 48 ile birinci sırada, ABD yüzde 29 ile ikinci sırada ve Güney Amerika ülkeleri (Arjantin, Şili, Peru ve Bolivya) yüzde 12 ile üçüncü sırada yer almaktadır.
Türkiye, bor madeni ihtiyacında kendi iç talebini karşıladıktan sonra ihracat da yapmaktadır. Türkiye’de bor madeni üretimini üstlenmiş olan Eti Maden İşletmelerinin yılı bor madeni satış gelirleri toplamı milyon Dolar olup bunun milyon Doları ihracat geliridir.
Tüm bu bilgilere geniş bir çerçevede bakabildiğimiz zaman aslında birçok ülke için neden stratejik bir öneme sahip olduğunu anlayabiliyoruz bu madenin.
Petrolde durum ne?
Dünya petrol rezervi (konvansiyonel olmayan petrol hariç) 1,7 trilyon varil, doğal gaz rezervleri ,1 trilyon m3’dür. Türkiye’nin yılı itibariyle saptanmış ham petrol rezervi ,5 milyon varil, doğalgaz rezervi ise 3,7 milyar m3’dür. Dünyada petrol üretimi günlük olarak 91 milyon varil, doğal gaz üretimi yıllık olarak 3,5 trilyon m3’dür. yılında Türkiye, günlük ortalama olarak tükettiği bin varil ham petrolün 51 bin varilini kendi kaynaklarından (yüzde 10) üretmiş, kalan miktarını ithal etmiştir. Aynı yılda Türkiye, yıllık olarak tükettiği toplam 48,8 milyar m3 doğal gazın milyon m3’ünü kendisi üretmiş (yüzde 0,8) kalan kısmını ithal etmiştir.
Demek neymiş? Ülkemizde maden aramak ve çıkarmak yasak değilmiş…
Lozan Antlaşması’nın, doğal kaynaklarımızı aramayı engelleyici gizli maddeleri olduğu ve antlaşmanın yıl süreli olması nedeniyle ’de yürürlükten kalkacağı, ondan sonra bizim bu kaynakları çıkararak hızla gelişmiş ülke konumuna geçeceğimiz biçimindeki iddaya gelirsek.
Lozan Antlaşması metnine ilişkin incelememizde; antlaşmanın süreli olduğuna ilişkin hiçbir düzenleme yoktur. Ardından antlaşma metninde yer almayan ve doğal kaynaklarımızı çıkarmamızı engelleyen gizli düzenlemeler olup olmadığın bakalım. Burada elimizde gizli metin v.b. olmadığı için doğal kaynaklarımızı arayıp aramadığımızı analiz etmeye giriştik. En kritik üç kaynak olan bor, ham petrol ve doğal gazı örnek olarak seçip devletin resmi raporlarından konuyu araştırdık. Bu araştırmalarımızda gördük ki doğal kaynaklarımızı yeterince arıyoruz ve bulduklarımızı devreye sokabiliyoruz. Yani bunları aramamıza engel olan hiçbir düzenleme veya başka bir engel söz konusu değil.
Ve sonuçta bu iddianın sadece bir şehir efsanesinden ibaret olduğunu kanıtlamış ve tarihin çöplüğüne atmış olduk.
Ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim. Biz madenlerimizi rahatça çıkarıp onları satabiliyoruz bu konuda herhangi bir şüphemiz ya da bizi durdurabilecek bir engel yok. Sorun şu ki bizim Bor sattığımız Amerika’da ki bir şirket boru işliyor ve işlenmiş bordan yılda 6 milyar dolar ciro elde ediyor. Biz ise tüm dünyaya ihraç ettiğimiz ham borun satışından yılda yaklaşık milyon dolar ciro elde ediyoruz.
ASIL DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN KONU BU OLMALI
Lütfen araştıralım okuyalım.
At gözlüğü gibi tek yönlü değil, her yönden bakalım.
Hiç uzatmadan söyleyeyim: Lozan'da mümkün olan herşey yapılmıştı, savaştan galip ama son derece yorgun çıkmış olan Türkiye, alabileceği herşeyi almıştı! Anlaşmanın gizli maddeleri falan yoktu
LOZAN ANLAŞMASI MUSUL KERKÜR HATAY SÜLEYMANİYE gibi SORUNLAR ERMENİ SORUNUNU DİĞER YAZILARIMDA OKUYABİLİRSİNİZ.
Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarının gerçeği adeta tersyüz ederek, yalan yazarak, yalan söyleyerek genç kuşakları kandırmayı başarmış olmalarıdır. Her duyduğuna inanan "facebook ve twiter budalası" genç kuşakların da bunda katkısı yok değildir hani
Lütfen kendimizi kandırmadan dünyaya ve ülkemize bakalım.
Bizim tek ihtiyacımız olan şey BİRBİRİMİZE OLAN GÜVENİMİZDİR.
Bu da ÇOK YÖNLÜ BAKIŞ AÇISINDAN gelir
Körü körüne bağlılık insanoğlunun en büyük hatasıdır.
ETİKETLER:
Türkiye, yılında 3,1 milyon ton (günde ortalama 60 bin varil) petrol üretti. Aynı dönemde Türkiye’de tüketilen petrol ise yaklaşık 50 milyon ton. Türkiye, petrol ihtiyacının yalnızca yüzde 8’ini üretebiliyor. Dünyada petrol üretimi sıralamasında 58’inci olan Türkiye, petrol tüketiminde 22’nci sırada.
Türkiye’de üretilebilir nitelikteki petrol rezervi ,9 milyon ton. Bu rezervin ,8 milyon tonu halihazırda üretilmiş olduğu için kalan petrol rezervinin miktarı 48,1 milyon ton. Türkiye, rezerv açısından dünyada 53’üncü sırada. Türkiye’nin petrol rezervleri, ülkenin bir yıllık petrol tüketimini karşılayabilecek kadar.
Türkiye’deki ilk petrol kuyusu, yılında Batman’da açılan Raman-1 kuyusu idi. Bu kuyudan, 11 ton petrol çıkarıldı fakat ilerleyen zamanda su çıkmaya başlayınca kuyu kapatıldı. Batman’da açılan sonraki altı “Raman” isimli kuyunun da kaderi aynı oldu. yılında delinen Raman-8 kuyusunda ise ilk petrol üretimi yapıldı. yılından bu yana Türkiye’de, 5 bin 45 kuyu açıldı. En fazla petrol üretimi yapılan kuyular Batman’da bulunuyor.
Petrol ve Türkiye siyaseti: Müjdeler ve söylemler
Petrol zengini bir bölgenin ortasında konumlandığı için Türkiyede petrol, iç siyasetin devamlı bir parçası. Petrol üretiminin, tüketimine olan oranı yalnızca yüzde 8 olan Türkiye’de petrol, siyasetin sürekli gündeminde. Türkiye uluslararası açıdan, ithal ettiği petrol ve doğalgaz kaynakları ile Rusya-Azerbaycan enerji kaynaklarının dağıtımında rol oynuyor. İç siyasette ise petrolün ardından çoğunlukla şu kelime geliyor: “Müjde”
“Müjdeler rezerv, rezervler petrol anlamına gelmiyor”
Türkiye Cumhuriyetinin ilk “petrol müjdesi” 3 Mayıs tarihinde, Cumhuriyet gazetesinin manşetine, “Başvekilin müjdesi: Raman dağındaki vaziyet bir petrol sahasının tezahürüdür!” diye yansıdı. Haberin konusu olan Raman-1 kuyusu, 11 ton petrol ürettikten sonra yılında kapatıldı.
Türkiye’nin yakın tarihinde doğalgaz veya petrol müjdeleri, iktidarın ve medyanın gündeminde sürekli yer alıyor. Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, yılları arasında en az 30 kez doğalgaz veya petrol keşfinin müjdelendiğini haberleştirdi. Journo internet sitesi, “Haberlerde kalan keşifler” başlığı altında son yıllarda müjdelenen 10 adet enerji keşfini derledi. Bu derlemelerde, söz konusu müjdelerden bazılarında, “Türkiye’nin 40 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak” petrol keşiflerinden bahsedildiği yer alıyor. Yalçın Doğan, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde verilen 31 müjdeyi sayıyor ve bu petrol müjdelerinin zamanlamasına da dikkat çekiyor: “Tesadüfe bakın ki o müjdelerin bazıları tam da yerel ya da genel seçimlerin hemen öncesine rastlıyor.”
Enerji kaynağı müjdelerinin, yurttaşın hayatına yansımaması ise petrol keşfi açıklamalarının yanlış yapılmasından kaynaklanıyor. Medyascope’a konuşan petrol jeoloğu Dr. Sezgin Aytuna, “Petrol kuyusu açılmadan önce sismik araştırmalar yapılır. Rezerv hesabı yapılır, etraftaki kuyulardan gelen bilgilerinden faydalanır. Hesaplar yapılır, muhtemel rezerv rakamı ortaya çıkar. Bu rakamlar açıklandığı zaman o miktar alınacak sanılıyor. Genelde üretilebilecek petrol rezerv rakamının yüzde undan faydalanılır, yüzde 70’i yer altında kalmaya mahkûm. Bunun doğru açıklanması lazım” dedi. Aytuna, kuyular açılıp üretime başladıktan sonra elde edilen bilgilerle rezerv hesaplarının gözden geçirilerek güncellendiğini de söyledi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yılının Haziran ayında, yeni enerji kaynaklarını müjdelemesinin ardından DW Türkçe’ye konuşan enerji uzmanı Arif Aktürk, “Müjdeli açıklamaların faturalara yansımadığını BOTAŞın açıklamalarından da gördük. Bir petrol şirketi, sondaj çalışması yapılan yerde her şey kesinlik kazandıktan sonra ancak oraya yatırım yapabilir ki biz bunun Karadenizde kısa sürede gerçekleşmesini mümkün görmüyoruz. Çünkü yapılan sondajların rezerve dönüşünü henüz bilimsel olarak kanıtlayamadık. Yeni müjdeler için beklemekte fayda var” dedi. Aynı haberde, petrol mühendisi ve enerji uzmanı Necdet Pamir’in, “Müjde olsa seviniriz, rezerv de olsa seviniriz ancak şu an itibariyle açıklananlar bulgudan öteye geçmiyor” sözleri de yer aldı.
27 Mayıs tarihinde AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda açıklamalarda bulunan Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) eleştirdiği konuşmasında üç kuyuda petrol keşfedildiğini dile getirdi. Erdoğan, “Karadenizde bulduğumuz doğalgazın ardından kara alanındaki çalışmaların sonucunu almaya başladık. Daha önce petrol yok diye üzerine beton dökülen kuyularda petrol bulduk. Bir ayda üç kuyuda petrol keşfettik” diye konuştu.
Çıkarıl(a)mayan petrol hakkındaki iddialar, şehir efsaneleri ve gerçekler
“Her kuyu çimentolanır ama petrolü gizlemek için değil”
Erdoğan’ın, “Üzerine beton dökülen kuyular” ifadesi TRT Haber sitesinde yer alan haberde, bir bölge sakininin ağzından şu şekilde dile getirildi: Bölge halkı olarak bizler çok mutlu ve heyecanlıyız. Çünkü bu kuyularla birlikte yeni kuyular da bulunacaktır. Geçmişte birçok kuyunun üstü kapatıldı.
Petrol kuyularının beton ya da cıva dökülerek kapatıldığına ilişkin söylemler Türkiye’de, yaygın olarak dile getirilen iddialardan. Enerji uzmanı ve eski Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) yöneticilerinden Necdet Pamir, bu iddiaların doğruyu yansıtmadığını ancak mevzuat gereği bazı kuyulara uygulanan çimento tapalama uygulamasının konuyu bilmeyen kişiler tarafından yanlış algılandığını belirtiyor. Pamir, ekonomik olarak kâr edilemeyecek petrol kuyularının, güvenlik ve koruma sebebiyle yüzeysel olarak çimento ile kaplandığını söylüyor.
Pamir, Independent Türkçe’ye verdiği demeçte konuyu şöyle açıklıyor: “Bir kuyuyu deldiğinizde petrole, doğalgaza da rastlayabilirsiniz ya da bir şey de bulamayabilirsiniz. Bazen binlerce metre derine inersiniz. Petrol ve doğalgaz bulsanız dahi önce petrolün o günkü fiyatlarına, petrolün ne kadar derinde olduğuna, verimliliğine bakarsınız. Bunun için testlerini, karotlarını yaparak o günkü şartlarda bu kuyudan üretim yapmak verimli mi, değil mi diye bakarsınız. Şayet yeterli verimliliği yok ise veya o günkü şartlarda o petrolü çıkarmanın maliyeti üretiminden elde edilecek gelirden daha fazla ise Petrol Kanunu ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün mevzuatı gereği gelecek yıllarda değerlendirmek amacıyla kuyunun sadece giriş kısmına çimento tapa yaparsınız. Çünkü açık bırakılırsa içine düşen canlılar olabilir ya da kuyudan sonradan ekonomik değeri olmayan kısa süreli akış olarak çevre kirliliğine yol açabilir. Çevrede yaşayan insanlar, kimi zaman tanık oldukları çimento tapalamanın ne olduğunu teknik olarak bilmediklerinden bunu farklı bir iş yapılıyormuş gibi algılayabiliyorlar.”
Aynı konu, TPAO Yurtdışı Projeler Daire Başkan Yardımcısı Taylan Efeoğlu’nun Jeofizik Bülteninde yer alan “Petrol Efsaneleri” başlıklı yazısında da benzer şekilde cevaplanıyor. Efeoğlu, kuyuların çökmemesi için yapılan çimento uygulamasını şöyle anlatıyor: “Sondaj sırasında kuyunun çökmemesi istenir. Bunun için de muhafaza borusu dediğimiz boru, çimento ile kuyu çeperine sabitlenerek yerleştirilir. Yani her kuyu çimentolanır ama keşif yapılan petrolü gizlemek için değil.”
Efeoğlu, işlenmesi ekonomik olarak fayda sağlamayacak kuyuların gerek görüldüğü takdirde tekrar açılabilecek şekilde yüzeysel olarak çimento ile kaplandığını belirtiyor: “Kontrol edilemeyen kuyu daha büyük felaketlere neden olabileceğinden amaç kuyudan gelişi durdurarak tehlikeyi savuşturmaktır. Eğer kuyudan, ekonomik miktarda bir petrol veya gaz gelişi olduğu tespit edilirse kuyunun civarında arama faaliyetlerine devam edilir. Uygun sondaj yeri bulunduğunda, yeraltındaki yüksek basınca uygun bir sondaj programı ile hedefe yeniden ulaşılır.”
Necdet Pamir de çimento tapa yaparak kaplanan kuyuların, ekonomik koşullardaki değişiklikler öngörülerek yeniden açılabilecek şekilde kapatıldığını vurguluyor: Petrolün varilinin ve dolar olduğu dönemler de görüldü. Diyelim ki bir kuyu açtığınızda o günkü koşullarda petrolün varili dolar. Bu durumda petrolü çıkarmak daha maliyetli. O zaman çimento tapayla girişini kapatırsınız ancak petrolün varili dolara geldiğinde basit bir sondaj işlemiyle yeniden açıp üretime başlayabilirsiniz.
Petrol sektöründe uzun yıllar çalışan petrol jeoloğu Dr. Sezgin Aytuna, “beton kaplı kuyular” ifadesinin tamamıyla yanlış olduğunu belirtiyor: “Beton kelimesini kesinlikle kullanmayın, yanlış bir tabir. Açılan kuyudaki petrol o günkü fiyatlarda çıkarmaya değmez ise tapa çimento yapıyorsunuz. Yani 10 metre kalınlığında bir çimento dökülüyor en dibe ve bin metre aralıklarla. Çimento tapa uygulaması teknik veya ekonomik sebeplerle yapılabilir.”
“Petrolün bittiği yerde Türkiyenin sınırları başlar
Dünya petrol üreticisi ülkeler listesinde 58’inci sırada olan Türkiye’nin, güneydoğu komşuları aynı listede yukarı sıralarda yer alıyor. Irak (6.) ve İran (7.) başta olmak üzere petrol zengini komşularında bulunan geniş rezervlerin Türkiye’de bulunmaması hem soruları hem de komplo teorilerini beraberinde getiriyor.
Bu sorunun bilimsel ve tarihsel olmak üzere iç içe geçmiş iki cevabı var. Bilimsel cevap, Türkiye’nin jeolojik yapısının güneydoğusundaki komşularından farklı olması ile ilgili. TPAO Yurt Dışı Projeler Daire Başkan Yardımcısı Taylan Efeoğlu farkı şöyle özetliyor: “Gerçekten de tektonik olarak kıvrılmış ve kırılmış olan Güneydoğu Anadolu’da rezervuarlar parçalanmış. Zamanında petrol içeren yapıların daha genç yer hareketleri ile parçalanarak korunaksız hale gelen yapı odaları içerisindeki petrol kaçmıştır. Sonuç olarak petrol içeren yapılar parçalanarak hacimsel olarak daha küçük hale gelmiştir. Bu küçük yapılar aramacılığı daha riskli hale getirmektedir. Dolayısı ile bu rezervuarlar Türkiye’de hem hacim olarak küçük miktarda petrol içermekte hem de üretim maliyeti yüksek olmaktadır”. Bu saptama, Türkiye’nin sahip olduğu topraklarda işlenebilir petrol rezervinin, komşu ülkelere göre çok daha az miktarda olmasını açıklıyor.
Güneydoğu sınırlarının bu petrol zengini” coğrafyayı, Türkiye topraklarının dışında bırakması ise tarihsel olaylara dayanıyor. Efeoğlu, 1. Dünya Savaşından sonra güneydoğu sınırının çizilmesinde İngiliz jeologların etkili olduğunu yazıyor. Dr. Sezgin Aytuna da yüzyıl başlarında İngiltere’nin, arkeolog adı altında jeologları Ortadoğuda görevlendirdiğini, bu kişilerin de yüzey jeolojisi teknikleri ile rezervleri tahmin edebildiğini belirtti. Aytuna, Türkiye’nin güneydoğu sınırlarının çizilmesinde petrol kaynaklarının önemli bir etmen olduğunu söyledi.
Türkiye sınırlarının belirlenmesinde enerji kaynaklarının rol oynadığını eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel şöyle dile getirmişti: “Türkiyenin sınırları, siyasetçilerden çok jeologlar tarafından çizilmiştir. Yani petrolün bittiği yerde Türkiyenin sınırları başlar.
Lozan Antlaşmasının gizli maddeleri ve petrolün çıkarılmasını engelleyen “dış mihraklar”
Türkiye’de petrol üretiminin az miktarda olmasının arkasında “olağan şüpheli” olarak dış mihrakları işaret eden söylemler de var. Bu iddiaya göre, “Lozan Antlaşması’nın gizli maddeleri” kapsamında Türkiye’nin petrol başta olmak üzere çeşitli doğal kaynaklarından yararlanması yasak. Ekonomist Mahfi Eğilmez, bu iddiayı şöyle özetliyor: “Lozan Antlaşması yıl süreli yapılmıştır. Antlaşmaya ekli gizli maddelerde, Türkiye’nin bor ve petrol başta olmak üzere madenlerini çıkarması yasaklandığı için biz bunlardan yararlanamıyoruz. Antlaşmanın süresi yılında dolacak. Dolayısıyla ’ten itibaren madenlerimizi yer üstüne çıkarıp kullanarak ve ihraç ederek hızla gelişmiş ülke statüsüne geçeceğiz.”
Eğilmez, Lozan Antlaşması’nın yıllık bir bitiş tarihi olmadığı gibi Türkiye’nin de halihazırda maden çalışmaları yürütebildiğini gösteriyor ve yazısını, “Bu iddianın sadece bir şehir efsanesinden ibaret olduğunu kanıtlamış ve tarihin çöplüğüne atmış olduk” diyerek sonlandırıyor.
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası