dağa çıkan kurt hikaye tahlili / Dağa Çıkan Kurt’ta Savaş Çocukları ve Gerçeklik

Dağa Çıkan Kurt Hikaye Tahlili

dağa çıkan kurt hikaye tahlili

Dağa Çıkan Kurt - Halide Edib Adıvar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar:Halide Edib Adıvar

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN:

Sayfa Sayısı:

Dağa Çıkan Kurt Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Uşak’a girerken düşündüm, Anadolu’da geçen yıllarımda yüz evden otuz eve eriyerek dağılan, ölen, erkeksiz ve kimsesiz köylerde Himmet çocuğun eşlerine rastlıyor, onlara memleketin hayat tarihinde birer ışık ve iz diye bakıyordum. Hayat diye, insanlık diye Anadolu’da ne kalmışsa gayretli kadınlarıyla bu küçük gündelik kahramanların insanüstü çalışmasından kalmıştı. Bunlardan bir tanesi kafamda ve kalbimde içimi kanatan bir çivi gibi saplanmış kalmıştır”

Dağa Çıkan Kurt, Milli Mücadele’de sahne arkasında kalan kahramanların kitabı. Bir yandan işgal ordusuyla, bir yandan da açlıkla, hastalıkla savaşan Anadolu halkının ve Kuva-yı Milliye birliklerinin serüvenleri, bu hikâyelerde Halide Edib’in cephe gerisi tanıklığıyla sunuluyor.

Kaleme aldığı her metinle yeniden tartışılan Halide Edib’in bütün eserleri, gözden geçirilmiş baskılarıyla Can Yayınları’nda.

Dağa Çıkan Kurt Alıntıları - Sözleri

  • "Yanık ve yalçın araziden geçerken Mehmet Emin Bey'in bir mısrasını hatırladım. Kadından bahsederken: "İnsan oğlu yeryüzünü seninle şenletir", demişti. Her ölüm sahasında hayatı, her felaket sahasında saadet ve şenliği kadınlar getiriyordu."
  • İnsan memleketinden çıkınca kendi başına, kafasıyla kalbiyle bir memleket oluyor..
  • "Bir mahallede oturan her insanın istekleri, yaşama tarzı nasıl komşularının istek ve yaşama tarzlarını dikkate alarak vücut buluyorsa, birbirine oldukça yakın ulus kümelerinin de aynı mecburiyet, aynı geniş görüş ve karşılıklı fedakarlık mecburiyeti olduğuna inanıyorum."
  • Dünyada bir kurt, bir de kurt soyunun acısı vardı.
  • Her zalim, her güçlü kişi sorumsuz hüküm sürmek için insanların en fena iştahlarını, zalim ve hayvan taraflarını harekete getirip geliştirmeye kendini zorunlu hissetmemiş mi ?
  • "Anadolu'da hakim, insan değil tabiattır."
  • "Güzellik bazan en gergin yüzlerde, bir küçük busede hatta, bir göz yaşında, bir göz kapağının kendi kendine kalkışında yahut kapanışında, ellerin, vücudun herhangi bir heyecanı ifade eden bir durumundadır."
  • Sırpların kendi dar milliyetperverlikleriyle de demokrasiye karşı olan Sırp aristokrat sınıfları meydana getirmeleri belki bir gün bu geniş, durgun ve dıştan o kadar bayındır görünen memleketleri darmadağınık edecek bir hava estirebilir.
  • "İnsan memleketinden çıkınca kendi başına kafasıyla kalbiyle bir memleket oluyor, kendi memleketini nasıl da canlı ve gerçek duygularıyla içinde taşıyor."
  • Gönlümün özlemiyle yapayalnız olmaktan vahşi bir tat alarak sokaktan sokağa dolaşıyordum.
  • Solmuş laleler bir daha açmazlar..
  • Çalışan halk, işi temsil eden halk, her yerde terbiyelidir.
  • Anadolu’da hakim, insan değil tabiattır.
  • Ne gariptir ki insan bazen bir sembolü bütün sevgililerden sevgili buluyor ve seviyor. Irkımı bir kurt sembolüyle gördüğüm gün, onun acı sergüzeştlerini de bir kurdun hayatı gibi hayal etmiştim.
  • "Büyük fikirler için ölen ve azap çeken insan kalplerinin Allah'a en yakın olduklarına iman ettim."

Dağa Çıkan Kurt İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Milli Mücadele Dönemi yazarlarımızdan Halide Edip Adıvar’ın Dağa Çıkan Kurt adlı romanından bazı hikâyeleri özetledim: Dağa Çıkan Kurt Hikâyede savaş döneminde vatanımızın düşmanlar tarafından nasıl bölünmek istendiği anlatılmıştır. Bu konu bir kurt masalıyla sembolleştirilerek anlatılmıştır. Asıl verilmek istenen mesaj , verilen toplu kararların meydana getirdiği yıkımdıfunduszeue.infoda bazen bir kesimin göz göre göre feda edilmesi ve buna göz yumulmasıdır. Hikâyede mekan; Fazılpaşa, çocukken yaşadığı Üsküdar’daki ev ve kurt masalındaki ormandır. Zaman belli değildir. Hikâyedeki şahıslar; bir Türk şairi, anlatıcı kahraman ve onun hayal ettiği kurt masalındaki hayvanlardır. Buradaki hayvanlar semboliktir. Fil, güç sahibi büyük ülkeleri temsil eder. Çakal, çıkar sahibi , sinsi ülkeleri temsil eder. Kurt ise Türk milletinin sembolüdür. Cesareti ve soyuna bağlılığını temsil eder. Bir Türk şairi, Fransız bir kurt masalından bahseder. Daha sonra hikâyedeki kişi bir kurt hülyasına dalar. Hülyasında çocukluğuna döner. Karacaahmet’te kırık, tahta bir evde oturan bir çocuktur. Babasını savaşta kaybetmiştir. Çocuk her gün annesinin gelmesini bekler. Annesi o gün gecikir. Gece çocuk yatağında bir şeyin kıpırdadığını fark eder. Bunun yaralı bir kurt olduğunu görür. Sonra başka bir kurt masalını hatırlar. Bu masalda hayvanlar arasında savaş olur. Fil, hayvanlara artık birbirlerine zorbalık etmeyeceklerini söyler. Küçük ve zayıf hayvanlar, kuvvetliler tarafından ne haraca kesilecek ne de onların besini olacaktı. Daha sonra köpekler ayaklanırlar. Bu uysallık ve sessizlik ancak bir cins hayvanı herkese yemlik ve av diye feda etmekle sağlanırdı. Kurt feda edilir. Kurtların diyarına yürürler. Her yeri yağmalarlar. Bunun üzerine kurtlar öç almak için dağlara çıkar. Yazar Fazılpaşa’da gözlerini açar ve hayal biter. Hülyasındaki masalın akıcılığı hikâyeyi sürükleyici kılmıştır. Hikâyeyi beğendim çünkü hikayede verilmek istenen mesaj sembolik ögeler kullanılarak ve sembolik bir kurt masalıyla verilmiştir. Bu da benim hikayeyi merakla okumamı sağlamıştır. Cehennem Dağı, Cennet Dağı Hikâye savaştan dönen askerin ve günahkâr sevdiğinin aşkıyla adını alan Cennet ve Cehennem Dağı hikâyelerini ele alır. Hikâyede Ankara’ya bakan Cennet Dağı ve Cehennem Dağı ana mekandır. Zaman belli değildir. Vurgulanmak istenen vicdan azabının ağırlığıdır.. Dört ana karakter vardır. Çoban, anlatıcı kahraman, siyah kadın ve subay. Subay, savaştan dönen küçük yaşta bir subaydır. Kalbi bembeyaz ve en temiz hasretlerle dolu olduğu için cennete gider. Siyah kadın, sevdiği Kafkaslardan dönerken günah dakikalar yaşadığından günahkârdır. Aslında altın ekini saçlıdır fakat saçları matemden siyaha boyanır. Daha sonra pişmanlık duyar. Çoban, kahramana Cennet Dağı ve Cehennem Dağı hikâyesini anlatan bir çocuktur. Anlatıcı kahraman ise siyah kefen örtülü kadının hikâyesini anlatır. Ankara’ya bakan iki dağ vardır; biri yüksek sarı, çorak ve yanık bir taş toprak yığını. Tepesinde bir volkanın sönmüş, kararmış, siyah ağzı vardır. Bu sarı, çıplak dağın eteğinde de yeşil bir dağ yavrusu vardır. Yeşil çiçeklerle bezenmiş, ince hatlı bir dağdır. Bir akşamüstü küçük bir çoban kahramana Cennet Dağı’nın hikâyesini anlatır 93 Savaşı’nın başında Kafkaslardan küçük bir subay izinli gelmiş. Bir kandil akşamı bu yeşil tepenin üstüne çıkıp batısındaki hasretiyle kandilleşmek istemiş ve o sırada eşkiyalar tarafından vurulmuş. Kalbi bembeyaz ve en temiz hasretlerle dolu olduğu için cennete gitmiş.. Fakat aslı topraklardan olduğu için vücudu gömülememiştir. Ara sıra bu tepeye gelir kavuşamadığı hasretine uzun uzun bakarmış. Bu hayal gelir ve kaya yığınları üzerinden fanilere görünürmüş .Çoban bir akşam gök alev içindeyken küçük beyaz askeri görmüş. Uğurlu ve güneşli bir görüntü olduğunu söylemiş. Ancak bu görüntüyü kadınlar görürse hasretlerine kavuşacaklarını söylemiş. Cehennem Dağı’na karanlık ve korkunç görüntüden dolayı Cehennem Dağı derlermiş. Bu dağ tipi, kasırga ve fırtına gecelerinde görünürmüş. Kadın mı erkek mi bilmedikleri biri varmış. Baştan aşağı siyah, bol bir kefen örtülü ve etrafında vahşi, beyaz kurt sürüsüyle gezen biri. Uçurumun üstüne gelir kurtlarla beraber derin derin ulurmuş. Hep gece gelirmiş. Etrafındaki kurt sürüsü bu siyah kefene durmadan hücum dermiş. Bu hayali gören kimse tipide yolunu kaybeder ve parçalanırmış. Kahraman çobana, siyah tayfın hikâyesini anlatır. Bu siyah, canlı kefenin altında son derece güzel bir kadın varmış. Bu kefen onun matemle boyanan saçlarıdır. O siyah kadın, Cennet Dağı’nda erenlere karışan beyaz sevgilinin hasretidir. Onun beyaz sevgilisi Kafkas’tan dönerken o günah dakikalar yaşıyormuş. Sevgilisinin vurulduğunu duyunca vicdan azabından ölmüş. Cehenneme gitmiş. Hiçbir şey bu kadının kalbinden toprak hasretini giderememiş. Güzelliğiyle zebanileri kandırmış. Sonsuz alevler her yanını sarmış ve beyaz hasretinin hatırasıyla gözyaşı akmış. Fakat cehennemde gözyaşı yanmaz bir yıldız gibi alevler arasından mutlu bir göle akarmış. Bunlar gümüş bir dere olana kadar birikir ancak o zaman bu günahların alevini söndürmek için cehenneme akarmış. Zebaniler onu bu dağa bırakmış yanına da cehennemi unutmaması için bir işkence bırakmışlar. Bu tayf ancak gözyaşı birikir mutlu bir dere olursa o zaman sevdiğine kavuşurmuş. Hikayeyi beğendim çünkü bir halk hikâyesi tadındaydı. Bu hikayede de sembolik ögelere yer verilmiştir. Kurtlar, siyah kadının günahlarını simgelemektedir. Uluması, sevgiliye seslenişidir. Siyaha boyanan saçlar da kadının matemidir. Bu hikâyedeki en büyük iki sembol ise siyah ve beyazdır. Siyah günahkârlığı, beyaz ise masumiyeti temsil etmektedir. Bu semboller ve masalsı anlatım hikâyeyi sürükleyici ve ilgi çekici hale getirmiştir. Efe’nin Hikayesi Hikâyede anlatılan olay, Milli Mücadele’nin gizli kahramanlarından olan Efe’nin , Tahkik Heyeti’nin gelmesi üzerine köylerine kadar dayanan Yunan işgalinde yaşanan yıkımları emmisinin kızı Kezban üzerinden anlatmasıdır. Verilmek istenen mesaj, ülkenin her yanı kendi öz vatanımız sayılarak müdafaa edilmelidir. Zaman Milli Mücadele dönemidir. Olay Aydın’da geçmektedir. Efe ve Kezban ana karakterdir. Diğer karakterler; Efe’yle beraber savaşan arkadaşları, Kezban’ın yanındaki kızlar, Tahkik Heyetindeki Türk subayı ve diğer subaylardır. Efe yirmi bir yaşında, olgun, beyaz tenli, düzgün hatlı, ince burunlu, kara gözlü bir çobandır. Kezban, Efe’nin emmisinin kızıdır. Vatan savunması yapmak isteyen cesur bir kadındır. Tahkik Heyeti bölgedeki tahribatı incelemek üzere gelir. Genç subay olanları anlatması için Efe’yi götürmeye gelir. Efe en süslü, en parlak cepkenli takımını giyer ve giderler. Türk subayı silahlarını azaltmasını söyler. Efe, “Safa geldiniz paşalar!” der. Bu paşalar Çanakkale’deki Türk askerinin dövüştüğü devletlerin paşalarıdır. Paşa Efe’ye sorular sorar Türk askeri de çevirir. Efe olanları anlatmaya başlar. İzmir’i Yunan bastığını, kadınlara sataştığını, her yeri yağmaladıklarını duymasına rağmen koyunları otlatmaya devam ederler. Yunanlar artık diplerine kadar gelmiştir. Menderes Köprüsü’nün başına Yunan nöbetçi koyulduğunu duymuşlar. Bir gün köye girerken kuzu otlatan kızlar önlerine çıkmış. Başörtüleri parçalanmış, saçları yolunmuş, üstleri başları kan içinde ağlıyorlarmış. Aralarında emmisinin kızı Kezban da varmış. Kezban başörtüsünü çıkarıp suratlarına atar. Siz örtüyü takın biz savaşırız der. Bunun üzerine Efe kızanlarla beraber Menderes Köprüsü’nün başındaki Yunan’larla çatışır. Zeybekler yardıma gelir. O sırada Aydın’ın üstünden dumanlar çıkar ve kasabaya dalarlar. Orayı Yunan’ın elinden kurtarırlar. Efe bunları anlattıktan sonra “Allahaısmarladık paşalar! “ der. Hepsinin elini sıktıktan sonra kapıda Türk subayının elini sıkarken Subay ona bir haber verir. Kezban kendini Menderes’ten atmıştır. Efe’ye bir vasiyet vermiştir. Ona saldıran Yunan neferi ölünceye kadar, Aydın’dan Yunan çıkıncaya kadar kamasını kınına koymamasını vasiyet eder. Efe, onları köye davet eder ve gider. Hikâye Milli Mücadele’nin gizli kahramanlarını ön plana çıkarır. Milli Mücadele bireysel bir başarı olarak değil halkın başarısı olarak zihinlerde yer etmiştir fakat bu halk başarısının ardında Efe gibi gizli kahramanlar da vardır. Hikâye oldukça akıcıdır. Halide Edip bu hikâyede kadınların cesaretinin ve Milli Mücadele’deki önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Çakır Beyaz Ayşe Anadolu’nun bir köyüne nahiye müdürü olarak atanan Hasan’ın Çakır Ayşe’ye aşık olması üzerine ruhunun çok sevdiği eşi ile Ayşe arasında gidip gelmesini konu edinir. Zaman belli değildir. Olay Anadolu’nun bir köyünde geçmektedir. Verilmek istenen mesaj, kalbimizde yaşadığımız ikilemlerin bize zarar verebileceğfunduszeue.info, Çakır Ayşe, Seniye ve Şah İsmail hikâyenin karakterleridir. Hasan; zarif, uzun boylu, esmer, çekik gözlü, batı kültürüyle yetişmiş biridir. Anadolu’nun bir köyüne nahiye müdürü olarak atanmıştır. Çakır Ayşe, şehit yadigarı dul bir kadındır. Dar alnının altında ince siyah iki kaş hattı ve altında iki uzun siyah ipek kirpik örtüsü vardır. Yanakları turunç gibi altın sarılığıyla yanmış, burnu küçük ve tuhaf, altında insana acıma hissi veren pembe etli bir çocuk ağzı vardır. Köy erkekleri tarafından arzulanan bir kadındır. Seniye, Hasan’ın eşidir. Şah İsmail, Hasan’ın topladığı milli efrattandır. Kaşları Şah İsmail gibi bıyıkları aynı derecede korkunç, iri kara biridir. Çakır Ayşe’ye sevdalıdır. Hasan hasta yatağında yatarken doktordan bir istekte bulunarak hikayesini anlatmaya başlar. Hasan’ın Seniye adında bir eşi bir de çocuğu vardır. Hasan Anadolu’nun bir köyüne nahiye müdürlüğüne atanır. Bir akşam ağaçlar arasından gelen dar alınlı, yeşil gözlü, uzun kirpikli, ürkek, ilkel bir kadın görür ve ondan çok etkilenir. Hasan’da yeni bir duygu türemiştir. Her gün onu gördüğü yere çay kenarına gider. Onuncu günde kadının kim olduğunu öğrenmeye çalışır. Bir akşam kendisinin topladığı milli efrattan İsmail ile Çakır Ayşe’yi birlikte görür. Daha sonra muhtardan onların evli olmadığını öğrenir. Ahlak mücadelesi yapmaya gelmiş bir nahiye müdürü tavrıyla Ayşe’yi köyden süreceğini söyler. Ayşe’yi yanına çağırır ve ona müslüman bir kadına yakışır tarzda yaşamadığını, bu yüzden onu sürmeye mecbur olduğunu söyler. Ayşe ağlar. Ayşe’ye, “Git Mushaf’a tövbe et, seni köyde bırakayım der. Üç gün sonra Hasan muhtarı çağırır be Ayşe’yi ister. Düğün hazırlıkları yapılır. Köyde davul, zurna eğlence devam ederken Hasan Ayşen’in köyüne gider. Derenin kenarında ağlama, yalvarma sesi duyar. Sesin geldiği yere ilerler ve Şah İsmail’in Ayşe’yi dövdüğünü görür. Ayşe’yi zavallı, hasta bir çocuk gibi görür. Daha sonra tabancayla Şah İsmail’in kafasını deler fakat kendisi de ciğerinden yaralanır. Hasan hasta yatağında son nefesini verirken doktora, eşini son nefesine kadar sevdiğini söylemesini ister fakat ölmeden önce söylediği türküde yine Ayşe’yi zikreder. Hikâyedeki masalsı anlatım hikâyeyi sürükleyici kılmıştır. Hikâye dönemin birçok özelliğini gözler önüne sermektedir. Dönemin köy yapısı hakkında, aile yaşantısı hakkında bilgiler içermektedir. Duatepe Hikâyede Türkiye Cumhuriyeti kurulurken yaşanan zorluklar gerçek kişi ve olaylar çerçevesinde ele alınmıştır. Kurtuluş Savaşı zamanında Garp Cephesi – Duatepe’de yaşananlar anlatılmıştır. Verilmek istenen mesaj, vatan savunması birçok zorluğa göğüs gerilerek yapılmıştır. Hikâyedeki kişiler tarihteki gerçek şahsiyetler ve yazarın kendisidir. Halide Edip Adıvar, Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, Kâzım Bey ve Fevzi Paşa’dır. Atların etrafında bir toz bulutu var . Sağdan soldan uzun cephane kolları geçiyor. Karapınar’ın arkasındaki toplar faaliyete geçiyor ve Kâzım Bey Duatepe’ye hücum etmeleri için tümenlere emir veriyor. Türk neferleri Duatepe’ye hücum ediyor. İsmet Paşa telefonu dinliyor, Fevzi Paşa dağlara bakıyor. Türk askerinin kalbinin hepsinde bir Battal Gazi yatıyor. Fevzi Paşa dua eder gibi eğiliyor. Başkumandanın mavi gözleri yükseklere bakıyor, göğe akar gibi. Bir otomobil kumandanları götürüyor. Onlar boğuşmaya daha hakim olmak ve yakından görmek için gidiyorlar. O sırada anlatıcı kahraman Tanrı’ya Türk’ün sesini dinlemesi için dua ediyor. Bir tümen arkadan Çekirdeksiz’e giriyor ve düşman tarafından çevriliyor. Kumandan anlatıcı kahramana, “Siz artık gidin” diyor. Anlatıcı kumandanın elini sıkıyor ve dua ederek gidiyor. Dua ederken kendi sesi bütün Türk kadınlarının duasını tekrar eder gibi oluyor. Giderken Duatepe’nin üstünde bir adamı dua ederken görüyor. “Allah’ım ! Türk milletini daima koru!” dediğini düşünüyor. Savaşın canlı şahidi olan birinci kişinin ağızdan dinlemek hikâyeyi sürükleyici kılmıştır. Halide Edip yine gerçekliği ön planda tutmuştur. Kurtuluş Savaşı döneminde yaşananları gerçek kişi ve olaylarla aktarmıştır. Hikâyede mitolojik ögelere yer verilmiştir. Bu mitolojik öyküden şöyle bahsedilmiştir:“Birbirine dağdan dağa haykıran devler, eski Türk hikâyelerinde dört yüz düşmanın ödünü patlatıp canını cehenneme gönderen nara buymuş.” Kırmızıtepe Yazar ve Sakarya Savaşı kumandanı Kemalettin Bey aracılığıyla Sakarya Savaşında yaşananlar, bölge ziyaret edilerek konu edinilir. Zaman Sakarya Savaşı zamanıdır. Olay Kırmızıtepe’de geçmektedir. Verilmek istenen mesaj, savaşın, kızıl ve korkunç facianın nasıl bir heyecan olduğudur. Yazar, Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Akçura ve Kemalettin Bey hikâyenin şahıslarıdır. Kemalettin Bey, kuvvetli ve geniş omuzlu Sakarya ordusunun hakiki bir cephe kumandanıdır. Yazar Eski Polatlı’daki kolordu karargâhına gider. Bir köy evinin önünde Sakarya ordusunun kumandanı Kemalettin Bey’le karşılaşır. Orada hayvanlarına atlarlar ve muzaffer kumandanla beraber, en kızıl harplerden birini yaşamış olan Kırmızıtepe’ye giderler. Kemalettin Bey yolda harp menkıbelerini anlatır. Kırmızıtepe’nin eteklerinde yarısı top ateşi altında yıkılmış küçük bir köy varmış. Oradaki kadınlar, gençler, ihtiyarlar Kemalettin Bey’in yanına gelir. Kadın koyunlarının Yunan tarafından alındığını söyler. Kumandan koyunları kendisinin sakladığını söyler ve koyunları geri verir. Daha sonra otomobile atlayarak Kırmızıtepe’ye tırmanmaya başlarlar. Çal Dağı’ndaki uçurumlardan gömülmemiş Yunan cesetleri görürler. Kemalettin Bey taze bir boğuşmanın kalıntısını gösterir. Bu sırada yazar o kızıl sahnenin hayaline dalar. Yazar 23 Ağustos’un ilk ışığı, Sakarya Harbinin ilk karargâhında başkumandanlık odasına girer. Mustafa Kemal, İsmet Paşa’ya “ Sen her şeyi yaptın ! Bundan sonraki iş Allah’ın !” der. İsmet Paşa, “Yarın düğün başlayacak !” diyerek karşılık verir. Bu ıstırabın ve zevkin birbirine karışmış halidir. Zihninde kanlı siperler, Türk -Yunan boğuşması canlanır. Türk askerinin Allah Allah seslerini işitir gibi olur. Bu uzun hayalden önlerindeki bir tümsek sayesinde uyanır. Şehit mezarlarına gelmişlerdir. Genceli Şehit Hüseyin Avni Efendi’nin mezarını görür. Yazar şehide dualarla veda eder Savaşın tasvirinin kuvvetli oluşu hikâyeyi sürükleyici kılmıştır. Sakarya Savaşının gerçek tarihi kişilerle anlatılması ve birinci ağızdan dinlemek gerçekliği ön planda tutmuştur. Fadime Nine ile Kerem Dede Köylerinde mutlu mesut yaşayan Kerem Dede ile Fadime Nine’nin hayatının Yunan işgaliyle alt üst olması konu edinir. Olay Milli Mücadele döneminde Oğlakçı’da geçer. Verilmek istenen mesaj; savaşın, vatanın her yerinde herkeste hasara sebep olduğudur. Fadime Nine, Kerem Dede, Havva ve Ahmet hikâyenin karakterleridir. Fadime Nine, öksüz be üvey annesi elinde çocukluğunu acı ve şefkatsiz bir halde yaşamıştır. Siyah gözlü, kar gibi saçları olan, ince yüzlü bir kadındır. Kerem Dede, beyaz sakallı, uzun boylu, güzel yüzlü bir âşıktır. Ahmet, öksüz bir muhacir çocuğudur. Kerem Dede ile Fadime Nine onu büyütmüştür. Havva, Fadime Nine ile Kerem Dede’nin kızıdır. Anlatıcı kahraman, Fadime Nine’yi onun çadırına geldiği an tanımaya başlar. Oğlakçı köyünün Kerem Dede diye anılan beyaz sakallı, uzun boylu, güzel yüzlü, âşık bir şairi varmış. Bu şair çok kitap okur, çok şeyler bilirmiş. Onun eşi de Fadime Nine imiş. Kerem Dede ile Fadime Nine birbirlerini sevmişler. Fadime Nineye üvey annesi iki kuru tarla, beş ziynet altını vermiş. Bunlarla ev kurmaya başlamışlar. Bitmeyen saadet günlerinde oraya aşklarının bucağını kurmuşlar. Daha sonra bir kızları olmuş. Bu kız büyüyünce, Fadime Nine ile Kerem Dedenin evlat ettiği öksüz, muhacir çocuğu Ahmet ile Fadime Nine ve Kerem Dedeninki gibi bir aşk yaşamışlar. Ahmet bir gün savaşa gitmiş. Şehit mi esir mi bilmiyorlarmış. Bir gün Yunanlar Oğlakçı’ya girmiş. Gerisi; yangın, kan , utanç… Bu hikâye diğer hikâyeler gibi savaşın etkilerini anlatmaktadır. Savaşın açtığı izler bu sefer Fadime Nine, Kerem Dede, Ahmet ve Havva da etkisini göstermiştir. Halide Edip, bu hikâyede savaşın yol açtığı yıkımları tüm gerçekliğiyle gözler önüne sermiştir. Şebben’in Kara Hüseyin’i Vatanı için savunmaya giden eşinin hasretiyle yanıp tutuşan Anadolu kadınını konu edinir. Olay K.köyünde geçer. Zaman belli değildir. Anadolu insanının özlemi ele alınmıştır. Şebben, Kara Hüseyin, Ayşe Kadın ve evdeki diğer kadınlar hikâyenin karakterleridir. Şebben kuvvetli yuvarlak omuzları, kuvvetli kolları olan yuvarlak yüzlü, kocaman kırmızı dudaklı, kısa burunlu, samimi, kocasının hasretini çeken bir Anadolu kadınıdır. Hüseyin, iri, esmer, genç, iyi bir askerdir. Köyde hocadan daha önemli bir kişidir. İstanbul’da arabacı, dülger, demirci olmuş ; köye her yeniliği o getirmiştir. Ayşe kadın, Hüseyin’in baldızıdır. Uzun ve yürüyüşü zarif , genç, ince çeneli, siyah gözlü, düzgün burunlu, seyrek beyaz dişlerini gösteren büyük ağzı olan bir kadındır. Anlatıcı kahraman gittiği köyde yoldaşıyla beraber bir evde kalır. Kadınlar onları karşılaşırlar. Sohbet etmeye başlarlar. Şebben bu anlatıcı kadın kahramanın asker olduğunu anlayınca şaşırır. “Sen asker misin?” diye sorar. Anlatıcı “Evet “diyince ona Kara Hüseyin’i sorar. Şebben ona Kara Hüseyin’in mektuplarını okutur. Anlatıcı kahraman anlar ki Kara Hüseyin köyde hocadan önemli bir kişidir. Köye her yeniliği o getirmiştir. Kara Hüseyin iyi bir askerdir fakat izin istemeye utanırmış. Kara Hüseyin’in taburunu aramaya koyulurlar. Bu sohbet faslı bittikten sonra anlatıcı uyumaya gider ve orada bir insan olduğunu hisseder. Bu Şebben’dir. Şebben ona Kara Hüseyin’e duyduğu özlemden bahseder. Anlatıcı Kara Hüseyin’in künyesini not eder ve Şebben’e dönünce Kara Hüseyin’in izni için çalışacağını söyler. Bir ay sonra evine gider. Sonra bu köye geri dönünce tekrar Şebben’in evine gider. Şebben’in yüzünün sararıp , süzüldüğünü fark eder. Şebben’le sohbet ederken Şebben, Kara Hüseyin‘den mektup geldiğini söyler. Mektubu vermekte çekingen davranır. Mektubu verirken “Bana darılma e mi?” der . Anlatıcı kahraman mektubu okurken bir şey fark etmez fakat sonra Kara Hüseyin’inin yazdığı “ Allah bana o rezaletle gelmeyi nasip etmesin “ cümlesinden olanı anlar. Şebben ondan kaçmasını istemiştir. Şebben hasretinden yanıp tutuşmaktadır. Şebben ve Ayşe’yle beraber uyumaya giderler. Kızların türküleri eşliğinde kolları bomboş, mustarip ve hasretli Anadolu kadınını düşünmeye başlar. Ertesi sabah yola koyulur. Artık Şebben birinin daha hasretini çekecektir. Hikâyeyi beğenmemin en büyük nedeni Milli Mücadelede geride kalan kadınların özleminden bahsetmesi oldu. Hikayede Şebben’in kardeşi Ayşe’nin kızlarla beraber asker olmak istediklerini söylemesi anadolu kadınının cesaretinin örneğidir. Halide Edip yine bu hikâyede de kadın kavramı üzerinde durmuştur. Vurma Fatma Yanako Dimitriyadis’in Yunan ordusuna girerek elinde zümrüt yüzüklü adı Fatma olan birini araması ve yaptığı işkenceleri konu edinir. Olay yılında Dumlupınar’ın Kozaç köyünde geçmiştir. Verilmek istenen mesaj, insanların savaş döneminde suçlu veya suçsuz farketmeksizin gördüğü zulümdür. Fadime , Yanako Dimitriyadis , Aleko ve Dimitri hikâyenin karakterleridir. Fadime, altın gibi uzun perçemli, uzun siyah kirpikli, iri yeşil gözlü bir kadındır. Yanako Dimitriyadis, kunduracı kalfasıdır. Bir Türk düşmanıdır. Daha sonra Tanya’dan etkilenerek Yunan ordusuna girer. İşkence yapmak onun için bir zevktir. Aleko ve Dimitri de Yunan askeridir. Yanako Dimitriyadis kunduracı kalfası olarak hayata girdi. Büyüklerinden “ Megola idea” dersleri aldı. Bu düşmanlığını Türk çocuklarına taş atarak, meyhanede kadeh kırarak gösteriyordu. Bunun yetmeyeceğini anlayınca dükkana gelen Çavuş Tanya’nın anlattıklarından etkilenerek Yunan ordusuna girer. Türkçe bildiği ve zeki olduğu için kısa sürede tanınır, çok çabuk çavuş olur. Yanako’nun en büyük zevki işkence yapmaktı. Bu zevkin tehlikeli bir yeri vardır ki sürekli sayısını artırmak ve yeni şekil bulmak lazımdı. Çavuş Tanya elinde Zümrüt yüzük bulunan genç ve güzel kadın Fatma’nın yüzüğünü parmağıyla birlikte almıştı. Bu Yanako’ya ilham oldu ve elinde zümrüt yüzük taşıyan fatma adında bir Türk kadını aramaya koyuldu fakat bir türlü bulamadı. Bir gün Kozaç Köyüne girmeye karar verdiler. Köyün konumu tehlikeli olduğundan sessizce girdiler. Köye girerken elinde üç yaşında güzel bir kız çocuğu, kolunda yeni doğmuş bir kuzu olan güzel bir kadın gördüler. Elinde bir zümrüt yüzük görürler. Adının Fatime olduğunu öğrenirler. Yanako, Fadime’yi himayesine almak istedi. Kızını sevmeye çalıştı. Kızın gürültüsüne köy toplandı. Bu hengamede Fadime savuştu. Öğleye doğru Kozaç’ta korkulu rüya başladı. Yanako, karşısına çıkan herkese Fadime’yi soruyor, kimse söylemiyordu. Akşamüstü Evzan taburu geldi ve her yeri yangına verdi. Giderken Kozaç’la Keçek arasındaki dereye indiler. Büyük bir ateşin ışığında sekiz Yunan neferinin ortasında Yanako Fadime’yi gördü. Kadının altınları gitmiş, ölümde ne kadar bir kız çocuğu cesedi, elleri arkasına bağlı bir şekilde imiş. Durmadan “ Domuzun kunnadığı köpekler, dini gavur oğlu gavur herifler “ diye bağırıyormuş. O gece dereye ve eğlenceye Yanako hakim oldu. Derenin üstünden gelen bir çıtırtı yüzünden kaçarlarken Yanako’nun aklında bir kadın cesedi belirir. Kulağında “Domuzun kunnadığı gavur oğlu gavur” diye bir ses çınlıyormuş. Bundan 11 ay sonra Murat dağından iki sefil, aç Yunan askeri Dumlupınar’a ekmek dilenmeye gittiler. Kadınlardan oluşan intikam fırtınası “Domuzun kunnadığı gavur oğlu gavur” sesleri eşliğinde parçalanırlar. Yanako “Vurma Fatma , vurma Fatma “ diye haykırıyordu. Hikayede hüzünlü bir hava hakimdir. Hikaye yer yer şiveli konuşma içermektedir. Gözleme ve tasvire yer verilmiştir. Gözlemler realisttir. bu hikâye de tıpkı diğerleri gibi bu ülke kurulurken çekilen zorluklardan ve perdenin ardındaki kahramanlardan bahsedilmiştir. Fadime bu süreçte Anadolu kadının çektiği zorlukların sembolü olmuştur. Emine’nin Şehadeti Yunan işgaline uğramış bir kasabada, kurtuluşa inancı tam olan Emine’nin namusunu ve kocasını kurtarması konu edinmiştir. Zaman belli değildir. Olay Anadolu’nun bir kasabasında geçmektedir. Bu hikayede vurgulanmak istenen vatan savunmasının da namus savunması kadar önemli olduğudur. Emine, Emine’nin eşi kaymakam ve anlatıcı kahraman hikayenin karakterleridir. Emine, kurtuluşa inancı tam olan ölüm ıstırabı çekerken bile vatanın kurtuluşu için sevinen bir Anadolu kadınıdır. Emine’nin eşi, kıllı, kalın siyah kaşlı, yeşil gözlü, elleri nasırlı işçi eli gibi olan bir adamdır. Eşini Yunanlardan korumaya çalışır. Anlatıcı kahraman Yunan işgaline uğramış bir kasabaya girer. Kaymakamın yanına gider ve orada başı sargılı, kollu askılı bir çok insan görür. Kaymakam ona şehit Emine’den bahseder. Emine’nin kangren olmak üzereyken bulunduğunu söyler. Emine’nin kocasını çağırır. Kaymakam kocasından “ dünyanın en korkunç felaketini görmüş bir insan!” diye söz eder. Kocası olan biteni anlatmaya başlar. İkidir muhacir olmuşlardı. Burada düşmandan kurtulduklarını düşündüler fakat düşman buraya da girdi. Emine’nin kurtuluşa inancı tamdır. Kocası onu Yunan askerinden sakınır. Yunanlılar mahalleyi yakmaya başlayınca Emine’nin kocası Emine’yi, ihtiyar teyzesini ve beraberindeki üç kadın alıp bahçe kapısından ovaya kaçırmaya çalışır. Patlıcan tarlasına geldiklerinde çıplak bir Müslüman kızı cesedi görürler. Yunan askerleri ile karşılaşınca Emine’nin bir sopayla çevresindekileri uzak tutmaya çalıştığını görür. Emine’nin kocası ve Emine vurulur. Kırk sekiz saat cesedi ararlarken Emine’yi sağ bulurlar fakat Emine daha sonra ölür. Emine kocasını ve namusunu kurtarır fakat kendi ölür. Yazar hikâyeyi olabildiğince açık ve rahat okunabilecek şekilde yazmıştır. Cümleleri fazla uzun tutmayışı okunulabilirliğini kolaylaştırmıştır. Halide Edip, Türk kadınının kurtuluşa olan inancı ve namusu için gösterdiği cesareti bir örneğini daha gözler önüne sermiştir. Bayrağımızın Altında Hatice Nine’nin öldüğü zaman cesedinin düşman bandırası altında kalmaması, kendi bayrağımızın altında olması için gösterdiği çaba konu edilmiştir. Zaman belli değildir. Olay Salihli‘de geçmektedir. Verilmek istenen mesaj, düşman esareti altında ölmektense bayrağımız altında özgürce ölmek daha iyidir. Anlatıcı kahraman Salihli‘de yangın yıkıntıları ortasında ayakta kalan evlerden birindedİr. Savaşın izleri yavaş yavaş geçmektedir. Sokakta dolaşan insanlar bu kabusun geçtiğini inanamamaktadır. Ortalık ağarınca, hâlâ kadınlar gelip gidiyor. En son Hatice Nine geliyor. Hatice Nine’de diğer kadınlarda olan endişe gölgesi yoktu. Hatice Nine anlatıcı kahramanın yanına gider ve hikâyesini anlatır. Hatice Nine’nin beş defa evi yanmış ve beş defa muhacir olmuştur. Üsküp’ten beri beş defa düşman bandırasından bizim bayrağa kaçmış. Bayrağımız altında olmak ister Hatice Nine. Defalarca kaçmaya çalışır ama kaçamaz. Sonunda başarır. Oğluna yolda ölürse onu sırtında bayrağımızın altından götürmesini ister. Sonunda Hatice Nine bayrağımızın altına gelir. Hayatta tek önemli şey vardı: Öldüğü zaman cesedin düşman bandırası altında kalmaması. Basit ve sade. Bağımsızlığımızın sembolü olan bayrağımızın altında ölmek Hatice Nine’nin vatan sevgisi çok derin mesajlar vermektedir. Himmet Çocuk Kurtuluş Savaşı dönemindeki çocukların hâli Himmet çocukla sembolleştirilerek ele alınmıştır. Zaman, Kurtuluş Savaşı dönemidir. Olay yollarda geçmektedir, belli bir mekan yoktur. Mekanlardan biri İnay köyüdür. Hikayede anlatmak istenen, savaş dönemindeki çocukların şartlar yüzünden omuzlarına düşen sorumlulukla çocukluklarından eser kalmamış ve güçsüzlüğü kabul etmeyen olgunluğa erişmişler. Halide on başı, Himmet çocuk hikayenin ana karakterleridir. Himmet çocuk on üç yaşında ihtiyar bir nine, genç bir kız kardeş,bir çift de öküzle anasız babasız kalan küçük, zayıf yüzlü, olgun bir çocuktur. Halide Onbaşı, rapor tutmak için Anadolu’ya durum tespit etmeye gider. Halide Edip Anadolu köylerinde olan biteni rapor etmek için Elvanlardan ihtiyar bir kılavuz alarak yola koyulur. İnay’a kadar onlara eşlik eder. İnay, bir derenin yamacında kurşuni bir yangın harabesine dönmüş bir köydür. Halide Onbaşı, köylülerden bilgi alarak rapor tutar. Köylüler açlık çekmektedir. Ev yapmak için kereste isterler, ekmek isterler. Halide Onbaşı be beraberindekiler ordan ayrılırken onlara yanlarına aldığı peksimeti verirler ve bir kılavuz isterler. Köylüler Himmet’i kılavuz olarak verir. Halide Onbaşı Himmet çocukla konuşurken, Himmet çocuk ona hikayesini anlatır. Himmet çocuk yedi yaşında ihtiyar bir nine, genç bir kız kardeş, bir çift de öküzle anasız babasız kalmış. Öküzlerle tarla sürmüş ailesini beslemiş, koz kardeşini bile ere vermiştir. Bir gün hayvan hastalığı çıkmış ve iki öküzü ölmüş. Öküzsüz bir şekilde üç yol çalışmış iki kocaman dombay almış. Üç ay önce derede düşmanlar Himmet çocuğu yakalamışlar. Biri öldürmek istiyormuş biri de salıvermek istiyormuş. Arabasında yumurta varsa bırakalım yoksa öldürelim demişler. Ninesi yolda yesin diye iki yumurta haşlamıştır. Himmet çocuk böylelikle kurtulmuştur. Yazar hikâyedeki ana karakterlerden biridir. Yazar gerçekleri olduğu gibi aktarmak için çabalamaktadır. Hikayedeki kuvvetli tasvir mekanı adeta fotoğraflamaktadıfunduszeue.infoâyedeki bu gerçeklik Kurtuluş Savaşı’ndaki çocukların yüklendiği sorumluluğun ele alınmasından dolayı hikayeyi beğendim. Mustafa Onbaşı Ordunun köylere yerleştiği dönemlerde dul ve evsiz kadını çok olan köylerde çoğalan evlilik olaylarını ele alır. Zaman belli değildir. Olay Sakarya ve Ankara illerinde geçmektedir. Anlatılmak istenen, savaş döneminde yaşanan savaş yıkımlarının yanı sıra toplumun başka bölümlerinde de yıkıma sebep olmuştur. Bu hikaye de aile yapısındaki değişimleri gözler önüne sermektedir. Hikâyenin karakterleri Gülsüm, Süvari Başçavuş Muharrem, Mustafa Çavuş, Mustafa Çavuş’un eşi ve Başçavuş Muharrem ile evlenen kızdır. Gülsüm, Rumeli’den bir tek kızıyla göç etmiş, bu Rumeli göçmen köyüne gelmiş, kendini çevresinden yüksek gören bir kadındır. Mustafa Çavuş’la evlenmek istiyor. Süvari Başçavuş Muharrem bir kızı seviyor ve onunla evlenmek istiyor. Mustafa Çavuş, Gülsüm’ü seviyor. Ankara’nın Solfasol köyünden bir neferdir. Ordunun köylere yerleştiği dönemde bu köy ordu için konak yeri olmuştur. Kadınlar bu genç ordudan eşlerini çağırıyorlardı. Gülsüm de bu kadınlardan biriydi. Gülsüm Rumeli göçmeni bir kadındı. Bir de kızı vardı. Mustafa Çavuş’u istiyordu. Ordu Komutanı sert ve bekar bir adamdı ve kesinlikle evlenmeye izin funduszeue.infoıcı kahraman kadınların işine yardımcı olan biridir. Gülsüm onun yanına gider. Ankara’nın Solfasol köyünden Mustafa Çavuş’la evlenmek istediğini söyler. Bir isteği daha vardır. Süvari Başçavuş Muharrem de biriyle evlenmek istemektedir. Gülsüm gittikten sonra tümenin başhekimi gelir. Durumu anlatır. Başhekimle beraber komutana durumu anlatırlar, komutan durumdan haberdar olduğunu söyler ve izin verir. Anlatıcı kahraman beş ay sonra sıtma yüzünden Ankara’ya gider. Solfasol köyünden iki kadın onu görmeye funduszeue.infoının dört çocuğu ve karnında dokuz aylık bir çocuğu vardır.Eşinden haber alamamaktır. Künyesine bakınca Gülsüm’le evlenmek için komutandan izin aldığı Mustafa Çavuş’un künyesi olduğunu görür. Allah’tan af diler. Yazar diğer hikâyelerde olduğu gibi yine dönemin bir gerçeğini konu edinmiştir. Kişi tasvirleri oldukça güçlüdür. Savaşın ardında kalan bazı durumları konu edindiğinden beğendim. Kurdun Memleketinde Yazarın, Türkiye’nin savaş döneminde yaşadığı zorlukları izlediği sinema filmindeki kurtla sembolleştirerek anlatması konu edinmiştir. Zaman belli değildir. Olay Viyana’da geçmektedir. Hikayede geçen,“Memleket senin seven kalbine, kuvvetli ve erkek kollarının şeref ve namusuna emanet oldukça elbet yeniden can bulacak, şeref ve saadet yurdu olacaktır.” kısmı, hikayenin vermek istediği mesajı açıkça belli etmektedir. Anlatıcı kahraman hikayenin karakteridir. Anlatıcı kahraman, Viyana sokaklarında gezerken bir afiş görür.” Kurdun Memleketinde” adlı bir film afişidir. Bilet alır. Başlamasını beklerken yıllar önce dağa çıkan kurdu hayal ettiği günü anımsar. Yaralı memleketin sembolü olan yaralı kurdu düşünüfunduszeue.info başlar. Batı Amerika’da bir dişi kurdu bir avcı vurmak istiyor, başka bir avcı da onu kurtarmak istiyor. Sonunda öldürülen bu kurdun yavrusunu merhametli avcı alıyor ve büyütüyor. Birbirlerine büyük bir sevgiyle bağlanıyorlar. Kurdun sahibinin bir düşmanı vardır ve kurdu çalmak ister. Diğer üç hizmetin arasına girerek onları kandırmaya çalışır. Bu dört düşman anlatıcıya, Türkiye‘yi paylaşmak isteyen dörtler meclisini anımsatır. Kurt kendisi için olan tehlikeyi hisseder ve oradan kaçar. Dörtler Meclisi şaşkına döner. Kurt çöllere kaçar ve orada bir eş bulur, yavruları olur. Fakat insanlar onların peşini bırakmaz. Dişi kurt yavrularını emzirirken o inin altında dinamit koyarlar ve sevgi yuvası olan o in taze bir mezara dönüşür. Kurt döndüğü zaman ini kazar, koklar ve eşini aramaya çalışır. Anlatıcı, filmi izlerken Anadolu kadınının sessizliği ile ağlar. Sonunda ini dağılmış bu aziz kurt düşmanı kovalamaya başlar. Düşmanı bulur ve yer. Bu sırada anlatıcının gözünde Türkiye’nin neferi canlanır. Bu hikâye kitaptaki diğer hikayelerle bağlantılıdır. Bu da onu sürükleyici kılmıştır. Hikâyeler arası benzetmelere yer verilmiştir.Örneğin, zafere ulaşan kurt Duatepe’nin üstünden son işgal ortasında dua eden nefere benzetiliyordu. Bir diğer göze çarpan özellik ise sembolik ögelere yer verilmesidir. Yaralı kurt yaralı memleketi sembolüdür. Kurdu çalmak isteyen dört hizmetçi Türkiye‘yi bölmek isteyen dörtler meclisinin sembolüdür. İpek Bayrak Hikâyede , üniversiteli bir gencin Büyük Savaş’la beraber silah başına çağrılması üzerine yolda yaşadıklarını konu edinir. Zaman Büyük Savaş dönemidir. Hikâyedeki ana mekanlar Şam ve Halep’tir. Onun dışında olay yollarda geçtiği için net bir mekân yoktur. Hikâyenin ana karakterleri Emin, İhya Efendi, Safinaz Hanım, Süheyla, rıhtımdaki kadın ve Süleyman’dır. Emin, üniversiteli bir gençtir. Her Türk genci gibi Büyük Savaş onu da silah başına çağırmıştır. Süleyman, koca boylu, hüzünlü ve çekingen yüzlü, derin gözlü bir gençtir. Rıhtımdaki kadın, sarı kollu, uzun saçlı, kıvırcık uzun kirpikli bir Arap kadınıdıfunduszeue.info Efendi, Emin’in babasıdır. Safinaz Hanım, Emin’in üvey annesidir. Süheyla ise Süleyman’ın sevdiğidir. Emin Büyük Savaş için okulunu bırakıp yedek subaylar talimgâhına geçmek için yola koyulur. Askerliğin insanları etikli vazife makinesine çevirdiğini düşünür ve en nihayetinde o da öyle olur. Sonunda talim dönemi biter bitmez “Gideceksiniz” derler ve onları gönderirler. Emin’in asıl hayatı bu yolda başlar. Tren kalkmadan, yeşil çarşaflı bir genç kızın Fatihli Süleyman’a küçük kırmızı bir beyaz bayrak getirdiğini, Süleyman’ın birdenbire ağladığını görür. Daha sonra dostlukları başlar ve Süleyman o kızın sevdiği Süheyla olduğunu anlatır. Pozantı’ya varırlar. Bir asker kasabası halini alan Pozantı’da seyahatlerini kararlaştırırlar. Kimi Halep’te ayrılacak kimi Şam’da kimi de Kudüs’te. Şam’da kalanların karargâha katılması ihtimali vardı. Süleyman’ın da kurmay başkanlığına bir tavsiyesi vardı. Bu yüzden diğerleri tarafından biraz eziliyordu. Pozantı’dan çıkarlar. Yolda Lütfi Paşa’nın oğlu Sermet Süleyman’a tavsiyeli olduğundan dolayı sataşıyordu. Fakat Süleyman cepheye gitmek istiyordu. Halep’e varırlar. İlk akşam otelin terasında rakı içerler, eğlenirler. Halep’te biraz dinlenmenin iyi olacağını düşünürler. Süleyman her nedense Bağdat’a cepheye gitmek istiyordu. Bununla beraber karargâha gider, kurmay başkanıyla görüşür. Karargâhta iki subaya ihtiyaç vardır. Süleyman ve Emin orda kalırlar. Karargâh geçici bir zaman için Beyrut’a nakledilir. Onların karargâhı Bristol Oteli’ndedir. Rıhtımda eğlence vardır. Oraya giderler. Bu sergüzeşt gecesinde hayallerini süsleyen bir kadın görürler. Ani bir kararla Şam’a gitmek için emir aldıklarında yola koyulurlar. Ertesi sabah istasyon mahşer yeri gibidir. İnsanlar sıkışarak trene binebilmişlerdir. Süleyman ve Emin posta kompartımanına yerleşirler. Şam’a gönderilmesi gereken bir Türk subayını eşi için yer bulmaya çalışırlar ve onu Süleyman ve Emin’in kompartmanına yerleştirirler. Kadın Emin’i çok etkiler. Peçenin altından farkettiği ince çenesi, uzun kirpikleri ona rıhtımdaki kadını anımsatır.. Süleyman ve Emin yemek yemeye giderler. Kadını bir adamla yemek yerken görürler fakat kadın onlara uyuyacağını söylemiştir. Kompartımana giderler ve kadını uyurken görürler. Şam’a vardıklarında çantalarını alır ve giderler. Hikâyedeki yoğun betimlemeler okunmasını biraz zorlaştırmıştır. Hikâyede mektepli bir gencin hayallerini bir tarafa bırakıp vatan savunması yapmaya gitmesi oldukça etkileyicidir. (Ronahi)

Halide Edip Adıvar’ın yakın zamanda kütüphanemde mevcut olan okuduğum 9 kitabı ile ilgili olarak: 1-Türkün Ateşle İmtihanı: Milli Mücadele Dönemi anılarını anlatan güzel bir kitap.O zor şartlar nasıl mücadele verildiğini öğrenmek istiyorsanız bu anı kitabı ile bağlantılı olan Ateşten Gömlek isimli romanı birlikte okursanız daha anlam kazanıfunduszeue.infon yaşanılan o dehşetli manzara karşısında milletimizin sergilediği fedakarlığı gözleriniz yaşaracak şekilde okuyacaksınıfunduszeue.info Edip’in en beğendiğin iki kitabı nedir derseniz bu iki kitabı derim 2- Mor Salkımlı Ev - Milli Mücadele öncesi dönemi anlatan anı kitabı.Tarihi seviyorsanız, geçmişi merak ediyorsanız faydalanacağınız bir funduszeue.info Edip’in çocukluğu ile Mili Mücadele Öncesi dönem anlatılıyor. 3 - Ateşten Gömlek: Türkün Ateşe imtihanı kısmında açıklama yaptığım için tekrardan açıklama gereği duymuyorum 4 - Vurun Kahpeye : Halide Edip’in bu kitabını içerik olarak Reşat Nuri’nin Çalıkuşu kitabına funduszeue.infost bir öğretmenin Anadolu’nun bir köyüne ideallerle gidip cehaletle nasıl mücadele ettiğini ve fedakarlığını anlatıyor.Güzel bir roman, akıcı ve anlaşılır. 5- Sinekli Bakkal: 2. Abdülhamit Dönemi’nin anlatıldığı bu romanda kahramanlar üzerinden dönemin olayları anlatılmış, Doğu- Batı çatışmasına değinilmiş, roman kahramanlarından olan Rabia üzerinden yaşanan hadisele ustalıkla anlatılmıştır. 6- Handan - Mutsuz bir evliliğin ve onun yaratmış olduğu bir buhranın anlatıldığı psikolojik bir roman. 7 - Yeni Turan: İsminden anlaşılacağı üzere ideolojinin romanlaşmış funduszeue.infoı okurken biraz sıkıldım , Halide Edip’in kaleminden biraz zorlama eser gibi geldi funduszeue.info kurgu güçlendirilip farklı anlatılabilirdi. 8 - Kalp Ağrısı : Roman kahramanlarından olan “Zeyno” üzerinden kurgulanan “Aşk” denkleminde duygusal bir tahlili anlatan roman. 9 - Dağa Çıkan Kurt : Milli Mücadele döneminde yaşanılan hadiseleri anlatan kısa ve farklı bölümlerden oluşan bir anı kitabı diyebiliriz.Türkün Ateşle İmtihanı’nın devamı diyebiliriz Keyifli okumalar. (Yiğit Poyraz)

Anadolu: "Çok geçmeden Ankara'nın sarı çöl dağlarıyla sarı yüzlü, çöl ruhlu Mehmet'in arasında bir dostluk, bir sevgi büyüdü." Çoban Mehmet'in madden ve manen fakir başlayıp fakir biten yaşamını betimleyen bu cümle beni çok etkiledi. Sonra "Himmet Çocuk"öyküsüOkurken ben bu öyküyü ve bu hissi bir yerden tanıyorum diyorum,kendi kendime. Sonra anımsadım: Yaklaşık yirmi sene evvel ilkokul ikinci ya da üçüncü sınıf kitabında vardı bu öykü, ben sınıfa okumuştum ve üzerine konuşmuştuk. Neler Kaldı Bende? Himmet'in büyümesini durdurup birden adam olmak zorunda kalması Savaşın ortasında,genç ve güzel bir kadın olmanın ayrıca kusur olduğu bir zamanda Çakır Ayşe ve Fadime Ve öyküsü üç beş sayfaya sığdırılmış nice kahraman Anadu'da insanlar yüzyıllarca tekdüze, hareketsiz, dünyadan bir haber yaşıyorlar. Sonra büyük bir savaş oluyor,Yunan mezalimi, vatanin savunması derken her şey yerle bir oluyor.Aç ve açıkta kalıryorlar funduszeue.infoçi geride pek insan da kalmıyor ya üç beş buruşuk kocakarı ile birkaç çöp boyunlu çocuk Halide Edip ya da bu hikayelerdeki adiyla Halide Çavuş, Kurtuluş Savaşı esnasında ve hemen sonrasında cepheleri ve köyleri dolaşırken edindiği manzaları öyküleştirmiş. Öyle süslemeden,eğip bükmeden tüm gerçekçiliği ile. Yazar, acımamızı ya da alkış tutmamızı funduszeue.info yüzden çok içten buldum.Öyle gerçek ki yüreğim burkularak okudum her funduszeue.info mezalimi tüylerimi diken diken etti. Öyküler toplumcu ama "birey" de asla ihmal edilmemiş.Karakterler çok güzel çizilmiş özellikle birkaç tanesi derinlemesine işlense çok güzel bir roman olurdu,dedim. Halide Edip Adıvar'ın romanlarıda dili yorucudur bana göfunduszeue.infoçok kişiden de yazarı okurken sıkıldığını işfunduszeue.info defa bir öykü kitabını okudum ve bu konuda romanlarından daha iyi olduğunu gördüm. Dili gayet canlı ve akıcıydı. Öyküler genelde Kurtuluş Savaşı atmosferini yansıtıfunduszeue.info kitabın sonuna yazarın Avrupa gezilerinden notlar eklenmiş. Keşke onlar olmasaymış da kitap sadece Kurtuluş Savaşı ruhuyla dolsaymış. Hangi şartlarla bu güne geldiğimizi, cumhuriyetin nasıl bir yokluk içinde kurulduğunu görmemiz açısından bir bilincin uyanması için okunması gerekir. (Gönül.)

Dağa Çıkan Kurt PDF indirme linki var mı?

Halide Edib Adıvar - Dağa Çıkan Kurt kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Dağa Çıkan Kurt PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Halide Edib Adıvar Kimdir?

Halide Edib Adıvar (Osmanlıca: خالده اديب اديوار; d. veya - 9 Ocak ), Türk yazar, siyasetçi, akademisyen, öğretmen. Halide Onbaşı olarak da bilinir.

Halide Edib, yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı’nda cephede Mustafa Kemal’in yanında görev yapmış bir sivil olmasına rağmen rütbe alarak savaş kahramanı sayılmıştır. Savaş yıllarında Anadolu Ajansı’nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapmıştır.

II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte yazarlığa başlayan Halide Edib; yazdığı yirmi bir roman, dört hikâye kitabı, iki tiyatro eseri ve çeşitli incelemeleriyle Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri Türk edebiyatının en çok eser veren yazarlarındandır. Sinekli Bakkal adlı romanı, en bilinen eseridir. Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum içindeki konumuna özellikle yer vermiş, yazıları ile kadın hakları savunuculuğu yapmıştır. Birçok kitabı sinemaya ve televizyon dizilerine uyarlanmıştır.

yılından itibaren yurt dışında yaşadığı 14 sene boyunca verdiği konferanslar ve İngilizce olarak kaleme aldığı eserler sayesinde zamanının dış ülkelerde en çok tanınan Türk yazarı olmuştur.

İstanbul Üniversitesi’nde edebiyat profesörü olan Halide Edib, İngiliz Filoloji Kürsüsü Başkanlığı yapmış bir akademisyen; ’de girdiği TBMM’de ise milletvekilliği yapmış bir siyasetçidir. I. TBMM hükûmetinde sağlık bakanı olan Adnan Adıvar’ın eşidir.

Çocukluk ve öğrencilik yılları

yılında Beşiktaş, İstanbul'da doğdu. Babası, II. Abdülhamit devrinde Ceyb-i Hümayun (Padişah Hazinesi) kâtipliği, Yanya ve Bursa Reji Müdürlüğü yapan[1] Mehmet Edib Bey, annesi Fatma Berifem Hanım'dır. Annesini küçük yaşta veremden kaybetti. Evde özel dersler alarak ilköğrenimini tamamladı. Yedi yaşında iken yaşını büyüterek girdiği Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nden bir öğrencinin jurnali üzerine bir sene sonra padişah II. Abdülhamit'in iradesi ile uzaklaştırıldı[3] ve evde özel ders görmeye başladı. İngilizce öğrenirken çevirdiği kitap ’de basıldı. Bu, Amerikalı çocuk kitapları yazarı Jacob Abbott'un "Ana" adlı eseri idi. yılında bu çeviri nedeniyle II. Abdülhamit tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Daha sonra kolejin yüksek sınıfına geri dönerek İngilizce ve Fransızca öğrenmeye başlayan Halide Edib, Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nden lisans derecesi alan ilk Müslüman kadın olmuştur.

İlk evliliği ve çocukları

Halide Edib, kolejin son sınıfında iken matematik öğretmeni olan Salih Zeki Bey ile okuldan mezun olduğu yıl evlendi. Eşi rasathane müdürü olduğu için evleri hep rasathane içinde oldu ve bu yaşam ona sıkıcı geldi. Evliliğinin ilk yıllarında eşine Kamus-ı Riyaziyat adlı eserini yazmada yardımcı oldu, ünlü İngiliz matematikçilerin yaşam öykülerini Türkçeye çevirdi. Birkaç Sherlock Holmes hikâyesinin de çevirisini yaptı. Fransız yazar Emile Zola’nın yapıtlarına büyük ilgi duymaya başladı. Daha sonra ilgisi Shakespeare’e yöneldi ve Hamlet adlı yapıtının çevirisini yaptı. yılında ilk oğlu Ayetullah, bundan on altı ay sonra da ikinci oğlu Hasan Hikmetullah Togo dünyaya geldi. yılında gerçekleşen Japon-Rus Savaşı'nda Batı uygarlığının bir parçası sayılan Rusya'yı Japonların yenmesinin verdiği sevinçle oğluna Japon Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Togo Heihachiro'nun ismini vermişti.

II. Meşrutiyet'in ilan edildiği yılı Halide Edib’in hayatında bir dönüm noktası oldu. 'de gazetelerde kadın haklarıyla ilgili yazılar yazmaya başladı. İlk yazısı Tevfik Fikret'in çıkardığı Tanin'de yayımlandı. Başlangıçta, -eşinin isminden ötürü- yazılarında Halide Salih imzasını kullandı. Yazıları, Osmanlı içerisindeki muhafazakâr çevrelerin tepkisini çekti. 31 Mart Ayaklanması sırasında öldürülme endişesiyle kısa süre için iki oğluyla Mısır'a gitti. Oradan İngiltere’ye giderek kadın hakları konusundaki yazıları nedeniyle kendisini tanıyan İngiliz gazeteci Isabelle Fry’ın evinde konuk oldu. İngiltere’ye gidişi o dönemde kadın-erkek eşitliği konusunda sürüp giden tartışmalara tanık olmasına, Bertrand Russell gibi fikir adamlarıyla tanışmasına vesile oldu.

'da İstanbul'a geri döndü, siyasi içerikli yazıların yanı sıra edebi yazılar da yayımlamaya başladı. Heyyula ve Raik'in Annesi adlı romanları basıldı. Bu arada kız öğretmen okullarında öğretmenlik ile vakıf okullarında müfettişlik görevlerinde bulundu. İleride yazacağı Sinekli Bakkal adlı ünlü romanı, bu görevler gereği İstanbul’un eski ve arka mahallelerini tanıması sayesinde ortaya çıkmıştı.

Eşi Salih Zeki Bey'in ikinci bir kadınla evlenmek istemesi üzerine ondan yılında boşandı ve artık yazılarında Halide Salih yerine Halide Edib adını kullanmaya başladı. Aynı yıl Seviyye Talip romanını yayımladı. Bu roman, bir kadının kocasını terk ederek sevdiği erkekle yaşayışını anlatır ve feminist bir eser olarak değerlendirilir. Basıldığı dönemde birçok eleştiriye maruz kalmıştır. Halide Edib, yılında ikinci kez İngiltere'ye gidip kısa bir süre orada bulundu. Yurda döndüğünde Balkan Savaşı başlamıştı.

Balkan Savaşı yılları

Balkan Savaşı yıllarında kadınlar toplum yaşamında daha aktif rol almaya başlamışlardı. Halide Edib de bu yıllarda Teali-i Nisvan Cemiyeti’nin (Kadınları Yükseltme Derneği) kurucuları arasında yer aldı ve yardım işlerinde çalıştı. Bu dönemde genç yaşta ölen arkadaşı ressam Müfide Kadri'nin hayatından esinlenerek Son Eseri adlı aşk romanını kaleme aldı. Öğretmenlik mesleğinin içinde olduğundan eğitim ile ilgili bir kitap yazmaya yöneldi ve Amerikalı düşünür ve eğitimci Herman Harrell Horne'un "The Psychological Principle of Education" (Eğitimin Psikolojik Temeli) adlı eserinden yararlanarak Talim ve Edebiyat adlı kitabı yazdı. Aynı dönemde Türk Ocağı içinde Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Hamdullah Suphi gibi yazarlarla tanıştı. Bu kişilerle dostluğu sonucu Turancılık fikrini benimseyen Halide Edib, bu düşüncenin etkisiyle Yeni Turan adlı eserini yazdı. 'de Harap Mabetler ve Handan isimli romanları yayımlandı.

I. Dünya Savaşı yılları

Balkan Savaşları ’te sona ermişti. Öğretmenlikten istifa eden Halide Edib, Kız Mektepleri Umumi Müfettişliği görevine getirildi. I. Dünya Savaşı başladığında bu görevdeydi. 'da Cemal Paşa'nın daveti üzerine okul açmak üzere Lübnan ve Suriye'ye gitti. Arap eyaletlerinde iki kız okulu ve bir yetimhane açtı. Orada bulunduğu sırada babasına verdiği vekâlet ile Bursa’da, aile doktorları Adnan Adıvar ile nikâhları kıyıldı. Lübnan’da iken Kenan Çobanları adlı 3 perdelik operanın librettosunu yayımladı, eseri Vedi Sebra besteledi. Yusuf Peygamber ve kardeşlerini konu alan bu eser, o yıllarda savaş koşullarına rağmen yetimhane öğrencileri tarafından 13 defa sahneye kondu. Türk ordularının Lübnan ve Suriye'yi boşaltması üzerine 4 Mart ’de İstanbul'a döndü. Yazar, hayatının buraya kadar olan bölümünü Mor Salkımlı Ev adlı kitabında anlatmıştır.

Millî Mücadele yılları ve ABD mandası tezi

Halide Edib, İstanbul'a döndükten sonra Darülfünun'da Batı edebiyatı okutmaya başladı. Türk Ocakları'nda çalıştı. Rusya'daki Narodnikler (Halka Doğru) hareketinden esinlendi ve Türk Ocakları içindeki küçük bir grubun Anadolu'ya uygarlık götürmek amacıyla kurduğu Köycüler Cemiyeti'nin reisi oldu. İzmir'in işgalinden sonra "millî mücadele" en önemli işi hâline geldi. Karakol adlı gizli örgüte girerek Anadolu’ya silah kaçırma işinde rol aldı. Vakit Gazetesi'nin sürekli yazarı, M. Zekeriya ve eşi Sabiha Hanım'ın çıkarttıkları Büyük Mecmua'nın başyazarı oldu.

Millî Mücadele taraftarı aydınların bir kısmı işgalcilere karşı ABD ile işbirliği yapma düşüncesindeydi. Halide Edib bu düşüncedeki Refik Halit, Ahmet Emin, Yunus Nadi, Ali Kemal, Celal Nuri gibi aydınlarla 14 Ocak 'da Wilson Prensipleri Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer aldı. Cemiyet, iki ay sonra kapandı. Halide Hanım, Amerikan mandası tezini Sivas Kongresi hazırlıklarını sürdürmekte olan Millî Mücadele'nin önderi Mustafa Kemal'e yazdığı 10 Ağustos tarihli bir mektupla açıkladı. Ancak bu tez kongrede uzun uzun tartışılacak ve reddedilecekti. Yıllar sonra Mustafa Kemal Nutuk adlı eserinde "Amerikan Mandası için Propogandalar" başlığı altında Arif Bey, Selahattin Bey, Ali Fuat Paşa ile telgraf görüşmeleri yanında Halide Edib'in mektubuna da yer vermiş ve mandaterliği eleştirmiştir.

Yıllar sonra Halide Edib Türkiye'ye geri döndüğünde verdiği bir röportajında Millî Mücadele için "Mustafa Kemal Paşa haklıymış!" demiştir.

İstanbul mitingleri ve idam kararı

15 Mayıs günü İzmir’i Yunanların işgal etmesi üzerine İstanbul’da ardı ardına protesto mitingleri düzenlenmekteydi. İyi bir hatip olan Halide Edib, 19 Mayıs günü Asri Kadınlar Birliği’nin düzenlediği ve kadın hatiplerin de konuşmacı olduğu ilk açık hava mitingi olan Fatih Mitingi’nde kürsüye çıkan ilk konuşmacıydı, attığı nutuk ile belleklerde büyük iz bıraktı. 20 Mayıs’ta Üsküdar mitingi, 22 Mayıs’ta Kadıköy mitingine katıldı. Bunları Halide Edib’in başkahramanı haline geldiği Sultanahmet mitingi izledi. Önceden hazırlanmadan ve yazmadan yaptığı konuşmada sarf ettiği “Milletler dostumuz, hükûmetler düşmanımızdır.” cümlesi bir vecize halini aldı.

İngilizler İstanbul’u 16 Mart ’de işgal ettiler. Hakkında idam emri çıkardıkları ilk kişiler arasında Halide Edib ve eşi Dr. Adnan da vardı. 24 Mayıs’ta padişah tarafından onaylanan kararda idama mahkûm edilen ilk 6 kişi Mustafa Kemal, Kara Vasıf, Ali Fuat Paşa, Ahmet Rüstem, Dr. Adnan ve Halide Edib idi.

Anadolu'da mücadele

Haklarında idam kararı çıkmadan önce Halide Edib, eşi ile birlikte İstanbul’dan ayrılıp Ankara’daki Millî Mücadele’ye katılmıştı. Çocuklarını İstanbul’da yatılı okulda bırakarak 19 Mart günü Adnan Bey ile at sırtında yola çıkan Halide Hanım, Geyve’ye ulaştıktan sonra buluştukları Yunus Nadi Bey ile birlikte trene binip Ankara’ya gitmiş ve 2 Nisan günü Ankara’ya varmıştı.

Halide Edib, Ankara’da Kalaba'daki (Keçiören) karargâhta görev aldı. Ankara yolunda iken Akhisar İstasyonu’nda Yunus Nadi Bey ile birlikte kararlaştırdıkları gibi Anadolu Ajansı isimli bir haber ajansının kurulması Mustafa Kemal Paşa'dan onay görünce ajans için çalışmaya başladı. Ajansın muhabiri, yazarı, yöneticisi, ayak işlerine bakanı olarak çalışıyordu. Haber derleyip Millî Mücadele’ye ilişkin bilgileri telgrafı olan yerlere telgrafla iletmek, olmayan yerlerde cami avlusuna afiş olarak yapıştırılmalarını sağlamak, Avrupa basınını takip edip Batılı gazetecilerle iletişim kurmak, Mustafa Kemal'in yabancı gazetecilerle görüşmesini sağlamak, bu görüşmelerde tercümanlık yapmak, Yunus Nadi Bey'in çıkardığı Hâkimiyet-i Milliye gazetesine yardımcı olmak ve Mustafa Kemal'in diğer yazı işleri ile ilgilenmek Halide Edib'in yürüttüğü işlerdi.

’de Ankara Kızılay başkanı oldu. Aynı yılın Haziran ayında Eskişehir Kızılay’da hasta bakıcılık yaptı. Ağustos’ta orduya katılma isteğini Mustafa Kemal’e telgrafla iletti ve cephe karargâhında görevlendirildi. Sakarya Savaşı sırasında onbaşı oldu. Yunanların halka verdiği zararları incelemek ve raporlamakla sorumlu Tetkik-i Mezalim Komisyonu’nda görevlendirildi. Vurun Kahpeye adlı romanının konusu bu dönemde oluştu. Türk'ün Ateşle İmtihanı () adlı anı kitabı, Ateşten Gömlek (), Kalp Ağrısı (), Zeyno'nun Oğlu adlı romanlarında Kurtuluş Savaşı'nın değişik yönlerini gerçekçi biçimde dile getirebilmesini savaştaki deneyimlerine borçludur.

Savaş boyunca cephe karargâhında görev yapan Halide Edib, Dumlupınar Meydan Muharebesi’nden sonra ordu ile İzmir’e gitti. İzmir’e yürüyüş sırasında rütbesi başçavuşluğa yükseldi. Savaştaki yararlılıklarından ötürü İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.

Kurtuluş Savaşı sonrası

Kurtuluş Savaşı, Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandıktan sonra Ankara'ya döndü. Eşi, Dışişleri Bakanlığı'nın İstanbul temsilciliği ile görevlendirilince birlikte İstanbul'a gittiler. Anılarının buraya kadar olan kısmını Türk'ün Ateşle İmtihanı adlı eserinde anlatmıştır.

Halide Edib, cumhuriyetin ilanından sonra Akşam, Vakit ve İkdam gazetelerinde yazdı. Bu arada Cumhuriyet Halk Fırkası ve Mustafa Kemal Paşa ile siyasi fikir ayrılıkları yaşadı. Eşi Adnan Adıvar'ın Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kuruluşunda yer alması sonucu iktidar çevresinden uzaklaştılar. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılıp Takrir-i Sükun kanununun kabul edilmesiyle tek parti dönemi başlayınca, kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye'den ayrılmak zorunda kalarak İngiltere'ye gitti. yılına kadar 14 yıl boyunca yurt dışında yaşadı. Bu sürenin 4 yılı İngiltere'de, 10 yılı da Fransa'da geçti.

Halide Edib, yurt dışında yaşadığı dönemde kitap yazmayı sürdürdüğü gibi Türk kültürünü dünya kamuoyuna tanıtmak amacıyla pek çok yerde konferanslar verdi. İngiltere'de Cambridge, Oxford; Fransa'da Sorbonne üniversitelerinde konuşmacı oldu. İki defa Amerika Birleşik Devletleri'ne, bir defa da Hindistan'a davet edilerek gitti. yılında ABD'ye ilk gidişinde Williamstown Siyaset Enstitüsü'nde yuvarlak masa konferansına başkanlık yapan ilk kadın olarak büyük ilgi çekti. Artık ABD'de yaşamakta olan oğullarını, Anadolu'da Millî Mücadele'ye katılmak için onlardan ayrılışından 9 yıl sonra ilk defa bu gezi sırasında tekrar görebildi. yılında Columbia Üniversitesi College Of Barnard'dan gelen çağrı üzerine ikinci kez ABD'ye gitti ve ilk gidişindeki gibi seri konferanslarla ülkeyi dolaştı. Yale, Illinois, Michigan üniversitelerinde konferanslar verdi. Bu konferansların sonucu olarak Türkiye Batıya Bakıyor adlı eseri ortaya çıktı. yılında İslam üniversitesi Jamia Milia'yı kurmak için açılan kampanyaya katılmak üzere Hindistan'a çağrıldığında Delhi, Kalküta, Benares, Haydarabad, Aligarh, Lahor ve Peşaver üniversitelerinde dersler verdi. Konferanslarını bir kitapta topladı, ayrıca Hindistan izlenimlerini içeren bir kitap yazdı.

yılında en ünlü eseri olan Sinekli Bakkal’ın İngilizce orijinali "The Daughter of the Clown" yayımlandı. Roman aynı yıl Türkçe olarak Haber gazetesinde tefrika edildi. Bu eser yılında CHP Ödülü’nü aldı ve Türkiye’de en çok baskı yapan roman oldu.

'da İstanbul'a döndü ve yılında İstanbul Üniversitesi'nde İngiliz Filolojisi kürsüsünü kurmakla görevlendirildi, kürsünün 10 yıl başkanlığını yürüttü. Shakespeare hakkında verdiği açılış dersi büyük yankı uyandırdı.

yılında Demokrat Parti listesinden İzmir milletvekili olarak TBMM'ye girdi ve bağımsız milletvekili olarak görev aldı. 5 Ocak günü Cumhuriyet Gazetesi'nde Siyasi Vedaname başlıklı bir yazı yayımlayarak bu görevinden ayrıldı ve tekrar üniversitede görev aldı. 'te eşi Adnan Bey'in kaybı ile sarsıldı.

Halide Edib Adıvar, 9 Ocak tarihinde İstanbul'da 80 yaşındayken böbrek yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi. Cenazesi, Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi.

Sanatı

Hemen her eserinde anlatı türünü benimseyen Halide Edib Adıvar, en çok Ateşten Gömlek (), Vurun Kahpeye () ve Sinekli Bakkal () adlı romanlarıyla tanınır ve Cumhuriyet dönemi edebiyatında gerçekçi roman geleneğinin öncülerinden biri olarak kabul edilir. Eserleri genellikle içerik bakımından üç grupta incelenmiştir: Kadın meselelerini ele alan ve eğitilmiş kadının toplumdaki yerini arayan eserleri, Millî Mücadele dönemini anlatan eserleri ve şahsiyetleri, içinde bulundukları geniş toplumla birlikte ele alan romanları.

İngiliz romanı geleneklerine uygun yapıtlarında Türk toplumunun geçirdiği evrimi, bu evrim sürecindeki çatışmaları, kendi deneyim ve gözlemlerine dayanarak sergilemiştir. Olaylar ve kişiler çoğunlukla birbirinin devamı özelliği taşıdığı için ırmak roman olarak nitelendirilebilir. Kadın psikolojisini derinliğine işlediği romanlarında, ideal kadın tipleri yaratmaya çalışan Halide Edib, romanlarını sade bir dil ve üslupla kaleme almıştır.

Eserleri

Roman

Heyulâ ()

Raik’in Annesi ()

Seviyye Talip ()

Handan ()

Son Eseri ()

Yeni Turan ()

Mev'ud Hüküm ()

Ateşten Gömlek ()

Vurun Kahpeye ()

Kalp Ağrısı ()

Zeyno'nun Oğlu ()

Sinekli Bakkal ()

Yolpalas Cinayeti ()

Tatarcık ()

Sonsuz Panayır ()

Döner Ayna ()

Akile Hanım Sokağı ()

Kerim Usta'nın Oğlu ()

Sevda Sokağı Komedyası ()

Çaresaz ()

Hayat Parçaları ()

Hikâye

Harap Mabetler ()

Dağa Çıkan Kurt ()

İzmir'den Bursa'ya ()

Kubbede Kalan Hoş Seda ()

Anı

Türkün Ateşle İmtihanı ()

Mor Salkımlı Ev ()

Oyun

Kenan Çobanları ()

Maske ve Ruh ()

Halide Edib Adıvar Kitapları - Eserleri

  • Ateşten Gömlek
  • Handan
  • Türk'ün Ateşle İmtihanı
  • Çaresaz
  • Mor Salkımlı Ev
  • Kerim Usta'nın Oğlu
  • Sevda Sokağı Komedyası
  • Âkile Hanım Sokağı
  • Zeyno'nun Oğlu
  • Kalp Ağrısı
  • Türkiye'de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri 2
  • Tatarcık
  • Yolpalas Cinayeti
  • Son Eseri
  • Sinekli Bakkal
  • Vurun Kahpeye
  • Harap Mabetler
  • Yeni Turan
  • Dağa Çıkan Kurt
  • Hindistan'a Dair
  • Döner Ayna
  • Sonsuz Panayır
  • Raik’in Annesi
  • Seviyye Talip
  • Halka Doğru
  • Kubbede Kalan Hoş Sada
  • Kenan Çobanları - Maske ve Ruh
  • Doktor Abdülhak Adnan Adıvar
  • Hayat Parçaları
  • Mev'ut Hüküm
  • Heyula
  • Türk'ün Ateşle İmtihanı - funduszeue.info
  • Türk'ün Ateşle İmtihanı - 2. Cilt
  • Türkiye'de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi Cilt I
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi Cilt II (Elizabeth Devri ve Shakespeare)
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi Cilt III (XVII. ASIR ve MILTON)

Halide Edib Adıvar Alıntıları - Sözleri

  • Nasıl eski günlerde tarih,bir memleketi baştan başa çökerten umumi ve salgın vebalar,sıtmalar,o zaman adı dahi bilinmeyen hastalıklar kaydetmiş ise,gelecekte de tarih,bugünün ruh salgınları ile çöken,yıkılan memleketler kaydedecektir. (Döner Ayna)
  • “En nihayet, insanları tamamen şeytanın nüfuz mıntıkasına sokabilecek kudret şunlardır: Kuru gürültü, ahenksiz fakat dinmeyen bir şamata, sonsuz bir söz ve seda anarşisi! Şamata şamata Manalı manasız, lüzumlu lüzumsuz, ebedî bir gümbürtü ve çığlık! Bunları insanlara dinamizm, kudret, hareket diye yutturmak lazım Ve yutturabilirsiniz, yeter ki insanlarda düşünmeye, iç hayatı yaşamaya mecal bırakmayacak, aman, aralık vermeyecek gümbürtü ve gürültü, günlük bir ihtiyaç haline gelsin.” (Sonsuz Panayır)
  • Mezarlar, bize kendimizin son bulacağını duyurarak bizi korkuturlar; fakat yapıtlarımızın düşüncelerimizin gereksiz bir süsü olacağını, geçmişin bağışlayan bir lütufla bunları bir köşeye saklayacağını hisseder etmez, düşüncemizin, sanatımızın, ruhumuzun en ince gururu, en duygulu yeriyle sızlar ve inleriz. (Harap Mabetler)
  • İçimde bir şeyin yırtamayacağı ağır, kesif, elle tutulacak kadar katı bir sıkıntı var. (Kalp Ağrısı)
  • Büyük bir Fransız kadını, “Anlamak affetmektir,” demişti. (Yolpalas Cinayeti)
  • “Bizler, eskiden, hayat boyunca olduğumuz yerden yükselmeye çalışan gençlerdik” (Âkile Hanım Sokağı)
  • Hokkabaz gibi, böyle piyano çaldığını ve şarkı söylediğini göstererek, bir sürü aptalmışız gibi ağzımızı açıkta bırakmağa çalışışı sinirime dokundu. (Mev'ut Hüküm)
  • Belki de insanlar birbirlerine kanla, sınıfla değil, inandıkları şeyde iştirakle bağlanıyorlar. (Yolpalas Cinayeti)
  • "Evlenmek sadece vurgunlukla olamaz, bütün bir hayat içindir. Bütün bir ömrü beraber, el ele geçirmek sadece vurgunluktan daha çok derin şeylere bağlıdır." (Âkile Hanım Sokağı)
  • "Hayalinde isim ve şekil veremediği saadetler ve ürperişler vardı." (Vurun Kahpeye)
  • Ağızdan ağza şöyle bir rivayet dolaşıyordu: İstanbul’daki irticaı ve ayaklanmayı bastırmak için Selânik’den bir ordu geliyormuş Ne garip bir tarih tecellisi. Yüz yıl evvel de yine Makedonya’dan, Alemdar Mustafa Paşa kumandasında bir ordu, Üçüncü Selim’in inkılâbları aleyhine ayaklanan kuvvetleri ve isyanı bastırmak için gelmişti. Acaba tarih, başka isim ve kılıklarla daima bir tekerrürden ibaret mi, diye düşündüm. (Mor Salkımlı Ev)
  • Kim demiş çingeneler neşelidir. Onlar sadece neşeyi kovalayan mahlûklardır. Onun için dur otur bilmezler, ömürleri alabildiğine, istikameti belli olmayan, nihayetsiz bir gidiştir.. (Kubbede Kalan Hoş Sada)
  • ‘’ İçimdeki huzursuzluk, ne yapacağımı bilmemek bana sarih bir açıdan, hatta felaketten daha kötü geldi. İçimde evini kaybedip sokak sokak dolaşan, ne yapacağını bilmeyen bir avare çocuk hali vardı. ‘’ (Âkile Hanım Sokağı)
  • "Tek başına kazanılmak için mücadele edilen gaye, hürriyet imtihanıdır." (Mor Salkımlı Ev)
  • Başka bir his de hareketsiz bir suya benzeyen, bazı günlerde boğazımı tıkayan, gözlerimden yaşlar akmasına sebep olan bir iç sızlamasıdır. (Mor Salkımlı Ev)
  • Beni bir ruh tahliline mi tâbî tutmak istiyorsun, Feridun? Senin ruhun olduğuna emin değilim ama yine isterdim. (Sevda Sokağı Komedyası)
  • Sınıflar ve milletler arasındaki mücadele,insanların haysiyetlerindeki müsavilik ve haklar tanınıncaya kadar devam edecektir. (Türk'ün Ateşle İmtihanı)
  • Anadolu’da hakim, insan değil tabiattır. (Dağa Çıkan Kurt)
  • Sevmek kafa ile, düşünme ile değildir. Sevmek Sevmektir işte! (Kalp Ağrısı)
  • Bana Machbet'in bir cümlesini hatırlattı: "Bir divanenin söylediği bir hikâye; şamata ve şiddetle dolu fakat manasız." (Hindistan'a Dair)

eğitim öğretim ile ilgili belgeler>kitap özetleri >roman özetleri

DAĞA ÇIKAN KURT ÖZET KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ

 

Halide Edip Adıvar

 

Konu

 

Dağa Çıkan Kurt adlı eserde Türkün yeniden doğuşu olarak görülen Kurtuluş savaşı yıllarında başımızdan geçen olayların bazıları Halide Edip tarafından kaleme alınmış, bin bir zorlukla ve mücadele ile yeniden kurulan bu anavatanın anlatılan Türk büyükleri dışında kalan ama asla birey olarak kahramanlıkları anılmayan kişilerden bahsedilmiştir..

 

Özet

 

 

Dağa Çıkan Kurt adlı hikaye bir masal havasında ama Birinci Dünya Savaşında Türk milletinin yaşadığı olaylardan bahsedercesine anlatılır. Bir gün Ormanda tüm hayvanlar derin öfke ve homurtularla toplanırlar. Aslanların kükremeleri, kaplanların ışıldayan gözlerle her an bir şeyin üzerine atlayacakmışcasına tavırları, ayıların iniltileri, çakalların uluyuşları ortalığı kaplar, kurtlar da bu sırada inlerinden fırlarlar ve büyük bir kavga kopar.

 

Tırnakları ve gagalarıyla yüzyıllık kartallar, kara ormanın parçaladıkları kuşlarından kan ve kanat parçalarını ortalığa yağdırırlar. Isıran, parçalayan, koparan, kemiren, pençeleyen hayvalar her yeri kan ırmakları ve hayvan parçaları haline getirirler. Ortada ne sağlam bir in ne de durgun bir pınar kalır.

 

Uzun bir süreden sonra hayvanlar tekrar ırmak kenarında toplanırlar. Hepsinin bir yanı sakatlanmış, acılarını birbirinden çıkarmak istercesine (bilgi funduszeue.info) homurdanırlar. Ormandaki düzen tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrası geriye kalan Avrupa gibi tamamen bozulmuştur. En büyük hayvan olan fil, Amerika’ nın da savaştan sonra yaptığı gibi artık hayvan dünyasında savaşın, hilenin, bir bir avlamanın yapılmayacağını anlatır. Küçük hayvanlar, büyük olanlar tarafından ne haraca kesilecek ne de besinleri alınacaktır. Fil öyle etkileyici ve güçlü bir sesle bağırır ki bundan tüm hayvanlar etkilenir.

 

Kaplanlar ve yılanlar artık ceylanlara bakmaz olurlar, otyiyenler pempe hülyalara dalıp giderek kaygıyla düşünürler. Her büyük hayvanın arkasında bir küçük hayvan saklanmış durur.  Ortalık bir savaş sonrası sessizliğine bürünür. En son olarak çalıların arkasında duran köpekler, ingilizlerin Avrupa ülkelerini üzerimize kışkırtması gibi birden bire ortalığı ayağa kaldırırlar.

 

Bu uysallığın ve sessizliğin tek bir cins hayvanın yemlik ve av diye feda etmekle sağlanacağını düşünürler. Sonunda ormanda hep birden daima korku gölgesi gibi dolaşan bir hayal hepsinin gözü önüne belirir ve haykırırlar :

 

-Kurtlar, Kurtlar …

 

‘te bütün Avrupa ülkelerinin toplanıp yüzyıllardır baş edemedikleri, içlerinde onlar için hep korku olarak kalan, şavaşta yıkamayıp ancak masa başında yıkmayı başarabildikeleri Türk milletini bir av, sömürülecek bir yem olarak seçerler.

 

Bu olayın ormandaki hayvanların işine gelmesi kurtları çaresiz ve yanlız bırakır. Bunun üzerine bize ve soyumuza kurtlara, yani Türklere, hayat boyu hüküm giydirirler. Alınan karar aşamasında kurtların inleri çiğnenir, kurt yavruları çalınır, dişileri parçalanır, erkek kurtlar avlanır. Köstebekler bağırışarak etleri yağma,inleri yerle bir ederler. Herkes tuzak, tırnak, pençe kısacası herşeyle kurt soyuna saldırır. Bu eşi görülmemiş bozgun ve yıkım karşısında inlerinden, ormanından, av ve tuzak yerlerinden yaralı, bahtsız bir şekilde çıkarılan kurtlar, soyun öc adını ulumak için dağlara çıkarlar.

 

Benzeri Birinci Dünya Savaşı sonrası olduğu gibi tüm İtilaf Devletleri savaştan sonra bi çare kalkmış Türk milletinin topraklarına saldırırlar. Birer birer ülkeler tarafından ele geçirilen topraklar yağmalanır, yakılır, yıkılır, Türk erkekleri tek tek öldürülür, çocuklar kaçırılır, kadınlarımız kötü davranışlara mağruz kalır.

 

Bir fiil işgal edilen topraklarımızda yapacak her hangi bir şeyi kalmayan milletimiz tekrar birlik olup vatan topraklarını ele geçirmek için dağlarda Kuvayi Milliye adında toplanır. Ta ki Türk milletine eski refah ve barış dolu yılları getirene kadar ordan inmemeye and içerler.

 

Bundan sonra dağlardan, sarı ay ve sarı ateş gözlerden, siyah servi duvarının arkasından, boş ufuklardan, korkunç bir uluma bütün ormandaki kurtların uluması ile her yere bir anda korku salarak yayılır. İşte bu Türk’ ün sesidir.

 

Ana Fikir

 

Türk milletinin bağımsızlık savaşında küçüğünden büyüğüne, kadınından erkeğine, gencinden yaşlısına kadar herkes elinden gelen tüm gayreti göstermiş, ama asla birey olarak övünülmemiş, bu Türk milletinin kendi başarısı, bir bütün halinde elde ettiği başarı olarak kabul edilmiştir.

 

Şahıslar ve Olaylar

 

Olaylar Halide Edip Adıvar’ın yaşadığı dönem içerisinde yani Kurtuluş Savaşı yıllarında geçmektedir. Bunlar Halide Edip’in ağzından sanki (bilgi funduszeue.info) karşıdakilerle o sırada konuşurmuşcasına anlatılmaktadır. Bazıları kendi yaşadığı, bazıları ise hiç bu güne kadar gün yüzüne bir kahramanlık örneği olarak çıkarılmayan cesur Türk milletinin bazı bireylerinin hikayeler dizisidir.

 

Halide Edip Adıvar’ın bu eseri hikayelerden meydana geldiği için birden çok bölümün birden çok şahsı vardır. Ben kendi anlattığım Dağa Çıkan Kurt adlı hikayenin kahramanları olan hayvanların şu an yaşadığımız dünyaya yansıyan kişiliklerini tahlil edecegim.

 

Fil: Bilindiği gibi fil, ormanda yaşayan en büyük ve güçlü hayvan olarak kabul edilmektedir, belli bir otoritesi vardır. Tıpkı Amerika’nın dünyada kabul ettirdiği büyüklüğü ve gücü gibi. Bütün hayvanlar onun söylediklerinden etkilenmekte ve ister istemez o doğrultuda hareket etmektedirler diğer dünya ülkelerinin yaptığı gibi.

 

Çakal: Hayvanlar aleminde sinsi olarak tanınan çakal bu hikayede de karşımıza İngiltere rolünde çıkmıştır. Yıllardır ülkemiz üzerindeki misyonerlik ve propoganda çalışmalarını devam ettirmesi gibi çakalda hayvanları proveke edip onları kurtlara karşı kışkırtmaktadır.

 

Kurt: Ormanda süregelen bir yaşantının içinde her hayvanın korkulu rüyası olarak tanınan kurt, ceraseti, yırtıcılığı ve soyuna değer vermesi açısından Türklere benzetilmiştir.

 

Kitap Hakkındaki Kişisel Görüşler

 

Kitap okuyucuyu sıkmayan, akıcı bir üslûpla yazılmıştır. Okumak isteyenlere tavsiye edebileceğim güzel bir kitap.









“ROMAN ÖZETLERİ ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<

“KİTAP ÖZETLERİ ”
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ

>>>TIKLAYIN<<<

“EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<

EKLEMEK İSTEDİKLERİNİZ VARSA AŞAĞIDAKİ "Yorum Yaz" kısmına ekleyebilirsiniz.


Yorumlar

9. **Yorum**
->Yorumu: şahane bir site burayı sevdimm 
->Yazan: Buse. Er 

8. **Yorum**
->Yorumu: SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM
->Yazan: sıla

7. **Yorum**
->Yorumu: valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden funduszeue.info mugladan sevgiler).
->Yazan: kara

6. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim.
->Yazan: Tuncay.

5. **Yorum**
->Yorumu: ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. 
->Yazan: efe .

4. **Yorum**
->Yorumu: ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun 
->Yazan: rabia..

3. **Yorum**
->Yorumu: Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim 
->Yazan: pınar..

2. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel site canım ben hep her konuda bu siteyi kullanıyorum özellikle kullanıcı olmak zorunlu değil ve indirmek gerekmiyor
->Yazan: ESRA..

1. **Yorum**
->Yorumu: Burada muhteşem bilgiler var hepsi birbirinden güzel size de tavsiyeederim. 
->Yazan: Hasan Öğüt.

>>>YORUM YAZ<<<

 



Daga-cikan-Kurt-Kitap-ozetiDaga-cikan-Kurt-Kitap-ozetiKİTABIN ADI: DAĞA ÇIKAN KURT

YAZARIN ADI: HALİDE EDİP ADIVAR

•    KİTABIN KONUSU:Kitap; Türk Milleti’nin yabancı devletlerin işgaline uğradığı dönemlerde yaşadıkları acıları,uğradıkları haksızlıkları,bütün olumsuz şartlara rağmen gene de vatanının bütünlüğünü nasıl koruduğu hakkında tasvirlerle olayları anlatmaktadır.

•   KİTABIN ÖZETİ:
Anadolu işgal altındaıfunduszeue.infor bozulmuş,yavrular dağılmış,düşman evleri barkları toz duman funduszeue.info basılmış kurt yavruları gibi çocuklar dağılmıştır.
İşte böyle yurdun acımasızca talan edildiği bir dönemde bir Rum olan Yorgi’nin askerliği nedeniyle çiftliğin işleri çıkmaza girmiş ve bu eksikliği nihayet çiftliğe yeni gelen Süleyman tamamlamıştıfunduszeue.info arada çiftliğin sahibi Uzun Osman’ın kızı da son derece güzel ve alımlı, yetişkin bir kız olmuştur.Kısa bir zaman sonra Süleyman ve Zeynep birbirlerini severler ve  evlenmek funduszeue.infok hazırlıklarının bitmek üzere olduğu bir dönemde,bir gece orduda teğmen olan Yorgi,bir yüzbaşı ve birkaç askerle birlikte çiftliğe gelir ve Süleyman’a bir dizi işkence uyguladıktan sonra ikisini de öldürürler.

Oysa yıllarca o çiftlikte ekmek yiyen Yorgi,karakteristik bir Rum’dur ve ihanet etmekte tereddüt etmemiştir.
İşgaller sadece şehir ve çiftliklerde değil,Kırmızıtepe,Duatepe gibi sarp ve dik tepelerde de devam funduszeue.info çok askerimiz şehit olmaktadıfunduszeue.info vatanın bir karış toprağı bile verilmemişfunduszeue.info bu tepelerde gerçekleşen kahramanlıklar birçok hikayenin doğmasına sebep oluşturmuştur.
Düşman köyleri yakıp yıkmış,birçok masum çocuk,ihtiyar katledilmiştir.Kızlarımız çapulcuların kurbanı olmuşlar,namusları ile canlarını da birlikte vermişlerdir.
Fakat Türk’ün mucizevi iradesi ve kararlılığıyla bu ülkeye basacak yabancı ayaklar ,kötü kötü bakacak gözler sonunda anlamışlardır ki dost olarak gelirlerse sevgi ve sıcak bir dostluk ve vefa görecekler,eğer düşman gelirlerse o zaman ‘Kurdun Memleketi’nde olduklarını anlayacaklardır.
Şebben,klasik bir köylü kızıdır.Gözü yaşlı,yüreği acılı bir kızdır.Çünkü canından çok sevdiği kocası Hüseyin askere çağrılmıştıfunduszeue.info evlendiklerinde Hüseyin’den köşe bucak kaçmasına rağmen zamanla O’nu ne kadar çok sevdiğini anlamış ve bu sevginin doğruluğunu en çok Hüseyin askere gidince anlamıştıfunduszeue.info zaman neşeli,hareketli,hayat dolu bir kız olan Şebben Hüseyin askere gidince yeme içmeden kesilmiş,yaşama isteğini kaybetmiş,her zaman Hüseyin’i sayıklar olmuşfunduszeue.infoe olan Hüseyin de Şebben’i çok özlemişfunduszeue.info Hüseyin bu kanlı savaş döneminde izin istemeyi uygun görmediği için özlemlerini ve hasretlerini yüreğinde saklamayı başarabilmişfunduszeue.info Şebben günden güne eriyip funduszeue.info onun da sevgisini,özlemini yüreğine atmaktan başka çaresi, ne yazıkki yoktur.
Aksaraylı Emin üniversite sıralarında bir öğrencidir.O da her Türk genci gibi Büyük savaş nedeniyle Harbiye’nin yedek subaylar talimgahına geçfunduszeue.info dönemi bittikten sonra Haydarpaşa’dan başlayan bir yolculuğa çıfunduszeue.infok’ten geçerken faşistliğin biraz çekici fakat oldukça ham bir anlayış olduğunu,Verona’da çekici sokakların ve çarşıların ne anlam ifade ettiğini,Tirol’da sanatkarların insanların kalbinin derinliklerine kadar ürperme veren gücünü görüfunduszeue.info bütün buraları dolaşırken aklında her an kendi vatanı vardır ve gördüğü medeniyet hiçbir zaman kendi ülkesininkinden üstün olmamıştır.
•    ANAFİKİR:Türk Milleti son derece hoşgörülü bir funduszeue.info vatanına göz dikecek hainler olursa onları bundan dolayı pişman etmeyi her zaman başarmıştır.
•    OLAY VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
UZUN OSMAN:Keçili aşiretindendir.Açık ve pratik görüşlülüğü sayesinde çarçabuk zengin olmuştur.
ZEYNEP:Uzun Osman’ın kızıdıfunduszeue.info dolu,neşeli bir kızdır.
YORGİ:Rum asıllıdıfunduszeue.info bir kişidir.
SÜLEYMAN:Çalışkan,vatansever bir karakterdir.
ÇAKIR AYŞE:Oldukça güzel,alımlı ve vatansever bir kadındır.
ŞEBBEN:Son derece zarif ve güzel bir köylü kızıdıfunduszeue.info yolu gözlemektedir.
HÜSEYİN:Şebben’in kocasıdıfunduszeue.info bir insandır.
AKSARAYLI EMİN:Vatansever bir kişfunduszeue.info fakat düzenli bir hayat sürmektedir.
•    ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitap genel itibariyle savaş dönemine ait olaylardan bahsetmiş.Gerçekten değinilmesi gereken konulara temas etmiş,fakat biraz daha çarpıcı örneklere yer verilebilseydi çok daha güzel sonuçlar elde funduszeue.infoıda akıcı bir dil var,sürükleyicilik gayet iyi.
YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ:
yılında İstanbul’da doğan Halide Edip Adıvar, İngiliz kültürü almasını isteyen babası Mehmet Edip Bey tarafından Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde okutuldu. Halide Edip bu okulda mistik doğu edebiyatını tanıdı ve Rıza Tevfik Bölükbaşı’ndan Fransız edebiyatı dersleri aldı. Ayrıca özel olarak Kuran-ı Kerim, Türk musikisi, Arapça ve felsefe dersleri de aldı. Bu dönemde matematik dersleri aldığı Salih Zeki ile sonradan bir evlilik yaptı.

’de koleji bitiren Halide Edip Adıvar, yılında gazetelerde kadın hakları ile ilgili yazılar yazmaya başladı. Halide Edip bu yazıları yüzünden bazı çevrelerin tepkisini topladı. 31 Mart Ayaklanmasının çıktığı dönemde Mısır’a kaçtı. ’dan sonra eğitim alanında çalışmaya başlayan Halide Edip, öğretmenlik ve müfettişlik yaptı. Balkan savaşlarında hasta bakıcılık yaptı. Bu işler sayesinde toplumun değişik kesimlerinden insanları tanıma fırsatı buldu. ’de ikinci eşi Adnan Adıvar ile evlendi. ’da Yunanlıların İzmir’i işgalini protesto etmek amacıyla yapılan mitingde o çok etkili ve ünlü konuşmasını yaptı. Bu konuşma yüzünden 16 Mart İstanbul’un işgalinden sonra hakkında soruşturma açıldı. Halide Edip bu kez Anadolu’ya kaçtı ve Erken-ı Harbiye’de görev alarak doğu cephesinde savaşa katıldı. Halide Edip önce onbaşı olarak savaştı, daha sonra da çavuş rütbesi aldı.

Savaştan sonra Amerikan mandasını savunduğu için Atatürk ve Cumhuriyet Halk Fırkası ile görüş ayrılıklarına düştü. ’da eşi Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye’den ayrıldı. ABD ve Hindistan’da konuk öğretim görevlisi olarak ve özel davetlerde çeşitli konferanslar verdi. ’da İstanbul’a dönen Halide Edip, ’ta İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi Kürsü başkanı oldu.

Halide Edip Adıvar, ’de Demokrat Parti listesinden bağımsız İzmir

milletvekili seçildi. Ancak bir süre sonra partinin kimi politikalarını eleştirince, eski dönemdeki Amerikancılığının gündeme getirilmesinden rahatsızlık duyarak ’te bu görevinden istifa etti. ’te kocasının ölümü üzerine siyaseti tamamen bıraktı ve üniversitedeki kürsüsüne geri döndü. Halide Edip bir süre sonra sağlığı bozulunca evine çekildi ve burada kitap yazmaya devam etti. Edebiyatçı kişiliğinin yanında siyasi yönüyle de öne çıkan Halide Edip Adıvar ’te öldü.

Yazarın en ünlü kitapları Kurtuluş Savaşını işlediği ‘Ateşten Gömlek’, ‘Vurun Kahpeye’, İstanbul ve Osmanlı’nın karmaşık toplumsal yapısısının bir panoraması gibi olan ‘Sinekli Bakkal’dır. Halide Edip Adıvar’ın, Seviye Talip (), Handan () ve Son Eseri () gibi ilk romanları aşk öyküleri anlatır. Roman kahramanlarının yakıp yıkan sevgilerini, tutkulu aşklarını anlatmak için iç dünyalarına yönelir. Romanların en büyük özelliği kadın kahramanları, onların aşığı olan erkeklerin ağzından anlatmasıdır. Konu anlatıcı olarak aşık erkeği seçer. Kadınların kişililiklerini erkeklerin gözüyle değerlendirir. Romanda erkek evli ise, aşk daha da fırtınalı bir hal alır, iç çatışmalar olur, romanın sonunda aşıklardan birisi ölür.

Seviye Talip, Handan, Kâmuran güçlü kişilikleri olan, her durumda haklarını
savunan, modern görüşlü, batı terbiyesi almış, sanatçı yönü olan, yabancı dil bilen, kültürlü çekici kadınlardır. Halide Edip Adıvar, Türkocağı’ında çalışmaya başladıktan sonra Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu ile birlikte yazdığı ‘Yeni Turan’da () yurt sorunlarını dile getirir. Romandaki olaylar funduszeue.infoşrutiyet döneminde yaşanmaktadır ve Yeni Turan adlı idealist bir partinin programı anlatılmaktadır. Bu ütopik romanında yazar, o zamanki siyasi görüşlerini açıklama fırsatı bulmuştur.

Halide Edip Adıvar, çok çeşitli alanlarda etkinlik göstermiş, siyasal ve toplumsal konularda Türkçe ve İngilizce kitaplar yazmış, İngilizce’den Türkçe’ye çeviriler yapmıştır. Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum içindeki konumuna özellikle yer vermiştir. Çağdaşları arasında yurtdışında en çok tanınan Türk yazarı olmuştur. Eserlerinden bazıları İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Macar, Fin, Urdu, Sırp, Portekiz dillerine çevrilmiştir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası