halkçılık beyannamesi nedir / TBMM’nin Halkçılık Beyannamesi’nin yılı | Doğu Perinçek | Aydınlık

Halkçılık Beyannamesi Nedir

halkçılık beyannamesi nedir

Atatürk Döneminde Halkçılık Ne Anlama Geliyordu?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Yazar Adı: 

Prof. Dr. Sina AKŞİN

Yazarın Özgeçmişi: 

Sina Akşin (d. ), Tarih profesörü.

   Halkçılık ilkesi, denilebilir ki altı oktanilk çıkan ilkedir. Atatürk 13 Eylül ’de TBMM Hükümetinin ilk kapsamlı siyasal programını ve aynı zamanda ilk anayasa taslağını Meclise sundu. Belge 18 Eylül’de Mecliste okundu. Belgenin bir adı da “Halkçılık Programı” idi. Daha sonra 21 Ekim’de TBMM kısa bir beyanname ile programda yer alan emperyalizm ve kapitalizm karşıtlığını yineleyecek ve 18 Kasım’da başlayan görüşmeler, 20 Ocak ’de Türkiye’nin ilk anayasası, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile sonuçlanacaktı.

   Bu sırada, yani 13 Eylül ’deki genel duruma bakalım: Anzavur, Düzce-Adapazarı, Çapanoğlu İsyanları bastırılmış; Hilafet Ordusu (Kuvayı İnzibatiye) bozguna uğratılmış; henüz Ermeniler saldırmamış; Delibaşı Mehmet Konya’da isyan etmemişti. Bunlar olumlu etkenlerdi. Buna karşılık Yunanlılar, istilalarını Uşak’a, Bursa’ya vardırmış; İstanbul Hükümeti,Sevr Antlaşması’nı imzalamış bulunuyordu. Yine olumlu bir gelişme, Sovyetlerle ilişkilerin kurulmuş ve gelişmekte olmasıydı. İlkbaharda Mustafa Kemal, Lenin’le mektuplaşmış; ardından Bekir Sami başkanlığındaki bir heyet Moskova’ya gitmiş, görüşmelere başlamıştı. Bu arada, 3 Haziran günü, Sovyetler Dışişleri Komiseri Çiçerin’in bir mektubuyla Misak-ı Millî’yi kabul ettiklerini bildiriyorlardı. Böylece Yunan işgalini ve Sevr’i ortadan kaldırmak için Sovyet desteği, TBMM Hükümetinin dış siyasette en önemli umut kapısı durumuna gelmiş bulunuyordu.

   Halkçılık Programı böyle bir ortamda TBMM’ye sunuluyordu. Programı incelerken bu ortamla ilişkilendirmek gerekir. Bu belgeye göre, TBMM Hükümetinin yegâne amacı, halkı emperyalizm ve kapitalizmin “tahakküm ve zulmünden” kurtarmaktı (m.2). Gerçi 1. maddede, TBMM’nin hilafet ve saltanatı kurtarmak üzere kurulduğu belirtiliyordu, ama 6. maddede egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu vurgulanıyordu.  25 Eylül’de yapılan gizli oturumda Mustafa Kemal, Vahidettin için “Hain bir adamdır.” dediği zaman alkışlar ve “bravo” sesleriyle karşılanıyordu. (1) Bu biçimde ortaya konan devrimci cesarette, emperyalizm ve özellikle kapitalizme karşı tavır alınmasında, kuşkusuz Sovyet desteğinin önemli bir payı bulunuyordu. Ayrıca bu sıralar Anadolu’da Bolşeviklere yakın Yeşil Ordu gibi bir örgütün açıkça ve 14 Temmuz’da kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin gizli olarak çalıştığını, kimi dinsel çevrelerin bile Bolşevikliğe yakınlık gösterdiğini biliyoruz. (2)

   Bu girişten sonra, bütün Atatürk Dönemi boyunca halkçılık uygulamalarını ele alalım. Önce Halkçılığın karşı olduğu iki şeye değinelim. Birincisi, saltanat ve hilafet karşıtlığıdır. Bu daha geniş olarak, feodalizme, yani ortaçağa, yani ağalık ve şeyhlik düzenine karşı olmak demekti. Türklerde ’te tahminen %5 olan okuryazarlık oranı, onların ortaçağ düzeninde yaşadıklarının bir belirtisiydi. Ayrıca bir ortaçağ hukuk dizgesi olan şeriat uygulanmaktaydı. Böyle bir düzende padişah, ağaların ağası, bir çeşit başağa; aynı kişi halife olarak da şeyhlerin şeyhi, baş şeyh durumundaydı. ’de saltanatın, ’te halifeliğin kaldırılması, ağalık-şeyhlik düzenine vurulmuş ağır bir darbeydi. Ama toplumun büyük çoğunluğu ağalık-şeyhlik düzeninde yaşarken, yalnızca saltanat ve halifeliğin kaldırılması, çarpıcı ve önemli ama bir bakıma yüzeysel bir önlemdi. Ağalık-şeyhlik düzenine son verilmesi, uzun yıllar sürecek, pek çok alanda yürütülecek bir çabanın, bir savaşımın sonucu olabilirdi. Ne yazık ki, pek çok mesafe alınmış olmakla birlikte Kısmi Karşıdevrim yüzünden bugün de henüz o noktaya ulaşabilmiş değiliz. Halkçılığın ağalık-şeyhlik düzenine karşı olmasının nedeni, halkın gerilik, cehalet, eşitsizlik ve baskı içinde yaşamasının kabul edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Mahmut Esat Bozkurt’un dediği gibi, “Bir ferdin, bir milletin ben hür olmayacağım, esir olacağım deme hakkı yoktur.” (3)

   Atatürk halkçılığı, ’lerin ortalarında çokpartili dizgeye sıcak bakmıyordu. Atatürk’e göre partiler sınıfların çıkarlarını temsil ederler. Türkiye’de modern sınıflar, yani kapitalist sınıfla işçi sınıfı pek bulunmadığına göre tek parti olması normaldir. Burada Atatürk, Ziya Gökalp kanalıyla Durkheim’dan gelen dayanışmacılık kuramına dayanıyordu. Buna göre toplumda çeşitli meslekler vardı ve bunlar birbirlerini bütünledikler için çatışmadan (sınıf çatışması) çok, dayanışma söz konusuydu. Atatürk’ün de bu anlamda (proletarya - kapitalist çelişkisi anlamında) sınıf çatışmasına hiç sıcak bakmadığı, dayanışmacılıktan yana olduğu açıktır. Bununla birlikte, Atatürk düzeninin, feodalizme, ağalık ve şeyhlik düzenine düşman olduğu da kesindir ve bu da bir sınıf çatışması sayılmalıdır.

   ’da Atatürk’ün Afet İnan ile yazmış olduğu ve o dönemin ortaokullarında yurttaşlık bilgisi ders kitabı olarak kullanılmış olan Medeni Bilgiler’de, Atatürk’ün demokrasiden söz ederken, bu sözcüğü açıklamak için ayraç içinde “halkçılık” sözcüğünü yazmış olduğunu görüyoruz. Böylece halkçılığın olumlu anlamına gelmiş oluyoruz: demokrasi. Demokrasi konusunda iki anlayış var. Kimisi demokrasiyi çokpartili dizgeyle özdeşleştiriyor. Yani birden çok parti olacak, dürüst seçimler yapılacak, kitle iletişim araçları özgür olacak. Bu demokrasinin dar anlamı. Geniş anlamı da bence şu: bir toplumdaki toplam özgürlük ve eşitliğin düzeyi. Özgürlük düzeyini ölçmek için örneğin yasalara, yasaların uygulanma biçimine, çocukların nasıl terbiye edildiğine, eğitimin nasıl yürütüldüğüne bakabiliriz. Eşitlik için örneğin, o toplumda ayrıcalıkların olup olmadığına, varsa bunların derecesine, varlık ve gelir farklarına, eğitimin ve sağlık hizmetlerinin ne ölçüde yaygın ve herkes için ulaşılabilir olduğuna, kadın-erkek, yaşlı-genç eşitliğinin durumuna bakabiliriz. Demek ki bir ülkenin, bir toplumun demokratik olup olmadığını, ne ölçüde demokratik olduğu, özgürlük ve eşitliğe bakarak anlaşılabilir. Çokpartili dizge birçok kez demokrasiye hizmet edebilecek bir mekanizmadır, fakat bu mekanizma demokrasi derecesi çok düşük olan bir ülkede de bulunabilir, bugünkü İran gibi. Ayrıca seçmenler demokrasi düşmanlarını seçebilirler; Almanya’da Hitler’in, Türkiye’de şeriat partilerinin seçilmesi gibi. Bu takdirde çokpartili dizgenin demokrasiye hizmet ettiği söylenemez. Bütün bunlar, demokrasiyle çokpartili dizgeyi özdeşleştirmenin ne denli yanlış olduğunu bize göstermektedir. (4)

   Atatürk Döneminin demokrasi bakımından halkçılık uygulamalarına baktığımızda, başta siyasal-hukuksal demokrasi uygulamalarını görüyoruz. Önce eşitlik uygulamalarını görüyoruz. En temel, en önemli eşitlik, kadın-erkek eşitliğidir. Geleneksel toplumda kadın-erkek eşitsizliği öncelikle bir ortaçağ hukuk dizgesi olan şeriattan kaynaklanıyordu. Mirasta, ceza hukukunda, tanıklıkta kadın açıkça erkeğe göre yarı insan sayılıyordu. Evlilik hukukunda kadının değeri belki daha da düşmekteydi. ’da Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesiyle, şeriat da yürürlükten kalkmış oldu. Böylece medeni hukuk alanında kadınla erkek hemen hemen eşitlenmiş oldu. ’te kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmasıyla siyasal haklar bakımından da eşitlik sağlanmış oldu.

   Erkekler arasında eşitlik sağlayan kimi adımlara da değinelim. ’te lakap ve unvanların; ’te oy vermek için vergi ödeme koşulunun kaldırılması, böyle adımlardır.

   ’lerde Atatürk tek partililiği savunuyordu. Bilindiği gibi, buna rağmen ’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası denemesi, Şeyh Sait İsyanı’nın gürültüleri içinde son buldu. Daha sonra Atatürk, fikrini değiştirerek bir muhalefet partisinin (Serbest Fırka’nın) kurulmasına öncülük etti (). Bu parti, devrimi tartışma konusu yapmayacaktı. Buna rağmen büyük gürültüler koptu ve az sonra Menemen Olayı’na kadar gidecek olan gürültüler arasında Fırka kapatıldı. Böylece bir kez daha çokpartili dizgeden geri dönülmüş oluyordu. Kuşku yok ki, Atatürk Devriminin yürümesi, demokrasi yani eşitlik ve özgürlük açısından, çokpartili dizgenin yürümesi açısından daha önemliydi. Çünkü henüz aydınlanmamış bir toplumda çokpartililik gericiliği özendirmekteydi. Bu deneylere rağmen İsmet İnönü’nün ’te Sovyet tehdidinden ürkerek çokpartililiğe geçmesi, erken bir karar olduğu için yanlış olmuş, Türkiye’yi Karşıdevrim sürecine sokmuştur (’den başlayarak).

   Atatürk Döneminde toplumsal demokrasi uygulamaları da görülmektedir. Halkçılık Programı ve Beyannamesi gerçi emperyalizme ve kapitalizme cephe almış gibi görünse de, bu Millî Mücadele’nin uluslararası düzlemdeki konjonktürel sıkışıklığı ile açıklanabilir. Nitekim Lozan Konferansı konjonktüründe, İzmir İktisat Kongresi’nde, kapitalizme açık bir tavır sergilenmiştir. Fakat her ikisi de Türkiye’nin iki sıkışıklık anına denk düşmektedir; o bakımdan da kabil-i ihmal görülebilir. Altı oku iki devrimin (Fransız ve Sovyet Devrimlerinin) bireşimi olarak değerlendiren görüşler dikkate alınırsa, sosyalist olmasa da Atatürk Devriminin iyice solda olduğu kabul edilmelidir. Üç ok Fransız Devrimi’nden; devletçilik ve halkçılık, Sovyet Devrimi’nden gelmektedir denilebilir. Zaten “Sağ Kemalizm”den söz edenler o bakımdan yanılıyorlar. Nasıl sağ sosyalizm; sağ komünizm denemezse, sağ Kemalizm de denilmemelidir. Ama tabii, bu devrimci hareketlerin içinde sağ ya da sol eğilimler ya da kanatlar bulunabilir.

   İşte demek ki halkçılık ve devletçilik Atatürkçülüğü sosyalizme yaklaştıran ilkelerdir. Toplumsal demokrasi bakımından halkçılık, öncelikle dar gelirlilerin, işçi ve köylülerin gözetilmesi demektir. Eğitim ve sağlığın parasız olması, üstelik parasız yatılı Köy Enstitüsü gibi uygulamalar dar gelirlileri gözetme siyasetinin sonucudur. Aynı biçimde, ekmek fiyatının kamu tarafından belirlenmesi; devlet fabrikalarının dar gelirlilerin gereksinimleri için ucuz dokumalar, giyim kuşam, ayakkabı, terlik üretmesi de aynı yaklaşımın sonucudur. (Liberalliğin ağır bastığı günümüzde, “devlet pabuç, terlik, pijama mı üretirmiş” diye söz konusu tutuma isyan edilmekte, belki alay konusu edilmektedir.) Üçüncü olarak çok yoksul olan Atatürk Dönemi devletinin, yine de ne yapıp yapıp devlet fabrikalarında ve işletmelerinde çalışan işçiler ve diğer çalışanlar için doğru dürüst lojman, okul, sağlık, spor ve eğlence yerleri sağlamaya çalıştığını görüyoruz. Devletin o dönemde bütün yurttaşlarına bunu yapmaya gücü yoktu, fakat hiç değilse kapısında çalışanları gözetmeye çalışıyordu. (5)

seafoodplus.info Sina AKŞİN 

 [email protected]

___

(1) TBMM Gizli Celse Zabıtları (Ank, İş Bankası, ) c s

(2) Emel Akal, Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki ve Bolşevizm (İst, TÜSTAV, ).

(3) S. Akşin, “Bozkurt ve Peker’in Devrim Tarihi Ders Kitapları”, Türkiye’nin Önünde Üç Model
st, Telos, ).

(4) S. Akşin, “Atatürk Döneminde Demokrasi”, “Demokrasi Kuramı, Atatürk Devrimi ve Faşizm”, Atatürkçü Partiyi Kurmanın Sırası Geldi (Ank, İmaj, )

(5) Devlete ait tüm sanayi kuruluşlarında çalışanların sayısı ’de ’ti. Bu konuda bkz. Ahmet Makal, Türkiye’de Tek Partili Dönemde Çalışma İlişkileri: (Ank, İmge, ), s

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 24’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 24’ü indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Dilimize Arapçadan geçmiş olan “halk” sözcüğü en geniş anlamıyla kalabalık insan topluluğu olarak ifade edilmektedir. Genel olarak bir devletin sınırları içerisinde yerleşmiş ve yasalarına bağlı olan insanların tümüne “halk” denilmekle birlikte, bu sözcüğün inceleme alanlarına göre değişik anlamları da mevcuttur. Örneğin; toplum bilim terimi olarak “halk” kültürleri ortak olan bireylerin, grupların oluşturduğu nüfus topluluğudur. Yönetim açısından ise milletin aydınlar ya da kamu görevlileri dışında kalan kısmıdır. Dilimizde kullanılan halk deyimi İngilizce “the people”, Fransızca “le peuple” karşılığıdır. Eski dilde “ahali” kelimesi de aynı anlamı ifade eder. Osmanlı devletinde “halk” aydınların ve ayrıcalıklı kişilerin (bürokrat, yüksek dereceli memur vb.) dışında kalan insan topluluğu olarak ifade edilmiştir. “Halk” sözcüğünün Türk Milletini ifade ettiği ilk kez Ziya Gökalp tarafından savunulmuş, Atatürk ile birlikte Milli şuurumuza yerleşmiştir. Atatürk’e göre; Türkiye’de yerleşmiş, dili, soyu, dini ve felsefi inancı ne olursa olsun bu topraklarda yaşama arzusunda olan herkes Türk halkını oluşturur. Türk halkı; Türk Milletini, Türk vatandaşlarını ifade etmektedir. Halk ile millet arasında bir birlik ve eşdeğerlik vardır. Halkın belirli amaçlara yönlendirilerek bilinçlenmesi ile millet ortaya çıkar. Cumhuriyetçilik ilkesinin doğal bir sonucu olan halkçılık ilkesi ise yönetim, ekonomi, siyaset, devlet ve toplum düzenlemelerinin bireyler arasında fark ve ayrılık gözetmeksizin tüm vatandaşlara eşit şartlarda götürülmesidir. Atatürk’ün halkçılığında imtiyazlı bir sınıf olmadığı gibi halkçılık bireysel değil toplumsal bir güç olarak ifade edilmiştir. Halkçılık aynı zamanda Cumhuriyetçilik ilkesinin öngördüğü demokratik, özgürlükçü, çoğulcu yönetimin yasalardaki bir hak olmaktan çıkarılıp işlerliğe kavuşturulmasını, yönetimde, siyasette, kalkınmada, gelir dağılımında devlet ve millet imkânlarının kullanılmasında halk yararının gözetilmesini amaçlamaktadır. Ana hatlarıyla, halk yönetimi, eşitlik, sınıfsızlık, gibi üç temelden oluşan halkçılık ilkesi halktan güç alarak halka hizmet etmeyi, halkı maddi ve manevi özgürlüğe kavuşturmayı amaçlamaktadır. Bilim, sanat, edebiyat, yönetim, eğitim-öğretim, üretim-tüketim gibi demokrasinin yaydığı unsurlar kimsenin tekelinde olmamalıdır. Bu anlamda halka dayanan bir devlet kurmayı ideal edinen Atatürk tebaa-devlet anlayışını millet- devlet bilinci ile değiştirmiştir. Milli Mücadeleye bütün rütbelerini bırakarak halkın bir ferdi olarak başlayan Atatürk halkla bütünleşmiş, gücünü bütünüyle halktan almıştır. Türk Devrimi’ni kendisinden önceki yenilik hareketlerinden farklı bir yere taşıyan en önemli unsur halktır. Cumhuriyeti kuran kadro halkı iktidarın ve hâkimiyetin gerçek sahibi olarak görmüştür. Fert, aile, sınıf imtiyazlarına karşı olan Atatürk Milli Mücadelenin başından beri halkçılığı savunmuştur. Ulusal, bağımsız Türk devleti demokratik kimliğini halka ve halk iradesine dayanmasından almıştır. Özgürlük, halkçılık ilkesinde somut bir anlam kazanmıştır.

Milli Mücadele içinde gelişen halkçılık kavramı esasında Anadolu’da esen Bolşevizm rüzgârının etkisiyle farklı bir zemine oturmuştur. Batı emperyalizmine karşı Sovyet Rusya ile ittifak yapan Mustafa Kemal Paşa, komünizmi ise bir tehdit olarak değerlendirmiştir. Bu bağlamda 14 Ağustos tarihli konuşmasında açık bir şekilde “Bolşevik prensiplerin”  benimsenmediğini vurgularken “ seafoodplus.info itibarıyla tetkik olunursa  bizim nokta-i nazarımız –ki halkçılıktır- kuvvetin kudretin hakimiyetin idarenin doğrudan halka verilmesidir …” sözleriyle  esas görüşlerini ortaya koymaktadır.  Halk ve halkçılık kavramları siyasi söylemde giderek önemli bir yer tutarken, 13 Eylül ’de anayasa tasarısı “halkçılık programı” adı altında Meclise sunulmuş ve çeşitli yönleriyle tartışılmıştır. “Halkçılık programı” özel bir komisyon tarafından incelenmiş hazırlanan rapor, 18 Kasım&#;da müzakere edilmiş,  önergede yer alan “maksat ve meslek” başlıklı ilk dört madde günümüz kaynaklarında “Halkçılık Beyannamesi” olarak geçen TBMM Beyannamesi olarak ilan edilmiştir. Bu beyannameye göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli amacı emperyalizm ve kapitalizmin tahakkümü ve zulmü altındaki Türkiye halkını kurtarmaktır. Halkın içinde bulunduğu sefaletin sebeplerini ortadan kaldırarak refahı sağlamak, toprak, eğitim, adalet,  iktisat vakıf vb. kurumları halkın ihtiyacına göre yeniden düzenlemek ve bunun için gerekli sosyal ve siyasi prensipleri milletin ruhundan alarak uygulamaya koymak da TBMM’nin hedefleri arasındadır. Komisyon halkçılık programının diğer bölümünü ise Teşkilat-ı Esasiye Kanunu olarak düzenlemiştir. 20 Ocak tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun, I. Maddesi “hakimiyet  bilâ kaydû şart milletindir” ifadesiyle millet egemenliğini ön plana çıkarırken “ İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir” diyerek halkçılık anlayışına vurgu yapmaktadır. Halkın yönetime katılmasına imkân sağlaması, Anayasası’nın en önemli özelliklerinden birisidir. Milet egemenliği’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle kullanılacağı ilkesini benimseyen Anayasası aynı zamanda illere, ilçelere, ve bucaklara halk yönetimini getirme amacı da gütmüştür. Milli Mücadele sonrasında “Halk Fırkası”’nın kuruluşu ile birlikte halkçılık hareketi siyasi bir hareket halini almıştır. Atatürk’e göre “Milleti temsil ve idare eden, Büyük Millet Meclisinin ve hükümetin isnat ettiği fırka da, bir esasi prensip dahilinde, tefriksiz bütün Türkiye halkına şamil, milletin umumi menfaatiyle alakadar, Cumhuriyet Halk Fırkası”dır. Halk Fırkası’nın 11 Aralık tarihli toplantısında kabul edilen Nizamnamesinin 2. maddesi ise, halk ve halkçılığı şu şekilde tanımlamıştır: “ Halk Fırkası nazarında halk mefhumu; herhangi sınıfa münhasır değildir. Hiçbir imtiyaz iddiasında bulunmayan ve umumiyetle, kanun nazarında mutlak bir müsavat kabul eden, bütün fertler halktandır. Halkçılık da şu sözlerle ifade edilmiştir: “Halkçılar, hiçbir ailenin, hiçbir sınıfın, hiçbir cemaatin, hiçbir ferdin imtiyazlarını kabul etmeyen ve kanunları vaz etmekteki mutlak hürriyet ve istiklali tanıyan fertlerdir”. Yapmış olduğu çeşitli konuşmalarda halkçılık anlayışını dile getiren Atatürk’ün İzmir İktisat kongresinde () yapmış olduğu konuşma oldukça önemlidir. İzmir İktisat Kongresi delegelerini halkın içinden gelen ve onlar tarafından seçilen kişiler olarak değerlendirmektedir. “…Bu dakikada Samilerim ( dinleyicilerim) çiftçilerdir, sanatkârlardır, tüccarlardır ve ameledir. Bunların hangisi yekdiğerinin muarızı olabilir. Çiftçinin sanatkâra, sanatkârın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, yekdiğerine ve ameleye muhtaç olduğunu kim inkâr edebilir” diyerek bütün milletin kaynaşmış bir biçimde bir arada çalışması gerektiğini vurgulamaktadır. Halkçılık, imtiyazsız, sınıfsız millet parolası şeklinde Türk siyasi hayatında önemli bir rol oynamıştır. Ancak “halk” deyimi çeşitli rejimlerde farklı anlamlarda kullanılmış ve halkçılık çeşitli yorumlara tabi tutulmuştur. Ancak Atatürk halkçılığı Marksist teorinin halkçılık anlayışından farklı olduğu gibi kapitalizmin de, emperyalizmin de karşısındadır. En önemli özelliklerinden birisi de sınıf mücadelesini reddetmesi ve toplumun dayanışma içinde gelişmesine duyulan inançtır. Sosyal adalete, sosyal güvenliğe, adaletli gelir dağılımına önem veren halkçılık ilkesine göre, bu hedefler gerçekleştirilebilirse sınıf mücadelesi kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Atatürk’ün “… Efendilerbiz kimseye benzememekle iftihar ederiz. Çünkü biz bize benzeriz”  şeklindeki sözleri de Türk Devrimi’nin kendine özgü karakterini açıkça ortaya koymaktadır. Atatürkçü halkçılık anlayışı, toplumun tüm kesimlerini ekonomik bakımdan refaha ulaştırmayı hedeflemektedir. Atatürk demokrasiye ters düşen bütün siyasi akımları eleştirmiş ve Türkiye için uygun olmadığı sonucuna varmıştır. Atatürkçü düşünce sistemi içinde demokrasi ile eş anlamlı olarak kullanılan halkçılık, özellikle I. Türkiye Büyük Millet Meclisinin demokratik atmosferi içinde gelişmiştir. Halkçılık ile milli egemenlik arasında çok yakın bir ilişki olduğunu söylemek mümkündür. Bir yandan İstiklal Savaşını gerçekleştiren diğer yandan da millet adına kararlar alan ve bunları sorgulayıp tartışan TBMM, bu anlamda dünyada benzersiz bir örnek teşkil etmektedir. Atatürk’ün “halkçılık” ilkesi ile dile getirdiği milli hâkimiyete bağlılığı Türk milletine duyduğu sevgi, saygı ve inanç hissine dayanmaktadır. Atatürk tek parti sistemini ise, Türkiye için sürekli bir ideal değil mevcut şartların ve zorunlulukların ortaya çıkardığı geçici bir dönem olarak görmüştür. Atatürk’ün halkçılığı yalnızca halk yönetimi ya da siyasi demokrasi anlamında değil aynı zamanda Türk toplumuna vermek istediği yeni sosyal ve ekonomik düzeni de ifade eder. Ekonomik bakımdan zayıf düşmüş kesimlerin, özellikle de köylülerin hayat standardını iyileştirmeye büyük önem vermiştir. Toplumun büyük kısmını oluşturan ancak çok düşük gelire sahip bulunan köylülerin refah seviyesini yükseltmek Atatürk’ün Türk milletine göstermiş olduğu bir hedeftir. “…Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftlikteki çabasını çağdaş ekonomik tedbirlerle azami haddine ulaştırmalıyız. Köylünün çalışmasının sonuçlarını ve ürünlerini kendi menfaati lehine azami haddine çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ruhudur” diyen Atatürk birçok konuşmasında bu konudaki hassasiyetini dile getirmiş,. “…Türk köylüsünü efendi yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez” sözleriyle de idealini ortaya koymuştur. Aşar vergisinin kaldırılmasından, tarımın desteklenmesine kadar çiftçi ve köylüye yönelik tüm icraatlar Türk Devrimi içinde ayrı bir yere sahiptir. Atatürk’ün yapmış olduğu devrimlerin hepsi halkçılık idealinin doğal bir sonucudur ve halka dönüktür. Bizim hükümetimiz, ulusal egemenliği, ulusal iradeyi gerçekleştiren Halk Hükümeti’dir. Halkçılık sosyal düzenini çalışma esasına dayatmak isteyen sosyal bir meslektir. Arkaüstü yatmak ve  çalışmadan yaşamak isteyenlerin sosyal topluluğumuz içerisinde yeri yoktur” diyen Atatürk‘e göre halkçılık en doğru ifadesini demokrasi ile bulmaktadır. Atatürk döneminde demokrasi açısından halkçılık uygulamalarını değerlendirdiğimizde öncelikle eşitlik uygulamasının ön plana çıktığı görülmektedir. da medeni kanunun yürürlüğe girmesi ile kadın-erkek eşitliği sağlanmış, yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi ile de siyasi haklar açısından eşitlik sağlanmıştır. yılında oy vermek için vergi verme şartının, ’te ise çeşitli lakap ve unvanların kaldırılması erkek vatandaşlar arasındaki eşitliği sağlamıştır. Esasında yönetim alanında, harf-dil, eğitim-kültür, sağlık, ekonomi vb. alanlarda yapılan bütün yeniliklerin temel unsuru halktır. Milletin yaygın öğrenimini kolaylaştıracak en büyük adım “Harf Devrimi” gerçekleştirildikten sonra, 1 Ocak tarihi eğitim bayramı ilan edilmiş ve Millet Mektepleri kurulmuştur. Buradan mezun olanların okuyabilmeleri için genel politikaya uygun yayın yapan dergiler çıkartılmıştır ki bunlar içerisinde ilk göze çarpan “Halk Mecmuası”dır. Toplumun büyük bir kısmını oluşturan köylünün eğitilmesine yönelik halkevlerinin açılması da halkçılık düşüncesinden doğmuş önemli uygulamalardır. Halkevleri, vatandaşı geliştirmek için adeta bir okul olarak düşünülmüştür. Köylüye hem sağlık hem eğitim götürülmesi hem de kültür desteği sağlanması hedeflenmiştir. CHP, Cumhuriyet rejimini halkçılığın doğal bir sonucu olarak değerlendirmiş, parti programında bunu özellikle vurgulamıştır. CHP’nin yılındaki ikinci büyük kongresinde de bu kavram vurgulanmış, partinin faaliyetlerinde “halk tarafından halk için” prensibiyle hareket edilmiştir. ’de ise “kanun önünde mutlak eşitlik kabul eden ,hiçbir fert,aile ,sınıf ve cemaate imtiyaz tanımayan fertleri halktan ve halkçı” kabul edildiği ifade CHP programına eklenmiştir. programında, partinin hedeflediği bütün esasların Kemalizm prensipleri olduğu tanımlanmış ve toplum yapısının ayrı ayrı sınıflardan değil ferdi ve sosyal hayat içerisinde iş bölümü bakımından çeşitli hizmetlere ayrılmış bir toplum sayılması vurgulanmıştır. 5 Şubat tarihinde Anayasasın’da yapılan bir değişiklikle 2. maddeye devletin temel nitelikleri olarak CHP programında yeralan altı ok, Türkiye Devleti, cumhuriyetçi, halkçı laik, devletçi ve inkılapçıdır ifadesiyle Anayasada yer almıştır.

Sedef BULUT

KAYNAKÇA

AKŞİN, Sina, Yakın Tarihimizi Sorgulamak, Ankara

APATAY, Çetinkaya, İLTER, Yalçın, Yazdığı ve Yazdırdığı Fikirler ile Atatürkçülük, İstanbul

Atatürkçülük, (I. Kitap) Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, İstanbul

ERASLAN, Cezmi, Yakın Dönem Türk Düşüncesinde Halkçılık ve Atatürk, İstanbul

GİRİTLİ, İsmet, “Atatürk ve Halkçılık”, Atatürkçü Düşünce, Ankara

GOLOĞLU, Mahmut, Cumhuriyete Doğru , Ankara

GÖZÜBÜYÜK, A. Şeref, Açıklamalı Türk Anayasaları, Ankara

GÜLVAHABOĞLU, Adil, Atatürkçü Düşünce -Türk Rönesansı, Ankara

KARPAT, Kemal, Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul

KOCATÜRK, Utkan, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara

KÖKLÜGİLLER, Ahmet, Cumhuriyetin Kuruluşunun Temel İlkeleri, Atatürk’ün İlkeleri ve Düşünceleri, İstanbul

ÖZBUDUN, Ergun, “Atatürk ve Halkçılık”, Atatürkçü Düşünce, Ankara

ÖZBUDUN, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Ankara

ÖZKAYA, Yücel, “Atatürk ve Halkçılık”, Atatürkçü Düşünce, Ankara

TUNAYA, Tarık Zafer, Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük, İstanbul

TÜZÜN, Necat, Atatürk Halkçılığı, Ankara

Bağlantılar[düzenle

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.