enteresan mezar taşı yazıları / Mezar taşlarındaki ilginç yazılar

Enteresan Mezar Taşı Yazıları

enteresan mezar taşı yazıları

Lacivert Dergi

Osmanlı mezar taşlarında dört türlü remiz vardır. Yeniçerilerin ve esnafın kullandığı remizler ile tarikatlarla ilgili remizler bulunur. Bir de cifir, fal ve büyü anlamında yapılmış remizler vardır.

Uzun yıllar İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nde tarihi mezarlar, mezar taşları ve türbeler konusunda uzman özel bir ekibi yöneten Necdet İşli ülkemizde mezarlar, türbeler ve mezar taşları denilince akla ilk gelen araştırmacı. Bu alanın en yetkin ismi olmasının yanında "mezar taşlarındaki sembolleri çözen adam" olarak da biliniyor. Son olarak Yeniçeriler Remizleri ve Mezar Taşları kitabıyla bu tarihi varlıklarımızın az bilinenlerini ortaya döken İşli, ketum kalmayı tercih ettiği uzmanlık alanını Lacivert'e açmayı kabul etti.

Necdet Bey türbeler, mezarlar ve mezar taşlarının sırlarını çözen adam olarak anılıyorsunuz. Bu ilginizin ne zaman ve nasıl başladığını öğrenebilir miyim?

Cerrahpaşa'da doğup büyüdüm. O yıllarda olağanüstü bir tarihi dokuya sahip tam bir Osmanlı mahallesiydi. Osmanlı Bankası'nın evrak deposu olarak kullanılan Bulgur Palas ve Cerrahpaşa Camii hemen yanı başımızdaydı. O atmosfer 'lara kadar eski dokusunu koruyabilmişti. Evimizden dışarı bakınca mezarlıkları görürdük. Çocukluğum oralarda geçti. Oradaki kavuklu mezar taşlarının kırıldığını görünce sünnetimde alınan ilk fotoğraf makinemle fotoğraflarını çekmeye başladım. Aksaray Pertevniyal Lisesi'ne giderken etrafta bol bol da mezarlık vardı çekebileceğim. Mezarlıklara ilgim böyle başladı ama asıl etken Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nde uzun yıllar uzman olarak görev yapan yazar ve araştırmacı Fazıl Ayanoğlu'yla tanışmam oldu. 'lerin sonuydu; ben hem okuyor hem Cağaloğlu'nda İnsel Kitabevi'nde çalışıyordum. Orada Fazıl Bey'le tanıştık. Onunla mezarlıkları gezip, akşamları Vezneciler'deki evine gidip yardım etmeye başladım. 'te Fazıl Bey'in ölümünden sonra vakıflar müdürlüğü, talebesi olduğum için onun yerini teklif etti. Fazıl Bey'in Osmanlı'dan intikal vakıf mezarlıklarının tamiri ve restorasyonuyla uğraşan 12 kişilik bir ekibinin başına geçtim.

Yıllarca çalıştınız ve mezar taşlarıyla ilgili ciddi bir arşiv oluşturdunuz. İçeriğinden biraz bahseder misiniz?

Mezar taşı konusunda birinci dereceden önemli olan şey fotoğraftır. Tarihî mezar taşı fotoğrafları yönünden zengin bir koleksiyonum var. 65 bin parçalık fotoğraf koleksiyonuma kartpostallar da dâhil. Süheyl Ünver beye ait, kendisinin yaptığı dokümantasyonlar, çektiği fotoğraflar ve orijinal malzemeler olan bir koleksiyonum da var. Görseller bence birinci derecede mühim. Sonra konuyla ilgili kitap ve az ama öz bir evrak koleksiyonum mevcut. Mesela Kadirihane diye bir tekke var Tophane'de. Oradan kurtardığım 15 klasör var. Ayşe Bacı diye bir kadın vardı tekkede, bunları sobada yakıyordu. Ben "Gazete getireyim, bunları yakmayın" dedim. Rahmetli Şeyh Misbah Efendi de "Yak yak bir şey olmaz" diyordu. Mani olamayınca onlar yokken kısım kısım aldım da buraya getirdim. Felaket hâldeydiler ütüyle düzelttim. Nusretiye Camii'nin altında muazzam bir arşiv vardı. Vakıflar resmen buradaki tonlarca evrakı hurdacılara satıyordu. Sahaf kardeşim Nedret İşli ile 'te gidip 7 ton evrakı bin liraya satın aldık. Bu gibi şeyleri atıyorlardı adamlar. Damperli kamyon getirttik, çuvallarla taşıdık, tasnif ettik. Arşivim böyle oluştu.

Uzmanlık alanınıza gelirsek; defin adetlerinden tutun mezar düzenine kadar bizde bir mezar ve mezar taşı geleneği var değil mi?

Bayağı kapsamlı, kurallı, bir taş için büyük ihtimam gösterilen bir iş. Mezarlık kültürü apayrı bir şey… Orta Asya'dan gelen bir inanış vardır: "Ruh uçar." Bu sebeple mezar taşlarında bu sembolizmi görebiliyoruz. Orta Asya'daki ilk Türk balballarından Anadolu'daki koç tipi mezarlara kadar yani 14'üncü yüzyılın başına kadarki mezar taşı anlayışı başka, Osmanlı'nın anladığı mezar taşı başka bir şey. Mezar taşları hem şehircilik hem de inançtır. Bugünkü mezar taşı anlayışı ile Osmanlı anlayışı arasında korkunç derecede zihniyet farkı var. Bizde yok oluş anlamında ölüm kavramı yoktur. "İntikal etmek" kavramı bizde sıkı bir inançtı bahsettiğim zamanlar. Bu inançla mezara da faklı yaklaşılıyor. Mezar taşında da o insana dair sarık, kavuk gibi bazı özellikler somutlaştırılıyor. Yani ölüden ve ölümden bir kopma, kaçış yok. Eskiler ölüm ile iç içe yaşardı.

Peki, bir mezar taşından neler öğrenebiliriz?

Eski eserler uzmanı merhum Cemalettin Server Revnakoğlu, "Mezarlıklar açık hava arşividir" derdi. Her şeyden önce birer soy kütüğü, kimin soyunun nereden gelip, nereye gittiğini gösteren belge niteliğindeler. Özellikle Osmanlı mezar taşlarında bir rütbe silsilesi vardır. Kimin nereye, nasıl bir mensubiyeti var, gösterir. Bir de kavuk, serpuş, fes gibi başlıklar bulunur taşların tepesinde, bunlar da sosyal statü, vazife ve mensubiyet açısından çok şey gösterir. Bizim mezarlıklarımızın sanatsal değeri de vardır. Taş oyma, hat sanatı ve edebi açıdan şaheser denecek örnekler vardır.

O dönemlerde okuma yazma bilmeyenler çok olduğu için hangi taşın, kimlere ait olduğu anlaşılsın diye sarık, kavuk gibi başlıklar taşa oyulmuş. Herkesin anlayacağı şekilde başlıkların yapılmasına özellikle itina gösterilmiş. Kavuğun, sarığın inanca ve geleneğe dair iki yönü var. Sarık bir kere İslami bir sembol… Osmanlı, peygamber sünneti olarak sarığı baş tacı etmiş. Sarıklarla ilgili ilginç bir nokta var: Sarık bağlama usullerinde "lam-elif" denilen bir şekil var. "Lam-elif" tarzında bağlanmış sarıklı mezar taşlarına sıkça rastlanır. Bu bir semboldür; La İlahe İllallah'ı temsil eder. Sarık aynı zamanda kefenin baş üzerinde taşınmasıdır. Sarık çözülünce kefen bezi olarak kullanılabilir.

Eski mezar taşlarında yer alan semboller de söz konusu sanırım?

Osmanlı'da mezar taşlarında dört türlü remiz (sembol) vardır. Yeniçerilerin ve esnafın kullandığı remizler ile tarikatlarla ilgili remizler vardır. Bir de cifir, fal ve büyü anlamında yapılmış remizler vardır. Osmanlı'da kişinin uzaktan görüldüğünde kıyafetinden mahallesinin neresi olduğunun anlaşılması geleneği vardır. Remizler de böyle bir ayrıştırma ile ilgilidir. Bir nevi sınıflandırma yani.

Bu remizlerden mevta hakkında ne gibi bilgiler edinmek mümkün?

Mezar taşlarında genellikle babanın ve kayınbabanın adı yazılırdı, böylece sülalenin takip edilmesi sağlanırdı. Zaten aile mezarları hep yakın olurdu. Mezar taşlarında genellikle fani dünyadan baki dünyaya intikal etti manasına gelen sözler yazılırdı. 15 ve 16'ncı yüzyılın ortasına kadar bu tabir yaygın olarak kullanıldı. Sonra terk edildi bu gelenek. Kadın ve erkek mezarları da farklıdır. Fark, erkeklerde bulunan kavuktan, kadınlarda genellikle tepesi üçgen şeklinde biten ve daha süslü mezar taşlarından anlaşılıyordu. Erkek taşları düz ya da sarık, fes gibi başlıklı olur, üçgen tepeli olmaz. Eskiden kavuklar pek yaygın değildi. Üç çeşit kavuk vardı, Fatih'ten Kanuni dönemine kadar geçen sürede yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bunların yanında tarikat taçları, neskeb, dardağan gibi özel isimli başlıklar şeklinde mezar taşları vardı.

İstanbul'un en ilginç mezar taşları hangileri acaba?

Birkaçını söyleyeyim. Fatih devri taşları haricinde Karacaahmet'te meşhur hattat Şeyh Hamdullah'ın taşı var. Bizans sütunundan keskiyle o hâle getirmişler. Fevkalade güzel bir taştır. Karacaahmet'te iri, yuvarlak taşlar var. Onlardan birini almışlar, üst kısmını taç gibi bırakmışlar. Reis'ül Hattatin'in bu taş. Topkapı'nın girişindeki, Beyazıt Camii'ndeki büyük yazıları yazan adam… Mezar taşlarını yazan hattatlar var. Yaklaşık hattat bulabildim. Çoğu hakkında hiçbir bilgi yok mezar taşından başka. Bir de İstanbul'da "Hurufi" taşı var. O taş, belki Türkiye'de tek. Yaklaşık 1 buçuk metrelik bir taş. Onu ben Eyüpsultan'da Pierre Loti'nin önünde dozerin kepçesinin altından aldım. Dozeri kullanan adam bana bağırıyordu, neredeyse üzerime atlayıp dövecekti. Dozerin çalıştığı yerin arka tarafında kapağı açılmış bir mezar vardı. Taşı o kapağı açık olan mezara attım. Adam dozerden hemen inebilseydi tepeleyecekti beni ama kapıyı açamadı. Sonra gidip o kırılan taşı aldım, çuvalın içine koydum. Bir de adam tutup taşıttım. Taşı kurtardım ama şimdi orijinalinin yerinde asfalt var.

Alışılmışın dışında gizemli semboller bulunuyor bazı taşlarda. Onlar hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Bu konularda sekiz kitap yayımladım. Damatzade Feyzullah Efendi'nin Sütlüce sırtlarında bir hazirede 17'nci yüzyıldan kalma bir mezarı var. Yuvarlak ayak taşı ve yuvarlak baş taşı var. Taşa saplı bir armut gibi bir figür yapmışlar. Bir sır ama çözemedim. 56'ncı bölüğün yeniçeri mezar taşları da çok ilginç semboller taşıyor. Bu bölüğün ileri gelenlerinin mezar taşlarında gemi motifi bulunur. Ancak bu bir kara ordusudur, denizle alakası yoktur. Bunların mezar taşlarında, kollarında, dövmelerinde ve flamalarında gemi motifi kullanılıyor. Aslında bu adamlar gemi motifini ve gemiciliği bahane ederek limana giriş çıkışlara ve gümrük sistemine el koymuşlar. Bunları yasadışı yapıyorlar; eşkıya zümresi gibi yeniçeri. Bu bir remizin, işaretin kötü niyetle kullanılmasıdır. Daha 61 bölük, cemaat var. Her birinin ayrı sembolü var. Rütbelilerin mezar taşlarına da bu remizleri işliyorlar.

Bir de mesela üzerinde "vefk" bulunan mezar taşları var. Bunların ne anlama geldiği çözülmüş değil. Vefk denilen şeyi tarikat ehli de kullanmış, tarikat mensubu olmayanlar da. Vefki koruyucu bir muskaymış gibi koyunlarında saklamış, elbiselerine dikmişler. Bunların mezar taşına işlenmiş olanları da var. İstanbul'da üç tane vefkli mezar taşı var. Şair Nef'i için Karacaahmet'te dikilmiş taşın üstünde bir desen vardır; kementle boğdurulmuş bir kelleye işaret eder.

Bazı mezarlarda gördüğümüz kılıç, bayrak, kuş, balık, fener, keser, hurma ağacı, gemi gibi motifler yeniçerilere mi aitti?

Mesela kılıç şaman âdeti… Şöyle bir inanç var; tabutun üzerine konulan kılıç ölen kişinin payesidir. Asker olanın, vatan kahramanının üzerine kılıç koyarlar. Kuş konulan kişi daha çabuk cennete ulaşırmış. Böyle basit inançlar var. Üç balık, keser gibi şeyler ise yeniçerilikle ilgili. Kuran-ı Kerim'de geçen dört meyve var; nar, hurma, zeytin ve üzüm. Bunlar kabir taşlarına çok işlenmiş çünkü cennette yenileceğine inanılan yiyecekler. Ölümü yumuşatma ile ilgili kullanılan süsler. Mezar taşındaki fener, o kişinin denizci, kaptan-ı derya olduğunu gösterir. Armaların tamamı Osmanlı askeri ve hanedanına ait Balık yeniçeri işaretidir.

Bir de bol miktarda ne olduğu çözülemeyen gizemli remizler var sanırım?

Selimiye'de gömülü Abdullah Ramiz Paşa'nın mezar taşındaki vefk mesela çözülememiş şifrelerden biridir. Benim hiç bilmediklerim var. Bende esnaf remizleriyle ilgili yayımlanmamış bir katalog var. Orijinal çizimleri var, kronolojik olarak da dizdim. Şimdiye kadar ben bunları çok kişiye gösterdim ama hiçbirinin mantıklı bir yaklaşımı olmadı. Mesela bu esnaf remizlerinin ne olduğuna dair hiçbir bilgim yok. Hz. Davut'un yıldızı gibi olanı da var, güneşe benzeyeni, lam-elife benzeyeni de var. Bir de hiçbir şeye benzetemediklerimiz var. Lam-elif var ama ortasına bir de çizgi koymuşlar, bir elif daha gelmiş. Lam-eliften çıkmış artık o. Bir iki tanesinin tarikatla ilgisi olabilir. Ama bu esnaf remizlerinin deşifresini şu ana kadar yapan olmadı. Bunlar yeniçeri ve esnaf teşekküllerinin kullandığı işaretler ama gizemlerini hâlâ koruyorlar. Sembolizme kaçmış bir sürü taş yapmışlar. Onlardan biri karnında bebeğini taşıyan bir kadın figürü mesela… Bazı mezar taşlarında ise çalgı aletleri var. Bazı müzisyenlerin taşlarına müzik aletleri işlenmiş. Genelleme yapılırsa devede kulak kalır ama yine de remizler çok kullanılmış.

Peki, mezar taşlarındaki sarıklar, kavuklar ne ifade ediyor?

Rahmetli Ziyad Ebuzziya'nın ilginç bir tespiti vardır bu konuda. Şöyle derdi: "Dünyada hiçbir millet yok ki, hayatta başında taşıdığı sarığı veya kavuğu mezar taşına koysun." Yeniçerilerin serpuşundan rütbesini anlayabilirsiniz: yeniçeri ağası, çorbacı, çavuş, bölükbaşı ya da nefer. Yeniçeri ağaları, çorbacılar ve zabit mezarlarının tepesi çatalkalafat denilen başlık türünde yontulmuş. Taşlardaki "kef" harfi ile yanındaki rakamlar bölük numarasını veriyor. Bu serpuşların da çeşitleri var: Dağdağan, kalafat, börk gibi değişik başlıklar bunlar. Börkü herkes tanıdığı, diğerlerinin hepsi tanınmadığı için yeniçeri mezarı çok az deniliyor. Hâlbuki farklı başlıkları olan birçok yeniçeri mezarı var. Kallavi denilen koni şeklinde bir kavuk var; bu hangi mezar taşının tepesindeyse bilin ki orada bir sadrazam yatmaktadır. Hocaların taktığı "örf" denilen sarık ve bunun çeşitleri var. İlmiye sarığı denilen üç tür sarık var; şeyhülislamın, müftünün, kadının veya müderrislerin sarıkları. Sultan II. Mahmut'tan sonra ise mezar taşlarının tepesi fes şeklinde yapılmış. Bir de tarikat başlıkları şeklinde yapılmış mezar taşları var. Bu başlıklar da merhumun hangi dergâha, meşrebe mensup olduğunu gösterir.

Türbelere gelirsek; mesela Eyüp Sultan…

Osmanlı'da makamın işareti tek taştır. Tek taş koyarsın, makam olur. Eyüp Sultan Camii avlusunda ortada çınarların olduğu toprak bir bölge var. Eyüp Sultan'ın kabri orada aslında… Şimdiki yeri sembolik. Çınarlar da mezarın başına ve ayakucuna dikilmiş. Kabrinin orası olduğu kesin.

Türbeler, doğru ya da uydurma olsun, oradaki yeri sahiplenmek için siyaseten de kullanılmış, türbelerle toprağa mühür vurmak istemişler.

Tabii. Bu bir Osmanlı politikasıydı. "Orası bizimdir" demek.

Mezarlıklarda mizah da tamamen dışlanmamış. Mizahi ifadeler taşıyan, aynı zamanda da orada yatan şahsın hayatının özetini veren ifadeler var.

En meşhurlarından biri Edirnekapı'da "Zalim avret elinde ölen merhum mağfur Kazancı El Hac Mehmet ruhuna" ibaresi yazılı bir mezar taşı. Bunlardan birkaç tane daha var. Ancak genelde sembolik işaretler oluyor. Karacaahmet'te bir mezar taşı var. Süs olarak ay yıldız ve bir de kuyruklu yıldız yapmışlar. Taşa baktığınızda bir çocuk mezarında bir kuyruklu yıldız var, ruh kaydı gitti gibi. Bir mezar taşında da "Sakal tıraşı yapmayan berber" ibaresi yazılıydı. Bu taş artık yok. Bir başkasında ise "Evail-i Ramazan-ı Şerifte kara sevdaya müptela olup piştov ile kendini helak eden Okmeydanı şeyhinin ruhuna fatiha" yazıyormuş. Aradım ama bu taşı bulamadım. Molla Gürani'nin kabrinin taşı yok olmuş. O taş yerine başka bir taş koymuşlar, üstüne de bir kitabe yazmışlar, ama bu bir kadın taşı aslında.

Mizah bir yana, yakın geçmişte büyük bir tarihi mezar tahribatı oldu İstanbul'da değil mi?

Eskiden rahat ettikleri, temiz havayı teneffüs ettikleri bir mesire alanı olarak görüyorlarmış mezarlıkları. Bizde mezar korkusu cumhuriyetin ilk yıllarında telkin edilmiş Kasıtlı yapılmış. Mezarlıkları dümdüz ettiler. Kartpostallara bir baksanız, şaşırırsınız. Tablolarda, kartpostallarda bambaşka bir İstanbul var. Mezarlıkların dörtte üçü yok artık.

Amaç acaba tarihî mirasla olan bağlantıyı kesmek miydi?

Mezar taşı onlara rahatsızlık veriyordu. Mezar taşı görmek istemiyorlardı. Bir gün Fazıl Ayanoğlu hocamın evinde oturuyoruz. Mezar kaldırmalarının başında da o var. Abartılı gelecek ama 30 bin civarında mezar kaldırmış. Kaldırdıkları da büyük büyük taşlar, vinçlerle taşımak gerek. Günde mezar kaldırıp müzeye götürüyorlar. Sene Artık dayanamadım, sordum: "Hocam kusura bakmayın ama nasıl yaptınız da o mezarları kaldırdınız? Hiç mi bir şey hissetmediniz?" Yaşlı adam tabii, kızdı bana: "Çocuğum şimdi sen bana ne sordun?" diye dövünüyor adeta. 15 dakika sonra tekrar konuşmaya başladı: "Çocuğum, emir büyük yerdendi, çok büyük yerdendi" dedi. Belli ki sorum içine oturmuş. O 30 bin mezarlığın içinde dehşetli mezar taşları vardı. Edirne müzesinde görünen taşların hepsini o kaldırmış. Hoca sonra bana şöyle dedi: "Çocuğum vakit geç oldu. Hadi sen artık evine git." Her gün gittiğim evine 15 gün boyunca beni almadı. 30 bine yakın mezar taşı kaldırılmasının affedilir hiçbir tarafı yok.

Necdet İşli Kimdir?

İstanbul doğumlu Necdet İşli, Pertevniyal Lisesi ve İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden mezun oldu. Fazıl Ayanoğlu ve Şinasi Akbatu ile uzun yıllar eski eserler ve mezarlar üzerinde çalışmalar yaptı. arasında Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nde tarihi abideler ve mezarlıklarla ilgili görev yaptı. Alaylı olarak uzmanlaştıktan sonra vefat eden Ayanoğlu'nun yerine geçen Necdet İşli emekliliğinden sonra da yazar ve koleksiyoncu olarak araştırmalarını sürdürdü. Tarihi mezar ve mezar taşları konusunda 65 bini aşkın fotoğraf, kitap ve eski belgeden oluşan büyük bir arşive sahip. İşli, Yeniçeri Mezarları, Börk ve Börklü Yeniçeri Mezarları, İstanbul'da Sahabe Kabir ve Makamları, Osmanlı Serpuşları, Yeniçeriler Remizleri ve Mezar Taşları gibi 8 kitaba imza attı.

Mezar Taşlarının Sırrını Çözen Adam

Vakıflar Bölge Müdürlüğü&#;nde 30 yıl abideler ve mezarlıklarla ilgili görev yapan Necdet İşli kendini tarihi mezarlar ve mezartaşlarını araştırmaya, belge toplamaya adamış ender rastlanan türde bir araştırmacı. Mezarlar, türbeler, tekkeler ve daha nice eski eserle ilgili çok geniş bir belge ve fotoğraf arşivi toplayan İşli bunları gün ışığına çıkaracak eserler vermek için kolları sıvamış. Kendi ifadesiyle “en az 20 adet doktora çalışmasına yetecek malzeme” biriktirdiği evi tamamen arşiv niteliğinde. Eşi aynı konularda 29 sene vakıflarda çalıştığı için onu anlayışla karşılıyor. “Börk ve Börklü Yeniçeri Mezarlar”, “İstanbul&#;da Sahabe Kabir ve Makamları”, “Yeniçeri Mezar Taşları”, “İstanbul’un Ortası Aksaray” gibi kitapların yazarı Necdet İşli ile tarihi mezar taşları ve üzerlerinde gizli sembollere dair bir söyleşi:

 

En başından başlarsak eğer, sizi mezarlar ve mezar taşlarını araştırmaya nasıl bir ihtiyaç üzerine başladınız?

Ben yılında Cerrahpaşa’da Seyf-i Akva sokaktaki ahşap evde doğdum. Fevkalade tarihi dokusu olan, bozulmamış bir muhitti. Evimizin penceresi Cerrahpaşa Camii’nin mezarlığına bakıyordu. Sonra evimize tarihi çok iyi bilen kişiler gelir, anlatırlardı. Çevreden ve evimizin karşısında sürekli gördüğümüz tarihi mezarlardan dolayı zaten bir merakım oluşmuştu. ’da bir fotoğraf makinem oldu. Bununla Cerrahpaşa Camii’ndeki mezar taşlarını çekmeye başladım. Sonraki yıllarda Vakıflarda çalışmaya başladım. Mezar taşları üstadı Fazıl Ayanoğlu Bey’den bu işin ne kadar büyük ve önemli olduğunu öğrendim. Sebil, çeşme, tekke gibi vakıf eserlerle ilgilendim. Sayısız türbe ve mezarda restorasyon ve tanzim işleri yaptık. Dolayısıyla tüm mezar ve mezar taşı varlığını araştırıp, görüntülemek için devlet destekli uygun imkan oldu.

 

Tarihi mezarlar ve mezar taşları ne gibi bir anlam ve değer ifade ediyor.

Her şeyden önce bireyler ve aileler açısından birer soy kütüğü mahiyetinde. Kimin soyunun nereden gelip, nereye gittiğini gösteren belge niteliğindeler. Özellikle Osmanlı mezar taşlarında bir silsile-i meratip var: kimin nereye nasıl bir mensubiyeti var, gösterir. Bir de kavuk, serpuş, fes gibi başlıklar bulunur taşların tepesinde, bunlar da sosyal statü, vazife ve mensubiyet açısından çok şey gösterir. Rahmetli Ziyad Ebuzziya’nın ilginç bir tespiti vardır bu konuda. Şöyle derdi:” Dünyada hiçbir millet yok ki, hayatta başında taşıdığı sarığı veya kavuğu mezar taşına koysun.” Bu ülkemizdeki mezar taşlarını tanımlayan kanun gibi bir sözdür.

 

Bir mezar taşından biz ne öğrenebiliriz? Tarihçilerin “mezarlıklar bir ülkenin tapu kaydı gibidir”, “arşiv belgeleridir” ya da “bir milletin varlık ve tarihinin bekçileridir” gibi yakıştırmaları var…

Eski eserler uzmanı Merhum Cemalettin Server Revnakoğlu “ Mezarlıklar açık hava arşividir” derdi. Bunlar doğru ama abartmamak gerekir. Çünkü mezar taşları üzerindeki bilgiler her zaman sağlam olmuyor. Eski fotoğraf ve gravürlerde gördüğümüz mezarlıkların çoğu bugün yok olmuş durumda. Bence bugüne kadar ancak yüzde yirmisi kalmıştır taşların. Bu kadarıyla abartılı hükümlere varmamak gerekir.

 

Bizim eski mezarlıklarımızın havası da başka oluyor sanırım. Özellikle Osmanlı topraklarını gezen eski yabancı gezginlerin mezarlıklar hakkında ilginç tespit ve karşılaştırmaları var. Bunlardan biri “Türk mezarlıkları birer gül bahçesi, şiir ve sanat müzesi gibidir” diyor.

Bizim mezarlıklarımızın sanatsal değeri de vardır. Bir nevi sanat atölyesi sayılırlar. Taş oyma, hat sanatı ve edebi açıdan şaheser denecek örnekler vardır. Üstelik bir de mezarlık florası denilen bir şey vardır bizim mezarlıklarımızda&#;

 

Madem floradan söz açmışken; Osmanlı mezarlıklarında “selvi” ağacının hakimiyeti görülüyor. Selvinin tercih edilmesinin manevi veya sembolik bir değeri var mı?

Üstadım Fazıl Ayanoğlu’nun bir sözünü söyleyeyim. “ Türk mezarlarının alamet-i farikası selvidir”. Selvi öncelikle çok uzun boyludur, her yerden rahatça görülebilir, mezarlıklar çok uzaktan tespit edilebilir. İkincisi koku gidericidir. Bir mezarlık için bu açıdan çok uygundur. Manevi açıdan da bir takım özellikleri var… Selvi sadece bizde değil, Rum ve Ermeni mezarlıklarında da tercih edilen bir ağaçtır. Bazı Yahudi mezar taşlarının üzerinde de selvi kabartmaları görülür. Balat civarındaki bir kilisenin kapısında tepesinde güvercin bulunan bir selvi figürü bulunur. Dini açıdan sembolik değeri var.

 

Sanırım eski kültürümüzün bir özelliği de ölümü ve mezarlığı yaşanan hayattan dışlamamak… Şehir hayatımızda ölüm ve hayatın birbirlerinden soyutlanmadığını söyleyebilir miyiz?

Tabii. Bu ikisinin bağlantısı bizde kopartılmamış. Devam eden bir birlikte yaşama olgusu var çünkü ortada. Ama bu durum bilhassa ’ten sonra şehirlerimizde bitmeye başladı. Şimdi bir de duvar örüyorlar mezarların etrafına. Eskiden mezar taşları size ölü için Fatiha okumanızı hatırlatırken, artık irtibatınız kesiliyor. Üstüne bir de taş kıyımı var.

Mezar taşlarında en enteresan şey, vefk denilen bir şey var. Bu vefk denilen şeyi tarikat ehli de kullanmış, tarikat mensubu olmayanlar da o vefki bir  cifir, koruyucu bir muskaymış gibi önemine inanıp, koyunlarında saklamış, elbisesini bir tarafına dikmiş. Bunların mezar taşına işlenmiş olanları da var. Mesela, koskoca İstanbul’da vefkli mezar taşı üç tane var. Bunlardan biri ayaktaşında, biri boyunda, biri de kitabenin ortasında. vefkin nereden çıktığını biliyorsunuz değil mi?

 

Hayır maalesef bilmiyorum

Şimdi bir büyük vefk var. Benim söylediğim mezar taşlarında gizlenmiş olan budur. Selimiye’de gömülü Abdullah Ramiz Paşa var. Daha önce mezarı Karacaahmet’teymiş, nakledilmiş. Abdullah Ramiz Paşa topçu feriklerinden ve istihkamla uğraşan büyük bir ilim adamı. Dahi birisi, eserleri de var. Onun mezar taşının boynunda bu vefki kullanmışlar. Bu vefk çözülememiş şifrelerden birisidir. Gerçi şöyle çözülmüş. Hakkında yazılmış eserler var, ifadeler var ancak ne derece doğru belli değil. Bildiği kadarıyla bu vefk Ahmed Rıfai Hazretleri’nin hac sırasında Kabe yanındayken peygamberimizin elinin mucize olarak çıkması ve onun da bu eli öpmesi hadisesinde, etrafta bulunup da buna şahit olanlar kendilerinden geçmiş, bazıları fenalaşmış. Bunun üzerine Ahmet Rıfai yere bir yuvarlak çizer, kenarına da bazı isimler ve harfler yazar. Sonra toprağa çizdiği bu şekli avuçlayarak tozunu vecd halindeki kalabalığa atar ve böylece sükunete kavuşturur. İşte  toprağa çizilen o şekil ,mezar taşının boynunda rastlanan o vefktir. Bu şekli bugün tarikatler ve tekkelerde de görebilirsiniz bu vefki Söylendiğine göre Sevakıt-ı Fatiha denilen Fatiha suresinde bulunmayan bazı harfler mevcut bu vefkte ve bu yazılıp çizildiği zaman  insanlar üzerinde büyük bir tesir yapıyor. İşte üzerinde böyle bir vefk bulunan bir mezar taşı var. Bu bir şifredir, hakikaten şifredir. Hikayedeki vefkle  taşın üzerindeki aynımıdır bilemem ama kitaplarda böyle geçer.

 

Ölünün mensubiyeti, sosyal statüsü, mesleği, mevkiini gösteren bu tip mezar taşları adetinin manevi bir tarafı mı var, yoksa bir övünç vesilesi mi?

Bunun inanç ve maneviyattan ziyade, o dönemlerde okuma yazma bilemeyenler çok olduğu için herkes rahatça fark etsin, hangi taşın, kimlere ait olduğu anlaşılsın diye sarık, kavuk gibi başlıklar taşa oyulmuş. Böylece herkes anlayabilsin diye başlıkların yapılmasına özellikle itina etmişler. Ben çok iddialı olmamakla beraber, benim bile okumakta güçlük çektiğim mezar taşı yazıları var. Böylelikle herkese hitap edebiliyor. Kavuğun sarığın inanca dair ve geleneğe dair iki yönü var. Sarık bir kere İslami bir sembol.  Peygamber sünneti olarak Osmanlı sarığı baş tacı edinmiş. Sarıklarla ilgili ilginç bir nokta var: sarık bağlama usullerinde “lam-elif” denilen bir şekil var. Sarığın önünde “lam-elif” harfi oluşturacak şekilde bağlama yöntemi bu. “Lam-elif” tarzında bağlanmış sarık başlı mezar taşlarına sıkça rastlanır. Bu bir semboldür, “ La İlahe İllallah” ı temsil eder. Sarık aynı zamanda kefenin başın üzerinde taşınmasıdır. Sarık çözülünce kefen bezi olarak kullanılabilir. Bu açılardan Osmanlı açısından sarık önemli sembolik bir değerdir. Lam-elif’i başka şekilde yorumlayanlar da var.

Şimdi isterseniz mezar taşlarının şekilleri ve üzerlerindeki sembollere değinsek…

Şifre dedikleri şeyin adı “Remiz”dir. Bunun Osmanlı’da adı budur. Buna alamet-i farika da denebiliyor. Bu remiz dediğimiz şekiller “ tarikat remizleri, yeniçeri remizleri, esnaf remizleri” gibi guruplara ayrılır. Sadece yeniçeri remizleriyle ilgili tahminlere ve anlatıma dayalı çizimler var. 

 

Bunlar içinde ilginç, sırlı olanları var mı?

Mesela çıpa işareti. Yeniçeri bölüğünün işareti çıpa. Bu işaret zaman içinde değişikliklere uğramış olabiliyor. Yeniçerilerin elbiselerine, dövme olarak kollarına konuyor bu işaret. Aynı şekilde yeniçerilerin mezar taşlarına da konuyor. Zaten bir yeniçeri hangi bölük ve cemaate mensupsa onun sembolü konulur mezar taşına. Mezar taşlarında gördüğümüz işaretlerin çoğu bölüğün çıpa işareti gibi birliklerin sembolleridir bölük gemilerle ilgili. Ama her bölük kendi uğraşı alanına göre bir sembol almış da değil. Mesela karada görev yaptığı halde çıpa amblemi taşıyan bölükler var ve bu amblemler o bölük mensuplarının mezarlarına da konuyor. Bunlar gibi çözülmeye muhtaç olan şeyler var.

 

Tabii bunu gizli bir şifre değil de anlamı bilinmesi gereken sembol olduğunu söylemek daha doğru sanırım.

Ama anlamı bilinmeyen başka remizler de var. Mesela Salih Çelebi denilen şahsın mezarı üzerindeki gibi bir remiz. Bu yeniçeri remzi değil, ne olduğu da bilinmiyor.  Ya da Süleyman Ağa’nın kerimesi merhume Saliha Hanım ibareleri bulunan bir mezartaşında bulunan Mühr-ü Süleyman yahut Davut’un Yıldızı denilen şekil. Saliha Hanım kadın ama mezar taşı erkek taşı şeklinde yapılmış. Sanmıyorum ki Saliha Hanım bir esnaf gurubuna mensup olsun. Halbuki bu şekil bilinçli yapılmış. Bir anlamı olmalı. Mesela bir taş daha: Rukiye adında birine ait. Üzerinde ne anlama geldiği bilinmeyen ama lalettayn süs de olmadığı açık bir sembol var. Bunular gibi bazı mezartaşları üzerinde bilinçli konulduğu belli olan ama anlamı çözülemeyen makas gibi, cim gibi harfler gibi şekiller var. Bu gibi şeylerin çözümü için ciddi bir katalogun hazırlanmasına gerek var. Mesela Melamilik remizlerini Abdülbaki Gölpınarlı yayınladı. Melamilerin çok bariz şekilde “lam-elif” gibi kullandıkları semboller var. Yani sembollerin bir kısmı çözülmüş, bir kısmı çözülememiş.

Bazı mezar taşlarında “kef” harfiyle beraber bir numara vardır. Bu “kef” bölük anlamına gelir numara da bölüğün numarasıdır. Balık, çıpa, üçbalık, gemi, ağaç ve ilginçtir “kız donu” şeklinde her biri ayrı bir bölüğün sembolü olan çok sayıda remiz bulunur. Yeniçeriler gibi esnaf teşekküllerinin de bayrakları ve farklı çeşitli amblemleri var. Mezar taşlarında bunlara bakarak o kişinin hayatıyla ilgili bazı bilgilere ulaşabiliyoruz. Mesela çok ilginç bir mezar taşı var: Yeniçerilerde evlenme yasağı olmasına rağmen bir yeniçerinin mezar taşında “ hanımın zulmüne dayanamayarak” öldüğünü anlatan ibareler yazılıdır. Ben bunların hepsini deşifre edilmesine çalışıyorum.

 

Sizin çalışmalarınızdan gördüğüm kadarıyla yeniçeri mezarlarının farklı tarafları var? Onlar halktan ayrı olarak mı gömülmüşler?

Yeniçeriler ayrı bir zümre. Onların kendi mezarları var. Mesela Edirnekapı’da “camcılar bölüğü” denilen bölük mensuplarının gömüldüğü yer vardı. Bunlar bir dönem cam ticaretini ellerinde tuttukları için camcılar bölüğü denmiş.

 

Yeniçeri mezar taşlarındaki serpuşlar, başlıklar ile balık, çıpa, ağaç gibi remizler ne ifade eder?Bu serpuşlar orada yatan kişinin yeniçeri ağası, çorbacı, çavuş, bölükbaşı yada nefer olduğunu mu gösteriyor?

Serpuşundan rütbesini anlayabilirsiniz. Yeniçeri ağaları, çorbacılar ve zabit mezarlarının tepesi çatalkalafat denilen başlık türünde yontulmuş. Taşlardaki “kef” harfi ile yanındaki rakamlar bölük numarasını veriyor. Her bölüğün amblemi vardır, değişik semboller de o amblemleri gösterir. Bu serpuşların da çeşitleri var: dağdağan, kalafat, börk gibi değişik başlıklar bunlar. Börkü herkes tanıdığı, diğerlerinin hepsi tanınmadığı için yeniçeri mezarı çok az deniliyor. Halbuki farklı başlıkları olan bir çok yeniçeri mezarı var. Kallavi denilen koni şeklinde bir kavuk var bu hangi mezar taşının tepesindeyse bilin ki orada bir sadrazam yatmaktadır. Hocaların taktığı “örf” denilen sarık var, bunların da çeşitleri var. İlmiye sarığı var denilen 3 tür sarık var: şeyhülislamın, müftünün, kadının ve ya müderrislerin sarıkları. Sultan 2. Mahmut’tan sonra ise  mezar taşlarının tepesi fes şeklinde yapılmış.Bir de tarikat başlıkları şeklinde yapılmış mezar taşları var. Bu başlıklar da merhumun hangi dergaha, meşrebe mensup olduğunu gösterir. Bu tarikat başlıkları konusunun üstadı Safiyüddin Eşrefoğlu Beyefendi’dir, derya gibi bir insandır. O konuda ben hiç konuşmayayım.

 

İlginç yanı olan bir mezar ya da mezartaşı…

Bir camiinin bahçesinde yatan birinin mezartaşında “ sakal traşı yapmayan berber” ibaresi yazılıydı. Bu taş artık yok. Bir başkasında” Evail-i Ramazan-ı Şerifte kara sevdaya müptela olup piştov ile kendini helak eden Okmeydanı Şeyhi  …Efendi’nin ruhuna fatiha” yazıyormuş. Okçuların reisi olan birisi umutsuz aşka düşmüş ve kendini Ramazan öncesinde tabancayla vurmuş yani. Aradım ama ben böyle bir mezartaşı bulamadım.  Bir başka tuhaf şey var. Molla Gürani’nin kabrinin taşı cami yanınca yokolmuş. O taş yerine bir taş koymuşlar yerine üstüne de bir kitabe yazmışlar, ama bu taş bir kadın taşı aslında.  İlginç bir taş da Hilmi Paşa’nın. Paşa Kıbrısta ölüp gömülmüş ama ailesi hatırası için burada bir taş yaptırıp koymuş, altında kimse yok aslında. . Mezar taşlarında bunların hiçbir yazı yoktur ama çeşitli işaretler ve semboller kullanmışlar. Gayrimüslim olup ta Müslüman mezarlığına gömülmüş olan kimselere ait taşlar da var. Bir de ayak taşlarına yapılmış anlamlarını bilemediğim şekiller de var.

 

Bunu nereden anlıyorsunuz.  Kadın ve erkek için taşların şekli farklı mı oluyor?

Üstü üçgen olan taşlar ya kadın taşıdır yada genel olarak mezarların ayak kısmına konan  ayak taşıdır. Ayak taşıysa zaten yazı olmaz. Erkek taşları düz ya da sarıklı vs. olur, üçgen tepeli olmaz.

 

Bazı mezarlarda kılıç, bayrak, balık, kuş, fener, keser, üçbalık, hurma ağacı, gemi gibi motifler görüyoruz. Bunların bir anlamı var mı?

Onlar askeri semboller. Yeniçeri bölüklerinin armaları. Her bölüğün bir arması var. Bölüğün fonksiyonuyla alakalı olabiliyor. Bunların hepsinin katalogu olmadığı için bazıları bilinmiyor. Bazı işaretler var, şifreden beter.

Mezarlıklarla ilgili bildiğiniz ilginç şeyler, olaylar var mı?

Tabi olmaz olur mu? Çok ilginç şeyler de rastladıfunduszeue.info bazı mezarlıklarda  Hızır’ı gördüğünü iddia edenler, bazı kabirlerin üstüne nur yağdığını görenler. Bunun gibi ruhani bağlantılı şeyler söylenir. Bir de kabir ziyaretlerinde kabrin ayak ucunda durup dua etmek ve ruhani bağlantı kurma konusunda telkinler vardır. Olur mu olmaz mı bilmem. İlginç bir şey var: Yahya Efendi Dergahı’nda  yaklaşık yaşında bir çınar var. Ağacın gövdesi üzerinde eski yazıları andıran bazı dokusal şekiller oluşmuş. Yahya Efendi’nin bu çınar altında Hızır Aleyhisselam’la buluştuğu söylenir, anlatılır. Bu menkıbe sebebiyle bu çınar sembolik bir değer kazanmıştır.

 

Bildiğiniz ilginç, farklılığı olan mezar taşları var mı?

Var. Şair Nefi için dikiklmiş bir mezar taşı var Karacaahmet mezarlığında. Normalde Şair Nefi ayaklanmada öldürülüyor. Kendi mezarının yeri bilinmemesine rağmen muhtemelen hayatında onu himaye ettiği için Hafız Ahmet Paşa’nın mezarının yanına Nefi adına üzerinde sadece fatiha suresi yazan bir mezartaşı dikiliyor. Bu taş şimdi asıl yerinden metre ileride iki yeni mezarın arasında öylece duruyor. Bu belki de onun adına dikilmiş bir makam taşı. Başka bir şey daha var ilginç. Halil Hamit Paşa’ya ait 3 tane mezar taşı bulunuyor. Asıl mezarı Rodos’ta olmakla beraber iki mezar taşı da Karacaahmet’te. Sebebi, Rodos’ta idam edilerek gömülmesine rağmen, kellesi daha sonra İstanbul’a getiriliyor. Kellesinin gömüldüğü yere Rodos’takine benzer bir taş daha konuyor. Mezarlığın diğer yanı da yol olduğu için geçenler görsün diye bu kelle taşının hizasında diğer yol tarafına da aynı taştan bir tane daha konuyor. Kellerin gömüldükleri yerlere lahit konulmaz sadece kellenin üstünde bir mezar taşı konur. Bu Halil Hamit Paşa Kemal Derviş ailesinin atalarındandır.

 

Yörelere göre eski mezarlar ve mezar taşları arasında ne gibi farklar olabilir?

Mezar taşlarında bulundukları kasaba, il, vilayete göre değişiklikler olabiliyor. İstanbul’da başkadır. Edirne, Bursa, Gebze veya Akçakoca&#;ya giderseniz değiştiğini görürsünüz. Birbirlerine benzer gibi görünseler de her yörenin mezar taşı hem taş yapısı, hem kaligrafi, hem dil değişir. Her yerin gelenek ve göreneğine göre değişir. Mesela Narlıdere mezar taşlarında saat motifleri var. Ege bölgesinde cami tasvirli taşlar vardır. Manisa bölgesinde de Bizans sütunlarından çevrilme, kavukları başlıkları çok farklı mezar taşları var. Her yerde taşlara mahalli özellikler yansımış. Mesela Macaristan’dan Osmanlı’ya göç etmiş gayrimüslim kimseler var, Antalya’ya yerleştirilmişler.

 

Bildiğiniz sıra dışı özellikleri olan mezar taşlarından örnek verebilir misiniz?

Çok ilginç bir tane var: Üzerinde &#;Zalim avret elinde ölen merhum mağfur Kazancı El Hac Mehmet Ruhuna &#;&#; ibaresi yazılı bir yeniçeri mezar taşı var. Yeniçerilerde evlenme yasağı olmasına rağmen, karısının zulmü yüzünden helak olan birisi bu demek ki. Bunun gibi ilginç ibareler bulunan şeyler de var. Mesela Şair Nef&#;i için Karacaahmet&#;te dikilmiş taş var. Halbuki mezarı bilinmiyor. Muhtemelen anıt taşı olarak dikilmiş. Konya&#;da &#;larda Mevlana Müzesi&#;nin arkasına Şair Muhammed İkbal için bir anıt taşı dikildi, yanına da Şair Nefi için bir tane. Makam taşı gibi. Nef&#;i için dikilmiş Karacaahmet&#;teki eski taşın üstünde bir desen var mesela, kementle boğdurulmuş bir kelleye işaret ediyor. Başka bir şey: aynı adama ait değişik yerlerde üç tane değişik tarihi mezar taşı var. Bu Ispartalı Vezir-i Azam Halil Hamit Paşa&#;nın mezar taşları. Bunlardan birinde adamın kementle boğdurulduğunu gösteren işaret var. Önce boğup, sonra kafasını kesmişler. Vücudunu Bozcaada&#;ya, kellesini Karacaahmet&#;teki aile mezarlığına gömmüşler. Karacaahmet&#;te başının gömüldüğü yere Bozcaada&#;dakinin benzeri bir taş konulmuş. Aynı taştan bir üçüncüsünü de kellenin hizasında mezarlığın öteki tarafında yola bakan kısma dikilmiş; oradan geçenler de görüp Fatiha okusunlar diye.

 

Peki semboller açısından ne gibi ilginç örnekler var mezar taşları arasında?

Merdivenköy Bektaşi Tekkesi’nin haziresinde duran ve üzerinde kocaman “Elif” harfi oyulmuş bulunan bir taş var. Bu taşın üzerindeki “elif” harfi vahdaniyeti yani Allah’ın birliğini temsil eder. Bütün tarikatlarda ortak bir semboldür. Başka anlamları da olabilir tabii. Mesela Halil Hamit Paşa’nın mezartaşında hayat perdesi dediğimiz bir perde figürü resmedilmiştir. Hayat bir perdeden ibarettir manasına gelir bu. Bu motif başka yerlerde de kullanılmış ama bu taşın üzerindeki tek çünkü bu hayat perdesine geçirilmiş kement motifi de resmedilmiş. Bundan anlıyoruz ki bu şahsın hayatı kementle boğulmak suretiyle sona ermiş. Başka türlü kementli bir  figür boğdurulan Nef’i’nin mezartaşında var.

 

Gördüğüm kadarıyla evinizde çok geniş bir arşiviniz var. Sizin ifadeniz “ en az 20 adet doktora çalışmasına yetecek malzeme”  biriktirmişsiniz. Evinizin bir odası tamamen arşiv, sizin ve oğlunuzun odası da arşive dönmüş durumda. Bu kadar belge ve fotoğrafı ne şekilde değerlendirip, koruyacaksınız?

 Sadece burada değil, evin dışında da bu kadar arşivim var. Belgelerin dışında yaklaşık 60 bin fotoğraf, dia pozitif ve negatif var. Ben olmasam buradaki belge ve fotoğrafların ne olduğunu, neye yarayacağını anlamaları çok zor. Bir çoğunun ne olduğu anlaşılmayacaktır. Murat Bardakçı bana bunları satmamı önerdi. Koç Vakfı’na satmam önerildi.  Arşivi verip belli bir para almak mümkün ama o negatiflerin, o taşların ne olduğu, neye yaradığı yazılı değil ki. Ben versem bunu kim yapacak. Ben aradan çıkarsam kim layıkıyla değerlendirecek bunları.

 

Bir kurum veya üniversiteyle anlaşarak tüm bunları değerlendirseniz ve korumaya alsanız daha uygun olmaz mı?

Üniversiteyle hiç görüşmem. Hocaların megalomanca yaklaşımları var, ilgilenmiyorlar bile.

 

Akademik unvanınız olmadığı için sizi dikkate mi almıyorlar? Araştırmacılar size başvurmuyorlar mı?

Bir kere benim bu kadar belge topladığımı bile bilmiyorlar. Üstelik benim bir başka yerde yine böyle arşiv olarak kullandığım depo gibi bir yerim daha var. Ben bunların içerisinde boğulmuşum yani. Bana bir şey olursa bunları deşifre edecek adam çok az. Üniversitelerin yaklaşımı şu: “ Sen bize ver, git! Biz çözeriz.” Ya da “ Sana bir adam yollayalım, senin arşivini elden geçirsin, antikacı dükkanından mal seçer gibi istediğini alsın!”

 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası