hasan atilla uğur neden hapse girdi / Levent Göktaş Haberleri | Onedio - Sosyal İçerik Platformu

Hasan Atilla Uğur Neden Hapse Girdi

hasan atilla uğur neden hapse girdi

kaynağı değiştir]

PKK elebaşı Öcalan’ı 8 ay sorgulayan Albay Hasan Atilla Uğur, SÖZCÜ’ye konuştu: Çözüm sürecinde şehit anneleri kan ağladı

Yeni bir çözüm sürecinin başlatılacağına kesin gözüyle baktığını söyleyen Albay Hasan Atilla Uğur, “Çözüm süreci yapılırken, şehit anaları kan ağladılar, kimse duymadı. Şehitler mezarlarında ters döndü. Yine aynı yollara başvurulmamalı” dedi.

Albay Hasan Atilla Uğur, Kuleli Askeri Lisesi'nden sonra eğitimine Kara Harp Okulu'nda devam etmiş, yılında Jandarma Teğmen rütbesiyle mezun olmuş, Piyade Okulu ve Jandarma Okulu'nu bitirdikten sonra komando eğitimi almış, çeşitli görevlerden sonra yılları arasında Jandarma Teknik İstihbarat Daire Başkanlığı görevinde, yıllarında Çanakkale Eğitim Alay Komutanlığı görevinde bulunmuştur. yılında yakalanarak Türkiye'ye getirilen Abdullah Öcalan'ın ilk sorgulamalarını yapan Atilla Uğur yılında kendi isteğiyle emekli olmuştur. Üstlendiği görevleri başarıyla tamamlayan Uğur, yılında FETÖ kumpası Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmış, 10 Mart tarihinde tahliye olmuştur. Kitapları: Dün, Bugün, Yarın, İşte Gerçekler ve Sorgu Odasında Apo.

Sevgili okurlar, öncelikle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'mızın 99'uncu yılını gönülden kutluyorum, Ata'mızın emaneti sonsuza kadar yaşasın, O'nun ve bu vatan için canını vermiş şehitlerimizin ruhu şad olsun! Bugün PKK terör örgütü ve elebaşı Apo'yla ilgili önemli birçok bilinmeyeni öğreneceğiniz bir röportajı okuyacaksınız. 23 yıl önce 15 Şubat 'da Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilen Abdullah Öcalan'ı İmralı'da sorgulayan, bu önemli ve büyük sorumluluk gerektiren görev için 8 ayını İmralı Adası'nda geçiren “Sorgu Odası'nda Apo” kitabının yazarı, kahraman bir Türk askeri, varlığıyla gurur duyduğumuz cesur, vatanını aşkla seven gerçek Atatürk askerlerinden biri olan Albay Sayın Hasan Atilla Uğur bu röportajda hem Öcalan'ın ifadelerinde söylediği tahmin edilemeyecek cümleleri, hem de Türkiye için çok önemli bir fırsatın yanlış politikalarla nasıl kaybedildiğini, PKK'nın bugünkü faaliyetlerini, Suriye'de kurulmak istenen PKK devletini, ABD ve diğer ülkelerin terör faaliyetlerinde oynadığı rolleri ve merak ettiğimiz, cevabını bilmediğimiz birçok konuyu açıkladı.

Kitabın arka kapağında ve girişinde yer alan, Atatürk'ün Türk milleti tanımı olan “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına TÜRK MİLLETİ denir” sözlerinin Abdullah Öcalan tarafından nasıl doğrulandığını da bu röportajda (ve tabii kitapta) göreceksiniz.

ÖCALAN ŞARTSIZ YAKALANDI!

■ Sayın Atilla Uğur, daha önce yazdığınız iki kitap daha var, gençlerin de yakın tarihlerini, unutulmaması gereken olayları bilmesinin önemini hep vurguluyorsunuz. Bu kitapta Apo'nun yakalandığı gün hemen İmralı'ya gitmeniz için size görev verildiği, yoğun bir sis varken helikopterle İmralı'ya gidişiniz ve onu sorgulama süreciniz detaylarıyla anlatılıyor. Bilinen Öcalan'la buradaki Öcalan birbirinden çok farklı, bu farkları açıklar mısınız?

Yakın tarih anlamında şu andaki milyonlarca gencin çok fazla bilgisi yok, varsa da kulaktan dolma veya algı operasyonlarıyla yönlendirme şeklinde bir takım bilgilere sahipler. Bizim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, vatanseverler olarak hiçbir şekilde kişilerle işimizin olmaması, önce olayı anlamamız lazım. Tarihi anlayabilmek bir iki adım geri çıkacaksınız, çıkmazsanız resmin bütününü göremezsiniz, sadece olaya odaklanırsınız o da sizi yanıltır. Ben daha önce cezaevinde Ergenekon tertibiyle yatarken “Abdullah Öcalan'ı nasıl sorguladığımı anlatan “İşte Gerçekler” kitabını yazmıştım ama cezaevi koşullarında ancak hatırladıklarımı yazabildim, şimdi geldiğimiz noktada, özellikle yılında Türkiye'ye baktığımız noktada hala bu sorunun bizim başımızda büyüyerek devam eden bir bela olduğunu gördüm. Şunu da gördüm, “açılım” süreçlerinde, “çözüm” süreçlerinde İmralı'da cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan'a gidip fikir almalar, onun verdiği talimatlarla hareket etmeler ya da onun yazdığı mektupları Diyarbakır'da bir takım kişilere okutmalar, “megri, megri” çekmeler, Türk ordusuna yüklenen, küfreden Şivan Perver'lerle birlikte şarkılar söyleyip sözde gözyaşları dökmeler filan bunları gördükten sonra tekrar hafızayı tazelemek adına ve daha önce yazmadıklarım, kanıtlarını tam olarak bulup da yazamadıklarımı Türk milletinin gözlerinin önüne sermek istedim, birinci amacım bu.

Esas mesele şu; baktım ki 99 yılında Öcalan'ın yakalanması olayı yanlış biliniyor ; “Abdullah Öcalan'ı Amerika bize teslim etti, “öldürmeyeceksiniz” dedi görüşü yaygınlaşmış, bu Türkiye Cumhuriyeti devletine, MİT'e, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, Emniyet İstihbaratı'na, hepimize hakarettir, böyle bir şey olamaz.

Diğer konu, Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması olayı çok önemli. Bu olayda dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Paşa Adana sınırına gitti -tabii bu bir devlet refleksidir aslında; 'de bin tane sıkıntımız yine vardı ama o zaman devlet aklı, devlet terbiyesi dediğimiz bir olay da vardı- Atilla Ateş Paşa sınırda  “Siz terörist başı Apo'yu besliyorsunuz, bundan sonraki hareketlerinize dikkat edin, bu size bir ikazdır” dedi. Çok şehit verdiğimiz yıllar ve tabii ki Kara Kuvvetleri Komutanı bunları Genel Kurmay Başkanı'nın emriyle bir devlet aklı olarak söylüyor, sonra Cumhurbaşkanı Demirel bu kez dünya kamuoyuna aynı minvalde; “Evet, biliyoruz, bundan sonra alacağımız tedbirlerde kimse bize gık diyemez, o adam orada besleniyor” anlamında bir konuşma yaptı. Ve bakın, Suriye'de şimdiki Esad'ın babası Hafız Esad o zaman Öcalan'ı yıllarca besledi, kendi istihbarat birimleri besledi. Neticede, Türkiye'nin bu tutumunun blöf olmadığını anladılar ve Suriye hükümeti Öcalan'ı çıkarmak zorunda kaldı. Orduya teyakkuz emri verilmişti, her şeye hazırdık ve bunu görüyorlardı.

Bizim derdimiz Suriye yönetiminin Öcalan'ı bize teslim etmesiydi.  Öcalan'ın Suriye'den gönderildikten sonra Yunanistan macerası, Rusya, daha sonra İtalya macerası, daha sonra Kenya macerası sırasında elbette ki Amerikan istihbaratı dahil birçok istihbarat birimleriyle paslaşmalar yapıldı ama bu paslaşmalarda herkesin düşündüğü gibi “Bak onu yakaladım, sana veriyorum ama öldürmeyeceksin, o şartla veriyorum” şeklinde bir dayatmanın olduğu kesinlikle yalandır, evet Amerika (CIA) bize yardımcı olmuştur, biz de onlara başka konularda yardımcı olmuşuzdur ama böyle bir şart asla olmamıştır.

■ Birçok devlet Öcalan'ı korurken Amerika'nın yardımcı olması da enteresan bir olay.

İtalya'da Öcalan bir malikanede oturuyordu, gazeteciler gidip röportaj yapabiliyordu fakat ne oldu; oradan çıkarılmasını sağlayanlardan birisi de Amerikan diplomasisidir, bize verdikleri söz gereği onları yapmışlardır.

■ Öcalan İtalya'dayken Cumhurbaşkanı Demirel Avusturya'ya bir ziyaret yaptı, ben de katılan gazeteciler arasındaydım. Demirel o gece verilen yemekte hepimizin göğsünü kabartan müthiş bir konuşma yaptı ve “Öcalan'ı koruyan devletlerin teröre hizmet ettiğini, Türkiye'nin bu konuyu mutlaka halledeceğini” çok özgüvenli bir şekilde anlattı. Salonun buz kestiğini bugün gibi hatırlıyorum.

Kenya Büyükelçiliğinde de bizim MİT'de görevli kahraman arkadaşlarımız büyük bir başarıyla olayı tamamladılar, önemli olan Abdullah Öcalan Türkiye'ye getirildikten sonra neler olduğu. Mesele Öcalan'ı bir sembol olarak ortaya koymuşlardı, yılında Ada'ya geldiği zaman bütün dünyanın gözü oradaydı, PKK terör örgütüne yardım etmeyen çok az ülke vardı. Abdullah Öcalan İmralı'ya geldiğinde ayağı takılıp düşse ve kafasını vurup ölse Amerika bize savaş mı ilan edecekti? Böyle bir şey olabilir mi? Ama Öcalan'ın geldiği süreçte kendi avukatları yanına gidip geldikten sonra ben de orada mülakat dediğimiz bir takım görüşmeler yaptım onunla. Normal sorgusuna katıldım, onun dışında mülakatlar yapıldı. Daha önce Öcalan “Biz bunu atamız Şeyh Sait'ten devraldık, Seyit Rıza'dan devraldık, bunlar Kürt isyanlarıdır, biz de şu anda en son Kürt isyanına başladık bunu başaracağız” diyordu. Aynı Abdullah Öcalan bana “'ten sonra ben bunu anladım, Şeyh Sait isyanı tamamen şeriatçıların isyanıdır, onu İngilizler yaptı” dedi.

Öcalan, ‘Biz her şeyi yaptık ve yapılan şeyleri de devletin üzerine attık' diyor&#;”

‘İSYAN DEĞİL ŞERİATÇI AYAKLANMAYDI' DEDİ

■ Kitaptaki sözlerine bakınca, bütün Kürt isyanları için “Aslında ayaklanmalar Kürt isyanları değildi, hiç de anlatıldığı gibi değil, tamamı Cumhuriyete karşı, hilafetçi şeriatçı ayaklanmalar, Şeyh Sait de hilafetin içinden gelme zengin biri ” diyor.

Bunu başkaları söylerse karşı çıkılabilir ama daha önce “Bunlar Kürt isyanıdır” diyen Öcalan söylüyor, bugün hala “Biji Kürdistan” filan diyenler bunu kast ediyorlar. Bakın kitabın arkasında “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözü var, ben o Mustafa Kemal Atatürk'e gerçekten kurban olayım, daha o zaman bunun adını koymuş, burada ne ırkçılık var, ne etnik milliyetçilik var, burada  “Türk, Kürt hep beraber bunu yaptık” demiş. İşte bunları milyonlarca Türk gencine hatırlatmak için yazdım. Milyonlarca Türk genci derken; Mustafa Kemal Atatürk 'de Nutuk'u Cumhuriyet Halk Partisi kurultayında CHP Genel Başkanı olarak okuyor, sonra da Gençliğe Hitabe'yi okuyor. Doğal olarak Cumhuriyeti kendi partisine veya Türk Ordusu'na emanet etmesi beklenebilirdi ama öyle demiyor; gençlik dediği Türkiye'de yaşayan bütün gençlerden bahsediyor, bunun yaşı da yok, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin gençleriyiz.

YAKALADIK AMA İSTİFADE EDEMEDİK

■ Öcalan ilk geldiğinde ne diyordu ve ondan sonraki sorgularda sizi en çok şaşırtan, hiç beklemediğiniz cümleleri nelerdi? “Mesela “Bırakın beni bütün Kürtleri, Türkmenleri toplayayım, senelik durumu düzelteyim” diyor.

Abdullah Öcalan'ı Ada'ya Poyraz hücumbotuyla kahraman denizci arkadaşlarımız, Özel Kuvvetler mensubu arkadaşlarımız getirdiler, bize teslim ettiler, biz de onu hazırladığımız ve 'lardan beri kullanılan bir odaya alıp sorguya başladık, ilk geldiğinde tabii Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan, Emniyet İstihbaratı'dan arkadaşlar da vardı. O bizim sorduklarımıza cevap vermek yerine geçmişte yaptıkları toplantıları, sorduklarımızın dışında olayları anlatıp “Ben devletime hizmet etmeye hazırım” diyordu. Uçakta getiren arkadaşlarımız da bize “Ben devletimin emrindeyim, benim annem de zaten Türk'tü” gibi teslimiyetçi konuşmalar yaptığını söylemişlerdi. Bize anında vereceği sıcak bilgiler çok önemliydi, operasyon yapacağız, PKK'nın nerelerde ne planladığını bilmeliyiz, bir arkadaşımız “kendi mecrasında konuşurken Murat Karayılan, Şemdin Sakık gibi teröristlere hep hakaret ederek konuştuğunu, hakaret edilenlerin de bundan hiç rahatsız olmadığını tam tersine bir havaya girdiklerini” hatırlattı, biz de biraz daha kesin bir tavırla sorduk. Yoksa bir eza, cefa, işkence gibi fiziki zorlamalar hiç olmadı, zaten Abdullah Öcalan “yakalandıktan sonra, geldiğim günden bugüne kadar hiçbir fiziki ve manevi işkence görmedim, hiçbir kötü söz söylenmedi” diye açıklama yaptı. Bunu ne zaman yaptı biliyor musunuz; duruşmanın ilk günü mahkeme reisi Turgut Beyden izin istedi ve bunu açıkladı, bu bütün Türkiye için öne geçmek demekti, çünkü Türkiye'nin dostu olmayan tüm ülkeler bizi sıkıntıya düşürmesini,  onun “Bana işkence yaptılar” demesini bekliyordu, bunu yapmadı.

■ Kitapta şu sözleri var; “Devletimin bir eri gibi çalışacağım, PKK yöneticileri bile beni anlamadılar, eylemlerin çoğunu Şemdin Sakık, Murat Karayılan, Osman Öcalan ve Cemil Bayık organize etti” diyor, kurtulmak için kendi kardeşini suçluyor. Tuhaf değil mi, neden yapıyor?

Bunları söylediğinde henüz mahkeme karşısına çıkmamıştı, aslında hep iddia ettiği bir şey var, yaşantısında da görüyoruz; 'ten itibaren değiştiğini söylüyor.

■ Yine kitaptan alıyorum; sorgu sırasında da “Ben 'ten beri devletime hizmet ettim, bana inanmıyor musunuz” dedikten sonra kalkıp Türk bayrağını öpüyor.

Evet ama tabii artık yakalanmış, mahkemenin önüne çıkacak, o tarihte Türkiye'de halen idam cezası var, bunları da değerlendirerek Abdullah Öcalan'ın söylediklerini anlamak lazım. yılı itibariyle 40 bin insanın katlinden sorumlu, milyarlarca dolar paranın harcanmasına sebep olmuş, Türkiye'de kan, gözyaşı, Kürtlerin de aralarında olduğu birçok insanımızın kanına girmiş bir örgütün elebaşının Türkiye'ye gelip böyle davranması önemlidir. Önemli olan nedir; devlet olarak onun bu tavrından istifade edebildik mi, bütün mesele bu.

PKK DEYİNCE KÜRTLERİ ANLAYANLAR HATA İÇİNDE

■ Atatürk'ün müthiş bir taktisyen olduğunu, Kurtuluş Savaşı ve Lozan kazanımları dahil bütün başarılarını günlük taktikler geliştirerek yaptığını söylüyor. “Bugün Türkiye'nin her tarafında Kürtler varsa ve vatandaşsa bunu Atatürk'e borçluyuz, Türkleri ve Kürtleri yok etmeye dayalı oyunu bozan Atatürk'tür, Misak-ı Milli içerisinde Türk ve Kürt birlikte olacaktır sözü de onun sezgi gücünü gösterir” diyor. Bunları söylerken neden onlarca yıl Türkleri ve Kürtleri öldürtmüş, PKK'nın amacı ne?

Onun açıklamasını yapıyor; Ben 93'e kadar bu zihniyette değildim, 93'te gerçekleri görerek tavrımı değiştirip bu işin Türkiye'siz olmayacağını anladım diyor. PKK'nın kuruluş amacı tabii ki büyük Kürdistan. Şu anda da öyle değil mi, elbette öyle. Ben bizzat bu işin sıfır noktasını yaşayan bir arkadaşınız olarak söylüyorum, Kürt deyince PKK'yı, PKK deyince Kürtleri anlayanlar büyük hata içinde, asla böyle bir şey yok. Bunu istismar eden, bundan menfaat elde eden çeteler var, menfaat elde eden bir takım partiler ve dışardaki güçler var. Ben Güneydoğu'da görev yaparken beni arayıp “Komutanım, senin geçeceğin yola mayın döşendi gördük, sen iyi adamsın dikkat et” diyen Kürt vatandaşlarımız vardı. Ben Ergenekon'dan cezaevine girdiğim zaman birçok insan korkup ailemle konuşmazken, görev yaptığım yerlerden Tunceli'den, Ağrı'dan, Hakkari'den gelip “Bir ihtiyacınız var mı, biz komutanımıza çok üzülüyoruz” diyen Kürtler var. Kürt, Türk ayırımı yok, Mustafa Kemal adını koymuş, böyle bir ayırım yok. Atatürk konusunda, sizin dediğiniz gibi ben de birçok kez soruyorum zaten, daha önceki verdiği talimatlar gereği, özellikle , 89, 90, 91,92 yıllarında köylere giden teröristler şöyle bir propaganda yapıyorlar; Atatürk ve Cumhuriyet din düşmanıdır, şöyledir, böyledir diye inanılmaz şekilde Mustafa Kemal'i kötülüyorlar ve dini kullanmaya çalışıyorlar. “O konuyu da sordum; Sen ilk başta dinden çok bahsetmiyordun, daha sonra Yezidiler grubunu kurdunuz, Avrupa Aleviler Derneği'ni kurdunuz, ne oldu” dedim, “Biz ilk propagandalara başladığımız zaman halk bize sıcak bakmıyordu ama baktık ki bu şekilde ‘Cumhuriyet karşıtı, Atatürk karşıtı' olarak kullanırsak ve dine daha yakınmış gibi görünerek kullanırsak bir takım menfaatler elde edebiliriz” dedi. Nedir dedim, “Mesela bizimkiler köylere gittikleri zaman onlara verdiğim talimat şuydu; çocuklarınız dağda PKK'nın yanında ölürlerse şehitlik mertebesine ulaşıyorlar biliyor musunuz' diyeceklerdi”, bunun gibi şeyler anlattı ama bunu yalandan yaptığını kendisi bana söyledi. “Yezidileri de kullanmaya çalıştım, Alevileri de kullanmaya çalıştım, Sünnileri de kullanmaya çalıştım, Atatürk'e de küfrettim ama baktım ki” dedi, burası çok önemli; “Sözde eyalet komutanlarından gelen bilgilere baktım ki ne yaparsak yapalım, Güneydoğu'nun en ücra köşesindeki en bağnaz, Türkçe bilmeyen insanın bile Atatürk'e bir sevgisi var, bunu gördük ve vazgeçtik” dedi.

‘GÖRDÜM Kİ İNGİLİZLER YAPMIŞ'

■ Dinle Atatürk ve Cumhuriyeti karşı karşıya getirerek çıkar elde etmeyi onlar da düşünmüşler demek ki.

Evet, bunu yapmışlar ama sizin de sorduğunuz gibi “Atatürk çok büyük bir taktisyen, ondan daha öte bir taktik ustası yok” diyor. Şimdi, siz, ben veya devlet büyüklerinin söylemesi normal, bunlar elbette çok doğru şeyler ama bunu Abdullah Öcalan gibi bir terörist başının o dönemde söylemesi, o söylediklerinin yılında da kitap ve bu röportaj vasıtasıyla gençlerimizin önüne konulması çok önemli. Öcalan diyor ki; “Ben okula başladım, üniversite filan, o dönemde devrimci olanlar Şeyh Sait isyanını överek anlatıyorlardı, biz de onlardan kaptık, sonra da PKK'yı kurduktan sonra fazla araştırmadan bunun üzerinde yürümeye başladık, baktık ki çok etkili oluyor, Şeyh Sait ve Seyit Rıza'yı devamlı tekrarladık. Sonra ben 93'ten itibaren okumaya başladım; gördüm ki Şeyh Sait bir toprak ağası, milyona yakın hayvanı var, her yıl Erzurum'un yaylalarından çıkıyor -Osmanlı zamanından beri- Halep'e kadar gidiyor, her türlü eğlence sefahat ve Kürt kardeşlerimizi maraba olarak kullanıyor. Bazı durumlarda “Bu iyi hizmet etmedi, bunu kurşuna dizin” diyor, Şeyh Sait böyle bir adam. Tabii ki İngilizler yılında Halep'e gittiğinde bunu buluyorlar (İngiliz arşivlerinde var) ve diyorlar ki; “Biz her konuda yanındayız, bak buraya okullar açılıyor, saltanat da elden gitti, bu konuda bir şeyler yaparsan sana her türlü desteği vereceğiz”. Önce dinlemiyor, sonra Cumhuriyet tedbirleri uygulanmaya başlayınca her şeyi istediği kadar kolay yapamayınca tekrar düşünüyor ve İngilizlerle görüşüyor.

Çok enteresandır bu, İngilizler bunu neden yapıyorlar; 'te, Lozan Anlaşması'nda –Mustafa Kemal Atatürk ve oraya gönderdiği İsmet İnönü'yü burada rahmetle anıyorum- çok uğraşmışlar, Türkiye Cumhuriyeti bitmiş, evlerde erkek kalmamış, milyon nüfusun yarısı hasta, salgınla kaybedilmiş, orada İngiliz'in oyuncağı Yunan'ı atmış ve gitmiş Lozan'da bu anlaşmayı yapıyor.  Büyük bir zafer bu, Sevr Anlaşması'nı yırtıp atmışız ama şartlarımız nedeniyle orada Musul'u halledememişiz. Nereye kaldı Musul, Milletler Cemiyeti'nde daha sonraki bir tarihte, 'te İngiltere ve Türkiye arasında yapılacak görüşmelere bırakıldı, Mustafa Kemal de buna hazırlık yapıyor. Tam 25'te askerlerimizi, ordumuzun geri kalanını sınıra doğru yığarken ve İngilizler de orada faaliyet halindeyken bir baktık Şeyh Sait isyanı patladı. Her tarafta karakollar basıldı, askerler öldürüldü, işkenceler yapıldı, tabii ordumuz savaştan yeni çıkmış yaralı bir ordu, bu tarafa dönmek zorunda kaldık ve tabii ki Milletler Cemiyeti'nde İngiltere bizi bir oldubittiye getirerek öz be öz Türkmen, Türk yurdu Musul'u petrol sebebiyle eline geçirdi. Şeyh Sait'in kullanılma amacı budur.

PYD/YPG'NİN ALT YAPISI 90'LI YILLARDA HAZIRLANDI!

■ “Sorgu Odasında Apo” kitabınızda Suriye ile görüşmeler yaparken duvardaki Suriye haritasında Hatay'ın Suriye topraklarında gösterildiğini gördüğünüz bölüm ilgi çekici. Bunu anlatır mısınız?

Ben yılları arasında Kızıltepe'de jandarma komutanlığı yaptım. İlçenin kaymakamının herhangi bir mazereti olduğunda görevini ya Emniyet müdürüne, ya jandarma komutanına birisine bırakmak durumundaydı, o hep beni tercih etti, aynı zamanda kaymakam vekili oldum. Suriye sınırında herhangi bir olay olduğu zaman, tavşan geçse iki taraf birbirinden protokol görüşmesi talep eder, hemen bakanlıklar devreye girmez, bir heyet gider, orada konuşulur. Bizi davet ettiler, yanıma belediye başkanını ve bir grubu alıp gittim. Abdullah Öcalan o sırada Şam'da krallar gibi yaşıyor, her türlü destekler veriliyor, Suriye'nin kuzeyinde bugünkü PYD'nin alt yapısı ta o zamandan hazırlandı, bakın bu çok önemlidir, yani şu anda Amerika'nın kucağında oturan YPG/PYD dediğimiz terör örgütünün hazırlıkları o zaman yapıldı.

Suriye yönetimi ile görüşürken duvarda bulunan Suriye haritasında Hatay'ın “Suriye toprağı” olarak gösterildiğini gördük, ben sordum. Haritanın 'dan kalma olduğunu söylediler oysa altında Arapça yazıyordu, yani Türkiye'ye ait olan Hatay'ın hala Suriye toprağı olduğunu gösteriyorlar kendilerince.

TERÖRİSTLERİN YÜZDE 50'Sİ SURİYE KÖKENLİYDİ

■ Suriye Hafız Esad döneminde dediğiniz gibi PKK'yı destekledi, Öcalan'ı korudu, şimdi oğlu Beşar Esad “Topraklarımızın bütünlüğü” filan diyor ama orada kuzeyinde yayılan PKK/PYD bölgesi zaten o toprak bütünlüğünü bozdu. Sizce Esad hala babası gibi PKK'yı destekliyor mu, yoksa Türkiye anlaşabilirse PKK ve türevlerinin oradan çıkarılmasını sağlayabilir mi?

Niyetlerle gerçekleri karıştırmamak lazım diye düşünüyorum, bu yıllık meselede ABD'nin de, AB'nin de, zaman zaman Sovyetler'in ve sonraki Rusya'nın amacı neydi; Ortadoğu coğrafyasında Türki dedikleri bizler varız, Farsi dedikleri İran var, Arabiler var, bunların yanına bir de Kürdi'yi eklemeye çalıştılar ama kendilerine bağlı, kendilerine piyon olarak kullanabileceği bir Kürdi'yi.  O zaman en kullanışlı devlet Suriye'ydi, amaç ise; Suriye'nin kuzeyi, Irak'ın kuzeyi, İran'ın “Pejak” bölgesi, Türkiye'nin de Güneydoğu ve Doğu'sundan oluşan ve adına onun için “Büyük Kürdistan” dedikleri bir devlet. Hafız Esad döneminde Suriye aleni destek verdi ama bir amacı vardı. Öcalan örgütünün Suriye'nin kuzeyinde rahat hareket etmesine de hiç karışmadılar, orada Kürtler yaşıyor ama seçme seçilme hakları yok, insan yerine konmuyorlar, nüfus cüzdanları bile yoktu -Suriye Kürtlerinde şimdi var mı bilmiyorum- onun için Abdullah Öcalan'ın orada örgütlenmesine ses çıkarmadılar, PKK'ya da büyük destek verdiler. Biz çatışmalara giriyorduk, ölü olarak ele geçen teröristlerin yüzde 50'si Suriye kökenli çıkıyordu, Suriye'den gelip örgüte katılmışlardı, “nasılsa Türkiye'nin başına bela oluyor” diye düşünmüşlerdi. Neden hasımlar? Hatay meselesinden dolayı, hala onu hazmedemediler.

■ Şimdi bile oraya yerleşen ve sayıları hızla artan sığınmacıların “Hatay bizim” dediği haberleri duyuluyor.

Diyecekler, daha da diyecekler ama hiçbir şey yapamazlar. Netice itibariyle, bugün artık durum tamamen değişti, bugün Irak'ın kuzeyinde Barzani yönetimiyle fiilen bir devlet var.

■ Aynısını Suriye'de yapıp birleştirme niyetindeler mi?

Kesinlikle! Bu birleştirmede İran, Irak, Suriye'yi yapacaklar da Türkiye dışarda kalabilir mi, mümkün değil. 90'lı yılların sonuna doğru Alman Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher vardı, şöyle küstahça bir demeci var; “Yugoslavya'da yapılan sistem Türkiye'nin güneydoğu ve doğusunda da yapılmalıdır” diyor. Ne oldu Yugoslavya'da; Yugoslavlara hiçbir zaman “Sen Yugoslavsın” demediler, ne dediler; Sen Sırp'sın, Hırvat'sın, Boşnak'sın, Sloven'sin, bunları dediler ve en sonunda paramparça oldu, NATO eliyle paramparça edildi, bu uzun bir hikâye.

FIRSATLAR ZAMAN GEÇİNCE YAKALANAMAZ

■ Sizce Öcalan şu an eski gücüne sahip mi? “Sorgu Odasında Apo” kitabınızda Öcalan “Kürtlerin Anadolu'nun her tarafında olmasını ve vatandaş olmasını Atatürk'e borçlu olduklarından” söz ediyor, devamlı “Ben devletimin emrindeyim” diyor, bunları şimdi de söyler mi sizce?

Bazı fırsatlar vardır –adı üstünde fırsat- zamanı geçtikten sonra artık onu tutup yakalayamazsınız. Bizim Abdullah Öcalan'la mülakat yaptığımız, birlikte bazı şeyleri yazıp çizdiğimiz ve Ankara'ya ilettiğimiz dönemde kıymeti bilinemedi bunların. yılında Öcalan geldikten sonra kendisiyle yapılan yargılama süreci ve sonrasında devam eden mülakatlarda aldığımız bazı kararları uygulamaya koyarken tabii ki Abdullah Öcalan'ın “Ben devletimin eriyim, devletime hizmet etmek istiyorum, Türkmenleri de toplayacağım, şunu da bunu da yapacağım” demesinin dışında ilk duruşmada avukatlarının kendisine yaptığı çeşitli çağrılar ve baskılara rağmen kalkıp da “hiçbir işkence görmedim” demesi önemliydi.

■ Avukatlarının yaptığı baskıları da size anlatıyor.

Evet, çünkü avukatlar gidiyor benimle görüşmek için bir dilekçe veriyor, oysa dilekçe verdiği yer zaten 10 metre ilerde, ada ufacık bir yer, ben de dilekçeyi açıp bakıyorum “Tevfik Beyle görüşmek istiyorum” diyor, oradaki adım Tevfik Beydi.

HER ŞEYİ YAPTIK DEVLETİN ÜZERİNE ATTIK!

■ Siz vatana hizmet etmişsiniz, sonra böyle önemli bir görevi üstlenmişsiniz, herkese bir takım suçlar üretti de sizi neyle suçladı?

Ergenekon sürecinde bana bir şey bulamadılar, mesele bulmaları değil, Fethullahçılar'la birlikte şu andaki mevcut iktidar beraber yaptılar bunu, artık kimse pek söylemiyor, “FETÖ kumpası” deniyor, hayır birlikte yaptılar, her yerde beraberlerdi. Ne dediler; darbe yapacak bunlar dediler, beni içeri koyduktan sonra televizyon ve gazete yazılarıyla ve öyle bir dezenformasyonla inanılmaz şekilde üzerimize geldiler ki her gün Samanyolu'nda ve Taraf gazetesinde bize yapılan yalan iddiaları, atılan iftiraları konuşup yazıp durdular. Netice itibariyle ben bu davalardan beraat ettim. Abdullah Öcalan bu kitapta. “Biz her şeyi yaptık ve yapılan şeyleri de devletin üzerine attık” diyor. Bunu gerçekten yapar terör örgütleri, bir yerde bombayı patlatır ve “Bunu devletin içindeki derin devlet yaptı” der.

 “KÜRT SORUNU” DERSENİZ TEŞHİSİ YANLIŞ KOYARSINIZ!

■ “Kürt sorunu” tartışmaları bitmiyor ama kimse de net bir şekilde bu sorunun ne olduğunu söyleyemiyor. Öcalan'ın anlattıklarının sonucunda ortaya çıktı mı? “Ana dilde eğitim” diyorlar, bunun dışında ne?

Gerçekçi olmamız gerekiyor, Türkiye'de Kürt sorunu var ise Laz sorunu var mıdır, Gürcü sorunu var mıdır, Arap sorunu var mıdır, eğer Kürt sorunu var diyorsanız bu sorunların da olduğunu kabul edeceksiniz ve onların da gelip bu şekilde davranmasını mazur göreceksiniz. Kürt sorunu dediğimiz hadise nedir, bakın yıldır kaşıyorlar bir türlü beceremediler. Abdullah Öcalan'ın bu minvalde söylediği önemli bir şey var; “Sevr Anlaşması'na baktım, Anadolu bölge bölge paylaşılmış ama bir tek Türk'e, Kürt'e bir şey yok, biz ne yapıyoruz” dedi. Şu anda bizim yanımızda korucu kardeşlerimiz, korucu olmayan ve bu devletin vatandaşı olmaktan gurur duyan milyonlarca Kürt kardeşimiz var. O bakımdan Kürt sorunu diye teşhisi yanlış koyarsanız gömleği yanlış iliklemeye başlarsınız. Teşhis yanlış yapılıp üzerinde tepiniliyor. İktidar daha önce “açılım süreci” derken, bir yandan FETÖ'yle Ergenekon-Balyoz kumpasları devam ederken biz cezaevinden “Böyle bir açılım olmaz” diye bağırıyorduk. Ne oldu; Habur rezaleti yaşandı, Oslo'da masalara oturuldu. Oslo'da masaya oturdukları kişi Sabri Ok adında cezaevinden çıkmış bir terörist, o zaman da kırmızı bültenle aranıyordu, benim devletimin yetkilileri bir İngiliz'in moderatörlüğünde Oslo'da masaya oturdular. İmralı'ya defalarca gidildi ve o zaman başbakan olan şimdiki cumhurbaşkanımız “Ben emir verdim” dedi. Teşhisi yanlış koydukları için bu işi böyle çözebileceklerini zannettiler.

“BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİZ” DERSENİZ, GİRECEKSİNİZ!

Teşhisi yanlış koyduğumuz için Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi'nde rol aldık. Bu 4 devlet; Türkiye, İran, Irak ve Suriye, bunların toprak bütünlükleri yerinde olsa, bunların düzenleri devam etse Büyük Kürdistan dedikleri o kukla devletin kurulma ihtimali var mıdır, yoktur ama maalesef Irak ve Suriye'nin bölünmesine biz yardımcı olduk, bunu kabul edeceğiz, çok büyük hatalar yaptık. Tekrar ısrarla söylüyorum, şu anda “Bir gece ansızın gelebiliriz” diyeli ay geçti neredeyse, gireceksin o zaman. Benim uçaklarıma radar kilidi atıldığını dünyaya duyuruyorsan misillemesini yapacaksın ve gecikmeden yapacaksınız, mütekabiliyet esastır. Suriye'nin kuzeyinde Fırat'ın doğusunda Amerika var, çok büyük şehitleri orada veriyoruz, PYD/YPG dediğimiz oluşum orada, bütün Amerikan silahları ve 60 bin kişilik ordu orada. Beraber olduklarını saklamıyorlar, o zaman “gireceğim” dedin mi gireceksin. Bekleyecek durumda değiliz, her gün şehitler geliyor. Böyle durumlarda Amerika hemen diplomatik çözümler arıyor. 1 Mart tezkeresini kabul etmedik diye Süleymaniye

kentinde bizim kafamıza çuvallar geçirildi, biz de karşılık verseydik Amerika hemen bizden özür dilerdi. Devlet olarak “yapacağım” dediğiniz şeyi yapacaksınız, yapamayacağınız şeyi de söylemeyeceksiniz. Biz Mustafa Kemal'i okuduğumuz zaman hep bunu görüyoruz, Mussolini abuk subuk şeyler söylediği zaman İtalyan büyükelçisini çağırıp “Çizmeyi benim ayağıma giydirmeyin” diyen Mustafa Kemal'dir.

Nobel ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago bir röportajında “Kitaplarımız, kelimeler bizim bir nehirde karşı tarafa ulaşmak için yerleştirdiğimiz taşlardır, her gün kitap okusanız bile o taşlara basıp karşı kıyıya geçmiyorsanız okumanız da boştur” diyor. Ben gençlere diyorum ki “O nehirde koyduğumuz taşlardan biri de bu kitap, gerçekleri öğrenin”.

PKK DAĞILMA NOKTASINA GELMİŞTİ AMA…

■ Öcalan sorgusunda tamamen devlete teslimiyet içinde görünüyor, sonra neler oldu?

Abdullah Öcalan bunları anlatıyor, biz Milli İstihbarat Teşkilatı'yla beraberiz, Emniyet İstihbaratı'yla beraberiz, Ankara'ya bilgileri ulaştırıyoruz. O sırada iktidarda Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli var, onların hiçbirinden “şunu yapacaksınız” diye bir talimat almadık, devlet aklı devam ediyor, amaç PKK'nın silah bırakması, PKK militanlarının yurt dışına gitmesi, yakalanabilenlerin yakalanması, operasyonların devam etmesi. Açılım sürecindeki, çözüm sürecindeki gibi valilere “operasyon yapmayın” demek gibi bir şey yok. Artı; İmralı'daki yargılamanın olabildiğince adil olarak yapılıp dünya kamuoyuna yansıması.  Avrupa basını Apo'nun duruşmaları bitip karar açıklandığında bizim hakimlerimize övgüler dizdiler, çünkü Turgut Okyay herkese eşit mesafede yaklaştı, kimsenin şov yapmasına izin vermedi ve Öcalan'a da istediği zaman söz verdi. 40 bin insanın katiline gereken yapıldı ve adil olarak yargılandı. Öcalan bunları söyledikten ve biz Ankara'ya ilettikten, PKK'ya haberler gittikten sonra PKK'nın bir kısmı Kandil'e kaçmaya başladı. Cemil Bayık'ın açıklaması var; O dönem bizimkiler Kandil'e doğru gelirken çok kayıp verdik, yanlıştı diyor. Bir kısmı kaçtı, bir kısmı çatışmalarda etkisiz hale getirildi.

yılının başıydı, Gaziantep Cezaevi Müdürü beni aradı; “Komutanım, buradaki PKK tutukluları Abdullah Öcalan posterlerini yaktılar” dedi, çünkü örgüt Öcalan'ın hamleleriyle “Devletimin emrindeyim” demesi ve bizim bunu dışarıya yansıtmamızla zayıflamıştı. Güneydoğu'daki insanlar artık terörü düşünmeden aş, iş derdine düştüler. Sonra ne oldu biliyor musunuz; idam kararı çıktı, Meclis'e gitti, oylanacak, ancak Meclis kabul ederse infaz gerçekleşebilir. Ben bundan sonra onunla konuşmaya devam ettim, 8 ay adada kaldım, Öcalan hep aynı durumdaydı, “Devletimin emrindeyim” demeye devam ediyordu. Sonra baktık, bir Anayasa kitapçığı fırlatıldı, o oldu, bu oldu ve erken seçim açıklaması yapıldı. Erken seçim açıklaması yapanlar seçimden sonra Meclis dışında kaldılar, yüzde 34 alan parti tek başına iktidar oldu. yıllarında PKK dağılma noktasına gelmişti, şehit sayılarına bakın neredeyse sıfıra indi, biz hala adada sorguya devam ediyoruz, sonra bize bir emir geldi, dediler ki “sizi çekiyoruz”, Ankara'da İstihbarat Grup Komutanıyım görevimizin başına geldik, İmralı'ya gidip görüşenleri duyuyoruz, sonra Oslo oldu, şu oldu, bu oldu, durum tersine döndü ve Öcalan “Bana ihtiyaçları var” diyerek kendini bir umut veya dahi olarak pazarlamaya başladı.

YENİ BİR ÇÖZÜM SÜRECİ BAŞLATILACAK

■ “Elebaşını yakalayıp getirmişsiniz, dünyanın gözü önünde yargınızı hakkaniyetli bir şekilde işletmektesiniz ama ilerleyen zaman içinde yanlış tercihlerle bu şansı yok ediyorsunuz, bunun adına gaflet, dalalet ve aynı zamanda ihanet denir” diyorsunuz kitapta, bu çözüm süreci değil mi?

Kesinlikle öyle.

■ Örgütün Avrupa kanadı Apo yakalanmadan önce onu kurtarmak için gerekli parayı vermiyor, yakalandıktan sonra PKK posterlerini yakıyor, sonra nasıl tekrar yükseldi?

Onu makbul adam haline getiren maalesef bizim yönetimimiz. Neyi çözüyorsunuz, o zaman gidin Lazlarla çözüm süreci yapın. Çözüm süreci yapılırken şehit anaları kan ağladılar, kimse duymadı. Şehitler mezarlarında ters döndüler, lütfen bunu yazın çok önemli. Bundan sonra siyasetçilerin aynı yollara başvurmamalarını ummak zorundayız.

■ Yeniden bir çözüm süreci yapacaklarını mı düşünüyorsunuz?

Yüzde yüz öyle olacağını düşünüyorum. O kadar net ki.

■ Kim yapacak, AKP mi? Erdoğan son zamanlarda HDP'ye ağzına geleni söylüyor.

Bunların hepsi taktik. AKP Güneydoğu'nun dini profiline oynuyor, orası İstanbul Fatih, Balat gibidir. Geçenlerde Diyarbakır'da Alimler Toplantısı yapıldı biliyorsunuz, IŞİD de oradaydı, Taliban da oradaydı.

SORGULAMANIN  DEĞERLENDİRİLMEMESİ BÜYÜK KAYIPTIR!

■ Kitapta FETÖ-PKK ilişkisinden söz ediliyor, çok önemli bir konu bu, açıklar mısınız?

Çözüm süreci sırasında Sırrı Süreyya Önder, Selahattin Demirtaş İmralı'ya gidip geliyorlar, “İmralı Notları” diye bir kitap çıkardılar. Selahattin Demirtaş, Öcalan'a “Efendim, okyanus ötesinden Cemaatin selamı var, bizimle görüşmek istiyorlar” diyor, Öcalan “Beni en iyi Hoca efendi anlar, gidin görüşün” diyor. O kadar açık ki; 15 Temmuz gecesi PKK'nın darbe girişimi yapanlara “yanınızdayız” mesajı vermesinin anlamı ne? FETÖ-PKK ilişkisi son derece doğal, hedef Cumhuriyet'se, hedef Türkiye'yse bunların bir arada olmasında hiçbir sakınca yok. Asıl olan şu; biz Abdullah Öcalan'ın sorgusunu en iyi şekilde yaptık, mülakatını en iyi şekilde yaptık ve aldığımız neticeleri de –ben helikopterle İmralı'dan Ankara'ya uçarak- hiç gecikmeksizin Harekat Başkanı Yaşar Büyükanıt'a  veriyordum, Genelkurmay Başkanı'yla birlikte karar alıyor ve Başbakan Ecevit'e arz ediliyordu. Sonradan bu sürecin değerlendirilememesi büyük kayıptır.

MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ

■ PKK ile yıllarca mücadele ettiniz, “kucağımda şehit olan askerler oldu” diyorsunuz ve “PKK ile mücadele Kürtlerle mücadele demek değildir” vurgusunu da sık sık yapıyorsunuz. “Önemli bu cümle, çünkü PKK ile Kürtleri bilinçli olarak karıştıranlar var” diye yazmışsınız. Gerçekten önemli.

Çok net olarak aktarmak istediğimi başarmışım demek ki, söylediklerinizden bunu anlıyorum. PKK terör örgütüyle, PYD'yle, onun bağlantılarıyla mücadele etmek, onlara karşı olmak demek Kürt düşmanlığı asla değildir. Fethullahçı çete gibi Türkiye'yi şeriatçı bir çizgiye sokup İran gibi yapmaya çalışanlarla mücadele de asla din düşmanlığı anlamına gelmez. Dindar herkese saygımız vardır ama dini kullananlara saygımız yok ve mücadele etmeye devam edeceğiz.

■ HDP ile PKK ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz. HDP de Suriye'de bir Kürt devleti kurulmasını istiyor mu?

İnsan aklıyla dalga geçmeye gerek yok, HDP elbette PKK ile ilişkilidir ve Öcalan'ın icazetine muhtaçtır, çok açık ve net.

KARTAL-PENÇE HAREKATI YAPILMALIYDI!

■ PKK neden Türkiye'de de eylem yapıyor, askerlerimizi neden şehit ediyor, Suriye'den çekilsinler diye mi?

PKK terör örgütü sadece kendi başına hareket eden bir örgüt değil, onun bunun piyonu. PYD/YPG dediğimiz, Fırat'ın doğusunda bulunan örgüt –şu anda Amerikalıların eğittiği, Amerikan bayrakları taşıyan 60 bin kişilik orduları var- ve yurt içinde bulunan terör örgütü mensuplarının tek hedefi büyük Kürdistan'a doğru gitmek ama şu anda neden bunu yapıyorlar; Kartal-Pençe diye bir harekatımız var, çok önemli. Benim kendilerine komuta ettiğim teğmenler bugün albay rütbesine geldiler, hepsi kahraman çocuklar ve biliyorsunuz kaç şehit verdik, ben her gün kan ağlıyorum ama bu harekat yapılmalı mıydı, evet yapılmalıydı, kararlılıkla yapılmalıydı ve yapılıyor. Onun için PKK içerde biraz rahat etmek için, içeriyle uğraşalım diye Türkiye'de de, sınır hattında da askerlerimize saldırıyor, şehitler veriyoruz.

“ÖCALAN'IN İMRALI'DAN ÇIKARILIP GERİ DÖNMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

■ Öcalan'ın İmralı'dan çıkarılıp geri döndüğü de konuşuldu. Bu mümkün müdür? Mesela Cumhuriyet Savcısı Mehmet Kiraz'ın DHKP-C tarafından şehit edildiği gün için bu söylenmişti, çıkarılsa kim fark eder?

Kimse fark edemez ama Türkiye Cumhuriyeti devleti ne duruma gelirse gelsin, ne kadar sıkıntılı yönetimlerle idare edilirse edilsin böyle bir şeyin yapılma ihtimali sıfırdır. Şivan Perver'e türküler söyletiliyor, Bülent Arınç ağlıyor, Barzani'nin daveti bunlar çok yanlıştı.  Barzani şaşırmış biliyor musunuz? Ama Öcalan'ın çıkarılıp oraya geri dönmesi kesinlikle mümkün değil, devletin içinden gelen biri olarak net şekilde söyleyebilirim, bu yapılamaz.

Emekli Albay Hasan Atilla Uğur’dan, milyon TL’lik ‘Ergenekon Tazminatı’ davası 

Hayatı terör örgütleriyle mücadelede geçen ve Abdullah Öcalan'ı sorgulayan ekibin lideri olan emekli Jandarma Kıdemli Albay Atilla Uğur, FETÖ Terör Örgütü tarafından organize edilen Ergenekon davasında tutuklu kaldığı yılar için dava açtı. Uğur hapis yattığı 5 yıl 8 ay 10 gün için devletten 6 milyon bin TL tazminat istedi. Uğur dilekçesinde,  "ABD emriyle kasten yapılan bu hain tertip ile uzun süre tutuklu kaldım" dedi.

Hayati ARIGAN

Yayınlanma: - 09 Haziran Güncellenme:

Emekli Albay Hasan Atilla Uğur’dan, milyon TL’lik ‘Ergenekon Tazminatı’ davası 

Jandarma Kıdemli Albay Atilla Uğur, hayatı boyunca PKK, Hizbullah, DHKP-C, TİKKO gibi terör örgütleriyle mücadele etti. Abdullah Öcalan’ı sorgulayan ekibin başında yer aldı. ’de emekli olan Uğur, eşiyle birlikte emekli ikramiyesini yatırdığı savunma sanayi üzerine bir şirket kurdu.

29 YIL HAPİS CEZASI ALDI

Hasan Atilla Uğur, FETÖ Terör Örgütü kumpası olduğu ortaya çıkan Ergenokon davası kapsamında, 1 Temmuz ’de gözaltına alındıktan 3 gün sonra tutuklandı.

‘Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren men edenlerle bunları teşvik eylemi’, ‘Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme’ ve ‘Ateşli silah bulundurmak’ suçlarından toplam 29 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

YARGITAY ‘ERGENEKON ÖRGÜTÜ YOK’ DEDİ

Yargıtay Ergenekon diye bir örgütün var olmadığını belirterek, mahkemenin çok sayıda yasadışılık ve usüldışılık yaptığını belirterek mahkumiyet kararını esastan bozdu. Yeniden görülen davada Uğur ve beraberindekiler beraat etti. Beraat kararı 4 Kasım ’da kesinleşti.

6 MİLYON BİN TL TAZMİNAT TALEBİ 

FETÖ’cülerin tertibi sahte bir dava süreci nedeniyle 5 yıl 8 ay 10 gün haksız yere tutuklu kalan Uğur, ABD emriyle kasten yapılan bu hain tertip ile uzun süre tutuklu kaldığını belirtti. Uğur, devlete 6 milyon bin TL’lik tazminat davası açtı.

İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’ne açtığı tazminat davasında Hasan Atilla Uğur, emekli olduktan sonra açtığı şirketin faaliyetlerinin durduğunu, yaklaşık 6 yıl çalışamadığını ve bu nedenle bir daire ve dükkanını satmak zorunda kaldığını belirterek bin TL maddi tazminat istedi.

CEZAEVİNDE SAĞLIĞI BOZULDU 

FETÖ tertibi nedeniyle kimliği ve adresinin deşifre olduğunu belirten Uğur, terör örgütlerinin açık hedefi haline geldiğini dilekçesinde anlattı.

Abdullah Öcalan’ın verdiği 66 kişilik tutuklanacak listesinin başında yer aldığının haber olduğunu belirten Uğur, terör örgütleri tarafından kaç kez hedef gösterildiğini hatırlamadığını belirtti.

Hayati tehlikesinin halen devam ettiğini belirten Uğur, cezaevinde sağlığının bozulduğunu anlattı. 6 milyon TL manevi tazminat istedi.

TÜRK TARİHİNİ OLUMSUZLAŞTIRMA ÇABASI  

Dilekçede “Ergenekon adıyla andırılmasında Türk tarihini olumsuzlukla birleştirme propagandası açısından fayda umdukları sahtecilik davasının, hedef aldığı masumlara verdiği zarar, diğer davalarda mağdur edilenlerle asla kıyaslanamaz. Yıllarca toplum üzerinde etkili olan bir korku imparatorluğu bu tertip dava ile yaratılmıştı” denildi.

HAZİNE, TAZMİNAT TALEBİ OLUŞMADI

Hazine adına İstanbul Muhakemat Müdürlüğü avukatlarının mahkemeye sunduğu cevap dilekçesinde Uğur’un açtığı davayı kabul etmedikleri, tazminat talebinin oluşmadığı ileri sürüldü.  Davanın görülmesine önümüzdeki günlerde başlanacak.

ABDdavaDHKP-CemekliErgenekonFETÖHaberistanbulPKKSanayiTerörterör örgütüTürkiyeYargıtay

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası