kerbela nerede hangi ülkede / Kerbela Nerede, Hangi Ülkede? | Gezilecek Yerler

Kerbela Nerede Hangi Ülkede

kerbela nerede hangi ülkede

Kerbela

Kerbela (Arapça: كربلاء‎; Karbalā’), Irak'ın bir şehri. Bağdat'ın 100 km güneybatısındadır. Hüseyin bin Ali'nin döneminde El-Kadiriye ve Şat-ül Fırat olarak da bilinirdi. 2003 sayımına göre nüfusu 572,300'dür. Kerbela ilinin başkentidir. MüslümanlığınŞii ve Alevimezheplerine göre Mekke, Medine ve Necef'ten sonraki en kutsal şehirdir [2]. Kerbela Savaşı (Kerbela Olayı) burada cereyan etmiştir.

Etimoloji[değiştir

Kûfe hangi ülkede?

İçindekiler:

  1. Kûfe hangi ülkede?
  2. Kerbela Kûfe nerede?
  3. Kufeyi kim kurdu?
  4. Basra ve Kûfe nerededir?
  5. Necef hangi ülkede?
  6. Kerbela nerede hangi ülkede?
  7. Samarra şehri kim tarafından kurulmuştur?
  8. Hire şehri Müslüman mı?
  9. Basra hangi ülkeye ait?
  10. Basra hangi devlet zamanında kuruldu?
  11. Necef te deniz var mı?
  12. Necef neden önemlidir?
  13. Kerbela hangi devlete aittir?
  14. Kerbela hangi devlette?

Kûfe hangi ülkede?

Kûfe(Arapça: الكوفة, El-Kūfah), Irak'ın Necef ilinde (muhafaza) bir şehir. Fırat Nehri kıyısındaki şehir Bağdat'ın 170 km güneyinde, Necef'in 10 km kuzeydoğusunda yer alır ki artık Necef'le birleşmiş durumdadır. 2003 yılı verilerine göre nüfus 110.000'dir.

Kerbela Kûfe nerede?

Irak'ın Kufekenti yakınlarındaki KerbelaÇölü'nde 'de Emevi Devleti'nin 2'nci halifesi Yezid bin Muaviye tarafından Hazreti Hüseyin ve ehlibeytin şehit edilmesi, İslam tarihinde asırlardır dinmeyen bir acı olarak yer aldı.

Kufeyi kim kurdu?

Sa'd b. Ebi Vakkâs tarafında kurulan Kûfe, sahip olduğu stra- tejik konumu ve verimli arazileri sayesinde bölgenin ekonomik ve kültürel bakımından gelişmesini sağlamıştır. Bu özellikleri sayesinde Hz. Ali ve ilk Abbasî halifeleri tarafından Bağdat kuruluncaya kadar başkent olarak tercih edilmiştir.

Basra ve Kûfe nerededir?

Basra, Irak'ın güneyinde yer alan önemli bir liman ve turistik kentidir. Hamar Gölünün güneydoğu ucunda, Şattül Arap su yolunun batı kıyısında yer alan Basra, BasraKörfezi'ne 55, Bağdat'a ise 545 kilometre uzaklıkta bulunur.

Necef hangi ülkede?

Necef, Batı Asya ülkesi olan Irak Cumhuriyeti'nin güneyinde, ülkenin en büyük şehri ve başkenti Bağdat'ın yaklaşık 160 kilometre güneyinde yer almaktadır. Şehir, NecefValiliği'nin başkentidir.

Kerbela nerede hangi ülkede?

Kerbela
Kerbela كربلاء
Şehir
KerbelaKerbela'nın Irak'taki konumu
ÜlkeIrak
İlKerbela ili
5 satır daha

Samarra şehri kim tarafından kurulmuştur?

Bu şehri, Halife Mutasım'a ve ücretli Türk ordusuna yeni bir yerleşim merkezi sağlamak gayesiyle ünlü Abbasi kumandanı Türk asıllı Aşnas 836 (H.222) senesinde kurdu. Samarrakuruluşundan 892 (H.279) senesine kadar 57 sene müddetle Abbasi Devletine başşehir oldu.

Hire şehri Müslüman mı?

Hîre, İslam öncesi Arap tarihinde önemli bir şehirdir. 4 ile 7. yüzyıllar arası Sasani İmparatorluğu'nun kukla devleti ve Göçebe Arapları güneye yerleştirmede yardımcı olan Lahmîler'in başkenti olarak hizmet etmiştir. Hîre'nin Lahmî hükümdarları 10.

Basra hangi ülkeye ait?

Basra(Arapça: البصرة), Irak'ın güneyinde bir kent; Irak'ın ikinci büyük şehri ve en önemli limanı. Hamar Gölünün güneydoğu ucunda, Şattül Arap su yolunun batı kıyısında, BasraKörfezi'ne 55, Bağdat'a ise 545 kilometre uzaklıktadır.

Basra hangi devlet zamanında kuruldu?

BasraKeldânîler zamanındaTeredon, Sâsânîler devrinde Vehiştâbâd Erdeşir diye bilinen şehrin Araplar'ın Hureybe dediği harabeleri üzerinde 14 (635), 16 (637) veya 17 (638) yıllarında kurulmuştur. Şehrin kuruluş tarihiyle ilgili üç ayrı rivayetin temeli Basralılar ile Kûfeliler arasındaki rekabete dayanmaktadır.

Necef te deniz var mı?

NecefDenizi çölün ortasında bulunan bir çevre mucizesidir. Burası aynı zamanda turizm bölgesidir. Burada çok sayıda balık çeşidi mevcut ve bir o kadar da balıkçı var. Denizboyu yol ise yapılı değil ve turizm kapasiteli bu denizekarşı ihmal söz konusu.

Necef neden önemlidir?

Irak'ın bir şehri olan Necef, yaklaşık 1 milyon kişinin yaşadığı, dini bir hac noktasıdır. ... Meke ve Medine'nin ardından en fazla hacının ziyaret gerçekleştirdiği kent olan Necef'e, Şii Müslümanlarının ikinci en önemlifigürünün mezar alanı olan İmam Ali Camii büyük değer katmaktadır.

Kerbela hangi devlete aittir?

Irak'ın bir şehri olan Kerbela, Bağdat'ın 100 km güneybatısındadır. Hüseyin bin Ali'nin döneminde El-Kadiriye ve Şat-ül Fırat olarak da bilinirdi. 2003 sayımına göre nüfusu 572,300'dür.

Kerbela hangi devlette?

KerbelâOlayı veya KerbelâSavaşı ya da Kerbelâkatliamı, 'de, bugünkü Irak sınırları içindeki Kerbelâşehrinde, Muhammed'in torunu Hüseyin bin Ali'ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi halifesi I. Yezid'in ordusu arasında cereyan etmiştir.

Bağdat’ın güneybatısında bulunan Kerbelâ’nın İslâm tarihindeki önemi nedir?

Bağdat’ın yaklaşık 100 km. güneybatısında yer alan Kerbelâ’nın İslâm tarihindeki şöhreti, Hz. Hüseyin ile ailesi fertlerinin 10 Muharrem 61 (10 Ekim 680) tarihinde Emevîler’ce şehid edildikleri yer olması ve kabirlerinin burada bulunmasından kaynaklanmaktadır. Hz. Ali’nin medfun olduğuna inanılan Necef’ten sonra ikinci atebedir (bk. ATEBÂT). Kerbelâ isminin Akkadca “sivri külâh” anlamındaki karballatu kelimesinin Orta İbrânîce ve Ârâmîce’de aldığı karbalâ şeklinden (v. Soden, I, 449), Arapça “Bâbil çevresi” mânasına gelen Küver Bâbil’den (Hibetüddin eş-Şehristânî, s. 6) ve yine Arapça “ayakların yumuşak zemine batması” anlamındaki kerbele kökünden (Yâkūt, IV, 445) geldiği yolunda bazı görüşler ileri sürülmüşse de kesin bir sonuca varılamamıştır (diğer teklifler için bk. Anistâs el-Kermelî, s. 187; The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World, II, 399). 12 (634) yılında Hâlid b. Velîd’in Hîre’nin fethinden sonra ordusuyla Kerbelâ’ya indiği ve burada birkaç gün konakladığı bilinmektedir (Yâkūt, IV, 445). Hz. Ali’nin de Enbâr yahut Sıffîn’den Kûfe’ye dönüşünde buraya uğradığı ve beraberinde bulunanların susuzluktan endişe ettikleri, ancak bir kuyu bulup su içtikleri rivayet edilir (Hatîb, XII, 305-306). Bu bilgiler Kerbelâ’nın İslâm öncesinde kurulmuş bir belde olduğunu göstermektedir.

Hz. Hüseyin ile beraberindeki yetmiş kadar muharibin şehid edilmelerinden (bk. HÜSEYİN) ve Emevî ordusunun onun kesik başıyla esir alınan haremi mensuplarını Dımaşk’a götürmek üzere yola çıkmasından sonra açıkta bırakılan şehid cesetleri, Benî Esed mensubu Gādiriye köylüleri tarafından Hâir denilen yerde toprağa verildi. Hz. Hüseyin’in başının ise Halife I. Yezîd’e sunulduktan sonra nereye gömüldüğü bilinmemektedir. Bu hususta çeşitli rivayetler bulunmakta ve en kuvvetli ihtimalin Medine’de Bakī Mezarlığı olduğu sanılmaktadır (geniş bilgi için bk. Aʿyânü’ş-Şîʿa, IV, 390-394). Hz. Hüseyin’in başsız cesedinin gömüldüğü Hâir mevkii kısa zamanda bir ziyaretgâh halini almış, onun bir süre Dımaşk’ta tutulan ailesi fertleri de Medine’ye dönmek üzere serbest bırakıldıklarında burayı ziyaret etmişlerdir. Rivayete göre Hz. Hüseyin’i Kûfe ahalisi adına davet edenlerin lideri olan Süleyman b. Surad el-Huzâî de adamlarıyla birlikte ziyarete gelmiş ve onu Emevîler’in karşısında yardımsız bırakmanın utancı içinde bir gün bir gece kabrin başında kalmıştır (Taberî, V, 588-589). Zeynelâbidîn, Muhammed el-Bâkır ve Ca‘fer es-Sâdık’tan gelen rivayetler Hz. Hüseyin’in kabrini ziyaret etmenin meşruiyet ve faziletine dikkat çekmiş ve Şiîler’in ziyaretlerini arttırmalarına yol açmıştır. Şiîler’in Hz. Hüseyin’in türbesine olan düşkünlükleri zamanla aşırı boyutlara ulaşmış ve Kerbelâ kutsal (harâm) belde sayıldığı gibi burayı ziyaret de hac ile kıyaslanmıştır (Meclisî, XCVIII, 28-44; Husted, LXXXIII/3-4 [1993], s. 275 vd.).

Abbâsîler’in ilk devirlerinden itibaren Hz. Hüseyin’in türbesine özen gösterilmesine, hatta giderlerini karşılamak üzere Halife Mehdî-Billâh’ın annesi Ümmü Mûsâ bint Mansûr tarafından bir vakıf kurulmasına rağmen Mütevekkil-Alellah, 236 (850-51) yılında Şîa’ya olan düşmanlığı sebebiyle türbeyi ve çevresindeki binaları yıktırarak araziyi tarla haline getirdi; ayrıca ziyarete gelenlerin en ağır şekilde cezalandırılacağını ilân etti (Taberî, IX, 185-186). Ancak Mütevekkil’in koyduğu bu yasağın pek etkili olmadığı ve bir süre sonra türbe ile diğer binaların tekrar yapılıp ziyarete açıldığı, İbn Havkal’in 366 (977) yılında burada her yanında birer giriş kapısı olan kubbeli geniş bir türbe bulunduğu ve pek çok insan tarafından ziyaret edildiği şeklindeki kaydından (Ṣûretü’l-arż, s. 243) anlaşılmaktadır. Aynüttemr’de çeşitli kabilelerin başına geçen Dabbe b. Muhammed el-Esedî, 369’da (979-80) diğer atebelerle birlikte burayı da tahrip ederek türbede bulunan kıymetli eşyayı yağmalayıp çöle döndü. Olayın arkasından Büveyhî Sultanı Adudüddevle gereken tamiratı yaptırdı (İbnü’l-Esîr, VIII, 705); daha sonra yine Büveyhîler’den Sultânüddevle’nin veziri Hasan b. Fazl er-Râmhürmüzî 413’te (1022) türbenin etrafını bir duvarla çevirtti (İbnü’l-Cevzî, VIII, 13). Selçuklu Sultanı Melikşah burayı ve Necef’i ziyaret etti (479/1086). İlhanlı Hükümdarı Gāzân Han, Kerbelâ ziyareti sırasında türbeye çok miktarda hediye bıraktı (703/1303). Rivayete göre, Kerbelâ’nın su ihtiyacını karşılamak maksadıyla Fırat nehrinden açılan ve günümüzde Hüseyniye adıyla bilinen kanal İlhanlı Hükümdarı Gāzân Han yahut babası Argun Han tarafından inşa ettirilmiştir. 727 (1327) yılında buraya gelen İbn Battûta şehrin hurmalıklar içinde, Meşhed-i Hüseyin’in de şehrin tam ortasında bulunduğunu, yanında büyük bir medrese ile ziyaretçilerin barınması için bir zâviyenin mevcut olduğunu ve su ihtiyacının Fırat nehrinden karşılandığını belirtir (er-Riḥle, s. 221). Aynı yüzyılda Kerbelâ’ya uğrayan Hamdullah el-Müstevfî de şehrin çevresinin 2400 adım olduğunu söyler (Nüzhetü’l-ḳulûb, s. 32).

Timur 795 (1393) yılında ordusuyla Bağdat’a geldiğinde Hille’ye kaçan Ahmed Celâyir ile Kerbelâ ovasında karşılaştı. Kesin netice elde edilemeyen bu savaştan sonra Fırat kenarına çekilen Timur ve askerleri meşhede saygı gösterdiler. Bu tarihten sekiz yıl sonra Bağdat’ı işgal edip katliam yapan Timurlular Kerbelâ’ya dokunmadılar. Şah İsmâil’in 914’te (1508) Bağdat’ı ele geçirmesinin ardından Kerbelâ’ya gittiği ve türbenin tezyinini emrettiği, ayrıca on iki adet altın kandil koydurduğu, 932 (1526) yılında II. İsmâil’in buraya gelip kabrin üzerine gümüş bir şebeke yaptırdığı bilinmektedir. Kanûnî Sultan Süleyman Bağdat’ı aldıktan sonra Kerbelâ’yı ziyaret etmiş (941/1534) ve Hüseyniye su kanalını onartarak kumla dolan sahaların tekrar bahçe haline getirilmesini sağlamıştır. III. Murad da zaman içinde harap olan türbeyi 991’de (1583) yeniden yaptırmıştır. Bağdat’ın İran yönetimine geçmesinin ardından 1156 (1743) yılında Nâdir Şah Kerbelâ’yı ziyaret etmiş, Şah Hüseyin’in kızı Radıyye Sultan Begüm türbenin giderlerini karşılamak maksadıyla bir vakıf kurmuş, Âgā Muhammed Han da kubbe ile minare külâhlarını altınla kaplatmıştır.

1801 yılı Nisan ayı başlarında Vehhâbîler Kerbelâ’yı yağmalayıp 3000’in üzerinde Şiî’yi öldürdüler; bu arada Hz. Hüseyin’in sandukasını tahrip ederek türbedeki kıymetli eşya ve hediyeleri alıp götürdüler. XIX. yüzyılın ortalarına doğru Kerbelâ’ya sığınan bir kısım isyancının devlete baş kaldırma hareketi 1843 yılında Bağdat Valisi Necib Paşa tarafından bastırıldı. 1857’de Bağdat Valisi Ömer Paşa zamanında telgraf şebekesi kurulurken Kerbelâ bu hatta bağlandı. Midhat Paşa da Bağdat valiliği sırasında burada imar faaliyetlerinde bulunmuş ve bazı resmî binalar yaptırırken çarşı alanını genişletmiştir. XX. yüzyılın başlarında 50.000 civarındaki nüfusuyla Irak’ın Bağdat’tan sonra ikinci önemli şehri olan Kerbelâ özellikle ziyaretçilerin bıraktığı gelirler, türbenin vakıfları, Necef ve Mekke yolları üzerinde bulunması gibi etkenler sebebiyle bölgenin en zengin ve mâmur şehriydi. Ayrıca Bağdat-Basra demiryoluna Hille’nin kuzeyinden bağlanan tâli bir hat ulaşımını daha da kolaylaştırmıştı.

Günümüzde aynı adı taşıyan 5034 km2 genişliğindeki 455.868 (1987) nüfuslu bir idarî birimin (muhafaza) merkezi olan Kerbelâ şehri, eski Kerbelâ’nın etrafında daha çok batı yönünde gelişen yeni mahallelerden oluşmuş modern bir yerleşme merkezidir; 300.000 civarındaki nüfusun büyük çoğunluğunu İran, Pakistan ve Hindistan’dan gelip buraya yerleşen Şiîler’le Arap asıllı Şiîler teşkil etmektedir.

Hz. Hüseyin’in türbesi, etrafı eyvanlar ve hücrelerle çevrilmiş 108 × 82,5 m. boyutlarında bir avlunun içindedir. İki tarafında iki minare bulunan ve çok gösterişli olan kıble cephesindeki giriş kapısından yaldız süslemeli bir dehlizle ulaşılan dikdörtgen şeklindeki harem, ziyaretçilerin tavafı için kullanılan üzeri kemerli bir koridorla çevrilidir. Buranın ortasında yaklaşık 2 m. yüksekliğinde ve 4 m. genişliğinde gümüş şebeke ile çevrili Hz. Hüseyin’in sandukası ile ayak ucunda oğlu Ali el-Ekber’in daha küçük sandukası yer almaktadır. Türbenin doğusunda üçüncü bir minare ve güneyinde avluya bitişik, içinde bir de mescid olan büyük bir medrese vardır. Yaklaşık 600 m. kadar kuzeydoğuda ise Hz. Hüseyin’in üvey kardeşi Abbas’ın türbesi bulunmaktadır. Şehirden batı istikametinde giden yol üzerinde de kafilenin çadırlarını temsilen çadır şeklinde yapılmış Haymegâh denilen bir bina göze çarpar. Çevrede, Şîa arasında Hz. Hüseyin’in türbesi civarına gömülmek büyük bir üstünlük olarak kabul edildiğinden, son günlerini burada geçiren çok sayıda yaşlı ve sakatla uzak yerlerde ölen ve malî durumları buraya nakledilmeye uygun olan kişilerin gömüldüğü büyük bir mezarlık teşekkül etmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), III, 373; V, 153, 389, 392, 393, 470, 588-589; VII, 416; IX, 185-186.

İbn Havkal, Ṣûretü’l-arż (nşr. M. J. de Goeje), Leiden 1967, s. 243.

Hatîb, Târîḫu Baġdâd, XII, 305-306.

İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam, VIII, 13.

Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, Beyrut, ts. (Dâru sâdır), IV, 445.

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IV, 90, 288; V, 246; VII, 55-56; VIII, 705; IX, 295, 525.

Müstevfî, Nüzhetü’l-ḳulûb (Strange), s. 32.

a.mlf., Târîḫ-i Güzîde (Nevâî), s. 264-265.

İbn Battûta, er-Riḥle, Beyrut, ts. (Dâru sâdır), s. 221.

Meclisî, Biḥârü’l-envâr, Beyrut 1403/1983, XCVIII, 28-44.

Delîlü’l-Ḫalîc (Tarih), IV, 1901-1902, 1985-1993, 2005-2006, 2232-2233.

Anistâs el-Kermelî, Luġatü’l-ʿArab, 1927, s. 187.

Seyyid Abdürrezzâk Âl-i Abdülvehhâb, Târîḫ-i Kerbelâʾ, Bağdad 1353, I-III.

Seyyid Abdülhüseyin b. Seyyid Ali, Târîḫ-i Kerbelâʾ (trc. Muhammed Sadr-ı Hâşimî), Tahran 1337 hş.

Hibetüddin eş-Şehristânî, Nehḍatü’l-Ḥüseyn, Bağdad 1345/1962, s. 6.

v. Soden, AHW, I, 449.

Hâmid Algar, Dîn ü Devlet der Îrân (trc. Ebü’l-Kāsım Sırrî), Tahran 1349 hş., bk. İndeks.

Aʿyânü’ş-Şîʿa, I, 593-600, 612-613; IV, 390-394.

Saîd el-Useylî, Kerbelâʾ, Beyrut 1406/1986.

Ca‘fer el-Hayyât, Kerbelâʾ fi’l-merâciʿi’l-ġarbiyye (Ca‘fer el-Halîlî, Mevsûʿatü’l-ʿatebâti’l-muḳaddese: Ḳısmü Kerbelâʾ içinde), Beyrut 1407/1987, VIII, 275-280.

J. Berque, “Hier à Nağaf et Karbalāʾ”, Arabica, IX, Leiden 1962, s. 325-342.

W. R. Husted, “Karbalā’ Made Immediate: The Martyr as Model in Imāmī Shīʿism”, MW, LXXXIII/3-4 (1993), s. 263-278.

Sayyid Wahīd Akhtar, “Karbalā’, an Enduring Paradigm of Islamic Revivalism”, al-Tawhīd, XIII/1, Kum 1996, s. 113-125.

E. Honigmann, “Kerbelâ”, İA, VI, 580-582.

a.mlf., “Karbalāʾ”, EI2 (İng.), IV, 637-639.

Abdulaziz Sachedina, “Karbala”, The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World (ed. J. L. Esposito), Oxford 1995, II, 398-400.

---

Müellif: Mustafa Öz

Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi

Kerbala olayı nedir, nerede ve ne zaman oldu? İşte Kerbala olayı tarihi ve dönemi

KERBELA OLAYI SONUÇLARI

Hz. Hüseyin'in ölümünden sonra Ubeydullah bin Ziyad'ın verdiği emir ile Hz. Hüseyin'in naaşı atlara çiğnetilmiş; daha sonra ise Yezid'in askerleri Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının kampını yargılamıştır.

KERBELA OLAYI NEDİR?

Hz. Muhammed'in 632 senesinde vefatından sonra Müslüman aleminin en büyük sorularından biri Müslüman halkın ve İslam Devleti'nin başına kimin geçeceği olmuştur. Müslüman halkın bir kısmı Ebu Bekir'in halife olmasını kabul etmiş; böylece Müslümanların başına Ebu Bekir geçmiştir. Ebu Bekir'in vefatından sonra 2. Halife olan Ömer bin Hattab, daha sonra 3. Halife olan Osman bin Affan ve en son olarak 4. Halife olan Ali bin Ebu Talib halifeliğe ve İslam Devleti'nin başına geçmiştir.

3. halife olan Hz. Osman, 656 senesinde bazı asiler tarafından öldürülmüştür. Hz. Osman'ın ölümünün ardından ise halifelik makamına geçen Hz. Ali'den Hz. Osman'ın intikamını alması istenmiştir. Hz. Ali ise ortalığın bir intikam almak isteyen Hz. Osman'ın amca oğlu Muaviye'den ortalığın bir süre yatışmasını beklemesini rica etmiştir. Bu tavır üzerine Hz. Osman'ın soyundan gelen Muaviye, Talha, Zübeyr ve Aişe; Hz. Ali'ye darılmıştır.

Hz. Osman'ın intikamının alınmaması üzerine Zübeyr ve Talha bir ordu toplamıştır. Toplanan bu orduyu gören Hz. Ali ise bu olayı bir isyan olarak kabul etmiş; daha sonra iki tarafın askerlerinin sözlü tartışmaları savaşa dönüşmüştür. Yapılan bu savaşta sahabe olan Talha ve Zübeyr hayatlarını kaybetmiş; Hz. Aişe ise Hz. Ali tarafından Medine'ye gönderilmiştir.

İslam alemi arasında çıkan bu ikilik üzerine Hz. Ali'nin hilafetini tanımadığını; amca oğlu olan Hz. Osman'ın intikamını almadığını söyleyen Muaviye ise kendi hilafetini ilan etmiştir. Bu ilandan sonra İslam Devleti; Hz. Ali ile Muaviye arasında iki parçaya ayrılmıştır.

Hz. Ali, Muaviye'nin hilafetini ilan etmesinden sonra 5 sene daha halifelik yapabilmiş ancak 661 senesinde tam sabah namazını kıldığı esnada canice bir suikaste uğrayarak şehit edilmiştir. Hariciler'den Abd'ûr – Rahmân İbn – i Mûlcem tarafından Hz. Ali'nin şehit edilmesinden sonra Muvaiye, 20 yıl daha İslam Devleti'nin iktidarında kalmıştır.

Muaviye bu iktidar sürecinde hâlâ hayattayken, müslüman halktan oğlu Yezid'e biat etmelerini istemiştir. Ancak kendi destekçileri ve Hicaz ahalisi dahil olmak üzere kimse Muaviye'nin oğlu Yezid'e biat etmemiştir. Bu durumun sebebi olarak ise Hasan ile yapılan antlaşmayı göstermişlerdir. Yezid, yine de 680 yılında Muaviye'nin ölümünden sonra tahta geçmiştir.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.