saçma hikayeler kısa / Saçma Hikaye - Wattpad

Saçma Hikayeler Kısa

saçma hikayeler kısa

En Saçma Bahanelerle Çatır Çatır Ekilen Bu İnsanların Hikayeleri Gözlerinizin Yuvasından Çıkmasına Sebep Olacak

Haberler

Goygoy

En Saçma Bahanelerle Çatır Çatır Ekilen Bu İnsanların Hikayeleri Gözlerinizin Yuvasından Çıkmasına Sebep Olacak

Bahanenin de bi' kalitesi olur ama ya 😂

Twitter ana hesabımızdan takipçilerimize şu soruyu sorduk 👇

1. Onlar da karşılaştıkları akıl sır ermeyecek bahaneleri paylaşarak bizi de küçük çapta bir şoka soktular 😂

1. Onlar da karşılaştıkları akıl sır ermeyecek bahaneleri paylaşarak bizi de küçük çapta bir şoka soktular 😂
funduszeue.info

2. 👇

2. 👇

3.

3.
funduszeue.info

4.

4.
funduszeue.info

5.

5.
funduszeue.info

6.

6.
funduszeue.info

7.

7.
funduszeue.info

8.

8.
funduszeue.info

9.

9.
funduszeue.info

funduszeue.info

funduszeue.info

funduszeue.info

funduszeue.info

funduszeue.info

funduszeue.info

funduszeue.info

funduszeue.info

funduszeue.info

İkizler burcu biri olarak bu bahaneyi mantıklı buluyorum

 İkizler burcu biri olarak bu bahaneyi mantıklı buluyorum
funduszeue.info

funduszeue.info

dio'culardan da cevaplar vardı 😅

Bu içerikler de ilginizi çekebilir 👇

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

İşte O Deyimlerin İlginç Hikayeleri

  • <p><b>Yaşanmış olayların, tarihi kişiliklerin konu olduğu deyimlerin anlamlarını ve ortaya çıkış hikayelerine çok şaşıracaksınız. İşte o hikayelerden bazıları</b></p> <p><b>Saçını Süpürge Etmek</b></p> Eskiden kadınlar saçlarını topuklarına kadar uzatırlardı. En uzun saç da en güzel saç kabul edilirdi. Kadın evini süpürmek için yere eğilince arkasındaki çift örgülü saçlar yere düşer ve bir süpürge gibi her yeri öperdi.

    Yaşanmış olayların, tarihi kişiliklerin konu olduğu deyimlerin anlamlarını ve ortaya çıkış hikayelerine çok şaşıracaksınız. İşte o hikayelerden bazıları

    Saçını Süpürge Etmek

    Eskiden kadınlar saçlarını topuklarına kadar uzatırlardı. En uzun saç da en güzel saç kabul edilirdi. Kadın evini süpürmek için yere eğilince arkasındaki çift örgülü saçlar yere düşer ve bir süpürge gibi her yeri öperdi.
  • <br><b>Ateş pahası</b></br> Kanuni Sultan Süleyman maiyetiyle Halkalı civarında ava çıkar. Aniden başlayan şiddetli yağmur, padişah ve adamlarını karşılarına çıkan ilk eve sığınmak zorunda bırakır. Ev sahibinin yaktığı ateşin karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, yanındakilere dönerek, "Şu ateş bin altın eder" der. Yağmurun dinmemesi üzerine padişah ve maiyetindekiler, geceyi de bu evde geçirirler. Konuklarını tanıyamasa da önemli ve zengin şahıslar olduklarını anlayan ev sahibi, sabah ona borcunu soran sultana "Binbir altın" cevabını verir. Bu cevabın şaşkınlıkla karşılanması üzerine ise ateşe bin altın değeri kendisinin biçtiğini, gecelik konaklamanın ise bir altın olduğunu söyler. "Ateş pahası" deyimi, bu hadise üzerine doğmuştur. Ederinden fazla çok pahalı şeyler için bugün de yaygın şekilde kullanılmaktadır.


    Ateş pahası
    Kanuni Sultan Süleyman maiyetiyle Halkalı civarında ava çıkar. Aniden başlayan şiddetli yağmur, padişah ve adamlarını karşılarına çıkan ilk eve sığınmak zorunda bırakır. Ev sahibinin yaktığı ateşin karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, yanındakilere dönerek, "Şu ateş bin altın eder" der. Yağmurun dinmemesi üzerine padişah ve maiyetindekiler, geceyi de bu evde geçirirler. Konuklarını tanıyamasa da önemli ve zengin şahıslar olduklarını anlayan ev sahibi, sabah ona borcunu soran sultana "Binbir altın" cevabını verir. Bu cevabın şaşkınlıkla karşılanması üzerine ise ateşe bin altın değeri kendisinin biçtiğini, gecelik konaklamanın ise bir altın olduğunu söyler. "Ateş pahası" deyimi, bu hadise üzerine doğmuştur. Ederinden fazla çok pahalı şeyler için bugün de yaygın şekilde kullanılmaktadır.

  • <br><b>Ateş Almaya mı Geldin?</b></br> Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış.Ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermiş.Kapıdan içeri girmeyerek, kısa bir konuşmadan sonra gitmek isteyen ziyaretçilere:-Ateş almaya mı geldin? denmesi de işte bu devirlerden kalmadır.


    Ateş Almaya mı Geldin?
    Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış.Ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermiş.Kapıdan içeri girmeyerek, kısa bir konuşmadan sonra gitmek isteyen ziyaretçilere:-Ateş almaya mı geldin? denmesi de işte bu devirlerden kalmadır.

  • <br><b>Dingo'nun ahırı</b></br> İstanbul'da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda iki at ile çekilen tramvaylara dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşulurdu. Azapkapı'da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim'de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı'ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın, bu durumu dolayısıyla girenin çıkanın belli olmadığı veya her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için "Dingo'nun ahırı" deyimi kullanılmaya başlanmıştır.


    Dingo'nun ahırı
    İstanbul'da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda iki at ile çekilen tramvaylara dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşulurdu. Azapkapı'da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim'de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı'ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın, bu durumu dolayısıyla girenin çıkanın belli olmadığı veya her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için "Dingo'nun ahırı" deyimi kullanılmaya başlanmıştır.

  • <br><b>Meteliğe Kurşun Atmak</b></br> Eskiden atış talimleri yapılırken, usta atıcılar hedef için metelik denilen bozuk paralar kullanırlarmış. Metelik, eskiden kullanılan on para değerinde olan bir sikke. Sikke de madeni para veya bu paralara vurulan damga demektir. Köyden çıkıp okuyarak yükselen, mal mülk ve şöhret sahibi olan bir adam köyünde yaptırdığı evde, gümüş paraları hedefe koyup atış talimi yaparmış. Onu ziyarete gelenler, gümüş mecidiyeye ateş ederken görünce, içlerinden biri, ?Baksana bizimki meteliğe kurşun atıyor.? demiş.


    Meteliğe Kurşun Atmak
    Eskiden atış talimleri yapılırken, usta atıcılar hedef için metelik denilen bozuk paralar kullanırlarmış. Metelik, eskiden kullanılan on para değerinde olan bir sikke. Sikke de madeni para veya bu paralara vurulan damga demektir. Köyden çıkıp okuyarak yükselen, mal mülk ve şöhret sahibi olan bir adam köyünde yaptırdığı evde, gümüş paraları hedefe koyup atış talimi yaparmış. Onu ziyarete gelenler, gümüş mecidiyeye ateş ederken görünce, içlerinden biri, ?Baksana bizimki meteliğe kurşun atıyor.? demiş.

  • <br><b>Etekleri Zil Çalmak</b></br> Bir zamanlar Anadolu?nun bir yerinde, herkesin sevip hürmet ettiği güler yüzlü, tatlı dilli bir şeyh yaşarmış. <br>Şeyhin, pabuçlarının sivri ucunda ve cüppesinin eteklerinde yüzlerce kuzu çıngırağı bulunurmuş.</br> <br>Şeyhin uzaktan gelişi bu çıngırakların çıkarttığı sesten anlaşılırmış.</br> <br>Bir gün şeyhe bu çıngırakları niçin taktığını sormuşlar. O da:</br> - Yürürken yerdeki karıncaları ürkütüp çiğnenerek ölmelerine engel olmak için, diye cevap vermiş. Bir gün güvenlik güçleri , çok tehlikeli bir hırsız çetesinin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, çıngıraklı şeyh oradan geçiyormuş. Azılı hırsızlar çıngırak sesini duyunca ortaya çıkmış ve kaçmaya çalışırken yakalanmış. <p>Azılı bir çetenin yakalanmasına sebep olan çıngıraklı şeyhi halk sevincinden kucaklayıp havaya kaldırırken, şeyhin eteklerindeki çıngıraklar, daha fazla ses çıkarmış, adeta zil çalmış. Halk da bu çıkan sesten çok mutlu olmuş.</p> Bu olaydan sonra o yerin ahalisi, bir şeye çok sevinip mutlu olanları görünce, "Ne o eteklerin zil çalıyor." demeye başlamış.


    Etekleri Zil Çalmak
    Bir zamanlar Anadolu?nun bir yerinde, herkesin sevip hürmet ettiği güler yüzlü, tatlı dilli bir şeyh yaşarmış.
    Şeyhin, pabuçlarının sivri ucunda ve cüppesinin eteklerinde yüzlerce kuzu çıngırağı bulunurmuş.

    Şeyhin uzaktan gelişi bu çıngırakların çıkarttığı sesten anlaşılırmış.

    Bir gün şeyhe bu çıngırakları niçin taktığını sormuşlar. O da:
    - Yürürken yerdeki karıncaları ürkütüp çiğnenerek ölmelerine engel olmak için, diye cevap vermiş. Bir gün güvenlik güçleri , çok tehlikeli bir hırsız çetesinin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, çıngıraklı şeyh oradan geçiyormuş. Azılı hırsızlar çıngırak sesini duyunca ortaya çıkmış ve kaçmaya çalışırken yakalanmış.

    Azılı bir çetenin yakalanmasına sebep olan çıngıraklı şeyhi halk sevincinden kucaklayıp havaya kaldırırken, şeyhin eteklerindeki çıngıraklar, daha fazla ses çıkarmış, adeta zil çalmış. Halk da bu çıkan sesten çok mutlu olmuş.

    Bu olaydan sonra o yerin ahalisi, bir şeye çok sevinip mutlu olanları görünce, "Ne o eteklerin zil çalıyor." demeye başlamış.
  • <p><b>Ocağına İncir Dikmek</b></p> Yaptığı zulümlerle tanınan bir devlet adamı, konağının bahçesini düzenletiyormuş. Kocaman bir incir ağacını görüntüyü bozuyor diye kestirmek istemiş. Bahçede bulunan İncili Çavuş, bunu duyunca devlet adamına şöyle seslenmiş: <br>- İncir ağacı yerinde dursun, kestirmeyiniz.</br> <br>- Niçin?</br> <br>- Nasıl olsa bir gün birinin ocağına dikersiniz, cevabını vermiş.</br>

    Ocağına İncir Dikmek

    Yaptığı zulümlerle tanınan bir devlet adamı, konağının bahçesini düzenletiyormuş. Kocaman bir incir ağacını görüntüyü bozuyor diye kestirmek istemiş. Bahçede bulunan İncili Çavuş, bunu duyunca devlet adamına şöyle seslenmiş:
    - İncir ağacı yerinde dursun, kestirmeyiniz.

    - Niçin?

    - Nasıl olsa bir gün birinin ocağına dikersiniz, cevabını vermiş.
  • <p><b>Ağzınla Kuş Tutsan Nafile</b></p> Osmanlı Devletinin güçlü zamanlarında, Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuş, bu arada, İspanya Kralım ezmek için Osmanlı Devletinin desteğini gören Fransa, Osmanlı Padişahını en büyük hükümdar olarak tanımıştı. Akdeniz'de Türk bayrağı çekerek, Barbaros'un enirine giren Fransız donanması gibi, Fransız ordusu da Osmanlı desteğine güveniyordu.O devirlerde, Topkapı Sarayı'nın arz odasında, huzura kabul edilmeyi bekleyen Fransız elçisi. Kızlar Ağasına, işinin önemli ve acele olduğunu bir türlü anlatamamış, içeri alınmayı sağlayamamıştı. <p>Bin bir rica ve ısrar sonunda Kızlar Ağası, sabırsızlanan elçiye şöyle dedi:</p> -Siz ne lâf anlamaz adamlarsınız yahu! Şevketli Sultanımız hazretleri bugün çok hiddetli. Demincek bir Frenk hokkabaz burada idi. Adamcağız ne hünerler gösterdi: Külahının altından tavşanlar çıkardı, alev alev yanan demir çubuklan ağzında söndürdü, sekiz arşın uzaklıktaki iğneye iplik taktı, havaya bir kuş uçurdu, uçun kuşa bir şeyler söyledi, kuş gelip ağzına kondu, o da ağzıyla ayaklarından yakaladı. Sultanımız onu bile huzurdan kovdu. Senin anlayacağın, ağzınla kuş tutsan nafile; ama daha büyük hünerlerin varsa bir kere Zat-ı Şahaneye arz edeyim

    Ağzınla Kuş Tutsan Nafile

    Osmanlı Devletinin güçlü zamanlarında, Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuş, bu arada, İspanya Kralım ezmek için Osmanlı Devletinin desteğini gören Fransa, Osmanlı Padişahını en büyük hükümdar olarak tanımıştı. Akdeniz'de Türk bayrağı çekerek, Barbaros'un enirine giren Fransız donanması gibi, Fransız ordusu da Osmanlı desteğine güveniyordu.O devirlerde, Topkapı Sarayı'nın arz odasında, huzura kabul edilmeyi bekleyen Fransız elçisi. Kızlar Ağasına, işinin önemli ve acele olduğunu bir türlü anlatamamış, içeri alınmayı sağlayamamıştı.

    Bin bir rica ve ısrar sonunda Kızlar Ağası, sabırsızlanan elçiye şöyle dedi:

    -Siz ne lâf anlamaz adamlarsınız yahu! Şevketli Sultanımız hazretleri bugün çok hiddetli. Demincek bir Frenk hokkabaz burada idi. Adamcağız ne hünerler gösterdi: Külahının altından tavşanlar çıkardı, alev alev yanan demir çubuklan ağzında söndürdü, sekiz arşın uzaklıktaki iğneye iplik taktı, havaya bir kuş uçurdu, uçun kuşa bir şeyler söyledi, kuş gelip ağzına kondu, o da ağzıyla ayaklarından yakaladı. Sultanımız onu bile huzurdan kovdu. Senin anlayacağın, ağzınla kuş tutsan nafile; ama daha büyük hünerlerin varsa bir kere Zat-ı Şahaneye arz edeyim
  • <p><b>Hapı Yutmak</b></p> Sultan Murad'ın kave, müskirat (sarhoş edicimaddeler) ve mükeyyifatı (keyif verici maddeler) yasakladığı dönemde saray casuslarından biri, belki de kıskançlık sebebiyle, hekimbaşı Emir Çelebi nin yasakları çiğnediği ve afyon kullandığına dair bir ihbarda bulunur. Onun için "Hapı Yuttu" deyimi ortaya çıkmıştır.

    Hapı Yutmak

    Sultan Murad'ın kave, müskirat (sarhoş edicimaddeler) ve mükeyyifatı (keyif verici maddeler) yasakladığı dönemde saray casuslarından biri, belki de kıskançlık sebebiyle, hekimbaşı Emir Çelebi nin yasakları çiğnediği ve afyon kullandığına dair bir ihbarda bulunur. Onun için "Hapı Yuttu" deyimi ortaya çıkmıştır.
  • <p><b>Keçileri Kaçırmak</b></p> Dağda keçilerini otlatan bir çoban, öğle sıcağında, bir ağacın altında uyuyakalmış. Uyandığında keçilerin otladığı yerde bulunmadığını görmüş. Aramış, aramış, keçilerini bir türlü bulamamış. Kendi kendine, "Şimdi keçilerin sahibine ne söyleyeceğim? Ağa beni döve döve öldürür, koca sürü nereye kaybolur?" demiş. Çoban, sağa sola koştururken, "Çobanlık görevimi yapamadım, keçileri kaçırdım." diye yakınırmış. Önüne gelene, "Keçileri kaçırdım, şimdi ben ne yapacağım?" diye sormaya ve anlamlı anlamsız konuşmaya başlamış. Köylüler de merak edip keçileri aramaya başlamışlar. <p>Bu arada suları içip serinleyen keçiler, mağaradan çıkmış, çobanın bıraktığı yerde otlamaya başlamışlar. Köylüler sürüyü yerinde bulunca şaşırmış ve keçileri tek tek saymışlar. Ortada bir durumun olmadığını gören köylüler, çobanın aklını oynattığına hükmetmişler.</p>

    Keçileri Kaçırmak

    Dağda keçilerini otlatan bir çoban, öğle sıcağında, bir ağacın altında uyuyakalmış. Uyandığında keçilerin otladığı yerde bulunmadığını görmüş. Aramış, aramış, keçilerini bir türlü bulamamış. Kendi kendine, "Şimdi keçilerin sahibine ne söyleyeceğim? Ağa beni döve döve öldürür, koca sürü nereye kaybolur?" demiş. Çoban, sağa sola koştururken, "Çobanlık görevimi yapamadım, keçileri kaçırdım." diye yakınırmış. Önüne gelene, "Keçileri kaçırdım, şimdi ben ne yapacağım?" diye sormaya ve anlamlı anlamsız konuşmaya başlamış. Köylüler de merak edip keçileri aramaya başlamışlar.

    Bu arada suları içip serinleyen keçiler, mağaradan çıkmış, çobanın bıraktığı yerde otlamaya başlamışlar. Köylüler sürüyü yerinde bulunca şaşırmış ve keçileri tek tek saymışlar. Ortada bir durumun olmadığını gören köylüler, çobanın aklını oynattığına hükmetmişler.

  • <p><b>Gözüne Girmek</b></p> Recep, şaban derken ramazan ayı yaklaşmış. Mahalle kahvesinde ramazanın ne zaman başlayacağına dair sohbetler ediliyormuş. Orada bulunan hocanın biri, ?Ay görülmeyince ramazan başlamaz.? dermiş. Bu sözleri duyan Bektaşi eve gelir gelmez hanımına: <br>-Hanım perdeleri iyice kapat.</br> <br>Karısı:</br> <br>-Niçin efendi?</br> <br>-A hanım niçin olacak? Yakında ramazan ayı başlayacakmış. Müslümanlar oruç tutacaklarmış.</br> <br>-Ne var bunda efendi? İyi ya sen de oruç tutarsın.</br> <br>-Hanım ne diyorsam onu yap demiş.</br> <br>Bektaşi, geceleri mahalle kahvesine gidip gelirken temkinli davranıyor, ayı görmemek için hep yere bakıyormuş. Bir gün yağmur yağmış, sokaktaki çukurlar sularla dolmuş, hava da açılmış.</br> Bektaşi, bir akşam kahveye giderken Ay?ı görmemek için başını yerden kaldırmıyormuş. Fakat gözü birden bir su birikintisine çarpmış, orada gökteki ayın suya yansıdığını görmüş. Öfkelenen Bektaşi, sudaki ayın aksine, ?Bre mübarek!? Başımı yerden göğe kaldırmıyorum diye, yere inerek gözüme mi gireceksin?? ?Nereme girersen gir, oruç falan tutmayacağım.? demiş.

    Gözüne Girmek

    Recep, şaban derken ramazan ayı yaklaşmış. Mahalle kahvesinde ramazanın ne zaman başlayacağına dair sohbetler ediliyormuş. Orada bulunan hocanın biri, ?Ay görülmeyince ramazan başlamaz.? dermiş. Bu sözleri duyan Bektaşi eve gelir gelmez hanımına:
    -Hanım perdeleri iyice kapat.

    Karısı:

    -Niçin efendi?

    -A hanım niçin olacak? Yakında ramazan ayı başlayacakmış. Müslümanlar oruç tutacaklarmış.

    -Ne var bunda efendi? İyi ya sen de oruç tutarsın.

    -Hanım ne diyorsam onu yap demiş.

    Bektaşi, geceleri mahalle kahvesine gidip gelirken temkinli davranıyor, ayı görmemek için hep yere bakıyormuş. Bir gün yağmur yağmış, sokaktaki çukurlar sularla dolmuş, hava da açılmış.
    Bektaşi, bir akşam kahveye giderken Ay?ı görmemek için başını yerden kaldırmıyormuş. Fakat gözü birden bir su birikintisine çarpmış, orada gökteki ayın suya yansıdığını görmüş. Öfkelenen Bektaşi, sudaki ayın aksine, ?Bre mübarek!? Başımı yerden göğe kaldırmıyorum diye, yere inerek gözüme mi gireceksin?? ?Nereme girersen gir, oruç falan tutmayacağım.? demiş.
  • <p><b>Lafla Peynir Gemisi Yürümez</b></p> <p> Bir zamanlar İstanbul?da Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Bu tüccar çıkarcı ve cimri kişiymiş. Trakya'dan getirdiği peynirleri İstanbul'da satar, artanı da deniz yoluyla İzmir'e gönderirmiş. İzmir'de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir, ama taşıma ücretini peşin vermeyerek kaptanları yalanlarıyla oyalar durur.</p> - "Hele peynirler sağ sâlim varsın, istediğiniz parayı fazla fazla veririm" diye vaatlerde bulunurmuş. Birkaç kez aldanan gemi kaptanlarından birisi yine İzmir'e doğru yola çıkmak üzere iken sinirlenmiş ve şöyle demiş.- Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Gemimin kalkması için masrafım var. Parayı peşin ödemezsen Sarayburnu'nu bile dönmem. <p>Aksi Yusuf :</p> " Hele peynirler sağ salim varsın?" demeye başlayacakmış ki, Gemici: <p>-Efendi "Lâfla peynir gemisi yürümez." sözünü yapıştırıvermiş ve sözlerine "geminin yürümesi için kömür lâzım, yağ lâzım" diyerek devam etmiş. <p>Bu sözler üzerine Aksi Yusuf parayı ödemiş. O gün akşama kadar şu tek cümleyi sayıklayıp durmuş. <b>"LÂFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ HA!"</b> bu söz daha sonra iş yapmayıp sadece boş konuşanlar için söylenmeye başlanarak deyimleşip güzel Türkçe?mize yerleşmiş.</p>

    Lafla Peynir Gemisi Yürümez

    Bir zamanlar İstanbul?da Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Bu tüccar çıkarcı ve cimri kişiymiş. Trakya'dan getirdiği peynirleri İstanbul'da satar, artanı da deniz yoluyla İzmir'e gönderirmiş. İzmir'de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir, ama taşıma ücretini peşin vermeyerek kaptanları yalanlarıyla oyalar durur.

    - "Hele peynirler sağ sâlim varsın, istediğiniz parayı fazla fazla veririm" diye vaatlerde bulunurmuş. Birkaç kez aldanan gemi kaptanlarından birisi yine İzmir'e doğru yola çıkmak üzere iken sinirlenmiş ve şöyle demiş.- Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Gemimin kalkması için masrafım var. Parayı peşin ödemezsen Sarayburnu'nu bile dönmem.

    Aksi Yusuf :

    " Hele peynirler sağ salim varsın?" demeye başlayacakmış ki, Gemici:

    -Efendi "Lâfla peynir gemisi yürümez." sözünü yapıştırıvermiş ve sözlerine "geminin yürümesi için kömür lâzım, yağ lâzım" diyerek devam etmiş.

    Bu sözler üzerine Aksi Yusuf parayı ödemiş. O gün akşama kadar şu tek cümleyi sayıklayıp durmuş. "LÂFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ HA!" bu söz daha sonra iş yapmayıp sadece boş konuşanlar için söylenmeye başlanarak deyimleşip güzel Türkçe?mize yerleşmiş.

  • <p><b>Atı Alan Üsküdarı Geçti</b></p> Bolu Bey'ine başkaldıran, çoğunlukla ünlü halk şairi ile karıştıran eşkıya Köroğlu, bir gün atını çaldırmış. Köroğlu, değerli ve akıllı bir hayvan olan atını aramak için diyar diyar dolaştıktan sonra, İstanbul'da satılık hayvanlar arasında kendi atını bulmuş. O'nu tanımayan satıcıya müşteri gibi görünmüş. Önce şöyle bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da sahibini tanıdığından, atı mahmuzlamasıyla şimşek gibi fırlayıp kaybolmuş. Kıyıya varınca da sala fazla para verip Üsküdar'a çektirmiş. Öfkesinden küplere binip izlemeye yeltenen at cambazına, kalabalıktan biri seslenmiş:Beyhude çabalama atı alan Üsküdar'ı geçti. O adam Köroğlunun kendisi idi.

    Atı Alan Üsküdarı Geçti

    Bolu Bey'ine başkaldıran, çoğunlukla ünlü halk şairi ile karıştıran eşkıya Köroğlu, bir gün atını çaldırmış. Köroğlu, değerli ve akıllı bir hayvan olan atını aramak için diyar diyar dolaştıktan sonra, İstanbul'da satılık hayvanlar arasında kendi atını bulmuş. O'nu tanımayan satıcıya müşteri gibi görünmüş. Önce şöyle bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da sahibini tanıdığından, atı mahmuzlamasıyla şimşek gibi fırlayıp kaybolmuş. Kıyıya varınca da sala fazla para verip Üsküdar'a çektirmiş. Öfkesinden küplere binip izlemeye yeltenen at cambazına, kalabalıktan biri seslenmiş:Beyhude çabalama atı alan Üsküdar'ı geçti. O adam Köroğlunun kendisi idi.
  • <p><b>Üsküdar'da Sabah Oldu</b></p> <p>Üsküdar'da yakın planda iki Selâtin Camii bulunur. İlki Üsküdar iskele meydanındaki Yeni Valide Camii, diğeri ise Mihrimah Sultan Camii'dir.</p> Bu camilerin güzel, gür ve yanık sesli müezzinleri, sabah ezanlarını karşı sahildeki müezzinlerden daha önce okurlarmış. Gayeleri Yıldız Sarayı'ndaki padişaha, sabahın sakin vaktinde seslerini duyurup padişahın dikkatini çekmek, ihsan koparmak, sonunda saray müezzinliğine tayinlerini sağlamakmış. <p>Üsküdar'da sabah ezanları okunurken Beşiktaş'taki halk ve esnaf uyanır, diğerlerini de uyandırırmış. Uykuya dayanamayan ve uykudan bir türlü uyanamayan insanlara da:</p> - Hayır vakti tamamdır, duymuyor musun? Dinle, bak, Üsküdar'da sabah oldu, derlermiş.

    Üsküdar'da Sabah Oldu

    Üsküdar'da yakın planda iki Selâtin Camii bulunur. İlki Üsküdar iskele meydanındaki Yeni Valide Camii, diğeri ise Mihrimah Sultan Camii'dir.

    Bu camilerin güzel, gür ve yanık sesli müezzinleri, sabah ezanlarını karşı sahildeki müezzinlerden daha önce okurlarmış. Gayeleri Yıldız Sarayı'ndaki padişaha, sabahın sakin vaktinde seslerini duyurup padişahın dikkatini çekmek, ihsan koparmak, sonunda saray müezzinliğine tayinlerini sağlamakmış.

    Üsküdar'da sabah ezanları okunurken Beşiktaş'taki halk ve esnaf uyanır, diğerlerini de uyandırırmış. Uykuya dayanamayan ve uykudan bir türlü uyanamayan insanlara da:

    - Hayır vakti tamamdır, duymuyor musun? Dinle, bak, Üsküdar'da sabah oldu, derlermiş.
  • <p><b>Dananın Kuyruğu Kopmak</b></p> Geçmişte düzenbaz ve yalancı bir adam varmış. Tüccar ve esnafa borç vermediği hâlde vermiş gibi gözükür, onların aleyhine dava açar, şahitler ve kadıya rüşvet vererek davayı kazanır, haksız kazanç elde edermiş. Bu sahtekâr adam, bir gün, kasabanın sözü geçen bir adamı hakkında dava açmış, kadıya da rüşvet olarak bir dana göndermiş. Davalı tüccar bunu öğrenince, daha büyük bir danayı kadıya teslim etmiş. İşin tadının kaçtığını anlayan kadı, her iki danayı getirtip mahkemenin avlusuna bağlatmış. Kadı makamına kurulup herkesin önünde şunları söylemiş: <p>- Bu davayı görmek için uzun zaman vicdanımla savaştım. Ben adalet için çalışırım. Gelin görün ki, iki taraf da evime birer dana göndermiş. Şimdi kimin haklı, kimin haksız olduğunu danalara bakıp anlayalım. Avludaki danalar, kuyruklarından birbirine bağlanır ve kuyruk altlarına neft sürülerek hayvanlara birer diken batırılır. Hayvanlar böğürerek birbirini aksi yönde çekerler. Bu arada kadı bağırarak, "Kimin danasının kuyruğu koparsa, o taraf haksız çıkacak ve adalet yerini bulacaktır." der.</p> Kısa bir çekişmeden sonra sahtekârın getirdiği dananın kuyruğu kopar ve hayvan can acısıyla sokağa fırlar.

    Dananın Kuyruğu Kopmak

    Geçmişte düzenbaz ve yalancı bir adam varmış. Tüccar ve esnafa borç vermediği hâlde vermiş gibi gözükür, onların aleyhine dava açar, şahitler ve kadıya rüşvet vererek davayı kazanır, haksız kazanç elde edermiş. Bu sahtekâr adam, bir gün, kasabanın sözü geçen bir adamı hakkında dava açmış, kadıya da rüşvet olarak bir dana göndermiş. Davalı tüccar bunu öğrenince, daha büyük bir danayı kadıya teslim etmiş. İşin tadının kaçtığını anlayan kadı, her iki danayı getirtip mahkemenin avlusuna bağlatmış. Kadı makamına kurulup herkesin önünde şunları söylemiş:

    - Bu davayı görmek için uzun zaman vicdanımla savaştım. Ben adalet için çalışırım. Gelin görün ki, iki taraf da evime birer dana göndermiş. Şimdi kimin haklı, kimin haksız olduğunu danalara bakıp anlayalım. Avludaki danalar, kuyruklarından birbirine bağlanır ve kuyruk altlarına neft sürülerek hayvanlara birer diken batırılır. Hayvanlar böğürerek birbirini aksi yönde çekerler. Bu arada kadı bağırarak, "Kimin danasının kuyruğu koparsa, o taraf haksız çıkacak ve adalet yerini bulacaktır." der.

    Kısa bir çekişmeden sonra sahtekârın getirdiği dananın kuyruğu kopar ve hayvan can acısıyla sokağa fırlar.
  • <p><b>Ölme Eşeğim Ölme</b></p> Memlekette bir sene kıtlık olmuş; arpa, buğday kalmamış. Kış da gelip çatmış. Nasreddin Hoca, eşeğinin her gün arpasını azaltmaya ve hayvanın günlük payından kesmeye mecbur kalmış. Her gün birer parmak eksilen arpa, son zamanlarda iyice azalmış. Hoca hayvana yem verirken onunla konuşur gibi yaparmış; "Aman benim emektar eşeğim, sakın açlıktan ölme. Senin için on dönüm yonca ektirdim. Hele bir bahar gelsin, hepsi de senin olacak, bol bol yonca yiyeceksin. Yalnız şimdi biraz tasarruf etmemiz lazım." deyip, arpayı günden güne azaltırmış. <p>Buna alışamayan eşek günden güne zayıflamış, iskeleti çıkmış ve bir sabah Hoca, ahıra girince eşeğin ölüsüyle karşılaşmış, "Vah zavallı eşeğim vah? Tam tasarrufa alışmıştın ama ecel sana zaman tanımadı. Yemyeşil yoncalara hasret gittin." demiş.</p>

    Ölme Eşeğim Ölme

    Memlekette bir sene kıtlık olmuş; arpa, buğday kalmamış. Kış da gelip çatmış. Nasreddin Hoca, eşeğinin her gün arpasını azaltmaya ve hayvanın günlük payından kesmeye mecbur kalmış. Her gün birer parmak eksilen arpa, son zamanlarda iyice azalmış. Hoca hayvana yem verirken onunla konuşur gibi yaparmış; "Aman benim emektar eşeğim, sakın açlıktan ölme. Senin için on dönüm yonca ektirdim. Hele bir bahar gelsin, hepsi de senin olacak, bol bol yonca yiyeceksin. Yalnız şimdi biraz tasarruf etmemiz lazım." deyip, arpayı günden güne azaltırmış.

    Buna alışamayan eşek günden güne zayıflamış, iskeleti çıkmış ve bir sabah Hoca, ahıra girince eşeğin ölüsüyle karşılaşmış, "Vah zavallı eşeğim vah? Tam tasarrufa alışmıştın ama ecel sana zaman tanımadı. Yemyeşil yoncalara hasret gittin." demiş.

  • <p><b>Eşek Sudan Gelinceye Kadar Dövmek</b></p> Balkan Harbi sıralarında cephedeki bir askeri birlikte su ihtiyacını her bölüğün saka neferleri temin ederdi.O zamanlar, mekkare katırlarından başka adına karanfil kolu denilen, merkepli nakliye kolları da vardı. Her bölüğe de bir merkep tahsis edilmiş. Saka neferleri bu eşeklere yükledikleri fıçılarla, ordugâha yarım saat uzaklıktaki bir pınardan su taşırlarmış.Bölüklerden birisinin saka neferi çok saf ve tembel imiş. Bir gün pınar başında yatmış, uyumuş. Eşek de çimenler üzerinde otlarken uzaklara gitmiş.Uyandığı zaman akşam olmak üzere imiş. Merkebi aramış, bulamamış. Koşarak bölüğe gelmiş. Susuzluktan kıvranan bölüğün çavuş ve onbaşıları sakayı yakaladıkları gibi, bölük kumandanı alaylı yüzbaşının karşısına çıkarmışlar.Çok sert ve aksi bir adam olan yüzbaşı saka neferini sorguya çekmiş. Neticede uyuduğunu ve eşeğini kaçırdığını öğrenince, hemen etrafa atlılar çıkarıp eşeği aratmaya göndermiş. Sakayı da çadırın direğine bağlayıp başlamış dayak atmaya. Can acısı ile avaz avaz bağıran saka:-Aman yüzbaşım, ölüyorum, bir daha uyumayacağım. Artık dövme! diye yalvardıkça, yüzbaşı:-Acele etme, daha eşek bulunamadı. Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceksin ki bir daha eşeğine sahip olup, muharebe yerinde, vazife başında uyumayacaksın? demiş.

    Eşek Sudan Gelinceye Kadar Dövmek

    Balkan Harbi sıralarında cephedeki bir askeri birlikte su ihtiyacını her bölüğün saka neferleri temin ederdi.O zamanlar, mekkare katırlarından başka adına karanfil kolu denilen, merkepli nakliye kolları da vardı. Her bölüğe de bir merkep tahsis edilmiş. Saka neferleri bu eşeklere yükledikleri fıçılarla, ordugâha yarım saat uzaklıktaki bir pınardan su taşırlarmış.Bölüklerden birisinin saka neferi çok saf ve tembel imiş. Bir gün pınar başında yatmış, uyumuş. Eşek de çimenler üzerinde otlarken uzaklara gitmiş.Uyandığı zaman akşam olmak üzere imiş. Merkebi aramış, bulamamış. Koşarak bölüğe gelmiş. Susuzluktan kıvranan bölüğün çavuş ve onbaşıları sakayı yakaladıkları gibi, bölük kumandanı alaylı yüzbaşının karşısına çıkarmışlar.Çok sert ve aksi bir adam olan yüzbaşı saka neferini sorguya çekmiş. Neticede uyuduğunu ve eşeğini kaçırdığını öğrenince, hemen etrafa atlılar çıkarıp eşeği aratmaya göndermiş. Sakayı da çadırın direğine bağlayıp başlamış dayak atmaya. Can acısı ile avaz avaz bağıran saka:-Aman yüzbaşım, ölüyorum, bir daha uyumayacağım. Artık dövme! diye yalvardıkça, yüzbaşı:-Acele etme, daha eşek bulunamadı. Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceksin ki bir daha eşeğine sahip olup, muharebe yerinde, vazife başında uyumayacaksın? demiş.
  • <p><b>Eli Kulağında</b></p> İslamiyet'in ilk yıllarında ezan okunurken. Mekkeli müşrikler(inanmayanlar) alay ettikleri ve okuyanı şaşırttıkları için, ilk müezzin Bilal Habeşi, elleri ile kulaklarını tıkayarak okurdu. Birisi yanındakine, "Ezan okundu mu?" diye sorduğu zaman, eğer ezan çok yakın ise, diğeri şöyle cevap verir:"Hayır okunmadı ama, eli kulağında" Olması çok yakın işler için hemen, eli kulağında gibi sözlerin kullanılması buradan kalmıştır.

    Eli Kulağında

    İslamiyet'in ilk yıllarında ezan okunurken. Mekkeli müşrikler(inanmayanlar) alay ettikleri ve okuyanı şaşırttıkları için, ilk müezzin Bilal Habeşi, elleri ile kulaklarını tıkayarak okurdu. Birisi yanındakine, "Ezan okundu mu?" diye sorduğu zaman, eğer ezan çok yakın ise, diğeri şöyle cevap verir:"Hayır okunmadı ama, eli kulağında" Olması çok yakın işler için hemen, eli kulağında gibi sözlerin kullanılması buradan kalmıştır.
  • <p><b>Eline Su Dökemez</b></p> Eskiden, namaz abdesti alınırken, abdest alan kişi, bir usta ise, çırakları, kalfaları, Medrese hocası ise mollaları, öğretmen ise öğrencileri, eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurlardı.Böyle önemli bir kişinin eline, yolu yordamınca, ibrikten su dökmek için, o kişiye biraz yakın olmak, onun yanında iyi kötü bir yer almış bulunmak gerekirdi. Yoksa her önüne gelenin yapacağı iş değildi.İşte bu nedenle, iki değerli kişi ölçülürken, bilgisi, yeteneği, zekası daha az olan için, bu deyim kullanılır.

    Eline Su Dökemez

    Eskiden, namaz abdesti alınırken, abdest alan kişi, bir usta ise, çırakları, kalfaları, Medrese hocası ise mollaları, öğretmen ise öğrencileri, eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurlardı.Böyle önemli bir kişinin eline, yolu yordamınca, ibrikten su dökmek için, o kişiye biraz yakın olmak, onun yanında iyi kötü bir yer almış bulunmak gerekirdi. Yoksa her önüne gelenin yapacağı iş değildi.İşte bu nedenle, iki değerli kişi ölçülürken, bilgisi, yeteneği, zekası daha az olan için, bu deyim kullanılır.
  • <p><b>Pabucu Dama Atılmak</b></p> Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.

    Pabucu Dama Atılmak

    Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.
  • <p><b>Yağma Hasan'ın Böreği</b></p> Fatih'in Gebze'de ölümü () nden sonra İstanbul'da kıyamet kopmuş, zaten fırsat bekleyen asi yeniçeriler de İstanbul'a dağılmışlar. Kimse canından ve malından emin değilmiş. Yağmacı yeniçeriler, önce kendilerini aldatan sadrazam Karamani Mehmet Paşa'yı parçalayıp konağını yağmalamışlar. Daha sonra şehirdeki zenginlerin konaklarına hücum edip her tarafı talan etmişler. Zengin Yahudilerin oturdukları semtlere akın eden zorbalar büyük yağmalar yapmışlar. <p>Bu sırada Hasan adlı bir yeniçerinin işlettiği börekçi dükkânını da yağma eden yeniçeriler, işin aslını öğrenince, "Oldu bir kere, Yağma Hasan'ın böreğidir." diye, börekleri yemeye devam etmişler. </p>

    Yağma Hasan'ın Böreği

    Fatih'in Gebze'de ölümü () nden sonra İstanbul'da kıyamet kopmuş, zaten fırsat bekleyen asi yeniçeriler de İstanbul'a dağılmışlar. Kimse canından ve malından emin değilmiş. Yağmacı yeniçeriler, önce kendilerini aldatan sadrazam Karamani Mehmet Paşa'yı parçalayıp konağını yağmalamışlar. Daha sonra şehirdeki zenginlerin konaklarına hücum edip her tarafı talan etmişler. Zengin Yahudilerin oturdukları semtlere akın eden zorbalar büyük yağmalar yapmışlar.

    Bu sırada Hasan adlı bir yeniçerinin işlettiği börekçi dükkânını da yağma eden yeniçeriler, işin aslını öğrenince, "Oldu bir kere, Yağma Hasan'ın böreğidir." diye, börekleri yemeye devam etmişler.

  • <p><b>İpsiz Sapsız</b></p> Şimdi olduğu gibi eskiden de Anadolu'dan İstanbul'a çalışmak üzere adamlar gelir,bunların çoğu da herhangi bir mesleğe sahip olmadıkların dan ya hamallıkla, yahut kazma kürekle çalışarak işe başlarlarmış.Bunların içinden öyleleri olurmuş ki hamallık yapmak için de ne bir kazma veya kürekleri bulunurmuş.Bir ip veya tutacak bir sap sahibi olmayan bu kişiler için söylenen ipsiz sapsız deyimi de yaramayan adamlar hakkında tahkir anlamında kullanılmıştır.

    İpsiz Sapsız

    Şimdi olduğu gibi eskiden de Anadolu'dan İstanbul'a çalışmak üzere adamlar gelir,bunların çoğu da herhangi bir mesleğe sahip olmadıkların dan ya hamallıkla, yahut kazma kürekle çalışarak işe başlarlarmış.Bunların içinden öyleleri olurmuş ki hamallık yapmak için de ne bir kazma veya kürekleri bulunurmuş.Bir ip veya tutacak bir sap sahibi olmayan bu kişiler için söylenen ipsiz sapsız deyimi de yaramayan adamlar hakkında tahkir anlamında kullanılmıştır.
  • <p><b>Dağdan Gelip Bağdakini Kovmak</b></p> Köylünün biri kendine ekecek bir saha açmak için dağdaki fundalık ve çalıları söküp temizliyormuş. Ayrık otu gibi çabuk üreyip etrafı kaplayan otları da söküp söküp atmış. Bu ayrık otlarından biri arazinin eğiminden olsa gerek, çok bakımlı bir bağın içine düşmüş. Bağ sahibi de bunu önemsememiş. Fakat bir de bakmış ki bağının her tarafının ayrık otlarıyla dolduğunu görmüş. Bir sürü işçi tutarak bağını bu ayrık otlarından temizlemiş, iyice masrafa girmiş. Toprağın derinliklerine salkım saçak kök salan bu ayrık otlarını temizletirken kendi kendine şöyle mırıldanmış, "Dağdan geldiniz, bağdaki asmalarımı kovmaya kalktınız. Öyle yağma yok!"

    Dağdan Gelip Bağdakini Kovmak

    Köylünün biri kendine ekecek bir saha açmak için dağdaki fundalık ve çalıları söküp temizliyormuş. Ayrık otu gibi çabuk üreyip etrafı kaplayan otları da söküp söküp atmış. Bu ayrık otlarından biri arazinin eğiminden olsa gerek, çok bakımlı bir bağın içine düşmüş. Bağ sahibi de bunu önemsememiş. Fakat bir de bakmış ki bağının her tarafının ayrık otlarıyla dolduğunu görmüş. Bir sürü işçi tutarak bağını bu ayrık otlarından temizlemiş, iyice masrafa girmiş. Toprağın derinliklerine salkım saçak kök salan bu ayrık otlarını temizletirken kendi kendine şöyle mırıldanmış, "Dağdan geldiniz, bağdaki asmalarımı kovmaya kalktınız. Öyle yağma yok!"
  • <p><b>Mürekkep Yalamak</b></p> Mürekkep bezir isinden hazırlandığı için suda çözülmesi tabidir. Bu yüzden el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmez. Ancak kitap henüz yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yarar, gerek divitlerin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek, gerekse sayfaya küçük bir tırfil yahut imla koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Sonuçta eskiler, bir insanın yaladığı mürekkep miktarca ilminin ziyadeleştiğini varsayarlar ve okuma yazma bilenlerin pek az olduğu çağlarda azıcık da olsa mürekkep yalamış olmayı toplum içinde saygı alameti olarak alırlarmış.

    Mürekkep Yalamak

    Mürekkep bezir isinden hazırlandığı için suda çözülmesi tabidir. Bu yüzden el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmez. Ancak kitap henüz yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yarar, gerek divitlerin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek, gerekse sayfaya küçük bir tırfil yahut imla koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Sonuçta eskiler, bir insanın yaladığı mürekkep miktarca ilminin ziyadeleştiğini varsayarlar ve okuma yazma bilenlerin pek az olduğu çağlarda azıcık da olsa mürekkep yalamış olmayı toplum içinde saygı alameti olarak alırlarmış.
  • <p><b>Dimyata Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olmak</b></p> Dimyat Mısır'da Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye'ye gelirdi. Dimyad'a pirinç almaya giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdeniz'de Arap korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışfunduszeue.info müşkülât içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş. İstanbul'dan kalkmış memleketi olan Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar. Dimyad'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak sözünün aslı buradan kalmıştır.

    Dimyata Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olmak

    Dimyat Mısır'da Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye'ye gelirdi. Dimyad'a pirinç almaya giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdeniz'de Arap korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışfunduszeue.info müşkülât içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş. İstanbul'dan kalkmış memleketi olan Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar. Dimyad'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak sözünün aslı buradan kalmıştır.
  • <p><b>Zülfüyâre Dokunmak</b></p> <p>Âşığın sevdiği kız alıngan, her sözden bir anlam çıkaran bir afetmiş. Yüzünün her iki yanındaki zülüfler, âşığın hem hoşuna gider hem de onları bukleli ipeklere benzettirmiş. Bu benzetmelerden gücenen afet, "Demek benim zülüflerim ipek teller gibi cansız ve ruhsuz mu geldi sana?" diye âşığa sitem edermiş.</p> Genç âşık bir gün sevgilisiyle güllerin açtığı, bülbüllerin öttüğü bir bahçede gezerken hırçın bir rüzgâr esmiş. Bu rüzgâr sevgilisinin saçlarını dağıttığı için kızmış. Sevgilisi bundan da bir anlam çıkarmış: "Anlıyorum, sen rüzgârı bahane ederek, benim ihmalimi yüzüme vurmak istiyor, saç ve zülüflerimi taramadığımı ima ediyorsun." demiş. Âşık sevgilisinin bu sitemlerinden usanınca ağzına bir daha onun adını almamış. Âşık, cevr ü cefaya ne kadar katlanır

    Zülfüyâre Dokunmak

    Âşığın sevdiği kız alıngan, her sözden bir anlam çıkaran bir afetmiş. Yüzünün her iki yanındaki zülüfler, âşığın hem hoşuna gider hem de onları bukleli ipeklere benzettirmiş. Bu benzetmelerden gücenen afet, "Demek benim zülüflerim ipek teller gibi cansız ve ruhsuz mu geldi sana?" diye âşığa sitem edermiş.

    Genç âşık bir gün sevgilisiyle güllerin açtığı, bülbüllerin öttüğü bir bahçede gezerken hırçın bir rüzgâr esmiş. Bu rüzgâr sevgilisinin saçlarını dağıttığı için kızmış. Sevgilisi bundan da bir anlam çıkarmış: "Anlıyorum, sen rüzgârı bahane ederek, benim ihmalimi yüzüme vurmak istiyor, saç ve zülüflerimi taramadığımı ima ediyorsun." demiş. Âşık sevgilisinin bu sitemlerinden usanınca ağzına bir daha onun adını almamış. Âşık, cevr ü cefaya ne kadar katlanır
  • <p><b>Eski Kulağı Kesiklerden</b></p> Hacı Bektaşi Veli'nin tarikatına girmek isteyenlere tarikatın şartları açıklanır, gerekli öğütler verilir, tekkenin girişinde derviş adayının kulağına bir delik açılarak küpe takılırmış. Tarikatın şartlarından biri de hiç evlenmemekmiş. Sonradan bu kuralı bozanların kulaklarından küpeleri çekilerek alınır ve bu yırtık kulakla dolaşırlarmış. Halk, cezalı dervişlere "kulağı kesikler" diye hitap edermiş. <p>Osmanlı sultanlarından Yavuz Selim'in kulağındaki küpe, bu tarikatın işaretlerinden biri olarak bilinir. Sultan Selim'in şeyhin eşiğine baş koyup kulağını deldirdiği rivayet edilir.</p>

    Eski Kulağı Kesiklerden

    Hacı Bektaşi Veli'nin tarikatına girmek isteyenlere tarikatın şartları açıklanır, gerekli öğütler verilir, tekkenin girişinde derviş adayının kulağına bir delik açılarak küpe takılırmış. Tarikatın şartlarından biri de hiç evlenmemekmiş. Sonradan bu kuralı bozanların kulaklarından küpeleri çekilerek alınır ve bu yırtık kulakla dolaşırlarmış. Halk, cezalı dervişlere "kulağı kesikler" diye hitap edermiş.

    Osmanlı sultanlarından Yavuz Selim'in kulağındaki küpe, bu tarikatın işaretlerinden biri olarak bilinir. Sultan Selim'in şeyhin eşiğine baş koyup kulağını deldirdiği rivayet edilir.

  • <p><b>Çil Yavrusu Gibi Dağılmak</b></p> Keklik kuşunun bir adı da çildir. Tüylerindeki benekler yüzünden bu isim verilmiştir. Dişi keklik yavru çıkarınca, onlarla hiç ilgilenmez, kendi başlarına bırakır. Yumurtadan çıkan yavrular, seke seke çevreye dağıldıklarından, sözün buradan kaynaklandığı söylenebilir.

    Çil Yavrusu Gibi Dağılmak

    Keklik kuşunun bir adı da çildir. Tüylerindeki benekler yüzünden bu isim verilmiştir. Dişi keklik yavru çıkarınca, onlarla hiç ilgilenmez, kendi başlarına bırakır. Yumurtadan çıkan yavrular, seke seke çevreye dağıldıklarından, sözün buradan kaynaklandığı söylenebilir.
  • <p><b>Musul Çesmesinden Su İçmek</b></p> Musul'da Yunus Nebi zamanından kalma bir çeşme varmış. Suyundan içen mahsumlara şifa, zalimlere zehir olurmuş. Ne zaman şehre bir zalim vali gönderilse,halk bir müddet sonra onu götürüp bu çeşmeden su içirirler ve bir kaç günde göçürterek zulmünden kurtulurlarmış. Musul'un zarif kişi zadeleri arasında zalimlere karşı "İçtiğin Yunus Nebi çeşmesi ola!" demek bir darbı mesel olmuş.

    Musul Çesmesinden Su İçmek

    Musul'da Yunus Nebi zamanından kalma bir çeşme varmış. Suyundan içen mahsumlara şifa, zalimlere zehir olurmuş. Ne zaman şehre bir zalim vali gönderilse,halk bir müddet sonra onu götürüp bu çeşmeden su içirirler ve bir kaç günde göçürterek zulmünden kurtulurlarmış. Musul'un zarif kişi zadeleri arasında zalimlere karşı "İçtiğin Yunus Nebi çeşmesi ola!" demek bir darbı mesel olmuş.
  • <p><b>Öküz Öldü Ortaklık Bozuldu</b></p> Evvelce fakir bir köylünün çift sürmekte kullandığı bir çift öküzü varmış. Bunlardan biri ölmüş. Köylü, toprak ağasına giderek yalvar yakar bir öküz parası istemiş. Ağa, köylüye: <p>- Öküzün parasını ödeyinceye kadar hayvan ortak malımız sayılacak. Elli dönüm tarlamı süreceksin, ağılıma bakacaksın, harmanda yardım edeceksin, diyerek ağır şartlar ileri sürmüş.</p> Ağanın şartlarını kabul eden köylü ona kul köle olmuş. Fakat aradan üç yıl geçtikten sonra parasının yarıdan fazlası ödenen öküz, gördüğü ağır işlere dayanamayıp ölmüş. <p>Ağa, eskisi gibi köylüye angarya işlerini yaptırmak istemiş. Sabrı tükenen köylü:</p> - Ağam, gayrı öküz öldü, ortaklık bozuldu, deyip ağanın zulmünden kurtulmuş.

    Öküz Öldü Ortaklık Bozuldu

    Evvelce fakir bir köylünün çift sürmekte kullandığı bir çift öküzü varmış. Bunlardan biri ölmüş. Köylü, toprak ağasına giderek yalvar yakar bir öküz parası istemiş. Ağa, köylüye:

    - Öküzün parasını ödeyinceye kadar hayvan ortak malımız sayılacak. Elli dönüm tarlamı süreceksin, ağılıma bakacaksın, harmanda yardım edeceksin, diyerek ağır şartlar ileri sürmüş.

    Ağanın şartlarını kabul eden köylü ona kul köle olmuş. Fakat aradan üç yıl geçtikten sonra parasının yarıdan fazlası ödenen öküz, gördüğü ağır işlere dayanamayıp ölmüş.

    Ağa, eskisi gibi köylüye angarya işlerini yaptırmak istemiş. Sabrı tükenen köylü:

    - Ağam, gayrı öküz öldü, ortaklık bozuldu, deyip ağanın zulmünden kurtulmuş.
  • <p><b>Maymun Gözünü Açtı</b></p> Bir adamın her şeyi taklit eden bir maymunu varmış. Her gün maymununu yanında dükkana götürür, namaz vakti gelince da onu dükkana gözcülük etsin diye kapının önüne bırakırmış. Bir gün maymun dükkanda, sahibi de namazda iken, hırsızın biri, maymunun karşısına geçip esnemeye başlamış. Maymun da aynısını taklit etmiş. Derken adam uyuma taklidi yapmış. Maymun da aynısını yaparak sonunda uyuyakalmış. <p>Hırsız da fırsattan istifade dükkanda ne varsa alıp götürmüş. Dükkan sahibi camiden gelip dükkanının soyulduğunu görünce maymuna bir güzel dayak atmış.</p> Hırsız birkaç gün sonra yine çıkagelmiş. Bu defa maymun yediği dayağın etkisiyle, karşısında esneyen hırsızı taklit etmemiş. Maymun, "Pışşşt, pışşşt!" yapmış. Hırsız da kendi kendine, "Maymun gözünü açtı, artık burada ekmek yok." demiş

    Maymun Gözünü Açtı

    Bir adamın her şeyi taklit eden bir maymunu varmış. Her gün maymununu yanında dükkana götürür, namaz vakti gelince da onu dükkana gözcülük etsin diye kapının önüne bırakırmış. Bir gün maymun dükkanda, sahibi de namazda iken, hırsızın biri, maymunun karşısına geçip esnemeye başlamış. Maymun da aynısını taklit etmiş. Derken adam uyuma taklidi yapmış. Maymun da aynısını yaparak sonunda uyuyakalmış.

    Hırsız da fırsattan istifade dükkanda ne varsa alıp götürmüş. Dükkan sahibi camiden gelip dükkanının soyulduğunu görünce maymuna bir güzel dayak atmış.

    Hırsız birkaç gün sonra yine çıkagelmiş. Bu defa maymun yediği dayağın etkisiyle, karşısında esneyen hırsızı taklit etmemiş. Maymun, "Pışşşt, pışşşt!" yapmış. Hırsız da kendi kendine, "Maymun gözünü açtı, artık burada ekmek yok." demiş
  • <p><b>Kaş Yapayım Derken Göz Çıkarmak</b></p> Düğünlerde, perşembe günü gelin hanımın yüzü süslenirmiş. Eskiden kalemkâr denilen kadınlar gelinin yüzüne saatlerce makyaj yaparlarmış. Gelinin kaşlarına, gözlerine özel kalemlerle şekil verirlermiş. Bu tür işler yapılırken düğün evinde de davetliler çalgı çalıp oyunlar oynarlarmış. <p>Ortalıkta oynamakta olan genç kızlardan birinin her nasılsa ayağı kaymış, bu arada makyaj yapan kadına çarparak yere düşmüş. Kadının elindeki sert uçlu kalem gelin hanımın gözüne batmış, zavallı kör olmuş. Bu olaydan sonra gelin hanım yüzünden makyajcı kadın da işinden olmuş. Bu kadını kimse çağırıp bir daha ona iş vermemiş. </p>

    Kaş Yapayım Derken Göz Çıkarmak

    Düğünlerde, perşembe günü gelin hanımın yüzü süslenirmiş. Eskiden kalemkâr denilen kadınlar gelinin yüzüne saatlerce makyaj yaparlarmış. Gelinin kaşlarına, gözlerine özel kalemlerle şekil verirlermiş. Bu tür işler yapılırken düğün evinde de davetliler çalgı çalıp oyunlar oynarlarmış.

    Ortalıkta oynamakta olan genç kızlardan birinin her nasılsa ayağı kaymış, bu arada makyaj yapan kadına çarparak yere düşmüş. Kadının elindeki sert uçlu kalem gelin hanımın gözüne batmış, zavallı kör olmuş. Bu olaydan sonra gelin hanım yüzünden makyajcı kadın da işinden olmuş. Bu kadını kimse çağırıp bir daha ona iş vermemiş.

  • <p><b>Leb Demeden Leblebiyi Anlamak</b></p> Medrese öğrencilerinden ukala bir molla varmış. Farsça'dan imtihana girmiş. "Ne soracaklar?" diye öğretmenlerinin ağzına bakıyormuş. Hocalardan biri, Farsça, "dudak" anlamına gelen "leb" sözüyle işe başlamış. Ukala molla, "leblebi" diye lafa karışmış, "leb, leblebi kelimesinin bir hecesidir, efendim." demiş. İmtihandaki hocalar gülmüşler. Soruyu soran hoca: <p>- Maşallah 'leb' demeden 'leblebiyi' anladın. Yine de lafın sonunu beklesen iyi olurdu, çünkü akıllı olan, icabında susmasını bilmeli, demiş.</p>

    Leb Demeden Leblebiyi Anlamak

    Medrese öğrencilerinden ukala bir molla varmış. Farsça'dan imtihana girmiş. "Ne soracaklar?" diye öğretmenlerinin ağzına bakıyormuş. Hocalardan biri, Farsça, "dudak" anlamına gelen "leb" sözüyle işe başlamış. Ukala molla, "leblebi" diye lafa karışmış, "leb, leblebi kelimesinin bir hecesidir, efendim." demiş. İmtihandaki hocalar gülmüşler. Soruyu soran hoca:

    - Maşallah 'leb' demeden 'leblebiyi' anladın. Yine de lafın sonunu beklesen iyi olurdu, çünkü akıllı olan, icabında susmasını bilmeli, demiş.

  • <p><b>Saman Altından Su Yürütmek</b></p> Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: "Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!"

    Saman Altından Su Yürütmek

    Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: "Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!"
  • <p><b>Denize Düşen Yılana Sarılır</b></p> Dönem funduszeue.info dönemi ve Kavalalı Mehmet Paşa Mısır Valisi dir. Kendine aşırı güvenen Kavalalı Mehmet Paşa nın amacı önce Suriye ,ardında Osmanlı yı ele geçirmektir. Oğlu İbrahim Paşa ,Suriyeyi ele geçirmiş Osmanlının yolladığı gücüde yenmişti. İstanbula doğru yola çıkmıştı. II. Mahmut ,ordunun o an için bunlarla başedebilecek vaziyette olmadığından Ruslarda yardım isteme taraftarıdır. Rus çarı Nikoladan yardım ister. Bir Osmanlı sultanın Ruslardan yardım istemesi yadırganır. Bir takım vezirler "bu nasıl işdür?" diye mırıldanınca, Sultan Mahmut Ne yapalım? Düştük denize sarılırız yılana der.

    Denize Düşen Yılana Sarılır

    Dönem funduszeue.info dönemi ve Kavalalı Mehmet Paşa Mısır Valisi dir. Kendine aşırı güvenen Kavalalı Mehmet Paşa nın amacı önce Suriye ,ardında Osmanlı yı ele geçirmektir. Oğlu İbrahim Paşa ,Suriyeyi ele geçirmiş Osmanlının yolladığı gücüde yenmişti. İstanbula doğru yola çıkmıştı. II. Mahmut ,ordunun o an için bunlarla başedebilecek vaziyette olmadığından Ruslarda yardım isteme taraftarıdır. Rus çarı Nikoladan yardım ister. Bir Osmanlı sultanın Ruslardan yardım istemesi yadırganır. Bir takım vezirler "bu nasıl işdür?" diye mırıldanınca, Sultan Mahmut Ne yapalım? Düştük denize sarılırız yılana der.
  • <p><b>İlk Göz Ağrısı</b></p> Eskiden savaşlar şimdikinden çok olduğu için, Anadolu'nun hemen her köyünden, hemen her hanesinden şu yada bu cephede savaşan bir asker olurmuş.Bu askerlerin geride kalan anaları, kardeşleri, hanımları, nişanlıları, yavukluları olurmuş elbette. Bu biçareler, vatanını, milletini, dinini muhafaza için cephe cephe koşan yiğitleriyle elbet gurur duyarlarmış ama ağlamadan, göz yaşı dökmeden de gün geçirmezlermiş.Bazen aşikar, bazen gizli gizli ağlayan genç kız ve gelinlerimizin göz pınarları kuruyup gözleri çapaklanmaya ve ağrımaya başlarmış.Birbirleriyle konuşurken, o zamanın terbiyesi icabı: "Senin yavuklun, senin kocan" diyemezler, utanırlarmış. "Benim göz ağrımdan hiç mektup gelmiyor, seninkinden haber var mı?" diye sorarlarmış.Bu deyim, sevdiklerimiz içinde en birincisi anlamında kullanılır

    İlk Göz Ağrısı

    Eskiden savaşlar şimdikinden çok olduğu için, Anadolu'nun hemen her köyünden, hemen her hanesinden şu yada bu cephede savaşan bir asker olurmuş.Bu askerlerin geride kalan anaları, kardeşleri, hanımları, nişanlıları, yavukluları olurmuş elbette. Bu biçareler, vatanını, milletini, dinini muhafaza için cephe cephe koşan yiğitleriyle elbet gurur duyarlarmış ama ağlamadan, göz yaşı dökmeden de gün geçirmezlermiş.Bazen aşikar, bazen gizli gizli ağlayan genç kız ve gelinlerimizin göz pınarları kuruyup gözleri çapaklanmaya ve ağrımaya başlarmış.Birbirleriyle konuşurken, o zamanın terbiyesi icabı: "Senin yavuklun, senin kocan" diyemezler, utanırlarmış. "Benim göz ağrımdan hiç mektup gelmiyor, seninkinden haber var mı?" diye sorarlarmış.Bu deyim, sevdiklerimiz içinde en birincisi anlamında kullanılır
  • <p><b>Adam Yerine Koymamak</b></p> Kethüdazade Arif Efendi, hatır gönül yoluyla tanıdıklarından birinin oğluna bir memuriyet verilmesini ister. Devrin şeyhülislamına bir tavsiye mektubuyla birlikte delikanlıyı gönderir. Şeyhülislamdan: <br>- Önce imtihana girsin. Kazanırsa bir yer bulunur, tayinini yaparız, cevabını alır. Aradan zaman geçtikten sonra Arif Efendi ile şeyhülislam karşılaşırlar. Arif Efendi:</br> <br>- Efendi hazretleri, size gönderdiğim adama imtihana girsin, kazanırsa bir yerlere tayin ederiz, demişsiniz. Siz bu makama imtihanla mı geldiniz, deyince, Şeyhülislam:</br> <br>- Beni de işte bunun için adam yerine koymuyorlar ya, diye cevap vermiş</br>

    Adam Yerine Koymamak

    Kethüdazade Arif Efendi, hatır gönül yoluyla tanıdıklarından birinin oğluna bir memuriyet verilmesini ister. Devrin şeyhülislamına bir tavsiye mektubuyla birlikte delikanlıyı gönderir. Şeyhülislamdan:
    - Önce imtihana girsin. Kazanırsa bir yer bulunur, tayinini yaparız, cevabını alır. Aradan zaman geçtikten sonra Arif Efendi ile şeyhülislam karşılaşırlar. Arif Efendi:

    - Efendi hazretleri, size gönderdiğim adama imtihana girsin, kazanırsa bir yerlere tayin ederiz, demişsiniz. Siz bu makama imtihanla mı geldiniz, deyince, Şeyhülislam:

    - Beni de işte bunun için adam yerine koymuyorlar ya, diye cevap vermiş
  • <p><b>Onun İpi İle Kuyuya İnilmez</b></p> Eskiden, kendir ve keten liflerinden çul, yular, ip, urgan ve halat gibi günlük işlerde kullanılan eşyalar yapılırdı. Bu işlerle uğraşan, hileli malzeme ile çürük ip yapan Ali Usta adında biri varmış. Hatta bu adama İpi Çürük Ali Usta demeye başlamışlar. Bu ustanın yaptığı ip ve urganlar olmadık yerde kopar, birçok kazalara sebep olurmuş. Bir gün, derin bir kuyuya bir kuzu düşmüş. Kuyuya inmeye hazırlanan biri, ev sahibinden urgan istemiş. Getirilen urganı beğenmemiş: <br>- Bu urgan, İpi Çürük Ali Usta'nın malıdır. Onun ipiyle kuyuya inilmez, demiş.</br> <br>- Haksızlık ediyorsun, Ali Usta'nın ipiyle kuyuya inilir, ama aynı iple çıkılır mı çıkılmaz mı, orasını bilmem, deyince çevresinde bulunanlar, gülüşmüşler.</br>

    Onun İpi İle Kuyuya İnilmez

    Eskiden, kendir ve keten liflerinden çul, yular, ip, urgan ve halat gibi günlük işlerde kullanılan eşyalar yapılırdı. Bu işlerle uğraşan, hileli malzeme ile çürük ip yapan Ali Usta adında biri varmış. Hatta bu adama İpi Çürük Ali Usta demeye başlamışlar. Bu ustanın yaptığı ip ve urganlar olmadık yerde kopar, birçok kazalara sebep olurmuş. Bir gün, derin bir kuyuya bir kuzu düşmüş. Kuyuya inmeye hazırlanan biri, ev sahibinden urgan istemiş. Getirilen urganı beğenmemiş:
    - Bu urgan, İpi Çürük Ali Usta'nın malıdır. Onun ipiyle kuyuya inilmez, demiş.

    - Haksızlık ediyorsun, Ali Usta'nın ipiyle kuyuya inilir, ama aynı iple çıkılır mı çıkılmaz mı, orasını bilmem, deyince çevresinde bulunanlar, gülüşmüşler.
  • Hayattan hikayeler okuyun. Hayattan komik hikayeler

    Kahkaha, bir atın kişnemesine benzer, iyi bir ruh hali ve belirli sesler yaratan bir gıdıklamadır

    cadıyla tanıştım

    Metroya gidiyorum. Şaşırtıcı bir şekilde, arabada çok fazla insan yoktu. Ama bir kişi beni cezbetti. Yani benden bıktı bile! Herkes bana bakıyor ve bakıyor, bakıyor ve bakıyor, bakıyor ve bakıyor…. Ve belli ki sevgi dolu gözlerle değil! Çıkmak üzereydim Ellerine kayıtsızca baktı. Bir Cadı Nasıl Tanınır? adlı bir kitap tutuyorlardı. Metrodan inerken uzun süre güldüm. Gerçekten cadı gibi mi görünüyorum?

    saf büyükanne

    Ailem İtalya'ya tatile gitti. Uzun süre ayrıldılar. Bütün bir ay boyunca! Dacha bana kaldı. Ne kadar sevindim! Her şey güzel olurdu…. Ama babaannem geldi. Annemle babamın bana bakması için onu "teçhiz ettiğinden" o kadar şüpheleniyorum ki. İlk başta özgürlüğümün sona ermesine üzüldüm. Ama sonra sakinleşti. Erkek arkadaşımı aradım ve gece için evime gelmeyi teklif ettim. Doğal olarak yattık. O kadar güzeldi ki kendimize hakim olamadık. zevkle inledim. Yüksek sesle! Ve büyükannemin geldiğini tamamen unutmuşum. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama sonra sevgili büyükannem içeri daldı. Korkuyla bağırdı: “Torun, senin sorunun ne? Seni incitiyor mu?"

    tesky

    Kız arkadaşım gençlerle sürekli şanssızdı. Ve şanslı olmak istedim! Bir şey olursa yardım istemesini söyledim. Olya nezaketimden yararlandı. Bir akşam aradım ve sordum: "Kardeşinizin telefon numarasını verir misiniz?". Uzun süre neden istediğini düşündüm ama verdim. Sonra onun yardımına benimkinden daha fazla ihtiyaç olduğunu öğrendim. Hiçbir şey “yanmazsa” her şeyi anlatacağına söz verdi. Kız arkadaşının planının şu olduğu ortaya çıktı: Kardeşim bir süre onun kardeşi olacak, böylece biraz daha kendinden emin davranacak. Adamın onu ziyaret etmesi gerekiyordu! Şimdi size her şeyi sırayla anlatacağım. Kardeşim Vitka ona geldi. Her şeyin daha "doğal" olması için ev kıyafetlerini giymeyi istedi. Dedi ki: “Bu adamın adı Cyril. Geldiğinde açıyorsun, merhaba diyorsun ve mutfağa “süpürüyorsun”. Kardeş kabul etti. Bekleme süresi seyrini sürdürürken…. Ahududu çayı içiyordu. Kapı çaldı. Açtı ve sordu: "Adın Cyril mi? Olya'yla mısın? Olumlu anlamda başını salladı. Kardeşi, Olya'nın onu beklediğini ekleyerek mutfağa koştu. Bir saniye sonra, Vitek uzun bir fısıltı duydu, ardından bir fısıltı ve kahkaha. Gelenin adam değil, adı (tesadüf sayesinde) tamamen aynı olan babası olduğu ortaya çıktı.

    Salto - malto

    Kız arkadaşımın doğum gününü kutlamak için doğaya gittik. Herkes toplandı. Kızın Alina isimli köpeği de geldi. Onunla hiç ayrılmadı. Onunla daha eğlenceliydi. Serega (Alina'nın erkek kardeşi) oldukça sarhoş oldu ve Rada (köpek) ile yürümeye başladı. Tasmaya tutunarak “takla” yapacak şekilde yürüdü. O kadar doğal görünüyordu ki gülmekten çıldırabilirsiniz! Bu hikayeyi sık sık hatırlıyoruz. Ancak Seryozha artık gerçekte kendini tekrar etmesini istemiyor!

    Kadın losyonu

    Kocam ve ben biraz yiyecek almak için 24 saat açık süpermarkete geldik. Tamponlara ihtiyacım vardı ve önce onlara gittim. Kocası takip etti. Sonuç olarak ne diyaloğumuz olduğunu görün:

    Bu nedir? diye sordu Petka.

    Tamponlar! Çirkin bir şekilde cevap verdim.

    - Neden onlara ihtiyacın var? sevgiliye sordu (yüzünde bir gülümseme ile).

    - Tamponların ne işe yaradığını bilmiyor musun?

    - Biliyorum. Sadece sakız olduğunu düşündüm (ve şaka yapıyorsun). Sakızımız var - tam bir makine!

    bacaksız iki ayaklı

    Bu vaka travmatolojideydi. Maalesef orayı ziyaret etmeyi başardım. Genel olarak, orada uzanıyorum, özlüyorum "Koğuş sıkıntısına" çeşitlilik katan tek şey bir hamamböceğiydi. Hepimiz ona Peygamber Çiçeği derdik. Pencere pervazına oturdu ve onu izledik. Onu tedavi ettik, kurabiyelerden yollar çıkardık. Anladığım kadarıyla hamamböceği yetiştirmek oldukça komik bir şey. Eğitimin neye yol açacağını bilmiyorum, ama çabucak sona erdi. Koğuşumuza (yanlışlıkla) iki ayağı kırık çok sarhoş bir köylü getirildi. Yan yatakta yatan kız, başhekimin hamamböceğine (yeni bir “misafir” getiren) bakışını fark ettiğinde…. Çok yüksek sesle bağırdı: "Peygamber çiçeği, koş!". Ve getirilen adam kalktı ve odamızdan çıktı. Ve buraya tesadüfen getirildiğini açıklamaya gerek yoktu. Ve hamamböceğimiz kaçtı. Onu bir daha kimse görmedi.

    Anne - "Hoşçakal"

    Bir arkadaşım bana hikayeyi anlattı. Artem'ini anaokuluna götüreceği günü bekledi. Onu oraya arabayla götürdü, çünkü bunu ulaşımda yapmak acı verici olurdu. Normal bir şekilde, olaysız geldi.

    Valya (arkadaşım) oğlunu öğretmene götürdü. Ne yapacağını, nasıl davranacağını, ne hatırlayacağını (ayrıntılı olarak) anlattı. Çocuk her şeyi dikkatle dinledi, sözünü kesmedi ve hatırladı.

    Sonra öğretmen elinden tuttu ve onu dolaba götürdü. Benden birini seçmemi istedi. Artyomochka onların yanında yürüdü, yürüdü…. En büyüğünün önünde durdu (ona göründüğü gibi), açtı, rafa tırmandı ve bağırdı (kapatarak): “Anne, hoşçakal!”.

    çarpık yansıma

    Ben on beş yaşındayım ve kız kardeşim on yedi yaşında. Ama hikaye bununla ilgili değil! Küçük kız kardeşim bir yere giderken aynadan “gözlerini ayırmıyor”. Bu trafik sıkışıklığından ne kadar yorulduğumu bir bilseniz! Aynaya yaklaşımın özgür olmasını gerçekten istedim. Dükkanlardan birine gittim. Kısacası, bir aynaya yapıştırılması gereken ve ardından görüntüyü (herhangi bir) bozan harika bir “saçmalık” buldum. Kardeş aynaya gelir Onun çarpık "imajını" gördüğünde nasıl hissettiğini hayal edin! Korktu, çığlık attı ve haç çıkardı. Artık o aynaya uymuyor. Tabii ki kız kardeşime iyi davranmadım ama o beni uzun zaman önce affetti.

    Sonuç olarak: başka bir komik hikaye

    kızgın güve

    Kendime güzel bir şey aldım. Sadece ben değil herkes çok beğendi. Aldım ve dolabıma astım. Üç gün sonra, bir güve onu çiğnedi. Üzgündü. Yeni bir ürün aldım. Bir hafta sonra ve ondan sadece "parçalar" vardı. Kocam bana üçüncü ve dördüncü şey için para verdi. Bu olaylara da aynı şey oldu. Sonra sinir krizi geçirdim! Kocası çok sarhoştu. Ben ona (çok üzgün) akşam yemeğini ısıtmaya giderken, kocam bir yerlerde kayboldu. Evden sigara içmek için bile çıkmadığından emindim! Onu arıyordum, arıyordum Sonunda dolaba baktım. Ve orada sessizce bir köşeye saklanarak oturur ve “Bu yaratıktan intikam alacağım!” der.

    Devam. . .

    Sadece hee, hee -

    Kaçırma -

    İyi bir arkadaşımın iki yaşlı kızı var. En küçüğüyle konuşurken ona "tavşan" diyor. Birden ona sorar:
    - Ve ne, Lena da bir "tavşan" mı?
    Bir arkadaş cevap verir, onlar da tabi ki derler ama ikinizi de sevdiğimi söylerler.
    Biraz düşündükten ve kıskançlığını yendikten sonra, en genç kabul eder:
    - O da bir "tavşan" olsun, sadece gri ve ön bacak kırılmış.

    Eşim ve ben ilginç bir sahneye tanık olduk. Dükkanın yanında duruyoruz. Birkaç araba arka arkaya park ediyor. Bir subwoofer'ın bunlardan birinde nasıl "çaldığını" duyabilirsiniz (umtsa-umtsa). Ve ondan, bir diğeri sürekli olarak bir alarmı tetikler. Ama onun etkisi (subwoofer) onu "histerik moda" çevirmek için görünüşte yetersiz olduğundan, 15 saniye çığlık atacak ve 5 saniye susacak, sonra biraz daha ilginç hale geliyor. Arabanın sahibi bir alarm verir ve onu kapatmaya çalışır. Ama “bilge adam” (ona ne takıldığını bilmiyorum) beri bunu ancak iki dakika sonra yapmayı başardı. Pekala, opupei apopeosis: gidiyor ve kendi arabasından "akıllı-akıllı" nın duyulduğunu anlıyoruz Müzikal bir zevki olduğunu anlıyorum Davulla sinyal verme konseri

    Kalabalık bir otobüsteyim. Önümde, çekici bir şekle sahip bir kız kalçalarını bana sürtüyor (sıkışık koşullardan dolayı). Sırasıyla, - bacaklarım arasında.
    Ardından diyalog gelir.
    Genç kadın:
    - Dostum, aklını mı kaçırdın, yoksa ne? Kendine ne izin veriyorsun?
    BEN:
    - Kalçalarınızla o kadar aktif çalışıyorsunuz ki kendimi kontrol etmem çok zor.
    Genç kadın:
    - En azından ruloların arasına koyun, yoksa acıtır.
    Bana çarpıyor haha
    Belli bir büyükanne somurtkan bir şekilde homurdanıyor:
    - Gençler, vicdanınız olsun!
    Ben, kıza sesleniyorum:
    - Gecikmiş soru için özür dilerim, ama tesadüfen size vicdan denmiyor mu?
    Otobüs kahkahalara boğuldu, perde!

    İyi bir çevirmen olan arkadaşım, Shakespeare ve Newton'un anavatanına yaptığı ilk gezilerden bir hikaye anlattı. O sırada, liderliği Puşkin ve Tolstoy'un anavatanına ilk seyahatine çıkmak üzere olan yabancı bir şirkette çalıştı. Geziye iyice hazırlanmak isteyen ciddi ve sorumlu bir kişi olan projenin baş mühendisi, Rusya'da yaşamanın özellikleri hakkında sorular sormaya başladı. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, ana endişelerinden biri lavabo tapasının çapıydı. Arkadaşımın sırf bilmediği için bu soruya cevap verememesi de daha az şaşırtıcı değil. Biliyor musunuz? Başmühendis, onun bu stratejik sırrı verme konusundaki isteksizliğinde bir sorun olduğundan şüphelendi ve bu sırrı ondan öğrenmek için birkaç başarısız girişimde bulundu, bu da ona sırayla işkence etti ve onu oldukça eğlendirdi. Biraz sonra, arkadaşıyla (bu arada, aynı zamanda bir İngiliz kadını) sohbet etmeye gittikten sonra, gülerek ona baş mühendisin aptal sorularını anlattı. Evet ve sordular, derler ki, bu aptal mantar olmadan musluğun hemen altında ellerinizi yıkamak gerçekten imkansız mı? İngiliz kadın ona zayıfça kıkırdadı, ama sonra daha ciddileşerek haykırdı:
    - Dinle, ya o da yüzünü yıkamak isterse?!

    Metrodayım. Bir adam kapının yanında duruyor, elinde Pioneer MP3 radyo kayıt cihazından arabaya bir kutu var. Bu telsizin yapabileceğini okuyorum ve burada, "kapılar kapanıyor" ifadesiyle, bir adam bozuluyor, kutuyu kapıyor ve kalabalığa koşuyor. Kapılar kapanır, tren kalkar. Kutunun sahibi yürek burkan bir çığlık atıyor:
    "kaltak, hamster çaldı!!!"

    Dün tatille ilgili olarak işten bana bir buket çiçek gönderdiler. İş yeni olduğu için böyle bir rutinleri olduğunu bilmiyordum. Kart, yağmur ve kar nedeniyle plastik bir torbada paketlenmiştir.
    Kocam (ve beni çok kıskanıyor) soruyor - kimden? Hiç bir fikrim yok!!! Bütün aile mutfağa, kartı açıyoruz - titreyen ellerle ben ve kocam yanan gözlerle.
    Resmin tamamını izleyen beş yaşındaki oğul babasına destek olmaya karar verdi: "Baba ne yapıyorsun? Ya biri sadece annesini severse?" Şenlendi.

    Yarı zamanlı bir öğrenci, diplomasının savunmasına altı ay kala kimya laboratuvarında çalışmaya geldi. Analiz yapıldı mı - çıkmadı.
    - Yani dolapta 3 saat dayanmak gerekiyor.
    - Ve onu 8 saatten 10 saate kadar 3 saat tuttum.
    - ???????????????
    - İyi düşün. 8 - bir, 9 - iki, 10 - üç. Her şey temiz, üç saat.
    Fursenko'ya göre yüksek öğrenim, kahretsin.

    Oğlum o zaman 4 yaşındaydı. Bizimle aynı evde en yakın arkadaşlarından ikisi yaşadı - bir yaş büyük Dima ve Seryozha. Oğlumuzla yürüyüşe çıkıyoruz, bir şeyler düşünüyor, “Orada ne mırıldanıyorsun?” Sorusuna. “Şimdi 4 yaşındayım, Dima ve Serezha 5 yaşındayım, 5 yaşındayım onlar 6, ben 10 yaşındayım onlar 11, ben 20 yaşındayım, onlar 21 yaşında olacaklar. Ben 60 olacağım, onlar 61 olacak. Ve yüz (duraklama) olacağım zaman, ARTIK OLACAK. Oğlum her zaman saymayı severdi, o anda yüze kadar serbestçe saydı ve sonra sayımı bilmiyordu, ama içinden çıktı.

    Bahçe hakkında hikaye ilham verdi.
    Karım benden önce işe gitti, ben de çocuğu aldım.
    Sabah hazırlanıyoruz, zaman azalıyor ve sonra işemek, kaka yapmak vb.
    Kısacası, giyinmeme yardım etti, deyim yerindeyse her şeyi ilikledi, yolculuktan önce topladı.
    Dışarıda kış
    Evden ayrılıyoruz - çocuk dinleniyor.
    İkna etmeye başladım - gözyaşları içinde.
    Anlamıyorum, bu daha önce hiç olmamıştı.
    Ve aniden, gözyaşları içinde - "BABA! VE VALENKI!!!"

    Köyümüzde bir adam kayboldu - şoför olarak çalıştı, içki içmek için aptal değil. Dışarı çık ve her şey. Akrabalar onu arıyordu, polis orada değildi.
    Bir hafta sonra (!) kayıp kişinin karısı mahzenden boğuk iniltiler duydu. Adamın salatalık için kilere tırmandığı ve püre üzerine tökezlediği ortaya çıktı. Bütün bir hafta boyunca püre içti, eline ne geçtiyse yedi ve merdivenleri çıkamadı. Evet ve gün ışığına çıkma arzusu görünüşe göre fazla değildi.

    Herkesin hayatta zorlukların üstesinden geldiği anlar vardır ve eller düşmek üzeredir Bu inanılmaz güçlü iradeli insanların hikayeleri, çoğumuzun her durumla ve her yaşam koşuluyla başa çıkabileceğini anlamamıza yardımcı olacaktır. asıl mesele kendinize ve gücünüze inanmaktır!

    / Hayat hikayeleri

    / Hayat hikayeleri

    Afrika ülkesi Gana'nın görgü ve gelenekleri ve kadınların toplumdaki konumu hakkında amatör bir dizinin yaratılış tarihi. Bir bilim doktoru olsanız veya tesadüfen kendi işinizin sahibi olsanız bile, Afrikalı bir adam için önemli değil. Sen bir kadınsın, yani arzuların yanı sıra kişisel bir fikrin olmamalı.

    / Hayat hikayeleri

    Timur Belkin profesyonel olarak fotoğrafçılıkla uğraşıyor, web siteleri oluşturuyor, sahil kentinin gayri resmi olaylarını kapsadığı halka “Başka Bir Odessa” geliştiriyor, otantik La Briar tiyatrosunun bir parçası olarak performanslar yürütüyor. Fakat bugün sizlere ev içi açık alanlarda otostop çekmenin özelliklerinden bahsedeceğiz.

    / Hayat hikayeleri

    Biz fast food nesliyiz. Her şeye çabucak, acelemiz var: Anlık resimler, kısa SMS, ekspres geziler Arkasında özünü göremediğiniz çılgın bir olaylar kaleydoskopu Yaşamak için neden bu kadar acelemiz var? Bu soru, hikayenin kahramanına eski bir antikacı tarafından soruldu. Ve bir cevap arayışı, kızın aradığını bulmasına yardımcı oldu ve ona zamana değer vermeyi öğretti.

    / Hayat hikayeleri

    Bugün tüm dünyada eşit hakları desteklemek için kutlanan Uluslararası Kız Çocukları Günü'nde, hayatımızın eğitim gibi önemli, ayrılmaz (bazen nefret edilen) bir parçasını hatırlamak istiyorum. Örneğin Afganistan'da eğitim almak için kızlar kelimenin tam anlamıyla hayatlarını riske atıyorlar

    / Hayat hikayeleri

    Yazın kışa nasıl girilir, güneşli bir sabaha nasıl yağmur yağdırılır ve rüzgar nasıl frenlenir? Çekimler neden asla hava durumuna bağlı değildir ve bir buz bloğuna kireç koymak ne kadar sürer? Kar Kraliçesi diyarında cevapları onlar biliyor, siz de bileceksiniz.

    / Hayat hikayeleri

    Bir elbise üzerindeki çiçeklerden daha iyi görünüyor. Sıcak bir bakışla, karamel bir gülümsemeyle. Yanında kendinden emin bir sakinlik var. Vajra diyor ve sen onu dinlemek istiyorsun. Farkındalık diyor ve bunun yazılması gerekiyor. Ve OKU. Sonuçta, bu yoga. Ve başka bir şey.

    / Hayat hikayeleri

    "Bir hayalin yaşanması ve üzerinde düşünülmesi gerekir. Kamuoyunun ve eleştirinin karşısında küçülmemesi için güçlenmesine izin verilmelidir. Sadece aşktan kaynaklandığı için eşsiz olduğunu bilmek. fotoğrafçılık." Biraz da fotoğrafçı olma hayalinizden bahsedelim.

    / Hayat hikayeleri

    Ne tür bir iş karlı olur, hayal kırıklığından nasıl kurtulur, kendi gerçekliğinizi kendi ellerinizle nasıl inşa edersiniz ve hemen evlenmek istersiniz. Silikon Vadisi'nde Google ve Cisco için çalışan ve girişimi için 3 milyon dolar fon toplayan Avrupa'nın En İyi Girişimcisi diyor.

    / Hayat hikayeleri

    Direk dansı, sadece koordinasyon ve esneklik değil, aynı zamanda kollarda, karın ve diğer kaslarda olağanüstü güç gerektiren en zorlu dans türüdür. Akrobasi. Deri çatlağı. Asker işi. Elinde genişletici. Ve aşk. Çünkü bu aktiviteyi sevmiyorsan, tüm bunlara nasıl dayanabilirsin?

    Neredeyse herkes onu seviyor. İnsanlar özellikle gerçek hayatta yaşanmış komik ve komik kısa hikayelerle eğlenirler. Bu tür durumlar, herhangi bir şirket için büyük bir eğlence olacaktır. Kısa hikayeler, komik, orijinal, komik - hoş bir eğlence için tam olarak ihtiyacınız olan şey bu. Onlar bir tür anekdot. Ancak, gerçek hayattan alınan fark, kulağa çok daha ilginç geliyor. Bu komik, ünlü çarpık entrikalara çok uzun süre hiç durmadan gülebilirsiniz.

    Kısa hikayeler. hayattan komik olaylar

    Bu nedenle, arkadaşlarınızla rahatlayacaksanız, herkesin bu eğlenceyi seveceğinden emin olun. Kısa hikayeler, komik hikayeler çevrenizdeki insanları anında neşelendirebilir. Ve eğer iyi bir hafızaya sahipsen, elbette onlardan çok olacaksın. Kısa hikayeler - komik, kibar, komik - tanıdıklarınız ve arkadaşlarınız hakkında size gülümsemeler ve birçok olumlu duygu verecektir. En yaygın durumların nerede gerçekleştiğine bir göz atalım.

    Askeri servis

    Örneğin, insanların hayatlarından, orduyla ilgili komik, kısa, ilginç hikayeler duyabilirsiniz. Örneğin, böyle. Adam ordudaki hizmet dönemini anlatıyor. Kontrol noktasında görevdeyken yaşlı bir çift yanına geldi. Kadın, tank biriminin yakınlarda nerede olduğunu merak etmeye başladı. Ona göre oğlunun orada görev yaptığı iddia ediliyor. Nöbetçi, eşlere yakınlarda tank birimi olmadığını açıklamaya çalıştı. Buna karşılık, çift çaresizce oğullarının onları aldatmayacağını kanıtlamaya çalıştı. Kadının son savı ise görevliye gösterilen fotoğraf oldu. Genç bir "tankçı", gururlu bir duruşla, önünde elinde bir kapakla belden yukarıya doğru eğildi. Görevdeki askerin nasıl güldüğünü hayal edebilirsiniz. İnsanların hayatından bu tür ilginç hikayeler (komik, kısa) ordu arasında çok sık duyulur.

    Belgeli vakalar

    Komik komik anları başka nerede bulabilirsin? Şaşırtıcı bir şekilde, hayattan, komik, kısa, belgelerle çalışmakla ilgili hikayeler duyabilirsiniz. İşte onlardan biri. Adamın Devlet Soruşturma Bürosundaki noterlik ofisi için bir sertifika alması gerekiyordu. Büronun bir çalışanı, bir belgeye ne kadar acilen ihtiyacı olduğunu sordu (üç gün için kayıt maliyeti iki gün için altmış sekiz ruble - yüz beş). Adam ikinci seçenekte durdu, çünkü dedikleri gibi zaman tükeniyordu. Kasada para ödedikten sonra cevabı aldım: "Pazartesi gel." Ve perşembeydi. Kız cumartesi ve pazar günleri kapalı olduklarını açıkladı. "Ya üç gün için ödeme yaparsam?" adam sordu. Kız, Pazartesi günü hala yardım için gelmesi gerektiğini açıkladı. "Neden kırk ruble daha fazla ödedim?" adam sordu. "Bunun gibi? Zaman basıyor. Bir gün önce sertifika almak için ”diye açıkladı kız. Tabii ki, hayattan bu tür hikayeler, komik, kısa, ilk başta sizi sadece çıldırtabilir. Ancak zamanla bu tür vakaları yüzünüzde bir gülümsemeyle hatırlayacaksınız.

    Tatilde

    Sonraki seçenek. Rekreasyonla ilgili gerçek hayattan kısa komik hikayeler, yukarıda belirtilenlerden daha az popüler değildir. Sahilde birçok merak görülebilir. Örneğin aşağıdaki resmi izleyen tatilciler ne kadar eğlenceliydi. Sekiz yaşında bir oğlu olan evli bir çift deniz kıyısında dinleniyordu. Aile panama şapkalarını yanlarına almayı unutmuş. Karısı, çocuğu babaya bırakarak şapka odasına gitti. Döndüğünde kocasını görmedi ama işte oğlu Kumlara gömüldü. Bir kafa dışarı çıktı. "Babam nerede?" sorusuna çocuk cevap verdi: "Banyo yapmak!". "Neden buradasın?" anneye sordu. Çocuk neşeyle şöyle dedi: “Babam beni gömdü, kaybolmayayım!” Tabii ki, böyle bir eyleme ciddi demek zor ama herkes eğlendi!

    Yurt dışı

    Gerçek hayattan kısa komik hikayelerin bazen bir devamı vardır, giderek daha uzun, uzamış hikayelere dönüşürler. Bunlardan biri rehber tarafından anlatılıyor. Bir grup Rus turist (hokey oyuncusu) bir dağ nehrinde tekne gezisine çıktı. Kılavuzlar genellikle tatilciler arasında su kavgalarına neden olur. Bu sefer Almanlar Ruslarla rakip oldu. Ve 9 Mayıs'ta bir tur vardı

    Hokey oyuncularının kiminle dövüştüklerini öğrendiklerinde nasıl tahrik oldukları hayal edilebilirdi. "Vatan için!" haykırışlarıyla ve "Zafer için!" küreklerini öfkeyle suya vurdular. Ancak, çabuk yoruldular. Yol boyunca itiraz eden rehberi ters çevirerek, teknelerde düşmana doğru koştular ve onları hızla suya çevirdiler.

    Görünüşe göre eğlence bitti. Ancak akşam saatlerinde şu gerçek ortaya çıktı: Her iki grup da aynı otele yerleşti. Hokey oyuncuları, vatansever şarkılar söyleyerek havuzun hemen yanında "zaferlerini" yüksek sesle kutladılar. Almanlar odalarından bile çıkmadılar.

    İşte

    Çoğu zaman, işyerinde insanların (kısa) yaşamlarından komik hikayeler de vardır. Örneğin, böyle bir durum. Bir adam kendine İşe Getirmek üzerine bir kitap satın aldı ve meslektaşları üzerinde denemeye karar verdi. Çalışanı kızını "kontrol etmek" istedi. Adam kabul etti. Ertesi gün, bir meslektaşım üzerinde bir not bulunan bir zarf getirdi. Adam kapıyı açarak hemen şunları söyledi: “Kızınız 14 yaşında. O mükemmel bir öğrencidir. At binmeyi ve dans etmeyi çok seviyor. Kadın şok oldu ve hemen arkadaşlarına her şeyi anlatmak için koştu. Adamın ona notun içeriğini anlatacak zamanı bile yoktu: “Mükemmel bir öğrenciyim, 14 yaşındayım, atları ve dans etmeyi seviyorum. Ve annen senin yalancı olduğunu düşünüyor."

    Hayvanlarla ilgili vakalar

    Kısa ve sadece komik hikayeler değil, aynı zamanda küçük kardeşlerimizle de ilişkilendirilir. Örneğin, orta yaşlı bir adamın başına böyle ilginç bir vaka geldi. Yorgun yaşlı bir köpek bir şekilde özel evinin avlusuna geldi. Bununla birlikte, hayvan besiliydi, boynunda bir tasma gösterişliydi. Yani köpeğe iyi bakıldığı, bir evi olduğu oldukça açıktı. Köpek adama yaklaştı, kendisini okşamasına izin verdi ve onu koridora kadar takip etti. Yavaşça içinden geçerek oturma odasının bir köşesine uzandı ve uykuya daldı. Yaklaşık bir saat sonra köpek kapıya geldi. Adam hayvanı serbest bıraktı.

    Ertesi gün, aşağı yukarı aynı saatte, köpek ona tekrar geldi, onu "selamladı", aynı köşeye uzandı ve bir saat kadar tekrar uyudu. “Ziyaretleri” birkaç hafta sürdü. Sonunda adam sorunun ne olduğunu sormaya karar verdi ve tasmaya şu içerikle bir not tutturdu: "Üzgünüm ama bu sevimli harika hayvanın sahibini ve köpeğin her gece uyuduğunu biliyor mu bilmek istiyorum. gün evimde." Ertesi gün, köpek sarılı "cevap" ile geldi. Notta şunlar yazıyordu: “Köpek altı çocuğu olan bir evde yaşıyor. İkisi henüz üç yaşında değildi. Uyumak istiyor. Yarın onunla gelebilir miyim?"

    Gençlik

    Bazen etraftaki insanlar komik hikayeleri gözyaşlarına boğar. Gençlerin hayatından kısa hikayeler özellikle öğrenciler, adaylar ve lise öğrencileri arasında yaygındır. Ancak, bu dava öyle değil. Kimse gücenmedi veya hayal kırıklığına uğramadı. İki genç adam yavaş yavaş şehrin sokaklarında geziniyordu. Çeşitli kırtasiye malzemeleri ve diğer küçük eşyaların da satıldığı bir basın büfesinin yakınında durarak, çekildiğinde neşeyle uçan elastik bantlı küçük bir top almaya karar verdiler - sadece dedikleri gibi, eğlence için. Sorun bir şeydi: çocuklar bu oyuncağın adını bilmiyorlardı. Çocuklardan biri topu göstererek pazarlamacıya döndü: “O rezeneyi bana ver!” "Ne verilecek?" kadın sordu. "Fena!" genç adamı tekrarladı. Adamlar satın almalarıyla ayrıldı. Ertesi gün yine bu köşkün önünden geçtiler. Topun yanındaki pencerede "fenka" yazılı bir fiyat etiketi belirdi.

    Çocuklu vakalar

    Komik kısa hikayeler, söz konusu çocuklara geldiğinde insanları gülümsetecek. İşte üç yaşındaki bir çocuğun başına gelen bir olay. Büyük bir dost aile aynı masada toplandı. Çocuk oturdu ve sakince büyükannesinin ve annesinin krepleri nasıl kızarttığını izledi. Bunca zaman sessizce şöyle dedi: “Hepsi benim. Önce yiyeceğim. Bensiz kim yerse - cezalandıracağım! Kadınlar sonunda pişirmeyi bitirdiler ve krepleri bir tabağa yığdılar. Aile reçel çıkardı ve masaya oturmaya başladı. Oğlan ellerini yıkamaya giden son kişiydi. Ondan önce herkesi uyardı: “Gideceğim. Ama bensiz yememen için tüm krepleri sayacağım. ” Plakanın yanında şöyle bir ses duyuldu: “Bir, iki, beş, yirmi, otuz… İşte bu! Dokunma!" Çocuk döndüğünde bir gözleme yendi. Çocuk bağırmaya başladı: “Sana söyledim, bensiz yeme!” Akrabalar sordu: “Gerçekten saydın mı?” Buna çocuk cevap verdi: “Anlamıyor musun? sayamam! En üstteki gözlemeyi çevirdim!”

    Doğrusu komikti. Ne de olsa, yetişkinlerin hiçbiri kızarmış tarafı aşağı gelecek şekilde üst gözleme çevirmeyi tahmin edemezdi.

    hastane hikayeleri

    Çoğu zaman, tıbbi kurumların duvarlarında komik vakalar meydana gelir. Kural olarak, doğum hastanelerinden genç babalar hakkında ilginç hikayeler (komik, kısa) aralarında en yaygın olanıdır. Örneğin, bu. Bir adamın karısı doğum yapıyordu. Karısı ikiz bekliyordu. Ancak, gelecekteki çocuklarının cinsiyeti onlar tarafından bilinmiyordu. Kadın bir kız ve bir erkek çocuk doğurdu. Heyecanlı adam koğuşun kapısının altında doktoru bekliyordu. Sonunda ebe geldi. Babası ona “İkizler mi?” sorusuyla koştu. "Evet!" - kadını yanıtladı. Kocası gülümseyerek: "Erkekler mi?" O hayır!" Baba, daha da geniş gülümseyerek: "Kızlar?" Ebe: "Hayır!" Kocası şaşkın: "Peki kim?" Her gün bu tür birçok olay yaşanıyor.

    Yolda

    Kısa ve uzun gerçek komik hikayeler, genellikle trafik polis memurlarıyla ilişkilendirilir. Örneğin Novosibirsk araba depolarından birinde böyle bir durum bilinmektedir. Orada çalışan küçük bir şoför vardı. KrAZ sürerken dışarıdan bile görünmüyordu. Bir kez sürücü, arabadaki arka numarayı sabitlemeden uçağa bindi. Sadece torpido gözüne koydu. Bu gibi durumlarda genellikle olduğu gibi, bir trafik polisi kavşakta duruyordu. Sürücüsüz bir araba görünce çok şaşırdı ve ıslık çaldı. Sürücü durumdan bir çıkış yolu buldu. İkinci kapıdan fark edilmeden çıkıp numarayı almak için arabayı park etti. Riskli ama cezadan kaçınmanın tek yolu bu. Böylece araba durdu. Devriye yavaşça yaklaştı, bir an durdu ve kimseyi beklemeden içeriye baktı. Tabii ki, boş kokpite bakarken çok şaşırdı. Bu arada şoför numarayı sabitledi ve herkes yerlerine döndü. Trafik polisi, personelinin emrine uyarak boş araba çalışmaya başlayınca daha da şaşırdı.

    Bu sadece komik

    Ve bir an. Çok şey kişinin ruh haline bağlıdır. Komik kısa öykülerin sözde özel bir konusu olmayabilir. Bazen insanın ruhunda sadece eğlence ve neşe vardır. Dedikleri gibi, ağzından bir kıkırdama geldi. Bu, büyük olasılıkla, insanların her gün küçük ve çok fazla olmayan çeşitli streslerle karşı karşıya kalmasıyla açıklanmaktadır. Bütün bunlar, elbette, sinir sistemini olumsuz yönde etkileyen her birimizin içinde biriktirilir. Bir kişi, elbette, bunu her zaman hatırlamaz. Ancak hafızada aynı şekilde, tüm bu nahoş anlar kalır. Buna göre, vücut zaman zaman sinirsel bir deşarj yapmak zorundadır. Sonuçta, gülmek iyileştirir. Böylece iyileşme süreci kendini neşeli bir ruh hali şeklinde gösterir.

    Bu nedenle, bazen bunun gerçekleşmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Kafanızda kesinlikle saçma düşüncelerle caddede yürüyebilir, başkalarına bakabilirsiniz ve bu size komik gelecektir. Giysileri, yürüyüşleri ve yüz ifadeleri sizi eğlendirebilir. Kahkahalarınızı ve gülümsemenizi engellemeye çalışarak, tanıştığınız kişilerden bir tepki uyandırırsınız. Peki, aniden başka bir olay olursa Örneğin, bir rüzgar yüzünüze bir kağıt parçası ya da bir paket ya da buna benzer bir şey fırlatırsa, bu hikaye özellikle size eğlenceli gelecektir. Ve bu, bir kez daha hatırlatmakta fayda var, hiç de övünç değil! Bu sadece vücudumuzdaki strese karşı mücadele! Gülmek hayatımızı uzatır!

    Dünyada hayatında en az birkaç kez komik hikayeler yaşamamış bir yetişkin yoktur. Unutulmaz olabilir Öykü ilk öpücük, okul kampına yapılan bir gezi veya unutulmaz bir futbol maçı hakkında; asıl mesele, hikayenin mizah ve kahramanın deneyimleriyle dolu olmasıdır. Sonuçta insanların hayatlarından, özellikle de komik olanlarından hikayeler okuduğumuzda, kahramanın yerinde olabileceğimizi anlıyoruz. Ve asla orada bitmediğimiz için çok mutluyuz, çünkü kahramanın başarısızlıklarına çok gülebilirsiniz.

    Gerçek hikayeler

    Okumak gerçek hikayelerİnsanların hayatlarının bir döneminde yaşananlar, komik fıkralar okumaktan çok daha ilginçtir. Tabii ki, bir şaka bazen bulaşıcı kahkahalara neden olabilir, ancak sizi birkaç saat hatta günlerce güldürebilen komik bir çevrimiçi hikaye.

    Bir keresinde, bir kızla tanıştığında sürekli başarısızlıklar yaşayan bir adamın hayatından bir hikaye okuduğumu hatırlıyorum ve saatlerce gülmekten sakinleşemedi. Anlattığı olayları hayal ettim ve kahkahalar göğsümde yeniden belirdi ve uzun süre dinmedi. Hatta daha sonra tekrar okuyabilmek veya arkadaşlarıma gösterebilmek için adamın hikayesini indirmeye bile karar verdim.

    Korku hikayeleri

    Özel bir kategoriye dahil edilmelidir korku hikayeleri, gerçek insanlar tarafından anlatılır veya tanımlanır, çünkü içlerinde empati derecesi sınıra ulaşır. Ayrı olarak, mistik hikayeleri mizahla düşünmelisiniz, çünkü içlerinde bir kişi tamamen öngörülemez davranır ve okuyucu sadece midede kolik noktasına kadar gülebilir.

    Diğer dünya güçleri, hayaletler ve benzeri yaratıklar hakkında hikayeler, anlatıcının sözlerinin en komikidir, çünkü o talihsiz günde bu olaylardan kurtulması kaderinde olan kişidir.

    Elbette bazıları korkutucu hikayelerin bir okuyucuyu nasıl güldürebileceğini merak edebilir. Doğal olarak, hikayeyi sonunda komik bir şaka olmadan okursanız, bunu yapmasının hiçbir yolu yoktur. Ancak, deneyimin gösterdiği gibi, ücretsiz hikayeler hayaletler hakkında, girişimci bir arkadaşın ya da sadece yüksek bir ağaçta çırpınan bir kumaşın hayalet gibi davrandığı neşeli bir sonla biter. Kendisi şahsen boyalı gözleri olan beyaz bir çarşaf giymiş ve akşamları zemin kattaki bir komşuyu korkutmuştu.

    En İyi Hikayeler

    Sitemizin koleksiyonu şunları içerir: en iyi hikayeler. Kullanıcıların hayatından hangi hikaye en eğlenceli görünecek - elbette okuyucuya karar vermek. Web'deki en iyi mizahın bulunduğu yer burası olduğundan, sitemizde sürekli olarak ücretsiz çevrimiçi hikayelere göz atmak isteyebilirsiniz. Ücretsiz metin mesajları ve komik şiirler de dahil olmak üzere birçok bölümümüzü ziyaret ederek göz atın.

    Kategoride popüler:

    Danil Koretsky: Dövmeli cilt

    Danil Koretsky: Dövmeli cilt

    okuman
    Aile hakkında dövme yazı

    Aile hakkında dövme yazı

    okuman
    Skyrim'de taş ocağı taşı nereden bulunur Skyrim'de taş ocağı taşı nereden alınır

    Skyrim'de taş ocağı taşı nerede bulunur Taş ocağı taşı nereden alınır

    okuman
    İzografları tahmin ettikten sonra nesnelerin isimlerini öğreneceksiniz.

    İzografları tahmin ettikten sonra nesnelerin isimlerini öğreneceksiniz.

    okuman

    Yaşanmış Saçma Sapan Hikayeler

    İçeriğe geç

       Merhaba, ben geldim. Bugün sizlere gerçekten yaşanmış çok ama çok saçma hikayeler anlatacağım. Hatta çoğunuz inanamayacaksınız bile. Ben bile inanmadım çoğuna :). Neyse sabırsızlandınız farkındayım sizi çok bekletmeyeceğim. Hazır mısınız şaşırmaya? Ben hazırım sizi şaşırtmaya. Başlayalım o zaman.

    1-Olay Yeri: Kayseri (Dikkatinizi sündürürüm :D)
    Siz hiç karanlıkta iyi göremediğiniz için yakıt deposunun, tam dolup dolmadığını çakmak yakarak kontrol etme cesaretini kendinizde buldunuz mu? Kayseri şehirlerarası otobüs terminalinde 38 AS plakalı yolcu otobüsüne mazot alan muavin Z. T. Deponun tam dolup dolmadığından emin olmak için çakmak çakarak kontrol etmek ister. Sonuç; Buharlasan mazotun parlaması ve muavinin yanık tedavisi için hastaneye kaldırılması.

    funduszeue.info


    2-Olay Yeri: Bozcaada
    Bankamatikten para çekerken başka bir ülkede elektrik çarpmasından ölmezsiniz. Türkiye&#;de ölürsünüz.(Burası Türkiye gardaş :D)

    funduszeue.info

     

    3-Olay Yeri: Kocaeli, Gebze
    Nüfus sayım günü sokağa çıkma yasağı nedeniyle bomboş otoyolda sayım görevlisi &#;bariyerlere&#; çarpıp ölmez. (Vadesi yetmiş&#;)

    funduszeue.info

    4-Olay Yeri: Adapazarı
       Siz hiç arabası ile yolda giderken radyoda duyduğu oyun havasıyla coşup, göbek atmak için aracını kenara çeken ve otoyolda göbek atarken arkadan gelen aracın altında kalıp ölen duydunuz mu? (Oyun önemli tabii&#;)

    funduszeue.info

    5-Olay Yeri: Konya
       Aynı işyerinde, biri gündüz biri gece vardiyasında çalışan ve ikisi de işine motosiklet ile giden baba oğulun, yolda karsılaşmaları normaldir, fakat birbirlerine selam vermek için ellerini sallarken, kaza yapıp ölmesi sadece bizde vaka-i adliyedendir.(Töbe töbe)

    5

    6-Olay Yeri: Kocaeli, Dilovası
       Dünyanın hiçbir yerinde gemi mühendisi kazanı kontrol etmek için kazana girdiğinde biri gelip kazanın kapağını kapatmaz ve sonra da gemi yola çıkmaz.(Kaptan olmasa da olur no problem&#;)

    funduszeue.info

    7-Olay Yeri: Rize
       Hangi ülkede; elektrik direğine yaslanıp, ayakkabısına giren taşı çıkarmak için ayakkabısını silkeleyen birisi, yoldan geçen bir başkası tarafından (cereyana kapıldığı zannedilerek, kurtarmak amacıyla temas etmeden) kürekle vurularak kurtarılmaya çalışılır?

    funduszeue.info

    8-Olay Yeri: Giresun
       Siz hiç birisinin, diş ağrısından kurtulmak için çenesine kursun sıktığını ve beynini dağıttığını duydunuz mu?.

    funduszeue.info

    Bunu beğen:

    nest...

    çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası