öğle namazının vakti ne zaman biter / VAKİT - TDV İslâm Ansiklopedisi

Öğle Namazının Vakti Ne Zaman Biter

öğle namazının vakti ne zaman biter

عن عبد الله بن عمرو رضي الله عنهما : أن رسول الله صلى الله عليه وسلم ، قال:«وقت الظهر إذا زالت الشمس وكان ظل الرجل كطوله، ما لم يحضر العصر، ووقت العصر ما لم تَصْفَرَّ الشمس، ووقت صلاة المغرب ما لم يَغِبْ الشفق، ووقت صلاة العشاء إلى نصف الليل الأوسط، ووقت صلاة الصبح من طلوع الفجر ما لم تطلع الشمس، فإذا طلعت الشمس فأمسك عن الصلاة، فإنها تطلع بين قرني شيطان».
[صحيح] - [رواه مسلم]
المزيــد

Abdullah b. Ömer -radıyallahu anhumâ-’dan rivayet olunduğuna göre Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:«Öğle namazının vakti, güneş zevâli aştıktan sonra ve bir kimsenin gölgesinin boyu, kendi boyuna eşit olduktan sonra başlar, ikindi namazının vakti gelinceye kadar sürer. İkindi namazının vakti, güneş sararmaya başlayıncaya kadar sürer. Akşam namazının vakti, ufuktaki kızıllık kayboluncaya kadar süseafoodplus.infoı namazının vakti, gece yarısına kadar sürer. Sabah namazının vakti ise, fecrin doğuşundan güneş doğuncaya kadar sürer. Güneş doğduğunda namaz kılmayı bırak. Çünkü güneş, şeytanın iki boynuzu arasından doğar.»
[Sahih Hadis] - [Müslim rivayet etmiştir]

Şerh

Abdullah b. Ömer -radıyallahu anhumâ-'nın rivayet ettiği bu hadis, Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-’den bize namaz vakitlerini haber vermektedir. 1- Zuhr/Öğle namazı: Öğle vakti/sıcakta kılındığı için bu ismi almıştır ki en belirgin olan sebep de budur. İlk vakti güneşin semanın tam ortasından batıya doğru meylettiği zamandır. Bu vakitten itibaren bir adamın gölgesi ile boyu aynı uzunlukta oluncaya kadar yahut buna yakın olana kadar (ikindi vaktine kadar) devam eder. 2- Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:«İkindi namazının vakti» bir adamın gölgesi ile boyu aynı uzunlukta olunca başlar ve güneş sararmaya başlayıncaya kadar sürer. Bu vakit, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’in Sahîhayn’da gelen rivayetteki tercihine göredir. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Kim, güneş batmadan önce ikindi namazının bir rekatını idrak ederse (kılarsa) o, ikindi namazını idrak etmiştir.» Başka bir rivayette ise; «İkindi namazının vakti güneş batıncaya kadardır.» buyurmuştur. Müslim’in rivayetinde ise «Güneş sararıncaya ve iki boynuzundan biri düşünceye kadar» buyurmuştur. 3- Akşam namazının vakti: Namaz pek çok yerde zikredilmiştir. (Güneşin batmasıyla başlar) batışından sonra gelen kızıllık kayboluncaya kadar devam eder. Bu, akşam namazının vaktinin, şafağın/kızıllığın bitmesine kadar genişliğine delalet eder. Bu şafağın bir kısmı düşse de yatsı namazının vakti girmiş olmaz. Tıpkı güneşin bir kısmının batmasıyla akşam namazının vaktinin girmediği gibi. 4- Yatsı namazının vakti: İcma ile kızıllığın kaybolmasının hemen ardından başlar ve gecenin orta yarısına kadar devam eder. Bu tercih edilen vakittir. Kılmanın caiz olduğu vakit ise başlangıcından itibaren fecrin doğuşuna kadar devam eder. 5- Sabah namazının vakti: Fecrin doğması yani fecr-i sadıkın doğması ile başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Eğer güneş doğarsa namaz kılmayı bırak. Çünkü güneş, şeytanın iki boynuzu arasından yani başının iki tarafından doğar. Çünkü şeytan güneşin batış vaktini gözler ve dikilerek yüzünü güneşe secde eden kimselere doğru döner. Kâfirlerin güneşe yaptıkları secdelerinin kendisine ibadete dönüşmesi için bunu yapar. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ümmetini bu vakitte namaz kılmaktan yasaklamıştır. Bunu, Allah’ın kulunun namaz vaktinin şeytana kulluk eden kimsenin ibadet vaktinden farklı olması için yapmıştır.

Tercüme:İngilizceFransızcaİspanyolcaUrducaEndonezceBoşnakçaRuscaBengalceÇinceFarsçaTagalogHintliKürtHausa

Tercümeleri Görüntüle

Öğle Namaz Vakti Ne Zaman Girer, Ne Zaman Çıkar?

Tarih: 22 Temmuz Namaz Vakitleri

Öğle namazı vakti nedir? Öğle namazı vakti ne zaman başlar, ne zaman biter? Öğle namazı vakti ile ilgili ayet ve hadisler.

Öğle vakti, güneşin gökyüzünde çıktığı en yüksek noktadan batıya doğru meyletmesiyle başlar ve güneş tam tepe noktada iken cisimlerin yere düşen gölge uzunluğu (fey-i zeval) dışında, her şeyin gölgesi, kendisinin bir misline ulaştığı ana kadar devam eder. Öğlenin bu vaktine “asr-ı evvel” denir. Bu, Ebû Yusuf, İmam Muhammed, Şâfi, Mâlik ve Ahmed İbn Hanbel’in görüşüdür. Ebû Hanîfe’ye göre ise, öğlenin vakti, fey-i zeval dışında, cisimlerin gölgesi, iki misli uzayıncaya kadar devam eder. Bununla öğle namazı vakti çıkmış, ikindi vakti girmiş olur. Buna “asr-ı sânî” denir. Cisimlerin gölgesinin mislini hesaplamada, zeval vaktinde bu cisimlerin sahip oldukları gölge, uzunluğa itibar etmede uzayan gölgeye ilâve edilir.

ÖĞLE NAMAZI VAKTİ İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Fakihlerin çoğunluğunun delili, Cebrail (a.s.)’ın Hz. Peygamber’e namaz vakitlerini öğretirken, ikinci gün öğle namazını, her şeyin gölgesi bir misli olduğu zaman kıldırmasıdır.[1] Ebû Hanîfe’nin delili ise, Hz. Peygamber’in şu hadisidir: “Öğle namazını hava serinlediği zaman kılınız. Çünkü öğle vaktindeki sıcaklığın şiddeti, cehennemin sıcaklığını andırır.”[2] Arabistan yöresinde sıcağın en şiddetli olduğu zaman, her şeyin gölgesinin bir misli olduğu zamandır. Bu yüzden, sıcak iklimlerde öğle namazını yazın serine bırakmak (ibrâd) müstehap sayılmıştır.[3]

Öğle namazı vaktinin başlangıcı ile ilgili olarak bütün müctehitlerin dayandığı delil şu âyettir: “Güneşin tepe noktasından batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar geçen süre içinde, namazları kıl, sabah namazını da edâ et. Şüphesiz sabah namazı tanıklı bir namazdır.”[4]

ÖĞLE NAMAZI VAKTİ NE ZAMAN BAŞLAR, NE ZAMAN BİTER?

Örfe göre, güneşin doğması ve batması arasındaki süreye “gündüz” denir. Şer’î bir terim olarak gündüz; fecr-i sâdıktan güneş batıncaya kadar olan süreyi ifade eder. Buna göre şer’î gün, örfîden daha uzundur. Güneşin tepe noktasını geçmesine “zeval” denir. Zeval örfî günün tam ortasına gelir. Meselâ; örfî gün on saat olsa, bunun yarısı beş saat olur. İşte güneşin yarı yolu katettiği anda bir cismin yere düşen gölgesine “fey-i zeval (zeval sırasındaki gölge)” denir. Bu gölgenin uzunluğu, kişinin bulunduğu yarım küre, enlem ve boylam noktasına göre değişir. Bu sırada yere dikilen 1 metre uzunluğundaki bir cismin gölgesi yarım metre olsa, gölgenin bütünü metreye ulaşınca çoğunluğa göre asr-evvel, metreye ulaşınca da Ebû Hanife’ye göre asr-ı sânî gerçekleşir. Yani öğle namazı vakti çıkmış ve ikindi vakti girmiş bulunur.

Öğle vaktinin sonu ile ilgili bu görüş ayrılığından kurtulmak için, öğle namazı her şeyin gölgesi, fey-i zevalden başka, kendisinin bir misli olacak zamana kadar geciktirilmemeli, ikindi namazı da, her şeyin gölgesi fey-i zevalden başka iki misli olmadıkça kılınmamalıdır. Başka bir deyimle öğleyi, asr-ı evvelden önce kılmalı, ikindiyi ise asr-ı sânî olmadıkça kılmamalıdır.

Cuma namazının vakti de, tam öğle namazının vakti gibidir.

Dipnotlar:

[1]Ebû Dâvud, Salât, 2; Tirmizî, Mevâkît, 1; Nesâî, Mevâkît, 6, 10, 15; İbn Hanbel, I, , II, ; Mâlik, Muvatta’, Salât, 9. [2]Buhârî, Mevâkît, 9, Ezan, 18; Bed’ü’l-Halk, 10; Müslim, Mesâcid, , , , ; Ebû Dâvud, Salât, 4 [3]Mevsılî, İhtiyâr, I, 38, 39, Zühaylî, age, I,  [4]İsrâ, 17/78

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

NAMAZIN BEŞ VAKİT OLDUĞUNA DAİR AYET

ÖĞLE NAMAZI VAKTİ NE ZAMAN BAŞLAR, NE ZAMAN BİTER?

KUR’AN VE SÜNNETE GÖRE NAMAZ VAKİTLERİ

Kur’an ve Sünnete Göre Namaz Vakitleri

NAMAZ VAKİTLERİ

Namaz Vakitleri

PAYLAŞ:                

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

Erkam Medya © islam&ihsan

Kerahat vakti

Kerahat vakti, güneşin doğuş, batış ve tam tepede bulunduğu vakte denir. İslam dinine göre kerahat vakitlerinde namaz kılınması mekruh'tur.[1]

Farz ve Nafile bütün namazların kılınmasının mekruh olduğu vakitler üçtür:

  1. Güneşin doğuşundan itibaren ışınları gözleri kamaştırır hâle gelinceye kadarki sabah vakti, kerahat zamanıdır. Bu vakit, güneşin doğuşundan sonraki takriben dakikalık bir zamandır.
  2. İkinci kerahat vakti, istiva vakti de denilen güneşin göğün tepe noktasında olduğu andır. Bu an da yaklaşık olarak öğle namazı vaktinden önceki 10 dakikalık zaman dilimi içerisinde yer aldığından bu zaman dilimi içerisinde namaz kılmak mekruhtur.
  3. İkindiden sonra, güneşin sarararak göz kamaştırmaz duruma geldiği andan başlayıp güneş batıncaya kadar süren vakit de kerahat vaktidir. Demek oluyor ki ikindi namazını güneş ışınlarının sararmakta olduğu sıralara kadar geciktirmemeli yani kerahat vaktine bırakmamalıdır. Bu da güneşin batmasından yani akşam ezanı vaktinden dk. önce başlayan zaman dilimine karşılık gelir.
  • İkindi namazı kerahat vaktine kadar geciktirilmişse, namaz kazaya bırakılmaz, sünneti terkedilerek sadece farzı kılınır. Hattâ güneş batmadan evvel iftitah tekbiri alınarak ikindinin farzına durulsa, namazda iken güneş batsa, bu bile sahih olur. Namaz kazaya kalmış olmaz, vaktinde edâ edilmiş sayılır. Bu ikindi namazına has bir durumdur.
  • Bu üç vaktin kerahat vakti olma hikmeti, ateşperestlerin ibâdet zamanı olmasıdır. Bunun dışında tıbbi açıdan gün doğumu ve gün batımı vücudumuzdaki tüm sistemlerin en verimli seviyede çalıştığı zamandır. Gün ortası ve gün ortasının tam tersi olan saat ise vücudumuzdaki tüm sistemlerin neredeyse durma noktası geldiği yarı ölüm dediğimiz uyku haline sebep olan bir zaman dilimidir.

Kaynakça[değiştir

Farz namazlarla bunların sünnetleri için, vitir namazı, teravih namazı, cuma ve bayram namazları için vakit de bir şarttır. Şöyle ki: Farz namazlar, sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarından ibarettir. Cuma namazı da öğle vakti içinde yerine getirilir. Bu namazların vakitlerini bilmek farz olan bir görevdir. Vakti henüz girmeden kılınan bir namaz geçerli değildir, vakti içinde yeniden kılınması gerekir. Vakti çıktıktan sonra kılınacak bir farz namaz ise, eda değil, kaza edilmiş olur. Kaza ise, her yönü ile edanın yerini tutmaz. Bir namazın özür olmaksızın kazaya bırakılması, Yüce Allah yanında büyük sorumluluk gerektirir. Sünnet namazlarla, cuma ve bayram namazları, vakitleri çıkınca kaza edilmezler.

Sabah namazının vakti, ikinci fecrin doğuşundan güneşin doğuşuna kadar olan namazdır. İkinci fecir, sabaha karşı doğu tarafın ufkundan yayılmaya başlayan bir aydınlıktan ibarettir. Bununla sabah vakti gerçek olarak girmiş olur. Bunun için buna "Fecr-i Sâdık" denir. Bunun karşılığı, birinci fecirdir ki, gökte iki tarafı karanlık dörtgen bir çizgi şeklinde beliren bir beyazlıktır. Bu az sonra kaybolur. Arkasından bir karanlık gelir. Bundan sonra ikinci fecir meydana gelir. Bu birinci fecre, sabahın gerçekten girdiğini göstermediğinden ve yalancı bir aydınlık olduğundan, Fecr-i Kâzib (yalancı fecir) adı verilmiştir. Bu fecir gece hükmündedir. Onun için bu vakitle ne yatsı vakti çıkmış, ne de sabah vakti girmiş olur. Öyle ki, bu vakit içinde yiyip içmek de, oruç tutan kimseye haram olmaz.

Sabah namazını ortalık açılıp ağardığı zaman kılmak müstahabdır ve daha faziletlidir. Buna "İsfar" denir. Şöyle ki: İkinci fecrin aydınlığı tam meydana çıkıp da gecenin karanlığının açılacağı zamandır ki, atılan bir okun nereye düştüğünü atıcının görebileceği bir vakte kadar sabah namazı geciktirilmelidir. Aynı zamanda, kılınan bir sabah namazının fesadı halinde, o namazı güneş doğmadan önce sünneti ile kılabilecek bir zaman da kalmalıdır. Yalnız kurban bayramının ilk gününde Müzdelife`de bulunacak hacılar, için, o günün sabah namazını hemen fecrin arkasından daha ortalık karanlık iken kılmak daha faziletlidir. Buna "Tağlis" denilmektedir. Üç imama göre, her zaman tağlis daha faziletlidir.

Öğle namazının vakti, güneşin tam tepe noktasına geldikten sonra batıya doğru meyletmesi ile başlar. Güneşin tam tepeden batıya meyletmesi anına "Fey-i Zeval" denir. Bu halde bulunan gölgeden başka, her şeyin gölgesinin iki misline çıktığı zamana kadar öğle vakti devam eder. Öğlenin bu son vaktine "asr-ı sani" derler. Bu, İmam Azam`a göredir. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed ile diğer üç imama göre, Fey-i zevalden başka her şeyin gölgesi, kendisinin bir misline ulaşınca öğle namazının vakti çıkmış ve ikindi namazının vakti girmiş olur. Bu zamana da "Asr-ı evvel" denir. Bu ihtilaftan kurtulmak için, daha önce tarif edilen asr-ı saniye kadar geciktirmemelidir. İkindi namazını da asr-ı sanide kılmalıdır.

Cuma namazının vakti, aynen öğle namazının vaktidir. (*)

İkindi namazının vakti, yukarda açıklanan iki görüşe göre, öğle namazının vaktinin çıkışından güneşin batışına kadar olan zamandır. Yazın öğle namazını biraz serinlik çıkıncaya kadar geciktirmek, kışın da ilk vaktinde kılmak müstahabdır. İkindi namazını da güneşin renginin henüz değişmeyeceği bir vakte kadar geciktirmek daima müstahabdır. Güneşin bu değişmesinden maksad, güneşin gözleri kamaştırmayacak bir duruma gelmesidir.

Akşam namazının vakti, güneşin batmasından başlayıp şafağın kaybolmasına kadar devam eden zamandır.

Şafak, İmam Azam`a göre, akşamleyin ufuktaki kızartıdan sonra meydana gelen beyazlıktır. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed ve diğer üç imama göre ve İmam Azam`dan diğer bir rivayete göre şafak, ufukta meydana gelen kızartıdır. Bu kızartı gidince akşam namazının vakti çıkmış olur.

Akşam namazını ilk vaktinde kılmak müstahabdır. Akşam namazının vakti dar olduğundan onu geciktirmek uygun olmaz. Bu namazı kızartının kaybolmasına kadar geciktirmemelidir.

Yatsı namazının vakti, yukarda açıklanan iki görüşe göre, şafağın kaybolmasından başlayıp ikinci fecrin doğuşuna kadar devam eder. Fecir doğunca yatsı vakti bitmiş olur.

Yatsı namazını gecenin üçte birine kadar geciktirmek müstahabdır. Gecenin yarısına kadar geciktirilmesi ise mubahtır. İkinci fecrin biraz öncesine kadar geciktirmek, bir özür olmadıkça, mekruhtur. Çünkü bu durumda yatsı namazının kaçırılmasından korkulur. İhtilaftan kurtulmak için de, ufuktaki beyazlık kaybolmadıkça yatsı namazını kılmamalıdır. Bulutlu günlerde, sabah, öğle, akşam namazlarını biraz geciktirmeli, ikindi ve yatsı namazlarını da biraz erken kılmalıdır ki, bu müstahabdır.

Vitir namazının vakti, yatsı namazının vaktidir. Ancak vitir konusu ile ilgili bir emirden dolayı vitir namazı yatsı namazından sonra kılınır. Vitir vaktinin bu şekilde oluşu İmam Azam`a göredir. İki imama göre, vitrin vakti, yatsı namazı kılındıktan sonra başlar. Bu ayrılık üzerine şöyle bir mesele ortaya çıkar: Bir kimse yatsı namazını kıldıktan sonra elbisesini değiştirip başka bir elbise ile vitir namazını kılsa ve önceki elbisesinin temiz olmadığı anlaşılsa, İmam Azam`a göre yalnız yatsı namazını yeniden kılmak gerekir. İki imama göre ise, her iki namazı tekrar kılması gerekir; çünkü vitir namazı vaktinden evvel kılınmış olur.

Bir insan uykudan uyanacağına güveni yoksa, uyumadan önce vitir namazını kılmalıdır. Eğer uyanacağından emin ise, vitir namazını gecenin sonuna kadar geciktirmesi daha faziletlidir.

Teravih namazının vakti, sahih kabul edilen görüşe göre, yatsı namazından sonradır, sabah namazının vaktine kadar devam eder. Hem vitirden önce, hem de vitirden sonra kılınabilir. Fakat yatsı namazı kılınmadan teravih namazı kılınmaz; kılınacak olsa tekrarlanması gerekir.

Bayram namazlarının vakti, sabahleyin güneş yükselip de kerahet vakti çıktıktan itibaren başlar ve güneşin istiva (tam ortada bulunma) zamanına kadar sürer.

Ramazan bayramı namazı, bir özür sebebiyle birinci günün istiva zamanına kadar kılınamazsa, ikinci günün istiva zamanına kadar kılınır. Özür devam etse bile, artık üçüncü gün kılınamaz.

Kurban bayramı namazı ise, bir özürden dolayı birinci gün kılınamazsa, ikinci gün kılınır. İkinci gün de bir özür sebebiyle kılınamazsa üçüncü gün istiva zamanına kadar kılınır. Bir özür olmaksızın bu bayram namazlarını ikinci ve üçüncü güne bırakmak kötü bir iş olur. Bu bayram namazlarını istiva anında ve istivadan sonra kılmak hiçbir surette caiz değildir, kaza da edilmezler.

Vaktin müsait olduğunu sanarak bir sünnet namaza başlamış olan kimse, iki rekat kıldıktan sonra farzın kaçırılacağından korkarsa, başlamış olduğu namazı bırakmaz, iki rekattan sonra teşehhüde oturup sonra selam verir. Üçüncü rekatta ise, dördüncü rekatı da kılar, sonra selam verir. Çünkü böyle başlanmış olan bir namazın yerine getirilmesi gerekir.

Vakit, namazın şartı olduğu gibi, vücubunun da sebebidir. Bu bakımdan, bir yerde namaz vakitlerinden biri veya ikisi bulunmasa, o vakitlere ait olan namazlar, o yer halkına farz olmaz. Bazı bölgelerde yılın bir mevsiminde daha şafak kaybolmadan fecir doğarak sabah vakti girmektedir. Bu gibi yerlerde yatsı namazı düşmüş olur; çünkü yatsının vakti bulunmamıştır. Abdest organlarından birini veya ikisini kaybeden kimse için bu organlarını yıkamak zorunluluğunun kalkması da bunun gibidir. Bu şekilde fetva verilmiştir. Bununla beraber bazı fıkıh alimlerine göre, bu gibi yerlerde bulunan müslümanlar da, beş vakit namaz kılmakla yükümlüdürler. Bulundukları yerde bu namazlardan herhangi birinin vakti meydana gelmemiş olsa, o namazı kaza şeklinde kılarlar veya beş vaktin bulunduğu kendilerine en yakın bir bölgenin vakitlerine göre, o namaz için vakit belirleyerek namazı yerine getirmeye çalışırlar. Gerçek şu ki, vakit namazın şartıdır, bir sebebi ve bir alametidir. Fakat namazın asıl sebebi, Allah`ın bir emri oluşudur ve İlahî nizamın arka arkaya devam edip gitmesidir. Bu bakımdan bütün müslümanlar, bu beş vakti kılmakla yükümlüdürler. Onun için bunları kılmaları gerekir.

İmam Şafiî`nin içtihadı da bu şekildedir. İhtiyata uygun olan da budur.

Uzun zaman güneşin batmadığı veya doğmadığı bölgelerde namaz vakitlerinin böyle takdir edilip edilemeyeceği fıkrinde fıkıh alimlerinin ihtilafı vardır. Bu gibi bölgelerde bulundukları kabul edilen müslümanların oruçları ve zekatları hususunda yine böyle bir ölçü koymak uygun görülmektedir.

Her gün beş vakit namaz kılmanın pek çok hikmetleri vardır. Biz burada yalnız şu kadarını arzedelim: İnsan sabahleyin sanki yeni bir hayata kavuşmuş, karanlıktan aydınlığa çıkmış olur. Yeni bir çalışma gayreti içine girmiş olur. İnsana bu hayat ve çalışma gücünü veren ve insana başarı sağlayacak olan ancak Yüce Allah`dır. Bundan dolayı insan, bu hayat nimetine şükretmek ve bunu bir hayırla sona erdirmek için mübarek sabah namazını kılmakla yükümlü tutulmuştur.

İnsan sabahdan akşama kadar hayatın nimetlerinden yararlanıyor. Bu zaman içinde devamlı olarak maddî bir çalışma gayreti gösteriyor. Bu bir başarı eseridir. İşte bu başarıya şükretmek ve bu başarının ruhları duygusuzluk ve katılık içinde bırakmasına engel olmak için de öğle ile ikindi namazları farz kılınmışlardır. Akşamın yaklaşması ile, sona ermeye yüz tutan bir günlük yaşayışın ve çalışmanın, ruha zevk veren bir ibadetle sona ermesi, bir mutluluk ve şükür nişanı ve bir kulluk görevi olacağından akşam namazı kılınmaktadır.

İnsan daha sonra uyku alemine can atacaktır. Ölümün bir çeşidi olan bir bakımdan da huzur ve istirahat devresi sayılan bu aleme varmadan önce bir günlük hayata kutsal bir ibadetle son vermek, bir de, o ölüme benzer alemi İlahî bir zevk ve uyanıklıkla geçmek, yaratıcımızın mağfiretine sığınmak iyi bir sonuç olacağından da yatsı namazı kılınmaktadır.

Sonuç: Gerek insanın ve gerek çevresindeki bütün varlıkların hayatlarında, doğmak, büyümek, duraklamak, yaşlanmak ve sonra da ölüp gitmek gibi değişik beş safha meydana gelmektedir. Artık büyük bir nimet olan bu safhalara bir karşılık olmak ve insanın maddî çalışmaları ile manevî çalışmaları arasında bir denge kurabilmek için, beş vakitte kılınan namazlardan daha yüksek ve daha faziletli bir çare bulunamaz. Bizleri bu kutsal ibadetle yükümlü olmak şerefine ulaştıran ikramı çok bol mabudumuza ne kadar şükretsek yine azdır.



(*)Bu vakitlerin güzelce anlaşılabilmesi için bazı deyimleri bilmek gerekir. Şöyle ki: Gündüz vaktine Arabça "Nehar" denir. Nehar iki kısımdır. Biri Nehar-ı Şerî (Şer`î Gündüz)`dir ki, fecr-i sadıktan güneşin batışına kadar devam eder. Diğeri de, Nehar-ı Örfî (Örfî Gündüz)`dir. Bu da güneşin doğuşundan batışına kadar olan zamandır ve nehar-i şer`î`den kısadır.

Öğle vakti, güneşin zevalinin hemen arkasından başlar. Zeval ise, örfî gündüzün tam ortasına rastlar. Bir örfî gündüz on saat kabul edilse, tam beşte zeval vakti olmuş olur ve görünüşe göre güneş yolun yarısını almış sayılır. Artık her şeyin gölgesi doğudan batıya doğru düşmekte iken, bundan sonra batıdan doğuya doğru düşmeye başlar. İşte güneşin tam bu yarı yola geldiği anda, her şeyin yere düşen gölgesine de, "Fey-i Zeval" denir. Fey, aslında dönme manasınadır. Gölge, batıdan doğuya dönmeye başladığı için bu adı almıştır. Şimdi tam bu zeval anında güneşe karşı dikilmiş olan bir metre uzunluğundaki bir şeyin gölgesini yarım metre kabul ediniz. Bu bir fey`î zevaldir. Bundan sonra o şeyin gölgesini iki metre daha uzayıp artarsa, yani gölgesi iki buçuk metre olursa, asr-i sani olmuştur. İmam Azam`a göre, öğle vakti çıkmış ve ikindi vakti girmiştir. Fey-i zeval, bulunulan zaman ve yere göre uzayabilir ve kısalabilir, belirsiz de olabilir.

Şunu da ilave edelim ki, tam bu zeval anına rastlayan bir namaz caiz değildir. Bu bir kerahet vaktidir. Fakat namazın caiz olmadığı bu kerahet zamanı, pek az bir vakte mi mahsustur; yoksa bundan biraz öncesinden mi başlar? Burada iki görüş vardır: Bir görüşe göre, burada örfî gündüz esastır. Bu bakımdan tam zeval vaktine "İstiva vakti" denir ki, güneş-gündüz yarısı dairesi üstünde, herkesin tam başı üstünde bulunur veya o hizaya gelmiş gibi görülür. İşte kerahet vakti de bu andan ibaret olmuş olur.

Fakat diğer bir görüşe göre bu kerahet vaktinin belirlenmesinde esas olan şer`î gündüzdür. Şer`î gündüzde istiva vakti, zeval vaktinden biraz önce meydana gelir. Buna göre kerahet zamanı da, bu istiva vaktinden zeval vaktine kadar uzayan müddet olur. Örnek: Ocak ayının birinci günü, fecr-i sadıkın doğuşu ezanî saatle de olsa, güneşin batışı da 12`de olacağına göre, şer`î gündüz süresi 11 saat 10 dakika olur. Bu günde güneşin doğuşu `de olacağından örfî gündüzün süresi 9 saat 25 dakika olur. Bu durumda Şer`î gündüzün yarısı, yani istiva zamanı fecirden 5 saat 35 dakika sonra olup güneşin doğuşundan 3 saat 50 dakika sonraya raslar. Bu bakımdan şer`î gündüzün yarısı zeval vaktinden 52 dakika önce olmuş olur. işte bu 52 dakikalık süre bir kerahet zamanıdır. Harzem fıkıh alimlerinin görüşü böyledir. Mekruh vakitler bölümüne bakılsın.

nest...

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.