insanın ve dünya hayatının yaratılış amacı nedir / Kur’an-ı Kerim’e göre insanın yaratılış amacı nedir?

Insanın Ve Dünya Hayatının Yaratılış Amacı Nedir

insanın ve dünya hayatının yaratılış amacı nedir

İnsanın bu dünyadaki var olma amacı nedir?

Görkem Öğe adlı arkadaşımızın üstteki yorumunu okumanızı tavsiye ederim öncelik ile .

İnsanın amacı nedir ? asıl amaç Yaşamaktır .

Sırası ile asıl amaç ve asıl amaca ulaşmayı sağlayan yan amaçlar vardır .

1 . ASIL AMAÇ = Uzunca ifade etmek gerekir ise her insan var olduktan sonra sonsuza dek var oluşunu sürdürmeyi otomatik olarak amaç edinmeye programlanmıştır .

2 . YAN AMAÇ = var olduğu zaman mekan , gezegen çevre ve koşullar içinde bulunduğu durum , edindiği birikim , vücudu .. ve benzeri asıl amaca ulaşabilmesi için gerekenleri yeteri derece sunmadığı için ve asıl amacına ulaşmayı sağlamadığı için ... ne yazık ki sonsuza dek varlığını sürdürebilmesi çok düşük bir ihtimal olduğu için bu ihtimali gerçekleştirebilmesi için üremeye ve bu sayede tür olarak varlığını sürdürerek o ihtimalin gerçekleşeceği zamana kadar yeni insanlar üretmeye programlıdır .

3 . YAN AMAÇ = Asıl amacına ulaşması için , 2 . yan amacı olan üremeyi yapması gerek ama hem ürettiği yeni insanların varlıklarını sürdürmesi gerek onlarında üremesi gerek ve asıl amacı gerçekleştirmek için hem kendilerini geliştirmeleri gerek hem asıl amaca ulaşmak için çevresini geliştirmesi gerek .. yeni kaynaklar yaratması ... kaynakların sürekliliğini sağlaması .. kazanımlarını sonraki nesillere aktararak sürekli asıl amaca doğru ilerlemesi gerek .

4 . YAN AMAÇ = Var oldukları astronomik cisimde yani gezegende bu yan amaçların hepsini gerçekleştirmeleri için bulundukları astronomik cismin yani gezegenin sürekliliğini ve var olmasını sağlamak zorundalar ve gezegen her zaman onların ihtiyaçlarını karşılamalı .

Asıl amaç olan sonsuza dek yaşamı sürdürmek gerçekleştiği zaman iki tane amaç oluşuyor .

ASIL AMAÇTAN SONRAKİ 1.AMAÇ

Ölümsüz olan canlılar öldürülmedikleri sürece sonsuza dek yaşayabilirler .

Beslenme sorunun çözülmesi gerekiyor , sonsuza dek yaşayan insanlar çoğalarak varlığını sürdüreceği için kaynaklar hızla tükenecektir dolayısı ile yeni gezegenler bulmamız veya yeni gezegenler yaratmamız gerekir .

Beslenme sorununu çözerek bu gezegen bağımlığından kurtulmamız gerekiyor .

ASIL AMAÇTAN SONRAKİ 2.AMAÇ

Sonsuza dek varlığımızı sürdürüyoruz ama ölümsüzde olsak öldürülebiliyoruz . Onun için öldürülme sorununu çözmemiz gerekir .

İnsanın otomatik olarak amaçları bunlar .

Asıl amaç sonsuza dek yaşamaktır , Asıl amaca ulaşınca geriye iki amacınız kalır beslenme sorununu ortadan kaldırmak ile öldürülme sorununu ortadan kaldırmak .

Bu amaçların tamamını gerçekleştirdiğiniz zaman tek bir gayeniz olur .

Sürekli mutlu olmak , sürekli tatmin olmak .

398 görüntülenme

Hayatın Anlamı ve Amacı Nedir?

Hayatın anlamını bilmeyen, neden yaşıyoruz sorusuna cevap veremeyen varlıklar vardır: Cansız varlıklar, bitkiler, hayvanlar gibi. Ama bu, insan için söz konusu olmamalıdır çünkü insan akıl sahibi bir varlıktır. İnsan ile hayvan arasındaki en büyük farklardan biridir akıl.

İnsanda da hayvanda bulunan öfke ve şehvet hisleri vardır ama sadece bu hislerin olması insanı insan yapmaz. Hem de bu hisler hayvanda insandakinden daha gelişmiştir. Demek ki insan bu dünyaya yiyip içmek, cinsî lezzetlerini tatmin etmek, başkalarına güç kullanarak hâkim olmak için gelmemiştir çünkü bu şeyler hayvanda daha gelişmiş olarak zaten vardır. Deve, insandan fazla yer; serçe insandan daha çok çiftleşir; başkalarını güç kullanarak yenmek yırtıcı hayvanlarda daha çok vardır. Dolayısıyla insan, akıl ile hayvandan farklılaşır.

Akıl sahibi insanların çoğu hayatın yemek, içmek, gezmek, eğlenmek, çoğalmak, nesli devam ettirmekten ibaret olduğunu söyleyerek hata etmişlerdir. Bu şekilde düşünmelerinin hatalı ve basit olduğu yukarıda açıklanmıştı. Demek ki, akıl doğru kullanılmadan hayatın anlamı bulunamaz. Aklın doğru kullanılması ise bize hayat ve akıl nimetini veren Allah'ın sözünü anlayarak gerçekleşebilir. 

Bir fen ilminin bir meselesini bile anlamak için kitaplara ve öğretmenlere; bir yabancı belde hakkında bilgi almak için rehberlere ihtiyaç duyan insan elbette bu kainatın neden var edildiğini ve niçin yaratıldığını öğrenmek için zamanın ve mekanın yaratıcısı olan Allah'a ihtiyaç duyar ve insanların rehberleri olan peygamberler vasıtasıyla Allah'ın sözünü, çağrısını öğrenir. 

Zamanın, mekanın, maddenin, ruhun yaratıcısı olan Allah şöyle buyurur:

"Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat/56)

Demek ki "İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi Halik-ı kainatı (kainatın Yaratıcısını) tanımak ve Ona iman edip ibadet etmektir." (Risale-i Nur)

İnsan akıl nimeti vesilesiyle tefekkür eder, Allah'ın yarattıklarını düşünür ve bu yaratılanlardaki sanatı, hikmeti anlayarak Allah'ın sıfatlarını idrak eder. Allah'ın sıfatlarını anlamak, Allah'a kulluk etmek, Allah'ın elçilerine itaat etmek insanın insanlık vazifesidir. 

İnsan sonsuzluk için yaratılmıştır. Bu dünyada yapılanların karşılığı sonsuzluk aleminde görülecektir. Bundan dolayı hayat gibi büyük bir nimet sadece bu fani, geçici, bulanık dünya hayatı düşünülerek anlaşılamaz. Bu dünya hayatı ölümden sonraki sonsuz yaşam da hesaba katılarak anlaşılabilir çünkü ahiretin olmaması bu dünyadaki tüm güzellikleri hiçe indirirdi. Ahiret olmasaydı hakiki adaletten, hakiki merhametten bahsedilemez ve varlıklarda hikmetten söz edilemezdi.

Dolayısıyla ahiretin olmaması demek yaratılan varlıkların kısa süreliğine yokluktan varlık sahasına çıkıp bir süre bu dünyada vakit geçirip tekrar yokluğa mahkum olması anlamına gelir. Bu da dünya hayatının anlamsızlığı demek olurdu. Ama dünya hayatında varlıklarda görülen hikmetler, kainattaki düzen hayatın anlamlı olduğunu gösterir. Demek ki bu dünya ahiret içindir. 

Hayatın sahibi olan Allah şöyle buyurur:

"İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?" (Kıyame/36)

"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık." (Enbiya/16)

 

Burada size hitap etme fırsatı bulduğum için çok onur duydum. Ve bunun bir ders olmadığını söylemek istiyorum… Ben ders vermeye hazır olduğumu sanmıyorum. Ama bi tür… kendime bir tavsiye. Çünki, önümdeki bu sandalyelerde kendimi oturan görüyorum.

Sadece birkaç gün önce, birkaç yıl önce, sadece bir süre önce – şimdi senin oturduğun yerde ben oturuyordum, milliyet ne olursa olsun – farketmez. İnsan İslam’ın farkında değildi. Ve o andan itibaren, kimse tarafından anlaşılmayan biri oldum… yaşamın amacı!

Bu not ile, sadece bilgi ve tavsiye olarak söylediğimi düşünmeni rica ediyorum – bu bir ders değil. Seninle paylaşmak istediğim bilgi, biraz geniş gibi görünebilir. Kapasitesi ve miktarı dikkate alındığında insan beyninin nekadar bilgi saklayabileceği deşifre edilebilir – bugünün bilgisinin birkaç sayfası mesela, eminim ki bu sana aşırı yük olmayacak.

Bizim bugünki tartışma konuları adresi sorumluluğumuz – bizim bu hayatın amacı nedir? Ve de şu soruyu sorun, “İslam hakkında ne biliyorsun?” Demek istediğim – Gerçekten İslam hakkında ne biliyorsun? İslam hakkında ne duyduğunu değil; Müslümanlardan ne gibi eylemler görüldüğünü değil de, İslam hakkında ne biliyorsun?

Ben bu fırsat için onur duyuyorum, ve hepinize eşit bir sorumluluk olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum… Açık bir kalp ve açık bir zihin ile, bu sorumluluğu okumak veya dinlemek gerekçesinin olduğunu bildiriyorum.

Önyargı ve kültürel klima ile dolu bir dünyada düşünmek için vaktini ayıra bilecek insanlar bulmak çok zor. Hayat hakkında objektif olarak düşünün, bu dünya ve hayatımızın gerçek amacı hakkında gerçeği bulmaya çalışın. Ne yazık ki, çoğu insan “Hayatımızın amacı nedir?” sorusunu sorduğunuzda – bu kadar temel ve önemli bir soru olmasına rağmen, onlar sana gözlem veya analitik akıl yoluyla ne sonuca vardıklarını söyleyemeyecekler. Çoğu durumda, kesinlikle bir başkasının söylediklerini söyleyecekler… Ya da başkaları tarafından kabul edilenleri söyleyecekler.. Babam hayatın amacı ne dedi, kilise rahibi hayatın amacı ne dedi, okuldaki öğretmenim ne dedi, arkadaşım ne dedi.

Eğer birine yeme amacı hakkında sorsanız, “Ne için biz yemek yeriz? İnsanların çoğu bu cevabı verir, bu kelime ya da başka bir kelime olabilir, “beslenme için!” Çünkü beslenme yaşamı sürdürmek içindir… Eğer birilerine neden işlediklerini sorarsam? Geçimlerini sağlamak ve aile ihtiyaçlarını sağlamak için gerekli çünkü diyecekler. Eğer birilerine niye uyuyorsun, niye yıkanıyorsun, neden giyiniyorsun ve başka sorular sorarsam, onlar cevap verecekler – “Bunlar, bütün insanlar için ortak bir zorunluluktur.” Yüzlerce soruyu bu sorgulamalar ile takip edebiliriz, ve herkesten, herhangi bir dilde, dünyada herhangi bir yerde basit şekilde cevaplarını alabiliriz! “Neden, biz böyle bir soru sorduğumuzda, “Hayatın amacı ve gayesi nedir?”, çok farklı cevaplar alıyoruz?”. Çünkü insanlar şaşkın, onlar gerçekten bilmiyorlar. Onlar karanlıkta tökezleyerek ediyorlar. Ve çoğu zaman “bilmiyorum” diyorlar, sanki cevap vermek için önceden porgramlaştırılmış gibi cevaplar sunuyorlar.

Some people argue that there is no proof of any divine origin, there is no proof that there’s a God, there’s no proof that this universe has come about through any divine purpose. There are people who believe this way – and they say that perhaps this world came about by chance. A big bang, and this whole great world with all of its orchestration just came together. And they argue that life doesn’t have any definite purpose and that there’s nothing that can be proven through either logic or science that there is a God, or purpose, or any divine reason behind this world.

Hadi bu konuyu düşünelim. Bu dünyada amacımız sadece yemek, uyumak, giyinmek, işlemek, bazı maddi şeyler kazanmak ve eğlenmekmi? Bizim amacımız bumu? Biz niye doğduk? Varlığımızın amacı nedir ve insanın yaratılması ve bu muazzam evrenin hikmeti nedir? Bu soruyu düşün!

Bazı insanlar bu evrenin herhangi bir ilahi amaç ile yaklaşık geldiğinin kanıtı yok, bir Tanrının var olduğunun hiçbir kanıtı yok, herhangi bir ilahi kökenli hiçbir kanıt yoktur diye savunuyorlar. Belki de bu dünyanın tesadüfen oluştuğuna ve bu şekile düştüğüne inanan insanlar var. Orkestrasyon neticesinde, “büyük patlama” baş verdi ve bu bütün dünya bir araya geldi. Hayatın daha kesin bir amacının ve bu dünyanın arkasında Tanrının, ya da herhangi bir amaç ya da herhangi bir ilahi sebeple ya da mantıkla, bilimle kanıtlanamayacak bir şeyin olmadığını iddia ediyorlar.

İşte ben bu konuyu Kur’an’dan birkaç ayetle söylemek etmek istiyorum.

“Muhakkak ki! Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır. Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah’ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan’sın, artık bizi ateşin azabından koru.”

[Kuran 3: 190-191]

Allahın yukarıdaki ayetlerde, ilk olarak kendi varlığımızın yaratılmasına dikkatimizi çekerek bize çok net bir şekilde bir sözü vardır. İnsan vücudunun farklı duruşları, farklı tutumları. O bizim dikkatimizi göklere çekmektedir. Gece ve gündüz nöbeti.

Gök, yıldızlar, takımyıldızları… Ve sonra O, herhangi bir amaç için tüm bu yaratılanların aptalca olmadığını bize söylüyor! Çünki sen bu yaratılanların tasarımını gördüğün zaman, bunların tasarımının çok güçlü ve çok hassas olduğunu biliyorsun. Ve kendi hesaplama ve hayal gücünün ötesinde çok güçlü ve çok hassas bir şeyler – bu aptalca olamaz. Sadece birlikte atılmış olamaz.

Örneğin, on tane misken aldın ve onları birden ona kadar numaraladın. Ve hepsi farklı renklerde idi. Ve sen onları bir çantaya koydun ve çantayı salladın. Ve sonra, gözlerini kapatarak, o çantanın içine ulaştın ve ben sana söyledim, “Sırayıa “Bir mermer numarası çekin. Ve sonra iki mermer numarası çekin. Ve daha sonra üç mermer numarası çekin.” Sırayla bu mermerleri çekerek şansın nedir? İhtimali nedir biliyor musun? Peki, göylerin ve yer küresinin büyuk bir patlamaya sevk edilmesinin ve bu şekilde bestelenmesinin verdiği şanslar nelerdir? Bunun olma olasılığı nedir?

Saygın sevgili konuklar – kendimize bir soru daha sormak zorundayız… Eğer bir köprü, bir bina ya da bir otomobil gördüyseniz – otomatik olarak inşa eden kişiyi veya şirketi düşünürsünüz. Bir uçak, bir roket, bir uydu, ya da büyük bir gemi gördüğünüzde – aynı zamanda nasıl inanılmaz bir aracı düşünüyorsun. Nükleer santral, bir yörüngedeki uzay istasyonu, her şeyi ile donatılmış bir uluslararası havalimanı, ayrıca bu ülkede, burada mevcut diğer yapılar gördüğünüzde – söz konusu olan mühendislik dinamikleriyle iyice etiketlenmek zorundasın.

Oysa, bunlar sadece insan tarafından üretilmekte olan şeylerdir. İnsan vücudunda muazzam ve karmaşık kontrol sistemi hakkında ne biliyorsun? Bu konuda düşün! Beyin hakkında düşün – o seni ne düşündüğünü bilir, nasıl çalıştığını analiz eder, bilgileri depolayar, bilgi alır, ayırır ve bir saniyenin milyonda birinden bilgi sınıflandırır! Beyin sürekli bunların hepsini yapıyor. Bir an için beyin hakkında düşünün. Bu otomobili, roket ve gemileri, tekneleri, ve başka neler neleri yapan o beyindir. Bu konuda ve beyini yapan hakkında iyice düşün. Kalp hakkında iyice düşünün, altmış veya yetmiş yıl boyunca sürekli pompaları nasıl yaptığını düşünün – kişinin ömrü boyunca sürekli hassasiyet alarak ve bütün vücuda kanın boşaltılması ve sürdürülmesindeki fonksiyonlarını düşünün. Bu konuda düşünün! Böbrekler hakkında düşünün – ne tür fonksiyon taşıdıklarını? Aynı anda ve aynı zamanda vücutta yüzlerce kimyasal analizler gerçekleştirir, arındırıcı alet kan zehirlenmesi seviyelerini kontrol eder. Bunu otomatik olarak yapar. Kendi gözlerin hakkında düşün – insan kamerası fokusu belirler, yorum yapar, değerlendirir, otomatik olarak renkleri uygular. Işığa karşı doğal bir resepsiyon ve mesafe ayarlama – hepsi otomatik. Düşünün – yaratan kim, bunu kim yapıyor? Kim buna hakim? Kim planlıyor? Ve kim düzenliyor? İnsanlar – kendileri mi? Hayır… elbette ki hayır.

Bu evren hakkında ne biliyorsun? Bunun hakkında düşünün. Dünya, güneş Sisteminde bir gezegendir. Ve güneş sistemimiz, Samanyolu sistemlerinden biridir. Ve Samanyolu galakside takımyıldızlarından biridir. Ve Samanyolu gibi milyonlarca galaksiler vardır. Bunu bir düşün. Ve sırayla onların tümü vardır. Hepsi kesindir. Bunlar birbirleri ile çarpışmaz; birbirleri ile çelişmez. Onlar için ayarlanmış bir yörüngede yüzüyorlar. İnsanın hareket halinde olduğunu ayarladınız mı? İnsan bu hassasiyeti muhafaza edebilirmi? Hayır, elbette ki edemezler.

Okyanuslar, balıklar, böcekler, kuşlar, bitkiler ve bakteriler, keşfedilmemiş ve hatta en gelişmiş aletlerle tespit edilemez kimyasal elementler hakkında düşünün. Oysa, bunların her birini takip etmek için bir yasa vardır. Bu senkronizasyon, denge, uyum, varyasyon, tasarım, bakım, operasyon ve sonsuz numaralama – bunlar şans eseri mi oldu? Ve ayrıca, bu şeyler tesadüfen, sürekli ve mükemmel mi oldu? Ve kendilerini yeniden ve de şans eseri olarak korumaya devam mı ediyorlar? Hayır, elbette değil.

Böyle düşünmek mantıksız ve aptalca olurdu. En azından o karara geldim ki, bunlar tamamen insan yeteneklerinin alanının dışındadır diye düşünüyorum. Hepimiz bunu kabul edebiliriz. Övgü ve şükranı hak eden tek yüce güç var – Allah. Herşeyi ve herkesi Allah yarattı, ve tüm bunların korunmasından O sorumludur. Bu nedenle, Allah övgü ve teşekkürü hak eden tek kişidir.

Eğer buraya geldiğiniz için sebepsiz yere sizin her birinize yüz dolar verirsem, sonda en azından “Teşekkür Ederim” dersiniz. Ancak, gözleriniz, böbrekleriniz, beyniniz, hayatınız, nefesiniz, ve çocuklarınızla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bunlara ne dersin? Bunları sana kim verdi? O, övgü ve teşekküre layık değil mi? O senin ibadetine ve Onu tanımana layık değil mi? Yani özetle, bu hayatın amacı ve hedefi var ablalarım ve abilerim.

Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:

“Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım.”

(Kuran 51: 56)

Yüce Allah ne dedi. Yani bu hayatta amacımız Yaratıcını tanımak ve Yaratan’a minnettar olmaktır. Yaradana ibadet. Yaratıcıya kendimizi teslim etmek ve bizim için belirlenmiş olan yasalara uymak. Özetle, bu ibadet demektir. Bizim yaşam amacımız da budur. Ve bu ibadet sırasında yaşam ve ölüm arasında yeme, içme, giyinme, çalışma, eğlenme… ne yaparsak yapalım bu sadece arz etmektedir. İbadet için yaratıldık – bu bizim yaşam amacımızdır. Bilimsel ya da analitik olan birisi bile bu amaç ile ilgili aynı fikirde olduğuma inanıyorum. Kendi içlerinde başka gizli amaçları olabilir, ama kendileri ve Yüce Allah arasında uğraşmak zorunda oldukları bir şey var.

Şimdi konumuzun ikinci yarısı üzerine geçelim. İslam hakkında ne biliyorsun? İslam hakkında ne duymadın şimdiye kadar? Müslümanların ne gibi eylemlerinin şahidi oldun, çünkü İslam ve Müslümanlar arasında bir fark var. Tıpkı bir erkek ve bir baba arasında fark olduğu gibi. Çocuğu olan bir adam – bir babadır, ama baba olmak büyük bir sorumluluktur. Eğer bir erkek bu sorumlulukları yerine getirmiyorsa, mutlaka iyi bir baba değildir. İslam’ın kural ve düzeni var. Eğer bir Müslüman bu kuralları ve emirleri yerine getirmiyorsa, demekki o, iyi bir Müslüman değildir. Böylece Müslümanlar tarafından İslam mukayese edilmez.

Biz “İslam” ve “Müslümanlar” terimlerini oldukça sık duyuyoruz. Ve İslam ve Müslümanlar hakkında süreli yayınlar, okul ders kitapları ve üniversitelerde bisürü şeyler okuduk. Medya yoluyla yanlış, yanıltıcı ve maksatlı yanlış bir çok şey duyduk ve gördük. Ve bu yanlış ve yanlışların bazı Müslümanların kendileri tarafından devam edildiğini itiraf etmeliyim. Henüz beş milyar insan var bu dünyada ve her beş kişiden biri Müslüman! Bu dünyada beş kişiden biri Müslüman! Bu ansiklopedi, ya da almanak, ve ya baka bileceğimiz diğer kaynaklardan doğrulamak için bir istatistiktir. Nasıl oluyorda beş kişiden birinin Müslüman olduğu bu dünyada, biz İslam hakkında bişeyler bilmiyoruz? İslam hakkında gerçekler. Bu dünyada beş kişiden birinin Çinli olduğu gerçeğini söylesem, beş kişiden birinin Çinli olduğunu dünyada bir milyar Çinli var! Daha sonra Çin ve Çin ile ilgili coğrafi, sosyal, ekonomik, siyasi, felsefi, tarihsel faktörler olduğunu biliyoruz! Neden İslam hakkında bilmediğimiz bu kadar şey var?

Ortak bir kardeşlik içine birçok farklı ülkeden ve bu evrensel yapılandırmanı birleştiren ne? Kardeşim Yemen’de bir erkek ya da kıza ne yapar, ve ben amerikalıyım. Ve Eritreden, benim erkek veya kız kardeşim bu kardeşi yapar. Ve Endonezyada başka kardeşi kardeşim yapar. Ve Afrika’dan kardeşim. Ve Tayland’dan bir tane kardeş daha. Ve İtalyadan, Yunanistandan, Polonya, Avusturya, Kolombiya, Bolivya, Kosta Rika, Çin, İspanya, Rusyadan, ve benzeri bir çok ülkelerden… Ne onları benim kardeşim yapar?! Biz farklı kültürel ve psikolojik kökenliyiz! İslamdaki kucaklamalar ve otomotik olarak kardeşlerin bize katılmasının anlamı nedir? İnsanlığın büyük bir hissesi tarafından izlenen bu hayatda yanlış yoldan doğru yola gitmenin özellikleri nelerdir?

Bazı gerçekleri size anlatmaya çalışacağım. Sana daha önce de söylediğim gibi, çünkü eğer baş aşağı cam koyduysam ve üzerine su döktüysem, asla bir bardak su getir söylesen bile o suyu sana getirmem mümkün değil. Doğru tarafı yukarı olmak zorundadır. Gerçekleri anlamak için tek neden değil, daha çok hoşgörü, duyduğun bişeyler, takdir ve gerçeği kabul etmek, hırs ve yetenek bir arada olmalı.

‘İslam’ kelimesi teslimiyet, teslim ve itaat anlamına gelir. Yüce Allah’ın yasasına teslimiyet, boyun eğme ve itaat demektir. Sen ‘Allah’ diyebilirsin. Sen ‘Yaratıcı’ diyebilirsin. Sen Ona ‘Yüce Tanrı’, ‘Yüce Kuvvet’, ‘Al-Akil’ söyleyebilirsin – bunların hepsi Onun isimleri.

Müslümanlar Allahın ismini arapça söylüyor, çünkü Allahın arapçada başka hiçbir ifadesi yoktur. Allah kelimesi başka şeylerin yaratıcıları için kullanılamaz. İnsanlar “Yüce” sözü içinn kullanılan diğer sözleri başka şeylere de uygularlar. Örneğin, “Yüce dolar”. “Oh, karımı seviyorum, en iyisi o!” ya da, “O dünyanın en güçlü adamı”. Hayır, hayır, hayır, hayır… Ama “Allah” kelimesi daha önce tarif ettiğimiz bütün bunları yaratan Birine uygulanabilir. Bu noktadan sonra kimlerle ise Onun hakkında konuşursam “Allah” kelimesini kullanacağımı biliyorsundur.

‘İslam’ kelimesi ‘Salama’ kelimesinden türetilmiştir – bu kelimenin manası barış anlamına geliyor. Bu nedenle, bir Müslüman, Yaradana teslimiyyet gösterir ve Yüce Allah’ın kanununa itaat eden bir kişidir.

Ve böyle karşılık vermeleri, kendileri için barış ve huzur kazandırır. Hemen böyle bir tanım olarak söyleyelim, Arapça kelime olan ‘İslam’ her şey Yüce Allah’ın bilinen ve saygı duyulan peygamberlere aynı şekilde ve davranışını açıklar olduğunu görüyoruz… Adem de dahil olmak üzere hepsi, Nuh, İbrahim, Musa, Davut, Süleyman, İshak, İsmail, Yakup, Yahya, Süleyman, Meryem’in oğlu İsa, ve Muhammed (Allahın rahmeti hepsinin üzerine olsun.) Bütün bu adamlar, bu peygamberler, aynı Yüce Tanrı’dan geldiler, aynı mesajı, aynı iletim zinciri ile, ve dediler ki – Tanrı’ya itaat edin! Yüce Allah’a ibadet edenler ve yaşam amacını yerine getirenler ve iyi amellerde bulunanlar başka bir hayat ile ödüllendirilir. Tüm söyledikleri bu! Bundan bir daha olmasın! Onların hepsi bunu dedi, hangi dil ve ne zaman olursa olsun, kim olsa bile – onların tüm söyledikleri bu.

Kendi yorumlaman veya başkasının eklenmesi veya fabrikasyon fikirler olmadan kutsal kitabı dikkatle okursanız – eğer bu bir başka biri tarafından doğruladıysa tüm bu peygamberlerin basit bir mesaj olduğunu bulacaksınız. Bu peygamberlerin hiçbiri ”Ben Allahım – Bana tap” demedi. Sen bu konuda kutsal kitaplarda herhangi birşey bulamazsınız – değil İncil, Tevrat değil, değil Yeni Ahit, David değil Zebur – hiçbir kitapta bu konuda birşey bulamazsın. Herhangi bir peygamber konuşmasında bulamazsınız. Bu gece eve gidin ve İncil’in tüm sayfaların gözden geçirin, garanti ederim, bir kez bile bulamazsınız. Heryerde! Bu da nereden çıktı? Yani araştırmak gerekecek bir şey.

Kolayca böyle bir tanım olarak söyleyelim, tüm peygamberler Arapça bir kelimeyi açıklar. Hepsi geldi ve kendilerini Allaha teslim etti; Kendilerini Allah’a teslim ettiler; İnsanlar Tanrı’ya bağlılar; Ve insanlardan sordu ve insanların doğru işler yapmasını emir için ısrar etti. Musa’nın on emiri – o da neydi? İbrahim’in konuşması – o da neydi? Zebur – o da neydi? Süleyman’ın Atasözleri – ne dedi? İsa Mesih’in İncili – ne dedi? John Baptist ne dedi? İshak ve İsmail ne dedi? Muhammed ne dedi? Daha da bişey yok!

“Ve onlar, Allah için hanifler olarak dînde halis kullar olmaktan (nefslerini halis kılmaktan) ve namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte kayyum dîn budur.”

[Quran 98:5]

Bu Allahın ne söylediğidir. Ve Allah’a ibadet etmekten başka hiçbir şey istemediler, Ona karşı samimi olmaya çalışıyorlar. Ve işte tam o anda oldu, bu orijinal mesaj verildi. Aynı şekilde, aynı zamanda bir ‘Müslüman’ nedir? çünkü burada Müslümanlar olarak hem de peygamberleri dikkate almak mecbur olacaktır. Arapça terminoloji hakkında düşünme, biz zaten onları dikkate alıyoruz – Mekke veya Suudi Arabistan veya Mısır hakkında hiçbişey düşünme. Hayır! “Müslüman” kelimesinin ne anlama geldiğini düşünmeye çalış. Allaha kendini teslim eder ve Yüce Tanrı’nın yasalarına itaat eder, bu durumda olup, doğal olarak veya diyalektik bir şekilde böyle söyleye biliriz, O, – kendini Yüce Tanrı’nın yasalarına teslim eden her bir Müslüman!

Ne zaman bir çocuk bir annenin karnındayken Tanrı emrini verdiği zamana denk geliyor – nedir bu? Bu bir Müslümandır. Güneş çevresindeki yörüngesinde ne zaman bir yere gitse ne olur? Bu bir Müslümandır! Ay Güneşin etrafında dönen zaman nedir? Bu bir Müslümandır! Yerçekimi kanunu – nedir? Bu Müslüman kanunudur! Yüce Allah’a teslim olan her kes bir Müslüman! Biz isteyerek Yüce Tanrı’ya itaat ediyorsak, biz Müslümanız! İsa Müslüman oldu. Onun mübarek annesi Müslüman oldu. İbrahim Müslüman oldu. Musa Müslüman oldu. Bütün peygamberler Müslüman oldu! Ama onlar kendi ümmetlerinin yanına ve farklı diller konuşur şekilde geldiler. Peygamberimiz (sav) Arapça dilini konuştu. Ve bu yüzden kendini arapçaya teslim eden insan ve ya teslim olan bir Müslümandır. Yüce Allah her bir Peygamberi ve ya elçini aynı temel mesajı için – “İbadet Yüce Allah’ın emridir ve Ona karşı samimi ol” – gönderdi. Bilinen peygamberlerin getirdikleri mesajları incelersek, kolayca bu gerçeği söyleyebiliriz.

Bir anlaşmazlık olduğunda, yanlış iddialar ortaya çıkacak, uydurma ve abartılı, sözde yazarlar, tarihçiler, akademisyenler ve bireylerin yorumları kişiselleştirilmiş. Örneğin, zaten işaret edeceğiniz herşeye bakmış olabilir. Bir Hıristiyan olarak Müslüman olmadan önce baktım ve… Ben hiçbir şey anlamadım. Nasıl oluyor da Eski Ahit boyunca Tanrı her zaman Bir olarak adlandırılır – Evrenin Efendisi ve Tanrı ve Kral. Ve Musa’ya verilen ilk emir, herhangi bir oyma görüntüye ibadet yapılmasına izin vermedi; Ya da hiçbirşeye, Göklere, Toprağa, Denize – Asla buna müsaade etmezdi. Tek Bir Allah vardır … tüm peygamberler söyledi. Eski Ahit boyunca bu durum sürekli tekrarlanır. Ve sonra, aniden dört tane ifadeleri olsun İncil’in Mattası, Markos, Luka ve Yuhanna çağırdı. Matthew kim? Mark kim? Luke kim? John kim? Kırk sekiz yıl arayla yazılan dört farklı Müjdeler. Ve bunların – bu adamların birbirleriyle, ve ya hiçbiri ile işbirliği yoktu, hiçbiri, kendi soyadını yazamadı. Eğer sana bu ay ödemek için bir çek versem, ve onay için birinci adımı yazdım ve bankaya götürmeli olduğunu söylersem – Çek kabul eder misin? Hayır, bunu yapamazsın… Eğer polis seni durdurduysa ve kimlik veya pasaport istediyse ve sadece ilk adınızı olsa, bu onun için kabul edilebilir bişeymi? İlk adın ile bir pasaport alabilirmisin? Annen ve baban sana sadece bir isim verdi mi? Nerede Bir isim insanlık tarihinin bir belgesi olarak kabul edilir, nerede? Hiçbir yerde! Yeni Ahit dışında.

Ve nasıl oluyor da dün isimlerini bilmek görünmüyorduysa, dört adam tarafından yazılan dört İncil üzerine inancın temelini alabilirmisiniz? Sonra, o dört adam konusunda İncil’den sonra, Hıristiyanları öldüren mürted olan bir adam tarafından yazılmış on beş kitap daha vardır ki, Hıristiyanlara işkence etmeyi, ve daha sonra bir vizyon içinde İsa’yı gördüğünü söyledi. Ve İsa bir Peygamber olarak görevlendirildi. Ben sana mesela Hitleri söyleyebilirim, onlar tüm Yahudileri öldürdüler, sonra kendisinin kurtulmak istediğine karar verdi. Ve yol üzerinde İsa ya da Musa bir araya geldiler ve ikisi de Yahudi oldu. Ve o, on beş kitap yazmış ve Tevrata katmıştır – bu Yahudiler için kabul edilebilir mi? Hayır, ama sen kabul etmezdin. Erkekler tarafından bir soyadı olmadan yazılmış dört kitap nasıl olabilir, ve başka bir adam tarafından yazılmış, on beş, diğer kitaplar – ilk kezdirdi Allah insan olarak çağırıldı, ve ilk kez idi ki, Allah üç kez çağırıldı, ve birinci de fasında Allah ona bir oğul verdi – bu nasıl olur da Hıristiyanlar için kabul edilebilir? Nasıl? Bunu bi düşün! Biz bu konuda tartışacak değiliz. Sadece sana düşünmek için bir şey vereceğiz.

Hazreti Muhammed’in (sav) gelişiyle bazı insanların uğursuz iddia ettiği gibi bir hayat, yeni bir din ya da bir şekilde getirmedi. Aksine, Peygamberimizden (sav) önceki tüm peygamberlerin ve elçilerin hayatını ve mesajını doğruladı. O, Kişisel davranışları sayesinde ve hem de Allaha bağlılığı ile ilahi vahiyler aldı. Muhammed Peygamberin (sav) getirdiği kutsal kitaba “Kuran” denir. Manası, “okunan” anlamına gelir. Çünkü Hz. Muhammed (sav) Kur’an yazmadı. O, Kur’an-yazar değildi. Kimse gelip Kur’an yazmağa ona yardım etmedi. Ve kimse onunla bu konuda işbirliği yapmadı. Ona kelimeler Melek Cebrail tarafından okundu! Ve Yüce Allah onun kalbini o bir kap yaptı. Muhammed’in (sav) kalbi vahiy dolu bir kap oldu ve biz herhangi bir değişiklik olmadan yıllardır muhafaza edilmiş “Kuran” kitapımıza ulaştık. Dünyada herhangi bir değişiklik olmadan ortaya çıktığı gibi korunmuş olduğunu bilidiğin daha bir başka kitap var mı? Hiçbir kitap … Sadece Kuran.

Bunun için benden söz almayın! Kütüphaneye gidin ve Encyclopedia Britannica, ya da Dünya Ansiklopedisi, ya da Americana Ansiklopedisi, ya da Müslümanlar tarafından yazılmamış dünyanın herhangi bir başka evrensel ansiklopedisini okuyun. İslam, Kur’an ve Muhammed (sav) hakkında ne diyor okuyun. Gayrimüslimlerin Kuran, İslam ve Muhammed (sav) hakkında söylediklerini okuyun. O zaman ne demek istediğimi, evrensel olarak belgelenmiş ve net olduğunu kabul edeceksiniz! Muhammed (sav) insanlık tarihinin en derin birey olduğunu söylediler. Ne dediklerini okuyun. Kur’anın tarih sayfalarında edebiyatın en inanılmaz, en derin parçası olduğunu biliyorsunuz! Ne dediklerini okuyun. Bu, İslami yaşam biçimini sergiler ve bu yüzden hassas ve dinamik algılarla kategorize edilir! … Hiçbir zaman değişmedi.

Don’t take my word for it! Go to the library and read what the Encyclopedia Britannica, or the World Encyclopedia, or the Americana’s Encyclopedia, or any other universal encyclopedia of the world that was not written by Muslims. Read what it says about Islam, the Quran, and Muhammad (SAW). Read what non-Muslims say about the Quran, Islam, and Muhammad (SAW). Then you will accept that what I’m saying is universally documented and clear! That Muhammad (SAW) is the most profound individual in the history of humanity. Read what they say. That the Quran is the most incredible, the most profound piece of literature in the annals of history! Read what they say. That the Islamic way of life is categorized and so precise and dynamic! …It has never changed.

Muhammed (sav) tarafından alınan Kutsal Kitapa “Kur’an” denir. Ve Peygamberlerin ve elçilerin her biri böyle bir kutsal kitap aldı. Kur’an-ı Kerim’de, bu peygamberlerin, onların kutsal hikayelerinin ve görevlerinin prensibi derin detayları ile belirtiliyor. Hz. Muhammed (sav) onlarla tanıştı mı, onlarla konuştu mu, onlarla birlikte yemek yedi mi ve onlarla onların biyografilerini yazmak onlarla için işbirliği mi yaptı? Hayır, tabii ki yapmadı. Kur’an-ı Kerimde, Hz. Muhammed (sav), Yüce Allah’ın elçisi ve önceki peygamberlerin mührü olarak anılır – sıradan bir insan gibi onun da imkanları sınırlıydı tabiiki.

“Muhammed, sizden birisinin babası değildir ve fakat Allah’ın resûlüdür ve peygamberlerin sonuncusu ve Allah, her şeyi bilir.”

[Kuran 33:40]

Müslümanlar Muhammede ibadet etmiyorlar , bizler ”Muhammediler” değiliz. ‘Muhammed’ adını değiştirip Muhammediler olduğumuzu söylemek hakkına sahip değiliz. Hayır, Musanı takip eden insanlar “Museviler” olmadılar. Yakubu takip eden insanlar Yakubiler değildiler. Ya da İbrahimi takip eden insanlar İbrahimiler değildi. Ya Da ‘Davudiler’… Hayır, hayır ,hayır. Nasıl oluyor da insanlar kendilerini Hıristiyan adlandırıyorlar? İsa insanların kendisini ‘Hristiyan’ adlandırmadı, niye insanlar kendilerine “Hıristiyanlar” diyolar ?

İsa Mesih Yüce T anrı’dan aldığı ne olursa olsun Tanrı sözü olduğunu söylediğini ve ne duyduğunu söyledi! Öyle de yaptı! İnsanlar kendilerini nasıl “Hıristiyan” adlandıra biliyorlar? Mesih gibi olmak zorundayız! İsa gibi olmak nedir? Yüce Tanrı’nın bir hizmetkarı idi; yani Yüce Tanrı’nın hizmetkarları olmalıyız, hepsi bu!

Nihai din ve ilahi vahiy olarak kutsal kitabımız olan Kur’an çok açık ve özlü bir açıklama yapar,

“İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.”

[Kuran 5:3]

Y ani Kur’an aracılığıyla, ‘İslam’ kelimesi geldi. Çünkü bina tamamlandıktan sonra, bir ev diye bileceksin. Otomobil montaj hattı üzerinde olduğu zaman, ‘bir otomobil’ değil – montaj sürecinde olduğu zaman diyeceksin! Bu tamamlandığında, test odaklı olmuştur, yani onaylanmıştır – Şimdi bu bir “otomobil”. İslam Muhammed (sav) aracılığıyla bir örnek olarak ve ya bir kitap olarak vahiy şeklinde geldi, ve tamamlandıktan sonra ‘İslam’ oldu. Hayatın tam bir yolu haline geldi.

Bu yüzden yeni bir kelime … Ama Pratik … peygamber değil … Allahın emri değil … yeni bir Allah değil … yeni bir vahiy değil … Ama sadece adı İslam. Daha önce söylediğim gibi, peygamberlerin tümü kim? Onlar Müslümanlar. Akılda tutulması gereken başka bir ayrım olduğunu Muhammed (sav), seleflerinin aksine – O Araplara veya münhasıran kendi halkına gelmedi. Yok, hayır… Bu nedenle, İslam Arapların dini değildir. Peygamber, Abdullah oğlu, doğuştan Mekke, Arap yarımadasında bir şehirde doğdu ve o İslam’ı sadece Araplara getirmedi. O İslam’ı bütün insanlara getirdi.

Kur’an Arapça olmasına rağmen, Muhammed’in mesajı sadece Araplar için sınırlıydı veya yapılmıştı, ve herhangi eğilim ya da iddiaları ortadan kaldırmaktaydı. Allah Kur’an-ı Kerimde diyor,

“Bunun içindir ki ey peygamber! Biz seni, ancak alemlere rahmet olmak üzere gönderdik.”

[Kuran 21:107]

Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: Tüm insanlık Adem ve Havva dan geldi, bir Arapın, bir Arap olmayanın üzerinde hiçbir üstünlüğü yoktur, ne de bir Arap olmayanın bir Arap üzerinde bir üstünlüğü yoktur; ayrıca dindarlık ve iyi eylem dışında bir Beyazın bir Siyah üzerinde hiçbir üstünlüğü yoktur, ne de Siyah birisinin Beyaz üzerinde bir üstünlüğü yoktur.

Ondan önce büyük peygamberlerin ve elçilerin kesinlik ve taç gibi, Hz. Muhammed (SAV) gibi sözü geçti. Çoğu insan sadece bu bilgileri bilmiyorlar.

Ve Kur’an için destek için başvurumdan beri sunumumu yapıyorum, Kur’anın kendisi hakkında bazı bilgiler vereceğim. Öncelikle, Kur’an ilahi vahiy ürünü olduğunu iddia ediyor. Yani, Yüce Allah tarafından ilham için Hz.Muhammed-e (sav) gönderilmiştir.

Allah diyor,

“Ve kendi dileğiyle söz de söylemedi.”

“O’nun size aktardığı sözler, kendisine indirilen ilâhî haberden başka birşey değildir.”

[Kuran 53:3-4]

Muhammed kendisi, onun fikirleri, kendi hırsı, ya da kendi duygu ve duyguları için asla konuşmamıştır. Ama, bu ona ifşa olan bir vahiy! Bu Allah’ın bir ifadesidir. Bu nedenle, Kur’anın orijinalliğine ikna olursam, bunu kanıtlamak zorundayım – bir, Hz. Muhammedin (sav) böyle bir kitap imal etmesi mümkün değildi. İkinci olarak, herhangi bir insanın Kurumu oluşturulduğu için aynı derecede ilginin imkansız olduğunu ispat etmeliyim.

Kuran açıklama yapıyor,

“Sonra onu (Adem evladını) nütfe halında mühkem bir yerde (ana betninde) yerleştirdik.”

[Kuran 23:13]

“O, insanı tutunmuş maddeden yarattı.”

[Kuran 96:2]

Hz Muhammed (sav) nasıl embriyo asılı olduğunu ve annenin rahim duvarına tutunmuş pıhtı olarak başladı biliyor muydunuz? Bir teleskop var mıydı? Bir sistoskop var mıydı? X-ray görüşü falan var mıydı? Bu sadece kırk yedi yıl önce keşfedildi, O nasıl aldı bu bilgiyi, değil mi?

Aynı şekilde, nasıl o okyanusların tuz ve tatlı suyunun ayrılması için aralarında bir engel olduğunu biliyor muydunuz?

“O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır.”

[Kuran 25:53]

Bunu nasıl biliyordu?

“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.”

[Kuran 21:33]

Nasıl oluyorda Güneş, Ay ve gezegenlerin tüm bunların için programlaştırılmış bir yörüngede yüzdüğünü biliyor muydunuz? Bunu nasıl bildin? Ve üzerinde ve üzerinde ve üzerinde – bunları nasıl biliyor muydunuz? Bunlar sadece yirmi beş veya otuz yıl önce tespit edilmiştir. İyi biliyoruz ki, teknoloji ve bilim, gelişmişliği sadece keşfedildi. 1500 yıl önce yaşayan Hz. Muhammed (SAV) nasıl oluyorda — çölde yetişen eğitimsiz bir çoban, okumak ya da yazmak nasıl olduğunu bilmeden – böyle bir şeyi nasıl bilebilir? Nasıl böyle bir şey üretebilir? Ve onunla yaşayanlar, öncesinde veya sonrasında, sadece son zamanlarda keşfedilmiş olan bir şeyi üretmek nasıl oluyor. Bu imkansız!! Hiç bir gemide yolculuk etmeyen, Arap Yarımadasını terk etmeyen bir adam, nasıl olur da 1500 yıldan fazla bir süre önce – sadece son zamanlarda, yirminci yüzyılın bu yarısında bulunmuş gibi net ve şaşırtıcı açıklamalar yapıyor?

Bu yeterli değilse, Kur’an-ı Kerim-in altı bin üzerinde ayetlerinden, yüz on dört bölümden oluşmakta olduğundan söz edelim. Ve Peygamberimizin (sav) zamanında da bu kitabı tamamen ezberlemiş yüzlerce kişi vardı. Bu nasıl oldu? O çeşit dahi miydiler yani? Kimse biri İncili ezberledimi? Kimsenin Tevrat, Zebur, Eski Ahit ve Yeni Ahiti ezberlediğini duydun mu? Kimse bunu yapmamıştır. Hatta Papa bile.

Ama bugün bu kitabın tamamını ezberlemiş olan milyonlarca Müslüman var. Bu, her Müslümanın hedefidir. Bazılarının değil – hepsinin! Kaç Hıristiyan İncil’i ezbere bilir, hayatınızda hiç böyle bişeyle karşılaştınız mı? Yok. Asla tüm İncili ezberlemiş herhangi bir Hıristiyan ile karşılaşamazsın, çünkü ben hiç İncil-in ne olduğunu bile bilmeyen bir Hıristiyanla tanıştım. Neden? Çünkü, Hıristiyanların kendilerinin yüz yedi farklı mezhepleri var ve İncil – yaklaşık otuz dokuz farklı versiyonları vardır. Farklı kitaplar ve farklı versiyonlara sahiptir. Bölüm, ayetler farklı sayıda ve farklı numaralarla. Ve bunu kabul etmiyorlar. Nasıl olur da onlar kitapı ezberlerler, hiç onunla aynı fikirde bile değillerki.

Kur’an hakkında bazı gerçekler var. Kuran evrensel olarak on beş asır içinde her türlü – en ufak bir değişiklik olmadan korunmuştur. Ve ben kınayan bir şekilde konuşmuyorum. Ben bir Hıristiyan olan insanım. Kendi araştırmama göre bu şeyleri öğrenmiş bir kişiyim. O kişi ki, şimdi sizinle bu bilgiyi paylaşıyorum. Eğer altına bakmak istiyorsanız bazı kayaları devirmelisiniz. Ve bu artık size kalmış!

Eğer bütün bunlar doğru olsaydı, bir düşün. Bu kitabın oldukça derin olduğunu kabul ediyor musun? En azından söylemek için? En azından bunu söyleyecek kadar dürüst olur musun? Tabii ki, eğer dürüst olsaydın. Ve sen. Kendi içinizde, bu sonuca gelmek zorundasınız. Birçok Müslümanlar olmayanlar aynı sonuca vardılar. Örneğin, Benjamin Franklin, Thomas Jefferson, Napolyon Bonapart, Winston Churchill, ve birkaç insanların isimleri. Ve daha çok insanların ismini saymakla devam edebilirim. Aynı sonuca geldiler. Onlar İslam’ı açıkça kabul ettiler veya etmediler. Onlar sonunda bu sonuca geldiler – Kur’an gibi, bilgelik, şifa ve yön kaynağı olarak ve derin olarak dünyada başka hiçbir literatür yok.

saymakla devam edebilirim. Aynı sonuca geldiler. Onlar İslam’ı açıkça kabul ettiler veya etmediler. Onlar sonunda bu sonuca geldiler – Kur’an gibi, bilgelik, şifa ve yön kaynağı olarak ve derin olarak dünyada başka hiçbir literatür yok.

Yakalamak ve akıl yürütme, hayal gücü ve ikna etmek için bir girişim olarak, Kur’an ile, embriyo ağaçlar ve bitkiler, kuşlar ve böcekler, yabani ve evcil hayvanlar, dağlar, vadiler, göklerin genişlemesi, gök cisimlerini ve evreni, balık ve sucul yaşamı, İnsan Anatomisi ve biyolojisi, insan ve medeniyet tarihi, cennet ve cehennemin tanımı, evrimi, okyanuslar ve nehirler üzerine açıklamak, büyük boy ve güzellik, yeryüzündeki tüm peygamberlerin ve elçilerin görevleri ve amacı. Ve cahil kadar yetiştiren bir çoban, çölde doğmuş ve nasıl oluyor da okunamadı – ve maruz kalmış şeyler üzerine açıklamak nasıl olabilir?

Kuranın en eşsiz yönü önceki bütün ilahi kutsal kitapları onaylamak için hizmet vermektedir. Ve İslam dinini inceledikten sonra Müslüman olmaya karar verdiğinizde, din değiştirerek kendini düşünmek zorunda değilsiniz! Sizin dininiz size, değişen değil … Görüyorsun, eğer biraz kilo verdiyseniz, o 500 dolarlık takım elbiseni atmazsınız – tabiiki yapmazsın! Bir terzi götürün ve deyin ki: “Dinle, benim için biraz kes bundan, lütfen alır mısın.. Bu takımı seviyorum, buyüzden bunun için bazı değişiklikler yapmak lazım. Aynı şekilde, inancın Tanrıya; her şeye gücü yeten Tanrı, ibadet, doğruluk, özveri, onur, Erdem, İsa’nın aşkı ile – bunu değiştiremezsin ve atamazsın! Buna sahip çık! Ancak, gerçek ortaya çıktığında biliyorsun nerede değiştirmelisin! Hepsi bu!

İslam çok basit: Yüce Allah’tan başka tapılacak birşeyin olmadığına şahitlik etmek. Eğer şahitlik için sana birini sorsam baban senin baban… kaçınız ki: “Evet, babam benim babam; Oğlum benim oğlum; Karım benim karım; Ben olduğum kişiyim. Ve Yüce Tanrı Rabbin ve yaratıcın senin, o Yüce ve her şeye Kadir Tanrı tek olduğuna şahitlik için tereddüt ediyorsun, o halde nasıl oluyor bu? Neden bunu yapmak için kibirli oluyorsun? Muhteşem mi davranıyorsun? Tanrının sahip olmadığı bir şeye mi sahipsin? Ya siz karıştırdınız galiba? Bu kendine sorman gereken bir soru.

Eğer kendi düz vicdanınla bir şeyler yapmak şansı olsaydı, ve doğrudan düz Tanrı ile bir şeyler koymak için, bunu yaparmıydın? Ve eğer işleri iyi kabul etdiğini Tanrıya sormak şansın olsaydı, bunu yapmak istermiydiniz? Ölmeden önce bunu yapmak için şansı olsaydı, ve sen bu akşam öleceğini bilseydin, var olan yalnızca bir Tanrıya tanıklık için hiç tereddüt edermiydin? Eğer bu gece ölürsen ve senin önünde cennet olduğunu ve sırtında cehennem ateşi olduğunu düşünüyorsan, tüm peygamberlerin ve Allah’ın son elçisi olan Muhammedin Onun temsilcisi olduğuna şahitlik için tereddüt eder misin? Allah ın kitabına teslim olanlar olarak yazılırsa, isteyenlerden biri olduğuna şahitlik için tereddüt etmem!

Ama sen, bir süre daha yaşayacağını sanıyorsun. Ve tabii ki, her gün dua etmek için hazır değilsin! Daha bi süre yaşayacağını düşünüyorsun çünkü. Ama o “bi süre” ne zamana kadar devam edecek? Ne kadar bi zaman önce başında tam dolu saç vardı? Ne kadar bi zaman önce başındaki saçların tamamı siyahdı? Senin diz ve dirseklerinde ve diğer yerlerinde ağrıların var! Sadece bir çocukken koşturduğunuz ve bir bakım olmadan oynadığınız ne kadar uzun zaman önce oldu? Ne kadar önce oldu? Dündü! Evet. Ve sen yarın öleceksin. Uzun süre beklemek ister misin?

İslam, Yüce Allaha hiç bir şeyi ortak etmeden Tanrı, tek Tanrı, tek Kişi olduğuna şahitlik etmektir. İslam tüm peygamberlerin ayetlerini açıklama görevi ile gönderilmiş olan Meleklerin varlığını kabul etmektir. Peygamberlerin mesajı taşıyor. Allah rüzgarları, dağları, okyanusları kontrol eder, ve ölümü gelenlerin hayatına son verilmesini emreder. İslam, Yüce Allah’ın bütün peygamberlerinin ve elçilerinin dürüst adam olduğunu kabul etmektir. Ve Yüce Allah tarafından alemlerin son bir günü olacağı kıyamet gerçeğinin kabul edilmesi için gönderildiler. İslam, iyi ve kötü her şeye Kadir Tanrı tarafından belirlenmiş olduğunu kabul etmektir. Son olarak, İslam’ın kesinlikle ölümden sonra bir diriliş olacağını kabul etmektir.

İslam büyük bir ev gibidir. Ve bir ev yapılması için temel ve sütunlar inşa edilmelidir. Temel ve sütunlar. Ve kuralları ile bir ev inşa etmek zorundasın. Sütunlar kurallardır! Ve bir ev inşa ettiğin zaman, kurallara uyman gerekir.

Her Müslümanın üzerine düşen temel görevleri çok basit ve sadece 5 basit kuralldan ibarettir, İslam’ın Beş Şartı – sözde özetlenebilir: İnanç, ibadet, oruç, zekât ve hac.

İslam’ın en önemli kuralı, tek Tanrının olduğu fikrini korumaktır. Yani Allaha herhangi bir şeyi ortak kabul etmeyin. Tanrı ile birlikte bir şey ibadet değil. Mümin, rahipler ya da din adamlarının ya da azizlerin şefaatı olmadan doğrudan Tanrı’ya tapıyor. Tanrı hakkında bir şey söylemek doğru olmaz, buna hakkın yok. “Bir baba, bir oğul, bir kızı, bir anne, bir amca, bir teyze, mütevelli bir yönetim kurulu var” diye söylemek doğru değil. Tanrı hakkında bir şey söylemek doğru olmaz, buna hakkın yok. Tanıklık yaparken, kendini mahkum ediyorsun. İstediğin cümleyi alırsın. Barış ve cennete ya da kafa karışıklığına, hayal kırıklığı, cehennem ve cezaya kendinizi mahkûm ediyorsunuz. Kendini mahkum ediyorsun.

Bu yüzden kendinize sorun, “sadece tek bir Tanrı olduğuna şahitlik edebilirmiyim?” Ne zaman ki bu soruyu kendine sorarsan, cevap vermelisin, “Evet, ben şahidim.” O zaman kendine sıradaki soruyu sor. Muhammedin (sav) Yüce Allah’ın bir peygamberi olduğuna şahitlik yaparmıyım? “Evet, şahitlik yaparım.” Eğer buna şahitlik ediyorsan, o zaman sen bir Müslümansın. Ve sen ne olduğunu değiştirmek zorunda değilsin. Sadece düşünce ve pratikte yaptığın şeylerde değişiklikler yapmak zorundasın.

Son olarak, sana dürüst ve doğrudan soru sormak istiyorum: Sana ne dediğimi anlamış mısın? Eğer dediklerimle razıysan ve İslam’a girmek için hazır olduğunu kabul ediyorsan, bir Müslüman olmaya hazırsın demektir. Müslüman olmak için önce Kelime-i Şehadet “tanıklık” bildirmelisiniz; Allah’ın Birliği ve peygamber olarak Hz.Muhammed (sav)-in kabulünü ve inancı bildirmektir.

لا إله إلا الله محمد رسول الله
La ilaha illa-Allah, muhammad rasullulah
Allahtan başka ilah yoktur, ve Muhammed Onun elçisidir.

Ben şahidim Allah birdir
Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik ederim.

Doğru telaffuz için lütfen Videoya bakın!

Allah bizi korusun. Allah bize rehberlik edebilir. Bu yayının gayrimüslim tüm okuyucularına söylemek istiyorum — Kendinize çok dürüst olun. Okuduğunuz herşeyi düşünün. Sizinle bu bilgiyi alır ve onu tartışırız. Müslüman bir kişi ile oturup bunları, İslam’ın güzelliğini size biraz daha anlatalım. Bir sonraki adımı atın!

İslam’ı kabul etmeye ve Müslüman olmaya hazır olduğunuzda, resmen Müslüman olmadan önce kendinizi yıkayın. İslam’ı Kabul edin. İslam hakkında bişeyler bilin. İslamı keşfedin. Ve Allah bu nimeti size ihsan etmiştir, çünkü inanç kimlerse tarafından alınıp verilecek bişey değildir. Eğer uygulamadıysan, bir koku gibi kaybedersin. Allah bize rehberlik edebilir. Allah bize yardım etsin. Ve ben bu yayın yoluyla sizinle konuşmağın mümkün olmasının onurunu duyuyorum, teşekkür ederiz.

If you don’t put it into practice, you lose it like a fragrance. May Allah guide us. May Allah help us. And I appreciate the honor of being able to speak to you through this publication.

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü
[Arapça “Selam olsun size, Allahın rahmet ve bereketi üzerinize olsun.”]

Eğer Müslüman olmak ve İslam hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz lütfen bize e-posta atın [email protected].


Flipping Book’ta Bu Makaleyi Görüntüle / Yazdır

Müslüman olmak nasıl

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır