boykot yılları / Ä°slamın Zor Yılları ve Ä°lk Boykot : Ünal Kılıç: funduszeue.info: Kitap

Boykot Yılları

boykot yılları

Boykot Dönemi Nedir, Kaç Yıl Sürmüştür?

Müşriklerin Müslümanlara uyguladığı boykot kaç yıl sürdü? Boykot yılları kısaca

İslâm, bütün engellemelere rağmen gün geçtikçe gelişme kaydediyor ve bu durum, müşriklerin kin ve hasetlerinin daha da artmasına sebeb oluyordu. Bu hâle tahammül edeme­yen müşrikler, Varlık Nûru’nun muazzez vücûduna kastederek kâinâtı karanlıklara boğmak husûsunda sözleştiler:

“−O’nu gizlice veya açıktan, muhakkak öldüreceğiz!” diye yemin ettiler.

Ebû Tâlib, Kureyş müşriklerinin bu cinâyeti işlemeye kararlı olduklarını görünce, Allâh Resûlü’nün hayâtı hakkında endişeye düştü. Hâşimoğulları ve Muttaliboğulları’nı toplayarak, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in yanında bulunmalarını ve O’nu her türlü tehlikeye karşı korumalarını emretti.

Muharrem hilâlinin doğduğu gece, Ebû Tâlib başlarında olmak üzere, Allâh Resûlü, bütün Hâşimoğulları ve Muttaliboğulları, Ebû Tâlib mahallesinde toplandılar. Sâdece Ebû Leheb onlara katılmadı, müşriklerin safında yer almaya devâm etti.

MÜSLÜMANLARA BOYKOT DÖNEMİ

Bunun üzerine müşrikler, İslâm’ı, daha fazla yayılıp kuvvetlenmesine fırsat vermeden yok edebilmek için hâince bir plân yaptılar:

İktisâdî ve ictimâî bir boykot ve ambargo ile bu dînin tâze mensuplarını bu­naltıp yöneldikleri nûrlu istikâmetten -gûyâ- geriye çevirmek!..

MÜSLÜMANLARA UYGULANAN EKONOMİK VE SOSYAL BOYKOTUN AMAÇLARI

Bu maksatla, Ebû Cehil’in başkanlığında Hayf-ı Benî Kinâneʼde toplanan karanlık kalpler, Müslümanlar ve onları koruyan Hâşimoğulları ile her türlü alışverişi kesmekten kız alıp-vermek gibi medenî muâmele­lere kadar, bütün beşerî münâsebetleri kopardılar. Bunu bir ahitnâme ile de perçinleyerek Kâbe’nin duvarına astılar.

Bu ahitnâme sahîfesini, Mansûr bin İkrime yazmıştı. Sahîfeyi yazdığı gün Allâh Resûlü’nün duâsı netîcesinde eli kuruyuverdi. Bunun üzerine müşrikler aralarında:

“−Hâşimoğulları’na zulmettiğimiz için Mansur musîbete uğradı!” demeye başladılar. (İbn-i Hişâm, I, ; İbn-i Sa’d, I, ; Buhârî, Hac, 45)

Bu boykot üzerine, evvelce Mekke’nin değişik semtlerinde dağınık bir sûrette ikâ­met etmekte olan bütün Müslümanlar, aralarındaki tesânüdü daha kolaylıkla sağlaya­bilmek için Şi’b-i Ebî Tâlib denilen, Hazret-i Peygamber’in amcasının mahallesine taşındı­lar. Resûlullâh da Erkam’ın evinden çıkarak bu mahalleye yerleşti.

Ebû Tâlib, herhangi bir kötülük veya suikasta karşı elinden gelen her türlü tedbîri alıyordı. Peygamber Efendimiz akşam mûtad olarak yatağına yatıyor, gece insanlar uykuya daldıktan sonra Ebû Tâlib, oğullarından, kardeşlerinden veya amcaoğullarından birisini, Allâh Resûlü’nün yatağına yatırıyor, Efendimiz’i de onun yerine gönderiyordu.(İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, )

BOYKOT DÖNEMİNDE MÜSLÜMANLAR NE TÜR SIKINTILAR ÇEKMİŞLERDİR?

Müslümanlar için büyük bir mahrûmiyet dönemi başlamıştı. Ebû Cehil ve onun azgın adamları, gece gündüz müslümanların mahallesini gözlüyorlar ve oraya kaçak erzak girmesine dahî mânî olmaya çalışıyorlardı.

Çarşı ve pazarların müslümanlar tarafına giden bütün yollarını kestiler. Satılmak için gelen yiyecekleri, müslümanlara bırakmayıp kendileri satın alıyorlardı. Müslümanlar ancak hac mevsimlerinde Ebû Tâlib mahallesinden dışarı çıkabiliyorlardı. Mü’minlerden biri çoluk-çocuğu için biraz yiyecek almak üzere herhangi bir satıcıya uğrasa, Ebû Leheb hemen erzak yüklerinin başında durur:

“−Ey tüccarlar! Fiyatları Muhammed’in ashâbına öyle yükseltiniz ki, onlar sizden bir şey alamasınlar! Siz benim zengin ve sözünü yerine getiren bir kimse olduğumu bilirsiniz. Böyle yaptığınız takdirde size bir zarar gelmeyeceğine ben kefîlim!” derdi.

Müslümanlar açlıktan ağlaşan çocukları için yiyecek bir şey alamadan geri dönerlerdi. Tüccarlar ertesi sabah Ebû Leheb’in yanına varırlar, o da kalan eşyâyı yüksek fiyatla satın alırdı.(Süheylî, II, )

Bu zor durum karşısında Resûlullâh ve Hazret-i Hatîce vâlidemiz, bütün servetlerini Müslümanlar için sarf ettiler.(Ya’kûbî, II, )

Müşriklerin mahalle yollarını kapama husûsunda göstermiş oldukları bütün gayretlere rağmen, bâzı Mekkeliler gizlice akrabâlarına yardımda bulunuyorlardı. Hakîm bin Hizâm, bir kervanla Şam’dan buğday getirmişti. Bir devenin üzerine buğday yükleyerek gizlice mahallenin yoluna getirdi ve devenin arkasına vurarak müslümanlara doğru deveyi kovaladı. Onlar da devenin üzerindeki buğdayı aldılar. Bir başka gece deveye un yükleyip mahallenin içine saldı.

Hişâm bin Amr da aynı şekilde Müslümanlara yardım eden zâtlardan biri idi. Hişâm’ın birkaç deve yükü yiyecek gönderdiğini öğrenen insanlık fukarâsı müşrikler, onu sert bir üslûb ile tehdid ettiler. Yapılan îkazlara rağmen Hişam akrabâlarına yardım etmeye devâm edince, müşrikler ağır sözler söyleyerek onu tartaklamaya kalktılar. Ebû Süfyân araya girerek öldürülmesine mânî oldu ve:

“−Bırakınız adamı! Akrabâlarına iyilik etmiş! Keşke biz de onun yaptığı gibi yapabilsek ne güzel olurdu!..” diyerek, Hişâm’ı müdâfaa etti.

Bu dönemde Müslümanlar büyük zahmet ve mahrûmiyetlere katlandılar. Bâzı kereler ağaç yap­rakları ile karınlarını doyurmak zorunda kaldılar. Çocuklar açlıktan kırılıyordu. Onların feryâdı, mahallenin dışından bile duyulur hâle gelmişti.

Müşriklerin bu muhâsaradan maksatları, Hazret-i Peygamber kendilerine teslîm oluncaya kadar Müslümanları aç bırakmak ve bu sûretle Allâh’ın Resûlü’nü öldürebilmek için bir fırsat yakalamaktı. Ancak Ebû Tâlib’in riyâsetindeki Hâşimoğulları’yla birleşmiş bulunan müslümanlar, Varlık Nûru’nu koruyabilmek için, gerektiğinde kanlarını son damlasına kadar fedâ etmeye kararlıydılar.

BOYKOT DÖNEMİ KAÇ YIL SÜRMÜŞTÜR?

Mekke'de Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve sahabilere karşı başlatılan boykot dönemi 3 yıl sürmüştür.

Resûlullâh Efendimiz, Mekkelilerin işkence ve eziyetleri had safhaya varınca, mübârek ellerini semâya açtı ve Kureyş müşriklerine şöyle bedduâ etti:

“−Yâ Rabbi! Şu zâlim kavme, Yûsuf’un (a.s.) zamânındaki gibi yedi sene kıtlık azâbı vererek bana yardım eyle!”

Bunun üzerine, yağmurlar kesildi; Kureyş müşriklerini öyle bir kuraklık ve kıtlık yakaladı ki, her şeyi kökten kazıdı, silip süpürdü! Birçokları açlıktan öldüler! Yiyecek bir şey bulamayınca, ölü hayvanların etlerini, derilerini yemeye başladılar. Onlardan biri semâya baktığında, açlık sebebiyle ortalığı duman kaplamış gibi görürdü!

Allâh Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de bu hâdiseden şöyle bahseder:

فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِى السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ يَغْشَى النَّاسَ هذَا عَذَابٌ اَلِيمٌ

“Şimdi sen, semânın, insanları bürüyecek açık bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bu, elem verici bir azaptır.” (ed-Duhân, )

Bu kuraklık son derece şiddetlenince Ebû Süfyân, Âlemlerin Efendisi’ne mürâcaat etti ve:

“−Ey Muhammed! Sen rahmet olarak gönderildiğini söylüyor, Allâh’a itaati, akrabâya yardım etmeyi emrediyorsun. Kavmin ise kıtlıktan yok olmak üzeredir! Onlardan bu felâketin kaldırılması için Allâh’a duâ ediver! Eğer Sen’in duân vesîlesiyle Allâh bu belâyı üzerimizden kaldıracak olursa, Allâh’a îmân edeceğiz!” dedi. Ardından da yemin ederek söz verdi.

Bunun üzerine Fahr-i Kâinât Efendimiz duâ etti. Yağmur yağdı. Kıtlık nihâyete erdi. Rahata eren müşrikler ise tekrar şirke döndüler. (Buhârî, Tefsîr, 30, 44; Müslim, Münâfikîn, 40; Ahmed, I, , )

Cenâb-ı Hak, ehl-i küfrün bu psikolojisi hakkında şöyle buyurur:

وَاِذَا مَسَّ اْلاِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهِ اَوْ قَاعِدًا اَوْ قَائِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَاَنْ لَمْ يَدْعُنَا اِلَى ضُرٍّ مَسَّهُ كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

“İnsana bir darlık dokunduğu zaman, yanı üzere yatarken, yahut otururken ya da ayakta iken Biz’e yalvarır; ama Biz onun sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine dokunan bir darlıktan ötürü Biz’e hiç yalvarmamış gibi hareket eder. İşte aşırı gidenlere, yaptıkları iş böylesine süslü gösterilmiştir.” (Yûnus, 12)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

Bu eserimizin başta Hz. Peygamber olmak üzere, onu, davasında destekleyenlerin karşılaştıkları sıkıntılar arasında geniş kitleleri etkileyen, alışılagelmiş şiddet uygulamalarından farklı bir baskı ve zulüm tarzı olup uzun süre devam ettirilen bir olay olan boykotu sebep ve sonuçları itibarıyla okuyucunun istifadesine sunmaya çalışacağız. Böylece İslam uğrunda çekilen çilenin sadece bir kesitini oluşturan bu hadiseden hareketle Müslümanların bugün müntesibi olmakla öğündüğümüz dinimizi hangi şartlar altında bizlere ulaştırdıklarını ifade etmeye gayret göstereceğiz.

Boykotun başlaması ve devam ettirilmesi kadar sona erdirilmesi konusunda da bir takım rivayet farklılıkları ve bunlara bağlı olarak ortaya atılan değişik görüşlere rastlanılmaktadır. Söz konusu rivayet farklılıklarıyla bunların değerlendirmelerini ortaya koyarak ulaştığımız neticeleri Siyer-i Nebî’yi en ayrıntısına kadar öğrenmek isteyenlerle paylaşmak en büyük arzumuzdur.

MÜSLÜMANLARA KARŞI BOYKOT UYGULANMASI

Bi'setin 7. senesi (Milâdi: ).

Bu tarihe kadar İslâm’ın inkişâfına mani olmak gayesiyle müşrikler tarafından girişilen her teşebbüs akîm kalmıştı. Üstelik İslâmiyet, daha da hızlı inkişâf kaydediyordu. Müslümanların sayısı günden güne her türlü şiddet ve mukavemete rağmen artıyor ve İslâm’ın nuru Mekke dışındaki kabileleri de kucaklamaya başlıyordu.

Hazret-i Ömer ve Hazret-i Hamza gibi iki kahraman İslâm safına katılmış bulunuyordu. Hazret-i Ömer, önceki halin tam tersine İslâm davasını bütün güç ve gayretiyle benimsemiş, âdeta İslâm’ın sağ kolu olmuştu. Bu durum, Müslümanlara cesaret ve moral verirken, müşrikleri ise fazlasıyla sarsmış ve onları derinden derine düşündürmüştü.

Bütün bunlar, Kureyş müşriklerini son derece tedirgin edip endişeye sevk ediyor ve yeni kararlar almaya, yeni plânlar tertiplemeye zorluyordu.

Müşrikler, işkence yapmakla, şiddet göstermekle kimseyi dininden çeviremeyecek, İslâm’ın ilerleyip yayılmasına engel olamayacaklarını anlamışlardı. Nasıl ki, akıl almaz işkence ve zulümlere rağmen tek bir Müslüman dahi dininden dönmemişti.

Şu halde, bütün bunların dışında başka bir siyaset takip etmeleri gerekiyor ve bu yolda karar almaları lazım geliyordu. Öyle yaptılar. Vakit geçirmeden bir araya geldiler. Uzun uzadıya düşünüp taşındıktan ve aralarında müşavere ettikten sonra, gerek Müslüman ve gerekse gayri müslim olsun, Haşimoğullarından tamamıyla münasebetlerini kesmeye karar verdiler.

İttifakla aldıkları bu kararın maddelerini de bir sahife üzerinde şöyle tesbit ettiler:

1) Haşim ve Muttaliboğulları ailelerinden kız alınmayacak.
2) Haşim ve Muttaliboğulları ailelerine kız verilmeyecek.
3) Haşim ve Muttaliboğullarına hiçbir şey satılmayacak.
4) Haşim ve Muttaliboğullarından hiçbir şey satın alınmayacak.
1

Bu antlaşmaya akıllarınca kudsi bir mahiyet vermek için de yazılı sahifeyi Kâbe duvarına astılar. Ayrıca, bu anlaşmaya aykırı davranmayacaklarına dair and içtiler.2

Bu boykot, Hâşim ve Muttaliboğullarının vücudunu ortadan kaldırmaya ve köklerini kazımaya müteveccihti. Bu durum karşısında Haşim ve Muttaliboğulları aileleri artık dağınık bir şekilde ayrı ayrı semtlerde oturamazlardı. Ebu Leheb hariç, Mekke'nin kuzey tarafında bulunan Şi'b-i Ebu Talib (Ebu Talib Mahallesi) denilen yere topluca taşındılar.3

Artık bu mahalle sakinleriyle bütün münasebetler kesilmişti. Kazara oraya gidenler olsa ağır bir şekilde azarlanıyorlardı. Müşrikler, boykota uğrayanların toplandıkları mahalleye yiyecek içecek nâmına bir şey sokmuyorlardı. Sadece, hac mevsiminde dışarı çıkıp alışverişte bulunmalarına sözde müsâade ediyorlardı. Sözde diyoruz, çünkü o zaman da, çarşı pazarda, köşe başlarında durarak onlara bir şey aldırmamak için ellerinden gelen her türlü engellemeyi yapıyorlardı. Hatta zaman zaman satıcıları, onlara mal satmamak için tehdit bile ediyorlardı. Bazen de, bin bir türlü dalavere ve hileye başvurarak satıcıların ellerinden mallarını alıp, boykota uğrayanlara bir şey bırakmamaya çalışıyorlardı.

Ebû Leheb, Haşimoğullarından olmasına rağmen, öz kardeşlerinin, hısım ve akrabalarının açlıktan ölmesini istiyor ve bu hususta elinden gelen her türlü gayreti gösteriyordu.
Mekke'ye yiyecek maddeleri getiren kervanları şehrin dışında karşılıyor ve

"Ey tacirler! Haşimoğullarına bir şey satmayın! Fiyatları yüksek söyleyin ki almaya güçleri yetmesin. Benim, servet sahibi olduğumu bilirsiniz. Söz verdiğim zaman da mutlaka sözümü yerine getiririm. Yiyecek, giyecek mallarınızın kıymetini bir kat arttırın. Üst tarafını ben öderim!" 

diyor ve Müslümanların, açlıktan feryad eden çocuklarının yanına boş dönmelerine sebep oluyordu.

Çocukların açlıktan gelen acıklı ve yürek parçalayıcı feryatlarına müşrikler kulaklarıyla birlikte gönüllerini de tıkamışlardı. Taşları parçalayacak raddeye varan bu feryatlardan âdeta emsalsiz bir zevk alıyorlardı. İmansızlığın, inkâr ve küfrün insanı hemcinsine karşı dahi olsa ne kadar merhametsiz ve gaddar bir duruma getirdiğinin bu hâdise ibretli bir misalidir.

Boykota uğrayanlar dışardan fazla bir şey alamadıklarından, haliyle şiddetli bir açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kaldılar. Öyle ki bazıları, yiyecek bir şey bulamadıklarından ağaç yaprakları, hatta orada burada ele geçirdikleri kuru deri parçalarını ateşe tutup yemeye başladılar.

Bununla birlikte, Müslümanların bu hâline acımayanlar da yok değildi. Bir gün Hz. Hâtice'nin kardeşi oğlu Hakim bin Hizam, bir deve yükü un göndererek onu Şi'b'deki sıkıntıdan kurtarmaya çalışmıştı.

Yine bir gün, kölesinin sırtına buğday yükletip halası Hz. Hâtice'ye götürüyordu. Yolda Ebû Cehil'e tesadüf etti. Ebû Cehil, ona,

"Sen, Haşimoğullarına yiyecek götürüyorsun öyle mi? Vallahi, gidemezsin. Gitmeye kalkarsan, bu hareketini Mekke'de açıklayıp seni rezil ederim." dedi.

O sırada Ebü'l Bahteri yanlarına çıkageldi ve Ebu Cehil'i muâheze ederek,

"Sana ne oluyor? Halasına bir miktar buğday götürmek isteyen bir insana mani olmak doğru değildir." diye konuştu.

Ancak, Ebû Cehil inad ve ısrarından vazgeçmiyordu. Bunun üzerine Ebü'l Bahteri ile birbirlerine girdiler. Ebü'l Bahteri, eline geçirdiği bir deve çenesi kemiği ile vurup onun başını yardı ve üzerine çullanıp yumruklamaya başladı.

Yine bu meyanda akrabalık gayretiyle Haşimoğulları ve Müslümanlara yardımını esirgemeyenlerden biri de Hişam bin Amr bin Hâris idi. Bir kaç kere müşriklerden habersiz Şi'b'de bulunanlara develerle yiyecek götürmüştü.

Boykota uğrayanların ihtiyaçlarını gidermek için başta Peygamber Efendimiz olmak üzere Ebu Talib ve Hz. Hatice varlıklarını harcadılar. Fakat yine de onları açlık ve kıtlıktan kurtaramadılar.

Şi'b'de korkunç bir açlık hüküm sürmeye başlamıştı.

Bütün bunlar niçin yapılıyordu?

Tek bir şey için: Peygamberimiz (s.a.v.) Hazret-i Muhammed'i (a.s.m.) teslim almak.

Müşrikler, bu tarz bir tatbikat ile maksatlarına erişeceklerini zannediyorlardı. Ne var ki, hâdise tamamen arzularının aksine tecelli etti. Öyle ki Müslümanlar ve Haşimoğulları bu abluka devresinde Efendimizi korumaya ve muhtemel tehlikelere karşı muhafazaya son derece dikkat gösteriyorlardı. Hatta Ebû Talib, herhangi bir su-i kasda ma'ruz kalabilir ihtimaline binaen geceleri Peygamberimiz (s.a.v.)i yanına alıyor veya adamlarıyla bekletiyordu.

Bi'setin yedince senesi Muharrem ayı başında başlatılan bu boykot tam üç sene sürdü. Bu zaman zarfında müşriklerin Müslümanlara çektirdikleri sıkıntı, açlık ve kıtlık da İslâm’ın gelişmesine engel olamadı. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bütün bu sıkıntılı ve ağır şartlar altında, yine tebliğ vazifesini hakkıyla ifâ ediyor, akrabalarına, Hâşimoğullarına iman ve İslâm’ı anlatmaktan bir an dahi geri durmuyordu.

Boykot Kaldırılıyor

Boykot uygulamasının 3. senesiydi Cenâb-ı Hak, müşriklerin Kâbe içine astıkları mâlum sahifeye bir kurt musallat ettî ve durumu vahiy ile Resûlüne bildirdi. Sahifede, güvenin yemediği sadece "Bismike Allahümme (Allah'ım senin isminle başlarım)" yazısı kalmıştı.

Resûl-i Ekrem, durumu amcası Ebû Talib'e anlattı. Bunun üzerine Ebû Talib gidip müşriklere şu teklifte bulundu:

"Kardeşim oğlunun bana haber vermesine göre, Allah sizin Kâbe'de astığınız sahifeye bir kurt musallat etmiş ve (Allah) lafzı dışında bulunan, zulüm, akrabalarla münasebeti kesme ve iftirâ gibi ifadeleri yiyip bitirmiştir."

"Kâbe'ye gidip sahifeye bakınız. Eğer yeğenim doğru söylemişse, bu zulüm ve kötü davranışınızdan vazgeçiniz. Eğer -hâşâ- yalan söylemişse, ben onu size teslim edeceğim. Onu öldürmek veya diri bırakmak hususunda serbestsiniz."4

Kâbe'ye giden müşrikler Ebû Talib'in anlattıklarının aynısını gözleriyle gördüler. Hayret içinde kalmalarına rağmen, yine de Peygamber Efendimizin bir mu'cizesi olarak kabul etmediler ve "bu da bir sihirdir" diyerek nûra gözlerini kapadılar.

Bununla birlikte bu hâdise boykot havasının şiddetini bir derece kırdı. Boykot kararının aleyhinde hatırı sayılır bir kaç kişi de ortaya çıkınca, bi'setin yılı, Milâdî senesinde, Kureyş'in hudut tanımaz inad ve küfürlerinin eseri olan bu uygulama ortadan kaldırıldı. Anlaşmanın feshedildiği halka duyuruldu ve boykot kararlarının yazılı bulunduğu sahife yırtılıp atıldı.

Böylece müşrikler, "vazgeçilmez bir karar" olarak vasıflandırdıkları zulüm ve dalâlet kokan bir karardan da dönmüş oluyorlardı. Bu, şirkin iman önünde mağlubiyetinin açıkça bir kere daha ilânı idi.

Bu üç senelik muhasara öylesine şiddetli ve sıkıntılı geçmişti ki, Resûl-i Ekrem Efendimiz bu hâdiseyi seneler sonra bile unutmamıştı. Mekke'nin fethine geldikleri sırada, Minâ'dan Mekke'ye ineceği zaman, 

"Ertesi günü inşallah varacağımız yer, Kinâneoğullarının yurdu, yâni Muhassab olacaktır ki, burada Kureyş ve Kinâneoğulları, küfür ve inkâr üzerine söz ve fikir birliği yapmışlardı."

diyerek, o acı günleri ashabına hatırlatmıştı.4

Dipnotlar:

1. İbni Hişâm, Sîre, 1/; İbni Sa'd, Tabakât, 1/; Belâzurî, Ensab, 1/; Taberî, 2/
2. İbni Hişâm, Sîre: 1/; İbni Sa'd, Tabakât: 1/; Belâzurî, Ensab: 1/
3. İbni Hişâm, Sîre: 1/; İbni Sa'd, Tabakât: 1/; Taberî, Tarih: 2/
4. İbni Hişâm, Sîre, 1/; İbni Sa'd, Tabakât, 1/
5. Buharî: 3/

 

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah&#;a; salât ve selam, O&#;nun Rasûlü&#;ne olsun.

Mekkeli müşrikler risalet nurunun kalpleri aydınlatmasını engellemek için azami çaba sarf ediyorlardı. Ancak &#;İşte şimdi bitirdik&#; dedikleri her anda bir kez daha yanıldıklarını anlıyorlar ve onları hayal kırıklığına uğratacak hâdiseler ile karşılaşıyorlardı. Mesela, İslam davetini işkenceler ile bastırmaya çalışacaklarını düşünmüşler; ama davetin Habeşistan&#;a ulaşmasına vesile olmuşlardı. Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem Taif Seferi&#;nin sonucunda artık davetin inişe geçeceğini düşünerek daha da azgınlaşmışlar; ama Daru&#;n Nedve&#;nin daimi üyelerinden Ömer&#;in radıyallahu anh Müslüman olması ile çılgına dönmüşlerdi.

Mekke&#;nin ileri gelenleri tüm bu uğraşların sonuç vermediğini görünce sıkıntının çözümünün Allah Rasûlü&#;nü ortadan kaldırmaktan geçtiğinde karar kıldılar. Bunun için ilk önce diplomatik yolları kullanıp Ebu Talib&#;e gittiler. Fakat Allah Rasûlü&#;nün amcası onların bu tekliflerini reddetti.

Ebu Talib&#;i güzel yoldan ikna edemeyeceklerini anlayan Mekkeliler, Daru&#;n Nedve&#;de bir araya gelip Beni Haşim&#;in altına imza atmayacağı bir metin hazırladılar. Bu metne göre öldürülmesi için Rasûlullah kendilerine teslim edilinceye kadar Haşim oğullarından gelecek barış dileğinin asla kabul edilmeyeceği ve kendilerine acınmayacağı, onlara kız verilmeyeceği ve onlardan kız alınmayacağı, onlara bir şey satılmayıp onlardan bir şey satın alınmayacağı, onlarla oturulmayacağı, görüşülmeyeceği, konuşulmayacağı ve onların evine gidilmeyeceği kararlaştırıldı.

Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra Mekke&#;nin değişik yerlerindeki Müslümanlar da Allah Rasûlü&#;nün akrabalarının olduğu mahalleye taşındılar. Doğal olarak bu sadece ekonomik bir boykot değil aynı zamanda coğrafi bir tecrit hâline geldi.

Yaklaşık üç yıl süren bu ambargo sırasında Beni Haşim kavmiyetçilik bağları ile müthiş bir direnç gösterdi. Ebu Talib yeğenine yapılacak bir kötülüğü engellemek için her gece Allah Rasûlü&#;nün yatağına akrabalarından birisini yatırıyordu.

Ambargo süresince zengin Müslümanlar mallarının hepsini tecrit altında yaşayan Müslümanların hizmetine sundular. Ancak hem ticaret yasağı hem de temel ihtiyaçlara biçilen fahiş fiyatlar kısa zamanda eldeki mal varlıklarını tüketti.

Uzaktan Beni Haşim ile akrabalık bağı bulunan ya da vicdanı sızladığı için harekete geçen bazı kişiler ambargoyu delmek için çalıştılar. Ancak Mekkeli müşrikler bu sefer çok kararlı idiler ve en ufak bir girişimi dahi kabul etmiyorlardı. Ebu&#;l Bahteri&#;nin Ebu Cehil ile diyaloğu bunu gösteren delillerden bir tanesidir:

&#;Birgün Ebu Cehil, Hakim bin Hizam&#;a rastladı. Onun yanında halası Hatice binti Huveylid&#;e götürmek üzere buğday taşıyan bir çocuk vardı. Hatice, Rasûlullah&#;ın yanında Şi&#;b&#;de bulunuyordu. Ebu Cehil, Hakim bin Hizam&#;a şöyle dedi:

— Beni Haşim&#;e yiyecek mi götürüyorsun? Vallahi seni ve yiyeceğini Mekke&#;de ifşa edinceye kadar burada bekleyeceksin.

Bunun üzerine Ebu&#;l Bahteri bin Haşim geldi ve:

— Ondan sana ne, dedi.

Bunun üzerine o dedi ki:

— Beni Haşim&#;e yiyecek taşıyor.

Ebu&#;l Bahteri:

— Halasının onun yanında yiyeceği varmış ondan getirmesini istemiş. Halasının yiyeceğini götürmesinden onu men mi ediyorsun? Adamın yolunu serbest bırak, gitsin.&#; dedi.

Fakat Ebu Cehil direndi. Bunun üzerine birbirlerine girdiler. Ebu&#;l Bahteri bir deve kemiğini aldı ona vurdu ve başını yardı, onu ayağının altına aldı ve sertçe çiğnedi. Hamza bin Abdulmuttalib onun yakınında bunu görüyordu. Onlar bu kavganın Rasûlullah&#;a ve ashabına duyrulmasını istemiyorlardı. Çünkü bu durum sahabeleri sevindirecekti.&#; [1]

Müslümanların ve Beni Haşim&#;in yaşadığı sıkıntılı süreç üç sene kadar sürdü. Sonunda vicdanlı bazı kişilerin organizesi ile Allah subhanehu ve teâlâ yardımını gönderdi ve ambargo ortadan kalktı. Müslümanlar büyük bir sınavı daha alınlarının akıyla geçmiş oldular.

İlk önce bu tecritin nasıl kırıldığını anlatan rivayeti aktaralım , daha sonra da ambargo yıllarından çıkarttığımız bazı dersleri zikretmeye çalışalım.

&#;Bir gün Hişam bin Amr, Züheyr bin Ebu Ümeyye bin Muğire&#;ye gitti. Hişam dedi ki:

— Ey Züheyr! Bildiğin gibi, dayıların herhangi bir şey satamazlar, onlardan da bir şey satın alınmaz. Onlara kız verilmez, kızlarıyla da evlenilmez. Onlar bu hâlde iken yemek yemeye, elbiseler giymeye ve evlenmeye gönlün nasıl razı olur? Ben Allah&#;a yemin ederim ki şayet onlar Ebu&#;l Hakem bin Hişam&#;ın dayıları olsalardı bu boykotta sen onu desteklediğin gibi onlar da senin aleyhine seni desteklemezdi.

Züheyr:

— Yazık sana ey Hişam! Benim elimden ne gelir ki? Hem ben tek kişiyim. Allah&#;a yemin ederim ki şayet benimle beraber bir kişi daha olsaydı o sahifeyi bozmak için direnirdim ve onu bozardım, dedi.

Hişam:

— Bir kişi bulmuşsundur.

Züheyr:

— O kimdir, dedi.

Hişam:

— Benim, dedi.

Züheyr de ona:

— Üçüncü bir adam bul, dedi.

Bunun üzerine Hişam, Mut&#;im bin Adiyy&#;e gitti ve şöyle dedi:

— Ey Mut&#;im! Beni Abdi Menaf&#;tan iki kabilenin yok olmasına razı olur musun? Halbuki sen buna şahit oluyorsun. Bu konuda da Kureyş&#;e yardım ediyorsun. Allah&#;a and olsun ki eğer siz onlara bu imkanı verirseniz Kureyş bundan geri kalacak değildir.

Mut&#;im;

— Yazık! Benim elimden ne gelir, Ben ancak bir ferdim. dedi.

Hişam:

— İkinci bir kişi bulmuşsundur.

Mut&#;im:

— Kim o, deyince Hişam:

— Benim, cevabını verdi.

Bu sefer Mut&#;im:

— Bize üçüncü kişiyi ara, dedi.

Hişam da:

— Züheyr bin Ebi Umeyye&#;dir, dedi. Mut&#;im bu defa da:

— Bize dördüncü bir kişiyi ara, dedi.

Bunun üzerine Hişam, Ebu&#;l Bahteri bin Hişam&#;a gitti ve ona Mut&#;im bin Adiyy&#;e söylediklerinin benzerini söyledi. O:

— Buna yardım edecek bir kimse var mıdır; diye sordu. Hişam:

— Evet, dedi. O:

— Kimdir, dedi.

Hişam:

— &#;Züheyr bin Ebi Ümeyye ve Mut&#;im bin Adiyy ve seninle birlikte benim&#; dedi. O:

— Bize beşinci kişi ara, dedi.

Bunun üzerine Zem&#;e bin el-Esved bin Muttalib&#;e gitti, ve onunla konuştu ve ona onların akrabalığını ve haklarını anlattı. O da ona şöyle dedi:

— Beni kendisine çağırdığın bu işe yardım edecek bir kimse var mıdır? O:

— Evet dedi. Sonra ona bu kimselerin isimlerini söyledi.

Hişam ve arkadaşları bir gece, Hacun denilen yerin önünde buluşmak üzere sözleştiler. Ve orada toplandılar. Söz birliği ettiler ve sahife hakkında onu bozuncaya kadar kıyam etme üzerine and içtiler.

Züheyr dedi ki:

— Ben sizin ilk olanınızım. O hâlde ilk konuşan ben olacağım.

Sabah olduğu zaman toplantı yerlerine gittiler. Züheyr&#;in üzerinde bir hülle vardı. Beyti yedi defa tavaf etti. Sonra insanlara dönerek şöyle dedi:

— Ey Mekke halkı! Beni Haşim, onlara bir şey satılmaz ve onlardan bir şey satın alınmaz vaziyette helak olmak üzere iken biz yemek yiyip elbiseler giyebilir miyiz? Allah&#;a yemin olsun ki, işte akrabaları birbirinden ayıran bu zalim sahife yırtılıncaya kadar oturmayacağım.

O sırada mescidin bir yanında bulunan Ebu Cehil şöyle dedi:

— Yalan söyledin. Allah&#;a yemin ederim ki o yırtılmayacak.

Zem&#;e bin Esved ona hitaben dedi ki:

— Allah&#;a andolsun ki en yalancı sensin. O sahife daha yazılırken onun yazılmasına razı olmadık.

Ebu&#;l Bahteri de şöyle dedi:

— Zem&#;e doğru söyledi. Onda yazılanlara biz razı olmuyoruz ve onu kabul etmiyoruz.

Mut&#;im bin Adiyy de:

— Siz ikiniz de doğru söylediniz. Bunun başkasını söyleyen yalan söyler. Ondan ve onun içindeki yazılan şeylerden Allah&#;a sığınıyoruz.

Hişam bin Amr da bunların bir benzerini söyledi. Bunun üzerine Ebu Cehil şöyle dedi:

— Bu, geceden kararlaştırılan bir iştir. Onun hakkında bundan başka bir yerde karar verilmiştir.

Ebu Talib de mescidin bir yanında oturmaktaydı. Sonra Mut&#;im, onu yırtmak için sahifeye doğru gitti. Bir de gördü ki:

&#;Ey Allahım! Senin isminle.&#; sözünden başka her tarafını güveler yemişti. Daha sonra Rasûlullah ve ashabı Şi&#;b&#;den çıkarak halkın arasına karıştı.&#; [2]

Boykot yıllarından çıkartabileceğimiz en öncelikli ders şudur:

Mekkelilerin aldıkları boykot kararı, tecritin uzun bir süre delinememesi, Müslümanların bu süreçte fire vermeden sabit durabilmeleri ve ambargonun organize bir çalışma ile ortadan kalkması teşkilatlı bir şekilde hareket etmenin faydalarını gösteren olaylar zinciridir. Zaten basit bir gözlem yapıldığında, öncesinde iyi düşünülmüş ve arkasında duracak sağlam fertlerin bulunduğu her adımın bir şekilde olumlu sonuç verdiği görülecektir. Bu da bize Allah ve Rasûlü&#;nün emrettiği cemaat ve cemaat içinde düzeni sağlayacak itaat mefhumunun önemini gösterir.

Eğer Daru&#;n Nedve&#;de bir karar mekanizması olmasa ve buradan çıkacak kararları uygulayacak bir taban bulunmasaydı vicdanları bu kadar sarsan bir uygulamanın üç yıl kadar sürmesi düşünülemezdi. Aynı şekilde isterse şer&#;i gerekçelerle isterse de kavmiyetçilik bağı ile bu süreçte liderlerinin kararlarına bağlı, onların direktifleri doğrultusunda hareket ederek taviz vermeyenler olmasaydı ambargo çok kısa sürede sonuçlanır ve çözülmeler başlardı.

Öyleyse Müslümanlar attıkları adımların sağlam olması ve başlattıkları çalışmaların sürekliliği için cemaat ve itaat mefhumlarını sürekli canlı tutmaları gerekir. Aynı şekilde en ufak bir ayrılık ve çekişmenin bütün bir teşkilat yapısına zarar vereceğinin bilincinde hareket etmelidirler.

Küfrün karşısında kazanılan herbir mevzinin müdafaası için sadece tâbilere görevler düşmemektedir. Aynı zamanda bazı menhecî farklılıklar nedeniyle değişik yapılar altında İslam&#;a hizmet eden cemaatlerin lider kadroları da bu gerçeğe uygun hareket etmelidir. İslami yapılar bütün Müslümanları ilgilendiren hususlarda tek vücut hâlinde hareket edip saldırıları bertaraf etmek yerine, ufak tefek farklılıkları bahane olarak ileri sürüp hareketsiz kalmamalıdır. Aksi hâlde ortaya çıkacak vebal herkesin boynunda ağır bir yük olarak kalır.

Ambargoyu kaldıran adımları atan üç isim de bize çok önemli bir noktayı daha hatırlatmaktadır: Bazen Allah&#;ın subhanehu ve teâlâ kaderinin tahakkuk etmesi bazı kulların çok basit gibi gözüken fiillerine bağlanmıştır. Kur&#;an kıssaları, dünya tarihi ve bilhassa yakın tarih bunun örnekleriyle doludur. Burada önemli olan bir kul olarak bizlerin böyle bir adım atmaya muvaffak olup olamayacağımız meselesidir.

Açıkçası böyle bir mertebeye ulaşmanın en kestirme yolu &#;Acaba sonunda bana ne olur?&#; diye endişe etmeden, kulun içinde bulunduğu anda Rabbini razı edecek her türlü ameli yapmak için uğraşmasıdır. Mübarek olan Allah&#;tır. İhlasla yapılan her ameli bereketlendirecek olan O&#;dur. Sonuç elle tutulur bir şekilde dünyada iken karşımıza çıkmasa da, Eş-Şekur olan Allah kulunu ahirette muhakkak mükafatlandıracaktır.

Boykot hâdisesinin taraflarından sahabeleri incelerken onların sebatlarını sadece cemaat ve itaat mefhumu ile açıklamak elbette eksik bir izah olur. Onların Allah&#;a imanları, tevekkülleri, sarsılmaz ahiret inançları, özelde bu süreçte, genelde Mekke döneminde inen ve geçmiş kavimlerin durumlarını anlatan kıssalar vb. sayılabilecek diğer sebepler de önemli etkenlerdir. Biz bu etkenlerden bir tanesine ayrı bir parantez açmak istiyoruz: Sorumluluk bilinci.

Daru&#;l Erkam&#;da, vahyin ışığında Peygamberin terbiyesinde yetişen sahabeler şu gerçeği zihinlerine nakşetmişlerdi:

&#;Allah bizleri dinine hizmet için seçti. İçinde bulunduğumuz şu an, insanlık için yeni bir sayfanın açıldığı Âdem&#;den bize ulaşan zincirin son halkasının takıldığı andır. Yükümüz ağır, sorumluluklarımız fazla, karşılaşacağımız sıkıntılar çetindir. Bizler bu durum karşısında geri adım atarsak üzerimize yüklenen sorumluluğun hakkını verememiş oluruz. Kaybeden Allah&#;ın dini olmaz. Çünkü O&#;nun dini için hizmetkârlar çoktur. Kaybeden hizmet etmekten mahrum olandır. Ecelin hangi salisede geleceğini bilmediğimiz bir dünyada, sıkıntılar nedeniyle sorumluluklarımızı terketmenin nasıl bir izahı olabilir ki?&#;

İşte sorumluluklarının ve onların hakkını verebilmenin ne kadar mühim olduğunu iyi bilen sahabe, hayatları boyunca bu bilince uygun hareket ettiler. Asla geri adım atmadılar. Bazen şeytanın ayak kaydırmalarına maruz kalıp da tökezlediklerinde, öyle ameller ile telafiye giriştiler ki şeytan onlarla uğraştığına pişman oldu.

Bugün de İslam davası, kendisi için &#;ama&#;sız hizmet edecek gözü pek fertler beklemektedir. Zaman, insanların dünya lezzetlerini sınırsız bir şekilde tattıkları, ama iki adım ötede her türlü mahrumiyeti yaşayan insanları canlı yayınlarda izledikleri zamandır. Bu öyle bir ruh hâlidir ki, kişiyi dünyaya daha kuvvetli bir şekilde bağlamakta ve korunma içgüdüsünü en zirvelere çıkartmaktadır. Elbette böyle bir ruh hâlinin sonucu davaya hizmeti bir kenara bırakıp kabuğuna çekilmek olacaktır.

Müslüman, sahabeyi kuşatan sorumluluk bilinci ile tekrar tekrar kendini motive etmeli, dünyevi lezzetler ile korkuların kendisini esir almasına izin vermemelidir. Gün Tevhid ve Sünnet davetinin dalga dalga yayıldığı ve bu sebeple zulmedenlerin en son kozlarını en şiddetli şekilde devreye sokmaya başladıkları gündür. Allah kendi dini için sebat etmek isteyenlerin ayaklarını muhakkak sabit tutacaktır. Peygamberini ve onun ashabını üç yıllık ambargoya, on üç yıllık Mekke döneminin işkencelerine sabretmeleri nedeniyle Medine yurduyla mükafatlandıran Rabbimiz dünyanın neresinde olursa olsun sıkıntılara düçar olup da sorumluluklarını terk etmeyen kullarına yeni kapılar açacaktır.

&#;Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.&#; [3]

Davamızın sonu; âlemlerin Rabbi olan Allah&#;a hamddır.

 

 

[1]

 

[2]

 

[3]

 

Görüntülenme

TD_55

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası