islamda eşler arasında cinsel ilişki nasıl olmalı / İslam'da seksin ABC'si - Son Dakika Haberleri

Islamda Eşler Arasında Cinsel Ilişki Nasıl Olmalı

islamda eşler arasında cinsel ilişki nasıl olmalı

İslam’da Cinsel Hayat

İslam’a göre cinsel hayat ve cinsellik nasıl olmalıdır? İslam’da cinselliğin yasak olduğu zamanlar nelerdir? Âdetli kadına yasaklanan şeyler nelerdir? İslam’da evliliğin önemi ve nikahsız birlikteliğin sonuçları nedir? İslam’ın cinsel hayatı korumak için aldığı tedbirler.

İslam’ın cinsel hayatı korumak için aldığı tedbirler şöyledir:

İSLAM’IN CİNSEL HAYATI KORUMAK İÇİN ALDIĞI ÖNLEMLER

Eşler İçin Cinsel Birleşme Yasağı Olan Zamanlar

Yüce Allah evli eşlerin karı-koca hayatını meşrû kılmıştır. İslâmî edep sınırları içinde kalan eşlerin, kendi arasındaki cinsel hayatının ayıplanma ve kınanma yönünün bulunmadığı da belirtilmiştir.[1] Ancak özellikle kadını fizik ve ruh sağlığı bakımından korumak gayesiyle, evli eşlerin cinsel hayatına da bazı sınırlamalar getirilmiştir. Kadının aybaşı ve loğusalık günlerinde, hacda ihramlı olduğu sürece, dolaylı boşama yöntemleri olan zıhâr veya îlâ, durumunda bunlara ait keffaret cezası yerine getirilinceye kadar kocası ile cinsel ilişkide bulunması caiz değildir. Aşağıda bu yasakları kısaca açıklayacağız.

Aybaşı Hâli

a) Hayız terimi ve kapsamı:

Hayz arapça mastar bir sözcük olup; kadının aybaşı olması ve aybaşı kanının akması demektir. Bir fıkıh terimi olarak; belli yaşlardaki kadının cinsel organından belli günlerde gelen kanı ifade eder. Türkçede “hayız” yerine; aybaşı, âdet, kirlilik, ayhali ve namazsızlık gibi sözcükler de kullanılır.

Bir kadının cinsel organından üç türlü kan gelebilir:

a) Hayız kanı. Sağlıklı kadından belli yaşlar arasında gelir,

b) Loğusalık (nifas) kanı. Doğumdan sonra belli bir süre gelen kandır,

c) Özür (istihaza) kanı. Kadın hastalığı olanlarda görülür. Biz, eşler arasında cinsel birleşmeye engel olan, ilk ikisi üzerinde duracağız. Çünkü, özür kanı cinsel birleşme engeli değildir.

Âdet görme anormal ve çirkin bir olay değil, normal ve kadının yaratılışının gereği olan tabiî bir olaydır. İslâm’ın çıkışı sırasında cahiliyye devri arapları âdetli kadına arkadan, Hristiyanlar ise önden ilişkide bulunurlardı. Yahudiler ve Mecusîler ise, böyle bir kadından uzak dururlar, hatta temizlendikten sonra da bir hafta süreyle onlarla bir arada kalmazlar, birlikte yiyip içmezlerdi.[2]

İslâm, kadına rûhî ve fizyolojik sıkıntı veren ve onu küçük düşüren bu alışkanlıkları yasaklayarak koruyucu bazı hükümler getirdi. Aybaşı ve loğusalık süresince kadını cinsel yönden koruma altına aldı. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

“Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, eziyet veren bir haldir. Bu nedenle ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allâh’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın.” [3]

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bu hayız, Allâh’ın Âdem (a.s.)’in kızlarına yazdığı bir şeydir.”[4] Âdet gören kadınlardan tam olarak uzak mı kalınacağını soranlara Allâh’ın Rasûlü şöyle cevap vermiştir: “Cinsel birleşme dışındaki şeyler, normal zamanlardaki gibi yapılabilir” [5]

Âdetli olan kadının temiz olmayan yönü sadece âdet kanıdır. Onun tükrüğü ve teri pis değildir. Pişirdiği yenir ve yemek artığı temizdir. Hz. Âişe’den (ö/) şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasûlüllah (s.a.v.)’ın isteği üzerine ben âdetli iken kucağıma yaslanır, Kur’ân okurdu.”[6] “Âdetli iken, kemikli eti ısırır, sonra O’na verirdim. Alır ve benim ısırdığım yerden ısırırdı. Yine âdetli iken su içtiğim kabı O’na verirdim, alır ve ağzını benim ağzımı koyduğum yere koyar ve içerdi.”[7]

Kadın âdet görmeye yaklaşık dokuz yaşlarında, erkek çocuğu ise ihtilam olmaya on iki yaşlarında başlar. Bu durum her iki cinste de ergenliğin başlangıcı sayılır. Ancak ay hali veya ihtilâm olmada gecikme halinde, çoğunluk müctehitlere göre on beş yaş her iki cinsin ergenlik başlangıcıdır. Artık âdet gören kadın veya ihtilâm olan erkek namaz, oruç, hac, zekât gibi İslâm’ın tüm emirlerinin ve yasaklarının muhatabı olur.

Âdet görmenin üst sınırı için açık bir âyet veya hadis bulunmadığı için İslâm fakihleri tecrübeye dayanarak değişik yaşlar belirlemişlerdir. Ebû Hanîfe’ye (ö/) göre elli beş yaş olan bu sınır, Mâlikîlere göre yetmiş, Hanbelîlere göre ise elli yaştır. Şâfiîler âdetin devam edebileceği süreye bir üst sınır getirmemiş, bu halin ömür boyu sürebileceğini, ancak çoğunlukla altmış iki yaşında sona erdiğini belirtmekle yetinmişlerdir.[8] Bununla birlikte Hanefîlere göre, nâdir de olsa elli beş yaşından sonra gelen kan, koyu kırmızı veya siyah renkte ise âdet kanıdır.

Hanefî ve Hanbelîlere göre gebe kadın âdet görmez. Çünkü Evtas’ta esir edilen kadınlar için Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Savaş esirlerinden hiçbir gebe kadınla doğuma kadar; gebe olmayanlarla ise hayız görünceye kadar cinsel temasta bulunulmasın.” [9] Yine Abdullah b. Ömer (ö/) âdet hâlindeki eşini boşadığı zaman, Allah elçisi onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Eşini temiz olduğu günlerde veya gebe iken boşasın.” [10]

Mâlikîler ve son dönemdeki fetvasına göre imam Şâfiî ise, gebe kadının da kimi zaman âdet görebileceğini kabul ederler. Onlar, hayızdan söz eden âyetin mutlak anlamı ile, âdetin kadının yaratılışından olduğunu bildiren bazı haberlere dayanırlar.[11]

Hanefîlere göre hayzın en kısa süresi üç gün üç gecedir. Bundan azı özür kanı sayılır. Ortası beş gün, en uzun süresi ise on gün on gecedir. On günü geçen kanamalar da özür kanı sayılır. Dayandıkları delil şu hadistir: “Bekâr veya dul kadın için en kısa hayız süresi üç gün, en uzun süresi ise on gündür.” [12]

Şâfiî ve Hanbelîlere göre en kısa süre bir gün bir gece, en uzun süre ise, altı veya yedi gündür. Mâlîkiler en kısa süre için bir sınır belirlemezken, en uzun süreyi, kadının durumuna göre otuz güne kadar çıkarırlar.[13]

Âdetli kadın, âdet kanı kesilince boy abdesti alır ve bundan sonra eşi ile cinsel temasta bulunabilir.

b) Âdetli kadına yasaklanan şeyler:

1) Namaz kılmak:

Âdetli kadının namaz kılması caiz değildir. Hz. Peygamber Fâtıma binti Hubeyş (r. anhâ)’ye şöyle buyurmuştur: “Âdetin devam ettiği sürece namazı bırak, sonra boy abdesti al ve namaz kıl.” [14] Âdetli kadın kı­la­madığı namazı kaza etmez, tutamadığı farz oruçları ise kaza etmesi ge­rekir. Hz. Âişe şöyle demiştir: “Biz Rasûlüllah (s.a.v.) devrinde âdet görüyorduk. Namazı kaza etmekle emrolunmadığımız halde, tutamadığımız orucu kaza etmekle emrolunuyorduk.”[15]

2) Oruç tutmak:

Âdet gören kadın oruç tutmaz. Delil yukarıdaki Hz. Âişe hadisidir. Ancak farz oruç borcu onların üzerinden düşmez ve kaza etmeleri ge­rekir.

3) Kâbe’yi tavaf etmek:

Hz. Peygamber hac sırasında âdet gören Hz. Âişe’ye şöyle buyurmuştur: “Hayız gördüğün zaman, temizleninceye kadar Beytullah’ı tavaf dışında kalan, diğer hac ibadetlerini yap.” [16]

4) Kur’ân-ı Kerîm okumak:

Âdetli olan kadın veya cünüp olan kimse Kur’ân okuyamaz, mushafa el süremez ve onu kılıf, çanta gibi bir muhafazanın içinde olmadıkça eline alıp taşıyamaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ona (Kur’ân’a) tam olarak temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.” [17] Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Âdetli kadın ve cünüp kimse Kur’ân’dan bir şey okuyamaz.” [18]

Bu duruma göre bir kılıf veya çanta içindeki mushafa el sürmek veya onu taşımak hayızlı ve cünüp kimse için caizdir. Yine ilimle uğraşan kimse tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarını zarûret yüzünden giyisisinin yeni ile veya eliyle tutabilir. Kur’ân yapraklarını abdestli olarak çevirmek müstehaptır. Yine bu yaprakları okumak için kalemle çevirmek de caizdir. Diğer yandan âdetli veya cünüp kimse; tesbih, tekbir, zikir, salât okuyabileceği gibi dua âyetlerini de dua niyetiyle okuyabilir.[19]

Diğer yandan İmam Mâlik’e göre, öğrenme, öğretme ve tebliğ ile sınırlı olmak üzere, âdetli veya loğusalık sürecinde olan kadının Kur’ân okuması câizdir. Çünkü cünüp olan kimse su kullanarak veya teyemmüm yoluyla derhal temizlenebilirken, âdetli veya olan kimse boy abdesti için belli süre beklemek zorundadır. Mâlikilerin dayandığı delil istihsan’dır.[20]

5) Mescide girmek:

Âdetli kadının veya cünübün mescide girmesi, orada eğleşmesi veya itikâfa çekilmesi caiz değildir. Hadiste şöyle buyurulur: “Hiç bir hayızlı veya cünüp için mescide girmek helâl olmaz.” [21] Şâfii ve Hanbelîlere göre; âdetli kadının veya cünübün kirletmemek şartıyla mescitten karşıdan karşıya geçmesi caizdir. Buna göre, ibadet amacıyla olmaksızın bir ihtiyaç veya zaruretten dolayı âdetli kadının mescide girmesi caizdir. Nitekim Hz. Peygamber âdetli olduğunu bildiği halde, Hz. Âişe’ye (r. anhâ); “Git. Mescit’ten seccadeyi al, getir!” buyurmuş ve Hz. Âişe seccadeyi alıp getirmiştir.[22]

Buna göre, günümüz cami ziyaretlerinde, özellikle iller arası ziyaretlerde âdetli hanımların tarihi cami ve mescid ziyaretlerinde bir sakınca olmaması gerekir.

6) Cinsel ilişkide bulunmak:

Âyette şöyle buyurulur:

“Hayız halinde iken kadınlardan uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.”[23] Burada, uzaklaşmaktan gaye, cinsel ilişkinin bırakılmasıdır. Yine âdetli eşi ile cinsel yönden ne kadar ilgilenebileceğini soran bir sahabiye Allâh’ın Rasûlü şu cevabı vermiştir: “Senin için göbekten üst yanı serbesttir.”[24]

Hanbelîlere göre, bir koca için âdetli karısının diz kapak-göbek arası cinsel temasın dışında serbesttir. Delil şu hadistir. “Âdetli kadına cinsel temasın dışındaki her şeyi yapabilirsin.” [25] Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlere göre, âdetli veya loğusa olan eşiyle cinsel ilişkide bulunan erkeğe kefaret cezası gerekmez. Ancak tevbe ve istiğfar etmesi gereklidir.

Diğer yandan bir hadiste; “Kim âdetli bir kadınla cinsel temasta bulunursa, yarım dinar (yaklaşık iki gram altın para) tasadduk etsin.” buyurulmuştur.[26]

7) Boşama:

Âdetli kadını boşamak caiz değildir. Ancak bununla birlikte çoğunluğa göre boşama tasarrufu geçerli olup, “bıd’î boşama” adını alır. Âyette; “Eşlerinizi boşayacağınız zaman, iddetlerine doğru boşayın” buyurulur.[27] Yani içinde iddet meşrû olan bir sürede boşayın, demektir. Çünkü ay halinin geride kalan kısmı iddetten sayılmaz. Hz. Peygamber, Abdullah b. Ömer’e, eşini temizlik günlerinde veya gebe iken boşayabileceğini bildirmiştir.[28] Bununla birlikte çoğunluğa göre, kadının âdet günlerinde boşanması durumunda, bu tasarruf geçerlidir.

Kocanın eşine karşı boşama için îlâ yemininde bulunması halinde en geç dört ay içinde yemin kefaretini,[29] eşini annesi gibi bir yakınına benzeterek zıhar yemini yapması durumunda ise,[30] zıhar kefaretini yerine getirinceye kadar eşiyle cinsel teması caiz olmaz. (bk. boşama olarak Îlâ ve Zıhâr konusu).

8) Loğusalık:

Loğusalık, kadının fizyolojik bakımdan rahatsız olduğu doğum sonrasındaki belli bir dönemi ifade eder. Doğumun arkasından gelen kana “nifas” denir. Kadın gebelik süresince abdestini alır, namazını kılar ve sağlığı için zararlı olmayacaksa farz orucu da tutabilir.

Loğusalığın en kısa süresi için bir sınır yoktur. Bir gün bile olabilir. Çünkü en kısa süreyi belirleyen bir âyet veya hadis yoktur. Bu durumda, onun fiilen var olduğu süreye bakılır. Hanefîlerle Hanbelîlere göre, loğusalığın en uzun süresi kırk gündür. Bundan sonra görülecek kan, özür kanıdır. Delil, Ümmü Seleme (r. anhâ)’den nakledilen şu hadistir: “Loğusa kadın, Hz. Peygamber döneminde kırk gün kırk gece beklerdi.”[31] Şâfiî ve Mâlikîlere göre, loğusalığın en uzun süresi altmış gündür. Ancak bu süre uygulamada genellikle kırk gün olarak gerçekleşir.

Kadın doğum yapmakla birlikte kan görmeyebilir. Nitekim Hz. Peygamber döneminde bir kadın doğum yapmış ve loğusalık kanı görmediği için kendisine “zâtu’l-cüfûf (kanı kuru)” denilmiştir.[32]

Loğusa olan kadın da, âdetli bayanda olduğu gibi, ibadet amacı dışında bir ihtiyaç veya zaruretten dolayı mescide girebilir. Öğrenme, öğretme ve tebliğ amacıyla Kur’ân ayetlerini okuyabilir.

Loğusalık süresi içinde görülen temizlik de nifastan sayılır. Örneğin; doğumdan sonra on gün kan gelip, beş gün kesildikten sonra on gün daha kan gelecek olsa, bu yirmi beş günün tamamı loğusalık süresi sayılır.

El ve ayak gibi uzuvları belirmiş olan bir çocuğun düşmesiyle loğusalık hali meydana gelir ve genellikle on-onbeş gün kadar devam eder. Fakat henüz uzuvları belirmemiş bir düşüğe nifas hükümleri uygulanmaz. Bunun düşmesiyle görülen kan üç gün sürer ve daha önce de en az on beş gün temizlik hali devam etmiş bulunursa bu, hayız kanı olmuş olur. Böyle değilse özür kanı sayılır.

Loğusalık süresi içinde bir koca, aybaşı halinde olduğu gibi eşiyle cinsel ilişkide bulunamaz. Aksi halde günahkâr olur ve tevbe - istiğfar etmesi gerekir. Yine loğusa kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz. Yalnız tutamadığı oruçları kaza eder.

Aybaşı veya loğusalık günleri dışında gelen kan özür kanı sayılacağı için, böyle bir bayan her namaz için abdest alır ve namazını kılar, orucunu tutar. Özür kanı hacda tavaf engeli de değildir.

9) İhramlı olmak:

Hacca veya umreye niyetlenen kimsenin “mikat” denilen yerlerden itibaren, daha önce mübah olan bir takım fiilleri kendisine haram kılmasıdır. Dikişli elbise giymek, kokulanmak ve eşi ile cinsel ilişkide bulunmak bu yasakların başında gelir. Ancak kadınlar dikişli giysilerini çıkarmazlar.

Böylece hac veya umre sırasında ihramlı kalındığı sürece evli eşler arasında cinsel ilişki veya buna yol açabilecek sarılma, öpüşme, şehvetle dokunma gibi fiiller yasaktır. Âyette şöyle buyurulur:

“Kim hac aylarında ihrama girerek haccı kendisine farz kılarsa, hac sırasında kadına yaklaşmak, günah işlemek, tartışma ve kavga etmek yoktur.”[33] Âyetteki “refes” sözcüğü, kadınla cinsel teması veya genel olarak erkeklerin kadınların cinsel yönüne olan ihtiyacını kinayeli olarak ifade eder. Bir hadiste şöyle buyurulur: “Kim hac yapar, hac sırasında cinsel temastan korunur ve günah işlemezse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahlarından kurtulur.” [34]

Hanefîlere göre, ihramlının nişanlanıp evlenmesi caizdir. Ancak bu takdirde zifaf, hac’dan sonraya geciktirilir. Delil, Hz. Peygamber’in ihramlı iken Meymûne ile evlenmesidir.[35] Çoğunluk fakîhler ise ihramlının evlilik akdini geçersiz sayarlar. Dayandıkları delil şu hadistir: “İhramlı kimse evlerıemez, kendisi ile evlenilmez ve nişanlanılmaz.” [36] Bunlar Hz. Peygamber’in Meymûne ile evlenmesinin ihramlı değilken vuku bulduğunu söylerler.[37]

Hac yapmakta olan kimse Arafat’da vakfeden önce cinsel ilişkide bulunsa haccı fâsid olur ve gelecek yıl kaza etmesi gerekir. Ayrıca ceza olarak bir küçük baş hayvanı kurban keser. Cinsel birleşmeye yol açabilecek öpme, şehvetle dokunma gibi fiillerde, boşalma olsun veya olmasın, bir küçük baş hayvan kurban gerekir. Mâlikîler dışında çoğunluğa göre bu durumda hac fasid olmaz.

Arafat’da vakfeden sonra, henüz ihramdan çıkmadan eşiyle cinsel temasta bulunmanın cezası ise, büyük baş bir hayvanın kurban kesilmesidir.[38]

Nikâhsız Birleşme ve Sonuçları

1) İslâm’ın evliliğe verdiği önem:

İlk insan Âdem ve Havva’nın meşrû evlilikle başlattığı aile yuvası, sonraki bütün semavî dinlerde devam edegelmiştir. Son din İslâm da, aile yuvasının devamı ve doğacak nesillerin sağlığı için bir takım önlemler almıştır. Âyet ve hadislerde meşrû evlilik özendirilmiş, evlilikten yüz çevirip, ömür boyu bekâr kalmak isteyenler kınanmıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

“Sizden bekârları ve kölelerinizle cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer onlar fakir iseler, Allah onları fazl ve keremiyle zengin kılar. Allah geniş lütuf sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” [39] Allah Teâlâ’nın, Hz. Havva’yı yaratma sebebi ayette şöyle belirtilir:

“Sizi bir tek insandan yaratan ve onunla sükûnet bulsun diye eşini de kendisinden vareden Allah’tır.”[40]

Enes b. Malik (r.a.)’ın naklettiğine göre, Rasûlüllah (s.a.v.)’in eşlerinden, Allah Rasûlünün günlük ibadetlerini soran üç kişilik heyet onun ibadetini az bulmuş olacaklar ki kendi aralarında şöyle dediler. “Hz. Peygamber’le biz bir olabilir miyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır. İçlerinden biri tüm geceyi namaz kılmakla geçireceğini, diğeri devamlı oruç tutacağını ve üçüncüsü de kadınlara yaklaşmayacağını ifade ettiler.” Daha sonra durumu öğrenen Allah elçisi şöyle buyurdu: “Allâh’a yemin olsun ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’ndan en fazla sakınanınızım; fakat zaman zaman oruç tutar ve iftar ederim; namaz kılar ve uzanıp yatar, dinlenirim; kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden (benim ümmetimden) değildir.” [41]

Allâh’ın Rasulü evlenme imkânı bulamayan gençlere şöyle buyurmuştur. “Ey gençler!, sizden evlenmeye gücü yeten kimse evlensin, zira evlilik gözü haramdan en iyi korur ve cinsel oraganın en sağlam kalesidir. Evlenmeye imkânı olmayan ise oruç tutsun. Çünkü oruç cinsel isteği kırar.” [42]

Kur’ân-ı Kerîm’de mü’min bir erkeğin ancak iki çeşit kadınla ilişki kurabileceği belirtilir. Bunlar da nikâhlı eşi veya sahip olduğu cariyeden ibarettir. “Onlar ki, ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve sahip oldukları cariyeler bunun dışındadır. Bunlarla olan meşru ilişkilerinden dolayı onlar kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçerse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.” [43]

2) Zina yasağı ve kapsamı:

Zina; bir kadınla nikâhsız veya haksız olarak cinsel ilişkide bulunmaktır. Bir fıkıh terimi olarak zina şöyle tarif edilmiştir: “İslâmî hükümlerle yükümlü bulunan bir erkeğin, kendisine cinsel istek duyulacak yaştaki bir kadınla, cinsel ilişkide bulunmasıdır.

Zina, İslâm’da ve önceki bütün semâvî dinlerde yasaklanmış ve çok çirkin bir fiil olarak nitelendirilmiştir. O, büyük günahlardan olup, ırz ve neseplere yönelik bir suç olduğu için cezası da ağırdır.

Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur.” [44]

“Onlar Allah ile birlikte başka ilâha dua etmezler. Haksız yere, Allâh’ın haram kıldığı kimseyi öldürmezler ve zina da etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya çarpar. Ona kıyamet gününde kat kat azap verilir ve orada alçaltımmış olarak sürekli kalır.” [45]

“Ey Muhammed. Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını ve namuslarını korusunlar. Böyle davranmak onlar için daha temiz ve daha hayırlıdır.” [46]

“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını ve namuslarını korusunlar, görünen kısımları dışında zînetlerini göstermesinler. Baş örtülerini de yakalarının üzerine kadar örtsünler.” [47]

Hz. Peygamber’in zinayı kötüleyen ve onun âhirette meydana getireceği sıkıntıları dile getiren çeşitli hadisleri vardır. Zinayı büyük günahlar arasında sayan,[48] zina eden kimsenin mü’min olarak zina etmiş olamayacağını bildiren,[49] ve zinanın açıkta işlenişinin bir kıyamet belirtisi olduğunu belirten,[50] hadisleri örnek olarak verilebilir.

İslâm’ın yasakladığı bir fiili işleyen için, âyet veya hadisle belirlenmiş olan cezaya “had cezası” denir. Çoğulu “hudûd”tur. Nass’la belirlenmiş ceza çeşitleri çok azdır. Bunlar beş tane olup; a) Zina, b) Hırsızlık, c) İçki içme, d) Yol kesme, e) Zina iftirası için belirlenen cezalardır. Kul hakkına yönelik kısas da, nass’ların belirlediği cezalardandır.

Yukarıda belirtilenlerin dışında kalan ve İslâm Devleti tarafından belirlenen cezalara ise “ta’zîr cezası” denir.

3) Zina için nasslarda öngörülen ceza:

İslâm’da cezanın caydırıcı olmasına önem verilmiştir. Bu yüzden suç işleyen teşhir edilir ve ceza toplum içinde açıkta uygulanır.

Kur’ân-ı Kerîm’de, şöyle buyurulur:

“Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun. Eğer Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, bunlara Allâh’ın dinini uygulama konusunda acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da, onların cezasına şahit olsun.”[51]

Evli, erkek veya kadına uygulanacak recm cezası ise sünnetle sabittir.

Hadiste şöyle buyurulur:(Evlenmiş) yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina ederlerse, onları recmediniz.” [52] Hz. Peygamber, erkek ve kadın iki Yahudiye ve ashab-ı kiram’dan Mâiz ile Beni Gâmid’ten bir kadına recm cezası uygulamıştır.

Zina cezası Allâh’a ait haklardandır. Bu, aileye, nesle ve toplum düzenine karşı işlenen bir suç olduğu için toplum haklarından sayılır.

İslâm’ın ilk dönemlerinde bekârın zinasına yüz değnek yanında bir yıl süreyle sürgün cezası da uygulanıyordu. Hadiste şöyle buyurulur: “Bekâr’ın bekârla zinası için yüz değnek ve bir yıl sürgün. Dulun dulla zinası için ise yüz değnek ve taşla recm vardır.” [53] Ancak Nûr sûresi inince bekârlar için yalnız değnek (celde), evli olanlar (muhsan) için ise sünnetle recm cezası belirlenmiştir.[54]

İkrar bulunmadığı zaman, zinanın Müslüman, erkek, adaletli ve hür dört şahitle isbat edilmesi gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin.[55] Diğer yandan Hz. Âişe’ye zina iftirası atan veya bunun dedikodusunu yapanlar için Yüce Allah şöyle buyurur:

“Buna karşı dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki onlar bu şahitleri getiremediler, o halde onlar Allah indinde yalancıların ta kendileridir.”[56]

Dört şahidin de zina fiilini bizzat görmesi, zinanın yeri ve zamanı konusunda aynı şeyleri söylemesi gerekir. Şahit beyanları arasında çelişki bulunur ve bu çelişki yeni sorularla giderilemezse şahitlerin şahitlikleri reddedilir. Çünkü şahit ifadelerinin kesin ve çelişkisiz olması gerekir. Aksi halde suç üzerinde şüphe doğar. Şüphe ise haddi düşürür. Nitekim hadiste; “Gücünüzün yettiği kadar, şüphe bulununca hadleri düşürünüz[57] buyurulur.

Bekâr veya dul kadının gebe olması veya evlilikten sonra altı ay geçmeden doğum yapması gibi durumlarda, doğan çocuk zinanın bir şahidi sayılır. Nitekim Hz. Ali’nin evlilikten sonra altı ay geçmeden doğum yapan kadına zina cezası uyguladığı nakledilmiştir.

Diğer yandan had cezalarının uygulanabilmesi için İslâm Devleti’nin bulunması gerekir. Bu konuda İslâm müctehitlerinin görüş birliği vardır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde federatif yapı veya çok hukuklu sistem içinde İslâmî hükümlerin, federal bir anayasa çerçevesinde de uygulanması mümkündür.

Sonuç ve değerlendirme: İslâm’da cehennem karşısında cennet, günah karşısında af ve mağfiret birlikte bulunur. Allah Teâlâ kimi hakları korumak için şiddetli cezalar koymuş, fakat buna karşılık da kişinin İslâmî hükümlere samimi olarak teslim ve razı olma durumuna göre, kuluna rahmet ve mağfireti ile de muamele etmiştir.

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de haksız yere cana kıyan veya zina edenlerin kıyamet günü karşılaşacakları ceza belirtildikten gelen aşağıdaki ayetler dikkat çekicidir:

“Ancak tevbe edip, îmanını yenileyen ve salih amel işleyenler bunun dışındadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Yine kim tevbe edip, salih amel işlerse, şüphesiz o tevbesi kabul edilmiş olarak Allâh’a döner.” [58]

İslâm’da zina fiilinin ortaya çıkması değil, setredilmesi, gizli tutulması, hatta şahitlik etmeyerek cezanın düşmesine yardımcı olunması daha faziletli sayılmıştır. Nitekim Allah elçisi, zinasını ikrar eden Mâiz’e “Belki ona sadece dokunmuş veya yalnız onu öpmüş olmayasın.”[59] sözleriyle ikrarından dönebileceğini telkin buyurmuştur.

Zina cezasının, ayrı meclislerde dört kere ikrar veya dört erkek şahitle ispat şartına bağlanması bu cezayı âdeta sembolik bir duruma getirmektedir. Çünkü zina fiilinin aynı anda dört şahit tarafından görülmesi imkânsız gibidir. Fuhşu açıkça yapan veya bunu alışkanlık haline getirenler bu duruma düşebilir. Nitekim, Hz. Peygamber ve dört halife döneminde bu cezanın yok denilecek kadar az sayıda uygulanması bunu göstermektedir. Bir cezanın caydırıcı niteliğinin güçlü olması ve Demokles’in kılıcı gibi başın üstünde sürekli olarak varlığının hissedilmesi, geniş ölçüde uygulanmasından daha etkilidir.

İslâm, kadının iffetine ayrı bir önem vermiştir. İffet üzerinde dedi-kodu yapılmasına bile ağır müeyyide getirmiştir. Bir kimseye zina isnadında bulunan kimse bunu dört erkek şahitle ispat edemediği takdirde, “zina iftiracısı” durumuna düşer ve kendisine “kazif cezası” gerekir. Ayette şöyle buyurulur:

“Namuslu ve hür kadınlara zina iftirası atan, sonra da bunu dört şahitle ispat edemeyen kimselere seksen değnek vurun. Onların ebedî olarak şahitliklerini kabul etmeyin. Onlar fâsıkların ta kendileridir.”[60]

Eğer kadına bu isnadı yapan kocası olur ve dört şahitle ispat edemezse, onun için “lian” veya “mulâane (lanetleşme)” denilen bir yöntemle, hâkim önünde evliliği sona erdirme hakkı tanınmıştır. Ashâb-ı Kirâmdan Hilâl b. Ümeyye (r.a.) karısını zina ile itham edince, Allâh’ın Rasûlü, bunu dört şahitle ispat etmesini, aksi halde “kazf cezası (seksen değnek)” vurulacağını bildirdi. Bunun üzerine, aşağıdaki “lian” âyeti inmiştir:

“Hanımlarına zina isnat edip de, kendilerinden başka şahitleri olmayanların şahitliği, doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allâh’ı şahit tutup yemin etmesiyle olur. Beşinci defasında; eğer yalan söyleyenlerden ise, Allâh’ın lânetinin kendi üzerine olmasını diler. Kadının da kocasının yalancılardan olduğuna dair, Allâh’ı dört defa şahit tutup yemin etmesi, cezayı kendisinden kaldırır. Beşinci defasında; kocası doğru söyleyenlerden ise, Allâh’ın gazabının kendi üzerine olmasını diler.” [61] Âyet ilk olarak Hilâl ailesine uygulanmış ve Allâh’ın Rasûlü yeminleşmeleri sonunda eşlerin arasını ayırmıştır.[62]

Lian sonunda hâkimin evliliğe son vermesi Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre “bâin talak”, çoğunluk fakihlere göre ise “evliliği fesih” niteliğindedir.[63]

Zina Sayılması Tartışmalı Olan Cinsel Temaslar

1) Eşcinsellik (Livâta):

Erkeğin erkekle veya kadınla arkadan temasına “livâta” veya “lûtîlik” denir. Lût (a.s.)’ın kavmi bu çeşit sapık ilişkiler yüzünden helâk edildiği için bu adla anılmıştır. Livâta İslâm’da ve önceki semâvî dinlerde yasaklanmıştır.

Kur’ân’da, eşiyle meşru cinsel ilişkide bulunanların ayıplanmadığı belirtildikten sonra şöyle buyuruluur: “Kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar sınırı aşan kimselerdir.”[64] Eşcinselliğin bu sınırı aşma kapsamına girdiğinde şüphe yoktur.

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: “Eşine arkasından yaklaşan lânetlenmiştir.” [65] “Lût kavminin yaptığını yapan kimse lânetlenmiştir.” [66]

Hz. Lût, amcası İbrahim (a.s.)’ın bulunduğu Filistin yöresinden ayrılıp Sedom (Ürdün) şehrine yerleşti ve peygamber olarak bu şehir halkını irşada başladı. Ancak Sedom halkı dünyada eşine az rastlanan bir ahlâksızlığın içine düşmüştü. Bu, eşcinsellik sapıklığı idi. Lût (a.s.) kavmini bu çirkin fiilden vazgeçirmeye çalışmışsa da başarıya ulaşamadı ve sonunda Hz. Lût’a inanan az bir grup dışında Sedom halkı helâk oldu.[67]

Kur’ân-ı Kerîm’de bu olay özet olarak şöyle haber verilir. Hz. Lût, kavmini şöyle uyarmıştı: “Âlemlerden sizden önce hiç kimsenin yapmadığı hayasızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu çok aşırı giden bir toplumsunuz.” [68] Bunun üzerine kavmi ona cevap olarak şöyle dediler: “Ey Lût, bu sözlerinden vazgeçmezsen, iyi bil ki sürgün edilenlerden olacaksın.” [69] “Doğru söylüyorsan, bize Allâh’ın azabını getir.”[70]

Sodom halkına, helâk haberini getiren melekler topluluğu, önce İbrahim (a.s.)’a geldiler, daha sonra Lût peygamberin yanına genç delikanlı görünümünde girdiler. Hz. Lût, kavminin bu genç misafirlerine kötü niyetle sarkıntılık edeceklerini düşünerek çok sıkıldı. Gerçekten korktuğu başına geldi. Çünkü şehir halkı sevinerek Hz. Lût’un kapısına dayanmış ve genç misafirlerini istemişti. Lût onlara; “Bunlar benim misafirlerimdir. Onlara karşı beni rezil etmeyin, Allah’tan korkun ve beni utandırmayın” dedi.[71] Hatta bu arada kızlarını meşrû nikâhla kendilerine verebileceğini de söyleyen Lût (a.s.) bundan da bir sonuç alamamıştı.[72]

Sonuçta melekler Lût (a.s.)’ın eşi dışında, inananlarla birlikte, gün doğmazdan önce kasabayı terketmelerini istemiş ve Sedom şehri, toprağı ile birlikte yerden koparılıp kaldırılmış ve ters çevrilerek bırakılmıştır. Ürdün’de bulunan ve deniz seviyesinin çok altında olan Lût Gölü’nün (el-Bahru’l-Meyyit-Ölü Deniz) bu kasabanın yerinde oluştuğunu öne süren bilginler vardır.

Ebû Hanîfe’ye göre livata haram olmakla birlikte, zina niteliğinde değildir. Bu yüzden ona İslâm Devletinin koyacağı tazir cezası uygulanır.[73]

Kadının kadınla eşcinselliği (lezbiyenlik)de yasaklanmıştır. Ancak bunu yapana da ta’zir cezası gerekir. Hadiste şöyle buyurulmuştur: “Kadınların birbiriyle eşcinselliği bir zinadır.” [74]

2) El ile cinsel tatmin (istimnâ-mastürbasyon):

İnsanın el ile oynama veya başka bir şeyle kendi kendini cinsel yönden tatmin etmesine “istimnâ, (mastürbasyon)” denir.

Yüce Allah, canlıları çift çift yaratmış ve türün sürekliliğini erkeğin dişisi ile birleşmesi ilkesine bağlamıştır. Diğer yandan cinsel birleşmeye üstün bir zevk ve lezzet duygusu vererek iki cinsi birbirine karşı çekici kılmıştır. Bu yüzden el ile tatmin de sünnetullaha aykırı bir fiildir.

Kur’ân’da, eşiyle meşru cinsel ilişki dışına çıkanlarla ilgili; “Kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar sınırı aşan kimselerdir.”[75] ayetinde “sınırı aşanlar” kapasamına “istimnâ” girer mi?

İslâm fakihlerinin çoğunluğuna göre, bu ayetteki “sınırı aşma” eş ve cariye dışında başka kadınla birleşmeyi kapsar, bu sebeple istimnâ bu birinci derecedeki haramlar arasında sayılmaz.

Bazı Hanefî ve Hanbelî bilginleri eşi olmayan birisinin, alışkanlık hâline getirmemek şartıyla bu sıkıntısını giderebileceğini söylemişlerdir. Ancak bunu, zinaya düşme tehlikesini kaldırmak ve zihni fazla meşgul etmemek için, açık bırakılan bir zarûret kapısı olarak düşünmek gerekir. Çünkü istimnânın doğrudan helâl olduğunu söyleyen bir İslâm bilgini olmamıştır. Bu, iki şer arasında kalan kimsenin daha hafif olanını tercih etmesine benzer.[76]

İbn Âbidin (ö/) bu konuda şöyle demiştir: “Sırf zevk için şehvetini gidermek üzere el ile meniyi getirmek haramdır. Ancak şehveti kendisine galebe çalıp da karısı veya cariyesi bulunmadığından şehvetini teskin için bunu yaparsa, günahkâr olmayacağı umulur. Hatta Ebû’l-Leys es-Semerkandî (ö/) şöyle demiştir: Böyle bir kimse zina edeceğinden korkarsa, el ile meni getirerek şehvetini teskin etmesi vâcip olur.”[77]

Ahmed b. Hanbel’e göre meni, kan aldırmak gibi vücuttan dışarı atılması gereken bir fazlalıktır. Ancak bunun dışarıya atılması, zinaya düşme korkusu ve evlenmeye güç yetirememe hallerinde caiz olabilir.[78]

Bununla birlikte, mü’minlerin evlenip düzenli aile yuvası kurması, buna imkân bulamayan gençlerin ise sünnete uyarak oruç tutması ve özellikle insanı cinsel yönden tahrik eden ortamlardan uzak durması daha hayırlıdır.

Dipnotlar:

[1]bk. Mü’minûn, 23/6. [2]bk. Müslim, Hayz, 6; Ebû Dâvûd, Tahâre, , Nikâh, 46; Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, s. vd. Faruk Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, İstanbul , s. vd. [3]Bakara, 2/ [4]Buhârî, Hayz, 1, 7, Edâhî, 3,10; Müslim, Hac, ,; Ebû Davûd, Menâsik,  [5]Müslim, Hayz, 16; Nesâî, Tahâre, 18; İbn Mâce, Tahâre,  [6]Buhârî, Hayz, 2, 3; Müslim, Hayz, 15; Nesâî, Tahâre, ,  [7]Müslim, Hayz,  [8]İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, vd.; eş-Şürünbûlâlî, Merâku’l-Felah, Mısır , s. 23; İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire, t.y., I,  [9]Ebû Dâvûd, Nikâh, 44; Tirmizî, Siyer, 15; Dârimî, Talâk,  [10]Şevkânî, Neylül-Evtar, VI, ; bk. A. b. Hanbel, II,  [11]İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, I,  [12]Zeylaî, Nasbu’r-Râye, I, ; krş. Buhârî, Hayz, 24; Dârimi, Vüdû, 88, 89,  [13]bk. Kâsânî age, I, 39; İbnu’l-Hûmâm, age, 1,11; İbn Rüşd; age, I, vd.; İbn Kudâme, age, 1.  [14]Buhârî, Hayz, 19, 24, Vüdû, 63; Müslim, Hayz, 62; Ebû Dâvûd, Tahâre, ; A. b. Hanbel, VI, 42, , , , , ; Dârimi, Vüdû,  [15]Buhârî, Hayz, 20; Ebû Dâvûd, Tahâre, ; Tirmizî, Savm, 67; Nesâî, Hayz, 17, Sıyâm,  [16]Buhârî, Hayz, 1, 7, Hac, 81, Edâhî, 3,10; Müslim, Hac, , ; Ebû Dâvûd, Me­nâsik,  [17]Vâkıa, 56/ [18]Tirmizî, Tahâre, 98; İbn Mâce, Tahâre,  [19]Zühaylî el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuh, I, ; bk. Dârimî, Vudû,  [20]bk. İbn Hazm, el-Muhallâ, I, ; Zühaylî age, I,  [21]İbni Mâce, Tahâre, 92, ; Ebû Dâvûd, Tahâre, 92; Dârimî, Vüdû,  [22]bk. Müslim, Hayz, ; Nesâî, Tahâre, , Hayz, 18; İbn Mâce, Tahâre,  [23]Bakara, 2/ [24]Dârimî, Vudû, ; Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, I,  [25]Müslim, Hayz, 16; Nesâî, Tahâre,  [26]Tirmizî, Tahâre, ; Ebû Dâvûd, Nikâh 46, 47; Tıb, 50; İbn Mâce, Tahâre,  [27]Talâk, 65/1. [28]Şevkânî, age, VI,  [29]Bakara, 2/ vd.; Mâide, 5/ [30]Mücâdele, 58/ [31]Ebû Dâvûd, Tahâre,  [32]bk. Kâsânî, age, I, ; İbnü’l-Hümâm, age, 1,; İbn Âbidîn, age, I, vd. [33]Bakara, 2/ [34]Buhârî, Hac, 4, Muhsar, 9, 10; Müslim, Hac, ; Nesâî, Hac, 4; İbn Mâce, Menâsik, 3; A. b. Hanbel, II, , ,  [35]Buhârî, Sayd, 12, Nikâh, 30, Megâzî, 43; Müslim, Nikâh, 46, 47, 48, Tirmizî Hac,  [36]Müslim, Nikâh ; Ebû Dâvûd, Menâsik, 38, Tirmizî, Hac, 23, Nesâî, Menâsik,  [37]Tirmizî, Hac, 23,24; Dârimî, Menâsik, 21; A. b. Hanbel, VI,  [38]Ayrıntı için bk. Kâsânî, age, II, vd; Zühaylî age, III, vd., Döndüren, age, s, vd. [39]Nûr, 24/ [40]A’râf, 7/; bk. Nahl, 16/72; er-Rûm, 30/ [41]Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Sıyâm, 74,  [42]Buhârî, Savm, 1, Nikâh, 2,3; Müslim, Nikâh, 1,3; Ebû Dâvûd, Nikâh, 1; İbn Mâce, Nikâh,1. [43]Mü’minûn, 22/; krş. el-Meârîc, 70/ [44]İsrâ, 17/ [45]Furkan, 25/; Bundan sonra gelen iki âyette tevbe edip Îmanını yenileyen ve güzel amel yapanlar bu azaptan istisna edİlmiştir. [46]Nûr, 24/ [47]Nûr, 24/ [48]bk. Buhârî, Vesâyâ, 23, Edeb, 6; Müslim, Îman, 38; Ebû Dâvûd, Vesâyâ, 10; Tirmizî, Tefsîr, 5. [49]Ebû Dâvûd, Sünne, 15; Krş. Tirmizî, Îman,  [50]Buhârî, Hudûd, 22, Talâk, 11; Ebû Dâvûd, Hudûd,  [51]Nûr, 24/2. [52]İbn, Mâce, Hudûd, 9; Mâlik, Muvatta’, Hudûd, 10; Dârîmî, Hudûd, 16; A. b. Hanbel, V, ,  [53]İbn Mâce, Hudûd, 7. [54]es-Serasî, el-Mebsût, IX, 36 vd. [55]Nisâ, 4/ [56]Nûr, 24/ [57]Tirmizî, Hudûd, 2; İbn Mâce, Hudûd, 5; Ebû Dâvûd, Salât,  [58]Furkan, 25/70,  [59]Buhârî, Hudûd, 28; Ebû Dâvûd, Hudûd, 23; A.b. Hanbel, I, , ,  [60]Nûr, 24/4. [61]Nûr, 24/ [62]Şevkânî, age, VI, ; Sünnetten uygulama örnekleri için bk. Müslim, Lian, 4, 10,; Ebû Dâvûd, Talâk, 27; Tirmizî, Talâk, 22, Tefsîru, Sûre 24/2; Nesâî, Talâk, 42; Dârimî, Nikâh,  [63]bk. Kâsânî, age, III, vd.; İbnü’l-Hümâm, age, III, vd.; İbn Rüşd, age, II, vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, VII, vd [64]Mü’minûn, 23/7. [65]Ebû Dâvûd, Nikâh, 45; Ahmed b. Hanbel, II, ,  [66]Tirmizî, Hudûd,  [67]bk. Ahmet Özgen, «Lût (a.s.)» mad. Ş.İ.A., IV, 31,  [68]A’râf, 7/80, 81; bk. eş-Şuara, 26/,  [69]Şuarâ, 26/ [70]Ankebût, 29/ [71]Hicr, 15/68,  [72]Hûd, 11/ [73]İbnü’l-Hümâm, el-İnâye maa Fethı’l-Kadîr, IV,  [74]Heysemî, Mecmau’z-Zevâid VI,  [75]Mü’minûn, 23/7. [76]bk. Mecelle, mad, 29, 21, 22, 27, 28,  [77]İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, İstanbul, , II, , IV, 27,  [78]Kardâvî, el-Halâl ve’l-Harâm, el-Mektebetü’l-İslâmiyye, , s.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Karşı Cinse Dokunmak Abdesti Bozar mı?

Dine Bağlanmak Cinsel İsteği Azaltır mı?

PAYLAŞ:                

Evlilik bilgileri
Sual: Yakında evleneceğim. Evlilik, özellikle ilk gece hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Evlenmek isteyenler, eşlerinin dinimizin bildirdiği ahlâka sahip olmalarına önem vermelidir. Dış görünüşe aldanıp da yanlış karar vermekten sakınmalıdır. Çünkü evlilik hayatına başladıktan sonra, geri dönmek zordur ve kötü huylu kimsenin, bundan sonra düzeltilmesi de kolay değildir.

Aradığımız vasıfların çoğu karşı tarafta var ise, karar vermek için yeterli sayılabilir. Lüzumundan fazla ince eleyip sık dokuyan, kendine bir türlü aday beğenemeyen, kolay kolay evlenemez.

Müstakbel eşler birbirinde aradıkları vasıfları bulurlarsa, sonraki devreler için iyi bir başlangıç teşkil eder. Bulunması zaruri lazım olan vasıflar yoksa, (Ben seviyorum) diyen gençlerin, bu yolda şuursuzca hareketlerle ebeveynlerini üzmeleri çok yanlıştır. Ana-babalar da, aranan vasıflar var ise sebepsiz yere mesela maddi menfaatler yüzünden gençlerin evlenmesine mani olmamalıdır.

Aşırılıktan uzak durmak gerekir. Dört dörtlük bir talip bulmak zor, hatta imkansızdır. Unutmamalı ki, kusursuz dost arayan dostsuz kalır; noksansız eş arayan eşsiz kalır.

Gençlere tavsiyemiz, salih ana-babanın tavsiyelerine mutlaka uymalıdır! Ana-baba, oğlunun veya kızının evleneceği kişiye, evlatlarının gözü ile bakmaz. Acı tecrübelerin verdiği firasetle bakar.

Yeni evliler için faydalı olabilecek aşağıdaki yazıları çeşitli kitaplardan derledik:

Lüzumlu (ilk) evlilik bilgileri
Nikahtan sonra, zifaf (gerdek) gecesi, evlilik hayatının en mühim bir dönemidir. Eşler mümkün mertebe temizliğe riayet etmelidir. Temiz ve güzel kıyafet, ilk gecede etkili olur. Zifaf odası tenha, emniyetli bir yerde olmalıdır. Damadın, evlilik tecrübesi olan, güvenilir bir sağdıçın tavsiyelerinden istifade etmesinde mahzur yoktur. Fakat, sağdıç olmasa da olur.

Damat şunu yapmayı ihmal etmemeli:
Resulullah efendimiz, Hazret-i Fatıma’yı Hazret-i Ali’ye tezvic ettiklerinde buyurdu ki:
(Ya Ali! Gelini kendi evine götürdüğün zaman, çorabını ayağından çıkar. Ayağını yıka. O suyu evin bütün köşelerine saç. Böyle yapınca, Allahü teâlâ senin evinden yetmiş türlü fakirliği dışarı çıkarır. Yetmiş türlü bereketi evine dahil eder. Yetmiş rahmeti sana nazil kılar. O gelin ile ve onun bereketi evin köşelerine erişir. O gelin, delilikten ve diğer hastalıklardan emin olur.)

İlk gecede eşlerin dikkat etmeleri gereken bazı hususlar:
İlişki konusunda çok kimse bilgisizlikten bunalımlara düşmektedir. Bunun için önce cimanın ne olduğunu iyi bilmek gerekir. İyi bilinmez ve yanlış yapılırsa huzursuzluk zamanla artarak ailenin yıkılmasına sebep olabilir. Bunun için bu mahrem bilgileri lüzumu kadar öğrenmek gerekir.

Her şeyden önce, eşler birbirine çok samimi, nazik ve yumuşak davranmalı, sevgi ve şefkatle yakınlaşmalıdır. Erkek, eşini gerdeğe psikolojik yönden iyice hazırlamalıdır. Ona cesaret vermeli; endişelerinin yersiz olduğunu, onu da rahat bir atmosferde konuşturarak izah etmeli. Eşini incitecek küçük davranış, hatta imadan sakınmalı. Eşinin, özellikle bu gecede sevgi ve şefkat görmeye, iltifat işitmeye çok ihtiyacı olduğunu bilmeli.

Erkek aceleci ve kaba olmamalı. "Artık evlendik, ona istediğim gibi sahip olurum" gibi bir düşünce son derece yanlıştır. Cima, sevgi oyunları sırasında meydana gelen bir olaydır. Temasa her iki tarafın da aktif şekilde katılması gerekir. Nitekim Resulullah efendimiz de bu hususa dikkat çekerek, erkeğin, eşinin haklarına da riayet etmesini istemiştir. Cinsi tatmin, kadının da hakkıdır.

Genç kız da eşinin heyecan ve sevgisini paylaşmalı, kendisini ona tabii ve fıtri bir şekilde, isteyerek teslim etmeli. Cimanın bir yaratılış vazifesi olduğunu düşünmeli, mana ve hikmetlerini hatırlamalı, sevgisine ve yaratılış özelliklerine güvenip, yersiz korku ve endişelerden sıyrılmalı.

Düğünün stresli ve gergin ortamından sonra eşler, uykusuz, yorgun düşebilir. Bu bakımdan cimaya çoğu zaman hazır olmazlar. Bu durumda, ilk cima tehir edilebilir. Bunun hiç mahzuru yoktur; aksine çok faydası olabilir.

İlk gece, eşler için en meraklı heyecanların yaşandığı andır. Daha önce gayrı meşru hayat yaşayan bu duygudan mahrum kalır.

Damat, tebessüm ve nezaketle içeriye girmeli, geline selam vermeli ve onu tebrik etmeli. Moral verici sözlerle gelinin gönlü alınmalı, heyecanını yatıştırmaya çalışmalı. Gelin de ona güler yüzle karşılık vermeli, lüzumsuz somurtkanlık ve çekingenlik göstermemeli.

Bu gece, iki rekat nafile namaz kılıp dua edilir. Gelinin ayağı bir leğende yıkanır, odanın köşelerine serpilir. Bugünlere kavuşmanın şükrü ve gelecek günlerin saadeti için, Allahü teâlâya dua edilir. Bu arada, oturup, bir müddet sohbet etmeli. Böylece, fazla heyecan atılmaya çalışılır.

Her kız, bu ilk gecede, az-çok ürkeklik ve çekingenlik gösterir, utanır, sıkılır. İlk defa bir erkekle baş başa buluşmanın, ona açılmanın utancını hisseder. Bu hâli, gayet tabiidir, hoş karşılanmalı.

Erkek kızı hiç sıkmadan ve zorlamadan, samimi bir yakınlık göstermeli, ürkekliğini gidermeye çalışmalı. Kız konuşmaktan, ona açılmaktan çekinse bile, erkek samimi sohbet ve yakınlığı sabırla sürdürmeli, onun gönlüne yavaş yavaş girmeli. Kızın sessizce dinlemesi ve ara sıra hafif karşılık vermesi de kâfidir.

İnancı gereği kadından uzak kalan erkek, çoğu zaman kadını yakından gördüğünde veya dokunmasıyla hemen boşalabilir. Ümitsizliğe kapılmayıp, yarım saat kadar sonra ön hazırlıktan sonra, tekrar harekete geçilir. İkinci halde ilk heyecan geçip hemen boşalma olmayacağı için ön hazırlık daha rahat şekilde yapılabilir. Bu durum çok önemlidir. Bu durumu bilip kendilerini buna göre ayarlayan eşler rahat eder. Olduydu olmadıydı endişesine kapılmaz. Çünkü bu normal bir olaydır. Birkaç saat dinlenilebilir veya ertesi güne tehir edilebilir. Böyle bir durumda genç kız da durumu kabul etmeli, anlayışla karşılamalı.

Zifaf gecesinde kızda ürkeklik ve çekingenlik görüldüğü zaman, erkek, ilk karşılaşmanın normal bir neticesi olan bu hâli hoş karşılamalı, lüzumsuz telaş ve sabırsızlık göstermemeli. İlk geceki kabalıktan doğacak ürkeklik, incinme ve tatsızlık, daha sonra uzun müddet silinmeyen etkisini gösterir. Bunun gibi, o gecenin sabır ve nezaketinin mükafatı da sonradan görülür.

İlk olarak bir erkekle buluşmak, yıllarca barındığı ailesinden ayrılıp, yeni bir aile hayatına girmek, bir kız için elbette çok önemli bir olaydır. O anda, erkeğin geniş şefkat ve sevgi kanatlarına ihtiyacı vardır. Bir kadın, ilk geceyi kolay unutmaz. Eğer kadın ilk zifaf gecesinde tatlı heyecanlar yaşamışsa, sevgi, sabır, nezaket ve geniş bir anlayışla karşılaşmışsa, kocasına ömür boyu minnettar kalır.

Gerdek gecesi
Erkeklik gösterisi sanılan, "kedinin bacağını ayırmak" gibi kabalık uygun değildir. Bilhassa bu gece, erkek de çok nazik olmalı!

"Bir kadın, on senedir kocasıyla garip bir şekilde yaşıyor Ancak ayda bir defa temasta bulunuyor ve bu temas esnasında da kadın tamamen soğuk davranıyor. Gerdek gecesi, kocası bu kadının kalbini kırmış. (Ne zayıfmışsın, hem de çirkinmişsin) demiş. Kadın bunu unutamamış. Kadını yaralayacak, zayıfsın, şişmansın, uzunsun, kısasın, yaşlısın gibi sözlerden uzak durmalı!

Ön hazırlık:
Gerdek gecesinde diğer önemli husus da, ön hazırlığın gelini ürkütecek ve gönlünü soğutacak bir vaziyette olmamasıdır. Bunun için bir de, soyunma sırasında dikkatli olmak gerekir. Bir kere damadın gelini kendi eliyle soymaya kalkması doğru değildir. Gelin ve damat, kendi kendine soyunmalı. Çırılçıplak soyunmak da uygun değildir. Ekseriya gelin, erkeğin karşısında ilk defa çıplak olarak görünmekten ve erkeği çıplak olarak görmekten dehşet ve sıkıntıya düşebilir.

Soyunma sırasında, utanma duygularının korunması için, bu işin de perdelenmesi gerekir. Bunun için ya lamba söndürülmeli veya az ışıklı gece lambası bulundurulmalı. Çıplak vücutla ortada görünmenin vereceği sıkıntıyı hesaba katmalı. Bu durum edebe de aykırıdır. Âişe validemiz, (Ben Resulullahın edep yerini görmediğim gibi, o da benim edep yerimi görmedi) buyuruyor. Müslüman da bu sünnete uymaya çalışmalı!

Bazı erkekler, zifaf gecesinde hem kendi vücutlarını teşhir eder, hem de kadını tamamen soyarak, kaba ve hoyratça davranışlarıyla, gelini sıkıntı içinde bırakırlar. Bu çok yanlıştır.

Soyunma olayında, ayakta büsbütün soyunmaya kalkışmamalı, yalnız üstteki kaba elbiseler çıkartılmalı, iç çamaşırları, yorgan altına girdikten sonra çıkarılmalı.

Zifaf âdetleri:
Her memleketin, çeşitli ve farklı özelliklerde evlenme ve zifaf âdetleri vardır. Ekserisi anormal ve lüzumsuzdur. Dinimize aykırıdır.

Zifaf gecesinde, gelin ve güveyin yakınları tarafından dışarıda nöbet tutulması veya sabahleyin çarşaf kontrolü tuhaf ve kaba bir âdettir. Bazılarında ise, neticeyi ilan cinsinden silah atma, belli bir işaret ve alamet gösterme gibi farklı usuller vardır. Bunun doğuracağı zararlardan bazıları şöyledir:
1- Gerdeğe giren eşler, o akşam heyecanlı olur. Erkek, bir kontrol durumuyla karşılaştığı zaman daha da endişe duyacak, belki bu sebeple o gece iktidarsızlık gösterebilir.

2- O gece kapı bekleyenler, ilişkinin vaki olmadığını anladıkları zaman, hem damadın maneviyatı kırılır, hem de yanlış bir kanaatin dedikodusu yapılır. Böyle bir baskı ve kontrol altındaki ilişkiden, beklenen netice alınamayınca, gelin-damat ve diğer akrabalar arasında, üzücü ve kırıcı olaylar ve kavgalar meydana gelebilir.

3- Zifafta bekâret işareti açıkça görülmeyen bazı kızlar da vardır. Bu görülmeyince yanlış hüküm verebilirler. Böylece evliliğin başında, günahsız bir kızın, "iffetsiz" olarak ilan edilmesine sebep olurlar. Bu da namuslu bir kız için, gerçekten çok çirkin bir suçlamadır.

4- Eşler arasındaki mahrem sırlar, çevreye yayılmış olur. Dilden dile dolaşırken herkes bir şey ilave eder. Yanlış dedikodulara sebebiyet verir.

5- Zifaf gecesinin mahremiyeti, gelin-güvey arasında kalmalı. Şayet gerdek sonrası, ciddi şüpheler hasıl olup da, erkek müşkül durumda kalırsa, kimseye ifşa edilmeden, bu meselede tecrübesi olan ebeye veya kadın doktoruna gidip, gizlice öğrenebilir.

Bekâret özellikleri:
Bâkire kızın zifaf gecesinde, yanlışlıkla haksız bir muameleye uğramamasına dikkat etmelidir. Bazı kızların zifafında -kızlık zarının özelliğinden dolayı- yırtılma olmaz, bekâret işareti açıkça görülmez. Bu incelik bilinmezse, yanlışlıkla töhmet ve hataya düşülebilir. Böyle bir duruma meydan verilmemelidir. Bekâret hususunda kuvvetli şüphe hasıl olup da, iffetsizlikle itham durumu ortaya çıkarsa, kadın doktoruna başvurulabilir.

Sayıları, % 5 gibi az da olsa, bazı kızların ilk cinsi temasında, bekâretlerinde bir değişiklik olmadığı bilinmektedir. Bunlar daha çok "halkalı, hilâlli" kızlık hâllerinde olur. Bunlardan bir kısmı, ilk doğuma kadar bâkire kalabilir. Tabii ki bu özelliklere sahip olup da zifaf hâlinde zedelenme olmayan kızlıklardan, genelde beklenen kan işareti de görülmez. İşte böyle bir durumda, bu işin inceliğini bilmeyen ve "bâkire" bir kızla evlendiği inancıyla zifafa giren bir erkek, burada beklediği işareti göremeyince, telaş ve endişeye kapılabilir. Ortada kesin deliller olmadan, namuslu bir kadını "fâhişe" olarak itham etmek de, büyük günahtır. Bütün bunlar hesaba katılınca, mutlak bir işaret görülmedi diye ortalığı karıştırmak da, gerçekten lüzumsuz ve mesuliyetli bir durumdur.

Ne var ki, zifafta eşini bâkire olarak bekleyen bir adam da, aradığını bulamayınca, en azından vicdanen şüpheli ve huzursuz olacaktır. Bunun sıkıntısından kurtulmak için: Ya yukarıdaki ihtimalleri düşünerek hüsnü zan etmek ve bir mesele çıkartmamak;yahut şüphe ve sıkıntıyı atmak için, gelin-damat arasında, özel bir kontrol ve anlaşmayla, mâkul ölçülerde neticeyi tatlıya bağlamak; veya lüzum görülürse, bir hekime gösterip işin mahiyetini öğrenip gereğini yapmak gerekir.

Ay hâlinde iken
Ay hâllerinde, erkekle bir araya gelmemelidir. Büyük günahlardandır. Ay hâlinde, kadının tenâsül yolları kanla dolgun, rahmin damarlarının ağzı açık, az çok bereli bir hâldedir. En titiz ve temiz olanlarda bile, bu yollarda sinsi bekleyen milyonlarca mikroplar vardır. Ay hâllerinde bunlar hemen süratle ürer, çoğalır, kuvvetlenir; fırsat kollar ve en ufak bir sebeple hemen bereli bulunan tenâsül uzuvlarını, rahim ve yumurtalıkları sarar. Bu ara vuku bulan cinsi yakınlık, mikropların her yana yayılmasına sebep olur. Bu hâl kadını hasta eder. Devamlı olursa fazla kan boşanmalarına, bel ve kasık ağrılarına, ciddi birçok kadın rahatsızlıklarına sebep olur. Sonra, âdet kanının kendine mahsus ağır bir kokusu vardır. Bu koku, pek temiz kadınların bile ter ve tenini kaplar. Bu kokudan kadın kendisi bile tiksinir. Bu sırada vuku bulan cinsi yakınlıkta, bu ağır koku erkeği de tiksindirir. Kadın bunları bilerek, temizliğe bu zamanda daha çok dikkat etmeli ve eş oynaşından hep uzak kalmalı, yakınlıkta bulunmamalıdır. Ay hâlinde ilişki haramdır, büyük günahtır.

Lohusa iken de, yakınlıkta bulunmaktan sakınmalıdır. Bu da haramdır. Zira doğum esnasında tenâsül uzuvları, bilhassa rahim, hazne berelenir, çok defa yırtıklar husule gelir. Bu sırada kadınla yakınlıkta bulunmak, kadını pek fena örseler. Mikropların hemen faaliyete geçmesi birçok önemli kadın hastalıklarının meydana gelmesine sebep olur. Onun için rahim ufalmadan, kadının tenâsül uzuvları tabiî hâlini almadan kadına yanaşmamalıdır.

Gebeliğin son üç haftasında ilişki kadın için zararlı olabilir. Fakat dinen günah değildir.

Tekrarlama zamanı
İlişkiyi tekrarlama zamanı ve miktarı şartlara göre değişik olur. Bundaki genel ölçü şudur: Kendiliğinden uyanan ve sonunda yorgunluk vermeyen, insana ferahlık ve zindelik kazandıran ilişkiler, tabii ölçüde demektir.

Hâli ve yaşı müsait kimseler için bunun muayyen bir sınırı olmamakla beraber, aradan gün geçmeden tekrar edilmemesi yerinde olur. Çünkü erkek, boşalttığı cinsi enerjiyi, ancak bu müddet zarfında kâfi miktar doldurur. İlişkilerin, evli eşler için kırk yaşına kadar, ortalama haftada iki defası normal sayılırken, kırkından sonra haftada bir, ellisinden sonra iki haftada bir, altmıştan sonra ayda bir olması tabii ölçüde sayılmaktadır. Ancak bunlar kesin ölçüler değildir; her insanın hâl ve şartlarına göre değişiklik gösterir. Kadın haklı olarak, cazip hâlleriyle erkeğine karşı cinsi arzusunu hissettirince, erkeğin onu ihmâl etmeden, yakınlıkta bulunması gerekir.

Cinsi ilişkilerin fazla olması, erkeği sıkıntıya sokar. Yorgunluk, hâlsizlik ve dermansızlık yapar. Hele pek genç yaşlardan itibaren bu yoldaki aşırı faaliyetlerle yıllarca israfta bulunanlar, zamanla cinsi kudretlerini kaybedebilirler. Fazlası iyi olmadığı gibi, lüzumsuz cinsi perhiz de iyi değildir. İlişkinin fazlası bedene zarar verir, azı da ruha zarar verir, insanın psikolojisini bozar.

Erken boşalma
Gerçekten bir sıkıntı kaynağıdır. Erkeklerin yarıdan çoğu, erken boşalmadan şikayetçidir. Bu hâlin devam edip gitmesi kadın hakkında tatminsizlik ve huzursuzluk doğurur. Erken boşalmanın başlıca sebepleri; acelecilik, yanlış teknik ve heyecandır.

Acelecilik
Normal olarak erkeklerde cinsi boşalma, kadından daha hızlıdır ve birkaç dakikada gerçekleşir. Bazı kadınların orgazmı da kısa zamanda gerçekleşmekle beraber, çoğunda dakikalık zamanı alır. Eğer erkek bu noktada acele davranıp, dakika içinde orgazm olup ilişkiyi bitirirse, kadın, henüz arzulanan zevk seviyesine yaklaşmadığı için sıkıntı olur. Bu vaziyetten kurtulmak için, erkeğin ağır davranması zaruridir. İlk temas başladığı an, bir müddet bekleyip nefes alınır. Sonraki kısımda ise, ihtiyatlı hareketler ve yer yer duraklamalarla kendini emniyete alarak, boşalmanın geciktirilmesine çalışılır.

Yanlış teknik
İlişkinin başında gerekli olan heyecanlandırma oyunları ihmâl edilirse, normal olarak kadının orgazmı gecikeceğinden, erkek elbette ki ondan önce boşalma durumuna gelecektir. Bunun için başlangıç oyunlarını gerektiği ölçüde yerine getirmek suretiyle, aradaki mesafeyi kapatmak mümkündür.

Ayrıca erkekte idrar sıkıntısı varken temasa geçmek de, erken boşalmaya sebep olur. O hâlde ilişkiden önce abdest bozmak ve avret yerlerini soğuk suyla yıkamak da, boşalmanın geciktirilmesinde yardımcı olur. Bir de kendini arada bir sıkmak suretiyle, orgazmın hızlanması önlenebilir.

Heyecan
Lüzumsuz telaş ve heyecan, erken boşalmayı kamçılar. Bu hâl, daha ziyade zifaf gecesinde ve ilk temaslarda görülür. Merak ve heyecandan itidâlini koruyamayan erkek, erken boşalmayla o anda bir başarısızlığa düşebilir. Fakat bundan telaşlanmaya hâcet yoktur. Zifaf bahsinde belirtildiği gibi, bu olay o an için olağandır ve daha sonra normal dengesini bulacaktır. İlişkiden uzunca bir zaman uzak kalan eşler de, erken boşalmaya daha müsait duruma gelirler. Bu yüzden erken boşalma engeline takılan erkek, bir müddet sonra ikinci bir teşebbüsle de noksanını tamamlayabilir. Boşalmadan sonra bedenleri ayırmadan, bir süre daha bekleşmek de kâfi gelebilir.

Bu ölçüler içinde sabır alışkanlığına devam edilirse, ilişkileri dakikaya kadar uzatmak ve birkaç ay içinde erken boşalma sıkıntısından kurtulmak mümkündür.

İktidarsızlık
Esas itibariyle, yaşı geçkin olmayan erkeklerin ereksiyon, yani organın sertleşme zorluğu çekmeleridir. Bunun bir biçimi de, ereksiyona geçme, ancak ilişkinin ortasında penisin yumuşamasıdır. Bu bozukluğun bazen penise kan iletimini düzenleyen prostat bezinden kaynaklanan fizyolojik bir temeli vardır. Ancak çoğunlukla nedeni fizyolojik değil, psikolojiktir. Bunun ölçüsü de, erkeğin, her sağlıklı erkekte görülen "sabah erkenereksiyonunda” bulunup bulunmadığıdır. Bulunabiliyorsa, iktidarsızlığın sebebi fizyolojik değil psikolojiktir.

Başta kendine güvensizlik, suçluluk duygusu, eşinden bıkma gibi sebeplerle gelen, ancak çok çeşitli sebeplerin yol açabileceği iktidarsızlığın önemli bir kaynağı da alkol ve sigaradır. Öte yandan, yaşı ilerledikçe, erkeklerin penislerinin hem dikelme açısı hem de ereksiyonda bulunabilme süresi, penisi sertleştiren damarların deformasyonu sonucu azalır.

Erken boşalma aslında fizyolojik bir bozukluk değildir ve birçok durumda, erkek ile kadın arasındaki orgazm süresinin farkından kaynaklanan bir olgudur. Erken boşalan erkek, genellikle çok çabuk uyarılabilen ve çok hızlı bir ereksiyona sahiptir. Aşırı heyecan sonucu, daha soyunmaya bile fırsat bulamadan boşalan erkekler görülmüştür. Ancak, sahici bir bozukluk olmadığından, eşlerinin de anlayış göstermesiyle erken boşalan erkekler kendi kendilerini eğitebilirler. Burada önemli olan, aşırı uyarıcı durumlardan kaçınmak, sakin olmaya çalışmak ve cinsel birleşmeyi mümkün olduğu kadar yavaş yavaş hareketlerle gerçekleştirmektir.

Cinsi istekte tutukluk, penisin sertleşmemesi veya sertleşmenin kısa sürmesi, normal bir cinsi temas devam ederken isteğin aniden kaybolması gibi iktidarsızlık hallerinin çoğu, psikolojik sebeplere dayanır. Bunun altında çoğunlukla başaramama korkusu ve yanlış saplantılar yatar. Sağlıklı ve yeterli bir cinsi eğitim alınamayışından da kaynaklanan bu korku, genç yastaki erkeklerde geçici iktidarsızlıklara meydan verebilir. Nitekim sinirli, heyecanlı, hassas ve evhamlı şahıslarda iktidarsızlık çok görülür. Bu gibi erkekler bir defa başarısız olduktan sonra, korkuları ve heyecanları iyice artar. Hatta aşağılık kompleksine bile kapılabilirler. Çünkü her ilişkide hormonlar yeniden faaliyete geçirildiğinden, evlilik hayatında belirli ve düzenli aralıklarla devam ettirilen cinsi hayat, cinsi iktidarın da uzun ömürlü olmasını sağlar.

Cinsi gücü arttırmaya dönük ilaçların tesiri bir yere kadardır. Bu gibi ilaçlar da rast gele kullanılmamalıdır.

İktidarsızlık sebepleri:
1- Uzun müddet, aşırı derecede ilişkide bulunmanın sebep olduğu fazla israf.

2- Sinir yollarını tahrip eden ve vücudu eriten bazı yıpratıcı hastalıklar.

3- İlmi meseleler üzerinde, fazla çalışma sonucu hasıl olan yorgunluğa bağlı geçici arıza.

4- Gebeliğe mani olmak için, bazı erkekler tarafından kullanılan prezervatif.

5- Tiksinmekten doğan nefret, hissi veya aşırı sevgi ve şefkat hâlinde beliren hürmet duygusu.

6- Çeşitli sebeplerle ortaya çıkan şiddetli korku ve endişeler.

7- Fazla duygulanma ve sinirlenmelere bağlı heyecan ve asabiyet.

8- Yaşlanmaktan dolayı ortaya çıkan tabii iktidarsızlık.

9- Âşık olmaktan ileri gelen duygu veya tatsız hatıralar.

Gıdasızlık, vücut yorgunluğu.

Alkollü içkiler, keyif verici ve uyuşturucu maddeler.

Büyü.

İktidarsızlık arızaları ekseriyetle geçicidir ve hemen hemen hepsinin de çaresi vardır. Doğru teşhis konduktan sonra, tedavisi zor değildir.

Bedeni tedavi
Bedeni arızalar içindir. Kuvvetli gıda, muntazam uyku ve istirahat, bir müddet cinsi yakınlıktan uzak kalmak, temiz hava seyahatleri, ılık su, deniz ve kaplıca banyoları. Ayrıca cinsi arzuyu arttıran kuvvet macunları ve faydalı ilaçlar da vardır. Fakat ilaçlar son çaredir; mecbur kalmadıkça başvurmamalı, daha ziyade tabii gıda almalı!

Ruhi tedavi
Ruhi olaylardan dolayı zuhur eden iktidarsızlığın tedavisinde en iyi hekim, yine o şahsın kendisi sayılır. İktidarsız olduğuna iyice inanan, hakikaten öyle oluverir. Böyle bir kanaatten sıyrılınca da, bu dertten kurtulur. Bir de anlayışlı hanım, bu derdin devasında yardımcı olabilir.

İlaç ve besin takviyesi
Beslenme ve vitamin takviyesi yararlıdır. B6 ile birlikte diğer B vitaminleri, A vitamini, F vitamini, demir ihtiva eden gıda ve ilaçlar, proteince zengin gıdalar faydalıdır. Padişah macunu diye bilinen gıda ve ilaçlar genel olarak kalori bakımından zengin ve beslenme yetersizliğinden doğan ciddi problemleri bertaraf edebilecek vasıftadır. Aynı şekilde bal, pekmez, helva gibi besinler de faydalı olur.

Beslenmeye ve vitamin eksikliklerine dikkat edilmelidir. Psikolojik faktörlerin rolünü düşünerek, asabi gerginlik, endişe ve korkulardan uzak durulmalıdır. Aşırı ve ihtiraslı çocuk isteğinin dahi geçici kısırlık sebebi olabileceği bilinmelidir. Bilhassa genç kızlar ve kadınlar taş ve rutubetli zeminlerde çalışmamalı, oturmamalı, ayaklar başta olmak üzere vücutlarını soğuktan korumalıdır. Banyo, deniz, kaplıca sonrasında ıslak dolaşmamalı, hemen kurulanmalı. Âdet zamanlarında denize, havuza, kaplıcaya girmemeli, bugünlerde temizliğe azami dikkat etmelidir. İçi su dolu küvette banyo yapmamalı. Yağmurlu ve soğuk havalarda ayaklar sıcak tutulmalı, tercihen yün çorap giyilmeli. Naylon veya sentetik iç çamaşırlarından sakınmalı, yünlü iç giysiler tercih edilmeli. Âdet günlerinde kullanılan bez, pamuk ve petler sık sık değiştirilmeli. Muayyen günlerde aşırı yorucu beden faaliyetlerinden kaçınmalı, istirahat etmeli.

Bazı kadınlar, cinsiyet hissi bakımından soğuk olur, ilişkilerden bir zevk almazlar. Bu durum, kadında üreme uzuvlarının olgunlaşmaması, erkeğin, ilişkilerde kabalık gösterip kadını hırpalaması, onun cinsi hayatta devamlı tatminsiz bırakılması gibi çeşitli sebeplerden ileri gelebilir. Bilhassa erkeğin eşine karşı samimi sevgi ve ilgisinin, bu olumsuz soğukluğu gidermekte önemli etkisi vardır.

Zinanın sebepleri
Zinanın başlıca sebebinin cinsi değil, ruhi tatminsizliğin büyük önemi olduğu ortaya çıkmıştır. Öyleyse, ıstırabın kökü buradadır. İnanç zayıflığı varsa, erkek sevilmediğini veya takdir edilmediğini hissettiği anda, başka bir kadın arama arzusuna kapılır. Kadın için de aynı şey söylenebilir.

Eğer günlük hayatında karı koca birbirine sevgi ile mukabele ederse, cinsi ilişkiler de bu sevgiyi aksettirecek ve zenginleşecektir. Şimdiye kadar keşfedilmiş olan en iyi ilişki tekniği, evlendiği insana karşı sıcak, derin bir sevgi ve bağlılık göstermektir.

Her şehvetin neticesi, kalbi kararttığı ve bunalttığı halde, meşru olarak yapılan cima [ilişki], kalbde ferahlık, ruh ve bedende sükunet ve rahatlık temin eder. Cimadan asıl maksat, nesil üretme gayesidir ve bundaki zevk de, böyle bir maksada binâen lütf-i İlâhî olarak verilmiştir. Âdâbına riayet ederek cimada bulunan eşler, bununla ibadet sevabı da kazanır. Nikahlı olarak yapılan ilişkiye "cima" denir; nikahsız olana "zina" denir.

Kadının meşru mazeretsiz olarak, kocasının talep ettiği ilişkiyi kabul etmemesi büyük günahtır. Boşalma anında meniyi dışarı atmak, kadının rızasıyla olursa mubah, ondan izinsiz yapılırsa mekruhtur. İhtiyaç olduğunda, kadın hayz halinde iken de edep yeri hariç, her yerine dokunulabilir.

Hanıma arkadan yani dübüründen yaklaşmak büyük günahtır. Hadis-i şerifte (Hanımına, arkadan yaklaşan melundur) buyuruldu. Cimadan sonra bir parça uyumalıdır.

Cimada müstehap olanlar:
1- Cimaya Euzü Besmele ile başlamalıdır. Niyeti kendini ve hanımını zinadan korumak ve hayırlı evlat yetiştirmek olmalıdır!

2- Cima başlamadan önce, kadınla kâfi miktar oynaşmak ve kadında kuvvetli bir arzu belirdikten sonra başlamak gerekir. Böyle bir başlangıç olmadan cimada bulunmak kadına cefadır.

3- Cima anında acele etmemeli, kadının tatmin olmasını da beklemeli!

4- Cima bitince hemen çekilmemeli, biraz daha birlikte kalmaya çalışmalı.

5- Cimadan sonra tekrar ilişkide bulunmak veya uyumak için, hemen avret yerlerini yıkamalı. Abdest almak veya gusletmek hemen lazım değilse de iyi olur.

6- Cimanın Pazartesi ve Cuma geceleri olması iyidir. Diğer geceler de caizdir. [Cuma gecesi, Perşembeyi Cumaya bağlayan gecedir.]

Cimada mekruh olanlar:
1- Cima esnasında kıbleye ayak dönmek.

2- Yorgan ve benzeri bir örtü olmadan, açık olarak çırılçıplak cima etmek.

3- Tam orgazma ererken konuşmak, gülmek, sesi yükseltmek. Bu hâl, çocuk için konuşma aksaklığına sebep olabilir. Bu konuşmalar, cima zevkini kısar ve tatsızlık doğurur. Konuşma ve fısıldamalar, başlangıç sırasında olmalı.

4- Eşinin ve kendinin avret uzvuna bakmak mekruhtur; bu görme noksanlığına ve unutkanlığa sebep olur. İhtiyaç hâlinde karı koca birbirine tepeden tırnağa bakabilir.

5- Kamerî ayların ilk, orta ve son gecelerinde cima etmemeli!
Eşler arasında geçen cinsi ilişkilerle ilgili mahrem sırların başkalarına ifşâ edilip yayılması haramdır.

Cima âdâbı
Bazı âdâb kitaplarında, cima vakitleriyle ilgili zamanlardan ve bu vakitlerin doğacak çocuklar üzerindeki etkilerinden bahsedilmiştir. Bunlar dini bakımdan uyulması mecbur olan hükümlerden değildir. Fakat bahsedilen vakitlerin gözetilmesi faydalı olur.

Cima için tavsiye edilen vakitler:
Pazartesi, Salı, Perşembe, Cuma geceleri ve gündüz öğleden önce.

Tavsiye edilmeyen vakitler:
1- Hafta içinde Pazar gecesi ve Çarşamba gecesi,
2- Kameri aylarının birinci, on beşinci ve sonuncu geceleri.
3- Ramazan bayramı ve Kurban bayramı geceleri,
4- Berât gecesi,
5- Yola çıkılacak gece,
6- Gündüz öğleden sonra.

Bunlar da bir tavsiyedir. Şehvetlenip haram işlemek mesela yabancı kadına şehvetle bakma tehlikesi varsa mekruh olmaz. Bilakis beraber olmak lazım olur. Güne, zamana bakılmaz.

Cima için uygun görülmeyen hâller:
1- Kadının rızası yoksa,
3- Abdesti sıkışıksa,
4- Fazla tok, hasta ve yorgun ise,
5- Çok soğuk ve çok sıcaksa.

Cimada diğer edebler
Kendini haramdan korumaya, helâl ile yetinmeye niyet etmeli, cima ederken şeytandan Allahü teâlâya sığınıp, (Bismillâhi Allahümme cennibnâ-ş-şeytâne ve cennibi-ş-şeytâne mâ razaktenâ) demeli. Bu durumda gebe kalırsa, şeytan ona zarar vermez.

Resulullah efendimiz, (Cimada Besmele söyle. Cünüplükten temizleninceye kadar sana sevap yazılır. Bu cimada çocuğun olursa sana, bu çocuğun nefesleri sayısınca ve onun neslinin nefesleri sayısınca sevap yazılır) buyurdu.

Hanımda şehvet, istek belirinceye kadar onunla oynaşmalı. Bunda bedenin rahatlığı ve doğacak çocuğun kusursuz olması faydaları vardır. Acele etmemeli. Hadis-i şerifte, (Erkek hanımı ile cima ederken, horoz gibi, atlayıp inmesin. Kendisi rahatladığı gibi, hanımı da rahatlayıncaya kadar, karnı üzerinde kalsın) ve (Kadın rahatlamadan, sen rahatlarsan, o günün kalan kısmı, kadın için uyuşuk ve tembellikle geçer) buyuruldu.

Geline bir tavsiye:
Gelin ilk günden itibaren yemesine içmesine dikkat etmelidir. Bazı yiyecekler zararlı olabilir. Çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Gelin, ilk hafta yoğurt, ayran, sirke, turşu ve ekşi yememelidir! Bunlar çocuk olmasına engel olabilir. Sirke yiyen kadının hayz görmesi zahmetli olur ve hayzı düzensiz olur. Ekşi elma yemek hayz kanını keser. Bu da başka bir hastalık meydana getirir.)

Erkeğe tavsiye:
Hanıma karşı iyi huylu, güler yüzlü olmalı. Onun yanlış hareketlerine, akla uymayan sözlerine ve işlerine sabretmelidir. Onunla tatlı konuşmalı. Onun seviyesine ve aklına uymalıdır. Onunla şakalaşmalı, oynamalıdır. Yemede, giyinmede, gücü yettiği kadar eli açık olmalıdır.

Dinimizde, kadınların bilmesi farz olan şeyleri, elbette öğretmelidir.

Hanımının giyinmesinde, evden dışarı çıkmasında, çok sıkı davranmamalı ve başı boş da bırakmamalı. Kendini ve hanımını şüpheye, iftiraya düşürecek hallerden sakınmaya çok önem vermeli.

Hanımını, yabancı erkeklerin bulunduğu yerlere göndermemeli, yabancıları görmesine mani olmalı.
Ev işleri ile vakit geçirmesi, onun zevki olmalıdır. Ona sert davranmamalıdır.

Şaka olarak da, kızgın olunca da, hiçbir zaman boşamak, ayrılmak lafını ağza almamalı, bir defa daha evlenmek lafı etmemelidir. Korkutmak için şaka için de olsa boşama sözlerini hiç kullanmamalıdır. Hatta ayrılmaya karar verilse bile yine bu kelimeleri kullanmamalı. Daha sonra ayrılmaktan vazgeçilebilir. Yakınları ile dostları ile istişare edip ayrılmaya kesin karar verildikten sonra bir talak vermelidir. Hiçbir zaman üç talak birden vermemeli. Zaten üç talak birden vermek haramdır. Hayat şartları insanı birçok şeye katlanmayı gerektirebilir. Olmaz denilen şey olabilir. Bir talakla boşama yapılırsa, hem haram işlenmemiş olur, hem de kapı tamamen kapatılmamış olur. Boşamamak bir risk getirmez; ancak boşamak hele üç talak vermek çok büyük risktir. Telafisi mümkün olmayabilir.

Âyât-ı hırz
Sual: Şeytandan muhafaza için, cima esnasında, muska şeklindeki âyât-ı hırzın, boyunda asılı olması caiz midir?
CEVAP
Evet caizdir. Yatağa euzü besmele ile girilince, şeytan yaklaşamaz.

İslam'da seksin ABC'si

Haberin Devamı

Diyanet Vakfı tarafından satılan kitaplar arasında yer alan Kaynaklarıyla Büyük Kadın İlmihali Ansiklopedisi, kadın erkek arasındaki cinsel ilişkinin doğrularını ve yanlışlarını anlatıyor. Kitapta, İslami usullere göre seksin nasıl yapılması gerektiği hadislerle de açıklanıyor.

İslam alimleri, kocasıyla sevişerek onu hoşnut eden kadını cennetlik gösterirken, kocasının isteğine yanıt vermeyen kadını lanetliyor.

Diyanet Vakfı'nın kitap satış bürolarında satılan Rauf Pehlivan imzalı, ‘Kaynaklarıyla Büyük Kadın İlmihaliAnsiklopedisi'nde, kadın ve erkek, cinsel görevden kaçmamaları konusunda uyarılırken, kocası ile sevişmeyen kadın da lanetleniyor. Kadın İlmihali Ansiklopesi'nde, özellikle kadının, kocasının sevişme istemine karşılık vermesi gerektiği, çeşitli hadislerden alıntılarla şöyle açıklanıyor:

‘‘Kadın kocasının izni olmadan oruç tutar da orucu sebebiyle kocasının arzularını karşılamaktan kaçınırsa Allah ona üç haramın günahını yükler. Kişi, cinsel ilişkiye karısını çağırdığı zaman karısı ocak başında yemek pişiriyorsa da kocasının davetine cevap versin. Kişi, karısını yatağa çağırdığı zaman kadın gelmekten kaçınır, kocası da bu sebeple ona kırgın olarak gecelerse melekler sabaha kadar o kadına lanet eder. Size cennetlik kadınları tanıtayım mı? Onlar bir hata ettikleri veya kocaları tarafından bir haksızlığa uğradıkları zaman kocalarına karşı, ‘seni hoşnut etmedikçe uyuyamayacağım' diyebilen kocalarına düşkün kadınlardır.''Kadının, kocanın cinselliğinden yararlanma hakkı bulunduğuna da işaret edilen ansiklopedide, kocanın bu görevi yerine getirmemesi halinde suçlu ve günahkar olacağı vurgulanıyor.

BESMELE ÇEKİN

Cinsel ilişkiye başlamadan önce Besmele çekilmesinin, cinsel ilişkinin edeplerinden sayıldığı kitapta, İslam'ın arkadan ilişkiyi kesinlikle yasakladığı vurgulanırken, adetli ve lohusa iken, ibadet etmek gibi cinsel ilişkide bulunmak da yasaklanıyor. Buna karşın Peygamber'in karılarından biriyle aynı durumda elbisesinin üzerinden seviştiği belirtilerek, bunun kadının bu dönemindeki itilmişlik duygusundan kurtarılması için yapılmış olabileceği gibimasum bir yorum getiriliyor.

Adetli kadının dizi ve göbeği arasından yararlanılmaması uyarısı yapılırken, kadının bu dönemde kötü bir elbise giyerek kocasının nefsini uyandırmaması öneriliyor. Buna karşın cinsel ilişki tam anlamıyla gerçekleşmese bile elbise üzerinden sevişme izni de veriliyor.

LEZBİYENLİK YASAK

Cinsel ilişkinin gerçekleşmiş sayılması için kadının veya erkeğin orgazm olması koşulunu getiren kurallara göre, kadının kadınla sevişmesi zina olarak nitelendiriliyor, lezbiyenlik ve homoseksüellik yasaklanıyor.

Kadının kadından sakınması istenen kitapta, ‘kadınların veya erkeklerin hemcinsleriyle aynı yatakta yatması, kadınların çıplak vücutlarını başka bir kadına değdirmesi, çıplak ve yarıçıplak denecek kadar dekolte elbise ile aynı örtünün altında bir kadınla beraber yatmaları, kadınların ahlakına güvenmediği kadından bir erkekten sakınır gibi sakınması' öneriliyor.

Sevişirken fantezi haram

Diyanet Vakfı'nca satılan kitaplar arasında yer ayan Rauf Pehlivan imzalı, ‘Kaynaklarıyla Büyük Kadın İlmihaliAnsiklopedisi'nde kadın-erkek arasındaki cinsel ilişkinin yanı sıra, cinlerle ve hayvanlarla olan ilişkilere de İslami yorumlar getiriliyor.

MASTÜRBASYON YASAK

Mastürbasyonun sağlık açısından olumsuz sonuçlar doğurduğu vurgulanan kitapta, Peygamber'in, ‘‘Cinsel organıyla oynayan bir millete Allah azap etmiştir'' ve ‘‘Elini nikahlayan mel'undur'' şeklindeki sözleri anımsatılarak mastürbasyonun yasak olduğu belirtiliyor.

FANTEZİ YASAK

Büyük Kadın İlmihali'nde, eşlerin ilişkide bulunurken başkalarını hayal etmesinin de haram olduğu belirtiliyor. Bunun gerekçesi olarak da bu tür davranışların ailenin yıkılmasına yol açması gösteriliyor.

CİNSEL İLİŞKİ SIRDIR

Kadın ile koca arasındaki cinsel ilişkinin sağlık söz konusu olmadığında başkasına anlatılmasını haram olarak gösteren İlmihal'de, Peygamber'in, ‘‘Kıyamet gününde, Allah'ın katında, emanete hıyanetin en büyüklerinden biri, karı-koca cinsi yakınlık kurduktan sonra, bunları anlatmalarıdır'' şeklindeki sözü anımsatılıyor.

CİNLE İLİŞKİ

Cinlerle cinsel ilişkiye de yer veren ansiklopedi, cinle cinsel ilişki yaşayanların gusül abdesti alması gerektiğini vurguluyor. Haram olmasına karşın hayvanla ilişkiden sonra da güsul abdesti alınması gerektiği vurgulanan ilmihalde, gusül abdesti almadan ibadet yapılması, tırnak kesilmesi, tıraş olunması, uyunması, kan aldırılması veya vücudundan bir parça koparılması yasaklanıyor.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası