gamına gamlanıp olma / GAMINA GAMLANIP OLMA MAHZUN DEMİNE DEMLENİP OLMA MAĞRUR – Suskunduvar

Gamına Gamlanıp Olma

gamına gamlanıp olma

(Toplumsal ilişkiler )


كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ
وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
“Gökler, yerler ve onların üzerinde bulunan her şey, eninde sonunda yok olup gitmeye mahkûmdur.”
Sınırsız kudret ve ikram sahibi olan Rabb’inin yüce Zatı ise ebedîdir, sonsuzdur. Diğer varlıklar, ancak O’nun lütuf ve rahmeti sayesinde varlığını sürdürebilirler.
Şu hâlde, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nîmetini inkâr edebilirsiniz?” (Rahman/)

Sözleri Yavuz Sultan Selim Han’a ait olan;

Gamına gamlanıp olma mahzun
Demine demlenip olma mağrur
Ne gam baki ne dem baki
Hüve’l Baki Hüve’l Baki, şiiri ne anlatır öyle bize?

Öyle değil mi ne gam baki ne de bu dem? Rabbimizin başımıza getirdiği bunca hayırlı olaylar sebebiyle O’ndan gelecek her türlü lütuflara muhtacız. Hani memleketinden uzakta bir başına kaldığında o kızların (Şuayp Peygamberin kızları) hayvanlarını suladığında bu gamın kalıcı olmadığına inanan Hz. Musa (a.s) gibi;

Bunun üzerine Mûsâ onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, ‘Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım,’ dedi.” (Kasas/24)

Feridüddin Attar’ın meşhur Mantıku’t Tayr (Kuşların Dili) adlı eserini bilirsiniz. Orada anlatılan bir hikayede bütün kuşlar biraraya gelip Hüdhüdün liderliğinde kuşların kralı Simurga gitmek üzere manevi bir yolculuğa çıkarlar.Türlü nazlanmalar, çeşit çeşit kaprisler ve olmadık sınavlar eşliğinde yapılan bir seyrü süluk başseafoodplus.info çetindir ve her bir kuş kaytarmak için kendi meşrebince bir bahane öne sürmenin peşindedir. Ölümden korkan da vardır, altın-gümüşe bayılan da.

Kuşlardan birinin bahanesi ise gariptir:

Ey Hüdhüd, ben ömür boyu keder içinde yaşadım. Mahzun ve dertliyim. Bu dertler beni iş bilmez ve  beceriksiz yaptı. Bu yolu gözüm kesmiyor.” Bu ifadeleri okuyunca, nefesimi tutup Hüdhüd’ün söyleceklerini bekliyorum. Dertli olmanın manevi açıdan neresi kötü? Hüzün ve keder ne zamandan beri seyrü süluk için sakıncalı? İş bilmezlik ve gam nasıl olur da manevi bir yolculuğa mani olur? Hele ki, gaybda bulunan bir sevgili-kral huzuruna çıkmak üzere yapılan manevi yolculuk için hüzün ve keder tam da gerekli mühimmat değil midir? Dahası biz Doğulular hüzünsever değil miydik?

Hüdhüd, bizimle aynı fikirde olmamalı ki, bu şaşkın ve kederli kuşu bir güzel paylar: “Ey şaşkın ve divane kuş. Baştan ayağa melankolik (sevdalı) olmuşsun.”

Ama sayın Hüdhüd, niçin böyle çıkışıyorsunuz? Melankoli ve maneviyat arasında bir irtibat kurulabilir, diye düşünüyorduk biz en azından.

Hüdhüd bu noktada bize hüzün hakkında, ariflerin, maneviyat ustalarının, sırat cambazlarının, nefs terbiyecilerinin müfredatından bir ders veriyor: “Bu dünyada murada ermek de, erememek de geçicidir. Çünkü her şey bir solukta geçip gidiyor. Bak ne diyeceğim: Madem ki dünya durmuyor ve geçip gidiyor. Sen de ondan geç yahu. Sana bakmıyor mu, sen de ona bakmayıver. Fani olan dünyaya gönül verenin, gönlü ölüdür. Ha bir de şu var: Bu dünyada elde ettiğin nimetler yok mu? Var. Onları hatırlamıyorsun ama zahmetleri, mahrumiyetleri, sınavları hatırlıyorsun. E be kardeşim, bu dostluk mudur? Hakk’a karşı vefa mıdır? Reva mıdır?”

Çok açıktır ki Hüdhüd’ün dünyasında bu türden bir melankoli makbul değil. Çünkü bu, dünyaya dair bir kaybın, bir yaranın, bir mahrumiyetin eseri. Dünya için üzülmeye değmeyeceğini düşünen Hüdhüd, çekiver kuyruğunu gitsin demeye getiriyor. Kederlisin, çünkü hırslısın, demiş de oluyor.

Aynı Hüdhüd, biraz da methederek, aşk derdine düşenin başının kederden kurtulamayacağını, aşkın aşığı perişan ettiğini, onun canına talip olduğunu, kanını döktüğünü söylemiş olmasaydı eğer, hüznün her türüne toptan karşı olduğu sonucuna varabilirdik. Oysa Hüdhüd’ün dünyasında bir, Hak aşkının doğurduğu ve aradaki mesafenin habire tahrik ettiği hüzün vardır ve bu makbuldür (Mantıku’t-Tayr’da buna dair örnekler de var); bir de, son tahlilde dünyevi olan bir kazançtan mahrumiyetin doğurduğu bir hüzün vardır ve bu yakışıksızdır, münasebetsizdir.

Hüdhüd Hazretlerini loş ve sade odasında, hemen başının üstünde asılı iki levhanın altında otururken hayal ediyorum.  Altına görkemli bir bağdaş kurmuş, cümle dertlerden azade, dünyaya tepeden bakıyor olmanın asaleti içinde, orada öylece. Bu levhalardan birinde “Ne dem baki, ne gam baki” yazıyor. Diğerinde ise, “Bu da geçer ya hu”. Dem’in de, neşen de geçici ey dünya, gamın da, derdin de geçici, diye inanarak, bilerek, bildirerek, mutmain mırıldanıyor. Sonra eğiliyor, önündeki derviş içeceği kahveden höpürtülü bir yudum çekiyor.

Bir İngiliz’in, Kuzey Afrika’da karşılaştığı bir derviş topluluğu hakkındaki şu ifadesini hiç unutmadım: “Ölçülü bir neşe içindeydiler.”

Yine Kuzey Afrikalı bir kılavuz olan Udde bin Tunus Hazretleri dervişanına, “Evet, öyleyiz” demeleri cevabını almayı umarak, sıkça su soruyu sorarmış: “Mutlu musunuz?”

Şemsettin ÖZKAN

KONYA

KAYNAKLAR

seafoodplus.info

seafoodplus.info

seafoodplus.info (Ahmet Murat, 20 Kasım tarihli ‘Ne Dem Baki’ adlı yazısı)

Gamına gamlanıp olma mahzun, Demine demlenip olma mağrur!

Önce bu hikayeyi okuyalım:
"Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yiyecek ve kalacak yer verecek biri olup-olmadığını sorar. Köylüler, Akif diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini söylerler. Akif, bölgenin en zengin kişilerinden biridir. Gene çok zengin olan Muzaffer isimli çiftlik sahibi ile komşudur. Akif, dervişi çok iyi karşılar; birlikte yeyip-içerler. Nihayet ayrılmak vakti gelir. Derviş, Akif'e, 'Böyle zengin olduğun için şükretmeyi unutma' der.
Akif, 'Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer' cevabını verir.
yıl sonra, dervişin yolu aynı bölgeye düşer. Akif'i arar; sorup-soruşturur. Köylüler, 'O iyice fakirledi, şimdi Muzaffer'in yanında çalışıyor" diye bilgi verir. Derviş, Muzaffer'in çiftliğine gider, Akif'i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski-püskü kıyafetler vardır. Üç yıl önce bir sel felaketine uğramış, sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Akif, bu defa dervişi, son derece mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır. Derviş vedalaşırken, Akif'e olup-bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğu söyler. Akif'den şu cevabı alır:
'Üzülme Bu da geçer'
Birkaç yıl sonra dervişin yolu gene aynı köye düşer. Muzaffer ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını-yoğunu en sadık hizmetkarı ve eski dostu Akif'e bırakmıştır. Akif, Muzaffer'in konağında oturmaktadır, kocaman araziler ve binlerce sığır ile yine yörenin en zengin insanıdır. Derviş, eski dostunun zengin olmasından dolayı ne kadar sevindiği söyler ona ve yine aynı cevabı alır:
'Bu da geçer'
Bir zaman sonra derviş, bölgeye geldiğinde Şakir'i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Akif'in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır:
'Bu da geçer'
Derviş, 'Ölümün nesi geçecek' diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Akif'in mezarını ziyaret etmek için geri döner ama ortada ne tepe ne de mezar kalmıştır. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Akif'den geriye bir iz dahi bırakmamıştır."

[*] [*] [*] [*]
Hikayeyi okuyunca, aklıma Yavuz Sultan Selim'in beyti ve Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan geldi!
Ne güzel söylemiş Yavuz Sultan Selim:
"Gamına gamlanıp olma mahzun,
Demine demlenip olma mağrur,
Ne dem baki, ne gam baki, ya Hu!"

Parke sayısı kadar tweet atmaz mıydı?
Merkez Çarşısı ile Yeni Cami'nin önünde iki haftadır stoklanmış parke ve karo malzemeleri duruyor.
Kaldırım ve yol işgal altında
Bir Allah'ın kulu da çıkıp, "Bu nedir?" demedi.
Zonguldak Belediyesi, CHP'de olsaydı, Başkan da Muharrem Akdemir olsaydı, bu rezalete izin verilir miydi?
Zonguldak İl Emniyet Müdürü Ahmet Metin Turanlı, parke taşlarının sayısı kadar tweet atmaz mıydı?
Ekipler, işi yapan firmaya ceza yazmaz mıydı?
Zonguldak Belediyesi, AK Parti'ye geçince, Zonguldak Emniyet Müdürü Ahmet Metin Turanlı, yer çalışmalarını bırakıp hava çalışmalarına başladı.
Bol bol drone kaldırıyor.
Zaten şehirde bir onun dronu kalkıyor, bir de Ömer Selim Alan'ın dronu!
Bizim de dronumuz var ama polis bölgesinde kaldıramıyoruz!
Hemen polis geliyor, karakola götürüyor!
Emniyet Müdürünün dronu Madenci Anıtı'ndaki rezaleti çekmiyor.
Bizim ki kalksa, çekeceğiz!
Ona da izin yok!
Neden?
Biraz daha uzun süre görevde kalmak!
Daha büyük bir şehre atanmak için, "sorunsuz çalıştı" görüntüsü yaratmak için!
Peki; nerede hak, hukuk, adalet, vicdan!
Sizin dronuzun kalktığı yerde bizimki neden kalkmıyor?
Ah Ahmet Metin Turanlı ah!

Günün Fıkrası: Metres
Karı-koca, lüks restoranda yemek yerken, masalarına yaklaşan çok güzel bir esmer kadın, adamı selamlayıp geçer.
Adamın karısı sorar:
- Kim bu afet?
- Eğer mutlaka bilmek istiyorsan söyleyeyim, metresim.
- Bir de bu kadar rahat söylüyorsun. Boşanıyorum senden!
- Yani Etiler'deki apartmanı, Kandilli'deki yalıyı, Bodrum'daki villayı ve Göçek'teki tekneyi bırakıyorsun
Uzun bir sessizlik olur. Çift, yemek yemeye devam eder,
Kadın birden sorar:
- Şu arkada oturan Fuat değil mi? Yanındaki kadın kim?
- Fuat'ın metresi
Kadın:
- Ay bizimki çok daha güzel

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir