nebe suresi tefsiri ali küçük / Amme Cüzü Tefsiri (2 Hamur) - Tevhid Kitap - Tevhid Dergisinin Tek Resmi Satış Sitesidir

Nebe Suresi Tefsiri Ali Küçük

nebe suresi tefsiri ali küçük

5

&#;Euzü Billahi mineş şeytanir racim&#;

“BismillahirRahmanirRahıym”

El Hamdu Lillahi Rabbil&#;Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ )

Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin, amin..! Allahümme amin..!

Değerli Kur’an dostları bugün dersimize Nebe’ suresinin tefsiri ile devam edeceğiz. Ama önce Nebe’ suresi hakkında özet bir girizgâh sunmak isterim.

Nebe surei celilesi elimizde ki mushafta sure. Tabii ki nüzul sıralamasında böyle değil. Çok çok önlerde. Adını 2. ayetinden alıyor. Anin Nebeil &#;Azıym (2) göklerin manşeti, büyük haber, muhteşem haber, şok haber diyebilir miyiz acaba modern basın dilini taklit ederek. Evet şok haber. Rabbimizin insana verdiği insan için şok edici haber nedir diye sorarsanız insanı bekleyen ahirettir, insanı bekleyen akıbettir. Varlığın, dünyanın yerlerin ve göklerin bir sonu olduğu, insanın da mutlaka bir sonunun olacağıdır. Onun için adını önemli ve büyük haber manasına gelen nebe’ kelimesinden almakta.

Buhari’de sure, ilk ayetinin tamamıyla isimlendirilmekte &#;Amme yetesâelun (1) şeklinde. Kurtubi; Suretü amme diye isimlendirmiş. Demek ki halk arasında kullanılan isimlendirme şekli, yine müfessirlerimizin tercihlerinden bir tercih. Tesâül ve Mu’sırat diye de isimlendirilmiş.

İniş zamanı Nazi’at ve Nebe’ sureleri mushafta da nüzulde de ardışıklı. Önce Nebe’ suresi, sonra Nazi’at suresi ardı ardına hem mushafta, hem de nüzulde öyle gelmiş. Ünlü Hz. Osman tertibinde Nebe’ suresi Mearic ile Nazi’at arasına yerleştirilmiş. Yani elimizde ki mushafta ki yerinme çok yakın bir yer bu. Tertipte ki yerine bakacak olursak surenin iniş yılını yaklaşık olarak 6. yıla tarihlendirebiliriz. 6. yılda Mekke’de ki o korkunç boykotun müşriklerin Allah resulüne uyguladıkları, mü’minlere uyguladıkları o dehşet verici boykotun hemen bir yıl öncesine denk geliyor.

Konusu; insanın ebedi istikbali. Zaten Kur’an da insanın ebedi istikbalinden bahsetmeyen sayfa mı var, sure mi var. Rabbimiz insanın ebedi istikbali ile ilgileniyor. Rabbimiz insanın ebediyetiyle ilgileniyor. Rabbimiz insanın ölen tarafından daha çok, ölmeyen tarafıyla ilgileniyor. Yeniden diriliş eşsiz bir belagatle ele alınıyor bu surede. 1 ve 5. ayetler arasında ilahi nimetler sıralanıyor. İlahi ödül ve ceza ayrıntılı bir biçimde tasvir ediliyor. Zaten ilahi nimetlerin sıralandığı her pasajda ya önünde, ya arkasında, ya da içinde ilahi ödül ve cezada hemen peşi sıra geliyor. Kur’an ın mesani, çift kutuplu özelliği gereği.

Kafir olarak ölen bir insanın son yakarışıyla sure sona eriyor. ya leyteniy küntü turaba (40) Nolaydım, keşke toprak olup gideydim boş yalvarışıyla, anlamsız yalvarışıyla, faydasız ve yararsız yalvarışıyla son buluyor. Şimdi suremizi tefsire geçebiliriz.

[Ek bilgi; Bu sûre-i celîlenin başlıca konuları şunlardır:

1. Müşriklerin kendi aralarında kıyamete ve Yüce Peygamber&#;e dair soruşturmalarını beyan etmek.

2. Kıyametin vukuunun mümkün olduğuna dair deliller getirme ve inkarcıları tehdîd etmek.

3. Kıyamette takva sahiplerinin cennetlere nail olacaklarını müjdelemek, inkarcıların da cehenneme sevk edileceklerini ihtar etmek.

4. Meydana geleceği muhakkak olan kıyamet gününde azap görecek kâfirlerin nasıl mahv ve yok olmalarını temennide bulunacaklarını gözler önüne sermek. (Ö. Nasuhi Bilmen)]

BismillahirRahmanirRahıym

Rahman, rahıym olan Allah adına. Özünde merhamet sahibi, işinde merhamet sahibi Allah adına. Sonsuz sevginin menbaı olan ve yarattığı her şeyi sevgiyle ve şefkatle yaratan, sevgiyle yaratıp şefkatle muamele eden Allah’ın adıyla.

1-) &#;Amme yetesâelun;

Neyi sorguluyorlar? (A. Hulusi)

01 &#; Neden soruşturuyorlar? O büyük nübüvvet haberinde. (Elmalı)

&#;Amme yetesâelun neyi soruşturuyorlar? Giriş yine belagatli, giriş yine muhteşem, giriş yine insanı titreten ve çarpan bir giriş. Neyi soruşturuyorlar? Yetesâelun. Aslında ‘Amme; ‘am – ma edatlarından müteşekkil bir kelime. Tesaül babından yetesâelun olduğu için mana hem özne, hem de nesneden sadır olur bu babda, tesâül babı. Tesâül babından geliyorsa bir kelime mana hem nesne hem de özneden sadır olur. Hem fail, hem de mefulden sadır olur. Yani bu durumda neden soruşturuyorlar diye çevirdiğimin sebebi de anlaşılmış oluyor.

Konuya soruyla girmek Arap belagatine Kurân ın kattığı orijinal bir katkı olduğunu daha önce bir vesile ile söylemiştim. Bu da orijinal bir üslup. Neyi soruşturuyorlar, neden soruşturuyorlar.

[Ek bilgi; Müşrikler kendi aralarında, öldükten sonra dirilmeyi birbirlerine soruyorlar; inkâr ve alay maksadıyla hep bu konulardan söz ediyorlardı. Dolayısıyla, olayın önemini, dehşetini ve müşriklerin tutumlarından dolayı muhatapları hayrete düşürmeyi ifade etmek için söz soru şeklinde söylenmiştir. (El Sabuni- Savfetut tefasir)]

2-) Anin Nebeil &#;Azıym;

Azametli Haberi mi (ölüm sonrasında yaşamın devamı)? (A. Hulusi)

02 &#; O büyük nübüvvet haberini mi. (Elmalı)

 

Anin Nebeil &#;Azıym soruyu sordu, cevabı veriyor. Muhteşem haberi soruşturuyorlar. Muhteşem haberden zımnen sual var içinde. Muhteşem haberi mi soruşturuyorlar. O şok haberi mi, şok haberden soruyorlar. Veyahut ta ikisini birlikte düşünürsek şok haberden sorarak neyin peşine düşüyorlar. Şok haberi soruşturma konusu yaparak, sanki inanılmaz bir şeymiş gibi neyin peşine düşüyorlar şeklinde anlamamız gayet mümkin ve doğru olur.

Haber dedim ama maalesef Türkçemizde haberin alternatifi müteradifi bir başka kelime yok. Yani Nebe’in tam karşılığı yok. Nebe’; kaderden ayrı. Arap dilinde fakirin de tasdik ettiği bir usül, bir dil okulu usulü gereği mutlak müteratif yoktur diyen usule kendimi yakın hissederim. Hakikaten mutlak müteratif yoktur. En azından bendeniz bilmiyorum. Mutlaka kelimeler farklı ise ‘İhtilâfü-l esma tedüllü ‘alâ ihtilâfül Mana. İsimlerin farklılığı, mananın farklılığına delalet eder.

Burada da Nebe’ gelmiş Haber değil bu. haberden farklı. Haber; basit habere denir. Kişi için önemli olsun olmasın gelen her tür haber, haberdir. Fakat Nebe’ alan kişi için hayatı ehemniyeti haiz olan habere denir. Önemli, hayati haber. İşte burada da Nebe’ gelmiş, Anin Nebeil &#;Azıym muhteşem haber, veya korkunç haber, veya muazzam haber. Her ikisini birden, hem muhteşemini, ihtişamını hem de korkunçluğunu birleştiren bir kelime, muazzam haber.

Hatırlayınız seafoodplus.info caeküm fasikun Bi nebein fe tebeyyen.. (Hucurat/6) size bir fasık haber getirdiğinde durup araştırın, iyice araştırın diyen ayette Bi haberin gelmiyor. Bi nebe’in geliyor. Yani sizin için çok değerli bir haber getirdiğinde, sıradan bir haber değil, yani her gelen haber, yani fasık trafiği gördü bugün trafik yoğun dedi, yani bunu da araştırın manasına gelmiyor bu. Veya fasık gelirken yolda bir kaza gördü, kaza gördüm dedi, bu bizim için amel edeceğimiz bir şey değil. Ama eğer bizim amel edeceğimiz, onu uygulayacağımız, onunla tavır takınacağımız, duruş alacağımız bir haberse o Nebe’ oluyor, haber olmaktan çıkıyor. Önemli haber, bizim için amel edeceğimiz, uygulayacağımız haber olmuş oluyor.

3-) Elleziy hüm fiyhi muhtelifun;

Ki o konuda anlaşmazlık içindedirler! (A. Hulusi)

03 &#; Ki onlar onda ihtilâfa düşüyorlar. (Elmalı)

Elleziy hüm fiyhi muhtelifun ki onlar, o önemli haber hakkında farklı farklı görüşler serdediyorlar. Muhtelifun, farklılaşıyorlar. Farklı düşünüyorlar, farklı görüşlere sapıyorlar. Acaba; Anin Nebeil &#;Azıym geldikten sonra, o büyük haber, yani kıyamet, ahiret, hesap günü, ölümden sonra bir dünyanın daha varlığı konusunu niye ihtilaf konusu yapıyorlar? Bunu nasıl anlayacağız? Muhtelifun. Haydi soruşturmayı anladık. İnanmamak için soruşturma konusu yapıyorlar. Fakat Muhtelifun; Onda farklı farklı düşünceler serdediyorlar.

Burada işte Mekke’nin inanç haritası, hatta bölgenin inanç haritası gündeme geliyor. Mekke’lilerin kafalarının aslında yeniden diriliş konusunda karışık olduğunu serdeden bir ayet. Öyle çok ta net değil. Bizim genellikle sandığımız ve tefsirlerimizin çoğunun atladığı gibi, ki bu atlamanın arkasında yatan sebep de gelen tüm benzer ayetlerde ki inkarcı muhatapların hepsini tek bir zümre sanmamızdan kaynaklanıyor. Bu aynı şey Hıristiyan’lar içinde geçerli. Kur’an da ki Hıristiyanlarla ilgili ifadeler. Hatta Kur’an da ki Yahudilerle ilgili ifadeler. Hepsini bir sanma yanlışlığımızdan kaynaklanıyor. Müşrikler de öyle. İkiye ayırıyor müşrikler inanç açısından. Kodamanlar var. Bazı kaynaklarda bunlar 12 ile 18 isim sayılır. Yemen kökenli bir dehriliği savunuyor bunlar. Bir tür ilkel bir ateizm bu dehrilik. Yani zamanla gelir zamanla gideriz. Bizi zamandan başka hiçbir şey yok etmez. Dehrilik bu.

Dolayısıyla bunlar ahirete inanmıyorlar. Bunlar Yemen üzerinden gelen İran kökenli bir dehriliğe, ilkel bir materyalizme inanıyorlar. Öldükten sonra toprak olacaklarına, toz toprak olacaklarına. İşte yerden bir avuç toprağı alıp ta bunun gibi olduktan sonra mı dirileceğiz diyen tip bu tip. Bunlar belli tipler Mekke’de ki. Mümeyye Bin Halef, Übey Bin Halef, Utbe, Şeybe, Ebu Cehil ve benzerleri. Bir de geniş kitle var. Bunlar belli belirsiz bir ahiret inancına sahipler ki, putların şefaat edeceğine inanıyorlar.

Sadece bu değil, Casiye/ ayeti de bunun delili. … in nezunnü illâ zannen.. (Casiye 32) Yani zannediyoruz. Haydi diyelim ki bir ahiret var. manasına gelen bu ibare ile Kur’an bize aktarıyor; Geniş kitlelerde ki bu şüpheli ahiret düşüncesini. Onun için burada Elleziy hüm fiyhi muhtelifun farklı farklı düşüncelere sapıyorlar. İfadesi aslında vahiy ortamında ki ilk muhatap olan inkarcıların da ahiret konusunda hepsinin tek bir gözeye doldurulamayacağını gösteriyor.

4-) Kellâ seya&#;lemun;

Hayır, (düşündükleri gibi değil), yakında (vefat edince) bilecekler! (A. Hulusi)

04 – Hayır, ileride bilecekler. (Elmalı)

Kellâ seya&#;lemun ister acaba var mıdır diye tereddüt gösterenler, eğer var idiyse orada da yırttık diyorlar onlar zaten. Çünkü burada Allah bize zenginlik verdiğine göre, bizi desteklediğine göre orada da bizi destekleyecek demektir diyorlar onlar, o kafa. Ama asla yoktur, yani toz toprak olduktan sonra mı diriltileceğiz diyenler. Hangisi olursa olsun hepsi seya’ğlemun zamanı gelince görecekler, bilecekler.

5-) Sümme kellâ seya&#;lemun;

Yine hayır (düşündükleri gibi değil), yakında bilecekler! (A. Hulusi)

05 &#; Hayır, hayır ileride bilecekler. (Elmalı)

Sümme kellâ seya&#;lemun kesinlikle, yani; ben 1. ile 2. nin aynı olduğu kanaatinde değilim. Kur’an da nasıl ki mutlak müteratif yoksa, mutlak tekrar da yok. 1. si Kellâ seya’lemun; hayır, dünyada bilecekler, onlardan bir kısmı daha dünyada bilecek. Yani bir ahiret varmış diye belki ölüm anında, belki sekerat anında, belki ölümden hemen önce, belki de ihtida ederek. Artık kani olacaklar. Ama burada bilmediler bir şekilde; Sümme, daha sonra kellâ seya’lemun kesinlikle bilecekler. Zamanı gelince ahirette, zaten ahirette bilmeyen kalmayacak. Ama bilmek bir işe yaramayacak.

6-) Elem nec&#;alil&#;Arda mihâda;

Biz arzı (bedeni) bir beşik (içinde gelişeceğiniz geçici kullanım aracı) yapmadık mı? (A. Hulusi)

06 &#; Değil mi ki biz arzı bir döşek yaptık. (Elmalı)

Elem nec&#;alil&#;Arda mihâda biz değil miyiz yer yüzünü yayıp döşeyen, yer yüzünü beşik yapan biz değil miyiz. Yer yüzünü yapmadık mı, beşik yapmadık mı, döşemedik mi. Mihad; beşik.

7-) Velcibale evtada;

Dağları (bedendeki organları) da birer kazık! (A. Hulusi)

07 &#; Ve dağları birer kazık. (Elmalı)

Velcibale evtada dünya kadar beşik olursa bu beşiğin ayakları neden olur Kur’an dostları? Dağlardan değil mi? Ve dağları da o beşiğe ayak yapmadık mı? Direk yapmadık mı? Eh, beşiği dünya kadar olanın dağ gibi de ayağı olur. Aslında şöyle zihnimizde devam ettirebilir miyiz? İsterseniz ettirelim zihnimizde, Nasıl? Dünya kadar beşik, dağlardan bu beşiğin ayağı, bu beşikte ki bebekte insanoğlu, bu beşiği sallayan da Allah’ın kudret eli diyebilir miyiz? Sanırım diyebiliriz. Bu kadar büyük beşiği bir gün gelecek Allah, içinde ki eğer ihanet ederse, kendisini eleyip beleyen Allah’a ihanet ederse, evet, Ve mehhedtu lehu temhiyda (Müddessir/14) Kalem (Müddessir olacak) suresinde bir azgın şahıstan söz edilir. Evet bir azgın müşrikten. Yani onu yalnız olarak yaratıp ona evlatlar, cömertliğinin eseri olan mallar vermedik mi dedikten sonra Ve mehhedtu lehu temhiyda. (Müddessir/14) der. onu eleyip belemiştik onu bir bebek gibi eleyip belemiştim ne oldu? Yeterli bulmadı. Kendinse verdiğimi bir daha istedi. Sümme yatme&#;u en eziyd. (Müddessir/15) dahası, daha fazlası yok mu dedi.

Evet, demek ki eğer bu beşiğin içinde ki bebek ihanet etmeye kalkarsa, Allah’ın eleyip belemesine rağmen; işte o zaman beşik devrilecek.

[Ek bilgi; Yer küresinin teşekkülü kaba taslak şöyle düşünülüyor; Çok yüksek derecede ki bir sıcaklığın hüküm sürdüğü ve özellikle -kayaların erime halinde olduğu- merkezi bir tabakayı ihiva eden derin bir tabaka ile katı ve soğuk olan yer kabuğundan yani yüzey tabakasından meydana gelmektedir. Bu tabaka çok incedir yerin yarıçapı km. den fazla olduğu halde, bu yüzey tabakası birkaç Km. ile birkaç on km. arasında bir kalınlık teşkil eder. Bu da yer kabuğunun ortalama olarak yer küresinin yarı çapının %1. i kadar bile olmadığı anlamına gelir.

Jeolojik olaylar işte –denilebilirse- bu ince deri üzerinde meydana gelmektedir. Bunların temelinde dağ silsilelerinin esası olan kıvrılmalar bulunur. Dağların oluşumuna jeolojide orogene’se (dağ oluşması denilir. Bu oluşum sürecinin büyük bir önemi vardır. Çünkü bir dağı meydana getirecek olan bir engebeye yer altında yer kabuğunun aynı oranda bir gömülmesi tekabül eder ki bu yere çakılmada, alt tabakada ona bir temel sağlar.

Kur’an ın dağlarla ilgili ifadeleri ve onların bir takım kıvrılma hadiselerinin sonucunda sabir bir şekilde yerine oturduklarına işaret eden ayetler çok önemlidir.

“Değil mi ki biz arzı bir döşek yaptık.” (Nebe’/6)

“Ve dağları birer kazık” (Nebe’/7).

Burada işaret olunan kazıklar (vedet in çoğulu evtad) çadırı yere tespit etmek için kullanılan kazıklardır. Çağdaş jeologlar yer kıvrımlarının onlarca km. ye varan değişik boyutlarda olan engebeler halinde yerleşmiş olduklarını bildirirler. Yer kabuğunun sağlamlığı da bu kıvrılma olayından ileri gelir.

(Maurıce Bucaılle – Kitab-ı Mukaddes, Kur’an ve bilim/)]

😎 Ve haleknâküm ezvaca;

Sizleri de eşler (bilinç &#; beden) olarak yarattık. (A. Hulusi)

08 &#; Ve sizleri çift çift yarattık. (Elmalı)

Ve haleknâküm ezvaca ve biziz sizi çift çift yaratan, eşli yaratan, ezvac. Aslında sizi biz çifterli yarattık. Her şeyi, sadece insan değil burada, tüm varlıklar çiftli yaratılmıştır. Her ne ki yaratılmıştır, o çifttir, her ne ki tektir o yaratılmamıştır, yaratandır. Allah tektir. Veşşef&#;ı velvetr. (Fecr/3) çifte ve teke yemin olsun. Vetr; tek; Şef’ı çift. Dolayısıyla insan da çift yaratılmıştır. Bu çift yaratılış sadece erkekle dişi değil, aynı zamanda insanın maddesi ve manası, ruhu ve cesedi, dini ve dünyası. Burası ve ötesi. Hepsi bu çiftliliğin bir sonucu.

9-) Ve ce&#;alna nevmeküm sübâta;

Uykunuzu bir dinlenme kıldık. (A. Hulusi)

09 &#; Ve uykunuzu bir sübat yaptık. (Elmalı)

Ve ce&#;alna nevmeküm sübâta uykunuzu da ölüm sembolü kıldık. Biz kıldık. Uykunuzu ölüm sembolü.

İnsan uykusuna has bir özellik. Sübat Ve ce&#;alna nevmeküm mevta demiyor bakınız. Mevt kullanmıyor. Sübat kullanıyor. Sübat ile mevt farklı olmalı. Burada insan uykusuna has bir özellik olsa gerektir diye düşünüyorum. Allahü alem..! Can ile değil ruh ile alakalı olsa gerek. Çünkü hayvanlar da uyuyor ama hayvanların uykusuna sübat kullanılmıyor. İnsanın uykusuna sübat kullanılıyor. Allahu alem, uykunun ölümle hayat arasında bir tür araf olmasından dolayı. Ruhun bağımsız kalması bazen hatta gidip gezmesi, ve bazen görülen rüyaların da ruhun gezintisiyle ilgili olmasıyla alakalı olsa gerek. Çünkü bu ayeti okuduğumuzda hemen şu ayette hemen aklımıza geliyor. Uykuyu sizin için ölüm kıldık, ölüme benzer kıldık (Furkan/47) Evet, ölüm benzeri kıldık öyle de anlamamız mümkin. Onun için burada uykunun ölümle karşılaştırılması ve kıyaslanması insan uykusuna has bir durum olsa gerek ki sübaten şeklinde gelmiş.

Burada dikkat çekici bir incelik var, dil inceliği. Bakınız; Halâknaküm geliyor. Ezvacen ile geldiğinde. Yani sizi çifter li libas, örtü kıldıseafoodplus.infoık. Ama Ve ce&#;alna nevmeküm sübâtan geliyor uykunuzu da ölüm benzeri kıldık. Ve ce&#;alnelleyle libâsa geceyi de biz libas örtü kıldık. Ve ce&#;alnennehare me&#;aşan ve gündüzü de hayat sembolü kıldık. Bakınız ilginç. Burada Halâka eşyanın cevherine nispetle, ce’ale arazına ve eylemine ve ahvaline nispetle kullanılır. Eşyanın cevherinden söz edilecekse eğer, özünden, öz durumundan varlığından var oluşundan Halâka fiili kullanılıyor. Eşyanın özünden var oluşundan, varlığından değil de arazından, tavırlarından, niteliklerinden ve eyleminden söz edilecekse ce’ale kullanılıyor.

Evet, uyku ne muhteşem bir nimetmiş bize aynı zamanda onu gösteriyor. Uyku ne muhteşem bir nimet gerçekten. Bazı şeyler gece yapılır. Uyku o açıdan muhteşemdir. Karanlık ilahı anlamına gelmesin diye uykuya da aynı zamanda rabbimizin bir nimeti olarak gösteriliyor. Çünkü bu ayetlerin muhatapları içerisinde geceyi şer ilahı olarak görenler vardı. Hatta ateşperestlikte, Zerdüştlükte olduğu gibi Ehrimen; karanlık tanrısıydı. Ve karanlık şerrin geldiği şey olarak görülüyordu. Karanlığın Allah’tan bağımsız olarak şeytanlaştırılmaması gerektiğini söylüyor aynı zamanda bu ayet bize.

) Ve ce&#;alnelleyle libâsa;

Geceyi örtü kıldık. (A. Hulusi)

10 &#; Ve geceyi bir libas yaptık. (Elmalı)

Ve ce&#;alnelleyle libâsan biraz önce söylediklerimin hepsi bu ayet içinde geçerli. Tarifsiz bir örtü kıldık geceyi.

) Ve ce&#;alnennehare me&#;aşa;

Gündüzü de geçim meşgalesi kıldık. (A. Hulusi)

11 &#; Ve gündüzü bir meaş yaptık. (Elmalı)

Ve ce&#;alnennehare me&#;aşa ve gündüzü de hayat sembolü, yaşam sembolü kıldık.

Yer yüzü ve dağlar lem nec&#;al şeklinde gelmiş muzari fiilin başına lem getirilerek mazi yapılmış. Muzariden mazi yapılmış. Şimdiki, gelecek ve geniş zaman dan geçmiş zamana çevrilmiş. Ama başına “lem” getirilerek. Fakat çok ilginçtir cinsiyet, uyku gece doğrudan mazi ile gelmiş haleknâküm ezvacan , ce’alna. Lem nec’al değil. Lem nahlûk değil. Veya halâknaküm, ce’alna, evet, Ve ce&#;alnelleyle, Ve ce&#;alnennehare, lem nec&#;alil&#;Arda mihâdan, Velcibale evtadan. bakınız Elem nec&#;alil&#;Arda mihâdan evet, yapmadık mı, kılmadık mı soru şeklinde geliyor ama maziye çevriliyor “lem” ile.

Bunun nüktesi var mı diye soracak olursanız evet var. Bu ikisi arasında fark şu; İlki somut varlıklar, yani fiili muzarinin “lem” ile maziye çevrilerek anlatıldığı soru biçiminde Elem nec&#;alil&#;Arda diye gelen Elem nahlû’kum değil, ezvacen değil. Ve dahası Elem nec’al nevmeküm sübaten değil. Bakınız, nedir Ve ce&#;alna nevmeküm sübâten işte bu fark birincilerin somut, ikincilerin ise soyut olmasından dolayıdır. Arap dilinde böyle bir incelik vardır.

) Ve beneyna fevkaküm seb&#;an şidada;

Fevkinizde (yedi yörüngeli sistem &#; bilinç boyutunuzda) sağlam yedi (semâ) bina ettik. (A. Hulusi)

12 &#; Ve üstünüze yedi sağlam bina çattık. (Elmalı)

Ve beneyna fevkaküm seb&#;an şidada ve üzerinize 7 kat göğü sapasağlam bina ettik. Biz bina ettik. 7 kat göğü sapasağlam. Mecazen aslında çok katlı, katmanlı demektir. Burada ki 7 kat odur. 7 kattan kastın dünyayı çevreleyen atmosfer, veyahut ta güneşi çevreleyen gezegenler olduğu, veyahut ta 7 kat göğün kainatın katmanları olduğu, veyahut ta bu kâinatın 7 kattan bir kat diğerlerin ise onu aşan ve bilmediğimiz alem-i lâhuta kadar, alem-i melekuta kadar çıkan katlar olduğuna dair yorumlar yapılmış. Allah’u alem..! Fakat biz burada çok katmanlı bir varlık hiyerarşisinden bahsedildiğini kesin olarak anlıyoruz, gerisini Allah bilir diyoruz.

) Ve ce&#;alna siracen vehhaca;

Bir de ışık saçan bir kandil (Güneş &#; akıl) koyduk. (A. Hulusi)

13 &#; Ve içlerine şaşaalı parıl parıl bir kandil astık. (Elmalı)

Ve ce&#;alna siracen vehhaca ve oraya son derece güçlü ısı ve ışık kaynağı koyduk. siracen vehhaca yı nasıl çevireyim diye bir an duraksadım, tereddüt ettim. Vehhec aslında güneş. Isı ve ışık kaynağı diye çevirmem kelimenin yapısından dolayı. Aslında VeşŞemsi ve duhaha. (Şems/1) yı hatırlayalım güneşe ve aydınlığına yemin olsun, veya şahit olsun. Güneş ilah değil demek istiyor burada. Aslında bu ayetlerin indiği dünyada tapılan eşyayı bir sıralamaya dizsek 1 numarayı güneş alırdı.

Güneşi ben insana musahhar kıldım, insan yer yüzünün incisi, kâinat ağacının hem tohumu, hem meyvesi olan insan için yarattığım güneşe insan dönüp de nasıl tanrı diye tapar. Kölesine tapan ahmak efendiyi oynamak caiz midir. Kölesine tapan ahmak efendi. İşte bu ayetlerin indiği çağ açısından bakacak olursak böyle. Bugün içinde dahi bir nebze yine ders var.

) Ve enzelna minelmu&#;sırati mâen seccaca;

Yağmur bulutlarından şarıl şarıl bir su inzâl ettik. (A. Hulusi)

14 &#; Ve o mu&#;sıralardan şarıl şarıl bir su indirdik. (Elmalı)

Ve enzelna minelmu&#;sırati mâen seccaca ve sıkılmaya hazır bulutlardan şarıl şarıl sular indirdik. El mu’sırat; sıkılmaya hazır bulutlar.

) Linuhrice Bihi habben ve nebata;

Onunla taneler ve bitkiler çıkaralım diye. (A. Hulusi)

15 &#; Çıkaralım diye onunla taneler ve otlar. (Elmalı)

Linuhrice Bihi habben ve nebata onunla tohumlar ve bitkiler bitirelim, yetiştirelim diye.

) Ve cennatin elfafa;

İç içe girmiş bahçeler! (A. Hulusi)

16 &#; Ve sarmaş dolaş bağlar Bahçeler. (Elmalı)

Ve cennatin elfafa dahası salkım saçak bahçeler var ettik. Cennet; has bahçe demek. Elfaf; ağaçları birbirine girmiş, ağaçlarından göz gözü görmez olmuş muhteşem bahçe demek. Ve cennetin elfafa. Rabbimiz nimetleri birer birer saydı. Bizi yarattığını, yaratmakla kalmayıp bizim içi yer yüzünü döşediğini, beşik kıldığını, dağları bu beşiğe direk yaptığını ve bizi onun içinde eşli yarattığını, yalnız da yaratmadığını, bizim için kadın için erkekler, erkekler için kadınlar yaratıp bunları birbirinin örtüsü kıldığını, birbirine sekinet ve sükunet kıldığını, bir birine meveddet ve rahmet kıldığını, bir biri ile bunların varlığını sürdürmesi için kanun koyduğunu.

Ve dahası uykuyu yarattığını, sadece uyanıklığı değil. Uykuyu yaratmasaydı uykusuzluğun ne büyük bir bela olduğunu uykuya hasret olanlar bilir. Hastalara sormak lazım uyku ne büyük nimet diye. İşte onu da verdiğini. Yine geceyi bir örtü kıldığını ve gündüzü de hayatta çalışmanın bir sembolü kıldığını, göğü de üzerimize tek kat değil kat kat, muhtemelen 7 katlı gaz tabakası olsa gerek. Atmosferi oluşturan gaz tabakaları. Trotosfer stratosfer, biyosfer, ozonosfer (Mezosfer, termosfer, ekzosfer) gibi gaz tabakaları ve bununla bizi koruduğunu. Çünkü arkasından güneş gelecek. Güneşin zehirli ışınlarını rahmete nasıl çevirdiğini. Bu rahmete çevirmek içinde 7 kat bize atmosferden kalkan geçirdiğini ifade buyurduktan sonra rabbimiz. Söz nereye geliyor bakınız;

) İnne yevmelfasli kâne miykata;

Muhakkak ki o Fasl (ayrılıp tasnif olma) süreci vakit olarak belirlenmiştir. (A. Hulusi)

17 &#; Şüphesiz ki o fasıl günü bir miykat olmuştur. (Elmalı)

İnne yevmelfasli kâne miykata şüphesiz ayrışma gününün belli bir vakti vardır. Yani bütün bunları yaptıkta, bütün bunların bir ömrü yok mudur sanıyorsun ey insan. Ey insan ebedi mi zannediyorsun kendini. Güneşin, ayın, yerin göğün bir ömrü var. Milyarlarca yıllık hayatı olan güneşin bile bir ölümü var da, yaşasa yaşasa yıl yaşayacak olan sen, insan nasıl ölümsüzmüş gibi Allah’a kafa tutarsın. Bu ne biçim küstahlıktır demeye getiriyor. Ben böyle anlıyorum en azından.

) Yevme yunfehu fiysSuri fete&#;tune efvaca;

O süreçte Sur&#;a üfürülür de gruplar hâlinde gelirsiniz. (A. Hulusi)

18 &#; O gün ki sur üfürülür derken gelirsiniz fevcâ fevc. (Elmalı)

Yevme yunfehu fiysSuri işte o gün sura üfürülür. Sur borusu çalınır, kalk borusu çalınır. fete&#;tune efvaca grup grup ortaya çıkarsınız. Hayat ırmağının kenarında sanki bir bitki gibi ortaya çıkarsınız diyor iman bahsinde Buhari ve Müslüm ün naklettiği bir sahih hadiste efendimiz.

) Ve fütihatisSemâu fekânet ebvaba;

Semâ da açılmış, kapı kapı olmuştur (bilinç, duyu organsız algılama yaşamına açılmıştır). (A. Hulusi)

19 &#; Semâ da açılmış olmuştur ebvab. (Elmalı)

Ve fütihatisSemâu fekânet ebvaba kapıları varmış gibi sema kapı kapı açılır. Sema açılır. Semanın kapıları, sanki kapılara sahipmiş gibi açılır. Fekânet orada yine teşbih edatı işlevi görüyor.

) Ve suyyiretilcibâlu fekânet seraba;

Dağlar yürütülmüş, serap olmuştur (organların sınırlaması kalmamıştır). (A. Hulusi)

20 &#; Ve dağlar yürütülmüş olmuştur serab. (Elmalı)

Ve suyyiretilcibâlu fekânet seraba ve sanki bir serapmış gibi dağlar yürütülür, götürülür. Yani daha önce dağı gördüğünüz yere bakacak olsanız eğer, orada dağ yok. Daha önce gördüğüm mü doğruydu, şimdi gördüğümü. Yani gerçekten burada dağ yok muydu. Bir ömür dağı orada görmüşsünüz, ama serap olmuş şimdi. Yani zihniniz dağı oraya getirip koymak zorunda kalır eğer bakacak olsanız. Dağ yerinde yoktur çünkü.

) İnne cehenneme kânet mirsada;

Kesinlikle Cehennem güzergâh olmuştur (herkes oradan geçer)! (A. Hulusi)

21 &#; Şüphesiz ki Cehennem olmuştur mırsad. (Elmalı)

İnne cehenneme kânet mirsada ve hiç şüphe yok ki cehennem o gün cehennemin gözleri yolda kalmıştır. Kânet mirsada. Ben Mirsad’ı böyle çevirmeye uygun gördüm. Gözleri yolda kalmış. Yani hem rasat yeri, hem rasatın kendisi. Dolayısıyla cehennemin gözü yolda kalmıştır cehennemlikleri beklemekten. Cehennemlikleri gözlemektedir adeta.

) Littağıyne meâba;

Tuğyan edenler (azgınlar; zâlimler, Sünnetullâh&#;a göre korunma çalışmaları yapmayanlar) için yerleşim alanıdır! (A. Hulusi)

22 &#; Azgınlar için bir meâb. (Elmalı)

Littağıyne meâba o haddini bilmezler için bir meâb dır, son duraktır. Tağutlar için, haddini aşanlar için, kendini unutanlar için, firavunlaşanlar için, nemrutlaşanlar için, Allah’a sırt dönenler için. Allah’a; sana ihtiyacım yokmuş havası basanlar için bir son duraktır. Cehennem son durağı.

) Labisiyne fiyha ahkaba;

Çok uzun süre kalıcılar olarak! (A. Hulusi)

23 &#; Devirlerce içine kalacaklar. (Elmalı)

Labisiyne fiyha ahkaba onlar orada uzun zaman boyu kalacaklar. Onlar orada çok çok uzun zamanlar boyu kalacaklar. Ahkab; gerçekten de otoritelerimiz çok farklı zamanlarla açıklamaya çalışmışlar. Mesela bir hadiste ahkab; 80 yıl olarak geçiyor. Hukb daha doğrusu. İbn. Abbas yıl diyor. 40 veya yıl diyenler de var. Hasan Basri belirsiz bir süredir diye tefsir etmiş ahkab’ı. Ebu Said el Hudri hadisinde şöyle bir rivayet naklediyor efendimizden; Cennetlikler ve cehennemlikler cennete ve cehenneme giderler. Herkes yerine yerleşir yani. Allah Telâ en sonunda cehenneme seslenir; Kalbinde hardal tanesi kadar iman olanı oradan çıkarın. Buhari ve Müslüm. Bu hadis Allah resulünün rabbinin rahmetini, rabbinin mağfiretini okumasıdır başka bir şey değil.

Elbette cehennemin süresi bizim bileceğimiz bir şey değildir. Çünkü gaybdır, ahirete ilişkin her şey gaybdır. Rabbimiz bildirirse biliriz. Bildirmezse gaybı taşlamak bize düşmez. Doğrusunu Allah bilir. Allah’u ‘alem diyoruz bu ayetin tefsiri sadedinde.

) Lâ yezûkune fiyha berden ve lâ şeraba;

Orada ne bir serinlik tadarlar ne de keyif veren içecek! (A. Hulusi)

24 &#; Ne bir serinlik tadacaklar ne de bir şarap. (Elmalı)

Lâ yezûkune fiyha berden ve lâ şeraba orada ne yürek serinletici bir haber, ne de iç yangınını söndürecek bir içecek bulunmaktadır.

) İlla hamiymen ve ğassâka;

Ancak hamim (kaynar su) ve gassak (irin) müstesna! (A. Hulusi)

em>25 &#; Ancak bir hamîm ve bir gassak. (Elmalı)

İlla hamiymen ve ğassâka ancak kavurucu umutsuzluk ve buz gibi bir karanlık vardır. Hamiym i kavurucu bir umutsuzluk diye çevirdim hep. Çünkü orada ki hamiym, dışardan gelen bir yangın değil, insanın içinden gelen bir yangın. Kaybetmenin verdiği bir yürek yangını. Yitirmenin verdiği bir yürek yangını. Telafisi imkansızlığın verdiği bir yürek yangını. Pişmanlığın hiçbir fayda sağlamadığı, dönüşün mümkin olmadığı, artık öğrenmiş olmanın da yarar getirmediği bir yürek yangını. Düşünün ki Allah’tan mahrum kaldın ey kul dediler. Senin için bitti. Sen yaşarken Allah’a sırt dönmüştün, şimdi ise Allah sana sırt döndü tabir caizse. Kulun o anda yüreğinde ki yangını bir düşünün. Bir düşünsek diyeceğim ama düşünemeyiz bile. İşte bundan söz ediyor. Hamiym bu.

Ğassak buz gibi zehirli bir, sıvışan, zift türü sıvışan, adeta insanın iç dünyasını dışına vuran bir karanlık. Zift gibi bir karanlık. Yani yürekte ki gece insanın dışına vurmuş. İçini dünyada iken günah kiriyle öyle karartmış ki, artık cehennem bile onun yüzünden kapkara kesilmiş. Böyle bir karanlık.

) Cezâen vifaka;

Tam karşılığı olarak yaşamlarının! (A. Hulusi)

26 &#; Bir ceza ki bervechi vifak. (Elmalı)

Cezâen vifaka uygun, mütenasip suçla uyumlu bir ceza olarak böyle yaptık.

) İnnehüm kânu lâ yercune hısaba;

Muhakkak ki onlar bir hesap (yaşamlarının sonucunu) ummuyorlardı! (A. Hulusi)

27 &#; Çünkü ummazlardı onlar hiç bir hesap. (Elmalı)

İnnehüm kânu lâ yercune hısaba şüphesiz onlar vaktiyle hesaba çekilmeyi arzu etmiyorlardı lâ yercune hısaba hesaba çekileceklerini hiç ummuyorlar, arzu etmiyorlar, beklemiyorlardı. Ama oldu işte. İnsanın beklentisine ve arzusuna göre hakikat tecelli etmez ki, O zaman ne yapmak lazım; İnsan hakikate göre kendini ayarlamak zorunda. Hakikat bize uymaz, biz Hakka ve hakikate uymak zorundayız.

) Ve kezzebu BiâyâtiNA kizzaba;

Varlıklarındaki işaretlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı! (A. Hulusi)

28 &#; Âyetlerimizi tekzip ede ede kesilmişlerdi kezzab. (Elmalı)

Ve kezzebu BiâyâtiNA kizzaba ve işte ayetlerimizi korkunç bir şekilde yalanladılar, kökten yalanladılar. Kezzebu, kizzaba; kökten yalanladılar.

) Ve külle şey&#;in ahsaynâhu Kitaba;

(Oysa biz) her şeyi en incesine kadar kaydedip dosyalaştırdık! (A. Hulusi)

29 &#; Her şey&#;i ise biz ıhsa etmiş bir. (Elmalı)

Ve külle şey&#;in ahsaynâhu Kitaba biz de her şeyi bir bir sayarak ahsaynâhu kitaba; kayıt altına aldık. Yani o kitaba yı amellerin kayıtlı tabiatına atıf olarak göreceğiz. Her şeyi kaydettik. Her şeyi görüntülü, sesli, niyetli, yüreğini, zihnini, aklını, bilincini, bilinç altını, şuur altını he r tarafını kaydettik. Hayat filmini seyrettirirken her kareyi bütün bunlarla birlikte seyrettireceğiz. Biz buradan bunu anlıyoruz. Kitaben; dikkat buyurun, belirsiz gelmiş, yani aklınız almayacak, aklınızın almadığı bir şekilde kaydettik.

) Fezûku felen neziydeküm illâ &#;azâba;

O hâlde tadın; size azaptan başka bir şeyi asla artırmayacağız! (A. Hulusi)

30 &#; Artık tadınız, artık size azâb artırmaktan başka bir şey yapacak değiliz. (Elmalı)

Fezûku felen neziydeküm illâ &#;azâba (sonunda diyeceğiz ki) ektiğinizin meyvelerini tadın. Fezûk; tadın. Ektiniz, cehennem ağacı ektiniz, zakkum ektiniz, şimdi meyvesini tadın. felen neziydeküm illâ &#;azâba artık size sadece cezayı artıracağız. Azaptan başka bir şeyi size artırmayacağız. Artacak bir şey varsa o da cezanız. Çünkü siz Allah’ın verdiği krediyi çar çur ettiniz. Allah sizi size emanet etti, siz size ihanet ettiniz. Allah’tan ne istemeye hakkınız var. Ne almaya hakkınız var.

Azab burada aslında mahrumiyet. Kök manası da budur azabın. Yani Fezûku felen neziydeküm illâ &#;azâba ancak mahrumiyetinizi artıracağız. Derin ıstırap; Allah’tan mahrum olmaktır aziz dostlar. Rabbim kendinden mahrum etmesin.

) İnne lilmüttekıyne mefaza;

Muhakkak ki korunmuşlar için kurtuluş vardır. (A. Hulusi)

31 – Şüphesiz ki korunanlara halâs ve kâm var. (Elmalı)

İnne lilmüttekıyne mefaza hiç şüphe yok ki muttakiler için, sorumluluğunun bilincine varanlar için tarifsiz bir kurtuluş ve mutluluk vardır. Mastar anlamıyla alırsak kurtuluş diye çevirmemiz lâzım, değilse mutluluk diye çevirmemiz lâzım.

) Hadâika ve a&#;nâba;

Sulak bahçeler, üzüm bağları&#; (&#;Meselül cennetilletiy&#; uyarısı hatırlanmalı. Cennete dair anlatılanların tümü semboller benzetmelerle anlatılmaktadır.) (A. Hulusi)

32 &#; Hadîkalar var, üzümler var. (Elmalı)

Hadâika ve a&#;nâba bahçeler ve tarifsiz bağlar a’naben. Aslında Hadâika; bahçeye denmez sadece, içinden su çıkan bahçeye değir. İçinden su çıkan bahçeler ve tarifsiz bağlar. Yine kimsenin bilmediği yerden konuşuyor Kur’an. Yine hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir aklın tasavvur edemeyeceği sonsuz nimetler diyarından konuşuyor. Çünkü O’nun verdiği haber gibisini kim verebilir ki. ve lâ yünebbiuke mislü Habiyr. (Fatır/14) her şeyden haberdar olanın verdiği haber gibi haberi kim verebilir sana. Kimse veremez. İşte onu diyor bu ayet.

) Ve keva&#;ıbe etraba;

Yaşıt muhteşem eşler! (Cinsiyet kavramı olmayan şuur yapının hakikatinden gelen Esmâ özelliklerini açığa çıkaracağı muhteşem kapasiteli o boyutun özelliğiyle oluşmuş bedenler. Dişi &#; erkek ayrımsız! Allâhu âlem. A.H.) (A. Hulusi)

33 &#; Ve turunç sîneli yaşıtlar var. (Elmalı)

Ve keva&#;ıbe etraba Dahası dengi dengine göz alıcı eşler. Evet, tam da böyle. Çünkü; Keva’ıb; aslında yüksek, yüce yer demektir. hatta sonradan kazandığı anlam yuvarlak anlamı kazanmış, kübik veya yuvarlak anlamı kazanmış. Ayak bileğine Kabeyn denir. Kâbe diyoruz bakınız Kâbe’ye kübik olduğu için. Belki hatta bir tarafıyla yuvarlak olduğu için çünkü hatıym tarafı yuvarlaktır. Kalbe benzer bir yerde. Burada Ve keva’ıb; tek bir cins için kullanılmaz Arapça da. Her iki cinse de hamledilir, her iki cinsi de kapsar. Etrab; Tam denk demek. Tercihimizi bu da destekler Onun için eşler birbirine uyumlu, dengi dengine eşler cennette.

) Ve ke&#;sen dihaka;

Dolu kadehler! (A. Hulusi)

34 &#; Ve bir dolgun peymâne var. (Elmalı)

Ve ke&#;sen dihaka ve dolup taşan kadehler. Tabii ki dünya şarabıyla değil, cennet şarabıyla.

) Lâ yesme&#;une fiyha lağven ve lâ kizzaba;

Orada ne bir boş söz duyarlar ne de bir yalan. (A. Hulusi)

35 &#; Orada ne boş bir lâf işitirler ne de bir tekzip. (Elmalı)

Lâ yesme&#;une fiyha lağven ve lâ kizzaba dünya da Allah’ın yasakladıklarını, sırf rabbimi üzmeyeyim, incinmesin diye yaklaşmayanlar, ahirette rabbimizin ikramıyla karşılaşacaklar. İşte onu söylüyor. Lâ yesme&#;une fiyha lağven ve lâ kizzaba Orada ne boş bir söz ne de bir yalan duymayacaklar.

) Cezâen min Rabbike &#;ataen hısaba;

Rabbinden bir ceza, (yani) yaptıklarına bağış olmak üzere! (A. Hulusi)

36 &#; Bir karşılık ki rabbinden atâ, yeter mi yeter. (Elmalı)

Cezâen min Rabbike &#;ataen hısaba tarifsiz bir hesaba göre, veya tarifesiz bir hesaba göre bahşedilen limitsiz bir ödül ‘ataen hısaben; limitsiz bir ödül. Kelimelerin zaten sıfat tamlamasının, hem sıfatının, hem mensufunun belirsiz gelmesi manaya bunu katar yan anlam olarak. Limitsiz bir ödül. Allahuekber..! Büyük Allah’ın ödülü de büyük olur. Onun için cennete girince Mü’minin ilk söyleyeceği şey Allahuekber olacak. Onun için bayram namazlarında ziyade tekbir alırız. Çünkü cennetten bir esinti ve efiltidir bayramlar. Allahuekber diyerek. Bu kadar büyük nimeti ancak büyük Allah verir demiş oluruz. Bu kadar küçük amele, eyleme, hayata, bu kadar büyük nimeti ancak büyük Allah verir demiş oluruz.

) RabbisSemavati vel&#;Ardı ve ma beynehümerRahmâni lâ yemlikûne minhu hıtaba;

Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir, Rahmân&#;dır! Hiç kimse O&#;ndan bir hitaba mâlik değildir. (A. Hulusi)

37 &#; O Göklerin ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbi, Rahman, bir hitaba malik olamazlar ondan. (Elmalı)

RabbisSemavati vel&#;Ardı ve ma beynehüme O öyle bir Rab ki; göklerin, yerin ve o ikisi arasındakilerin rabbi. Er Rahman; O sonsuz merhametin kaynağıdır. İşte o Rahman’dır. lâ yemlikûne minhu hıtaba ve hiç kimse O’na hesap sormaya malik olamayacak. Burada şahsen O’na cennet bağlamında geldiği için O’na karşı ağzını açamayacak değil, Hiç kimse O’na; Neden ona bundan şu kadar büyük nimet verdin diye hesap soramayacak şeklinde anlaşılmalıdır.

) Yevme yekumur Ruhu vel melaiketu saffâ; lâ yetekellemune illâ men ezine lehurRahmânu ve kale savâba;

O süreçte, RUH (insanların tümünde şuur boyutunda açığa çıkan TEK&#;il Esmâ hakikati mânâsı) ve melekleri saf saf kıyamdadır. (Fıtratında) Rahmân&#;ın izin verdiği hariç, kimse konuşamaz hâldedir! O da doğruyu söyler. (A. Hulusi)

38 &#; O günkü Kıyama duracak Ruh ve Melâike saf saf. Bir kelime söyleyemezler, o kimseden başka ki o Rahman ona izin vermiş o da savabı söylemiştir. (Elmalı)

Yevme yekumur Ruhu vel melaiketu saffân lâ yetekellemun insanlığa ait bütün ruhların ve meleklerin saf saf dizildiği gün kimse ağzını açamayacak. Evet, tercihim burada ki er Ruh nedir sualine tercihim; Katade, İbn. Abbas ve Hasan Basri’nin tercihidir. Ruh belirlilikten dolayı çoğul anlam taşır. İnsana dünyada üflenen akıl, irade, fıtrat ve vicdan suretinde tecelli eden ruh, bu ruhtur. Teveffinin ardından asli vatanında şahit olarak huzura çıkarılan ruh budur. Teveffi ruha nispetle kullanılır Kur’an da mevt, cesede nispetle. Ceset mevt olur, ruh teveffi eder, sahibine vefa gösterir ve sahibine gider. Ruh Allah’ın emirlerinden bir emirdir. Sahibi Allah’tır ve şahit olarak huzura gidecek bir emanettir.

illâ men ezine lehurRahmânu ancak Rahman’ın izin verdikleri müstesna. Yani onlar konuşabilirler. Burada Ezine; ûzn; kulak anlamından türetilmiş, kulaktan. İzin bekleyene müsaade olduğu için kulak kökünden türetilmiştir. İzn de aynı kökten gelmiştir. Evet Üzn. ve kale savâba sadece doğruyu söyleyecek.

Müşriklerin yamuk şefaat anlayışını reddeden bir ayet bu. yani O’nun huzurunda biri eğer birini kayıracaksa Allah’ın kayırdığını kayıracak. Çünkü Allah’ın razı olmadığından Allah’ın sevdiği razı olamaz. Peygamberler, sıddıyklar, alimler, şehiydler; Allah’ın razı olduğundan razı olacaklar. Razı olmadığından da razı olmayacaklar.

) Zâlikel yevmülHakk* femen şâettehaze ila Rabbihi meâba;

İşte budur Hak süreç! Artık dileyen Rabbine erecek çalışmayı yapsın! (A. Hulusi)

39 &#; O günkü haktır, o halde dileyen Rabbine varacak bir yüz edinsin. (Elmalı)

Zâlikel yevmülHakk işte bu hakkın tecelli ettiği gündür. Hakikatin tecelli ettiği gündür. femen şâettehaze ila Rabbihi meâba artık kim dilerse rabbine varan bir yol tutsun. Dileyen rabbine varan bir yol tutsun, yani fahvel hitab dileyen de rabbine varmayan bir yol tutsun. Ama sonunu iyi düşünsün.

) İnna enzernaküm &#;azâben kariyba* yevme yenzurulmer&#;u ma kaddemet yedahu ve yekulülkafiru ya leyteniy küntü turaba;

Doğrusu biz sizi yakın bir azap (ölüm) ile uyardık! O gün kişi, ellerinin (kendine) ne takdim ettiğine bakar; hakikat bilgisini inkâr eden de şöyle der &#;Keşke toprak olsaydım!&#; (A. Hulusi)

40 &#; Çünkü biz size yakın bir azâbı ihtar ettik, o gün ki kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve diyecek ki kâfir: ah nolaydı ben bir türâb olaydım. (Elmalı)

İnna enzernaküm &#;azâben kariyba şüphesiz biz sizi yakın, çok yakın bir azab ile uyarıyoruz. yevme yenzurulmer&#;u ma kaddemet yedahu ve yekulülkafir O gün geldiğinde kişi takdim ettiklerine bakacak, eliyle ne gönderdiğine bakacak. Daha hayatta iken ahireti için yaptığı yatırıma bakacak Yaptığı yatırımın hep günah olduğunu gören kimse bakacak ki içinde yüz ağartıcı bir yatırım yok. Dünyada yapıp gönderdikleri, cehennemini büyütmüş, cennetini değil. Ateşini kışkırtmış, Nûr’unu yakmamış. Bakacak ki yüz karası, kendini mahvedecek şeyler.

İşte o zaman nankör kişi diyecek ki ya leyteniy küntü turaba nolaydım, keşke toprak olaydım. Keşke toprak olup gideydim de bu günleri görmeyeydim diyecek. Yani zira bu kişi yaşarken yeniden diriliş gerçeğini göz ardı etmiş, ölünce toprak olacağını sanmıştı. Ama orada baktı ki ölünce toprak olunmuyor. Evet, bugün bir tek ölümü çağırmayın diyordu ya Kur’an; ölümleri çağırın, bir çok ölümü çağırın, size bir tek ölüm yetmez. İşte o tiplerden birinin son halini, ahirette ki içine düştüğü o derin pişmanlığı dile getiren bu ayetle sure son buluyor.

“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

İlgili

 

Etiketler: ekabir, KUR'AN, tefsir

Nebe suresi ayet Açıklaması

Nebe-suresiayet-açıklaması
Nebe-suresiayet-açıklaması
Açıklama 1: 
Allah Tealâ, ateş ehli olan kötülerin durumlarından bir miktar bahset­tikten sonra, cennet ehli olan iyilerin kurtuluş ve zafer yerinden de söz et­miştir, onlar ateşten kurtulup cennete sokulmuşlardır. Bunun Allah&#;ın bir lütfu ve ihsanı olduğu açıklanmıştır. İyilerin ve kötülerin durumlarının gösterilmesi, düşünme ve karşılaştırma, cennete götüren kulluğa teşvik ve ateşe götüren masiyet, küfür ve yalanlama konusunda uyarı için bir zemindir. Özet olarak Allah Tealâ kâfirlere olan vaidini andıktan sonra iyile­re olan vaadini de açıklamıştır.
Allah Teâlâ, kullarının uhrevî nimetlere dair yaklaşık bir fikir edinmelerini sağlamak ve onlar­da bir arzu uyandırmak için, birçok âyette olduğu gibi burada da idrak ve anlama gücüne göre temsilî bir anlatımla bu dünyada en çok ihtiyaç duydukları, arzuladık­ları, sevdikleri maddî-bedensel hazlardan örnekler vermiştir. Bu anlatımda Kur&#;an&#;ın ilk muhataplarının beklentilerinin dikkate alındığı da söylenebilir, keza bu anlatımdan, âhirette cennete girmeyi hak eden her bir insana, dünyadaki ame­line zihnî ve ruhî kemaline, mutluluk anlayışına ve beklentisine göre neleri istiyor ve bekliyorsa onların verileceği sonucunu çıkarmak da mümkündür.
Bu anlatım, cennette mü&#;minler için hazırlanan eşleri tasvir etmek­tedir. Bunlar genellikle iki kısımdır: Biri, cennet yaratıldığı zaman orada yaratılan «Huri»denilen ve mahiyeti bizce bilinmeyen bakire ve yaşıt eş­lerdir. Diğeri, dünyadaki sâliha eşlerdir ki, cennete girince onlar da huri misali yaşıt duruma gelir ve genç kız görünümü alırlar.
KE&#;S, kâse demektir. Dolu kadehe denir. Meşhur mânâda bunun hakikatı, içinde içki bulunan kadehin kendisidir. Özellikle içindeki içkiye de denir. İçki içenlerin asıl maksadı neticede içkinin vereceği neşe olduğu için, daha sonraları bu kelime zikr-i sebeb irade-i müsebbeb (sebebi söyleyip neticeyi kastetme)yoluyla tam neşeden mecaz olarak kullanılmıştır ki, edebiyatta bu mânâda kullanılışı yaygın olmuştur. Şu halde &#;tam anlamıyla dolgun, vereceği neşe içinde hiç sarhoşluk ve sersemlik bulunmayan, o anda ve daha sonra her türlü gam ve kederden uzak saf ve duru bir hayat zevki&#; demek olur. Böyle bir hayat ise, &#;Kuşkusuz ahiret yurdu, işte gerçek hayat odur.&#;(Ankebut, 29/64) delilince ancak ahiret hayatıdır. Çünkü dünyanın hiçbir neşesi yoktur ki içinde bir keder ve başağrısı bulunmasın.
Bu nedenle &#;ke&#;s&#; demekle gözetilen &#;tam neşe&#; mânâsı dünya kadehlerinde, dünya şaraplarında yoktur. Bunlar bir neşeye karşılık bir türlü yıkımla doludur. Bundan dolayı Kur&#;ân&#;da dünya şarabı &#;Şeytanın işinden bir pislik.&#;(Mâide, 5/90) ve &#;Günahları faydalarından büyüktür.&#; (Bakara, 2/) diye nitelendiği halde, ahiret şarabı &#;Tertemiz bir içecek&#;&#; (İnsan, 76/21) şeklinde nitelenmiştir ki bu, dünyada ancak mutlak bir iman, tertemiz bir aşk neşesi ile ruhani bir gaye halinde düşünülebilir. Bunda cismani zevkten ruhani zevke, geçici güzellik aynasından mutlak güzelliğin şevkine geçen öyle derin ve sonsuz bir sevgiliye kavuşma neşesi vardır ki, yolunda dünyadan geçilir, canlar feda edilir.
 
Açıklama 2:
&#; İlgili ayetin meali şöyledir: “Şüphesiz, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar/takva sahipleri, başarı ve mutluluğa ererler. Onlara bahçeler, üzüm bağları, turunç göğüslü genç yaşıt dilberler, dolu dolu kadehler var.”(Nebe, 78/)
Tabii başka meallerde benzer ifadeler de var dır. Bu konuda şunları söyleyebiliriz:
a) Ayetin ifadesinde “göğüsleri yeni tomurcuklanmış” denilmemiştir. Bazı  meallerde eklenen “henüz” kelimesi, ayetin ifadesinde yer almamıştır. Bu sebeple, ayette “göğüslerin tomurcuklandığı yıl, ay gün” gibi belirli bir zaman dilimine vurgu yapılmamıştır. İfade edilen “göğüsleri tomurcuklanmış olan kadınlar”dır. Bu tomurcuklanma yeni de olabilir, -söz gelişi- 33 yıl önce de olabilir. Ayetin kullandığı ifadeler belirli bir zaman dilimini kesinlikle içermemektedir.
b) Ayette söz konusu edilen kadınlar dünya kadınlarından çok cennetteyaratılmış hurilerdir. Huriler bir anne rahminde değil, Hz. Adem gibi annesiz ve babasız olarak yaratılmışlardır.
Dolayısıyla, onlarda zaman içerisinde büyümek/tekamül etmek yoktur. Yani, göğüsleri yaratıldıklar günden itibaren tomurcukludur. Bu sebeple,“tomurcuklanmanın yaşlarında olduğunu” söyleyip, küçük yaşa itiraz etmek yersizidir
c) Bazı alimlere göre ayette geçen “Kevaib” kelimesi, tomurcuklu değil, bakire olan kadın anlamınadır. (bk. Maverdi, ilgili ayetin tefsiri)
d) Bazı alimlere göre ayette geçen “Kevaib” kelimesi, Kâib’in çoğuludur. Kâibise, 15 yaşındaki kızlar için kullanılan bir vasıftır. (bk, İbn Aşur, ilgili yetin tefsiri)
e) Genel anlayışa aykırı da olsa, burada göz ardı edilmemesi gereken şöyle bir yorum da yapılabilir:
&#; Konumuzu ilgilendiren Surenin ayetinde yer alan iki kelime vardır: “Kevaib” ve “Etrab” kelimeleri. Bildiğimiz yorumlarda “Kevaib” kelimesi “Kâib”in çoğulu olup “Tomurcuklu göğüs”“Etrab” ise Tirb’in çoğulu olup “Yaşıtlar” anlamı verilmiştir. Bu kelimeleri böyle anlamlandırmak yanlış değildir.
Ancak yanlış olmayan bir anlamlandırma da şudur: “Kevaib” kelimesi, “Ke’be”nin çoğuludur. Ke’be kelimesi, “yuvarlak-tümsek” manasına gelir. Mesela: tavlada kullanılan zarlar için de “Ke’be” kelimesi kullanılır. Buna göre, bu kelime daha önceki ayette geçen İneb’in bir vasfı olup üzüm danesi manasında da algılanabilir.
Ayetin ikinci kelimesi olan “Etrab” ise yaşıt anlamına geldiği gibi, “denk”anlamına da gelir. Zaten yaşıt olup yaşta eşit olanlar birbirinin dengi demektir.
Bu yoruma göre ayetin manası “göğüsleri tomurcuklu yaşıt kızlar” değil, “(büyüklük, sağlamlık ve tatlılık bakımından) birbirine denk olan üzüm daneleri” anlamına gelir.
&#; ayetleri bütüncül bir bakışla / siyak ve sibakına bakarak bir değerlendirme yaparsak, bu yorumun yabana atılacak bir şey olmadığını görürüz. Bu hususu birkaç noktada açıklayalım:
Birincisi: Konuyla ilgili bu ayetlerin hiç birinde hurilerden, kızlardan, kadınlardan söz edilmemiştir. Burada “bağ-bahçe-kadın” kompozisyonu gibi genel bir anlayış esas alınarak kadın söz konusu edilmiştir.
İkincisi: Bu yorum, ayetin önceki ve sonraki ayetlerle daha çok uygunluk göstermektedir. Şöyle ki:
Bu ayetten önce yer alan ayette “Onlara bahçeler, üzüm bağları var.” denilmiştir. ayette bu üzüm bağlarında bulunan üzümlerin güzelliklerine işaret edilmiş ve “(büyüklük, sağlamlık ve tatlılık gibi özellikleri bakımından) birbirine denk olan tomurcuk üzüm daneleri var” denilmiştir. Bu ayetten sonraki ayette ise, “(Bu güzel üzüm danelerinden) dolu dolu kadehler var.” olduğuna işaret edilmiştir.
Demek burada, “asmalardan devşirilen ve birbirine denk olan dane dane üzümler  ve o üzümlerden yapılıp dolu dolu kadehlerde sunulan içecekler”söz konusu edilmiştir. Görüldüğü üzere, bu üç ayette, son derece uyumlu bir bütünlük içinde, cennetin bahçeleri, bahçelerin meyveleri ve meyvelerin içecekleri anlatılmıştır.
Tabii ki, daha önceki manalar tefsir kaynaklarında yer lamasına karşılık, bu son yorum yer almamaktadır. Bunu kabul etmezse bile, -yukarıda kaynağı verilmiş olan- bazı tefsirlerde geçtiği üzere, burada “göğüsleri tomurcuklu kızlar” yerine “15 yaşında bekar kızlar” manasını tercih edilebilir.

Anahtar Kelime Alanı: nebe 33 nebe 33 tefsir nebe 33 edip yüksel nebe 33 diyanet nebe 33 arapça nebe 33 sorularla islamiyet nebe 33 hakkı yılmaz nebe 33 english nebe 33 ekşi nebe ayet tefsiri nebe 33 ayet nebe 33 yaşar nuri nebe 33 anlamı nebe 33 açıklama nebe 33 agnostik nebe suresi 33 ateistforum nebe suresi ayet oku nebe suresi 33 ayet türkçe meali nebe suresi 33 anlami nebe 33 dinle nebe suresi 33 diyanet nebe 33 mustafa islamoğlu nebe 33 kuran nebe 33 meali nebe 33 meali diyanet nebe 33 ayet türkçe meali nebe 33 nedir nebe suresi 33 nolu ayet nebe 33 seafoodplus.info quran nebe 33 nebe 33 suresi nebe suresi ayet tefsiri nebe suresi ayet. ahzab nebe suresi 33 tefsiri nebe suresi 33 uncu ayet nebe suresi 33 ve 34 nebe 33 34 nebe 33 34 35 nebe 33 36 nebe 32 33 34 nebe suresi 31 32 33 ayet nebe suresi 31 32 33 ayetler nebe 78 33
Mezhepler Nasıl Ortaya Çıktı? Nasıl Mezhep Kurulur? “Okuyan Mezhebi” Kuruyoruz
HadislerSorular

Mezhepler Nasıl Ortaya Çıktı? Nasıl Mezhep Kurulur? “Okuyan Mezhebi” Kuruyoruz

Mezheplerin Ortaya Çıkış Süreci Nasıldı? Mezhepler Nasıl Kuruldu? “Okuyan Mezhebi” Kuruyoruz (Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için BURAYA TIKLAYIN) Yazıya başlamadan önce not: burada yaptığımız şey işin mantığını kavramanız için yoksa mezhep falan kurduğumuz yok yanlış anlaşılmasın. Bu yazıda isim olarak Mehmet Okuyan&#;ı seçtik bu sadece bir örnek başka biriside olabilirdi isime değil yazının mantığına odaklanın. […]

Devamını Oku
Allah-Şeytanı-Kötülük-Yapması-İçin-Mi-Yarattı-2
Sorular

Allah Şeytanı Kötülük Yapması İçin Mi Yarattı?

Yazının Görsel Haline Ulaşmak İçin BURAYA TIKLAYIN Eğer İslam ile ilgili bir mesele hakkında konuşuyorsak İslam’ın konuyla ilgili verdiği bilgilere bakmamız lazım İslam’ın bize verdiği bilgilere göre Şeytan bir “CİN’dir” yine İslam’ın bize verdiği bilgilere göre Cinler de İnsan gibidir. Yerler, içerler, uyurlar, cinsiyetleri vardır, evlenirler, çocukları olur, onların da insan gibi ÖZGÜR İRADELERİ VARDIR, […]

Devamını Oku
Afrikada ki kabileye götürülen televizyon
SorularTefekkür

Afrika&#;da ki kabileye götürülen televizyon

Hayalen Afrika&#;nın en ücra bir köyüne yolculuk yapalım. Hayatında televizyon görmemiş bu insanlara, uzaktan kumandalı bir televizyonu hediye olarak beraberimizde götürelim. Bir haftalığına köydeki zeki insanları toplayıp seküler bilimin determinist yaklaşımını anlatalım. Daha sonra da televizyonun bilimsel olarak nasıl çalıştığına ilişkin bir teori geliştirmelerini isteyelim. İçlerinden zeki olanı şöyle bir bilimsel teoriyle gelsin: &#;Televizyon dediğiniz […]

Devamını Oku

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir