cürmünüz ne demek / Cürmünüz ne? -Cenk Yiğiter* – funduszeue.info

Cürmünüz Ne Demek

cürmünüz ne demek

C&#;rm&#;m ne demek, ne anlama gelir? TDK'ya g&#;re c&#;rm&#;m kelimesi s&#;zl&#;k anlamı

Haberin Devamı

Cürmüm kelimesi eski kelimeler arasında yer alan bir kelimedir. Gündelik hayatta yeni karşılıkları daha çok kullanılmakta ve eski eserlerde yahut hukuk kurallarında kullanımı devam etmektedir.

Cürmüm Ne Demektir? Ne Anlama Gelir?

Cürmüm kelimesi eski dönemlerde sık kullanılan bir kelime olarak bilinmektedir. Cürmüm kelimesi kelime manası olarak cürüm şeklinde kullanılıp günah, suç veya kabahat anlamına gelmektedir. Cürmüm kelimesi ise kabahatim veya suçum anlamına gelmektedir.

Eski dönemlerde cürmüm kelimesi borcum nedir şeklinde kullanıldığı gibi benim gücüm anlamına da gelmektedir. Cümle içinde kullanımına göre kişinin kendi gücü ile yaptığı işleri de ifade etmektedir.

Türk Dil Kurumuna Göre Cürmüm Kelimesinin Sözlük Anlamı Nedir?

Haberin Devamı

Türk Dil kurumuna göre cürüm kelimesinin birinci tekil şahıs kullanımı olan cürmüm kelimesi günahım veya kabahatim anlamına gelmektedir. Diğer bir anlamı ise suçum anlamı da taşımaktadır. Cürmüm kelimesi bir konuda bir kişinin yapmış olduğu suç yerine geçen fillerin ifade ediliş biçimidir.

Örneğin günlük hayatta suçum nedir şeklinde kullanılan soru cümlesindeki suç kelimesi eski dönemlerde cürmüm nedir şeklinde kullanılmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin,
TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma.
16 Ekim

 

 


Muhterem Milletvekilleri,

Çok Değerli Hanımefendiler, Beyefendiler,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Haftalık olağan Meclis parti grup toplantımıza başlarken hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Yurdumun her köşesinde hayat mücadelesi veren aziz vatandaşlarıma, bununla birlikte Türk-İslam coğrafyasında varlığının ve birliğinin müdafaasını yapan kardeşlerime gönül dolusu selamlarımı gönderiyorum.

Güvenlik ve huzur ihtiyacı insanlığın en temel meselesidir.

Güvenlik kaybolmuşsa, huzur kalmamışsa ne ekonomik gelişmişlikten, ne siyasi güçten, ne de parlak bir gelecekten bahsetmek mümkündür.

Küresel düzeydeki anlaşmazlıklar, bölgesel düzlemdeki kamplaşmalar hem insanımızı hem de bütün insanlığı derinden sarsmaktadır.

Dünya fazlasıyla istikrarsız, bir o kadar da belirsizliklerle dolu süreç ve dönemden geçmektedir.

Krizlerin biri biterken diğeri başlamaktadır.

Kategorik çatışmalar, kanlı hesaplaşmalar, karanlık planlar birbirine eklemlenerek kronikleşmekte, dahası kökleşmektedir.

Uluslararası toplum adeta kendi kendinin kuyusunu kazmaktadır.

İnsanlık değerleri, adalet ve ahlak ilkeleri yok sayılmaktadır.

Devletlerarası ilişkiler, ülkeler arası irtibatlar, milletler ve toplumlar arası diyaloglar gittikçe körelip her geçen gün kopuşun sınır hattına yaklaşmaktadır.

Özellikle Türkiye’nin de içinde bulunduğu geniş coğrafyaların durumu umut verici, huzur vaat edici değildir.

İsrail, Gazze’deki yıkım ve katliamlarına devam etmektedir.

Filistinli mazlumlar çok açık saldırı altındadır.

13 Ekim Cumartesi günü, Gazze’de barışçıl ve demokratik gösterilerini yapan Filistinli kardeşlerimize İsrail hiç acımadan, hiçbir vicdana sığmayacak şekilde ateşle karşılık vermiştir.

Sonuç olarak 7 Filistinli hayatını kaybetmiş, sayıları ’ü aşan Filistinli de yaralanmıştır.

Filistinliler yılından bugüne kadar abluka altında tutulan Gazze Şeridinin İsrail sınırında, 30 Mart ’den beri “Büyük Dönüş Yürüyüşü” temasıyla taşkınlıktan uzak, son derece demokratik gösterilerini yapmışlardır.

İsrail her zaman olduğu gibi tahammülsüz ve zorbadır.

Çocuklara silah doğrultacak kadar da gözünü kan ve kin bürümüştür.

Şiddet, İsrail devletinin vazgeçmeyeceği bir politika haline gelmiştir.

Terör yöntemlerini kullanarak mazlumların kanını döken, bölgesel gerilim ve habis senaryoların ana aktörü haline gelen İsrail’in arayıp da henüz bulamadığı belasına er ya da geç kavuşacağına yürekten inanıyorum.

Bilinmelidir ki, Kudüs komplosuyla mukaddesatımıza kast etmek için kuyruğa giren zalimlerin Allah’ın gazabıyla tanışacakları günler de çok uzak değildir.

Mazlumların arşı titreten ahları inanıyorum ki, müstebit ve müstevli emellerin tahtlarını sallayacak, taçlarını havaya uçuracaktır.

Allah var gam yoktur.

Allah bes baki hevestir.

Tarih, hiçbir katilin, hiçbir katliamcının yaptığı kötülüklerin yanına kalmadığını göstermemiştir.

İsrail’in Gazze’de düzenlediği menfur saldırıyı kınıyor, hayatlarını kaybeden Filistinli kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyor, yaralılara da şifalar temenni ediyorum.

Ayrıca 13 Ekim Cumartesi günü Afganistan’ın Tahar Vilayetinde, bir seçim mitingi sırasında meydana gelen terör saldırısında çok sayıda insan hayatını kaybederken, pek çoğu da yaralanmıştır.

Dost ve kardeş ülke Afganistan’a taziyelerimizi iletiyor, terör saldırısı sonucu can verenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Terörün olmadığı, teröristlerin yer almadığı, huzur ve güvenliğin tam hakimiyet kurduğu bir dünyaya ulaşmayı Rabbim’den niyaz ediyorum.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Türk milleti eşsiz sağduyu ve sabrı ile yaşadığı ağır istismarlara ve tahriklere karşı vakarını korurken sakinliğinden ve sükûnetinden de asla taviz vermemiştir.

Kurulan tuzaklar anbean bozulmuştur.

Kurgusu Türkiye düşmanlarınca yapılan oyunlar boşa çıkartılmıştır.

Kumandası hain ellerce gerçekleştirilen provokasyonlar kaynağında kurutulmuştur.

Bu söylediklerime delil olarak, dünden bugüne yaşanan ibretlik olaylar teker teker gösterilebilecektir.

Bölünme tartışmaları, sınır tanımayan tehditler, bölücü saldırılar, bekamıza düzenlenen suikastlar, devlete ve millete yönelik meydan okumalar çok tehlikeli olayların önünü açmıştı.

Ancak Türk milleti asalet ve soylu duruşunu göstererek yangına körükle gitmemiş, işbirlikçilere ve ihanet ehline prim vermemiştir.

Biz bu vatanı kolay bulmadık, asla da kaybetmeyeceğiz.

Biz bu ülkeyi akşamdan sabaha kurmadık, birileri dayatıyor, birileri istiyor, birilerinin canı çekiyor diye teslim etmeyeceğiz, tarihi haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz.

Zorluk varsa dayanacağız, kuşatma varsa yaracağız.

Yılgınlığımızı gözleyenler, yenilgimizi özleyenler mahcup olacaklardır.

Gerekirse canımızla, gerekirse malımızla, gerekirse de son damla kanımıza kadar bu vatanı, bu milleti, bu devleti tıpkı Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa gibi, tıpkı Şıpka Kahramanı Süleyman Paşa gibi, tıpkı Çanakkale’yi geçilmez yapan fedakar nesil gibi korkusuzca savunacağız.

Ağzında tek dişi kalmış emperyalizm canavarına Allah şahit ki yutulmayacağız.

Bizi çiğnemeye kalkan, öğütmeye çalışan, öldürmeye çabalayan kim olursa olsun ya boğazına dururuz, ya da haramla dolup taşan boğazını sıkar atarız.

Bu suretle bekamızı kurban ettirmeyiz, ona buna peşkeş çektirmeyiz, onun bunun merhametinden, insafından medet ve menfaat ummayız.

Dikkatinizi çekiyorum ki, güney kara sınırlarımız boyunca vahim ve vahşi bir senaryo hayata geçirilmek isteniyor.

Suriye ve Irak topraklarına tutunup ülkemizin mücavir alanlarını A’dan Z’ye kaosa sokacak çok tehlikeli bir planlama ve hazırlık devamlı surette ikmal ve ihata ediliyor.

ABD terör örgütleriyle aleni düşüp kalkıyor, açıktan emel ve hedef birlikteliği yapıyor.

Türkiye’nin kağıt üstünde müttefiki görülen bir ülke, dönüp dolaşıp Türkiye düşmanlarıyla bir oluyor, beraberlik kuruyor.

ABD kararını netleştirmelidir.

Tavır ve tutumunu sadeleştirmelidir.

ABD’nin müttefiki Türkiye midir? Yoksa PKK/YPG midir?

Bir terör örgütünün ağır silahlarla donatılması hangi ahlaka, hangi inanca, hangi kitaba, hangi akıl ve mantığa sığmaktadır?

Teröriste hoşgörü, terör örgütlerine yardım ve yataklık insanlığın bugüne kadar ki birikim ve kazanımlarına ihanet sayılmayacak mıdır?

ABD nereye varmak istiyor?

Fırat’ın batısında sinsi hesabı ayağına dolanan, aslında saha dışı bırakılan ABD, bu kez Fırat’ın doğusuna bütün gözünü dikmiş durumdadır.

Fırat’ın doğusunu kavrayarak sözde büyük Kürdistan projesine kan ve can takviyesi yapmak amacıyla seferber olan ABD, adeta zehir saçmakta, çok bariz şekilde terörizme çanak tutmaktadır.

Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünü tartışmaya açmaktadır.

Müttefiki olan Türkiye’yi pervasızca tehdit etmektedir.

Büyük Kürdistan emperyalizmin kanlı hedefidir.

Yıkım demektir, bölünme demektir, hatta savaş demektir.

Türkiye’nin egemenlik haklarını, milli güvenliğini hiçe saymaktır.

Binlerce kilometre uzaktan gelip sınırlarımızın dibinde terör örgütleriyle hıyanet cephesinde buluşan ABD, bırakınız insanlık mirasını lekelemeyi; kendi varoluşuna, devlet olma vasıflarına bile hakaret üstüne hakaret etmektedir.

Biz bundan sonra NATO çatısı altında nasıl çalışacağız?

NATO’nun devamını ne şekilde temin edeceğiz?

Hepsini geçtik, NATO’nun varlığı ve devamlılığı meşruiyetini hangi yollarla sağlayacak?

Sırtımıza hançer vurmak üzere harekete geçen bir ülkeyle lafın gelişi de olsa dostluktan nasıl bahsedilecek?

Menbiç Yol Haritası ile Menbiç Güvenlik Prensiplerinin bağlayıcılığı bundan sonra nasıl mümkün olacak?

12 Ekim tarihi itibariyle, Türkiye ve ABD tarafından Menbiç’in etrafında 59 bağımsız devriye faaliyetinin icra edildiği söyleniyor.

Teröristler Menbiç’in çevresine çukurlar kazıyor, ABD sözde Büyük Kürdistan hayaliyle avunuyor, PKK/YPG silah ve terörist takviyesiyle günden güne palazlanıyor.

Türkiye bu iğrenç tabloya sessiz kalamaz.

Milli bekamızı itlaf ve infaz etmek isteyen zulüm koalisyonuna asla tepkisiz duramaz.

Fırat Kalkanı Harekatıyla Azez-Cerablus arası nasıl emniyete alınmışsa, Zeytin Dalı Harekatıyla Afrin’de nasıl bir mıntıka temizliği yapılmışsa, aynısı, belki daha da tesirlisi Fırat’ın doğusunda başarılmalıdır.

Fırat’ın doğusu tehdit olmaktan tamamen çıkarılmalıdır.

Hainler doğduklarına doğacaklarına pişman edilmelidir.

Türkiye’nin bunu yapacak muktedir gücü vardır.

Türk milletinin beklentisi bu yöndedir.

Hiç kimse milletimizin sabrıyla oynamamalıdır.

Yeri gelirse hepimiz Mehmet oluruz, hepimiz şehadet kadrosuna isimlerimizi birer birer yazdırıp hainlerin kökünü kurutur, döktükleri kanda boğar, Türkiye’yi gene de düşürmeyiz.

Büyük Kürdistan beyhude hevestir.

Bu parça tesirli bölücü bombayı aramıza hiçbir güç atamayacaktır.

Türkiye’nin imhası demek olan bu melaneti hiç kimse tesis edemeyecektir.

Buna en başta huzurdan, refahtan, birlikten ve bin yıllık kardeşlikten yana Kürt kökenli vatandaşlarım müsaade etmeyeceklerdir.

Türk milletiyle oyun olmaz.

Türk milletine tehdit sökmez.

Türk milletine meydan okunmaz, okunamaz.

Yanılıp yenilip meydan okumaya cüret edenler ise bugüne kadar ağır sonuçlara katlanmışlar, bedelini sonuna kadar ödemişler, ödemeye de devam edeceklerdir.

Diyoruz ki: Ya istiklal ya izmihlal.

Ye milli beka ya hayata veda.

Ya devlet başa ya da kuzgun leşe.

 

Değerli Milletvekilleri,

Herkesin gözü önünde Türkiye’den Evanjelist bir Papaz geçip gitmiştir.

Bu Papaz ki, Türkiye ile ABD ilişkilerini resmen zehirlemiş, taammüden zaafa uğratmıştır.

Hakkında çok ciddi suçlamalar bulunan Papaz Brunson 9 Aralık ’de tutuklanmış ve cezaevine koyulmuştu.

Süren davanın iddianamesi ise yılının Mart ayında kabul edilmişti.

Papaz Brunson’un terör örgütleriyle ilişki ve irtibatı olduğu söylendi.

FETÖ ve PKK adına suç işleyip casusluk yaptığı ifade edildi.

ABD Başkanı Papaz’la yatıp Papaz’la kalktı.

Türkiye’ye yaptırım tehditleri savurdu.

Ülkemizden alınan çelik ve alüminyum vergilerini yükseltti.

Papaz Brunson’un serbest bırakılmaması halinde ilave yaptırımlar uygulanacağını ilan funduszeue.info’ın yardımcısı Pence aynı sorunlu ve şaibeli tavrı arttırarak sürdürdü.

1 Ağustos ’de İçişleri ve Adalet Bakanlarımız ABD’nin yaptırım listesine alındı.

Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin seviyesi dip yapmıştı.

Trump, Twitter kanalıyla tehditkâr mesajlarını yoğunlaştırdıkça kur yükseldi, faiz patladı, enflasyon azdı; nitekim Türkiye ekonomisine adı konulmamış savaş açıldı.

Ekonomik operasyonlarla Türkiye’nin taviz vermesi, geri adım atması, duruş ve tezlerinden ayrılması hedeflendi.

Papaz iki ülkenin bütün diyaloglarını tıkadı, onlarca yıllık ittifak hukukunu dinamitledi.

Türkiye ile ABD tarihin en kötü ilişki durumuna paldır küldür gerileyerek çakıldı.

Papaz Brunson’un 18 Temmuz tarihinde ev hapsine alınması fayda etmedi, sonuç vermedi, kanamayı durdurmadı.

12 Ekim tarihinde dördüncü kez hakim karşısına çıkarılan Papaz 3 yıl 1 ay 15 gün ceza almış; sonuç itibariyle infaz hükümleri gereğince yattığı süre de hesaba katılarak tahliyesi kararlaştırılmıştır.

Ve aynı günün akşamı önce Almanya’ya gitmiş, ardından da ABD’ye hareket etmiştir.

Trump, Oval Ofis’te Papaz’ı hasretle kucaklamış, kendisine dua ettirmiş, sanki Vietnam’dan, sanki Afganistan’dan, sanki Irak’tan dönen askerleri gibi karşılamıştır.

Kaldı ki, yıllardır üstlendiği ajanlık görevini vatan toprakları içinde Kilise’yi merkez tutarak yapan Papaz elbette amirlerinin her türlü övgüsüne mazhar görülecektir, gerçekte olan da bu olmuştur.

İlk bakışta ve yüzeysel olarak diyebiliriz ki, Papaz gitmiş, kavga bitmiştir.

Anlaşılan Papaz büyüsü de bozulmuştur.

Trump’ın Türkiye’ye hisleri şıpsevdiler gibi birden bire değişmiştir.

İki ülke arasındaki ilişkilerin düzeleceğini ifadeden de çekinmemiştir.

Bu arada eskiye döneceğiz sözleriyle Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkürü ihmal etmemiştir.

Seviyesiz Trump’ın yerini sempatik Trump almıştır.

Kırgınlığı Papaz iadesiyle geçmiştir. En azından görünen budur.

Trump’ın hal-i pürmelali, zannederseniz sokak aralarında birbirini itekleye itekleye top oynayanlar gibi, oyuncağı alınınca küsen, verilince sevinen çocuklar gibidir.

Böyle devlet yönetilmez, böyle devlet adamı olunmaz, böylesine şuur kaybıyla, aklı kaymasıyla Türkiye-ABD ilişkileri istikrarlı kalamaz.

Türkiye’nin değerini bir Papaza indiren, Türkiye’ye bakışını bir Papazla eşitleyen bir ülkenin başkanına güven duyulamaz, itibar edilemez.

Unutulmasın ki, bizi adam yerine koymayanı biz insan bile görmeyiz, göremeyiz.

Papaz’ı almak için her dayatmayı yapan, yegane siyasi ve diplomatik gündemi haline getiren ABD Başkanı, yarın bir başka meseleyle ilgili aynı tutumunu sürdürürse ne yapacağız?

Yine gözlerimiz döviz kuruna mı bakacak?

Yine kulaklarımız okyanusun karşı kıyısından gelecek haberlere mi odaklanacak?

Acaba Twitter’den ne diyecek, acaba hangi yaptırım kararlarını alacak, tekraren kendi kendimize bu soruları mı soracağız?

Bit için dam yakan, içten içe Türkiye husumetiyle motive olan kör ve kötürüm bir anlayışla köklü ve kalıcı diyalogları nasıl kuracağız?

Trump kendisini ali kıran baş kesen mi görmektedir?

Bu fütursuzluğunu, bu patavatsızlığını, bu hamakat ve husumetini neye yoralım, nasıl yorumlayalım?

Korumacı politikalar takip edecek, biz susacağız. Bu mu isteniyor?

Canı sıkılınca terör örgütlerine silah dağıtıp, PKK/YPG’ye gönül verip cinayetleri azmettirecek, biz görmeyeceğiz. Bu mu ima ediliyor?

Keyfi şekilde ticaret savaşlarının fitilini tutuşturacak, hezeyandan hezeyana koşacak, biz alttan alacağız. Bunu mu bekliyor?

Casuslar ülkemizde cirit atacak, hainler kudurmuş gibi saldıracak, Kiliseler istihbarat aparatı gibi çalışacak, misyonerler vızır vızır nifak saçacak, yetmedi FETÖ’cüler Pensilvanya’da saltanat sürecek; görmeyeceğiz, duymayacağız, konuşmayacağız, bunu mu arzu ediyor?

Trump’ın derdi nedir?

Böyle bir dünya nerede vardır?

Böylesine bir acziyet ve gafillik Türkiye’ye ne hakla müstahak görülmektedir?

Türkiye, ABD’nin sömürgesi değildir.

Türkiye, ABD’nin 51’inci eyaleti falan hiç değildir, asla, ama asla da olamayacaktır.

Trump uyuyorsa uyansın, uyanıksa ayağa kalksın; Türkiye’yi çadır devletleriyle bir tutma ayıp ve ahlaki noksanlığından derhal uzaklaşsın.

ABD Başkanı büyük Türk milletini hafife almasın, Türkiye’nin şanını ve şerefini tartışmaya açacak sefillikle arasına mesafe koysun.

Bu işin şakası yoktur.

Bu konunun ederi gideri, arası ortası yoktur.

Türk’e kefen biçilmez, Türk’le eğlenilmez, Türk’e tuzak işlemez.

Papaz’ın serbest kalması elbette pek çok soru işaretine de neden olmuştur.

Terör örgütleriyle ilişki ve iltisakı belli olan bir şahsın, casusluk suçlamasıyla tutuklanan bir misyonerin, 2 yıl bile dolmadan serbest kalması adalet ilkeleriyle nasıl izah edilecektir?

Papaz Brunson’un üç gizli tanığın ifadesiyle suçlanması, sonra da savcı değişikliğiyle birlikte yine aynı tanıkların değiştirilmiş, tahrif ve tahrip edilmiş ifadeleriyle serbest kalması bağımsız ve tarafsız hukuka ne kadar uygundur?

O halde herhangi bir davada ayarlanacak birkaç gizli tanık bir insanı suçu yoksa felakete suçu varsa feraha ulaştırabilecektir.

Papaz davasında ifade değiştiren, Türk adaletini şaibelerle hırpalayan gizli ve kiralanmış tanıklar kimlerdir?

Bu gizli tanıklar kısa süre içinde ifade ve görüşlerini nasıl değiştirmişlerdir?

Güvenilmez, fiyatı olan, duruma ve günün şartlarına göre görüş değiştiren kişi ya da kişilerin tanıklığıyla adalet yaşar mı? Yaşasa bile buna adalet denir mi?

Geçmişte kumpas davalarına damga vuran gizli tanık terörünün nelere mal olduğu, hangi mağduriyet ve mahkumiyetlere yol açtığı gayet iyi bilinmektedir.

Gizli tanık Türk Ceza Hukuku sistemine ekilen fitne tohumudur.

Nerede ve kimin aleyhine işleyeceği ise meçhuldür.

Türk hukukunu gizli tanık tasallutundan kurtarmak hepimizin boynunun borcudur.

Bir yanda 35 yılla yargılanıp, diğer yanda 2 yıl bile dolmadan yakayı kurtaran bir casusun vebaline millet vicdanı nasıl ortak olacaktır?

İstenen cezayla verilen ceza arasındaki uçurumu kim, nasıl kapatacaktır?

Bir önceki duruşmada söylediklerini bir sonraki duruşmada inkar edip tam aksini iddia eden gizli tanıklarla bağımsız ve tarafsız yargı nasıl teşekkül ve tecelli edecektir?

Hadi bunlar oldu diyelim.

Yargı kararına saygımızı dile getirip yutkunduk sayalım.

Hukuken pek çok mahsurları da görmezden gelelim.

Bu çerçevede Papaz Brunson verildiyse, ABD’deki Papaz Gülen niye alınmaz, neden alınamaz?

Halbuki ver Papazı al Papazı demiştik.

Sözümüz sözdü, irademiz senetti.

Cevabını aradığımız soru şudur: Pensilvanya’daki Papaz ne zaman ülkemize iade edilecek?

Bu hain Türk adaletinin önüne ne zaman çıkarılacak?

Varsayalım Papaza Papazla karşılık vermediler.

Bu kapsamda umut ettiğimiz takas diyelim ki gerçekleşmedi.

İki Papazı da ellerinde tutmak istediler.

Bu durum karşısında Halkbankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın iadesi ne zaman olacak?

Maksadımız siyasi eleştiri yapmak veya yeni bir siyasi polemik sayfası açmak değildir.

Dış politika konusunda hükümete verdiğimiz destek tartışmasız ve ortadadır.

Ancak milli vicdanı rahatsız eden bir sorunla ilgili kanaatlerimizi dile getirmek, hatta sitem ve şikayetimizi seslendirmek en makul hakkımız, en meşru görevimizdir.

Meselemiz Türkiye’nin saygınlığıdır, Türk milletinin sözünün dinlenmesidir.

Evanjelist Papaz gözle kaş arasında uçup gidecek, peşinde olduğumuz FETÖ Papazı Pensilvanya’dan örgütünü idare edecek, böylesi bir tablo tarihi hata sayılmayacak mıdır?

O darbeciyi, o teröristi, o haşhaşiyi, o Türk ve İslam düşmanını istiyoruz, şehidimizin hesabını vermesini sonuna kadar bekliyoruz, vermezlerse de ne yapıp edip söke söke almanın yollarını bulacağımıza inanıyoruz.

Türkiye yeni yetme bir devlet değildir.

Türkiye köksüz ve temelsiz bir devlet de değildir.

Hukuk varsa devlet vardır, devlet varsa hükümranlık vardır, hukuk sakatlanırsa devlet irtifa ve itibar kaybedecektir.

Türk devlet aklının, Türk devlet felsefesinin özü de birdir, esası da bellidir, o da adalettir.

Vicdanını ve şuurunu kaybeden bir millet tarihten kaybolacaktır.

Adalet ise milletin vicdanına tutunmuş hakikatleri satırlara geçirmektir.

Ziya Gökalp diyor ki:

“Devletimde halkın örfü hakimdir,

Başka kuvvet onu tahdit edemez.

Kanun hakka hakim değil hadimdir.

Sebep yokken ferdi takyit edemez.”

Adalete hürmet ve bağlılığından dolayı Türk milleti tarih boyunca adından söz ettirmiş, çağlara mührünü vurmuş, haysiyetini var olagelmiştir.

Bu itibarla Papaz Brunson kararı, ne söylenirse söylensin, nasıl tevil edilirse edilsin milletimizi üzmüş ve yaralamıştır.

Bakalım, dövizin akıbeti ne olacaktır?

Görelim, yüzde 10’la başlayan fiyat indirimleri enflasyonu eski seviyelerine çekecek midir?

Bunların takipçisi olacağız.

Fırsatçıların, tefecilerin, karambolde arı bırakıp karın hevesine kapılan ahlaksızların peşini bırakmayacağız, enselerinden nefesimizi eksik etmeyeceğiz.

 

Muhterem Arkadaşlarım,

Washington Post Yazarı Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim tarihinde evlilik işlemleri için gittiği ve bir daha da çıkamadığı Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu binasındaki belirsizlik halen sürmektedir.

Adeta insan aklıyla alay edilmektedir.

Kaşıkçı’dan iz yoktur, haber yoktur.

Zannederseniz buharlaşıp uçmuştur.

Zannederseniz yer yarılıp içine düşmüştür.

Cemal Kaşıkçı’nın akıbetiyle ilgili pek çok vahim iddia gündemdedir.

İstanbul’da güpegündüz Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girip bir daha da ortalıkta görünmeyen bir gazeteciye ne olduğu, nereye gittiği, neyle karşılaştığı bir türlü açıklığa kavuşturulamamıştır.

Türk ve Suudi yetkililer dün akşam saatlerinde inceleme yapmak maksadıyla Başkonsolosluk binasına girmişlerdir.

Bu incelemeden ne çıkacağı ise belirsizdir.

Bir binaya girdiği belli olup da çıkışı bilinmeyen, çıktığı görülmeyen bir şahsı bulmak için, acaba nasıl bir inceleme yöntemi takip edilecektir?

Suudi Arabistan’dan gelen ve iki ayrı jetle taşınan esrarengiz şahısların Cemal Kaşıkçı olayıyla bir bağlantısı var mıdır?

Muhalif kimliğiyle bilinen bu gazeteci örtülü bir operasyona maruz mu kalmıştır?

Konsolosluk binalarının dokunulmazlığı bilinmektedir.

Söz konusu binalarda diplomatik misyon şeflerinin onayıyla arama ve inceleme çalışmalarının yapılacağı da açıktır.

Bizim temennimiz Kaşıkçı olayındaki sis perdesinin aralanması, içyüzünün daha fazla gecikmeden aydınlatılmasıdır.

ABD-Suudi Arabistan ve Türkiye arasında krize ve bilmeceye dönüşen Cemal Kaşıkçı vakasının tarafsız ve objektif şekilde vuzuha ermesi şarttır.

Konsolosluk binasına girişi kameralara yansıyan, ama çıkışı görülmeyen Kaşıkçı’nın durumunu netleştirmek için hiç kimse kaçak güreşmemeli, saman altından su yürütmemelidir.

Suç varsa, suçlular belliyse gereği mutlaka yapılmalı, Türkiye’yi töhmet altında bırakmak için fırsat arayan mihraklara asla koz verilmemelidir.

 

Değerli Milletvekilleri,

Merhum Cemil Meriç der ki; vatandaşlar günün çetin kavgalarında yer alırken yıldızlara serenat besteleyen bedbahtın adı savaş kaçağıdır.

İnsanımız hayatın ağır şartlarıyla boğuşmaktadır.

Siyaset kurumunun temel vazifesi milletimizin maruz kaldığı sorunlara kafa yormak, çözüm üretmek, samimi ve yapıcı tekliflerde bulunmaktır.

Bunu yapmayan, yapamayan siyasetçiler ise savaş kaçağı değilse bile ahlak kaçağı, dürüstlük ve iyi niyet fukarasıdır.

Hepinizin bildiği gibi siyasetin kaynağı ve öncelikli ilgi alanı insandır.

İnsanın mutluluğu, refahı, huzuru ve onuru günümüz siyasetinin odağı olmuş; siyaset anlayışları, siyaset üslubu ve siyaset tercihleri bu temel üzerinde yükselmeye başlamıştır.

Nerede bir insan varsa, nerede bir insanın karşılaştığı bir sorun görülüyorsa siyaset bunların çözümüne kafa yormak, akıl üretmek ve çözüm bulmak mecburiyetindedir.

Günümüzün siyaset algısı ve ulaştığı seviye bunu gerektirmektedir.

Sorunların bir kısmını göz ardı ederek yalnızca belirli alanlarla meşgul olmak, diğerlerini yok saymak eksik ve kusurlu bir siyaset anlayışının sonucudur.

Tarih boyunca insan olmanın bitmek tükenmek bilmeyen arayışları bugünkü zaman diliminde demokratik talepler halinde devam etmektedir ve bundan sonra da edecektir.

Nasıl yaşayacağına, nasıl barınacağına, nasıl besleneceğine yönelik temel ihtiyaçlarının yanı sıra, insanlık haklı olarak nasıl yönetileceğini, kimlerin kendisini yönetmesini istediğini, hangi haklara sahip olacağını da belirleme gücüne ve katılım yetkisine sahiptir.

Yalnızca demokrasilerin sunabileceği bu tarihi imkânlar ve tercih etme seçenekleri beraberinde siyaset anlayışlarına ve siyaset adamlarına kıyasıya bir rekabet ve yarışma da getirmiştir.

İnsanımız daha onurlu, daha tok, daha özgür, daha kudretli, daha güvenli, daha kaynaşmış gibi sayısız ve karmaşık insani ve toplumsal beklentilere cevap vereceğine inandığı siyaset anlayışlarına destek ve onay vermektedir.

Kara propagandaların tesirini ayıklamış, tehlikeli karartmaların etkisinden arınmış, aldatma ve istismarların markajından ayrılmış her vatandaşımız kendi geleceğini tertemiz iradesi doğrultusunda belirleyecektir.

Bu yolla Türkiye daha güzele ulaşacaktır.

Türk milleti hak ettiği gelişmişlik seviyesine mutlaka varacaktır.

Bunu yaparken bekamızı muhafaza edeceğiz.

Bunu sağlarken küresel dayatmalara karşı uyanık olacağız, iç ve dış çıkar odaklarına karşı tetikte duracağız.

24 Haziran Milletvekili ve Cumhurbaşkanı Genel Seçimlerinin hitamında resmen uygulamaya geçen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi istikbalin güçlü Türkiye’sini bina edecektir.

Önümüzdeki engeller mutlaka milli birlik ve dayanışma ruhuyla aşılacaktır.

İnsanımızın mutlu olması, güven ve huzur arayışı en doğal hakkıdır.

31 Mart tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri yeni sistemin kökleşmesi, geleceğin mimarisi, milli bekamızın sağlam esaslara bağlanması için istikrar içinde yapılmalı ve makul sonucu vermelidir.

Bizim değerlendirmemiz, 24 Haziran seçimlerine damga vuran Cumhur İttifakı’nın Mahalli İdareler Seçimlerine de ahlaken ve esasen yön verip istikamet çizmesidir.

Siyasi kaygı taşımıyoruz, çünkü aziz milletimize güveniyoruz.

31 Mart ’a belediye sayısı artar mı azalır mı zaviyesinden bakmıyoruz, oy oranlarıyla yaklaşmıyoruz.

Aklımızda hep Türkiye vardır.

Türklüğün bekası aklımızın ve ahlakımızın mihenk taşıdır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne taarruz planı yapan zillet ittifakının ve arkalarındaki muhasım odakların sistem tartışmalarını alevlendirip rejim krizi çıkarma niyetlerinin önüne geçmek istiyoruz.

Siyasi dürtülerle, günlük ve kısa menzilli hedeflerle büyük davaların taşınamayacağının bilincindeyiz.

Türkiye’nin geleceğini dengeli ve kalıcı şekilde belirleyeceksek 31 Mart ’a milli ve ahlaki temelde yaklaşmamız, aynı zamanda Cumhur İttifakı’nın ruhuna uygun hareketimiz kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.

Bizim kalbimizde millet aşkı, gönlümüzde vatan sevgisi, göğsümüzde Türk-İslam asırlarının onuru vardır.

Türk milletinin daha nice asırlara bağımsız, bağlantısız ve güçlü olarak ulaşması yegane arzumuzdur.

Bunu da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle başarabiliriz.

Bunu da yeni sisteminin yerleşip kurumsallaşmasıyla yapabiliriz.

CHP pusudadır, sokağa göz kırpmaktadır.

HDP punduna getirip suyu bulandırmanın emelindedir.

İP’in ise metruk bir tekne gibi ne yapacağı, bir süre sonra hangi kayalığa çarpıp dağılacağı az çok bellidir.

Türkiye’yi bu müflis ve mürai ellere bırakamayız.

Türkiye’nin bekasını riske atamayız, yeni hükümet sistemini tartışmaya açamayız, açtıramayız.

CHP’nin İş Bankası hisseleri konusu gündeme gelince çılgına dönmesi, denetim ve kontrolü hepten kaybetmesi ülkemizin nasıl bir badire ve belanın kıyısında olduğunu belgelemiştir.

CHP’li bir genel başkan yardımcısı diyor ki:

“CHP olarak eşkıya karşısında Anayasa’dan kaynaklanan her türlü direnme hakkımızı kullanırız.”

Bu alçak ifade karşısında sormak lazımdır ki, eşkıya kimdir?

Direnme hakkından kast edilen nedir?

Diyorum ki, ateş olsanız cürmünüz kadar yer yakarsanız.

Eşkıyaya gelince, uzağa bakmayın, başka yerde aramayın, çevrenizi kolaçan edin, birbirinizi yoklayın, kimlerle oturup kalktığınıza bakın işte o an eşkıyayı muhakkak görürsünüz.

CHP’li yöneticiler herkesi aynadaki akislerine benzetiyorlar.

Atatürk’ün miras ve tapusunun delinmeye çalışıldığını söylüyorlar.

Mülkiyet ve miras hakkıyla özel hukuk hükümlerinin hiçe sayıldığını masal gibi anlatıyorlar.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçek varisi büyük Türk milletidir.

Bugünkü CHP’nin Atatürk’le yolları çoktan ayrılmıştır.

Siz kim Atatürk kimdir?

Sizin nereniz Atatürk’e benzemektedir?

Sizin neyiniz Atatürk’ü hatırlatmaktadır?

Yok öyle mirasyedilik, İş Bankası hisseleri doğruca Hazine’ye devredilmelidir.

Aslında bizatihi CHP sorumluluk alıp, kanuna gerek yok deyip hisselerini Hazine’ye bırakacak samimiyeti göstermelidir.

Ne var ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk yaşasaydı bugünün CHP yöneticilerini evlatlıktan reddeder gibi reddeder, üstüne bir de mirasından mahrum ederdi.

Milliyetçi Hareket Partisi CHP’nin İş Bankası hisseleriyle ilgili kanuni düzenleme olması halinde elbette gönül huzuruyla desteğini verecek ve emanetin asıl sahibine geçmesine mutlaka katkı sunacaktır.

Tavsiyemiz, CHP’nin milletin sesine kulak vermesi, üzerine çöreklendiği hisselerin Hazine’ye devrinden korkmaması, bankacılık değil milli ve ahlaki ölçülerde siyaset yapmasıdır.

Sözlerime son verirken muhterem heyetinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyor, hepinizi Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.

Sağ olun, var olun diyorum.

 

 

MHP Lideri Bahçeli 6 muhalefet liderinin toplantısına ilişkin konuştu: &#;Bu ittifakın adı Kuytul İttifakı olarak akıllara kazınmıştır&#;

MHP Lideri Devlet Bahçeli, 6 muhalefet partisinin bir araya gelmesine ilişkin olarak, &#;Bu partiler şimdi Kuytulcuları da aralarına alarak sayıyı 6+2&#;ye çıkarmışlardır. Bu ittifakın adı Kuytul İttifakı olarak akıllara kazınmıştır&#; dedi. Rusya-Ukrayna savaşı üzerinden de muhalefete yüklenen Bahçeli, &#;funduszeue.info saldıranlar ve onların izinden yürüyenler bugün utanmadan, o filonun tayfası, kurşun askeri haline gelmiştir&#; ifadesini kullandı. Şeker fiyatlarındaki yükselişe ilişkin olarak da Bahçeli, &#;Bunun siyasileştirilmesi pis bir kumpasın servis edilmesinden başka bir şey değildir&#; açıklamasında bulundu.

Bahçeli, partisinin TBMM&#;de düzenlenen grup toplantısında yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:

&#; Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur. Bizim odunluktan kurtulamamış anlayışlarla işimiz ve ilgimiz yoktur. Fikrimiz köklüdür, faziletimiz engindir.

&#; Türkiye&#;nin kader ve karar yılıdır. Bu bilinçle siyasi faaliyetlerimizi günden güne yaygınlaştırıyor, istikrarlı şekilde yoğunlaştırıyoruz. Algı operasyonları bize sökmez. Kamuoyu araştırma şirketlerinin yalana anketleri güneşi balçıkla sıvamaya, milletin iradesine ket vurmaya yetmez. Gerçeği bilip de susanlar tehlikelidir. Bir gerçek vardır ki o da MHP&#;nin kaderi, milletin kaderidir. Bizim kiralık anket şirketlerinden öğrenecek bir şeyimiz yoktur. Bizim anketimiz 85 milyon Türk vatandaşının duasıdır.

&#; CHP&#;nin sandıktan birinci çıktığı il ve ilçelerde bu partinin gerçek yüzünü açık seçik milletimizle paylaştık. Parti yönetiminin ne hallere düştüğünü, kimlerin peşinden sürüklendiğini üstüne basa basa ifade ettik. seçim bölgesinde CHP yönetiminin yakalandığı iflah olmaz hastalığı detayları ile anlattık. Ramazan Bayramını müteakiben diğer bütün ilçelerimizi ziyaret edip, mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu suretle hedeflerimizi Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini, ülkemiz üzerinde oynanan oyunları aktaracağız.

&#; Zilletin çarkı kırılacaksa, bunun yegane yolu ve yordamı MHP ile Cumhur İttifakı&#;nın yüksek mücadelesidir. Bu çerçevede tüm hazırlıklarımızı yapıyoruz.

&#; Haziran ayına kadar durmayacağız. Sürekli bir adım önde olmanın gayesinde olacağız. Bir günümüzü boş geçirmeyeceğiz. Fitnecilerin tuzaklarına takılmayacağız.

&#; Devletler arası kutuplaşmalar kadar paramiliter örgütlerin dünyanın farklı bölgelerinde yürütülen mücadelelere vekaleten katılan silahlı çetelerin iyice palazlandığı, bilinen ve yakıcı bir gerçektir. Bu dünya tablosunda sayıları 80 milyonu olan sığınmacı ya da mülteci durumuna düşmüş insan vardır. Son olarak Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Türkiye&#;ye sığınanların sayısı 60 bini bulmuş, bu sayı diğer ülkelere gidenlerle birlikte milyonu geçmiştir. Savaş demek kıtlık demek, yokluk demek, mağduriyet demektir. Meşru bir temele dayanmayan hiçbir savaşın kazananı olmayacaktır.

&#; gününe giren kriz ve çatışmaların küresel enerji ve emtia fiyatlarını nasıl tetiklediği, hayat pahalılığını nasıl tırmandırdığı ortadadır. Rusya tek başına yılda 44 milyon ton buğday ihraç etmektedir. Rusya ve Ukrayna&#;nın buğday ihracını durdurmaları bazı ülkeler için felaket habercisidir. Küresel ticaretin sekteye uğraması, tedarik zincirlerindeki kırılmalar, çatışan tarafların enerji ve gıda ithalatı yapan ülkeler için tehdittir. BM Gıda ve Tarım Örgütü&#;nün açıklamasında, Rusya ve Ukrayna&#;nın tarımsal faaliyetlerindeki aksamaların açlık sorununu kamçılayacağı ifade edilmektedir. Yaşanan gerçek de budur. Türkiye&#;nin 3 ana başlıkta acil ve stratejik tedbirler alması zaruridir. Birincisi gıda güvenliğinin tam ve eksiksiz sağlanması şarttır. Hem doyacağız, hem doyuracağız, hem de kendimize yeten bir ülke olacağız. Bu nedenle çiftçilerimizi desteklemek zorundayız. Ülkemizde gıda güvenliği herkesi kapsayacak seviyeye ulaştırılmalıdır. İkinci stratejik konu enerji arz güvenliğidir. Yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanarak Türkiye enerji bağımlılığından kurtulacaktır. Türkiye kimseye el açacak, minnet edecek bir ülke değildir. Anadolu binlerce yıldır bereketin diyarıdır. Türkiye tahıl ambarıdır. Allah rızkımızın kefilidir.

&#; Ayçiçek yağından sonra şeker fiyatlarındaki tırmanış da gerçekçi değildir. Şekerin kilogram fiyatının 7liradan19lirayaçıkması ve bunun siyasileştirilmesi pis bir kumpasın servis edilmesinden başka bir şey değildir.  Çıkarcılardan hesap sorulmalı, bunların yakalarından tutulmalıdır. Türk şekerinin fiyatları maliyetli olarak belirlenmelidir. Mesele ne ayçiçek ne şekerdeki fiyat artışıdır. Dün domates, soğan diyerek ortalığı karıştırmak isteyenler bugün farklı ürünlere bel bağlamışlardır. &#;e kadar bu kampanya hız kesmeyecek ve tehdide devam edecektir. Ekonomik gerçeklerden uzak fiyat artışlarını fırsat görenler, firavun siyasetinin figüranlarıdır. Türkiye&#;nin altını oymaya, toplumsal barışını bozmaya kalkışan zillet korosunu uyarıyorum: Ateş olsanız cürmünüz kadar yer yakarsınız.

&#; Temennimiz Putin ile Zelenski&#;nin İstanbul&#;da görüşmeleri, savaşı barışla düğümlemeleridir. Savaşın son bulmasını, ateşkesin acilen tesisini arzuluyoruz. Geçmişte orak çekiç flaması sallayan sosyalistler bugün bir numaralı Amerikancı kesilmiştir. Dolmabahçe&#;ye demirleyen funduszeue.info saldıranlar ve onların izinden yürüyenler bugün utanmadan, o filonun tayfası, kurşun askeri haline gelmiştir. Bunların dünü mü doğruydu yoksa bugün yaptıkları mı? Bu komünist tertipçilerin kimin adına kiralandıkları artık nettir. Emperyalist kuklaların ülkemize yönelik kurulan tuzak olduğunu artık hiç kimse yok sayamaz. CHP bunların topal siyaset ayağıdır. Zilletin diğer ortakları bunların moral aşçısıdır.

&#; Zillet İttifakı&#;nın batıya yandaşlık yapması göze girmek, ruhsat almak adına şekillenmiş köhne bir sapmadır. Bunlara Türkiye&#;nin hak ve çıkarlarını savunun derseniz, önce çıkarlarına, neyi kazanıp neyi kaybedeceklerine bakarlar. Vatan ve millete yan bakanlara, surat asanlara sessiz ve seyirci kalmak, onlarla işbirliği kurmak şerefli bir davranış mıdır?

&#; Biden seçilmeden önce Türkiye&#;de muhalefete destek verilmesinden, Cumhurbaşkanının devrilmesinden bahsetmişti. Aynı ton ve içerikteki bir konuşmayı Varşova&#;da yapmadı mı? Bu sefer de Putin&#;i hedef tahtasına koymadı mı? Bizim için Putin&#;in iktidarda kalıp kalmaması Rusya&#;nın iç meselesidir. Ancak Biden hem hukuktan, hem demokrasiden söz açıp da ülkelerin rejimlerinin değişmesini ne hakla isteyebilmektedir? Dün Türkiye&#;yi hedef alan Biden&#;in bugünkü hedefi Rusya&#;dır. Bu zihniyet Ukrayna&#;da masum çocukların ölümüne karşı çıkarken, Afganistan&#;da Bosna&#;da Yemen&#;de binlerce insanın ölmesine neden sesini yükseltemedi?

&#; Kıyılarımıza kadar gelen serseri mayınların kimlerin tezgahı olduğu, İğneada&#;ya kadar nasıl geldiği muamma değildir. Çok dikkatli, temkinli olmak hayati derecede mühimdir. Kanlı savaş NATO&#;ya yeni bir ruh katmış, kurumsal işleyişi yükseltmiştir. NATO, Rusya ve Ukrayna arasındaki rekabetten karlı çıkmıştır. Türkiye hiçbir ittifakın kule nöbetçisi, sınır devriyesi değildir, olmayacaktır. Ne Ukrayna&#;dan ne de Rusya&#;dan taviz veremeyiz. Ankara&#;nın tarihi vizyonu ile hareket ederiz.

&#; Zillet İttifakı yeni bir toplantı ile günü kurtarmanın peşine düşmüşler. Zillet İttifakı Türk Polisine işkenceci diyen zihniyetin ev sahipliğinde, yine yuvarlak masa etrafında bir araya gelmişlerdir. Bu partiler şimdi Kuytulcuları da alarak sayıyı 6+2&#;ye çıkarmışlardır. Bu ittifakın adı Kuytul İttifakı olarak akıllara kazınmıştır. 6 partinin imzasıyla yayınlanan bildiride yine hiçbir şey yoktur.

&#; Kılıçdaroğlu darbe sanıklarını tekrar yargılamaktan bahseden Babacan&#;ın yüzüne nasıl bakabilmiştir? Yüreğin varsa konuş da gerçek düşünceni bilelim. Türk milleti bunlara müsaade etmeyecek, yılı Haziran ayında sandığa gömecektir.

18

Çünkü o bir düşündü, ölçtü biçti

() çünkü o düşündü() ve bir takdir yaptı - zihninde ölçtü biçti, bir tahmin yaptı

19

Kahrolası nasıl bitçi

() Arabcada bu()yâhud() ta'birleri kahrolası, Allah canını alası gibi esasen beddü'a olmakla beraber nazardan esirgemek tarzında yâhu ne yaman şey, anası ağlıyası gibi bir kıymete işaret olarak medih makamında, ve ba'zan da bu ma'nada tehekküm ve istihza için kıllanılırki burada onun düşüncesini begenenlerin bu yoldaki senalarını hikâye ile tahkir içindir.

Ya'ni dedikleri gibi kahrolası nazıl da takdir etti ya!..

20

Sonra kahr olası nasıl biçti

() sonra kahrolası nasıl da takdir ettiya-bu tekrar, hem tahkîri te'kid, hem de takdirin tefavütüne işarettir.

21

Sonra baktı

() sonra baktı - etrafındakilere bir bakındı

22

Sonra kaşını çattı ve ekşiyerek surat astı

() sonra kaşını çattı () ve ekşidi, surat astı -

BESR, Vaktından evvel isti'cal etmek hamlık yapmaktır. Netekim meyvanın hamına, hurmanın koruğuna büsür denilir.Râgıb burada bu ma'nadan olduğunu söyler.

Ya'ni vaktından evvel kopmuş ham koruk gibi ekşidi, surat astı

23

Sonra ardına döndü ve büyüklük tasladı da

() sonra adını döndü ve büyüklendi - anlamış olduğu haktan yüz çevirdi, îmana arkasını, küfre yüzünü döndürdü ve Allahdan korkmayıp gurur ile büyüklük tasladı, hakkı ikrar etmeği kibrine yediremedi de hâkimâne bir tavrıla

24

Bu, dedi "başka değil, bir sihri müser

() hemen dedi ki,() bu Kur’ân başka değil, ancak bir sihri müser - işbu () ta'birinde iki ma'na vardır.

BİRİSİ, me'sûr, ya'ni ötedenberi ta'lim ve rivayet oluna gelen ehlinden ehline öğrenile geldiği söylenen bir sihir demektir.

BİRİSİ de: yü'ser, iysâr olunacak, sair sihirlere tercih edilecek, beğenilecek bir sihir demek olur. Bu, parlak sihir ma'nasına sihri mübîn demelerine benzer. Bunda aldatıcı bir cazibe var demiş oluyor ve nihayet kararını şöyle veriyordu

25

Başka değil kavli beşer"

() bu başka değil, her halde bir beşer sözü - dedi. Kararı bastı, risaleti ve Kur’ân’ın Allah kelâmı olmasını inkâr ediverdi ki, işte anud kâfirlerin Kur’ân ve Peygamber hakkında söyledikleri nihayet budur. Allah’ın indirdiği kelâmı değil, Muhammedin kendi söylediği kitabı derler. Hâdise tefsirlerde şöyle rivayet olunuyor: Velîd İbn-i mugîre Peygamber sallallâhü aleyhi vessellem Hazretlerinin yanına gelmiş, Kur’ân dinlemiş bir teessür duymuştu, kalkıp kavmı Benî mahzuma varmış, vallahi Muhammedden demin bir kelâm dinledim, ne İns kelâmı ne de Cinn kelâmı, onun bir halaveti var, onda bir talâvet var, a'lası müsmir, esfeli müğdık "zemîni feyyaz", o her halde üste çıkar, üstüne çıkılmaz, demiş buna karşı Kureyş Velîd saptı, vallahi bütün Kureyş sapacaktır demişler, bunu işiden Ebû Cehil ben size onun hakkından gelirim, deyip hazîn hazîn yanına varmış, ey amca! Demiş, kavmın sana vermek için bir mal topluyorlar, çünkü sen Muhammedden bir şey'e nâil olmak için onun yanına gidiyormişin, Velîd:

Kureyş bilirki ben onların malca en zenginleriyim diye cevab vermiş, Ebû cehil o halde onun hakkında bir söz söyle de kavmın işitsin, senin onu hoşlanmadığını, inkâr ettiğini anlasınlar, Velîd, ne diyeyim içinizde şi'ri, recezini kasîdesini Ve Cinn şiırlerini benden iyi bileniniz yoktur, onun söylediği bunların hiç birine benzemiyor ki, Yok herhalde bir şey söylemelisin Bunun üzerine Velîd kalkmış, kavmin meclislerine varmış, siz demiş Muhammed mecnun diyorsunuz, hiç kimseyi bogarken gördünüzmü, kâhin diyorsunuz, hiç kehânete çalışırken gördünüzmü? Şâir diyorsunuz, hiç şi'r ile oğraşırken, şiır söylerken gördünüzmü?, yalancı diyorsunuz hiçbir yalanını tecribe ettinizmi? Demiş, hayır amma, fakat nedir? Demişler, durun düşüneyim demiş, düşünmüş düşünmüş () demiş, bunun üzerine hoşlarına gitmiş, meclislerinde bir alkıştır kopmuş, onun sözünü alkışlıyarak dağılmışlar. Yukarıda geçtiği üzere ba'zılarının kavlince bu hâdise, Müzzemmil ve Müddessir Sûrelerinin sebeb-i nüzulü gibi nakledilmiş ise de Velîdin dinlediği âyetler() lerden olduğuna dair vaki olan rivayetlerden de anlaşıldığına göre bu, bu Sûrenin başının değil bu âyetlerininsebeb-i nüzulu olmuştur. Buyuruluyor ki,

26

Yaslıyacağım onu Sekare

() ben onu Sekare yaslanacağım - bu âyet () den bedeli iştimâldir. Ve onun mazmununu izahtır. Sekar, Cehennemin isimlerindendir. Ba'zıları bunun ucmeliğine kail olmuşlarsa da Güneşin yüzü çalıp kavurması ma'nasına «sakır» dan müştakk olarak yakıcı mefhumundan me'huz olduğunu söylemişlerdir.

27

Bilirmisin hem ne sekar

Ve ne dirayet bildirdi sanaki o ne Sekar- ya'ni o öyle bir Sekarki onun mahıyyetini direyetle bilemezsin

28

Ne bakıyye kor ne bırakır

() ne bekıyye kor, ne bırakır - ya'ni o öyle şırnaşık bir Sekardırki bir kerre çattığı bir şey'i hiç bir zerresi kalmayacak vechile helâk eder tüketir, sonra da yakasını yine bırakmaz, o helâk olan yeni bir hılkate tebdil olunur. O yine evvelki gibi azâb ile çatmakta devam eder.

29

Beşere susamış bir susuz

()

BEŞER, insan demek olduğu gibi «beşere» nin cem'i derinin bahusus insan derisinin dış yüzleri ma'nâsına da olur. Ki, insana beşer denilmesi de bu yüzdendir.

LEVVAHA, levhten mübalağa sıygasıdır. Levh, susamak veya Güneşin harereti, yâhud susuzluk bir adamın çehresini bozmak, ya'ni yakıp kavurup karartmak veya zuhur etmek veya şimşek çakmak veya gözle görmek ma'nâlarına gelir ki, levvaha, bunların hepsine muhtemildir. Beşere susamış yâhud mütemadiyen beşereler kavuran, yüzler karartan,yâhud hep beşer gözeten, beşere tearruz eden ma'nalarını ifade eder. İbn-i Abbastan: mütemadiyen beşereler kavuran, yüzler karartan ma'nası merviydir. Daha başka da söylenmiştir. Buna şöyle diyebileceğiz: kanmak bilmez bir susuz, mütemadiyen beşersuz.

30

Üzerinde on dokuz

() üzerine on dokuz - bu on dokuzun ne olduğunu anlatan mümeyyizi zikr olunmuyor. Ancak bundan sonraki âyetten o Cehennemin korucuları olan Melâike ya'ni zebanîler olması anlaşılıyor. Beşerin ruhî ve ahlâkî kuvvelerini tahlil ve tasnif ile bu adedin sirr-ü hikmetini iyzaha çalışmak isteyenler olmuş ise de dogrusu bunu dirayetle bilinecek bir ılm işi değil, mutlak bir îman işi olmak üzere imtihan için olduğu ikinci âyette bilhassa anlatılmıştır.

Onun için bunun bilâkayd-ü şart bir îman ile inanılması matlûb, mutlak bir ıhbarı ilâhî olduğunu tasdık edip te'vilini Allah bilir demek lâzım gelir. Bunun hasılı, Allahü teâlânın şimdi sizin temamen bilip anlıyamayacağınız ve ileride tezahür edecek öyle kuvvet ve kudretleri vardırki onların hakikatini ancak kendisi bilir. Ve sizin ona mutlak surette inanmanız lâzım gelir. İşte size onlardan bir numune haber veriyor.

Bu hali hazırda îmanı olmıyan ve kalblerinde bir çürüklük bulunanlar için şaşırtıcı bir muammâ gibi gelir. Böyle kapalı Allah kelâmı, Peygamber tebliğmi olur? Diye alay ve inkâra sapmalarına sebeb olabilirse de kitab ve Peygamberin ne demek olduğunu ve istıkbal işinin bugünkü kıyaslarla bilinemiyeceğini bilenlerin işkillerini kesecek ve îman kabiliyyeti olanların iymanlarını artırarak muvaffakıyyet ve halaslarına bâıs olacak en mühim sebeblerden, ıhtar ve ıhbarlar cümlesinden olduğu için bunların te'viline çalışmıyarak mutlak bir îman ile inanılmak iktıza eder. Demek olduğunu beyan siyakında buyuruluyor ki, -

31

Hem biz o ateşin muhafızlarını hep Melâike yaptık, sayılarını da ancak küfr edenler için bir fitne kıldık ki, kitab verilmiş olanlar yakîn edinsin ve îman edenlere îman artırsın, kitab verilenler ve mü'minler şübhelenmesin, kalblerinde bir maraz bulunanlarla kâfirler de desin: Allah bununla meselâ ne murad etmiş? İşte böyle Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir ve rabbının ordularını ancak kendisi bilir ve o ancak bir öğüttür düşünmek için beşer

() burada ashabı nar, ebediyen o ateş içinde kalıp yanacak olanlar ma'nasına değil, o ateşe sahib olup kuruyacak bekçiler, muhafızlar ma'nasına olduğu zâhirdirki murad Cehennem hazenesi denilen ve Sûre-i Tahrîmde () diye tavsîf olunan ve reisleri Malik olan Zebanî Meleklerdir. Bunları ıddetlerinden, ya'ni adedlerinden murad da zikrolunan () adedi olduğu vâzıhtır.

Ya'ni bunların sayılarının on dokuz yapılması veya şahıslarımı, nevi'lerimi ne olduğu ta'yin edilmiyerek sade on dokuz adediyle muamma halinde ifade ve ıhbar olunması mücerred kâfirlere bir mihnet ve imtihan içindir. Bunun fâidesi de şunlardır:  Bu âyetin sebeb-i nüzulünde iki rivayet zikrolunuyor:

BİRİSİ: () nâzil olduğu zaman, Ebû Cehil Kureyşe şöyle demişti: analarınız ağlasın İbn-i Ebi Kebşenin oğlunu işitiyorum size hazenei nârın on dokuz olduğunu haber veriyor: sizler ise demir pehlivanlarsınız sizin her onunuz onlardan bir adamı yakalamaktan âciz misiniz? Ebül'eşedd İbn-i Üseyd İbn-i Keledetel'cümehî, pençesi pek kuvvetli yırtıcı bir adamdı, ben size on yedisinin hakkından geliveririm, siz de bana ikisinin hakkından geliverin demişti() nâzil oldu, onlar sizin tâkat getireceğiniz adamlar değil, Melâikedir diye haber verildi.

Ve Ebû Cehil hakkında Sûre-i Kıyamedeki() nâzil funduszeue.infoî ve İbn-i Merduyenin Hazret-i Câbirden bir rivayetlerine göre: Yehudîlerden ba'zı kimseler Peygamberin ashabından ba'zılarına «sizin Peygamber Cehennem hâzinlerinin adedini biliyor mu? Diye sormuşlar, onlar da Resulâllaha haber vermişlerdi, Resulullaha şöyle ve şöyle diyip elleriyle bir kerre on, bir kerre de dokuz işaret buyurmuştu() Yehudîlerin Medînede bulunmâsından dolayı bundan ba'zıları bu âyetin Medenî olduğunu anlamak istemişlerse de Ashabtan ba'zılarının Medîneye veya Yehudîlerden ba'zılarının Mekkeye gitmiş olmaları melhuz bulunduğundan bu istidlâlin zaıyf olduğu derkârdır. Ve hattâ sebeb-i nüzulden ziyade bir tefsîr ma'nasındadır () İşte o muammanın asıl sirri ve fâidesi bu hakıkate mutlak bir îmanı te'min etmektir.

CÜNUD, «cünd» ün cem'ıdir ki, asker ve bir adamın a'van ü ensarı, alây ve ordu ma'nâlarına gelir. Kuvvet ve gılzati i'tibariyle askerde iştihar etmiştir. Aslı () vezninde() den me'huzdur ki, taşlık, sert arazîye denir. () ve o -ya'ni Sekar ve yâhud bu âyetler - başka bir şey değil, () ancak beşer için, beşerin menfeati için bir öğüd, bir muhtıradır.

Bunu istıhfaf edenleri redd ile inzârı hem takviye hem de müsbet gayeye tevcih ile tenvir zımnında buyuruluyor ki,()

32

Hayır hayır o Kamere

 Burada Kamer, gece, sabah kendi ma'nalarında ve cünudi ilâhînin tecelliyatı lemhalarına işaret olmakla beraber Dünyanın zulmete boğulduğu cahiliyye devri içinde nuri nübüvvetin doğuşu ve o gecenin zevale yüz tutuşu ve parlamak üzere bulunan hayır ve hakikat sabahının yaklaşışı demleriyle İslâm güneşinin tulû'u hengâmına da iyma vardır. Ve hattâ asıl maskîkaleh budur.

33

Ve döndüğü dem o geceye

34

Ve açtığı sıra o sabaha Kesem olsun ki,

35

her halde büyüklerin biridir o Sekar

() muhakkak o sekar() herhalde kübraların birisidir. -

Ya'ni en büyük beliyyelerin birisidir.

36

Kocundurmak içi beşeri

() inzâr etmek, kocundurmak i'tibariyle beşeri, yâhud münzir olarak beşeri - bunu ba'zıları Sûrenin evveline merbut demişlerdir ki,() demektir.

37

İçinizden ileri gitmek veya geri kalmak istiyen kimseleri

38

Her nefis kazancına bağlıdır

() her nefis kazancına bağlıdır. -

Ya'ni Allah indinde borclu olarak kazancına rehindir. Saadet ve felâketi kazancıyle mütenasibdir. Çalışır güzel ameller yapar, Allah’a borçlarını öderse kendisini kurtarır(Sûre-i Turda () bak)

39

Ancak ashabı yemîn

() ancak ashabı yemîn müstesna - ki, bunlar yalnız kendi kesiblerine merhûn kalmıyarak takdiri ezelîde Allahü teâlânın mahza fadl-ü kereminden nasîbleri, kısmetleri ziyade takdir edilmiş olan bahtiyarlardır. Çünkü adl-ü hakîm olan Allahü teâlâ herkese kesbiyle mütenasib bir ecir verir, kimsenin hakkını zayi' etmez. Hukuk noktainazarından hepsini müsavî yaratmış, kesbine bağlamış olmakla beraber lâyüs'elü ammâ yef'al olduğu için mahza fadl ü lütuf noktainazarından hepsinin mukadderatını ve mazheriyyetini müsavî kılmamış, kimine az, kimine çok vermiş, kimini de fazla fadlından mahrum kılarak yalnız kesbine birakmıştır. İnsanları sair hayvanattan, mümtaz olarak yaratması bir kesb işi değil, mahzı fadl olduğu gibi insanları da muhtelif meratibde yaratması Enbiya ve Evliyayı yüksek mazheriyyetlerle mümtaz kılması ve Enbiyanın ba'zısını ba'zısına tafdîl buyurması, mazheriyyeti Muhammediyyeyi hepsinden üstün kılması da bu kabîldendir. Bu suretle meratibi âliyenin bir çoğu kesbile istihsal edilemez, bu ise () mazmununa münafî düşmez. Zira kesb-ü sa'yinden başkası insanın kendi hakkı değil, mahzı fadıldır. Maamafih istisna, muttasıl olduğuna göre ashabı yemîn onun da bir istisnası sayılmak lazım gelir.

Şu halde burada ashabı yemîn, Sûre-i Vakıada geçen ashabı yemînden ehass, sabikun gibi mümtaz bir ma'nada demektir. Bunun tefsirinde melâike, muhlıs mü'minler, etfali müslimîn, mîsakı fıtrette sağ tarafta vaki olanlar, ya'ni() şunları Cennet için yarattım ehemmiyyet vermem, şunları da Cehennem için yarattım yine ehemmiyyet vermem» hadîsi kudsîsinde Cennet için yaratılmış olanlardır, diye muhtelif rivayetler vârid olmuştur. Etfali müslimîn rivayeti Hazret-i Alîden deniliyor. Bunlar kesibleri olmadan atalarının maıyyetinde Cennete girecekleri cihetle istisna edilmiş oluyorlar. Bu rivayet de gösteriyorki bu istisna ehli kesb içinde Cennete girecek yok demek değil, lâkin bir takımlarının kesiblerine bağlı olmadan veya kesblerinin degerinden fazla olarak mahzı fadl ile müstesna surette Cennete gireceklerini anlatmış oluyor.

Gerçi bundan Cennete girmek mahzı fadl olduğunu iş'ar eden bir ma'na varsa da bu ma'na () düsturunu ibtal değildir. Kesibde husni amele muvaffakkıyyet dahi esas i'tibariyle Allahü teâlânın bir fadl-ü tevfîkı olmasına nazaran hepsini de fadli ilâhîye nisbet doğru olmakla beraber burada maksad kesbin ehemmiyyetini iskat etmek degil () mantukunca kaderleri yaver olan ve kesb ile irilemiyecek mertebeler kendilerine mahzı lûtf olarak verilmiş bulunan güzîde havass istisna edilmek şartiyle umumun felâh ve felâketi kesbi ne merbut bulunduğunu beyan ile kesbin kıymetini iş'ardır. İnzarın, tezkirin asıl fâidesi de budur. Binaenaleyh burada yemîn iki ma'nâ ile mülâhaza olunabilir:

BİRİNCİSİ, kaderde sağ tarafta vaki olmuş, hiç kesibleri olmadan kaderleri yaver kılınmış kimseler demektir. Meselâ Peygamberin nübüvvet risaleti() âyetinden de anlaşıldığı üzere kesbinin hiç dahli olmayan bir mevhibe, bir rahmeti ilâhiyyedir.

İKİNCİSİ, yemîn, ahd ve mîsak ma'nasına olmasıdır. Çünkü mîsakı fitrî ile ahdi ilâhîye dâhil olmuş ve yemînlerine sadık kalmış kimseler kesblerinden mes'ul ve müstefid olmakla beraber netice i'tibariyle yalnız kesiblerine bağlı olmayıp kesiblerinden çok fazla ni'met ve saadetlere irerlerki bunun misali bir ferdin tek başına çalışmasiyle içtima'î bir mukaveleye merbut olarak cem'iyyet halinde çalışması arasındaki farktır. Zira cem'iyyetle yaşıyanlar yalnız kendi kesiblerinden değil, cem'ıyyetlerinin kıymetine ve mukavelelerindeki sadakatlerine göre yekdiğerinin müşterek ve mütekabil mesa'isinden yüksek bir surette istifade ederler.

Dağınık kesiblerin zahmeti çok, verimi az olduğu halde bir yemîn ve mîsaka bağlanarak muhtelif kesiblerini sadakatle birleştirmiş ve amellerinin tevzi' ve iştîrâk noktalarına hep bir ruh ile sarılarak cemaatle yürümüş olanlar her biri kendi kesbinden müstefid olmakla beraber yekdiğerin kesiblerinden de mütezayid bir surette nasîb alırlar. Ve işte Allah’a ve Resulüne ve Âhıret gününe îman edip de Sekarden korunarak hak yolunda ruhlarını ve mesa'ilerini tevhid etmiş olan ve aynî kıbleye müteveccih olarak yürüyen halıs îman sahibleri kendi kesiblerine bağlanmakla kalmayıp fadli ilâhîden müstesna bir surette nasîb alan ashabı yemîndirler. Solda

40

Cennetlerdedir, soruşdururlar

() Cennetlerdedirler.

41

Mücrimlerden

() Mücrimlerden soruştururlar - mücrimlerin hallerinden kendi aralarında konuşur, bahseder. Birbirlerine sorar yâhud sordururlar. Bu suâl tevbîh ve tahsîr için denilmiş ise de evvelemirde tahkîkı hakk ile cürümlerinin mahiyyetine göre şefaat imkânını teharrî için bir hasbihal veya istintak olmak() siyakına daha uygun görünür. Bu soruşturmanın bu suretle hikâye ve beyanı da mücrimlerin hallerini ve mahkûmiyyetlerinin sebeblerini sorup araştırarak hakkı tebeyyün ettirmek ve ona göre hayr-u salâh için çalışmak, ashabı yemînin hasleti olduğunu anlatmak, bununla beraber ta'dad olunacak cürümlerin sahibi mücrimlerin Âhırette şefaat ile de halâslarına ihtimâl olmadığını Dünyadakilere ıhtar ile nasîhat etmek içindir.

42

Nedir, diye: sizi sekare sokan?

() sizi Sekare sokan nedir? -

Ya'ni bu Cehenneme girmenize sebeb olan cürmünüz nedir? Bu suâl, ashabı yemînin birbirlerine değil de mücrimlere bizzat veya bilvasıta sordukları suâldir. Sahib keşşaf derki bu, ashabı yemînin birbirlerine suâllerini beyan değildir. Öyle olsaydı() onları sekare sokan nedir? Denilmesi lâzım gelirdi. Bu onların sorduğu vasıtanın ifadesini hikâyedir.

Ya'ni sorulanlar böyle anlatırlar: o mücrimlere sizi Sekare sokan nedir? Dedik

43

Derler: biz namaz kılanlardan değildik

() dediler() biz namaz kılanlardan değildik

44

Ve fukaraya yemek yedirmezdik

() ve miskîni ıt'am etmezdik - fakîre yemek vermez, karnını doyurmak çaresini aramazdık,ya'ni Allah’ın emrini tanımaz ve kullarına acımazdık

45

Batakçılarla dalar giderdik

() ve dalanlarla beraber dalar dururduk - boş lakırdılar, beyhude işler, şunun bunun aleyhinde lehinde mâlâ, ya'ni sözler, vakıtları öldüren, keyf-ü hevaya tealluk eden bâtıl şeylere dalan gafillerle beraber kendimizden geçer dalar giderdik

46

Ve ceza gününe yalan derdik

() ve din gününe,ya'ni ceza gününe yalan derdik inanmazdık dediler - Namaz kılmamanın, fukaraya bakmamanın, dalanlarla beraber dalıp gitmenin asıl sebebi de bu iymansızlık bu küfürdür.

47

Tâ gelinciye kadar bize o yakîn

() Ta bize o yakın,ya'ni ölüm gelene kadar bu halde devam ettik - ancak ölüm gelince ceza gününün hakk olduğunu yakînen anladık dediler, işte kendilerini Cehenneme sokan cürümlerini böyle haber verirler.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası