hz fatıma ölümü / Fâtıma funduszeue.infober'in neslini devam ettiren kızı - Biyografi Haberleri

Hz Fatıma Ölümü

hz fatıma ölümü

F&#;tıma funduszeue.infober'in neslini devam ettiren kızı

Bi'setten yaklaşık bir yıl önce (m. ), İbn Sa'd ile (eṭ-Ṭabaḳāt, VIII, 19) bir kısım tarihçilere göre ise Kureyş'in Kâbe'yi yeniden inşası sırasında (m. ) Mekke'de doğdu. Bazı kaynaklarda Hz. Âişe'den beş yaş kadar büyük olduğu kaydedildiğine göre (meselâ bk. İbn Hacer, el-İṣâbe, VIII, 54) birinci görüş ağırlık kazanmaktadır. Öz kardeşleri Zeyneb ile Rukıyye'den küçük, Ümmü Külsûm'den büyük olduğu söylenmekteyse de Hz. Peygamber'in en küçük kızı olduğu görüşü daha doğru kabul edilmektedir (İbn Hacer, Tehẕîbü't-Tehẕîb, XII, ; funduszeue.info, el-İṣâbe, VII, ). Zehebî'nin belirttiğine göre künyesi "babasının annesi, anam" mânasına gelen "Ümmü ebîhâ" idi. Bu künyeyi almasının sebebi, Fâtıma'yı anne sevgisiyle seven Resûlullah'ın kendisine bu şekilde hitap etmesi olmalıdır. Lakabı "beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın" anlamında Zehrâ olmakla beraber "iffetli ve namuslu kadın" anlamındaki Betûl lakabıyla anıldığı da görülmektedir (Ebû Nuaym, II, 39).

Kaynaklarda Hz. Fâtıma'nın çocukluk ve gençlik yıllarına dair pek az bilgi bulunmaktadır. Bunlardan biri, Kâbe'de namaz kılmakta olan Resûl-i Ekrem'in secdeye vardığı sırada omuzlarına müşrikler tarafından bir devenin döl yatağının atılması üzerine genç Fâtıma'nın koşarak babasının üzerindeki pislikleri temizlemesi ve bunu yapanlara kızıp söylenmesidir (Buhârî, "Vuḍûʾ", 69; Müslim, "Cihâd", ). Hicretten bir müddet sonra Hz. Fâtıma'nın, yanlarında Hz. Ali ile annesi Fâtıma bint Esed olduğu halde Sevde, kız kardeşi Ümmü Külsûm ve Ebû Bekir'in ailesiyle birlikte Medine'ye hicret ettikleri bilinmektedir.

Fâtıma on beş yaşını tamamladıktan sonra onunla önce Hz. Ebû Bekir, ardından da Hz. Ömer evlenmek istemiş, Resûl-i Ekrem her iki teklife de olumlu cevap vermemiş, bunun ardından Hz. Ali Fâtıma'ya tâlip olmuş ve bu talebi Resûlullah tarafından kabul edilmiştir (İbn Sa'd, VIII, 19). O sıralarda fakir bir delikanlı olan Hz. Ali mehir verecek kadar malı bulunmadığından Bedir Gazvesi'nde ganimetten payına düşen zırhı, bazı rivayetlere göre ise devesini ve bir kısım eşyasını satarak dirhem gümüş civarında bir mehir vermiştir. Hz. Fâtıma'nın çeyizi de kadife bir örtü, içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılma iki su kabından ibaretti. Düğünleri Resûlullah'ın Hz. Âişe ile evlenmesinden dört buçuk ay sonra 2. yılın Zilkade (Mayıs ) veya Zilhicce (Haziran ) ayında gerçekleşti. Hz. Fâtıma 3. yılın Ramazan ayında (Şubat ) ilk çocuğu olan Hasan'ı, bir yıl sonra Şâban (Ocak) ayında Hüseyin'i dünyaya getirdi. Daha sonraki yıllarda küçük yaşta ölen Muhassin ile (İbn Kuteybe, s. ; İbn Hacer, el-İṣâbe, VI, ) Ümmü Külsûm ve Zeyneb doğdu. Evliliklerinin ilk yıllarında Hz. Ali ile Fâtıma arasında küçük çapta bazı anlaşmazlıklar olmuş (Buhârî, "Edeb", , "İstiʾẕân", 40), ancak Resûl-i Ekrem'in aralarını bulması ve Hz. Fâtıma'ya kocasına itaati tavsiye etmesi üzerine kırgınlıklar son bulmuş, Hz. Ali de artık eşini hiçbir şekilde üzmeyeceğini söylemiştir (İbn Hacer, el-İṣâbe, VIII, 59).

Uhud Gazvesi'nde on hanımla birlikte gazilere yiyecek ve su taşıyan Hz. Fâtıma aynı zamanda yaralıları tedavi etti. Bu savaşta Hz. Peygamber'in dişinin kırılması üzerine yüzündeki kanları temizlemeye çalıştı. Kanın dinmediğini görünce bir hasır parçasını yakıp küllerini Resûlullah'ın yüzüne bastırmak suretiyle akan kanı durdurmayı başardı (Müslim, "Cihâd", ).

Resûl-i Ekrem Hz. Fâtıma'ya son hastalığı sırasında Kur'ân-ı Kerîm'i Cebrâil ile her yıl bir defa birbirlerine okuduklarını (bk. ARZA), bu sene Cebrâil'in aynı maksatla iki defa geldiğini, bunun ise vefatının yaklaştığına işaret olduğunu söylemesi üzerine Fâtıma ağlamaya başlamış; Hz. Peygamber'in, ailesinden ilk önce kendisine onun kavuşacağını, ayrıca onun mümin kadınların hanımefendisi olduğunu söylemesi üzerine de gülüp sevinmiştir (Buhârî, "Feżâʾilü aṣḥâbi'n-nebî", 12, "İstiʾẕân", 43; Müslim, "Feżâʾilü'ṣ-ṣaḥâbe", ).

Hz. Peygamber'e çok düşkün olan Fâtıma babasının vefatından dolayı çok sarsıldı. Resûl-i Ekrem defnedildikten sonra gördüğü Enes b. Mâlik'e, "Resûlullah'ın üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?" diyerek ağladı ve daha sonra da günlerce göz yaşı döktü.

Hz. Peygamber'in vefatının ardından Fâtıma ile Abbas b. Abdülmuttalib Halife Ebû Bekir'e gelerek Resûlullah'ın mirasından hisselerini istediler. Bu miras Fedek ve Hayber'deki hurmalıklarla Medine'deki bir bahçeden ibaret olup Hz. Peygamber bu arazilerin gelirini amme işlerine, yolcularla misafirlere ve kendi ailesine harcamaktaydı. Halife onlara, Resûlullah'ın peygamberlerin miras bırakmayacağına dair hadisini hatırlatarak onun mirasının söz konusu olamayacağını, fakat ailesinin geçiminin eskiden olduğu gibi yine buraların gelirinden sağlanacağını, kendisinin bu araziyi Hz. Peygamber'in yaptığı şekilde bir mütevelli gibi kullanacağını söyledi. Hz. Âişe ile diğer bazı sahâbîlerin bu hadisi tasdik etmeleri üzerine miras iddiasından vazgeçildi (Buhârî, "Ḫumus", 1, "Feżâʾilü aṣḥâbi'n-nebî", 12, "Meġāzî", 14, 38, "Nafaḳāt", 3, "İʿtiṣâm", 5; Müslim, "Cihâd", ). Ancak Hz. Fâtıma halifenin bu tavrına gücenerek vefat edinceye kadar onunla bir daha bu konu üzerinde konuşmadı (Buhârî, "Ferâʾiż", 3). Bir rivayete göre ise Ebû Bekir, Hz. Fâtıma'yı vefatından bir müddet önce ziyaret ederek gönlünü almıştır (İbn Sa'd, VIII, 27; Zehebî, Aʿlâmü'n-nübelâʾ, II, ).

Hz. Fâtıma, Resûlullah'ın ölümünden beş buçuk ay sonra 3 Ramazan 11 (22 Kasım ) tarihinde vefat etti. Muhammed el-Bâkır'ın belirttiğine göre Fâtıma'yı Hz. Ali yıkadı (Zehebî, Aʿlâmü'n-nübelâʾ, II, ). Ölümünden sonra vücudunu kimsenin görmemesi için vasiyeti üzerine onu Hz. Ali ile Hz. Ebû Bekir'in hanımı Esmâ bint Umeys'in yıkadığı da zikredilmektedir (a.g.e., II, ). Hz. Fâtıma, kadın cenazelerinin erkeklerinki gibi üzerine örtülen bir kefenle sarılmış olarak herkesin gözü önünde bulunmasından rahatsız olduğunu Esmâ bint Umeys'e söylediğinde Esmâ ona Habeşistan'da cenazelerin tabut içinde taşındığını anlatmış, bunun üzerine Fâtıma kendi cenazesinin de böyle taşınmasını vasiyet etmişti. Nitekim onun cenazesi Esmâ bint Umeys'in tarifi üzerine yapılan tabutla taşındı. Cenaze namazını Hz. Abbas veya Hz. Ali kıldırdı. Vasiyeti üzerine geceleyin Hz. Ali, Hz. Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennetü'l-bakī'a defnedildi.

Resûlullah'ın terbiyesiyle yetişen Hz. Fâtıma onun hem hayâ ve edep gibi özelliklerine, hem de konuşma tarzından (Tirmizî, "Menâḳıb", 60) yürüyüşüne kadar (Müslim, "Feżâʾilü'ṣ-ṣaḥâbe", 98) birçok vasfına sahip oldu. Babasının uygun gördüğü hayat tarzını benimseyerek onun gibi sade yaşadı. El değirmeninde un öğütmekten usanan Fâtıma ile kuyudan su çekip taşımaktan yorulduğunu söyleyen Ali bu hususta Hz. Peygamber'den yardım istemeye karar verdiler. Hz. Fâtıma Medine'ye bir savaş esirinin geldiğini duyunca babasına giderek ondan kendisine ev işlerinde yardım edecek bir hizmetçi talep etti. Resûlullah da esiri, mescidde yatıp kalkan fakir müslümanların (ehl-i Suffe) ihtiyaçlarını karşılamak üzere satacağını, bu sebeple kendisine bir hizmetçi veremeyeceğini, buna karşılık yatağa girdiği vakit otuz üçer defa sübhânallah, elhamdülillâh, Allāhüekber demesinin istediği hizmetçiden kendisi için daha hayırlı olacağını söyledi (Buhârî, "Feżâʾilü aṣḥâbi'n-nebî", 9, "Nafaḳāt", , "Daʿavât", 11). Bu güzel vasıfları sebebiyle Resûl-i Ekrem Fâtıma'yı görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutarak yanaklarından öper, ona iltifat edip yanına veya kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Fâtıma da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı (Müslim, "Feżâʾilü'ṣ-ṣaḥâbe", 98; Ebû Dâvûd, "Edeb", , ; Tirmizî, "Menâḳıb", 60). Hz. Peygamber sefere giderken aile fertlerinden en son Fâtıma ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşürdü (Ebû Dâvûd, "Tereccül", 21). Kadınlardan en çok Fâtıma'yı, erkeklerden de Ali'yi sevdiğini söyleyen (Tirmizî, "Menâḳıb", 60) Resûl-i Ekrem, "Fâtıma benim bir parçamdır, onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur" (Buhârî, "Feżâʾilü aṣḥâbi'n-nebî", 12, 29; Müslim, "Feżâʾilü'ṣ-ṣaḥâbe", ; Hâkim, III, ) ve, "Bana melek gelerek Fâtıma'nın cennetliklerin hanımefendisi olduğunu müjdeledi" demiş (Hâkim, III, ), cennetlik kadınların en faziletlilerini saydığı bir başka hadisinde de önce Hz. Hatice ile Fâtıma'nın, sonra da Âsiye ile Meryem'in adlarını söylemiştir (Müsned, I, ).

Hz. Peygamber'in Fâtıma'ya olan sevgisini gösteren önemli bir olay, Mekke'nin fethinden sonra Hz. Ali'nin Ebû Cehil'in kızı Cüveyriye ile (İbn Hacer, Fetḥu'l-bârî, VII, ) evlenmek istemesi veya Ebû Cehil'in yakınlarının kızlarını Hz. Ali ile evlendirmek için Resûl-i Ekrem'in iznini talep etmeleri üzerine onun gösterdiği tepkidir. Bu vesile ile yaptığı konuşmalarda Fâtıma'nın kendisinin bir parçası olduğunu, onun üzülmesini istemediğini, Resûlullah'ın kızı ile Allah düşmanının kızının bir araya gelemeyeceğini, Cenâb-ı Hakk'ın helâl kıldığı bir şeyi haram kılmamakla beraber bu evliliğe izin vermeyeceğini, ancak Ali'nin Fâtıma'yı boşadıktan sonra bir başka kadınla evlenebileceğini söyledi (Buhârî, "Feżâʾilü aṣḥâbi'n-nebî", 16, "Nikâḥ", ). Resûl-i Ekrem'in bu konudaki hassasiyeti, Hz. Fâtıma'nın itidalini koruyamayacağı düşüncesinden kaynaklanıyordu (Müslim, "Feżâʾilü'ṣ-ṣaḥâbe", ). Diğer taraftan Hz. Peygamber'in konuşmasına başlarken öbür damadı Ebü'l-Âs'ın kendisine verdiği sözde durduğunu belirtmesi, Ebü'l-Âs'a Zeyneb'in üzerine bir başka kadınla evlenmemeyi şart koştuğunu hatıra getirmekte, aynı şekilde Hz. Ali'den de böyle bir söz aldığını, fakat Ali'nin bunu unutmuş olabileceğini düşündürmektedir. Bu olaydan sonra Hz. Ali Fâtıma'nın vefatına kadar bir başka kadınla evlenmediği gibi câriye de edinmemiştir. Resûl-i Ekrem'in her fırsatta onların evine gelerek ikisinin arasına oturması, hem kızına hem de damadına beslediği derin sevgiyi ifade etmesi onları birbirine bağlamış, hatta zaman zaman her biri Resûlullah'ın kendisini daha çok sevdiğini ileri sürerek onun gönlündeki müstesna yerlerinden emin olduklarını göstermişlerdir. Fâtıma da fırsat buldukça babasının yanına gider, ona hizmet etmekten zevk duyardı. Mekke'nin fethedildiği yıl Resûlullah evinde yıkanırken Fâtıma'nın onu bir perde ile setretmeye çalışması (Buhârî, "Ġusül", 21, "Ṣalât", 4) onların bu yakınlığının derecesini göstermektedir. Resûl-i Ekrem, Hz. Fâtıma ile Hz. Ali'yi ve çocukları Hasan ile Hüseyin'i abasının altına alarak, "Allahım! Bunlar benim Ehl-i beytimdir; onları kötülüklerden koru ve kendilerini tertemiz kıl" diye dua etmiştir. Hz. Fâtıma ile ilgili önemli hususlardan biri de Resûlullah'ın neslinin onun çocukları vasıtasıyla devam etmiş olmasıdır.

Hz. Fâtıma'dan on sekiz hadis rivayet edilmiş olup tamamı Kütüb-i Sitte'de yer almakta, bunlardan ikisi hem Ṣaḥîḥ-i Buḫârî hem de Ṣaḥîḥ-i Müslim'de bulunmaktadır. Kendisinden Hz. Ali, Hz. Hasan ile Hüseyin, Hz. Âişe, Ümmü Seleme, Hz. Peygamber'in hizmetkârı Ümmü Râfi'in karısı Selmâ, Enes b. Mâlik ve başkaları rivayette bulunmuşlardır. Ayrıca Hz. Hüseyin'in kızı Fâtıma'nın ve daha başka râvilerin ondan mürsel rivayetleri vardır.

Kaynaklarda Hz. Fâtıma'ya nisbet edilen bazı şiirler ve beyitler bulunmakta (meselâ bk. İbn Seyyidünnâs, s. ; Ali Fehmi Câbic, s. , ), bunları Hz. Peygamber'in vefatından sonra söylediği belirtilmektedir. Zehebî, Fâtıma'nın Resûlullah'ın vefatı dolayısıyla söylediği ileri sürülen, "Başıma gündüzü geceye çevirecek büyük musibetler geldi" şeklindeki beytin ona ait olmadığını kaydetmektedir (Aʿlâmü'n-nübelâʾ, II, ). Fâtımîler, Hz. Fâtıma'nın soyundan geldiklerini iddia ederek kurdukları hânedana ona izâfeten bu adı vermişlerdir.

Şiî Kaynaklarına Göre Fâtıma. Şiî kaynakları, Hz. Fâtıma'nın bi'setin 2 veya 5. yılında doğduğunu iddia ederler. Hatta Hz. Hatice'nin Fâtıma'ya isrâ ve mi'rac hadisesinden sonra hamile kaldığını ileri süren kaynaklar da vardır. Bu tür rivayetlerde, Hz. Peygamber'in mi'racda bulunduğu sırada kendisine ikram edilen cennet meyvesinden yediği, Fâtıma'nın bu meyveden hâsıl olduğu, Resûl-i Ekrem'in o meyvenin kokusunu özledikçe Fâtıma'yı öptüğü kaydedilir. Hz. Fâtıma'nın mi'rac olayından çok önce doğmuş olması bu tür rivayetlerin tutarsızlığını ortaya koymaktadır (bu rivayet ve tenkidi için bk. Kandemir, s. ). Yine aynı nitelikteki rivayetlerde Fâtıma'ya hamile olduğu sırada annesinin onunla konuştuğu, doğacağı esnada Sâre, Âsiye, Meryem ve Şuayb peygamberin kızı Safûrâ'nın yardıma geldiği, doğar doğmaz kelime-i şehâdet getirerek babasının kim olduğunu, kocasının kim olacağını söylediği ve oradakilere adlarıyla hitap ettiği, doğumuyla birlikte olağan üstü hadiselerin meydana geldiği anlatılmakta, daha sonra da Cebrâil'in Resûl-i Ekrem'e gelerek Fâtıma'nın Hz. Ali ile evlenmesini Allah'ın münasip gördüğünü, eğer Ali olmasaydı yeryüzünde ona bir denk bulunamayacağını haber verdiği iddia edilmekte ve bu düğünün gök ehli tarafından da kutlandığı abartılı ifadelerle anlatılmaktadır (İbn Rüstem et-Taberî, s. ; İbn Şehrâşûb, III, , ; Meclisî, XLIII, , ; Muhammed Kâzım el-Kazvînî, s. ). L. Veccia Vaglieri, Hz. Fâtıma'nın dünya ve âhiret hayatına dair Şiîler tarafından nakledilen menkıbevî haberlerin geniş bir özetini vermektedir (EI2 [Fr.], II, ).

Şiî kaynaklarında Hz. Fâtıma hakkındaki abartılı bilgilerden biri de onun isimleriyle ilgilidir. Sünnî kaynaklarında Fâtıma'nın sadece Zehrâ, bazan da Betûl lakabından söz edildiği halde Şiî kaynaklarında çeşitli âyetlerle zoraki bir ilgi kurularak onun ayrıca Sıddîka, Mübâreke, Tâhire, Zekiyye, kendisine ilham gelen ve meleklerle konuşan anlamında Muhaddese, hayız ve nifas sıkıntısı çekmeyen anlamında Betûl, bâkire anlamında Azrâ gibi isimleri olduğu iddia edilmekte, hatta, "Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak rabbine dön" (el-Fecr 89/) meâlindeki âyette "râzıye" ve "marziyye" kelimeleriyle onun kastedildiği ileri sürülmektedir (İbn Şehrâşûb, III, ; Muhammed Kâzım el-Kazvînî, s. ).

Hilâfetin Hz. Ali ile onun soyuna ait olduğu iddiasının önemli dayanaklarından biri, kocası Ali ile soylarından gelen on bir imam gibi Hz. Fâtıma'nın da günahlardan korunmuş olduğu görüşüdür (bk. ÇÂRDEH MA'SÛM-i PÂK). Ehl-i sünnet âlimleri, Resûl-i Ekrem'in Hz. Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'i abasının altına alarak, "Ey Ehl-i beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor" (el-Ahzâb 33/33) meâlindeki âyeti okuduğunu kabul etmekle beraber (Müslim, "Feżâʾilü'ṣ-ṣaḥâbe", 61) bundan onların mâsumiyetinin anlaşılamayacağını, böyle yapmakla Hz. Peygamber'in onları Allah'ın emirlerine uymaya çağırdığını, ayrıca ismet sıfatının sadece peygamberlere mahsus olması sebebiyle onların mâsum sayılamayacağını belirtirler (bk. ÂL-i ABÂ; EHL-i BEYT).

Şiî kaynaklarında, Hz. Fâtıma'nın mevcut Kur'an'dan tamamen farklı ve onun üç misli büyüklüğünde bir mushafa sahip olduğu belirtilmektedir. İddiaya göre bu mushaf, Resûl-i Ekrem'in vefatından sonra Hz. Fâtıma'nın yaşadığı zaman zarfında Cebrâil'in onu teselli maksadıyla söylediği sözlerin Hz. Ali tarafından kaydedilmesiyle meydana gelmiştir. Bu mushafın içinde şer'î hükümlerin -özellikle cezaların- ayrıntılı bir şekilde bulunduğu, kıyamete kadar gelecek bütün idarecilerin adlarının ve meydana gelecek olayların kaydedildiği söylenmektedir. Mutedil Şiî âlimleri ise Fâtıma mushafını kabul etmekle beraber bu mushafın bir Kur'an olmadığını ve eldeki Kur'an'da noksanlık bulunmadığını belirtirler. Bundan başka Hz. Fâtıma'nın elinde bulunan, kendisiyle Hz. Ali'nin ve daha sonra gelecek vasîlerin adlarının yer aldığı bir sayfadan da söz edilmektedir (Küleynî, I, ; İbn Rüstem et-Taberî, s. ; Şeyh Müfîd, s. ; Muhammed Kâzım el-Kazvînî, s. ).

Fedek arazisinin Resûl-i Ekrem'in şahsî mülkü olduğunu, Ebû Bekir'in bu araziyi Fâtıma'ya vermemekle ona haksızlık ettiğini ileri süren Şiîler, peygamberlerin miras bırakmayacağına dair rivayetin Süleyman'ın Dâvûd'a mirasçı olduğunu belirten Kur'an âyetine (en-Neml 27/16) ters düştüğünü iddia ederler. Halbuki bu âyette sözü edilen mirasın mal mülk değil peygamberlik olduğu, bazı âyetlerde miras kelimesinin ilim ve hikmet için kullanıldığı bilinmektedir. Öte yandan geride birçok çocuk bırakmış olan Dâvûd'a sadece Süleyman'ın mirasçı olduğu düşüncesinin ilâhî hikmete uygun düşmeyeceği açıktır. Ayrıca Hz. Ali'nin de halife olduktan sonra Fedek arazisini Hz. Ebû Bekir gibi kullanması, Resûlullah'ın ilk halifesinin isabetli hüküm verdiğini göstermeye yeterlidir (geniş bilgi için bk. FEDEK).

Hz. Fâtıma'yı alet etmek suretiyle Hz. Ömer'i karalamak için uydurulan ve güvenilir hiçbir kaynakta görülmeyen bir iddiaya göre Fâtıma ve kocası Ebû Bekir'e biat etmeyip evlerine çekilince Ömer onları biat etmedikleri takdirde evlerini yakmakla tehdit etmiş, hatta evlerini basıp kapıyı kırmış, içeri girdiği sırada kapı ile duvar arasına sıkışan Fâtıma'nın kaburgaları kırılmış ve bu sırada çocuğu Muhassin'i düşürmüştür (Meclisî, XLIII, ; İbrâhim Emini, s. ). Seyyid Mukarrib Ali en-Nekavî el-Hüseynî tarafından en-Nârü'l-ḥâṭıma li-kāṣıdi iḥrâkı beyti Fâṭıma (Hindistan ) adıyla bir kitap yazılmasına sebep olan bu iddia, muhtemelen Hz. Ömer'in hilâfet konusunda Hz. Fâtıma'yı ikaz etme hadisesinin tahrif edilmesinden kaynaklanmıştır. Rivayete göre, Ebû Bekir'in hilâfetine henüz gönülleri yatmamış olan Hz. Ali ve Zübeyr'in Fâtıma ile bu konuyu birkaç defa görüştüklerini haber alan Hz. Ömer, çıkabilecek bir fitneyi önlemek maksadıyla Hz. Fâtıma'yı ziyaret etmiş ve ona dünyada en çok Resûlullah'ı, sonra da onun kızını sevdiğini söylemiş, ancak bu sevginin "hilâfet konusunu karıştırıp duran" kimselerin onun evinde toplanması halinde bu evi onlar içeride iken yakmasına engel olmayacağını belirtmiş, Hz. Fâtıma da onlara Ömer'in bu sözünü naklederek artık bir daha hilâfet meselesini kendisine getirmemelerini istemiştir (İbn Ebû Şeybe, VII, ).

Bazı Şiî kaynaklarında Hz. Fâtıma'nın faziletleri hakkında pek aşırı ifadelerin kullanıldığı görülmekte, Ehl-i beyte dahil diğer dört kişi gibi onun da nurdan yaratıldığı, kıyamete kadar olmuş ve olacak her şeyi bildiği, soyundan imamlar ve vasîler geleceğini Cenâb-ı Hakk'ın ona bildirdiği, hatta Hz. Ali ile evlenmesini mi'racda Allah Teâlâ'nın kararlaştırdığı ve onun tarafını tutanların cehennem azabından kurtulacağı ileri sürülmektedir (Muhammed Kâzım el-Kazvînî, s. ; İbrâhim Emînî, s. ).

Şiîler'in, Hz. Fâtıma ile Ehl-i beyt'in mevkiini ve üstünlüğünü belirtirken üzerinde önemle durdukları hususlardan biri de mübâhele olayıdır. 10 () yılında Medine'ye gelen Necran hıristiyanlarının Hz. Îsâ'nın ilâhlığı konusunda ısrar etmeleri üzerine nâzil olan Âl-i İmrân sûresindeki âyetlerden birinde ifade edildiği gibi (âyet 61), her iki tarafın başta kendileri olmak üzere çocuklarını ve kadınlarını çağırarak Allah'tan yalancılara lânet etmesini istemelerinden ibaret olan bu olayda Şiîler, Hz. Peygamber'in arkasına Fâtıma'yı (bazı rivayetlere göre onun arkasına da Ali'yi), yanına Hasan ve Hüseyin'i alarak Necranlılar'ın karşısına çıktığını ve böylece Kur'an'daki "kadınlarımız" ifadesiyle sadece Hz. Fâtıma'nın kastedildiğini ileri sürerek onun mâsumiyeti ve yüceliği etrafındaki iddialarını güçlendirmek istemişlerdir. Mübâhele olayından bahseden bazı Sünnî kaynaklarında Hz. Fâtıma'dan söz edilmezken (İbn Sa'd, I, ; Hâkim, II, ) bir kısmında Hz. Fâtıma'nın da orada bulunduğu kaydedilmektedir (Belâzürî, s. 75; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II, ; İbn Kesîr, II, ). Kasım Kufralı İslâm Ansiklopedisi'ne yazdığı Fâtıma maddesinde (IV, ) mübâhele olayında Hz. Fâtıma'nın da hazır bulunduğu hususunu bütün müslümanlar kabul ediyormuş gibi göstermekte ve iddiasına kaynak olarak Hâzin ve Beyzâvî tefsirlerini vermektedir. Halbuki Hâzin, olayı rivayetin zayıflığını gösteren bir ifade ile nakletmekte, Beyzâvî ise mübâhele konusunda herhangi bir bilgi vermemektedir. Louis Massignon, La Mubāhala de Medine et l'Hyperdulie de Fatıma (Melun ; Paris ) adıyla yaptığı küçük çaplı çalışmasında ve "La notion du voeu et la dévotion musulman à Fâtıma" (bk. bibl.) adlı makalesinde bu olayı ve bazı dinî grupların Hz. Fâtıma hakkındaki aşırılıklarını ele almaktadır.

Literatür. Hz. Fâtıma'nın hayatına dair çoğu Şiîler tarafından olmak üzere pek çok eser kaleme alınmıştır. Delâʾilü'l-imâme (Beyrut /) adlı kitabında Hz. Fâtıma ile ilgili pek çok uydurma habere yer veren (s. ) Râfizî müellifi Ebû Ca'fer Muhammed b. Cerîr b. Rüstem et-Taberî'nin yaptığı gibi bu eserlerde zayıf veya asılsız rivayetlere geniş bölümler ayrılmıştır. Seyyid Muhammed Murtazâ el-Hüseynî el-Cevnfûrî'nin Küḥlü'n-nâẓırîn fî tafḍîli'z-Zehrâʾ ʿale'l-enbiyâʾ ve'l-mürselîn (bs. yeri yok, ) adlı eserinin aşırılığı isminden bile anlaşılmaktadır. Hz. Fâtıma ile ilgili başlıca kitaplar şunlardır: A) Arapça Eserler. Muhammed el-Bâkır (ö. /), Tezvîcü Fâṭıma binti'r-Resûl (nşr. Selâhaddin el-Müneccid, Beyrut ); Muhammed b. Hârûn er-Rûyânî, Cüzʾ fîhi tezvîcü Fâṭıma bint Resûlillâh bi-ʿAlî b. Ebî Ṭâlib ʿaleyhime's-selâm (nşr. Selâhaddin el-Müneccid, Beyrut, ts.); İbn Şâhîn, Fezâʾilü Fâṭımati'z-Zehrâʾ (nşr. Muhammed Saîd et-Turayhî, Beyrut /); Süyûtî, es̱-S̱üġūrü'l-bâsime fî feżâʾili's-seyyide Fâṭıma ʿaleyhe's-selâm (nşr. Muhammed Saîd et-Turayhî, Beyrut ; nşr. Mecdî Fethi es-Seyyid, Tanta, ts.; es̱-S̱üġūrü'l-bâsime fî menâḳıbi Fâṭıma); funduszeue.info, Müsnedü Fâṭımati'z-Zehrâʾ (Beyrut /; eserde muhtelif hadis kitaplarından Hz. Fâtıma ile ilgili rivayet derlenmiştir); Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, İtḥâfü's-sâʾil bimâ li-Fâṭımate mine'l-menâḳıb: Seyyidetü nisâʾi ehli'l-cenne Fâṭımatü'z-Zehrâʾ (Bulak ); Muhammed Bâkır el-Meclisî, Târîḫu seyyideti nisâʾi'l-ʿâlemîn ve beḍʿatü seyyidi'l-mürselîn (Beyrut /; Biḥâru'l-envâr külliyatının XLIII. cildi olan bu eserin baştan sayfası Hz. Fâtıma ile ilgilidir); Abdullah b. İbrâhim el-Mîrganî, ed-Dürretü'l-yetîme fî baʿżı feżâʾili's-seyyideti'l-ʿaẓîme (nşr. Muhammed Saîd et-Turayhî, Beyrut /); Abdülhüseyin b. Şerefüddin el-Mûsevî, el-Kelimetü'l-ġarrâʾ fî tafḍîli'z-Zehrâʾ (Sayda ; Necef ; eserde bazı âyetlere dayanılarak Hz. Fâtıma'nın faziletleri anlatılmaktadır); Ömer Ebü'n-Nasr, Fâṭıma bint Muḥammed (s.a.) (Beyrut /; Kahire ); Ma'rûf b. Muhammed el-Arnâvûd, Fâṭımatü'l-Betûl (Dımaşk ); Abbas Mahmûd el-Akkād, Fâṭımatü'z-Zehrâʾ ve'l-Fâṭımiyyûn (Kahire ); Muhammed Kâzım el-Kifâî, ez-Zehrâʾ fi's-sünne ve't-târîḫ ve'l-edeb (I-II, Necef ); Tevfîk Ebû Alem, Fâṭımatü'z-Zehrâʾ (Kahire , ); Abdüssamed et-Türkî, Fî beyti Fâṭıma (Küveyt ); Seyyid Tâlib Horasân, el-Lüʾlüʾü'l-beyżâʾ fî fezâʾili Fâṭımati'z-Zehrâʾ (Kum ; Hz. Fâtıma'nın faziletiyle ilgili çoğu zayıf olan kırk hadisi ihtiva etmektedir); Abdürrezzâk Mükerrem, Vefâtü'ṣ-Ṣıddîḳati'z-Zehrâʾ (Beyrut ); Muhammed Kâzım el-Kazvînî, Fâṭımatü'z-Zehrâʾ ʿaleyhe's-selâm mine'l-mehd ile'l-laḥd (Beyrut /, 5. bs.; daha çok Şiî kaynaklarından alınan asılsız pek çok haberi ihtiva etmektedir); Nezîh Kumeyha, Şerḥu Ḫuṭbeti Fâṭımati'z-Zehrâʾ (Beyrut ); Abdülfettâh Abdülmaksûd, Fâṭımatü'z-Zehrâʾ (I-II, Beyrut ); Şerîf Seyyid el-Âmilî, Fâṭımatü'z-Zehrâʾ: el-Mes̱elü'l-aʿlâ li'l-merʾeti'l-müslime (Beyrut /); Muhammed Beyyûmî Mehrân, es-Seyyide Fâṭımatü'z-Zehrâʾ (Beyrut ); Ahmed er-Rahmânî el-Hemedânî, Fâṭımatü'z-Zehrâʾ: Behcetü ḳalbi'l-Muṣṭafâ (Beyrut /); Sâdık b. Mehdî el-Hüseynî eş-Şîrâzî, Fâṭımatü'z-Zehrâʾ fi'l-Ḳurʾân (Beyrut ).

B) Farsça Eserler. Bâkır b. İsmâil b. Abdülazîm, el-Ḫaṣâʾiṣü'l-Fâṭımiyye (Tahran ); Hüseyin İmadzâde-i İsfahânî, Fâṭımatü'z-Zehrâʾ (Tahran ); Abdülhüseyin el-Mü'minî, Zindegânî-yi Ḥażret-i Fâṭıma-i Zehrâʾ ʿaleyhe's-selâm (Tahran hş.); Ali Şerîatî, Fâṭıma Fâṭıma est (Tahran /); Seyyid Ca'fer eş-Şehîdî, Zindegânî-yi Fâṭıma-i Zehrâʾ ʿaleyhe's-selâm ( hş./, 7. bs.; funduszeue.info, Fâṭıma Duḫter-i Muḥammed, Tahran ); Seyyid Hüseyin el-Vâizî es-Sebzevârî, Fâṭımiyyât (Meşhed hş.; Hz. Fâtıma'nın büyüklüğüne dair çeşitli mevzun sözleri ihtiva eder); Celâleddin Riyâsetî, Fâṭıma (Şîraz ); Muhammed Rızâ Nusayrî, Fâṭıma (Tahran, ts); Nasîrüddin Mîr Sâdıkī Tahrânî, Fâṭıma (Tahran ); Şeyh Muhammed Vâsıf, Fâṭıma-i Zehrâʾ ez-Naẓar-ı Rivâyât-ı Ehl-i Sünnet (Kum ); Ali Kerbelâî, Fâṭıma, Feżâʾîl ve Muṣîbet-i Fâṭıma-i Zehrâʾ (Tahran ) (diğer Farsça eserler için bk. Abdülcebbâr er-Rifâî, s. ).

C) Türkçe Eserler. Fâtıma Şâdiye, Kerîme-i Muhtereme-i Hazret-i Fahr-i Âlem Seyyidetü nisâi'l-âlemîn Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ el-Betûl (İstanbul ; Hanımlara Mahsus Gazete'nin müdîresinin yazdığı bu küçük risâle, devrin teknik imkânlarına göre en mükemmel şekilde iki renkli basılmış ve gazete ile birlikte yayımlanmıştır); Hacı Cemal Öğüt, Fâtımatü'z-Zehrâ (İstanbul /; Hz. Fâtıma'dan bahseden her nevi eserden derlenen bilgilerin yer aldığı kitap devrin âlimlerinin takrizleriyle beraber yayımlanmıştır); Yakup Kenan Necefzâde, Fâtıma Anamız (İstanbul ); Mustafa Necati Bursalı, Hz. Fâtıma-i Zehrâ (İstanbul ); İbrâhim Emînî, Örnek İslâm Kadını Hz. Fâtıma (trc. Fahrettin Altan – Seyyid Seccâd Hüseynî, Kum /; Hz. Fâtıma konusunda hem Ehl-i sünnet'in hem de Şîa'nın ifrat ve tefrite düştüğünü söyleyen müellif Fâtıma hakkındaki Şiî görüşünü yansıtmaktadır).

Abdülcebbâr er-Rifâî, "Muʿcemü mâ kütibe ʿan Fâṭımati'z-Zehrâʾ" adlı makalesinde (bk. bibl.) Hz. Fâtıma hakkında çoğu Şiîler tarafından yapılan 'den fazla Arapça, Farsça ve Urduca çalışmayı tesbit etmiştir.

Edebiyat. Hz. Peygamber'in neslini devam ettirmesi, onun en sevdiği kızı ve Ehl-i beyt'in beş rüknünden biri olması dolayısıyla Hz. Fâtıma'nın Resûl-i Ekrem'in hayatında önemli bir yeri vardır. Bu sebeple Hz. Peygamber ve Ehl-i beyt'inden bahseden birçok manzum ve mensur eserde Fâtıma'nın adı ve vasıfları sık sık anıldığı gibi az sayıda da olsa onun bazı edebî eserlere konu teşkil ettiği de görülmektedir. Hz. Fâtıma'dan bahseden eserleri Türk edebiyatının klasik metinleriyle tekke ve halk edebiyatına ait parçalar, folklorik ürünler ve Türk halk inançlarında yer alanlar olmak üzere gruplandırmak mümkündür. Bu eserlerde Fâtıma eşine, evine ve çocuklarına bağlı, onlara hizmet eden, becerikli, sabırlı, güzel ahlâklı örnek bir müslüman hanımı olarak tasvir edilir. Bu tür metinlerde isminin Türk halk ağzında aldığı Fatma veya Fadime şekilleri yanında Fatma Ana, ayrıca beyaz tenli olması sebebiyle Zehrâ (Fâtımatü'z-Zehrâ), iffetli oluşundan dolayı Betûl, bir hadiste cennetteki en faziletli dört kadından biri diye tanıtıldığı için "cennet hatunu", kıyamette kendisinden şefaat beklendiği için de "kıyamet hatunu" ve "seyyidetü'n-nisâ" unvanlarıyla anılmaktadır.

Hz. Fâtıma, Resûl-i Ekrem'in hayatını anlatan manzum ve mensur siyerlerde onun daima en yakınında bulunan, özellikle kız çocuklarına değer vermeyen Arap toplumunda bu kötü âdetin ortadan kaldırılmasını sağlayan değeri dolayısıyla en sevgili çocuğu olarak anılmıştır.

Başta Süleyman Çelebi'nin Vesîletü'n-necât'ı olmak üzere birçok mevlid metninde, bilhassa vefat bahri içinde Hz. Fâtıma'dan bahsedildiği görülmektedir. Bu bölümlerde daha çok Resûlullah'ın hastalanması, vefat edeceğini bildirmesi, Azrâil'in onun ruhunu kabzetmeye geldiğinde Fâtıma'nın onu karşılaması, vefatından sonra üzüntüsünü bir ağıt halinde dile getirmesi söz konusu edilmektedir (Vesîletü'n-necât - Mevlid, s. , , , ). Ayrıca mevlidlerin genellikle matbû nüshalarında vefat bahrinin sonunda "Vefâtü Fâtımate'z-Zehrâ radıyallāhu anhâ" veya "Ahvâl-i Fâtıma" başlıklı müstakil bir bölüm yer almaktadır (meselâ bk. Hikâye-i Mevlîdü'n-nebî, s. ; Mevlid-i Şerîf, vr. ab). Burada Hz. Fâtıma'nın babasının hastalığı ardından ağlayıp sızladığı, yemekten ve içmekten kesildiği, sonunda Hz. Peygamber'in Fâtıma'yı yanına çağırtıp kendisine ilk kavuşacak yakınının o olduğu müjdesini vermesi, durumu eşine ve çocuklarına haber veren Fâtıma'nın kısa bir vasiyetten sonra babasına kavuştuğu lirik bir üslûpla anlatılmaktadır. Bazı mevlid metinlerine eklenen "Hikâye-i Cemel"in sonunda ise Hz. Peygamber'in vefatına dayanamayarak başını yerlere çarpıp can veren deveyi Hz. Fâtıma'nın kefenleterek defnettirdiğinden bahseden kısa bir bölüm yer alır (bk. Albayrak, s. ).

Son devrin tanınmış mutasavvıflarından Muhammed Esad Erbîlî, Süleyman Çelebi mevlidinin vezninde (fâilâtün fâilâtün fâilün) "Mevlid-i Şerîf-i Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ radıyallāhu anhâ" başlıklı yetmiş dört beyitlik Farsça bir manzume kaleme almıştır. "Evvelâ nâm-ı Hudâ yâd âverîm / Şükr gûyân fikr-i eltâfeş künîm" beytiyle başlayan bu manzumeyi Erbîlî'nin oğlu Mehmed Ali Efendi Türkçe'ye çevirmiş ve ilk beytini, "Evvel Allah adını zikr edelim / Fikr edip eltâfına şükr edelim" şeklinde tercüme etmiştir. Her iki manzume Esad Erbîlî divanının yeni baskısında yer almaktadır (s. ). Ancak burada tercümenin Esad Efendi'ye ait olduğu belirtilmektedir ki bu yanlıştır (bk. İbnülemin, IV, ).

Hz. Fâtıma'nın edebî metinlerde yer almasına vesile olan diğer bir özelliği de Hz. Ali'nin eşi olmasıdır. Dinî-tasavvufî konularda eser yazan pek çok müellifin yanında özellikle Alevî-Bektaşî şairlerin şiirlerinde Hz. Fâtıma'nın bu yönüyle söz konusu edildiği görülmektedir. Kul Himmet'in, "Gül kokusu Muhammed'in teridir / Âh ettikçe karlı dağlar eritir / Hatice Fâtıma Hakk'ın yâridir / Onun katarından ayırma bizi" dörtlüğüyle Edib Harâbî'nin, "Nâciye fakîre kemter bacıdır / Muhammed Ali'ye kuldur nâcidir / Cümle erenlerin başı tâcıdır / İşte Fâtımatü'z-Zehrâ'mız vardır" dörtlüğü buna örnek teşkil eder. Ayrıca Hasan ile Hüseyin'in anneleri olması dolayısıyla özellikle Kerbelâ vak'ası üzerine yazılan maktel ve mersiyelerle Ehl-i beyt sevgisini işleyen diğer edebî ürünlerde Hz. Fâtıma ile ilgili fasıllara, beyit, kıta ve mesnevilere daha çok rastlanmaktadır. Meselâ türünün en tanınmış makteli olan Fuzûlî'nin Hadîkatü's-suadâ adlı eserinin dördüncü bölümü Hz. Fâtıma'ya ayrılmıştır. Burada onun hayat hikâyesi yer yer manzum parçalar eklenerek ana hatlarıyla anlatılır.

Muharrem ayında dergâhlarda okunan mersiye ve ilâhilerde de Hz. Fâtıma çeşitli vasıflarıyla yer almıştır. Yûnus Emre'ye atfedilen, "Kerbelâ'nın yazıları / Şehid düşmüş bâzıları / Fatma Ana kuzuları / Hasan ile Hüseyin'dir // Kerbelâ'da eli bağlı / Âşıkların kalbi dağlı / Fatma Ana ciğer dağlı / Hasan ile Hüseyin'dir" mısralarının yer aldığı hicaz ilâhi (güfte ve notası için bk. Yunus Emre Divanı II-III, s. , ) bunlardan biridir. Bestekârı meçhul hüzzam makamında, "Kurretü'l-ayn-i habîb-i kibriyâsın yâ Hüseyn / Nûr-i çeşm-i şâh-ı merdan murtazâsın yâ Hüseyn / Hem ciğer-pâre-i Zehrâ Fâtıma hayrü'n-nisâ / Ehl-i beyt-i murtazâ Âl-i abâ'sın yâ Hüseyn" ilâhisi de aynı özellikleri ihtiva eden muharrem ilâhilerindendir (notası için bk. Türk Musikisi Klasiklerinden İlâhîler, II, 62).

Bektaşî dergâhlarında mürşidin postunun sağında Hz. Fâtıma'yı temsil eden bir ocak bulunur. Niyazlar önce mürşide, on iki imama ve Hz. Fâtıma'ya, sonra da diğer makamlara yapılır. Bütün nikâh dualarında yer aldığı gibi Bektaşî tekkelerinde yapılan evlenme törenlerinde de gençlere mürşid önünde yapılan duada, "Bu gençlerin evliliği Fatma Ana'mızla Hz. Ali'nin evliliği gibi mutlu olsun" temennisi tekrar edilir. Yine Bektaşî-Alevî edebiyatında çeşitli renk ve kokuların Ehl-i beyt'ten birini sembolize ettiği inancı vardır. Buna göre siyah renk ve nar kokusu Hz. Fâtıma'yı temsil eder.

Dede Korkut hikâyelerinde üstün ahlâklı kadınlardan söz edilirken bunların Hz. Âişe ve Hz. Fâtıma'nın soyundan geldikleri söylenir (Dede Korkut Kitabı, I, 76).

Türk folklorunda Hz. Fâtıma kültünün önemli bir yeri vardır. Anadolu'da kadınlar Fatma (Fadime) Ana dedikleri Hz. Fâtıma'yı uğur ve bereketin timsali saymışlardır. Anadolu'nun birçok yöresinde ocak duvarları sıvanır veya boyanırken is ile el işareti basılır. Uğur ve bereket getirsin diye basılan bu el "Fatma Ana eli"dir.

"Pençe-i Âl-i abâ" adı verilen elin baş parmağı Hz. Peygamber'i, işaret parmağı Ali'yi, orta parmağı Fâtıma'yı, yüzük parmağı Hasan'ı, serçe parmağı Hüseyin'i temsil eder. Bu bakımdan Âl-i abâ'nın zikredildiği birçok manzumede Hz. Fâtıma da söz konusu edilir.

Anadolu'da hanımlar yoğurt mayalarken, turşu kurarken, hamur yoğururken, evin geçimi iyi olsun diye ocağa şeker atarken, hasta olan kimsenin sırtını sıvazlarken, "El benim elim değil Fatma Ana'nın eli" diyerek başlar ve bitirirler. Bu motifte bir bakıma pençe-i Âl-i abâdan şifa beklendiği görülmektedir. Diğer bir halk inancına göre de Fatma Ana külde ekmek pişirdiğinden bilhassa yaşlı kadınlar külü yere dökmez ve üzerine basmazlar. Örgü ve dantel gibi el işlerine başlayan hanımlara yanındakiler, "Kolay gelsin, altın taş olsun, elin kuş olsun; Hızır yoldaşın, Fatma Ana komşun olsun" derler. Türk halkı iyi komşuları için, "Allah seni âhirette Fatma Ana'mıza komşu etsin" temennisinde bulunur.

Ebe doğum yapan kadının sırtını sıvazlarken de, "El benim elim değil Fatma Ana'nın eli" diyerek doğumun kolay olacağına inandığını belirtir ve hastaya telkinde bulunur. Ayrıca doğum esnasında kadınlara "Fatma Ana eli" (anastatika hierochuntica) denilen bir bitki kaynatılıp suyu içirilir. Bu sebeple Anadolu'da bulunmayan ve özellikle çölde yetişen bu bitki hacdan dönenler tarafından getirilir, kıymetli bir hediye olarak hamile kadınlara verilirdi. Bazı yörelerde yeni doğan kız çocuklarına göbek adı olarak Fatma adının verildiği de bilinmektedir.

Halk arasında yaygın olan bir rivayete göre Hz. Fâtıma cumartesi günü doğum yapmış, doğum esnasında leğen aranmış, herkes çamaşır yıkadığı için leğen bulunamamış; bunun üzerine Fâtıma, "Cumartesi günü çamaşır yıkayana şefaat etmem" demiş ve bundan dolayı cumartesi günü çamaşır yıkanmaması gerektiği şeklindeki batıl inanç doğmuştur. Nitekim bugün Anadolu'nun birçok yöresinde bilhassa yaşlı hanımlar cumartesi günü çamaşır yıkamazlar.

Hat sanatında Ehl-i beyt mensuplarının adlarını ihtiva eden çeşitli istiflerle bazı tekke ve camilerdeki Hulefâ-yi Râşidîn isimleri yanında Hz. Fâtıma'nın adı, Hasan ve Hüseyin ile birlikte umumiyetle celî sülüs hattıyla levhalar halinde yazılmıştır.

Fatma adı Anadolu'nun değişik bölgelerinde yaygın olarak kullanılmakta, bu arada Fadime, Fadik, Fadili, Fadiş, Fato, Fatoş, Fattey şekilleri de kız çocuklarına ad olarak verilmektedir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Hz. Fatıma’nın vefat sebebi nedir?

Değerli kardeşimiz,

Ehl-i Sünnetin ilgili bütün kaynaklarında Hz. Fatıma’nın vefatının sebebi Hz. Peygamber (asm)’in vefatından dolayı duyduğu aşırı bir hüzün ve üzüntü olduğu bildirilmiştir.

Vereceğimiz rivayetlerde, onun gerçekten fevkalade üzüntüsünü gösteren şahitleri görebiliriz:

- Rasulullah aleyhissalatü vesselamın vefatından sonra Hz. Fatıma (r.a)’nın güldüğü hiçbir zaman görülmemiştir. (Belâzürî, Ensâb, 2/34)

- Hz. Fatıma, Allah Rasulünün (asm) defninden dönen Enes bin Malik’e şöyle dedi:“Resûlullah’ın üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?” (İbn Kesir, es-Siretu’n-nebeviye, 4/). 

- Hz. Peygamber (asm) kendi vefatından altı ay sonra Hz. Fatıma’nın vefat edeceğini bildirmiştir. İlgili hadis rivayeti özetle şöyledir:

Hz. Aişe anlatıyor: [Hz. Peygamber (asm)’in son hastalığında], Hz. Fatıma Resulullah (asm)’ı ziyarete geldi. Yürüyüşü tam da (babasının) yürüyüşüne benziyordu. Hz. Peygamber (asm), ‘Merhaba kızım / hoş geldin!’ dedi, sağ veya sol yanına oturttu. Sonra gizlice ona bir şeyler söyleyince ağlamaya başladı. Sonra tekrar gizlice bir şey ona söylediğinde gülmeye başladı. Bunun ne anlama geldiğini soran Hz. Aişe’ye: ‘Ben Hz. Peygamber (s.a.v)’in sırrını ifşa etmem.’ diyerek reddetmiş.

Hz. Peygamber (asm)’in vefatından sonra tekrar sorduğunda, Hz. Fatıma şunları söylemiştir:

İlk defa bana gizlice “Cebrail her Ramazan ayında bir defa Kur'an’ı bana arz ederdi / okurdu. Bu ramazanda bunu iki defa tekrarladı. Bundan ecelimin geldiğini anlıyorum.” deyince ağladım. Bunun üzerine yine gizlice “Ailemin fertlerinden bana ilk kavuşan sen olacaksın ve sen cennet ehlinin kadınlarının hanımefendisi olmaya razı olmaz mısın?” deyince ben de -sevincimden- güldüm.”(bk. Buhârî, Fezailü aṣhabi’n-nebi, 12, İstizan, 43; Müslim, Fezailü’s-saḥsbe, )

Bu hadisten anlıyoruz ki, sebebi ne olursa olsun, Hz. Fatıma Resulullah (asm)’ın vefatından sonra çok kısa bir zaman içinde vefat edecekti. 

- Şia kaynaklarında yer verilen bazı dedikoduların yalandan öteye geçmediği kaynaklarda bildirilmektedir.

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Hz. Fatıma (r.a.) Kimdir?

Hz. Fâtıma (r.a.) Nebîler Efendisinin son çiçeği Peygamber Efendimiz’in dünyada neslini devam ettiren nur yumağı Kızlarının en küçüğü Cennet gençlerinin efendileri Hz. Hasan ve Hüseyin’in (r.a.) anneleri Hz. Ali’nin (r.a.) zevcesi Eli değirmen döndüren “Fâtıma ana” diye anılan bir sultane anne Beyi ve çocuklarıyla Ehl-i Beyt’i teşkil eden ümmetin hanımlarının seyyidesi Cennet hanımlarının efendisi

Hz. Fâtıma, İslamiyet’in gelmesinden yaklaşık bir yıl önce Mekke’de doğdu. Resûl-i Ekrem Efendimiz ona “Fâtıma” adını verdi. Deylemî’nin Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte:

“Onu sevenleri, Allah’ın Cehennemden uzaklaştıracağı için kızıma Fâtıma adını verdim.” buyurdu. Fâtıma, “sütten kesilmiş” anlamına gelmektedir.

CENNET HANIMLARININ EFENDİSİ FÂTIMATÜ’Z-ZEHRA

O, Zehra ve Betül lakablarıyla meşhurdu. Zehra; “Ak yüzlü, nur yumağı, beyaz, parlak, ve aydınlık yüzlü kadın” manasına, Betül ise; “Dünyevi heveslerden uzak, ibadet için kendisini Allah’a yönelten, iffetli ve namuslu kadın” anlamına gelmekteydi.

O, yaşının küçük olması sebebiyle ve bilhassa anneciği Hz. Hatice’nin vefatından sonra babacığının yanından hiç ayrılmadı. Bazen babasının elini tutup Mekke sokaklarında gezdi. Bazen da babasının peşini takip etti. Müşriklerin işkencelerine maruz kalan babacığına yardımcı olmaya çalıştı. Bir gün babasıyla Kâbe’ye gitmişlerdi. Kureyş Müşrikleri onları görünce toplandılar ve fısıltı halinde birbiriyle konuşmaya başladılar. Babacığı Kâbe’nin yanında namaza durdu. Secdeye vardığında Ukbe İbni Ebî Muayt adındaki azgın müşrik, bir deve işkembesi getirerek babasının sırtına koydu. Geriye çekilip uzaktan birbirleriyle gülüşmeye ve dalga geçmeye başladılar. Buna çok öfkelenen küçük Fâtıma babacığının sırtından o ağırlığı kaldırıp elbisesini temizlemedi. Fahr-i Kâinat Efendimiz secdeden başını kaldırdı ve o azgın kişilere ellerini açarak:

“Allah’ım bu azgınları sana havale ediyorum Ya Rabbî! Kureyşi sana bırakıyorum” buyurdu. Abdullah İbni Mesûd (r.a.) Kâbe hareminde Peygamber Efendimiz’e bu tür eziyet edenlerin sonlarının çok fecî olduğunu şöyle anlatır:

“Allah Hakkı için o azgın müşrikleri Bedir günü gördüm. Hepsini katlettiler. Bir kısmını sürüyerek Bedir kuyusuna attılar.”

“RABBİM ALLAH’TIR DEDİĞİ İÇİN BİR ADAMI ÖLDÜRECEK MİSİNİZ?”

Hz. Fâtıma Mekke’de babacığının yanından ayrılmadığı için bu tür ezâ ve cefâları çok gördü. Yine bir gün Kâbe’ye varmışlardı. Müşrikler baabacığının etrafını sararak:

“Şunu şunu söyleyen sen değil misin?” diye hakaret ettiler. Hatta azgın bir müşrik İki Cihan Güneşi Efendimiz’in yakasından tutup sıkıştırdı. Küçük Fâtıma çok korktu ve titreyerek yere yıkıldı. Efendimiz ise hiçbir telâşa gerek duymadan hak olarak söylediği sözleri tekrar ederek:

“Evet bunları söyleyen benim” buyurdu. Bu esnada Hz. Ebûbekir yetişti ve:

“Rabbim Allah’tır dediği için bir adamı öldürecek misiniz?” diyerek müdahale etti ve azgın müşrikleri oradan uzaklaştırdı.

Resûl-i Ekrem Efendimiz’in Mekke dönemi böylesine çetin geçti. İslâm’ın yayılması için bütün bu ezâ ve cefâlara sabretti. Zira zafer, sabırdan sonra idi. Bu sebepten o kendine yapılanlara aldırmaz, kin tutmaz ve kişileri Allah’a havâle ederdi. Bir gün yine yolda giderken azgın bir müşrik, Efendimizin üzerine toz toprak ve pislik attı. Üstü başı toz-toprak olan ve elbiseleri kirlenen Efendimiz eve döndü. Nur topu yavrucuğu Fâtıma, kapıyı açınca babacığını tanıyamadı ve ağlamaya başladı. Ablaları da ağlıyordu. Peygamber babacığı ise kendilerine gülümsüyordu:

“Zararı yok, su ile temizlenir” diyordu. Böylece nur parçası yavrularını sukûnete kavuşturmaya çalışıyordu. Fakat küçük Fâtıma ise hıçkırıklarını tutamıyordu. Onu susturabilmek için:

“Ağlama kızım. Yüce Allah, babanı koruyacaktır.” buyurdu ve ona Allah’ın hıfz u emânında olduğunu duyurdu. Bu şekilde onun korku ve endişelerini gidermeye gayret etti.

İFFET VE İZZET-İ NEFS NÛMÛNESİ

Hz. Fâtıma, Peygamber babasının engin sevgisi ve bol şefkati altında büyüdü. Babacığındaki merhameti ve güzel ahlâkı, anneciğindeki asâleti, cömertliği, babacığına karşı hizmet, hürmet ve muhabbeti gördü. İslâm uğruna çektiği sıkıntılara nasıl katlandığını ve o yolda fedakârlığın en güzel örneklerini bizzat yaşayarak öğrendi. Tam bir iffet ve izzet-i nefs nûmûnesi olarak bütün güzellikleri hayatına nakşederek kendisini yetiştirdi.

O şanslı bir genç hanımefendiydi. Peygamber babası ve anneler sultanı Hz. Hatice’nin yanında onların gözetiminde eğitimini tamamladı. Rahmet ve şefkat pınarından doyasıya içti. Fakat küçük yaşta çok çileler çekti. Çocukluğu Kureyş’in zulüm, baskı ve ambargoları altında geçti. Daha henüz ömrünün baharını yaşarken anneciğini kaybetti. Mekke’de Müslümanlara ezâ ve cefalar arttı. İşkenceler dayanılmaz hal aldı. Bunun üzerine babacığına hicret izni verildi. Daha sonra da aile efradı ile birlikte kendisi de Medine-i Münevvere’ye hicret etti.

PEYGAMBERİMİZİN SON ÇİÇEĞİ

Hz. Fâtıma, bu göç ile çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Mekke-i Mükerreme’ye vedâ etti. Medine-i Münevvere’de huzurla yaşamaya başladılar Babacığı Hz. Aişe ile, ablaları da Hz. Osman ile evlendi. Kendisi de evlilik çağına ulaşmış yaşlarına girmişti. Nebiler Sultanı Efendimiz’in son çiçeği olarak ona tâlib olanlar çoğalmıştı.

HZ. FATIMA’YA (funduszeue.info) TALİP OLANLAR

O, hassas ruhlu, zayıf yapılı idi. Yaşından beklenmeyecek derecede yüce bir ahlâka sahipti. Üstün bir zekâsı, halîm ve selîm bir yapısı vardı. Son derece mütevaziydi. Söz ve davranışlarında vakurdu. Çok az konuşurdu. Ağzından çıkan sözler inci danesi gibi hikmetler saçardı. Cömertti, zâhidâne yaşamayı severdi. Ev işlerinde maharetli ve becerikliydi. İki Cihan Güneşi Efendimizin bir parçası ve kalbinin meyvesiydi. Bu sebepten ona Peygamber’e hısım, akraba ve damat olabilme şerefine erebilmek için Ashâb-ı Kiram’ın büyüklerinden dahi talepler gelmişti. Önce Hz. Ebûbekir sonra Hz. Ömer dünür olmuştu. İki Cihan Güneşi Efendimiz bu yakın dostlarına:

“Fâtıma hakkında Allah Teâlâ’nın emrini bekleyelim.” buyurmuştu. Bu haberler Medine’de yayılınca Ebû Tâlib ailesi Hz. Ali’yi bu konuda acele davranması için uyardı. Onun da gidip tâlip olmasını istediler. Fakat o:

“Ebûbekir ve Ömer’den sonra bana verirler mi?” diye çekindiğini söyledi. İkna ederek onu istemeye râzı ettiler.

HZ. ALİ’NİN FATIMA’YI (funduszeue.info) İSTEMESİ

Evliliği ile ilgili olarak Hz. Ali (r.a.) kendisi şöyle anlatır:

“Halk arasında konuşulanları duyan azadlı kölem bir gün bana:

“Ey Ali! Fâtıma’nın Resûlullah’tan istendiğini biliyor musun?” dedi. Ben de:

“Bilmiyorum.” dedim. Tekrar bana:

“Ey Ali! Resûlullah’a gidip Fâtıma’yı sana nikâhlamasını istemekten seni alıkoyan nedir?” dedi. Ben de:

“Yanımda birikimim yok.” dedim. O da:

“Resûlullah’a gidersen, muhakkak sana Fâtıma’yı nikâhlar!.” diyerek bana gitmemi ısrar etti. Ben ise bu konu için Resûlullah’ın huzuruna çıkmaktan çekiniyordum. Fakat akrabalarımın hepsi bana:

“Fâtıma’yı Resûlullah’tan bir de sen iste.” diye teşvik ediyordu. Sa’d ibni Mu’az (r.a.), bu hususta beni ikna eyledi. Nihayet çekinerek, sıkılarak da olsa Resûlullah’a bu teklifi götürmek üzere evden çıktım.

HZ. FATIMA’NIN (funduszeue.info) MEHRİ

Resûl-i Ekrem Efendimiz’i, Ümmü Seleme (r.a.) annemizin evinde buldum. Kapıyı çaldım ve selâm verdim. İçeri buyur ettiler. Efendimiz bana yanında yer gösterdi. Ben de edebli, mahcup ve heyecanlı bir vaziyette başımı öne eğip oturdum. Halimi anlayan Efendimiz

“Ya Ali! Öyle zannederim ki bir murâdın var.” buyurdu. Ben de:

“Ya Resûlallah! Anam-babam sana fedâ olsun. Senin bereketinle sırat-ı müstakimi bulduk. Hayatımın sermayesi sensin. Nice zamandır ona cüret edip söyleyemedim.” diye söze başlayınca bana tebessüm etti ve:

“Herhalde Fâtıma’yı istemeye geldin.” buyurdu Ben de:

“Evet” dedim. Bunun üzerine:

“Fâtıma’ya mehir olarak verebileceğin neyin var?” diye sordu. Ben de:

“Bir kılıcım, bir devem bir de küçük zırhım var.” dedim. Efendimiz:

”Kılıcın sana lazımdır. Deven bineğindir. Zırhını sat Ya Ali!” buyurdu ve sözüne devamla:

“Hak Teâlâ kendi katında Fâtıma’yı sana nikâhladı. Senden önce melek gelip, bana bu hâli haber verdi.” dedi.

ALLAH’IN EMRİ

Hz. Ali, Resûlullah’ın huzurundan gayet neşeli bir şekilde çıkıp mescide vardı. Peşinden Efendimiz teşrif etti ve Bilâl’e yönelerek; Muhâcir ve Ensar’ı toplamasını söyledi. Ashâb-ı Kiram mescidde toplanınca Efendimiz minbere çıktı ve:

“Hamd olsun Allah’a ki, verdiği nimetlerle övülen O’dur! Kuvvet ve kudretinden dolayı kendisine ibadet edilen O’dur! Mülk ve saltanatından dolayı kendisine boyun eğilen O’dur! Azabından korkulan, yanındaki nimetleri umulan O’dur! Yerde ve göklerde hükmünü yürüten O’dur! Kudretiyle halkı yaratan, hikmetiyle mümtaz kılan ve izzetiyle sağlamlaştıran O’dur! Gönderdiği dini ve Peygamberi Muhammed’le (s.a.v.) halkı şereflendiren O’dur!

Yüce Allah, karşılıklı hısımlıklarla nesepleri birbirine katmayı emir buyurmuş ve bununla günahları ortadan kaldırmıştır.

Ey Müslümanlar! Yüce Allah Fâtıma’yı Ali’ye nikâhlamamı bana emir buyurdu. Sizler şâhit olunuz; Fatıma’yı miskal gümüş mehirle Ali’ye nikâhladım.” buyurarak kısa ve öz bir hitabede bulundu. Sonra Hz. Ali kalktı ve:

“Söze Hak Teâlâ’ya hamd ederek başladı. Peşinden Resûlullah kızı Fâtıma’yı bana nikahladı. Onun mehri benim küçük zırh gömleğimdir. Ben buna râzı oldum. Sizler de bu akde şahit olun” dedi. Ashâb-ı Kiram bu hayırlı işe çok sevindi. Cümlesi ayrı ayrı Hz. Ali’yi tebrik etti. Sonra Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’nin evine geldi ve:

“Ya Ali! Var git küçük zırh gömleğini sat, parasını bana getir.” buyurdu. Hz. Ali zırhını alıp çarşıya çıktı. Yolda Hz. Osman ile karşılaştı. Zırhını satacağını söyleyince Hz. Osman istediği bedeli dirhemi verdi ve satın aldı. Sonra ona:

“Ya Ali! Bu zırha sen benden daha lâyıksın. Lütfen hediyem olarak kabul eyle.” diyerek geri verdi. Hz. Ali, bu muhabbet ve hediyeye çok sevindi. Zırh gömleğini ve parayı alarak İki Cihan Güneşi Efendimiz’e getirdi. İki seçkin ashâbının karşılıklı muhabbetinden ve yardımlaşmasından pek memnun kalan Efendimiz. Hz. Osman’a dua etti. Onun nazik davranışını takdir etti.

HZ. FATIMA’NIN (funduszeue.info) ÇEYİZİ

Resûl-i Ekrem Efendimiz, o paradan bir miktarını alıp Bilâl’e verdi. Bununla çarşıdan koku almasını tenbih etti. Düğün için gerekli zarûrî ihtiyaçları çeyizleri almak üzere bir miktar daha aldı ve Hz. Ebûbekir’e uzattı. Paranın kalan kısmını da müminlerin annesi Ümmü Seleme’ye (r.a.) emanet olarak gönderdi. Hz. Ebubekir, Selman ve Bilâl (r.a.) yardımcıları birlikte çarşıya çıkıp çeyizlik eşyaları ve diğer ihtiyaçları temin ettiler. Çeyiz olarak alınan eşyalar şunlardı:

1 adet kadife yorgan, 1 adet yüzü deri içi lif dolu yastık, 3 adet minder. 2 döşek, 1 koç postu, 1 adet topraktan yapılmış su testisi, 1 su tulumu, 1 elek, 1 kilim, 2 adet Yemen işi, üzerleri gümüşle işlenmiş elbise, 2 adet el değirmeni, 1 meşin su bardağı, 2 adet çanak çömlek, 1 adet hurma yaprağından örülmüş sedir.

HZ. ALİ İLE FATIMA’NIN (funduszeue.info) DÜĞÜNÜ

Zaman su gibi akıp gidiyor, günler bir bir geçiyordu. Hz. Fâtıma’nın çeyizleri alınmıştı. Düğün hazırlıkları tamamlanmış fakat günü belirlenmemişti. Hz. Ali ile kardeşi Akil düğün mevzuunda görüşmek üzere birlikte Resûl-i Ekrem Efendimiz’in hanesine geldiler. Kapıda Ümmü Eymen’e rastladılar ve durumu ona açtılar. O da:

“Bu iş için bana biraz müsade edin. Ben size yardımcı olayım. Meseleyi önce Resûlullah zevcelerine açar ve bir cevap almaya çalışırım.” diyerek onları geri döndürdü.

Resûlullah’ın hizmetinde bulunan dadısı Ümmü Eymen bu meseleyi Ümmü Seleme annemize söyledi. O da Hz. Âişe’nin (funduszeue.info) evinde toplandıkları bir sırada Peygamber Efendimiz’e durumu arzetti ve:

“Yâ Resûlallah! Haticetü’l-Kübrâ hayatta olsaydı bize söz düşmezdi. O bu işi tamamlardı.” diyerek söze başladı. Vefâkar Efendimiz, Hz. Hatice annemizin ismini duyunca;

“Onun gibi hatun nerde bulunur? Herkes beni yalanlarken o tasdik etti. Bütün malını İslâm yoluna sarfetti.” buyurdu. Onun hizmetini ve büyüklüğünü bu vesileyle tekrar duyurdu. Ümmü Seleme annemiz söze devamla:

“Ya Resûlallah! Hakîkaten Hatice dediğiniz gibiydi. Cenâb-ı Hak onu ve bizleri Cennet’te cemeylesin. Şimdi onun kızı Fâtıma’yı düşünsek. Amca oğlun Ali düğünlerinin yapılmasını istiyor. Siz ne buyurursunuz?” dedi. Efendimiz:

“Ali bana böyle bir şey söylemedi.” buyurdu. Ümmü Seleme annemiz de:

“Ya Resûlallah! Ali mahcûbiyetinden, edebinden size söyleyemez.” dedi. Fahr-i Kâinat Efendimiz:

“Öyleyse Ali’yi çağırın.” buyurdular. Ümmü Eymen (r.a.) koşup Hz. Ali’yi çağırdı. Mahcubiyetinden sıkılarak huzura giren Ali (r.a.) bir kenara oturdu. Fahr-i Kâinat Efendimiz:

“Yâ Ali düğününüzün olmasını arzu ediyor musun?” buyurdu Ali (r.a.) de:

“Evet” dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz:

“Fâtıma’nın çeyizi tamamdır. İnşallah bu vazifede yerine gelecektir.” buyurdu. Ümmü Seleme annemize haber gönderip 10 dirhem istedi. Gelen parayı Hz. Ali’ye uzattı ve:

“Ya Ali! Bir miktar hurma, biraz tereyağı biraz da yoğurt al gel” buyurdu.

HZ. ALİ’NİN (R.A.) DÜĞÜN YEMEĞİ

Hz. Ali siparişleri alıp huzura getirdi. Efendimiz hurmaları bir kaba boşaltıp mübarek elbisesiyle ezdi. Biraz un, yoğurt ve tereyağı ile karıştırarak tatlı bir düğün yemeği yaptı. Arapların meşhur “Hays” adını verdikleri bu yemeği tabaklara koydu. Bu velîme hazırlığından haberdâr olan Sa’d İbn Ubâde (r.a.) katkı olmak üzere derhal bir koyun kesti getirdi. Bir başka sahâbî yağ, un v.s. getirdi. Hazırlıklar tamam olunca Efendimiz:

“Yâ Ali! Ashab-ı Kiram’ı davet et! Dostlarını davet et!” buyurdu. O da dışarı çıkıp ashâbı davet etti. Gelenler onar onar içeri alınıp sıra ile sofraya oturtuldu. Bu şekilde sofralar dolup taştı. Gönülleri bereket, rahmet kuşattı. Hz. Ali o gün velîme yemeğinden kişinin yediğini nakletmiştir.

İki Cihan Güneşi Efendimiz, Ümmü Seleme annemizle Ümmü Eymen’den Fâtıma’yı (funduszeue.info) giydirip kuşatmalarını istedi. Bir deve getirilip süslendi. Hz. Fâtıma bindirildi. Yuları Selman-ı Fârisî’nin (r.a.) eline verildi. Huzur ve neşe içerisinde Hz. Ali’nin evine getirildi. Böylece kadınlık âleminin hanımefendisi Hz. Fâtıma şânına yakışan bir sadelik içinde gelin oldu. Bu mesut düğün hicretin 2. yılının Zilhicce ayında yapıldı.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN EVLİLİK DUASI

Ümmü Eymen’in anlattığına göre Resûl-i Ekrem Efendimiz kendisi gelinceye kadar Hz. Ali’nin Fâtıma’nın yanına gerdeğe girmemesini emir buyurmuştu. Efendimiz gelip kapıyı çaldı. Dadısı Ümmü Eymen karşıladı. Selam verdi. İçeri girmek için izin istedi. İzin verilince girdi ve:

“Kardeşim burada mı?” diye sordu. Ümmü Eymen:

“Ya Resûlallah! Kardeşin kim?” dedi. Efendimiz de: “Ali ibni Ebî Tâlib” buyurdu. Dadısı:

“Sen kızını onunla nikâhladığına göre o nasıl kardeşin olur?” dedi. Efendimiz:

“Evet! o öyledir.” buyurdu.

“Yani o benim dinde kardeşim olur. Fâtıma ile evlenmesinde bir sakınca yoktur” dedi. Sonra bir kapla su getirtti. Abdest aldı ve Hz. Ali’yi çağırdı. Abdest suyundan göğsüne iki omuzunun arasına serpti. Sonra Hz. Fâtıma’ya da aynı şekilde davrandı ve:

“Allahümme bârik fîmâ ve bârik lehüma fi neslihimâ= Allah’ım bu evliliği mübarek kıl! Onlara ve nesillerine mübarek kıl.” buyurdu ve:

“Ey Allah’ım ! Fâtıma ve zürriyeti hakkında kovulmuş şeytandan sana sığınırım.” diye duâ etti. Hz. Ali için de aynı duâyı tekrar ederek:

“Allah’ın ismi ve bereketiyle gir zevcenin yanına.” buyurdu. Fahr-i Kâinat Efendimiz evlenecek bir kimseyi tebrik edeceği zaman

“Allah bunu senin için mübarek kılsın! Allah’ın bereketi senin üzerine Olsun! Allah ikinizi hayırda birleştirsin!” diye duâ ederdi.

“O BENDEN BİR PARÇADIR”

Yeni gelin ve damata bu duâları yaptıktan sonra onların arasındaki muhabbeti kuvvetlendirmek için kızına:

“Vallahi Ey Fâtıma! Ben seni, ailemin en hayırlısına nikâhladım! Allah hakkı için erin iyi erdir. Sahâbenin evvelidir. İslâm’ın büyüğüdür. İlim de en derinidir. İmamların kadısı, İslâm’ın kahramanıdır. Zinhar ona isyan eyleme ve emrine muhalefet etme!” diye nasihatta bulundu. Damadına da:

“Ey Ali, Fâtıma’nın hakkına riâyet eyle! Onu hoş tut. O benden bir parçadır. Eğer onu üzersen, beni üzmüş olursun.” buyurdu. Her ikisini de Allah’a emanet ederek oradan ayrıldı.

Yeni bir hayat başladı. Nurlu bir ocak kuruldu. İki Cihan Güneşi Efendimizin neslini devam ettirecek bir nur yumağı oluştu. Bu mesut evlilikten “seyyid”“şerif” ünvanlarıyla anılan bahtiyar insanlar dünyaya geldi. Cennet gençlerinin efendileri ve cennet hanımlarının efendileriyle nurlu nesil devam etti.

Seyyidler neslinin kaynağı olan bu aile muhabbet dolu sıcacık bir yuva oldu. Orada sevgi, saygı şefkat, merhamet, hizmet, firaset, nezâket ve nezâhet gibi üstün ahlâkî meziyyetler yeşerdi. Acısıyla tatlısıyla hayatı olduğu gibi kabul eden aile ferdleri, dünyanın sıkıntılarını da birlikte sabır ve rıza ile göğüslediler. Evin içindeki hizmetler Hz. Fâtıma’ya dışardaki işler de Hz. Ali’ye bırakıldı. İç ve dış hizmetleri paylaşma yönüyle onlar bir bütünün iki parçası haline gelmişlerdi. Hz. Fâtıma yerine göre el değirmeninde arpa öğütüp ekmek yaptı. Yemeğini pişirip, temizliğini yaptı. Ev işleriyle uğraştı. Değirmeni çevirmekten avuçlarının içi kabardı. Ama yokluktan, yoksulluktan hiç şikâyet etmedi. Zâhidâne bir hayat yaşayıp kimseye dert yanmadı.

“HAYDİ NAMAZA!”

Fahr-i Kâinat Efendimiz damadını ve kızını evliliklerinin ilk altı ayında devamlı sabah namazına çıkarken kapılarının önünde durup:

“Ey Muhammed’in ev halkı! Haydi Namaza!” diye çağırmış ve peşinden;

“Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günah kirini gidermek, sizi tertemiz yapmak ister.” meâlindeki Ahzâb sûresi âyetini okumuştur. Bir defasında da sabah namazı dönüşünde damadının evine uğramış ve kızını uykuda bulunca, namazını kılmadı zannederek şöyle seslenmişti:

“Kızım Fâtıma! Muhammed Mustafa’nın kızıyım diye sakın namazı terk edeyim deme. Beni hak Peygamber olarak gönderen Allah’a andolsun ki, beş vakit namazı vakti içinde kılmadıkça cennete giremezsin” buyurdu.

Resûl-i Ekrem Efendimiz bir gün kızının hastalandığını duydu ve ziyaretine gitti. İmran İbni Husayn (r.a.) da yanında idi. Kapıya varınca tıklattı ve selâm verdi. Hz. Fâtıma derhal kapıyı açtı ve:

“Buyurun babacığım” diyerek içeriye aldı. Sevincinden hastalığını unutmuş gibiydi Efendimiz:

“Kızım yanımda İmrân İbni Husayn var başını ört!” buyurdu. Hz. Fâtıma:

“Babacığım bundan başka örtüm yok. Onunla başımı örtsem vücudum açıkta kalıyor.” dedi. Efendimiz:

“Örtüyü düz olarak değil, değirmi köşeli olarak ört ki her tarafını kapasın” buyurdu Sonra İmran İbni Husayn da içeri alındı. O da “geçmiş olsun” dileğinde bulundu dua ederek izin istedi.

Hz. Fâtıma böylesine yoksul ve fakirlik içerisinde bir hayat sürdü. Bir gün arpa öğütmek için el değirmenini çevirmekten avuçlarının içi kabardı. Bunu Hz. Ali’ye göstererek bir çare aramasını arzu etti. Hz. Ali da dilersen babacığına durumu açabilirsin dedi. Medine’ye esirlerin getirildiğini duyan Hz. Fâtıma babacığından bir hizmetçi vermesini istedi. Rahmet Peygamberi Efendimiz kızına:

“İstediğinden daha hayırlısını size haber vereyim mi? Cebrâil’in bana öğrettiği şu kelimeleri her namazın sonunda okursan, hizmetçiden daha iyidir. Bunlar: Otuz üç defa 'Subhânallah' otuz üç defa 'Elhamdülillâh' otuz üç defa da 'Allahü Ekber' demenizdir.” buyurdu.

Hz. Ali ile Fâtıma arasında kurulan evlilik ümmete ibretler dolu örnek bir yuva oldu. Karı ile koca arasındaki sevgi saygı, samimiyet, hizmet ve güzel geçime en iyi örnek bir yuva. Bu yuvanın fertlerinden birisi üzgün olsa diğeri onun üzüntüsünü gidermek için gayret eder ve evdeki eksikleri görmezden gelerek musâmaha ile karşılardı. Müşterek hizmet ve sohbet zeminleri oluşturularak birbirlerini dinler ve dertleşirlerdi. Fakat beşer olarak küçük kırgınlıklar da olmaz değildi.

Bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz kızını ziyarete gitmişti. Damadını evde göremeyince kızına:

“Amcanın oğlu nerede?” diye sordu Hz. Fatıma da:

“Aramızda ufak bir şey geçti. O sebeple çıkıp gitti.” cevabını verdi. Bunun üzerine İki Cihan Güneşi Efendimiz dışarı çıktı ve Sehl İbni Sa’d’a (r.a.):

“Ya Sehl git Ali’ye bak. Nerede ise bana haber ver.” buyurdu. Sehl doğru mescide koştu. Hz. Ali’nin orada uyumakta olduğunu gördü. Dönüp geldi ve mescitte yattığı haberini verince Efendimiz kalktı mescide gitti. Hz. Ali toprak üzerine uzanmış uyuyakalmıştı. Rahmet Peygamberi Efendimiz damadını bu vaziyette görünce mübarek elleriyle yüzündeki tozları sildi. Üstü başı toprak olduğu için “Ey Ebû Tûrâb kalk!” diye seslendi Efendimiz’in sesini duyan Hz. Ali derhal ayağa kalktı. Üstü başı toz toprak içinde olmuştu. Efendimiz elbisesini temizlemeye yardım etti ve elinden tutarak evine götürdü.

Hazret-i Fâtıma radıyallahu anhâ annemizin hayatı, kıyamete kadar gelecek İslâm hanımefendilerinin örnek alacağı ibretlerle, ahlâkî meziyyetlerle doludur. O’nun evliliği, çeyizi, ev işlerindeki becerisi, mahareti, beyine karşı samimi, sevgi dolu hizmetleri, komşuluk münasebetleri, ilmi, irfanı ve infakı günümüze ışık tutmaktadır. O, eşyanın kölesi, hizmetçisi olmadı. Allah ve Rasûlünün sevdiği yolda samîmî kul olabilmek için gayret etti. Hayatını bu hedef ve gaye içerisinde geçirdi. Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz kızını ve torunlarını çok severdi. Onları görmek için sık sık damadının evine giderdi.

Bir defasında kapıya vardı ve içeri girmeden geri döndü. Hz. Fâtıma buna çok üzüldü. Hz. Ali eve geldiğinde hanımını üzüntülü gördü. Sebebini sordu. O da:

“Ya Ali: Rasûlullah geldi kapıdan içeri girmeden geri döndü, gitti” dedi. Buna Hz. Ali (r.a.) da çok üzüldü. Derhal sebebini öğrenmek üzere Rasûlullah’akoştu, Fâtıma’nın üzüntüsünü arzetti. Eve niçin girmediğini sordu. İki Cihan Güneşi Efendimiz birazcık sitemle:

“Benim dünya ile ne işim var? Benim işlemeli perde ile ne işim var?” buyurdu. Hz. Ali (r.a.) meseleyi anladı ve hemen ailesine döndü ve Efendimizin hoşnutsuzluğunu haber verdi. Bunun üzerine Hz. Fâtıma (funduszeue.info):

“O perdeyi ne yapmamı emrediyor” dedi. Yine Rasûlullah’ın huzuruna varan Hz. Ali’ye:

“Fâtıma’ya söyle; O perdeyi filan oğullarına göndersin” buyurdu. Bunun üzerine o perde yerinden indirilip ihtiyaç sahiplerine gönderildi. Rasûlullah’ın istemediği bir şeyi onlar hiç istemezlerdi. Allah Rasûlü babacığını memnun etmek onların en büyük arzusuydu. Bunun için sevgide kusur etmemeğe son derece dikkat ederlerdi. Efendimiz de damadı ve kızını çok severdi, fırsat buldukça onları ziyaret ederdi.

HANGİMİZ DAHA SEVGİLİ?

Bir defasında Hz. Ali ile Hz. Fâtıma karşılıklı sohbet ediyorlardı. Birbirlerine iltifatlarda bulunuyor ve:

“Hangimiz Allah’ın Rasûlü’ne daha sevgilidir? Kızı mı? Damadı mı?” diye konuşuyorlar ve tatlı tatlı gülüyorlardı. Tam bu sırada Resûl-i Ekrem (s.a.) yanlarına çıkageldi. Onları neşeli görünce pek sevindi. Babacığına çok düşkün olan Hz. Fâtıma (funduszeue.infoâ) gülümseyerek:

“Babacığım. Ali ile sizin yanınızda hangimizin daha sevimli olduğumuz üzerinde konuşuyorduk.” dedi. Bunun üzerine Rahmet Peygamberi Efendimiz hem kızına hem de damadına beslediği derin sevgiyi şöyle ifade etti:

“Kızım sen, babanın evlâdına olan tabii sevgisinden dolayı bana Ali’den daha sevgilisin. Fakat Ali de benim gözümde senden daha kıymetli ve daha çok izzet sahibidir.” buyurdu. Her ikisini de değişik yönlerden sevdiğini duyurdu. Her fırsatta Onların aralarındaki muhabbetin artmasına gayret etti.

Hz. Ali (r.a.) ilim şehrinin kapısı, harb meydanlarının korkusuz arslanı, âlim, mücâhid bir yiğit!.. Hz. Fâtıma’da Rasûlullah’ın ciğerpâresi, pırlantası ve nur parçası, kendi dünyasının hanımefendisi bir bahtiyar!.. Hz. Âişe (funduszeue.infoâ) annemizin bildirdiğine göre insanlardan Rasûlullah (s.a.)’e en sevgili olan Hz. Fâtıma idi. İçeri girdiğinde Efendimiz ayağa kalkar ve yerine oturturdu. Bir sefere çıkarken veya seferden döndüklerinde önce mescide girer, iki rekat namaz kılar ve sonra sevgili kızına uğrardı. Onunla bir müddet sohbet ederdi.

Hz. Fâtıma (funduszeue.infoâ) da babacığını çok seviyordu. Onu gölge gibi takib etmek istiyordu. Uhud savaşında babacığının yaralandığını duyunca bütün tehlikeleri göze alarak yanına vardı. Yanağına doğru akan kanı temizledi ve kül bastırarak durdurdu. Yarasını tedavi etmeye çalıştı.

Hz. Ali (r.a.) ile Hz. Fâtıma (funduszeue.infoâ)’nın dünya evleri üstün ahlâkî meziyyetlerle donatılmıştı. Nurlu Neslin devamını sağlayan, bu evlilikte iltifat, saygı, edeb, iffet ve kıymet bilme önde gelen meziyyetlerdendi. Birbirlerinin fikir ve düşüncesine çok değer verirlerdi. Görüş ayrılığı olsa dahi müşterek bir noktada birleşirlerdi. Dâvâ şuûruna sahib, samimi, sıcak bir aile kurmuşlardı. Bir muhabbet ocağı olmuştu onların birlikteliği. Öylesine bir muhabbetle birbirine bağlanmışlardı ki, gel-geç sevdalar onlara tesir edemedi. Ebedî hayatı kazanmak ve Allah’ın rızasına erebilmek onlar için her şeyden önce gelirdi. Kendileri yemez, ihtiyaç sahiplerine yedirirlerdi. Kapısına gelen fakiri reddetmezlerdi. Kendileri muhtaç oldukları halde başkalarına verirlerdi. Onların bu güzelliklerini, cömertliklerini ve îsâr halindeki davranışlarını Allah Teâlâ Kitâb-ı Kerîminde övmüştü. Şöyle ki:

“Hz. Ali ile Hz. Fâtıma’nın nâfile oruç tuttukları bir akşam vakti kapılarına bir fakir gelir. “Allah için” diyerek bir şeyler ister. Onlar da kendileri için hazırladıkları iftarlıkları olduğu gibi fakire verirler. Peşpeşe üç gün aynı vakitte akşam ezanı okunacağı zaman değişik kılık ve kıyafette yoksul, garib birileri kapılarına gelir; “Allah için” diyerek dilekte bulunur. Hz. Ali ile Hz. Fâtıma (funduszeue.infoûm) birlike hazırladıkları iftarlıkları olduğu gibi bu yabancı garib kimseye verirler. Kendileri üç gün birşey yemeden peşpeşe su ile oruç tutarlar. Onların bu güzel hali, gönüllerindeki engin infak şuuru Allah Teâlâ’nın hoşuna gider ve şu âyet-i celîle ile methü senâ edilirler. Meâlen:

“İyiler şüphesiz (güzel kokulu ve serin) kâfur katılmış bir kadehten içerler. Bu Allah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır. O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler. Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne bir teşekkür bekliyoruz. Biz çetin ve belalı bir günde Rabbimizden (O’nun azabına uğramaktan) korkarız.” (derler)” (İnsan Sûresi; 5 - 10)

Vahiy tamamlandığında İki Cihan Güneşi Efendimiz bu müjdeyi kızına ve damadına bildirdi. Her ikisi de sevinçlerinden üç günlük açlığın verdiği sıkıntıyı bir anda unutuverdiler. Kıyamete kadar okunacak bir kitapta övülmek ne büyük bir mükâfattı.

“YA ALİ! GÖNÜL BİR TANE, SEVGİ İSE DÖRT. BİR KALBE BU KADAR SEVGİ NASIL SIĞIYOR?”

Hz. Fâtıma (funduszeue.infoâ) vahyin beşiği sevgili babacığının sohbetlerinden çok istifade etmişti. Rasûlullah (s.a.)’in terbiyesinde yetiştiği için onun feyziyle gönlünü doldurmuş, ilim, edeb, haya gibi üstün ahlâkî meziyyetlerle kendini yetiştirmişti. Bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz Hz. Ali’ye:

“-Ya Ali, Allah Teâlâ’yı sever misin?” diye sordu. O da:

“Evet! Ya Rasûlallah severim.” dedi. Efendimiz:

“O’nun Rasûlünü de sever misin?” funduszeue.info Ali heyecanlanarak:

“Evet yâ Rasûlallah!” dedi. Efendimiz tekrar:

“Kızım Fâtıma’yı da sever misin?” diye sordu. Hz. Ali hiç tereddüt etmeden.

“Evet” dedi. Efendimiz:

“Hasan ve Hüseyin’i sever misin?” dedi. O da:

“Evet ya Resûlallah severim.” diye cevap verdi. Resûl-i Ekrem (s.a.):

“Ya Ali! gönül bir tane, sevgi ise dört. Bir kalbe bu kadar sevgi nasıl sığıyor?” buyurdu. Hz Ali bu suale bir türlü cevap veremedi. Düşünceli bir vaziyette evine döndü.

Onu düşünceli ve durgun görünce Hz. Fâtıma (funduszeue.info) üzüldü. Ne olduğunu ve onun zihninden geçirdiklerini öğrenebilmek için şefkatle:

“Ya Ali sizi durgun görüyorum. Üzücü bir şey mi oldu diye söze girdi ve; Eğer bu dünya ile ilgili ise kederlenmeğe değmez. Ahiret ile ilgili bir husus ise nedir sizi üzen şey?” dedi. Muhterem eşinin sorusunu cevapsız bırakmak istemeyen Hz. Ali (r.a.) başından geçen olayı anlattı ve Efendimizin sorduğu soruya cevap veremediğini söyledi. Hz. Fatıma (funduszeue.infoâ) soruyu öğrenince gülümsedi ve

“Ya Ali! Babamın yanına var ve bu suâli şöyle cevaplandır.” diyerek açıklamalarda bulundu. Hz. Ali bu izâhatten memnun oldu. Gönlüne hoş geldi ve Efendimizin huzuruna koştu:

“Ya Rasûlallah! Sağ, sol, ön, arka diye insanın yönleri vardır. Kalbin de böyle. Ben Allah’ı aklım ve imanımla, sizi ruhum ve imanımla, Fâtıma’yı, insânînefsim ile, Hasan ve Hüseyini de babalığın tabii icabı ile seviyorum.” dedi. İki Cihan Güneşi Efendimiz bucevaba tebessüm etti ve:

“Ya Ali! Bu sözler ancak Peygamber ağacının dalından alınmış meyvelerdir.” buyurdu

SABRET KIZIM

Hz. Fâtıma (funduszeue.infoâ) çok hassas ve yufka yürekliydi. Kimsenin üzülmesini istemez, acı çekmesine dayanamazdı. Allah Rasûlü babacığı rahatsızlandığı zaman hemen yanına koşardı.

“Vah babacığım!” diyerek üzülürdü. İki Cihan Güneşi Efendimiz de:

“Sabret kızım! Sabır güzeldir!” buyurarak onu teselli ederdi. Birgün şiddetli ateşler içinde iken etrafındakilere:

“Ey insanlar! Siz bana karşı hiçbir şeyle delil bulamazsın! Zira, Ben ancak Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’in helâl kıldığını helâl, haram kıldığını da haram kıldım.”

“Ey kızım Fâtıma!Ey halam Safiyye! Allah katında makbul olan ameller işleyiniz. Yani bana güvenip tembellik etmeyiniz. Çünkü Ben, sizi, Allah’ın azabından kurtamam!” buyurdu. İnsan için ancak çalıştığının karşılığının verileceğini duyurdu. Kişiyi ancak iman ve amelinin kurtaracağına dikkat çekti. Hastalığı ağırlaştıkça ümmetini daha çok düşünüyor ve onları cehennemin korkunç alevlerinden kurtarmak istiyordu. Yine etrafında bulunanlara:

“Namaza Namaza dikkat Namaza Namaza devam ediniz!” buyurarak İslâm’ın ana direğini iyi muhafaza etmek gerektiğini vurguluyordu.

BANA İLK KAVUŞACAK SENSİN?

Rahmet ve Şefkat Peygamberi Efendimiz iyice ağırlaştığı birgün kızı Hz. Fâtıma’yı yanı başına çağırdı. Babacığının ateşler içinde yandığını gören Hz. Fâtıma:

“Vah babam, vah Peygamber babam” dedi. İçinin yanıklığını bu ifadelerle dile getirdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz biricik kızının başını kendine doğru eğip kulağına bir şeyler fısıldadı. Hz. Fâtıma ağlamağa başladı. Sevgili kızının ellerinden tutarak tekrar kendisine doğru çekti ve yine kulağına bir şeyler söyledi. Bu sefer Hz. Fâtıma’nın yüzünde tebessüm belirdi. Üzüntü ile sevinç bir arada yaşanınca Hz. Aişe annemiz merak edip Hz. Fatıma’ya sordu. O da şimdi söyleyemiyeceğini belirteyerek özür diledi. İki Cihan Güneşi Efendimiz sevgili kızına:

“Cebrâil aleyhisselâm her sene bana bir kere Kur’an-ı Kerim’i arz ederdi. Bu sene iki kere okudu. Anladığım ecelim yaklaşmıştır” buyurdu. Hz. Fâtıma hıçkırıklara boğularak ağlamağa başladı. Rahmet Peygamberi babacığı onu teselli etmek ve sabrını artırabilmek için tekrar ona:

“Ehl-i beytimden bana ilk kavuşacak olan sensin.” buyurdu. Sevgili kızına fazla ayrı kalmayacaklarını duyurarak sabır diledi. Hz. Fâtıma (funduszeue.infoâ) sevgili babacığının ateşinin yükseldiğini gördükçe adeta kendi kendine eriyordu. İçinin yanıklığını, ıstırabını:

“Vah babama!.. Vay babamın çektiği ıstıraba” diyerek dışa vuruyordu. Efendimiz de sevgili kızını teselli edebilmek için:

“Kızım! Bugünden sonra baban hiç ıstırab çekmeyecektir. Kızım! Sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman ?İnnâ Lillâhi ve innâ ileyhi râciûn’ de!..” buyurdu.

YANIK YÜREĞİN AĞITLARI

O, Rahmet Peygamberi babacığının dâr-ı bekâ’ya uçtuğu zaman elem ve kederini:

“Ey Allah’ın davetine koşan babam!.. Ey mekanı Firdevs olan babam! Ey ölüm haberini Cebrâil’den alan babam! Ey Rabbine kendisinden daha yakını bulunmayan babam!” ifadeleriyle dile getirdi.

Hz. Fâtıma (funduszeue.infoâ)’nın acıları bitmeyecek ve yüreğinin ateşi sönmeyecekti. Sevgili babacığından ayrıldığı günden sonra güldüğü hiç görülmemiştir. Kabr-i şerîfi ilk ziyaret eden Hz. Fâtıma oldu. Gözyaşları içerisinde mezara bakarak bir süre öylece kalakaldı. Sonra sevgili kocası Hz. Ali’ye dönerek:

“Allah’ın Rasûlü’nün üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl râzı oldu?” dedi. Yüreğinin yanıklığını isyana varmayan ağıtlarıyla şöyle dile getirdi:

“Üzerime öyle musîbetler döküldü ki, şayetonlar gündüzlerin üzerine dökülseydi, kararır da gece olurdu.” Hz. Fatıma (funduszeue.infoâ) Peygamber babacığının kendisine sır olarak söylediği sözlerle teselli bulmağa çalışıyordu. Beş çocuğu, üçü kız, ikisi erkek etrafında pervane gibi dönüyorlardı. Ama o ilahî kaderin kazâ safhasına çıkacağı zamanı bekliyordu.

HZ. FATIMA’NIN (funduszeue.info) VEFATI

Rahmet Peygamberi baba-cığının vefatından altı ay geçmişti. Hz. Fâtıma da hastalanıp yatağa düştü. Hicretin on birinci yılı, Ramazan ayına girilmişti. Rahatsızlığı şiddetlenince çocuklarının dışarı çıkarılmasını Hz. Ali’den istedi. İçeriye anneciğim dediği Ümü Râfi’ ile Hz. Esma binti Umeys girdi. Kendisine abdest aldırıp yalnız bırakılmasını istedi. Rabbime duâ ve niyazda bulunmak istiyorum dedi. Derin bir niyaz halindeyken nazenin bedenini odanın içinde bırakarak ruhunu Rabbine teslim eyledi.

Hz. Fâtıma (funduszeue.infoâ) geride gözü yaşlı sevgili kocası Hz. Ali ve beş çocukbıraktı. Hasan 8; Hüseyin 7; Ümmü Gülsüm 5; Zeynep 3; Rukiye 2 yaşlarındaydı. Üç ablasının ismini, üç kızında yaşatmak istemişti. Kendisi de 28 yaşlarındaydı. Bir çocuğu da küçükken vefat etmişti. Sevgili babacığından 18 hadis-i şerif rivayet etmişti.

HZ. FATIMA’NIN (funduszeue.info) KABRİ NEREDE?

Hz. Fâtıma (funduszeue.infoâ)vefatına yakın günlerde Hz. Esmâ’ya:

“Ölünce beni erkekler arasına perdesiz çıkaracaklarını düşünerek çok utanıyorum.” demişti. O zaman kadınların cenâzesi kefene sarılıp perdesiz götürülürdü. Hz. Esma, Habeşistan’da hanım cenazelere hurma dalından çadır gibi örgü yaptıklarını görmüştü. Hz. Fâtıma (funduszeue.infoâ)’ya bunu anlatmıştı da hoşuna gitmişti. O zaman böyle bir tabut yapılmasını söylemişti. İslâm’da tabuta konarak kabre götürülen ilk kadın cenazesi onun mübarek nâşı olmuştur. Cenazesini Hz. Abbas veya Hz. Ali kıldırmıştır.

Vasiyeti üzerine geceleyin Hz. Ali, Hz. Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennetü’l-Baki’ye defnedildi.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: , ,

İslam ve İhsan

Hz. Ali İle Hz. Fatıma (r.a.) Nasıl Evlendi?

Hz. Ali (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

Hz. Fâtıma’nın vefatı-I

Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın, 'Hz. Fâtıma ' eserinde, Hz. Fatıma'nın vefatı ve sonraki gelişmeler hususunda şu bilgilere yer veriliyor:

"Fâtıma'nın (a.s.) vefatı ânında ne eşi Hz. Ali (a.s.), ne de çocuklarından birisi vardı. Sadece Esma bint-i Ümeys O'nun yanında idi. İbn-i Sa'd'ın "Tabakât" adlı eserinde Hz. Fâtıma (a.s.)'ın ölüm ânı ile ilgili olarak şunlar yazmaktadır:

Ebu Rafi kanalıyla Esma'dan gelen rivayete göre: "Fâtıma (a.s.) yatağına yattıktan sonra, Esma'ya ölümünün yakın olduğunu ve dışarı çıkmasını, daha sonra kapıda üç kez seslenmesini, eğer cevap vermezse ölmüş olduğunu bilmesini söyledi. Esma bir süre sonra Fâtıma (a.s.)'ın odadan çıkmadığını görünce seslendi bir ses işitmeyince odaya girdi ve Fâtıma'nın (a.s.) ruhunu teslim ettiğini gördü."

Bazı eserlerde Hz. Fâtıma'nın (a.s.) ölüm zamanı ile ilgili bir rüya gördüğü rivayet edilir:

"Fâtıma (a.s.) şunları söylüyor: Babamın vefatından birkaç gün sonra rüyada O'nu gördüm. Bana yaklaştı; bunu görünce kendimi tutamadım, bağırmaya başladım: 'Baba, Babacığım! Senin ölümünle göğün bizimle ilişkisi kesildi… Bu ırmak da Allah-u Teâlâ'nın Bana vaad ettiği Kevser'dir. Babam nerede?' dedim. 'Şimdi Senin yanına gelecek' dediler. Bu sırada bir saray göründü; diğer saraylardan daha beyaz, daha iyi ve güzel örtülerle donatılmış. Kendimi saraydaki tahtlardan birinin üzerinde buldum. Babamı orada oturmuş halde gördüm.

Bir grup O'nunla birlikte idi. Beni kucakladı, alnımdan öptü, 'hoşgeldin kızım' dedikten sonra yanına oturttu ve şöyle buyurdu: 'Biricik yavrum! Allah'ın Senin için hazırladığı şeyi ve Senin daha önce Allah rızası için yaptıklarının karşılığını görmedin mi?' Ardından Bana yüksek saraylar gösterdi; içinde değerli eşyalar, güzel süslemelerle çok sayıda odası vardı. 'Bu saray Senin, Kocanın, Evlatlarınızın ve Sizi sevenlerin olacaktır. Kızım, sevin zira kısa bir süre sonra yanıma geleceksin' diye buyurdu." (Hz. Fâtıma, Tevfik Ebu İlm, s. ).

Yine rivayet edilir ki, öleceğini anladığı zaman kendini toplayarak kalkmış ve çocuklarına karşı son annelik vazifelerini yerine getirmiştir. Çocuklarının elbiselerini yıkamış, onların da başlarını yıkamış, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in kabrine ziyarete yollamıştır. Kızlarını da evden uzaklaştırmıştır." 

(devam edecek…)

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası