peygamberimizin hayatını öğrenmek niçin önemlidir / Ä°stanbul Ãœniversitesi| Ä°lahiyat Fakültesi

Peygamberimizin Hayatını Öğrenmek Niçin Önemlidir

peygamberimizin hayatını öğrenmek niçin önemlidir

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

Hz. Muhammed (s.a.v.) kimdir? Hz. Muhammed (s.a.v.) ne zaman ve nerede dünyaya gelmiştir? Allah’ın insanlığa gönderdiği son elçi ve son peygamber; Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatı, evlilikleri, peygamberliği, mucizeleri, hicreti, savaşları, ibadet hayatı, sosyal ilişkileri, vefatı ve daha fazlası haberimizde

Allah’ın son elçisi; Hz. Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem kısaca hayatı.

  • Hz. Muhammed (s.a.v.) kimdir?
  • Peygamberimiz ne zaman ve nerede doğdu?
  • Peygamberimizin doğumunda gerçekleşen mucizeler nelerdir?
  • Peygamberimizin anne, baba ve dedesinin isimleri nelerdir?
  • Peygamberimizin şemaili ve ahlakı nasıldı?
  • Peygamberimize ilk vahiy nasıl geldi?
  • Peygamberimiz insanları İslam’a nasıl davet ediyordu?
  • Peygamberimizin evlilikleri ve evlilik hayatı nasıldı?
  • Peygamberimizin katıldığı savaşlar sırasıyla hangileridir?
  • Peygamberimizin günlük hayatı ve ibadetleri nasıldı?
  • Peygamber Efendimiz nasıl vefat etti?
  • Peygamberimizin kabri nerededir?

HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V.) KISACA HAYATI - Hz. Muhammed (s.a.v.) Kısaca Kimdir?

  • Hz. Muhammed (s.a.v.) yılında Mekke’de doğdu. 
  • Doğmadan önce babası Abdullah’ı; 6 yaşındayken annesi Âmine’yi kaybetti.
  • Sonra dedesi Abdulmuttalib’in himayesine girdi. Dedesinin vefatından sonra amcası Ebû Talib’in yanında yetişti.
  • Küçük yaşlardan itibaren ticarete atıldı.
  • Mekke’de yaşayan ve puta tapan insanlara karşı çıktı.
  • Peygamber olmadan önce insanlar arasında güzel ahlakı, dürüstlüğü, adâleti ile tanınarak “el-Emîn: En emniyetli kişi” sıfatını aldı.
  • 25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice’den Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma adında 6 çocuğu oldu. Kasım ve Abdullah küçük yaştayken vefat etti.
  • Ara sıra yanına azığını alarak Nur Dağı’ndaki Hira Mağarası’nda inzivaya çekilirdi. senesinde Ramazan ayının günü Hira Mağrası’da vahiy meleği Cebrail (a.s.) geldi ve ona ilk vahiy “oku” emrini verdi. Böylece Hz. Muhammed‘e (s.a.v.) 40 yaşında peygamberlik verilmiş oldu.
  • Peygamber Efendimiz, tebliğe en yakınlarından başladı. O’na ilk eşi Hz. Hatice sonra kızları iman etti. Ardından Hz. Ali daha sonra Zeyd bin Harise ve Hz. Ebubekir iman etti.
  • İnsanlar arasındaki eşitsizliği gideren, adaleti gözeten İslam dini daha çok fakir insanlar ve köleler arasında kabul gördü. Müslümanların sayısını günden güne arttı.
  • İlk Müslümanlar Mekkeli putperestlerin hakâret, alay, eziyet, işkence ve boykot gibi kötü tavır ve davranışlarına mâruz kaldı.
  • Müslümanlar Mekke’de oturamayacak hâle geldikleri zaman Allah’ın izniyle Peygamber Efendimiz ve ashabı senesinde Mekke’den Medine’ye hicret etti. Hz. Ebubekir, Peygamber Efendimiz’in yol arkadaşı oldu.
  • Medineli Müslümanlar (Ensar) Mekkeli muhacirleri çok iyi karşıladılar. Ensar ile muhacirler kardeş ilan edildi. Böylece Medine İslam Devleti kuruldu. İslam Devleti’nin kurulmasıyla müşrikler Müslümanlara saldırmaya başladı.
  • yılında müşriklerle yapılan ilk savaş olan Bedir Savaşı’nı Müslümanlar kazandı.
  • Mekkeli müşrikler Bedir Savaşı’nın intikamını almak için Medine üzerine yürüdüler. yılında yapılan Uhud Savaşı’nda Peygamberimizin görevlendirdiği okçuların yerini terk etmesiyle Hz. Hamza ile birlikte 70 sahabe şehit oldu.
  • İki taraf birbirine üstünlük kuramadığı için Mekkeli müşrikler büyük bir güç toplayarak tekrar Medine üzerine yürüdüler. Peygamber Efendimiz bunu haber alınca Selman-ı Farisi’nin tavsiyesi ile Medine’nin etrafına hendekler kazdırdı. yılında yapılan Hendek Savaşı’nda müşrikler kayıplar vererek çekildiler.
  • yılında Müslümanlar hacca gitmeye karar verdiler. Bundan tedirgin olan Mekkeliler Müslümanlara izin vermek istemediler. yılında imzalanan Hudeybiye Anlaşması ile Mekkeli müşrikler Müslümanların varlığını resmen tanıdı.
  • yılında Müslümanlar Hayber’i fethetti. Hayber’in fethi ile Şam ticaret yolu Müslümanların eline geçti.
  • Müslümanlar, Bizans ile ilk kez yılında Mute’de savaştılar.
  • yılında Mekke’nin fethi gerçekleşti. Mekke’nin fethinden sonra Arap yarımadası hızlı bir şekilde Müslümanların kontrolü altına girdi. Müslümanlar ve putperest Arap kabileleri arasında yılında gerçekleşen Huneyn Savaşı’nı Müslümanlar kazandı.
  • Hz Muhammed’in (s.a.v.) son seferi ise yılında Tebük’e oldu.
  • Hz. Muhammed (s.a.v.) son kez Müslümanlarla beraber yılında hacca gitti ve buna Veda Haccı adı verildi. Peygamberimiz, Veda Haccı’nda bin Müslümana hitap etti.
  • Hz. Muhammed (s.a.v.) yılında Medine’de vefat etti.
  • Peygamberimizin kabri Medine’de Ravza-ı Mutahhara’da bulunmaktadır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber; Hz. Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem ayrıntılı hayatı.

HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V.) HAYATI - Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

Son peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatı.

Peygamberimiz Nerede ve Ne Zaman Dünyaya Geldi? (Hz. Muhammed (s.a.v.) Ne Zaman ve Nerede Doğdu?)

Hz. Muhammed (s.a.v.) Fil Vakası’ndan 50 veya 55 gün sonra 20 Nisan Pazartesi günü (et-Taķvîmü’l-Arabî, s. ) Adnânîlerin ana yurdu kabul edilen Mekke’de dünyaya geldi.

Peygamberimizin Doğumunda Meydana Gelen Mucizeler

Resûlullâh’ın (s.a.v.) kâinâta teşrîf ettiği mübârek gecede bâzı hârikulâde hâller vukû bulmuştur. Bu mûcizelerden birkaçı şöyledir:

  1. Hazret-i Âmine’nin bildirdiğine göre kendisi, ne hâmileliği ne de doğum esnâsında hiçbir zahmet çekmemiş ve Allâh Rasûlü dünyâya gelirken doğu ile batı arasını aydınlatan bir nûrun kendisinden çıktığını görmüştür. Peygamber temiz bir şekilde, ellerini yere dayayarak doğmuş ve başını semâya kaldırmıştır. (İbn-i Sa’d, I, , )
  2. O anda şeytan, hayâtında hiç olmadığı kadar büyük bir çığlık koparmıştır. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, )
  3. İran başkadısı ve din adamı Mûbezân, rüyâsında birtakım serkeş develerin bir sürü yürük atları önlerine katarak Dicle ırmağını geçtiklerini, İran topraklarına yayıldıklarını görmüştür.
  4. Semâve Vâdisi’ni su basmıştır.
  5. Kisrâ’nın sarayından 14 sütun yıkılmıştır.
  6. İranlıların, tapınaklarında bin yıldan beri hiç sönmeden yanan ateşleri sönmüştür. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, )

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÇOCUKLUĞU (Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Çocukluk Dönemi)

Doğumundan iki ay evvel babası, altı yaşındayken de annesi vefât etti. Annesi vefat ettikten sonra Hz. Muhammed’i (s.a.v.) dedesi Abdülmuttalib himaye etti. Abdülmuttalib, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) gereken ihtimamı gösterdi. Yanından hiç ayırmadı, ona baba şefkati ve sevgisinin eksikliğini hissettirmedi.

Abdülmuttalib ölümünden önce, sekiz yaşında olan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bakımını oğlu Ebû Tâlib’e vasiyet etti. Ebû Tâlib, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) çocuklarından daha fazla sevdi, onun uğurlu olduğuna inandı ve iyi yetişmesi için gayret sarfetti. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in ikinci annem dediği hanımı Fâtıma bint Esed (r.a.) de ona kendi çocuklarından daha çok alâka gösterdi. Ebû Tâlib nübüvvetten sonra da yeğeninin yanında yer aldı ve kendisini korumak için elinden geleni yaptı.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN EVLİLİK HAYATI (Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Evlilikleri ve Eşleri)

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ilk hanımı, Hz. Hatice validemizdir. Sevgili Peygamberimiz ilk evliliğini Mekke’de yaptığı sırada yirmi beş yaşında, Hz. Hatice annemiz kırk yaşındaydı. Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) Hatîce validemiz ile izdivâcından Kasım, Zeynep, Rukıyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah; Hazret-i Mariye ile izdivâcından ise İbrahim dün­yâya geldi. Efendimiz’in husûsî hallerinden birisi, âile hayatı ve evliliği idi. Onun çok evlenmesinin sebep ve hikmetleri vardı.

Peygamber Efendimizin diğer hanımları; Sevde Binti Zema, Aişe, Zeynep Binti Huzeyme, Meymûne Binti Haris, Hafsa Binti Ömer, Zeynep Binti Cahş, Safiye Binti Huyey, Cüveyriye Binti Haris, Ümmü Seleme ve Ümmü Habîbe (r.a.) validemizdir.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’E İLK VAHİY NASIL GELDİ? (Hz. Muhammed’e (s.a.v.) İlk Vahiy Nerede ve Ne Zaman İndi?)

Âlemlerin varlık sebebi Peygamber Efendimiz, nezih bir gençlik ve ulvî bir âile hayâtı ile sergi­lediği müstesnâ mükemmelliklerin ardından, kırk yaşlarında iken peygamberlik mertebesine nâil oldu. Kırk yaşına altı ay kala, ilâhî kudret O’na Mekke’deki Hirâ Mağarası’nı kudsî bir mektep olarak açtı. Mübârek Ramazan ayının günüydü. (İbn-i Sa’d, I, ) Resûl-i Ekrem Efendimiz, mûtâdı üzere Hirâ Mağarası’nda idiler. Cebrâîl Aleyhisselam geldi ve Hazret-i Peygamber’e: “–Oku!” dedi.

Peygamber Efendimiz: “–Ben okuma bilmem!” karşılığını verdi. Bunun üzerine melek, Hazret-i Peygamber’i tâkati kesi­linceye kadar sıktı. Sonra yine: “–Oku!” dedi. Efendimiz yine: “–Ben okuma bilmem!” cevâbını verdi. Cebrâîl Aleyhisselam ikinci kez O’nu tâkati kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar: “–Oku!” dedi. Hazret-i Peygamber yine: “–Ben okuma bilmem! (Ne okuyayım?)” dedi.

Cebrâîl Aleyhisselam Hazret-i Peygamber’i üçüncü defâ da sıkıp bıraktı. Ardından vahy-i ilâhîyi kendisine şöyle bildirdi: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aleka’dan yarattı. Oku, Rabbin nihâyetsiz kerem sâhibidir. O, kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” (el-Alak, ) Bu emr-i ilâhî ile Allâh’ın Resûlü’nün şahsında bütün insanlığa Rabbin en büyük lutfu olan Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûlü başlamış oldu.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN TEBLİĞİ

Resûlullah, zor şartlar altında Peygamberlik vazifesine başladı. İnsanlara doğru yolu göstermek için pek çok sıkıntılara katlandı. Yeryüzüne îmânı, adâleti, merhameti, muhabbeti yerleştirmek için çalıştı. İnsanların hem dünyalarını hem de ebedî olan Âhiret hayatlarını kurtarmak için kendisini helâk edercesine büyük bir gayret gösterdi.

Peygamber Efendimiz, İslâm’a dâvet ederken en yakınlarından başlamış, zaman ve mekâna göre davranmış, muhâtabının hâlet-i rûhiyesini ve anlayış seviyesini gözetmiş, tedrîcîliğe riâyet etmiş, bulduğu her fırsatı değerlendirmiş, hiçbir zaman zorlaştırmamış, dâimâ kolaylaştırmış, hep müjdelemiş, aslâ nefret ettirmemiştir.

PEYGEMBER EFENDİMİZ’İN HİCRETİ (Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hicreti)

Hicret, Allah’ın izniyle Hz. Muhammed (s.a.v.) ve ashabının, zulüm ve baskılardan kurtulmak için ’de Mekke’den Medine’ye göç etmelerine verilen isimdir.

İkinci Akabe Bey’ati’nden sonra müşrikler, Müslümanların sığınıp kendilerini koruyacak bir yere hicret edeceklerini öğrenince, yaptıkları eziyetleri büsbütün artırdılar. Müslümanlar bu dayanılmaz işkenceler sebebiyle Mekke’de oturamayacak hâle geldikleri için, hâllerini Peygamber Efendimiz’e arz ettiler ve hicret için izin istediler.

Allâh Resûlü, Allâh’ın izni ile Müslümanlara Medîne yollarını işâret etti ve şöyle buyurdu:

“Bundan böyle sizin hicret edeceğiniz şehrin, iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi.” (Buhârî, Kefâlet, 4)

Onlara Ensâr ile, yâni Medîneli Müslüman kardeşleriyle kucaklaşmalarını emretti ve:

“Allâh Teâlâ sizin için kardeşler ve huzur bulacağınız bir diyâr lutfetti!” buyurdu.

Bundan sonra Müslümanlar, müşriklere hissettirmeden hazırlandılar, birbirlerine yardım ederek gizlice hicret etmeye başladılar.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN MUCİZELERİ (Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Mucizeleri)

Hz. Peygamber’in, peygamberliğini ispat eden belli başlı mûcizeler vardır.

  1. Bir gecenin çok kısa bir anında Mescid-i Harâm’dan, Mescid-i Aksâ’ya gitmesi ile başlayan isrâ ve mi‘rac mûcizesi. (el-İsrâ 17/1)
  2. Ayın iki parçaya ayrılması. (Buhârî, “Menâkıb”, 27; Müslim, “Münâfikun” 46)
  3. Taşın Hz. Peygamber’le konuşması. (Müslim, “Fezâil”, 2)
  4. İlk zamanlar yanında hutbe okuduğu hurma kütüğünün, minber yapıldıktan sonra, Hz. Peygamber’in minbere çıkışında inlemeye başlaması, bunun üzerine Hz. Peygamber’in ona yaklaşarak okşar gibi elini gezdirmesi ve kütüğün susması. (Buhârî, “Menâkıb”, 25)
  5. Hayber fethinde bir Yahudi kadının, Hz. Peygamber’i öldürmek amacıyla, ona kızartılmış zehirli koyun eti sunması üzerine, kendisinin zehirli olduğunu koyunun haber vermesi. (Buhârî, “Tıb”, 55; Müslim, “Selâm”, 18; Ebû Dâvûd, “Dıyât”, 6)

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN SAVAŞ VE GAZVELERİ (Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Savaşları ve Seferleri)

Bedir Muharebesi veya Bedir Savaşı, 13 Mart (17 Ramazan 2 H.) tarihinde Müslümanların, Mekkeli müşriklerle yaptığı ilk savaştır. Müşriklerin sayısı veya bin idi. Yüz veya iki yüzü atlı, yedi yüzü develiydi. Çoğu zırhlıydı. Kureyş’in bütün büyükleri gelmişti. Yanlarına şarkıcı câriyelerini de aldılar, defler çaldırarak ve Müslümanları kötüleyen şiirler okutarak yola çıktılar. Hicretin ikinci yılı, Ramazan ayının on ikisiydi. Allâh Resûlü, Abdullâh bin Ümm-i Mektûm’u namazları kıldırmak üzere Medîne’de vekil bırakarak kişilik ordusuyla şehir­den çıktı. Bunların 64’ü Muhâcir, gerisi Ensâr’dandı. Üçü atlı, yetmişi develi, diğerleri de yaya idiler. Nihayetinde iki güç arasında vuku bulan Bedir Savaşı, mü’minlerin zaferiyle neticelendi.

Uhud Muharebesi veya Uhud Savaşı hicretin üçüncü yılında, 23 Mart (7 Şevval 3 H.) Cumartesi günü vuku buldu. Bu savaş Mekkeli müşrikler tarafından Bedir Savaşı’ndaki kayıplarının öcünü almak ve Müslümanların yükselen gücünü kırmak için yapıldı. 70 sahabinin şehit düştüğü Uhud Savaşı’da Peygamber Efendimiz’in amcası, Allah’ın arslanı Hz. Hamza da şehit oldu.

Hendek Muharebesi veya Hendek Savaşı 31 Mart (5 H.) tarihinde Yesrib’in (günümüzde Medine) Mekkeli müşrikler ve Beni Kureyza Yahudileri tarafından sonraki 27 gün boyunca kuşatılmasıdır. Hendek Savaşı Müslümanların Mekkeli müşrikler arasındaki üçüncü ve son muharebedir.

Hudeybiye Antlaşması ya da Hudeybiye Barışı, yılı (6 H.) martında Medineli Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan barış antlaşmasıdır. Hudeybiye Barış Antlaşması ile Mekkeli müşrikler, Müslümanların siyasî varlığını resmen kabul etti.

Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan Hudeybiye Muâhedesi’ni, görünüşteki durumuyla İslam cephesinin kuvvetsizliğine hamleden münafıkların bu tavrına Hayber Yahudileri de katılmıştı. Hz. Ali’nin büyük kahramanlıklar gösterdiği Hayber’in fethi yılında (hicretin 7. yılı Muharrem ayı sonlarında) gerçekleşti.

İslam devletinin Medine’de kurulmasından sonra yılında (8 H.) Müslümanlarla Rumlar arasında yapılan ilk savaş.

Peygamber Efendimiz, 1 Ocak yılında (10 Ramazan 8 H.) 10 bin kişilik bir ordu ile Medine’den çıktı. Dört koldan Mekke’ye giren İslam ordusu, 11 Ocak yılında (20 Ramazan 8 H.) ciddi bir direnişle karşılaşmadan bu mübarek beldeyi fethetti.

Huneyn Gazvesi veya Huneyn Savaşı, hicretin sekizinci yılında, Mekke’nin fethinden on altı gün sonra pagan Hevâzin ve Sâkif kabileleriyle 27 Ocak yılında (8 Şevval 8 H.) Huneyn vadisinde meydana geldi.

Hz. Peygamber’in emriyle yılında (9 H.), Şam’da toplanan 40 bin kişilik Bizans ordusuna karşı çarpışmak üzere Medine’den Tebük’e 30 bin kişilik İslam ordusu gönderildi. Bizans ordusu geri çekildiği için savaş yapılmadı. Tebük seferi, İslam devletine siyasi ve askeri anlamda zafer kazandırdı.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ŞEMÂİLİ (Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Yüzü Nasıldı?)

Peygamberimizin terbiyesi altında yetişen üvey oğlu Hind b. Ebû Hâle, Resûl-i Ekrem’in şemâilini şöyle tasvir eder: “Allah’ın elçisi iri yapılı ve heybetliydi. Yüzü ayın on dördü gibi parlaktı. Uzuna yakın orta boylu, büyükçe başlı, saçları hafif dalgalıydı. Saçı bazan kulak memesini geçerdi. Rengi nûrânî beyaz, alnı açık, kaşları hilâl gibi ince ve sıktı. Burnu ince, hafifçe kavisliydi. Sakalı sık ve gür, yanakları düzdü. Bütün organları birbiriyle uyumlu olup ne zayıf ne de şişmandı. Göğsü ile iki omuzunun arası genişçe, mafsalları kalıncaydı. Bilekleri uzun, avucu genişti. Yürürken ayaklarını yere sert vurmaz, sakin fakat hızlı ve vakarlı yürür, meyilli bir yerden iniyormuş görünümü verirdi. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi. Konuşmadığı zaman daha çok yere doğru bakar ve düşünceli görünürdü. Arkadaşlarıyla yürürken onları öne geçirir, kendisi arkadan yürürdü. Yolda karşılaştığı kimselere önce o selâm verirdi.” (İbn Sa‘d, I, ; Taberânî, XXII, ; Beyhakī, II, ; Heysemî, VIII, ; ayrıca bk. HİLYE; ŞEMÂİL)

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN AHLAKI

Hz. Peygamber Kıyamet'e kadar gelecek insanlara örnek bir şahsiyet, davranışlarından ders alınacak bir rehber olarak gönderildiği için (el-Ahzâb 33/21) hayatın her yönünü kapsayan üstün bir ahlâkla donatılmıştır. (el-Kalem 68/4)

Devlet başkanlığından aile reisliğine kadar her sahada üstün bir ahlâk ortaya koymuştur. Hz. Aişe, Resûlullah’ın ahlâkının Kur’an’dan ibaret olduğunu belirtmiş (Müslim, Müsâfirîn, ), Hz. Peygamber de Cenâb-ı Hak tarafından en güzel şekilde eğitildiğini ifade etmiştir. (Münâvî, I, )

Resûl-i Ekrem güzel ahlâk üzerinde özellikle durmuş, ahlâkî erdemleri tamamlamak için gönderildiğini söylemiş (el-Muvatta, “Ĥüsnü’l-ħuluķ”, 8; Müsned, II, ) ve yüzünü güzel yarattığı gibi huyunu da güzelleştirmesi için Allah’a dua etmiş (Müsned, I, ; VI, 68, ), mükemmel imanın güzel ahlâklı olmakla sağlanabileceğini bildirmiştir. (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; Tirmizî, Rađâ, 11)

Onun başkalarına tavsiye ettiği ahlâk ilkelerini hayatı boyunca uygulaması (Buhârî, Riķāķ, 18) bu ilkelerin daha çok benimsenmesini sağlamıştır.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN EDEP VE NEZAKETİ (Muhammed’in (s.a.v.) Edep ve Hayası)

Hz. Peygamber, herkese değer verir ve hiçbir şekilde nezaketi ihmal etmezdi. Gördüğü insanlara ayırım yapmadan önce o selâm verir, erkeklerle tokalaşır, muhatabı elini bırakmadıkça o da bırakmazdı. Karşısındakine bütün vücuduyla dönerek konuşur ve muhatabı yüzünü çevirmedikçe Resûl-i Ekrem de çevirmezdi. (Tirmizî, Śıfatü’l-ķıyâme, 46)

İnsanlara güzel söz söyler, güleryüz gösterir ve böyle davranmanın sevap olduğunu söylerdi. (Buhârî, Śulĥ, 11, Edeb, 68; Tirmizî, Birr, 36)

İki şeyden birini yapmakta serbest bırakıldığında kolay olanı tercih ederdi. (Buhârî, Menâķıb, 23; Müslim, Feżâil, 77)

Kendisi binek üzerindeyken yanında bir başkasının yaya yürümesinden rahatsızlık duyardı. (Ebû Dâvûd, Edeb, , ; Nesâî, İstiâźe, 1)

Kendisini evlerine davet edenleri kırmaz ve gönüllerinin hoş olması için orada nâfile namaz kılardı. Birinin yanlış bir davranışını veya uygun olmayan kıyafetini gördüğü zaman utandırmamak için ona hatasını söylemez, bu uyarıyı başkalarının yapmasını tercih ederdi. (Ebû Dâvûd, Tereccül, 8; Edeb, 4)

Ağzından çirkin söz çıkmaz, ahlâkı güzel olanın hayırlı insan olduğunu söylerdi. (Buhârî, Edeb, 38)

Hayatında hiçbir kadını ve köleyi dövmemiş, şahsına yapılan haksızlıktan dolayı intikam almamıştı. (Müslim, Feżâil, 79)

On yıl boyunca hizmetinde bulunan Enes b. Mâlik’e bir defa bile kızmamış, yaptığı bir hata yüzünden onu azarlamamıştı. (Müslim, Feżâil, 51)

Son derece edepliydi ve hayânın imandan olduğunu söylerdi. Bir şeyden hoşlanmadığının ancak yüzünden anlaşıldığı, hanımların bazı özel hallerine dair sordukları sorulara cevap verirken oldukça zorlandığı belirtilmektedir. (Buhârî, Ĥayıż, 13, 14, Śalât, 8, Menâķıb, 23, Edeb, 72, 77)

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN MERHAMETİ

Resûl-i Ekrem, Müslümanlara karşı çok merhametliydi. Yaptığı bazı nâfile ibadetleri onların da coşkuyla ifa ettiğini görünce bunların farz kılınabileceğini ve sonuçta Müslümanların zor durumda kalacağını düşünerek bu tür ibadetleri yapmaktan vazgeçerdi. (Buhârî, Teheccüd, 5) Çocuklara da sonsuz bir şefkat gösterirdi; onları kucaklayıp öper, bağrına basardı. (Buhârî, Cenâiz, 32)

Duada bulunması için kucağına verilen bebeklerin üstünü kirletmesini önemsemez. (Buhârî, Vuđû, 59), kız ve erkek torunlarını omuzuna alıp mescide gider, hatta onlar omuzunda iken namaz kılardı. (Buhârî, Śalât, ) Namaz sırasında ağlayan bir çocuğun sesini duyunca namazı çabuk kıldırırdı. (Buhârî, Eźân, 65) Kadınların hiçbir şekilde incitilmesini istemezdi. Kur’ân-ı Kerîm’de onun müminlere olan düşkünlüğünden, şefkat ve merhametinden söz edilmiş, Müslümanların sıkıntıya uğramasının onu çok üzdüğü bildirilmiştir. (et-Tevbe 9/)

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN CÖMERTLİĞİ

Hz. Peygamber, son derece cömertti. Kendisinden bir şey istendiği zaman ona çok ihtiyacı da olsa verirdi. Bir defasında yamaçta yayılan koyun sürüsünü görüp birkaç koyun isteyen bedevîye bütün sürüyü vermişti. (Buhârî, “Cenâiz”, 28; “Edeb”, 39)

Düşmanları bile Resûl-i Ekrem’in üstün şahsiyetini övmek zorunda kalırdı. Ebû Süfyân, ticaret için gittiği Suriye’de Bizans İmparatoru Herakleios’un Peygamber hakkındaki sorularına cevap verirken onun en belirgin özelliklerinin doğruluk, iffet, ahde vefa ve emanete riayet olduğunu söylemişti. (Buhârî, Bedü’l-vaĥy, 7)

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN GÜNLÜK HAYATI

Hz. Peygamber, Mekke’de önce dedesinin, ardından amcasının himayesinde büyümüştü. Bir ara çobanlık yapmış ve ticaretle uğraşmış, nihayet zengin bir hanım olan Hz. Hatice ile evlenmişti. Medine’ye hicret ettiğinde herhangi bir mal varlığı yoktu. Diğer muhacirler gibi o da bir süre ensarın yardımıyla geçindi. Bedir Gazvesi’nden sonra nâzil olan ve ganimetlerin beşte birinin Allah’a, Allah’ın Resulüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara ait olduğunu bildiren âyet (el-Enfâl 8/41)

Peygamber ailesinin başlıca geçim yolunu belirlemiş oldu. Resûl-i Ekrem’e büyük hayranlık duyan, Uhud Gazvesi’nde Mekkeliler’e karşı onun yanında savaşan, bu savaşta ölmesi halinde Benî Nadîr arazisindeki hurma bahçelerinin tasarrufunu Resûlullah’a bıraktığını bildiren Yahudi din âlimi, mühtedî sahâbî Muhayrîķ en-Nadrî, Uhud Gazvesi’nde ölünce bahçelerinin geliri Resûl-i Ekrem’e kaldı. Mekkelilerle gizli bir anlaşma yapan Benî Nadîr Yahudilerinin Medine’den sürgün edilmesi üzerine Hz. Peygamber ailesinin yıllık geçimine yetecek kadar miktarı onların topraklarında yetişen ürünlerden almaya başladı. (Buhârî, Meġāzî, 14; Nafaķāt, 3)

“Fey” denilen bu tür gelirlere fethedilen yerlerden alınan bazı mallar, Hayber ve Fedek arazilerinden gelen yıllık ürünün belli bir miktarı da ilâve edildi.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ZÜHDÜ (Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Takvası)

Böylece Medine’ye geldikten bir süre sonra maddî imkânlara kavuşan Resûl-i Ekrem malını Müslümanların ihtiyaçlarına harcar, kendisi son derece mütevazi bir hayat sürerdi. Rızkının ailesine yetecek kadar olmasını ister, canı ve malı emniyette, vücudu sıhhatte, günlük yiyeceği yanında bulunan kimseyi bahtiyar sayardı. (Buhârî, Riķāķ, 17; Tirmizî, Zühd, 34)

Yatağının yüzü tabaklanmış deriden, içi de yumuşak hurma lifindendi (Buhârî, Rikāk, 17) Daha çok bir hasırın üzerinde yatar, hasırın vücudunda iz bırakması sahâbîlerini üzdüğü halde kendisi buna aldırmazdı. (Tirmizî, Zühd, 44)

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN KOMŞULUK İLİŞKİLERİ (Hz. Muhammed (s.a.v.) Komşularına Nasıl Davranırdı?)

Evinin, ailesinin işlerini kendi görür, bu konuda kimsenin yardımını kabul etmezdi. Evde bulunduğu saatlerde ev işlerine yardımcı olurdu. (Müsned, VI, ) Önüne getirilen yemekte kusur aramazdı; hoşuna giderse yer, gitmezse yemezdi. (Buhârî, Etime, 21)

Yakınında bulunanlara ve komşularına karşı lutufkârdı. İyi bir mümin olabilmek için komşularına iyi davranmak, onları rahatsız etmemek, kendisi için istediğini onlar için de istemek, komşusunun güvenini kazanmak, pişirdiğinden komşusuna ikram etmek gerektiğini söylerdi. (Buhârî, Menâkıbü’l-enśâr, 20, Nikâĥ, 80, Edeb, 31; Müslim, Îmân, , Birr, ; Tirmizî, Birr, 28)

PEYGAMBERİMİZİN YAPTIĞI İBADETLER (Hz. Muhammed’in (s.a.v.) İbadet Hayatı)

Hz. Peygamber, ibadet etmekten derin bir zevk alır, İslâmiyet’in temeli olan namaz, zekât, hac ve oruç gibi ibadetlere büyük önem verirdi. (Buhârî, Îmân, 2) Bazan ayakları şişinceye kadar namaz kıldığı olurdu. (Buhârî, Rikāk, 20) Bazan her namaz için abdest alır, bazan da bir abdestle birkaç namaz kılardı. Farzlardan önce veya sonra sünnet namazları kılar, sabah namazının sünnetine hepsinden fazla ihtimam gösterirdi. (Buhârî, Eźân, 14, 16, Teheccüd, 27; Müslim, Müsâfirîn, 94, 96, , )

Gecenin bir kısmında uyur ve dinlenir, özellikle son üçte birinde uyanıp doğrulur ve gökyüzüne bakarak Âl-i İmrân Sûresi’nin son on bir âyetini okur, ardından sonuncusu vitir olmak üzere dokuz, on bir veya on üç rek‘at namaz kılardı. (Buhârî, Teheccüd, 10, 16, Tefsîr, 3/; Müslim, Müsâfirîn, , )

Yolculuk sırasında bineğinin üzerinde de nâfile namaz kılardı. Ramazan ayının son on gününde mescidde itikâfa çekilerek bütün vaktini ibadetle geçirirdi. (Buhârî, İtikâf, 1, Taķśîr, ; Müslim, Müsâfirîn, 69, 74, 78, 79, )

Resûl-i Ekrem, Ramazan dışındaki oruçlarında bazan bir ay boyunca hiç oruç tutmayacağını düşündürecek kadar oruca ara verir, bazan da oruca hiç ara vermeyeceği sanılacak kadar uzun süre oruç tutardı; ancak Şâban ayının tamamına yakınını oruçlu geçirirdi. Zaman zaman hiç iftar etmeden ardarda oruç tutar (savm-i visâl), bu sırada kendisini Cenâb-ı Hakk’ın yedirip içireceğini söyler, ancak açlığa dayanamayacakları gerekçesiyle başkalarının bu şekilde oruç tutmasına izin vermezdi. (Buhârî, Śavm, 20, , 52, 53; Müslim, Śıyâm, , )

Zekâta tâbi olacak kadar bir malı evinde iki üç günden fazla tutmadığı için hiçbir zaman zekât mükellefi olmadı. Hayatının son yılında Vedâ haccı diye bilinen ilk ve son haccını yaptı. Her yıl Ramazan ayında Cebrâil ile o güne kadar inen âyetleri birbirlerine okurlardı. (Buhârî, Feżâilü’l-Kurân, 7) Resûl-i Ekrem, her gün Kur’ân-ı Kerîm’in bir kısım sûrelerini, yatmadan önce Secde ve Mülk veya İsrâ ve Zümer Sûrelerini okurdu. (Tirmizî, Feżâilü’l-Kurân, 9, 21)

Kendisi veya bir başkası rahatsızlandığı zaman ise Muavvizeteyn gibi bazı sûre ve âyetleri okurdu. (Müslim, Selâm, 50, 51)

Allah’ı her durumda anıp zikreden Hz. Peygamber’in (Müslim, Hayıż, ) günlük dua ve zikirleri vardır. Her gün yetmiş defadan fazla tövbe ve istiğfar ettiğini söyler, yerken ve içerken, evine girerken ve çıkarken, yatarken ve kalkarken, elbisesini değiştirirken çeşitli dualar okurdu. Dua etmek için belli bir zamanı seçmemekle beraber gündüz ve gecenin çeşitli saatlerinde, özellikle geceleyin ibadet etmek için kalktığında ve ‘Bakī Mezarlığı’na gittiğinde uzun uzun dua ederdi. (Buhârî, Teheccüd, 1, Daavât, 3; Müslim, Źikir, 42; Nesâî, Cenâiz, )

Resûl-i Ekrem’in ibadetleri ölçülüydü. Ashabına güçlerinin yettiği kadar ibadet yapmayı tavsiye eder, Allah katında en değerli ibadetin az da olsa devamlı yapılanı olduğunu söylerdi. (Buhârî, Îmân, 43, Śavm, 52; Müslim, Müsâfirîn, )

Bir gecede Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmek, sabaha kadar namaz kılmak, Ramazan dışında bütün bir ay oruç tutmak gibi bir âdeti yoktu. (Müslim, Müsâfirîn, ; Nesâî, Ķıyâmü’l-leyl, 17)

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ŞAHSİYETİ VE NÜBÜVVETİ

Allah Resûlü, mürüvvet itibârıyla kavminin en üstünü, soy itibârıyla en şereflisi, ahlâk bakımından en güzeli idi. Komşuluk hakkına en ziyâde riâyet eden, hilim ve sadâkatte en üstün olan, insanlara kötülük ve eziyet etmekten en uzak duran O idi. Hiç kimseyi kınayıp ayıpladığı, hiç kimseyle münâkaşa ettiği görülmemişti. Güzel ahlâkı ile bütün insanlar arasında temâyüz ediyordu. Herkes O’nu iyilik ve güzel davranışlarıyla tanıyor ve hürmet ediyordu.

Resûlullah, zor şartlar altında peygamberlik vazifesine başladı. İnsanlara doğru yolu göstermek için pek çok sıkıntılara katlandı. Yeryüzüne îmânı, adâleti, merhameti, muhabbeti yerleştirmek için çalıştı. İnsanların hem dünyalarını hem de ebedî olan âhiret hayatlarını kurtarmak için kendisini helâk edercesine büyük bir gayret gösterdi.

PEYGAMBERİMİZİN VEFATI - Peygamber Efendimiz’in Son Sözleri

Peygamber Efendimizin vefâtına üç gün kala Cenâb-ı Hak her gün Cebrâil Aleyhisselam’ı göndererek Resûlü’nün hatırını sormuştu. Son gün olunca Cebrâil Aleyhisselam bu sefer yanında ölüm meleği Azrâil Aleyhisselam de bulunduğu hâlde geldi. Cebrâil Aleyhisselam:

“–Ey Allâh’ın Resûlü! Ölüm meleği senin yanına girmek için izin istiyor! Hâlbuki o, Sen’den önce hiçbir Âdemoğlunun yanına girmek için izin istememiştir! Sen’den sonra da hiçbir Âdemoğlunun yanına girmek için izin istemeyecektir! Kendisine izin veriniz!” dedi. Ölüm meleği içeri girip Peygamber Efendimizin önünde durdu ve:

“–Yâ Resûlallâh! Yüce Allâh beni Sana gönderdi ve Sen’in her emrine itaat etmemi bana emretti! Sen istersen rûhunu alacağım! İstersen, rûhunu sana bırakacağım!” dedi. Peygamber Efendimiz:

“–Ey ölüm meleği! Sen (gerçekten) böyle yapacak mısın?” diye sordu. Azrâil Aleyhisselam:

“–Ben, emredeceğin her hususta sana itaatla emrolundum!” dedi. Cebrâil Aleyhisselam:

“–Ey Ahmed! Yüce Allâh seni özlüyor!” dedi. Peygamber Efendimiz:

“–Allâh katında olan, daha hayırlı ve daha devamlıdır. Ey ölüm meleği! Haydi, emrolunduğun şeyi yerine getir! Rûhumu, canımı al!” buyurdu. Peygamber Efendimiz, yanındaki su kabına iki elini batırıp ıslak ellerini yüzüne sürdü ve:

“–Lâ ilâhe illallâh! Ölümün, akılları başlardan gideren ıztırap ve şiddetleri var!” buyurduktan sonra, elini kaldırdı, gözlerini evin tavanına dikti ve:

“–Ey Allâh’ım! Refik-ı A’lâ, Refîk-ı A’lâ (yâni yüce dost, yüce dost)!..” diye diye Rabb’ine duyduğu aşk ve iştiyâkın tezâhürü olan nice ulvî hâtıralarla dolu bir ömrü ardında bırakarak bu fânî âlemden hakîkî âleme hicret etti.

Peygamberimiz Kaç yaşında, Nerede ve Hangi Tarihte Vefat Etti?

Peygamber Efendimiz; 8 Haziran yılında (Hicri 11, Rebiülevvel 12) Pazartesi günü, Medine’de ve 63 yaşında vefat etti.

Peygamberimizin Kabri Nerededir? (Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Kabri Nerededir?)

Peygamberimizin kabri, Medine’deki Mescid-i Nebevî’nin içinde Ravza-i Mutahhara’da yer almaktadır. Riyazul Cenne yani Cennet Bahçeleri olarak da bilinir. Ravza, bahçe anlamındadır.

Kaynaklar:

  1. DİA
  2. Osman Nuri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları
  3. Osman Nuri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Peygamber Efendimiz’in Hayatı

Peygamber Efendimiz’in Vefatı

PAYLAŞ:                

1 1. Peygamberimizin Hayatını Öğrenmenin Önemi: SİYER DERSİ NOTLARI Müslümanlar, kâmil insan olabilmek için Peygamber Efendimizin rehberliğine ihtiyaç duyar. Bu sebeple Hz. Peygamber in hayatını sahih kaynaklardan doğru bir şekilde öğrenmek gerekmektedir. İbadetleri nasıl yerine getirirdi, düşmanlarıyla nasıl mücadele ederdi, günlük hayatı nasıldı, haksızlıklar karşısında nasıl davranırdı, üzüldüğünde ne yapardı, nasıl bir eşti, nasıl bir babaydı, neye güler neye ağlardı? gibi birçok soru ancak onun hayatı öğrenildiğinde cevaplanabilir. Andolsun ki Resulullah; sizin için, Allah a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah ı çok zikredenler için güzel bir örnektir. (Ahzâb suresi, ayet.) 2. Siyer İlminin Temel Kavramları ve Kaynakları : Siyer kavramı; hâl, tutum, davranış, âdet, bir kimsenin ahlakı ve hayat hikâyesi gibi anlamlara gelen sîret kelimesinin çoğuludur. Siyer ise Hz. Peygamber in doğumundan vefatına kadar hayatını ve şahsiyetini, ahlak ve ş ini, tebliğ faaliyetlerini, siyasi ve askerî mücadelelerini konu alan ilim dalıdır.7 Bu alanda yazılan eserlere Siyer-i Nebi, es-siretü n-nebeviyye veya kısaca Siyer adı verilir. meğâzî, Hz. Peygamber in Medine Dönemi ndeki askerî faaliyetlerini kendine konu edinen bir ilim dalı NOT: Hz. Peygamber in hayatına dair bilgi veren en sahih kaynak olma özelliğinden dolayı Kur an-ı Kerim, siyer ve meğâzî ilminin esas kaynağıdır. Nübüvvet, menâkıb, meğâzî ve cihat gibi konuları ihtiva etmesi sebebiyle hadisler de bu ilme kaynaklık eder **** İbn İshâk = Sîretü İbn İshâk / İbn Hişâm = es-sîretü nnebeviyye / el-vâkıdî = Kitâbü l-meğâzî İbn Sa d = et-tabakâtü lkübrâ / et-taberî =Târîhu l-ümem ve l-mülûk Önemli siyer kaynaklarındandır. *** Hz. Peygamber in dış görünüşü, yaşayışı, şahsi hayatı gibi beşerî yönünü anlatan eserlere şemâil ve hilye adı verilmiştir. Tirmizî (öl. /) ilk defa şemâil terimini bu anlamda kullanarak Kitâbü ş-şemâîl adlı eserini yazmıştır. *** Hz. Muhammed in(s.a.v.) nübüvvetini inkâr edenlerin iddia ve isnatlarına cevap vermek amacıyla yazılan aynı zamanda peygamberlik alâmetlerini anlatan eserlere Delâilü n-nübüvve adı verilmiştir Bu ismi taşıyan eserlerin en önemlilerini Ebu Nuaym el-isfahânî (öl. /) ve Ebû Bekir el-beyhakî (öl. /) yazmıştır. *** Arap Yarımadası; Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesiştiği Güneybatı Asya nın güneyinde yer alır. Doğudan Uman ve Basra körfezleri, güneyden Aden Körfezi ve Arap Denizi, batıdan da Kızıldeniz ve Akabe körfezleriyle doğal sınırları çizilmiştir.

2 ***Cahiliye Dönemi nde Arap Yarımadası nın Dinî Durumu: Arap Yarımadası nda özellikle Yahudilik, Hristiyanlık, Mecûsîlik, Sâbiîlik, putperestlik ve Haniflik inançları yaygındı. **-Sosyal Hayat: İslam Öncesi Dönem de sosyal ve kültürel hayat, cahiliye kavramı ile yakından ilgilidir. Cahiliye ifadesi ile Arapların İslam dan önceki dönemleri kastedilmektedir. Bu döneme cahiliye denilmesi ile ilgili olarak iki yaklaşım bulunmaktadır: İlki, kelimenin sözlük karşılığı olarak bilgisizlik, ikincisi hilm kelimesinin zıddı olmasıdır. Hilm, sabır ile hareket ederek intikam duygularından vazgeçmeyi ve nefsi kontrol altına almayı ifade etmektedir. Dönemin cahiliye olarak adlandırılması açısından ikinci yaklaşım daha uygundur. Bu anlamdan hareketle cahil; vahiy kültüründen yoksun, körü körüne atalarının batıl yolunu takip eden, arzularının esiri, tabiî içgüdülerini takip eden, şiddet taraftarı ve aceleci bir karaktere sahip kimse olarak tanımlanır. Allah Teâlâ bu hususta Bunu kendilerine akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur? buyurmuştur. **** Cahiliye Dönemi nde Arapların değer verdiği erdemli davranışlar, İslam ın temel hükümlerine aykırı olmamak şartıyla kabul görmüştür. Peygamberimiz (s.a.v.), İslam ın uygun gördüğü bir şeye rastladığında bu güzel alışkanlıkların sürdürülmesi için ashâbını teşvik etmiştir. Bir sahabisine hitaben Cahiliye Çağı nda yaptığın faziletli şeylere İslam Devri nde de devam et. Misafiri ağırla, yetime ikram et ve komşuna iyi davran! buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned,) *** Bedevi çölde konargöçer olarak geçimini sağlayan insanlara denilir. *** Hadari : Yerleşik Araplar için kullanılan ifade İslam dan Önce Sosyal Sınıflar : Bu dönemde toplum; hürler, esirler ve mevali olmak üzere üç sınıftan oluşmaktaydı. Kâhinler,şairler ve savaşta kahramanlık gösterenler diğerlerine nispetle daha üstün kabul edilirdi. Yalnız Mekke de Kusay soyundan olanlar hürlerin de üstünde bir asilzade sınıfı oluşturuyorlardı. Esirler ise köle ve cariyelerden oluşmaktaydı. Köleler mal ve eşya gibi alınıp satılır, miras yoluyla bir kimseden diğerine geçer ya da hediye edilirdi. Esirler ile hürler arasında ise mevali denilen azat edilmiş köle ve cariyeler bulunurdu. Mevaliler, köle gibi olmamakla beraber hürlerle aynı haklara sahip olamazlardı. Hür birisiyle evlenemedikleri gibi diyetleri hür birisinin ancak yarısı kadardı. **** Cahiliye Devri Arapları, ancak savaş yapmanın yasak olduğu Zilkâde, Zilhicce, Muharrem, Receb aylarında düşmanlığa ara verirler ve her türlü saldırıdan kaçınırlardı. Öyle ki eğer çatışma haram aylarda gerçekleşirse bu savaşlara günaha dalmak anlamına gelen ficar demişlerdir. ** Kültürel Hayat: Haram aylar olan Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayında Ukâz, Zülmecâz ve Mecenne de panayırlar kurulurdu. Ayrıca Rebiülevvel ayında kervan yollarının kesiştiği bir noktada bulunan Dûmetü l-cendel de ticaret mallarının alınıp satıldığı önemli bir panayır vardı. Bu panayırlar arasında özellikle Ukâz, şiir alanında en görkemli olanıydı

3 . Farklı bölgelerden gelen tüccarların dışında panayırları fırsat bilen şairlerin katılımıyla şiirler söylenir, konuşma ve yarışmalar yapılırdı. Kültürel hayatı besleyen bu panayırlarda dikkati çeken bazı şiirler, keten bezinden yapılmış tomarlara altın suyu ile yazılıp Kâbe nin duvarına asılırdı. Bu şekilde şairlerin Kâbe ye asılan seçkin kaside koleksiyonuna muallakat denilmiştir. ***İslamiyet Öncesi Hicaz: 1. Mekke: Kur an-ı Kerim de Mekke, Bekke, Ümmü l-kurâ ve Beledü l-emin gibi isimlerle anılan şehir51 aynı zamanda ekin bitmeyen bir vadi olarak nitelenmiştir. Mekke nin ilk sakinlerinin Amâlikalılar olduğu kabul edilir. Amâlikalılar ve onlardan sonra şehrin sakinleri olan Cürhümîlerin Mekke nin merkezinde değil çevresindeki bölgelerde yaşamış oldukları düşünülmektedir. Mekke nin bilinen tarihi ise Hz. İbrahim ve ailesinin buraya gelmesi ve Kâbe yi inşa etmesi ile başlar. Cürhümîler Mekke ye yerleşerek Hz. İsmail ile akrabalık kurmuşlardır. Kâbe, Allah ın(c.c.) emri ile İbrahim(a.s.) ve oğlu İsmail(a.s.) tarafından yeniden inşa edilmiştir Mekke yi emin bir şehir yapması için Rabbine dua eden Hz. İbrahim in duası kabul edilmiş, Kâbe ve çevresi Allah Teâlâ tarafından dokunulmaz anlamında harem olarak belirlenmiştir. Bu bölgede canlıların öldürülmesi ve bitki örtüsüne zarar verilmesi yasaklanmıştır. Cürhümîlerin Mekke deki varlığına son vererek şehrin yeni hâkimi olanlar Amr b. Luhay idaresindeki Huzâalılardır. Üç asır kadar süren Huzâalıların hâkimiyetinden sonra Mekke nin idaresi Kusay b. Kilab liderliğindeki Kureyş kabilesine geçti Hz. Muhammed in(s.a.v.) atalarından olan Kusay ın yaptığı ilk iş, Mekke çevresinde yarı göçebe bir hayat süren kabilesini bir araya toplayarak Kâbe nin etrafına yerleştirmek olmuştur. Kusay, Kureyş kabilesinin önemli işlerini görüşmek üzere Dârünnedve yi kurmuştur. 2. Taif : Hicaz ın iklimi en soğuk şehri olan Taif, yaz aylarındaki serin havası sebebiyle Mekke nin ileri gelenlerinin yazlık şehri olma özelliğini taşıyordu. Şehir, zengin su kaynaklarına ve verimli topraklara sahip olmasının yanında Arabistan ın doğu, batı ve güneyden gelen yollarının kesişme noktasında yer almaktaydı. 3. Yesrib: Hz. Muhammed in (s.a.v.) hicretinden sonra Medine adını alan Yesrib, Uhud ve Âir dağlarının arasında kurulmuştur. Evs, Hazrec kabilelerinin yanında Benî Kurayza, Benî Kaynuka ve Benî Nadir isimli Yahudi kabileleri de yaşamaktaydı. Evs ve Hazrec kabilelerinin Menât isimli putları bulunmaktaydı. Onlar Yesrib ile Mekke arasında bulunan Kudeyd deki tapınağa yerleştirdikleri bu puta çok fazla değer verirdi. Menât a verdikleri değerden dolayı çocuklarına Abdumenât veya Zeydumenât isimlerini verirlerdi. Yahudiler Evs ve Hazrec ibirbirine düşürerek onların daha fazla güçlenmelerini engellemişti. Bu süreçte Evsliler, Benî Kurayza ve Benî Nadir ile; Hazrecliler ise Benî Kaynuka ile ittifak kurmuşlardı. Şehirdeki bu parçalanmışlık, Hz. Peygamber in gelişine kadar uzun bir süre devam etmiştir.

4 A. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerlere doğru sözcüğü yazınız. 1. Siyer kitaplarına günümüzde bilinen şeklini veren ilk tarihçi. olmuştur. 2. Çölde konargöçer hâlde yaşayan insanlara adı verilmiştir. 3. Araplar savaşmanın yasak olduğu haram aylarda yapılan savaşlara adını vermişlerdir. 4. Kureyş kabilesinin önemli işlerinin görüşüldüğü Dârünnedve tarafından kurulmuştur. 5. Evs ve Hazrec kabilelerinin Yesrib ile Mekke arasında bulunan Kudeyd deki tapınağa yerleştirdikleri isimli putları bulunmaktaydı. B. Aşağıdaki açık uçlu soruların cevaplayınız. 6. Müminler Peygamberimizin(s.a.v.) rehberliğine neden ihtiyaç duyarlar? Açıklayınız. 7. İslam öncesi Arap Yarımadası nın tarihini bilmenin siyer açısından önemi nedir? Açıklayınız. 8 Mekke yi Hicaz bölgesinin en önemli şehri yapan etkenler nelerdir? 9 İslam dan önceki dönemin belirgin özelliği olan cahiliye zihniyetinin günümüzde de devam etmesi ne anlama gelmektedir? Eyyâmü l-arab kavramıyla anlatılmak istenen nedir? Cahiliye Dönemi nde kurulan panayırların kültürel hayat açısından nasıl bir önemi vardı? Açıklayınız. C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları okuyunuz ve doğru seçeneği işaretleyiniz. İbn Sa d tarafından kaleme alınmış olan et-tabakâtü l-kübrâ isimli eser ile ilgili olarak aşağıdaki bilgilerden hangisi doğrudur? A) Hicretten başlayarak Hz. Ömer Dönemi ndeki fetihlere kadar geçen süreci anlatır. B) Hz. Peygamber in dış görünüşünü, yaşayışını ve şahsi hayatını anlatır.

5 C) Kitabın ilk cildi siyer konularına, son cildi hanım sahabilere ayrılmıştır. D) Kabile esasına göre düzenlenmiş bir kitaptır. E) Resulullah ın Medine Dönemi ndeki gazve ve seriyyeleri ele alınmıştır. Hz. Muhammed in(s.a.v.) peygamberliğini inkâr edenlere cevap vermek amacıyla yazılan ve peygamberlik alametlerini anlatan eserlere verilen isim aşağıdakilerden hangisidir? A) Delâilü n-nübüvve B) Sîretü n-nebeviyye C) Şemâil D) Meğâzî E) Tabakât Putperest Arapların inançları ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Putları Allah a(c.c.) yaklaşmak için bir aracı olarak görüyorlardı. B) Putlara kurban kesmek yaygın bir ibadet şekliydi. C) Ahirete inanmazlardı. D) Allah ın(c.c.) varlığını inkâr ediyorlardı. E) Putlardan sadece dünyevi isteklerde bulunurlardı. 2. ÜNİTE HZ. PEYGAMBER İN ( S.A.V.) RİSALET ÖNCESİ HAYATI 1. Peygamberimizin Soyu ve Ailesi Hz. Muhammed in (s.a.v.) soyu, Hz. İbrahim in oğlu İsmail in(a.s.) neslinden gelen Adnânî Araplarına dayanır. Peygamber Efendimiz mensup olduğu soyu tanımlarken şöyle buyurmuştur: Allah İbrahimoğullarından İsmail i, İsmailoğulları arasından Kinânelileri süzüp çıkardı. Kinânelilerden Kureyşlileri, Kureyşlilerden Hâşimoğullarını seçti. Beni ise Hâşimoğulları arasından seçti. 1 Ben, Âdemoğullarının en hayırlı ve en temiz olanlarından devirden devire, aileden aileye geçerek nihayet içinde bulunduğum bu aileden vücuda getirildim! Peygamberimizin Ataları Hz. Peygamber in Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib b. Hâşim b. Abdumenâf b. Kusayb. Kilâb b. Mürre b. Ka b b. Luey b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik b. Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyâs b. Mudâr b. Nizâr b. Maâd b. Adnân. şeklinde saydığı ataları yaşadığı dönemin önde gelen saygın kişileriydi. Bu isimlerin ortak özelliği, halka hizmet edip insanları iyiliğe teşvik etmeleridir. Hz. Peygamber in dedelerinden Fihr b. Mâlik, Kâbe yi yıkmak için gelen Yemen Kralı Hassân b. Abdulkülâl in ordusunu bozguna uğratarak Kâbe yi korumuştu. Mekke halkına en büyük hizmeti Peygamberimizin(s.a.v.) dördüncü dedesi Kusay b. Kilâb, dağınık hâlde yaşayan Kureyşlileri birleştirip Mekke şehir devletini kurarak yapmıştır Peygamberimizin Ailesi: Peygamber efendimiz s.a.v. babası Abdullah, gençlik çağına girince Zühreoğullarından Vehb b. Abdimenâf ın kızı Âmine ile evlendi. Yirmi beş yaşlarında ticaret için Şam a doğru yola çıkan Abdullah, dönüş yolunda hastalandı ve Hz. Peygamber in doğumundan iki ay önce vefat etti ve akrabası Nâbiğa nın evinin yakınına defnedildi.

6 . Peygamberimizin Doğumu ve Çocukluğu: Hz. Peygamber, Fil Vakası ndan yaklaşık elli beş gün sonra, yılında Rebiülevvel ayının on ikinci gecesi sabaha karşı Mekke de dünyayı teşrif etti. Doğduğu ev, Safâ Tepesi nin hemen yanı başında Ebu Talib mahallesindeydi. Muhammed, Resul-i Ekrem in en çok bilinen adı olup övgüye değer bütün güzellikleri ve iyilikleri kendinde toplayan kişi anlamına gelmektedi. Peygamberimizin(s.a.v.) en çok kullanılan ikinci ismi Ahmed dir. Bu mkjisim, Allah ı(c.c.) herkesten daha iyi ve daha çok öven ve herkesten daha çok övülen manalarına gelmektedir. Peygamberimizin diğer isimlerinden Mâhî, küfrün onun eliyle yok edileceğini; Hâşir, kıyamet gününde insanların onun ardından giderek haşrolacağını; Âkıb ise kendisinden sonra hiçbir peygamberin gelmeyeceğini bildirmektedir. Hz. Peygamber in yaygın adlarından biri olan Mustafa seçilmiş anlamında bir sıfattır. Sütannenin Yanında: Mekke nin iklimi küçük çocukların sağlıklı büyümeleri için uygun değildi. Bu nedenle Araplar arasında yeni doğan çocukları havası güzel, halkı şiir gibi konuşan ve vahalarda yaşayan sütannelere vermek âdetti. Bu adet üzerine Peygamber Efendimiz de Taif tarafında yaşayan Sa doğullarından Halime Hatun a verildi. Onun yanında 4 yıl kaldı. Peygamberimiz(s.a.v.) yeni yurdunda sütkardeşleri Abdullah, Üneyse ve Şeyma ile güzel zamanlar geçirdi. Annesinin Vefatı: Sevgili Peygamberimiz, annesiyle geçirdiği iki yılın ardından Âmine ve Ümmü Eymen ile birlikte dayılarını ve babasının kabrini ziyaret etmek üzere Medine ye gitti. Hz Amine dönüş yolculuğu sırasında rahatsızlandı ve Medine ye km uzaklıkta bulunan Ebvâ köyünde vefat etti. Peygamberimiz(s.a.v.) ve Ümmü Eymen(r.a.)* gözyaşları içerisinde Âmine yi toprağa verdikten sonra yola devam edip Mekke ye döndüler. Torununun öksüz kalması üzerine Abdülmuttalib, Peygamberimizi(s.a.v.) bağrına bastı, vefat edinceye kadar da yanından ayırmadı. Abdülmuttalib, vefat edeceğini anlayınca Özellikle Ebu Talib den yeğenini yanına almasını ve ona gözü gibi bakmasını istedi. Peygamberimizin Gençlik Dönemi Hilfü l-fudûl a Katılması : Mekke de zülme uğrayanlara yardım etmek amacıyla kurulmuştur. Kureyşliler, bu antlaşmaya bir fazilet yemini olarak Hilfü l-fudûl* ismini verdi. Hz. Peygamber bu antlaşmadan hep övgüyle bahsetmiştir. Tekrar çağrılırsa yerine getirmekte tereddüt göstermeyeceğini söylediği bu yeminini, çok değerli kızıl tüylü bir deve sürüsüyle de olsa değişmeyeceğini bildirmiştir. Ticaret Hayatı: Mekkelilerin en önemli geçim kaynağı ticaretti. Bu yüzden Hz. Muhammed(s.a.v.), babası Abdullah gibi ticaret ile meşgul oldu. Resulullah(s.a.v.) bu dönemde amcası Ebu Talib in yönlendirmesiyle gerek başkasına ait malları ücret karşılığı işleterek gerekse ticari ortaklıklar kurarak tecrübe kazandı. Evliliği: Peygamber Efendimizin ( s.a.v.) ilk eşi Hz. Hatice validemizdir. Huveylid b. Esed in kızı olan Hz. Hatice ye Cahiliye Dönemi nde iffetinden dolayı Tâhire denilirdi. Resul-i Ekrem ile Hz. Hatice nin ikisi erkek dördü kız toplam altı çocukları oldu. Hz. Muhammed e(s.a.v.) ilk çocuğu Kâsım a nispetle Ebu l- Kâsım denildi. Kasım dan sonra Zeyneb, Rukıyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma ve Abdullah dünyaya geldi. Abdullah ve Kâsım İslam dan önce vefat etmişler

7 kızlarının tamamı müslüman olarak Medine ye hicret etmişlerdir. Allah Resulü nün(s.a.v.) Hz. Fâtıma dışındaki kızları da kendisinden önce vefat etmiş, onun soyu Fâtıma(r.a.) ile devam etmiştir. Kâbe Hakemliği:. Hz. Peygamber yaklaşık otuz beş yaşında iken yine bir sel felaketi yaşanmış ve Kâbe, büyük ölçüde tahrip olmuştu.. Mekkeliler bunun üzerine Kâbe yi yeniden inşa ederek duvarlarını yükseltmeye ve yapının üzerini örtmeye karar verdiler. Kureyş, Kâbe nin inşasını kabileler arasında taksim etti. Böylece bu şereften diğer kabileler de payını almış oldu. Kâbe nin tamiratı, Hacerülesved hizasına gelince durdu. Çünkü her kabile onu yerine koymanın kendilerinin hakkı olduğunu düşünüyor, yeminler ederek rakiplerini savaşa çağırıyordu. Kureyş kabilesinin en yaşlısı olan Mahzûm kabilesi reislerinden Ebu Ümeyye b. Muğîre, aralarında ihtilâf ettikleri konuda, mescidin kapısından hüküm vermesi için ilk giren kimseyi yetkili kılmalarını teklif etti. Bu teklif kabul görünce Beni Şeybe kapısından (Bâbüsselam) gelecek olan hakemi beklemeye koyuldular. Bu kapıdan gelen Hz. Peygamber di. Onu görünce: İşte Muhammedü l-emin, biz razı olduk. dediler. Resul-i Ekrem yanlarına gelince kendisine meseleyi anlattılar. Hz. Muhammed(s.a.v.) bunun üzerine hırkasını çıkarıp yere serdi. Hacerülesved i kendi eliyle onun içine koydu. Sonra her kabileden bir kişinin örtüyü tutarak kaldırmalarını istedi. Yerleştirileceği yerin hizasına gelince Hz. Peygamber, Hacerülesved i elleriyle yerine yerleştirdi. Bu şekilde Kâbe nin inşası da kaldığı yerden devam etti. Peygamberlerde Bulunan Sıfatlar Sıdk: Allah tan(c.c.) almış oldukları emirleri insanlara olduğu gibi bildiren ve hayatlarının hiçbir anında yalan söylemeyen ve dosdoğru davranan anlamına gelir. Emanet: Eminlik, güvenilirlik anlamında peygamberlerin en önemli niteliklerinden biridir. İsmet: Allah ın(c.c.),peygamberlerini gizli ve açık her türlü günahtan; şirkten, küfürden, münafıklıktan ve zulüm yapmaktan koruması demektir. Fetanet: Üstün zekâ ve kavrayış gücüne sahip olma anlamına gelir. Tebliğ: Allah ın(c.c.) kendilerine indirmiş olduğu vahiyleri insanlara eksiksiz olarak bildirmesi anlamına gelir. A. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerlere doğru sözcüğü yazınız. 1. Asıl ismi olan Peygamberimizin ( s.a.v.) dedesi, kendisine sonradan verilen Abdülmuttalib adıyla tanınır. 2. Hz. Peygamber in yaygın olarak kullanılan isimlerinden olan.., seçilmiş anlamına gelmektedir. 3. Peygamberimizin(s.a.v.) sütannesi Halime kabilesine mensuptur.

8 4. Peygamberimiz(s.a.v.) altı yaşlarındayken annesi Âmine ve ile birlikte Medine deki akrabalarını ziyarete gitmişti. 5. Cahiliye Dönemi nde Hz. Hatice ye iffetinden dolayı denilirdi. 6. Hz. Peygamber in dâhil olmaktan onur duyduğu, haksızlıklarla mücadele amacı taşıyan oluşuma. adı verilmiştir. B. Aşağıdaki açık uçlu soruların cevabını ilgili alana yazınız. 7. Peygamberimizin(s.a.v.) büyük dedelerinden Hâşim i Mekke halkı nezdinde değerli kılan faaliyetleri nelerdir? Cahiliye Dönemi Araplarının çocuklarını sütannelere verme sebepleri nelerdir? Peygamberimizin(s.a.v.) ticari hayattaki dürüstlüğünü bir örnekle açıklayınız Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları okuyunuz ve doğru seçeneği işaretleyiniz Peygamber Efendimizin annesinin ve babasının kabileleri aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? A) Zühreoğulları-Hâşimoğulları B) Hâşimoğulları-Sa doğulları C) Sa doğulları-neccaroğulları D) Zühreoğulları-Sa doğulları E) Neccaroğulları-Hâşimoğulları Peygamberimizin(s.a.v.) çocukluk yılları ile ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? A) Peygamberimiz(s.a.v.) dört yıl kadar sütannesinin yanında yaşamıştır. B) Peygamberimiz(s.a.v.) çocukken yüzme öğrenmiştir. C) Dedesi Peygamberimizle(s.a.v.) özel olarak ilgilenmiştir. D) Peygamberimiz(s.a.v.) çocukluğunda çobanlık yapmıştır.

9 E) Peygamberimiz(s.a.v.) dört yaşından itibaren amcası ile yaşamaya başlamıştır Zengin bir hanım olan Hz. Hatice kendisine yapılan pek çok evlilik teklifini geri çevirdiği hâlde Hz. Muhammed e(s.a.v.) kendisi evlilik teklif etmiştir. Hz. Hatice nin bu kararında Hz. Muhammed in(s.a.v.) aşağıdaki özelliklerinden hangisi etkili olmuştur? A) Zengin biri olması B) Güzel ahlâklı olması C) Peygamber olması D) Soylu olması E) Çok zeki olması Hz. Peygamber; ev halkına işlerinde yardım eder, söküğünü kendi diker, ayakkabısını tamir eder, ezanı duyunca da mescide giderdi. (Buhârî, Nafakât, 8.) Hadise göre aşağıdaki ifadelerden hangisine ulaşılabilir? A) Hz. Peygamber kimseye yük olmazdı. B) Hz. Peygamber namaza teşvik ederdi. C) Hz. Peygamber ailesiyle iştişare ederdi. D) Hz. Peygamber bütün işlerini evde görürdü. E) Hz. Peygamber emin sıfatıyla bilinirdi. Peygamber Efendimizin hakemliği ile çözüme kavuşan Kâbe ile ilgili problem aşağıdakilerden hangisidir? A) Kâbe nin ne zaman tamir edileceği B) Kâbe nin tamiri için gerekli malzemenin nereden alınacağı C) Kâbe nin tamiratına hangi kabilenin başlayacağı D) Hacerülesved denilen taşı hangi kabilenin yerine yerleştireceği E) Tamirat için gerekli masrafın nasıl karşılanacağı Hz. Peygamber doğduğunda kendisini emziren Süveybe Hanım a, sütannesi Halime Hanım a ve dadısı Ümmü Eymen e(r.a.) her zaman hürmet göstermiş, onları gözetip kollamıştır. Onun bu davranışı aşağıdaki özelliklerinden hangisiyle ilgilidir? A) Vefakâr olması B) Güvenilir olması C) Doğru sözlü olması D) Kararlı olması E) Cömert olması

Sual: Din kitaplarından, din öğrenilemez mi? Bir tarikata bağlanarak mı din öğrenilir?
CEVAP
Eskiden hak tarikatlar vardı. Oralarda dinimizin emir ve yasakları anlatılır, dine uymanın yolları ve tasavvuf ilmi öğretilirdi. Zamanla, bunlar çok azaldı, belki de hiç kalmadı. Aslı olmayınca da taklitleri çoğaldı. Her köşe başında bir şeyh türedi. Şu anda hak tarikat olsa bile, bir tarikata girmek gerekmez. Sapık tarikatçiler çok olup hak olanını ayırmak zordur, çünkü hak zannederek bâtıl yola girilirse bundan kurtulmak çok zor olur. Yoksa hak tarikat, adından da anlaşıldığı gibi haktır. En sağlam yol ise, evliya zatların kitaplarından öğrenmektir.

Şimdi yapılacak iş, dinimizi o büyüklerin kitaplarından, yetkili âlimlerce doğru tercüme edilen kitaplardan öğrenmek ve bunlara uygun yaşamaya çalışmaktır. Bu kitapları okuyan, hem bilmediklerini öğrenmiş olur, hem de kitapta ismi geçen evliya zatları tanıyarak, kalbi onlara meyleder, bağlanır. Bütün dünyaya saçtıkları nurları alıp, olgunlaşmaya başlar. Ham bir karpuz, güneşin ışıkları karşısında zamanla olgunlaştığı, tatlılaştığı gibi, yetişerek kâmil bir insan olur. Nefsi de gafletten kurtulup namazın tadını duymaya, ibadetlerden zevk almaya başlar. Günahlardan, haram olan şeylerden, kötü huylardan nefret duyar. İyi huylar onun âdeti olur. Herkese iyilik eder. Millete faydalı olur. Ebedî saadete kavuşur ve başkalarını da kavuşturur.

Hak tarikat
Sual:
Bir tarikata girmek farz, vacib veya sünnet midir? Bir yazıda, (Hak tarikat olsa bile, bir tarikata girmek gerekmez) deniyor. Gerekmez demek, lüzum yok mu demek, yoksa farz değil mi demektir?
CEVAP
Farz veya vacib değildir demektir. Öyle olsaydı âyet veya hadisle bildirilirdi. Tasavvuf büyükleri, evliya zatlar, bir tarikata girmenin müstehab olduğunu söylüyorlar. Dini, kendi başımıza öğrenmek zordur. Peygamber efendimiz, (İlim üstaddan [âlimden, hocadan] öğrenilir) buyuruyor. Onun için, bir tarikata girilerek, mürşid-i kâmilden din öğrenilirdi. Günümüzde ise, birçok bozuk tarikat da vardır. Herkes hak diye bir tarikata giriyor. Her şeyhin birçok müridi var. Şeyhim diyenlerin, kimi mehdiyim, kimi halifeyim diyor, hattâ peygamberim diyenler de var. Hepsi de kendi tarikatının doğru olduğunu söylüyor. Zaten doğru diye bilmese, o tarikatta işi ne? Bu feci durumdan dolayı, akıntıya kapılmamak ve çok dikkatli olmak gerekiyor. Nakli esas alan kitapları okuyan, hakkı bâtıldan ayırır. Böyle söylemek tarikata karşı olmak değildir. Bir şeyin sahtesinden kaçın demek, iyisinden de kaçın demek değildir. Genelde her şeyin sahtesi çok olur. (Hakiki tereyağı alın, hileli, karışık olanını almayın) veya (Piyasada hakiki tereyağı bulmak çok zor) demek, tereyağına hakaret olur mu? Bilakis tereyağının önemi bildirilmiş olur.

Mürşide ihtiyaç var mı?
Sual:
Eskiden, insanlar neden bir mürşid-i kâmil aramışlardır? Mürşid-i kâmilsiz Allah'ın rızasına kavuşmak mümkün değil miydi?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâya kavuşturan yolu bulmak çok lüzumludur. İnsan, her bakımdan çok aşağıdır. Allahü teâlâ ise, her bakımdan yüksek ve kusursuzdur. Ondan gelen feyzlerin alınması için vericiyle alıcı arasında bir bağlantı, bir yakınlık olması gerekir. İnsanlarda bu yakınlık yoktur. Bunun için, bu yolu bilen bir kılavuza ihtiyaç şarttır. (1/)

Böyle bir zatı seven kimse, kitaplarını severek okur, onu edeple, sevgiyle düşünürse, bunun da kalbi, temizlenmeye ve feyz almaya başlar. Allahü teâlâ bedenimizi, maddemizi, yetiştirmek için güneş enerjisini sebep kıldığı gibi, ruh ve kalblerimizi olgunlaştırmak için de, Muhammed aleyhisselamın kalbini, oradan yayılan nurları sebep kılmıştır. Kalbe, ruha gıda olan, evliyanın sohbetleri ve yazıları da, hep Resulullahın mübarek kalbinden yayılan nurlarla hâsıl olmuştur. (S. Ebediyye)

Sapık tarikatçılar
Sual:
Şeyh-ül-İslam Ebussüud Efendi, tasavvuf ehline sert davranıp, idamlarına fetva vermiş mi?
CEVAP
Büyük din âlimi Ebussüud Efendi hazretlerinin tasavvuf ehline sert davrandığı iddiası doğru değildir. Ancak tasavvuf ehlinin içine karışan sapık tarikatçılar için ve (Tasavvufta yüksek dereceye varanlar için, din teklifleri kalkmıştır. Onlar için helal ile haramın farkı yoktur) diyenler için sert davranmış ve bunların, fitne çıkarma, İslamiyet’i yıkma faaliyetlerinden dolayı, idam edilmelerine fetva vermiştir.

İslamiyet’ten ve tasavvuftan haberi olmayan kimseler, dini, dünya kazançlarına alet edip tasavvufa, hatta ibadetlere, mistik bir hareket olarak müzik sokmuşlardır. Dinimizde tasavvuf müziği diye bir şey yoktur.

Keramet ve hokkabazlık
Sual: Iraktan gelip, Avrupa’da ağızlarına ateş alan, avurtlarına şiş sokup çıkartan ve bu yaptıklarına keramet diyen kimselerin halleri İslamiyet’e uygun mudur?
CEVAP
Allahü teâlâ, böyle kimselerin Musa aleyhisselam zamanında da bulunduğunu haber veriyor. Bunlara keramet değil, sihir diyor. Böyle göz boyamanın haram olduğu (Fetava-yı hadisiyye)de yazılıdır. Bunlar, müslümanları aldatmaktadır. Bu hareketleri din değil, dinsizliktir. Japonya’daki gayrı müslimler de, sirklerde bunlarınkinden daha acayip şeyler gösteriyor. İslamiyet, hokkabazlık, cambazlık, sihirbazlık dini değildir. İslamiyet, inanması, yapması, sakınması gereken şeyleri, güzel ve çirkin huyları öğrenmek, herkese iyilik yapmak dinidir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir kimsenin havada uçtuğunu ve deniz üzerinde yürüdüğünü yahut ağzına ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat dine uymayan bir iş yapsa, keramet ehliyim derse de, onu büyücü, yalancı, sapık ve insanları doğru yoldan saptırıcı biliniz!) [El-Münire]

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Nefsi cilalanan bazı kimseler, harikulade haller gösterip sapıklık uçurumuna sürüklenmektedir. Evliyayı böyle yalancılardan ayıran en bariz fark, her sözünün, her hareketinin dine uygun olması, yanında bulunanların kalblerinde Allah korkusu ve sevgisi hasıl olmasıdır ve başka şeylerden soğumalarıdır. (2/92)

Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Ahirette, Cehennemdeki ebedi, sonsuz azaptan kurtulmak için, İslam âlimlerinin bildirdiklerine inanmak gerekir. Evliyanın, bu bildirilenlere uymayan keşfleri kıymetsizdir. Tasavvuftan maksat, nefsin gizli ayıplarını anlamaktır ve dine uymanın kolay olmasıdır ve ihlasa kavuşmaktır. (1/)

Fıkıh ve Tasavvuf
Sual:
Fıkıh yerine tasavvuf kitabı okumak uygun mu ve zikir nedir?
CEVAP
Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İbadetlerin en kıymetlisi, fıkıh öğrenmek ve öğretmektir.) [funduszeue.infoerr]

(Her şeyin dayandığı bir direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh bilgisidir.) [Beyheki]

(Fıkıh öğrenmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana benzer.) [Deylemi]

İmam-ı Malik hazretleri buyuruyor ki:
Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid'at ehli, yani sapık olur. Her ikisine kavuşan hakikate varır. (Merec-ül-bahreyn)

İbrahim Edhem hazretlerine, gece gündüz ibadet eden, vecde gelip kendinden geçen bir gençten bahsettiler. Gencin yanına gidip üç gün misafir kaldı. Çok acayip haller gördü. Gencin bu halinin şeytandan olup olmadığını öğrenmek istedi. Yediğine baktı. Helalden değildi. Bu hallerin şeytandan olduğunu anladı. Genci evine davet etti. Gence helal yemek verdi. Gençteki eski aşk ve gayret kalmadı. Bana ne yaptın diye sordu. İbrahim Edhem hazretleri, gence, (Sendeki haller şeytandandı. Helal yiyince şeytan giremedi. Esas halin meydana çıktı) buyurdu. (Tezkiretül-evliya)

Kerameti inkâr, büyük sapıklıktır. Çünkü keramet, Peygamberin mucizesinin devamıdır. Ancak, istidracı keramet sanmamalıdır! Mucizeden başka harikulade haller, keramet, firaset, istidraç ve sihir adını alır. Velinin su üstünde yürümesi keramet, papazın su üstünde yürümesi sihir, fâsıkınki ise istidraçtır.

Zikrin fazileti
Zikir, Allahü teâlâyı hatırlamak demektir. Bu da, kalb ile olur. Zikredince, kalb temizlenir, yani kalbden dünya sevgisi çıkıp Allah sevgisi yerleşir. Bazı kimselerin, bir araya toplanıp hay huy etmesi, oynaması, dönmesi, zikir değildir. Yüz yıldır, tarikat diyerek, birçok şey uyduruldu. Eshab-ı kiramın yolu unutuldu. Cahiller, fâsıklar şeyh olarak zikir ve ibadet ismi altında, günah işledi. Bugün hiçbir İslam ülkesinde, tasavvuf âlimi yok gibidir. Fakat sahte mürşitler, müslümanları sömüren tarikatçılar çoktur. Din büyüklerinin, eskiden kalma, halis kitaplarını okuyup, zikri, fikri bunlara göre doğrultmalıdır. Tarikatçılık, şeyhlik, müridlik gibi isimlerin perdesi altında iş gören, mal ve din hırsızlarına aldanmamalı, bunlardan kaçınmalıdır.

Bir şeyin sahtesinden kaçın demek iyisinden de kaçın demek değildir. (Hakiki tereyağı alın, hilelisini, karışık olanını almayın) demek tereyağına hakaret olur mu? Bilakis tereyağının önemi bildirilmiş olur. Her şeyin sahtesi de hakikisi de vardır. (Tasavvuf perdesi altında iş gören, mal ve din hırsızlarına aldanmamalı) dedik. Tasavvuf âliminin yok gibi olduğunu, yani çok az olduğunu bildirdik. Zaten kıymetli şeyler az, taklitleri çok olur. Bütün yayınlarımızda tasavvuf büyüklerinin, hayatlarını, menkıbelerini anlatıyoruz. Tasavvuf, evliyalık demektir. Tasavvufa hiç kimse karşı çıkamaz. Hakiki tasavvufa karşı çıkmak Müslümanlığa karşı çıkmak demektir. Fakat sahte tasavvufa karşı çıkmak her müslümana gerekir.

Tarikat ve ilim
Tasavvufu, yani tarikatı öğrenmeden önce, ilim öğrenmek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadet etmekten daha sevaptır.) [Ebu Nuaym]

Bedreddin-i Serhendi hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Rabbani hazretlerinden Buhari, Mişkat, Hidaye, Şerh-i Mevakıf kitaplarını okudum. Gençleri ilim öğrenmeye teşvik eder, Önce ilim, sonra tasavvuf buyururdu. Benim ilimden kaçındığımı, tasavvuftan zevk aldığımı görünce, hâlime merhamet ederek, (Kitap oku, ilim öğren, cahil sofu, şeytanın maskarası olur, rütbetül-ilmi aler rüteb yani, rütbelerin en üstünü, ilim rütbesidir) buyurdu. (Hadarat-ül-kuds)

Tarikat maskesi
Bir okuyucumuz, uzun mektubunda özetle diyor ki: (17 yaşında genç bir kızım. Okulda bir arkadaşım bana bir tarikata girmemi tavsiye etti. Onun tavsiyesine uyarak bir tarikata girdim. Hoca dediğimiz bu şahıs, belli tesbihler söylememi söyledi. "Sen kaza namazı kılma. Bunun sorumluluğunu da ben üstleniyorum" dedi. Sonradan hoca değil, bir büyücü olduğunu öğrendiğim bu adam, bana şeker vesaire yedirdi. Büyü yapmış. Bana yakın olmaya çalışıyor, beni kucaklıyordu. Zamanla iyi arkadaşlardan ve dinimden soğumaya başladım. Artık namazı falan bıraktım. Müziğe çok tutkun oldum. Kötü biri olmama sebep olan bu büyüden nasıl kurtulabilirim?)
CEVAP
Buna benzer mailler çok alıyoruz. Nakşi, Kadiri, Rufai gibi isimlere sığınarak, tarikat adı altında insanları kötü yola sürükleyenler gün geçtikçe çoğalmaktadır. "Sizden namazı kaldırdım, günahınız benim boynuma" diyen sapıkların tuzağına düşmemek için, önce dinimizi iyi bilmemiz gerekir.

Eğer gülü solan bu kız, yabancı bir erkekle, yalnız bir odada kalmanın, onunla konuşmanın, elini öpmenin haram olduğunu, Peygamber efendimizin hiçbir kadına mübarek elini öptürmediğini, hiç kimsede günah affetme yetkisinin olmadığını bilseydi, başına bu felaketler gelmezdi.

Müzik, her çeşit çalgı, insanı alkolik ve morfinman gibi gaflet içinde, uyuşuk yapar. Böylece, nefsleri azdırarak, ebedi saadetten mahrum kalmasına sebep olur. İslam dini, insanları bu afetten, bu sonsuz felaketten korumak için, müziğin zararlı olanlarını haram kılmış, yasak etmiştir.

Müzikten uzak durmaya çalışın. Her sıkıntının çaresi namaz kılmaktır. Namazı doğru kılarsanız, her kötülükten uzaklaşmış olursunuz. Haramların her çeşidinden kaçmanız, kötü arkadaşlardan uzaklaşmanız gerekir.

Bakü’de bir sapık
Azerbaycan-Bakü’den bir okuyucumuz, uzun bir mektup yazmış. Bakü’deki sapık bir tarikat şeyhi varmış. Bu şeyhin bir çok sapık görüşlerini bildirmiş. Temiz kimselerin de bu şeyhin kurbanı olmasından korkuyor. (Birkaçına olsun cevap yazın da, şeyhin sapık olduğu meydana çıksın) diyor.

1- Sapık şeyh, (Her şey gibi günahı işleten de Allah’tır. Bunun için günah işleyenleri hoş görmelidir) diyormuş.

Allahü teâlâ, (Kötülük yapmayın, günah işlemeyin) buyuruyor. Hâşâ kendisi günah işletiyorsa, ne diye günah işlemeyin diye emretsin?

2- Sapık şeyh, (Her şey, Allah’ın bir parçasıdır) diyormuş. Böyle söylemek de küfür olur.

3- Sapık şeyh, (Çoğunluğun ayıp saymadığı şey, günah olmaktan çıkar) diyormuş.

Bu da zındıkların sözüdür. Bugün dünyanın çoğu içkiyi günah saymıyor diye, içki günah olmaktan çıkar mı? Bütün insanlar ne derse desin, Allahü teâlâ haram etmişse haramdır. Peygamber efendimiz haram olduğunu bildirmişse haramdır.

4- Sapık, (Kâfir hor görülmemeli) diyormuş. Kur'an-ı kerimde kâfirler aleyhine birçok âyet-i kerime vardır. Peygamber efendimiz, kâfirleri niçin hor görüp onlarla savaştı?

5- Sapık, (Kurban kesmek nefsi kurban etmektir) diyerek kurban emrini inkâr ediyormuş. Müslümanlıkta kurban kesmek yoksa, Peygamber efendimiz niçin kurban kesmiş ve kurban kesmeyi emretmiştir?

6- Sapık, reenkarnasyona inanıyor. Halbuki bu inancın küfür olduğunu daha önce bildirmiştik.

7- Sapık, (Cennet ve Cehennem bu dünyadadır) diyormuş. Bu görüş de Kur'an-ı kerimi inkâr etmek olur.

Birçoğu hurufilik inancına benzeyen sapık görüşlerden birkaçı bunlardır. Demek ki sadece Türkiye’de değil, her yerde insanları doğru yoldan sapıtan şeytanın adamları varmış. Dinimizi iyice öğrenmeden merak için de olsa, herhangi bir şeyh ile görüşmek doğru değildir.

Tarikat, dine aykırı olmaz. Her şeyin sahtesi çıktığı gibi, günümüzde sahte tarikatlar çoktur. Bugün yapılacak iş, eskiden yazılmış, İslam âlimlerinin kitaplarını okumaktır.

Tarikat kardeşliği
Sual:
Yabancı bir erkek ile yabancı bir kadın ahiret kardeşi olur mu? Komşumuz bir kadın, bir erkek ile ahiret kardeşi olmuş. Beraber bir odada kalıp, yiyip içiyorlar. "Namahremlik şartları aradan kalktığı için bize günah olmaz" ve "Biz aynı zamanda tarikat kardeşiyiz" diyorlar. Bu hususun dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Bir erkek, yabancı bir kadına "Seninle ahiret kardeşi olalım" dese veya bir erkek diğer erkeğe, "Ahiret kardeşi olalım" dese, kardeş gibi yaşasalar, biri imanlı, diğeri imansız ölse, biri Cennete öteki Cehenneme gider. İmanlının imansıza hiç faydası olmaz.

Rasgele iki kişi arkadaş olsa, biri salih, diğeri fâsık müslüman olsa, salih kimse, ahirette fâsık arkadaşına şefaat eder. Onun için salihlerle, haramdan kaçan kimselerle arkadaşlık etmelidir!

Bir erkek, yabancı bir kadınla "Ahiret kardeşi" olup onunla yalnız kalamaz. O kadın ona yine yabancıdır. Onunla evlenebilir. "Aradan namahremlik şartları kalkar" demek, dinsizlerin, mülhidlerin, zındıkların uydurdukları şeylerdir. Nikah olmadan hiçbir yabancı kadın, bir erkeğe helal olmaz. Beraber bir odada bulunmaları haram olur.

Abdülkadir-i Geylani, Ahmed Rufai, imam-ı Rabbani hazretleri gibi tasavvuf büyükleri zamanında, onların yolundan giden tarikat ehli var idi. Şimdi bunların ismini kullanan, tarikat adı altında çeşitli rezaletler işleyen kimseler çoğaldı. Böyle kimseler, dinimizi bozmaya, yıkmaya çalışan sapıklardır. İslam âlimlerinin bildirdiği yoldan ayrılan dalalete düşer. Dinimizin hükümleri ortadadır. Haram belli, helal bellidir. Hiç kimse, haramı helal, helali haram yapamaz. Harama helal diyen kâfir olur. İslamiyet’te din kardeşliği vardır. Din kardeşiyle de evlenebilir. Ahiret kardeşi olmak da, din kardeşi olmak demektir. Bir kimse, ahiret kardeşiyle de evlenebilir. (Hadika)

Sahteleri çoktur
Sual:
Tarikat dine aykırı olur mu? Bir yere gitmem gerekir mi?
CEVAP
Tarikat, dine aykırı olmaz. Her şeyin sahtesi çıktığı gibi, günümüzde sahte tarikatlar çoktur. Bugün yapılacak iş, eskiden yazılmış, İslam âlimlerinin kitaplarını okumaktır. Önce dinimizin emirlerini iyi öğrenmek gerekir. Bid’atleri ve haramları dinin emri gibi işleriz de haberimiz olmaz. İslam âlimlerinin kitaplarını okumaya devam etmeniz kâfidir. Bir yere gitmeniz gerekmez.

Evliyalık taslayan
Sual:
Evliya ile evliyalık taslayanı birbirinden ayırmak mümkün müdür?
CEVAP
Evliyayı, evliyalık taslayan yalancılardan ayıran farkların en açığı, bütün söz ve hareketlerinin dine uygun olmasıdır. Evliyanın yanında bulunanlarda Allah sevgisi kuvvetlenir, haramlardan soğur. Fakat bugün dünyada böyle salih kimseleri bulmak zordur. Hakiki parayı bilmeyenin, kalbını, yani sahtesini ele geçirince, hakikisinden ayırması kolay olmaz. Bundan istifade eden yalancılar, sağda solda atını rahatça oynatabilmektedir. Bunları iyi tanıyabilmek için, dinimizi iyi bilmek gerekir. Sözü ve hareketi dine uygun olmayan, bırakın evliya olmayı, salih müslüman bile olamaz.

Keramet ehli mi?
Sual:
Dine uymakta gevşek davranan, hatta bid'at ehli olan kimselerden keramete benzer harikulade haller zuhur ediyor. Böyle kimseler keramet ehli sayılır mı?
CEVAP
funduszeue.info-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Resulullaha uymakta gevşek olanları, Onun ışıklı yolundan ayrılanları din adamı sanmayınız! Onların yaldızlı sözlerine ve ateşli yazılarına aldanmayınız! Yahudiler, Hristiyanlar ve Budistler de, tatlı ve yanık sözlerle, hileli mantıklarla, kendilerinin doğru yolda olduklarını, insanları iyiliğe, saadete çağırdıklarını bildiriyorlar.

Ebu Ömer bin Necib hazretleri buyurdu ki:
(Kendisi ile amel olunmayan ilmin, sahibine zararı, faydasından daha çoktur.)

Bütün saadetlerin yolu İslamiyet’tir. Kurtuluş yolu, Resulullahın izinde olmaktır. Hak ile bâtılı ayıran alamet, Resulullaha "sallallahü aleyhi ve sellem" uymaktır. Onun dinine uymayan her söz, her yazı ve her iş kıymetsizdir. Harika, açlıkla ve riyazet çekmekle hasıl olur. Yalnız Müslümanlara mahsus değildir.

İbni Mübarek hazretleri, (Müstehapları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapamaz. Sünnetleri yapmakta gevşeklik de, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da, marifete, Allahü teâlânın rızasına kavuşamaz) buyurdu. Bunun içindir ki, hadis-i şerifte, (Günah işlemek, insanı küfre sürükler) buyurulmuştur.

Evliyanın büyüklerinden Ebu Said Ebülhayra sordular; Filan su üstünde yürüyor. Buna ne dersiniz? (Bunun kıymeti yoktur. Ördek ve kurbağa da suda yüzer) dedi. Filan havada uçuyor dediler. (Sinek ve çaylak da uçuyor. Sinek kadar kıymeti var) dedi. Filan, bir anda şehirden şehre gidiyor dediler. (Şeytan da, bir solukta şarktan garba gidiyor. Böyle şeylerin dinimizde kıymeti yoktur. Mert olan, herkesin arasında bulunur. Alışveriş yapar, evlenir, ama bir an Rabbini unutmaz) buyurdu. (2/)

En iyi insan, dinimize en iyi uyan kimsedir. Bazı iyi huylara sahip kimse de iyi insandır. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tevazu eden, helal kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak davranan ve kimseye kötülük etmeyen iyi bir insandır.) [Berika]

Bundan bana zarar gelmez denilen, çekinmeden yanına gidilen kimse iyi insandır. Sert davranır, kalb kırar korkusu ile yanına yaklaşılmayan kimse de kötü insandır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanların en kötüsü, zararından kurtulmak için yanına yaklaşılmayan kişidir.) [Buhari]

Marifet sahibi olmak
Sual:
Yeterli ilim ve amel sahibi olan birinden, keramet görülebilir mi?
CEVAP
İhlâs sahibi olmak da şarttır. İlmiyle ve ameliyle gururlanırsa felakete maruz kalır. İhlâssız veya bid’at ehli birinde olağanüstü hâller meydana geliyorsa, bunlar keramet değil istidraçtır, çok tehlikelidir. Onun için şeyh taslağı hocalardan görülen olağanüstü halleri keramet sanmamalıdır.

İlminin fazla, amelinin çok olmasıyla gurura kapılan bir kimse, marifet sahibi değildir. Mesela cin taifesinden olan İblis, meleklerden üstün bilgiye sahipti, onlara hocalık yapıyordu. Yanlış kıyas yaptı. Ateşin topraktan daha hayırlı olduğunu söyledi. Allahü teâlânın yanlış emir verdiğini söyleyerek Ona isyan etti. Kibirlenen İblis, böylece Allahü teâlânın gazabına uğrayıp lanete müstahak oldu. Ebedî olarak rahmet dergâhından kovuldu. (İslam Âlimleri Ansiklopedisi)

Eski devirde tarikatlar
Sual:
Gerçek tarikatların ve mürşid-i kâmillerin çok olduğu devirlerde, tarikata girmek farz mıydı? Farz idiyse, bugün o boşluğu nasıl doldurmalıyız?
CEVAP
Tarikata girmek farz değil, müstehabdır. Ahlâk bilgilerini öğrenip kalbi temizlemeye çalışmalı. Bu bilgileri öğrenip onları yapmaya çalışmakla kalb temizlenir. Kalbin temizlenmesi, yalnız tarikatla olsaydı, tarikata girmek de vacib olurdu. Kalbi temizlemenin yolları çoktur. Kalbin temizlenmesi vacib, İslâm Ahlâkı kitabındaki bilgileri öğrenmek farzdır. Müstehabı yapmakla vacib yapılır, ama zordur. Farz yapılınca, vacib kendiliğinden yapılmış olur. Bunun için günümüzde, doğru kitapları okumalı, okuyanlarla beraber olmalı ve varsa emîre de itaat etmelidir. Piyasadaki sapık tarikatlardan birine giren kimse, dinini bozmuş ve kendini tehlikeye atmış olur. Bu tarikatların sapık olup olmadığı, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına uygun olup olmamasıyla anlaşılır. Mesela tarikat şeyhi, mehdi olduğunu söylüyorsa, dört mezhepten birine uymuyorsa, Eshab-ı kiramdan bazılarını kötülüyorsa, haram olan müziği mubah sayıyorsa, o kimsenin doğru yolda olmadığı anlaşılır.

Melamilik
Sual:
Melamilik nedir?
CEVAP
Eskiden uygun tarikatlar olduğu gibi Melamilik de uygundu. Eski Melamiler, ibadetlerinin görünmesine önem vermezlerdi. Herkese tatlı söyleyerek, gülerek kalb kazanmaya uğraşırlardı. Nafile ibadet yapmazlar, farzlara dikkat ederlerdi. Dünyaya düşkün değillerdi. Bunlara, Kalender de denirdi.

Melamilerin bugünkü yalancı taklitçileri, her türlü günah işler. (Kalblerimiz temizdir, her işi Allah rızası için yapıyoruz. Riyadan, gösterişten kurtulup, halis Allah adamı olmak için günah işliyoruz. Allahü teâlânın ibadete ihtiyacı yoktur. Kulların günah işlemesi, Ona zarar, ziyan vermez. Asıl günah, mahlûkları incitmek, can yakmaktır. İbadet de, insanlara iyilik, ihsan etmektir) derler. Bunlar, dinsiz zındıklardır. Bugün, Melamilerin bir şeyhleri vardır. Onun yanında bir iki dakika oturanın kalbi Allah dermiş. Gönülde içilen şarapla hemen sarhoş gibi olurmuş. Şah damarından daha yakın olan Allah'ın varlığını duyup, Onunla bir arada yaşarmış. Kendi özünden üstün bir etki ve yetki tanımazmış. Kendinde görüp duyduklarına inanılıp, başka bir şeye inanılmazmış. Özünden ve kendi tekliğinden başka varlık yokmuş. Bu sözler, Allahü teâlâyı inkâr etmek olup, küfürdür, zındıklıktır. (S. Ebediyye)

Sözünde durmamak
Sual:
Abdullah-i Dehlevi hazretleri, (Tarikata giren kimse, vazifelerine devam etmezse tarikattan çıkmış olur) buyuruyor. Niye tarikattan çıkmış oluyor?
CEVAP
O büyük zatın zamanında hak tarikatlar vardı. Tarikata girmek müstehabdı. İnsan, tarikat vasıtasıyla dinini öğrenmeye çalışırdı. Mürşid-i kâmil olan şeyhler, belli bir zikir ve vazife verirdi. (Şunları ye, şunları yeme, şu kadar zikir çek!) denirdi. Mürit de, bunu kabul ederdi. Sonra bunu yapmazsa verdiği sözde durmamış sayılırdı. Büyüklerin sözünü tutmayan da, onların yolundan çıkmış olurdu.

Müslüman bir kimse de, Müslüman gibi inanmazsa ve imanının gereğini yapmazsa, o da Müslümanlıktan çıkar. Hak bir mezhebe mensup olan kimse de, mezhebinin bildirdiği hükümlere uymazsa, mezhebinden çıkmış, mezhepsiz olmuş olur.

Sual: Önceden Müslümanlar dinlerini, vatan sevgisini, medreselerde, dergahlarda öğrenirlerdi. Peki sonra bunlar ne oldu?
Cevap:
Osmanlılar zamanında gençler, dinlerini ve vatan sevgisini öğrenmek için, bir âlimin, bir velinin etrafına toplanırlardı. Büyük âlimlerin gösterdiği yola Tarikat denildi. Tarikatlar her tarafa yayıldı. Müslümanlar ve vatan sevgisini öğrenen gençler, çoğaldı. Devletleri ele geçiren masonlar, bu hali görünce, tarikatlara dinsiz kimseleri karıştırdılar. Hakiki Müslümanlar azalıp, kalmayınca, tarikatlar, dinsizlerin, ahlaksızların elinde kaldı.

Peygamberimizin (s.a.v) Hayatından 4 Önemli Nokta

Siyer, ömürlük bir müfredat olarak dikkatimizi çekmesi gereken dört kısımdan oluşur. İşte Peygamber Efendimizin (s.a.v) hayatından dört önemli nokta

Hepimiz hayat okulunda tahsil gören öğrencileriz. Gayemiz ne yapıp edip Müslüman olarak vefat etmek, ufkumuz ise “ne güzel kul” unvânına mazhar olmaktır. Tahsil müddetimiz bir ömür devam edecek, mezuniyet belgemiz son nefeste verilecektir. Herkese şâkilesine has bir eğitimin verildiği bu okulun ortak müfredatı Siyer-i Nebî’dir. Okulumuzun başöğretmeni Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatı, hayatlarımızı nasıl süreceğimize dair bir kılavuzdur. Rabbimizin rahmetinin muktezası olarak lütfedilmiş bu kılavuz bize, diğer insanlara şahit olacağımız, Peygamberimizin de bize şahit olacağı bir hayatın nasıl yaşanacağını gösteren zaruri dersleri ihtiva eder.

SİYER NE DEMEK?

Siyer sözlükte; yol, davranış, hal, hayat hikâyesi gibi anlamlara gelir ve sîret kelimesinin çoğuludur. Hususi mânâda ise siyer, Allah Rasûlü Efendimiz’in pak ve mübarek hayatlarının en ince ayrıntısına kadar tespit edilmiş safahatıdır. O safahat bizim ışığımız, rehberimiz ve üzerimizdeki en büyük ilahi nimettir: “And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar, apaçık bir sapkınlık içinde bulunuyorlardı.” (Al-i İmran, )

Ayette ifade edilen Peygamber Efendimize ait özellikler Siyer-i Nebî’nin nasıl bir hayat kılavuzu ve ömürlük müfredat olduğunun da izahıdır. Siyer evvelemirde bizi Allah’ın ayetleri ile buluşturur, çünkü Peygamber Efendimizin hayatı Kur’an’ın tefsiridir. Kur’an O’nun kalbine indirilmiştir. Kur’an’ın yoğurduğu bir kalbin yaşadığı hayat kitabın ve hikmetin merkezinde olduğu bir hayattır. Kitap rehber ve rahmettir: “Sana kitabı, özellikle ayrılığa düştükleri konuda onları aydınlatman için ve inanan bir topluluğa rehber ve rahmet olsun diye indirdik.” (Nahl, 64) Siyer-i Nebî de âlemlere rahmet Peygamberimizin en güzel örnekliği olarak bütün insanlığa rehber ve rahmettir.

Siyer bir tezkiye vesilesidir. Kur’an bunu başka bir ayette şöyle ifade eder: “Onlar, ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyarlar. Peygamber onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten meneder; yine onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını kaldırır, üzerlerindeki zincirleri çözer. O peygambere inanan, onu koruyup destekleyen, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nura uyanlar, işte bunlardır kurtuluşa erenler.” (Araf, )

Siyer ahenkli davranış ve tutumların oluşturduğu ilke temelli bir örnekliktir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Abdurrahman b. Avf kumandasındaki orduyu sevki sırasında sancağın sıkı tutulması, kadınlara ve çocuklara dokunulmaması gibi tavsiyelerden sonra sözlerini: “işte bu elçisinin sizin aranızdaki sîretidir” şeklinde nihayete erdirmişti. O’nun aramızdaki sîreti yani hareket tarzı ve iş tutuşu örnek bir insani duruştur. Bu duruş her zamanda ve zeminde uygulanabilecek sadelik ve durulukta ilkelerden oluşur. Kıyamete kadar insanlığa rehberlik edecek bu ilkeler fıtratı esas alır ve vicdandan neşet eder. Bu yüzden örnek olma vasfını hiç yitirmez, anlamını kaybetmez. Sadece zihne değil, kalbe erişir, çünkü yaşanmış, denenmiş ve mutlu kıldığı tecrübe edilmiştir.

PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V) HAYATINDAN 4 ÖNEMLİ NOKTA

Siyer, ömürlük bir müfredat olarak dikkatimizi çekmesi gereken dört kısımdan oluşur. Bunlardan birincisi Kur’an ile Peygamber Efendimizin arasındaki rabıtadır. Kur’an, kalbine indiği insanlığın efendisinin hayatını nasıl gergef gergef dokumuştur? Bu soruyu ancak bu irtibatı gündemimize alarak cevaplayabiliriz. Kitap ile kitaba ilk muhatap insan arasındaki münasebet nasıl bir münasebettir? Hayatınızın her anına müdahil bir kitap ile tam 23 sene kalbinizin yoğrulması ne demektir? Ayetlerin iniş sebepleri ve akabinde tecrübe edilenler bize bu soruların cevaplarına giden yolu gösterecektir. Bir tarafında “Muhakkak ki sen yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 4) iltifatı, diğer tarafında “Allah seni affetsin…” (Tevbe, 43) ihtarı bulunan bu münasebetten nasibimiz siyerle hayatımızın dirilmesini ne kadar talep ettiğimize bağlıdır. Talip olmadan ilgi duyamaz, ilgi duymadan öğrenemez, öğrenmeden tanıyamaz, tanımadan sevemeyiz.

Siyerin ikinci kısmını Peygamber Efendimizin bir insan olarak diğer insanlarla münasebetleri oluşturur. O âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Bütün insanlığın muhtaç olduğu hakikatin tek adresi O’ndadır. Bunun bir fani için ne muazzam bir mesuliyet olduğu izahtan varestedir. Siyer bu mânâda hakikatın o ağır ve devasa yükünü taşıyacak bir muhteva ile şekillenmiştir. “Câmi’ul Ezdâd” olan Rabbimizin harika bir tecellisi olarak siyer, insan tecrübesinin zıt kutuplarının harika bir terkibidir. O sallallahu aleyhi ve sellem insanların efendisidir, ama olgunluk çağına kadar bir yetim olarak muamele görmüştür. İnsanların en asilidir, ama kuru et yiyen Mekkeli bir kadının oğlu olduğunu hiç unutmamıştır. İnsin ve cinnin karşısında aciz kaldığı edebî bir mucize ile gelmiştir, ama ümmîlik sıfatıdır. Bir strateji ve siyaset dehasıdır, ama gök karardığında ya da rüzgâr sert estiğinde haşyetten yüzü asılarak mescide yönelecek kadar vaktinin insanıdır. Akşam olduğunda dünyanın en zenginidir, ama sabaha çıkıldığında yanında bir dirheme tesadüf edilmez. Örnekler çoğaltılabilir. Ezcümle, Rabbimizin insan türündeki harika tecellisi Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, zıtları cem edişindeki ihtişamı ile en düşüğünden en yükseğine, en bilgilisinden en cahiline, en fakirinden en zenginine bütün insanlar için örneklik teşkil edecek muhteşem bir hayatın sahibidir. O hayat kendi hakikatine varmak, hakkındaki muradı bulmak isteyen herkes için varılıp önünde diz kırılacak yegâne rahledir.

Siyerin üçüncü kısmını Kur’an’ımızın kendilerini “O’nunla beraber olanlar” diye nebevî maiyet ile taltif ettiği sahabe efendilerimizin şâhitlikleri oluşturur. Onların şâhitliği görmek, işitmek, anlamak ve sevmenin ötesindedir. Onların yıldızlar misali hayatları şâhitliklerinin kemali olmuştur. Zihnin kalbe eşlik ettiği, muhabbetin gayret ve fedakârlıkla bezendiği bu şâhitlikle, görenin gözünü kamaştıracak seviyede örnek hayatlar ortaya çıkmış, Allah’ın kendilerinden razı olduğu, kendileri de Allah’tan razı Sahabe-i Kiram bu şekilde kıyamete kadar insanlığın efendileri olarak yücelecekleri bir iltifata mazhar olmuşlardır. Öyle ki İslam ümmeti için onlarla beraberlik bile (tâbiîn) bir yüceliş ufku olmuş, hatta onlarla beraber olup da yücelmişlere eşlik bile (etbâ-u’tâbiîn) Allah’ın istediği örnek hayatlar sınıfında değerlendirilmiştir.

Peygamber Efendimizin Kur’an ve kendi örnek hayatı dışında belki en büyük mucizesi yetiştirdiği sahabe neslidir. Siyerden sahabe duruşu ve tavrı anlaşılmadan hakkıyla istifade edilemez. Her birisi canlı ışıltılar saçan kandiller gibi insanlığın farklılıklarını temsil eden ve bu manada rahmetin tezahürü olan sahabe nesli ömürlük siyer müfredatında kendi hususi hakikatimizi arayacağımız örnek şahsiyetlerdir. Okuduğumuz ve tesiri altında kaldığımız her Peygamber arkadaşında kendi hakikatimize dair sırlar mevcuttur. Bu açıdan mesela birimizin neden Hz. Ömer’in tesiri altında kalırken diğerimizin Halid bin Velid’le kalbî bir yakınlık hissettiğini sorgulaması kendisi ile ilgili hakikati keşif açısından hayatidir. Her biri farklı bir meşrebin ufuk insanı olmuş sahabe efendilerimizle ilgili bizi hangi hadisenin can evimizden yakaladığı, hangi sözün zihnimizde silinmez bir yer bıraktığı, hangi sahnenin kalbimize nakşedildiği kulluk tahsilimiz ve seyrimizdeki sıçrama fırsatları olarak görülmelidir. Buralara yoğunlaşıp nasibinin peşine düşen kendi hakikatine giden yolda yıllarca kat edemeyeceği mesafeler alacaktır.

Siyerin dördüncü kısmı, siyer külliyatı ile buluşmuş, yukarıdaki üç buluşmayı yapmaya muvaffak olmuş bahtiyarların devşirdikleri nasiplerden oluşur. Bu, Allah Rasûlü’nün Veda Haccı’nda ifade ettiği şu hakikatin bir tezahürüdür: “Allah’ın rahmeti bugün sözümü işitip onu iyice kavrayanların üzerine olsun! Benim bu sözlerimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse burada bulunandan daha iyi anlar ve itaat eder.” (Müsned, VII, , , ; Buhârî, “Ḥac”, , “Meġāzî”, 78)

SİYER-İ NEBÎ, ÖMRÜMÜZ BOYUNCA TAHSİL EDECEĞİMİZ BİR MÜFREDATTIR

Siyeri daha iyi anlayanlar ve Hz. Peygamber Efendimize daha iyi itaat edenler her zaman olmuştur, vardır ve olacaktır. Dolayısıyla siyeri ömürlük müfredat yapmanın bir yolu da siyerden nasibi olanları arayıp bulmaktır. Bu bahtiyarlar o nasiple nasıl dirilmişler, hayatlarını nasıl güzelleştirmişler, bize düşen bu sorunun cevabını onların siyerle kurdukları bağı keşfederek cevap bulmaktır. 63 yıllık yaşanmış ve bitmiş bir hayat gibi gözükse de Hazret-i Peygamberin hayatı kıyamete kadar sürecek tesiri ile insanlığa ufuk olmaya devam edecektir. Bu ufuktan hakkıyla istifade edenler, Peygamber varisleridir. Siyeri ömürlük müfredat yapmak biraz da Peygamber varisleri ile buluşmak ve onların nebevî nasipleri eşliğinde kulluk yolculuğuna son nefese kadar devam etmekten geçmektedir.

Siyer-i Nebî, ömrümüz boyunca tahsil edeceğimiz bir müfredattır. Biz bu müfredattaki nasibimizi bulmaya çalışıyoruz. Niyetsiz amel olmaz. Siyer okumalarımızın niyeti hayatımıza düşecek Muhammedî bereketi taleptir. Zihnimizin yanına kalbimizi koymazsak verim alamayız. Sadece bilmek değil tanımak istiyoruz. Bilmek zihnin, tanımak kalbin işidir. Zihnin harcı idrak, kalbin harcı ülfettir. İdrak hakkı teslim etmeyi, ülfet ise kalbi teslim etmeyi gerektirir. Bilip de seversek ittibâ ederiz. Rasûl-i Ekrem Efendimize ittibâ ise Allah’ın sevgisini celbedecek en müessir vesiledir: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.’” (Al-i İmran, 31) Allah’ımızın bizi sevmesinin yolu Rasûlullah Efendimize uymaktan geçiyor. O’na uymak için ise yapılacak bellidir: Siyer-i Nebî ömürlük müfredatımız olmalıdır.

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Altınoluk Dergisi Ekim, Sayı

İslam ve İhsan

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası