Garip Akımı ya da Birinci Yeni; Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Andayın öncülüğünü yaptığı bir şiir akımının adıdır.
Daha önce sizlere Orhan Veli Kanık ve Oktay Rifatı şiirleriyle tanıtmıştık. Bugün de istedik ki Melih Cevdet Andayı tanıtıp arkadaşlarını garip bırakmayalım
Kolay ezberleyelim diye baş harflerinden OMO yaptığımız (Orhan-Melih-Oktay) bu üçlünün üçüncüsü Melih Cevdet kimdir diyenleri aşağıya davet ediyoruz. Ama öncelikle ilk birkaç maddede Garip Akımını anlatıyoruz.
Bayılırım şu düzenli dünyaya
Kışı yazı
Baharı güzü
Gecesi gündüzü sırayla.
Ağaçların kökü içerde
Bütün ağaçların kökü içerde
Dalların başı yukarda
İnsanların aklı başında
Bütün insanların aklı başında
Beş parmak yerli yerinde
Baş işaret orta yüzük serçe.
Diyelim kalksa da serçe
Orta parmağa doğru yürüse
Ne haddine!
Yahut akasyanın biri
Başını toprağa daldırdığı gibi
Bir gezintiye çıksa
Merhaba kestane, merhaba çam
Selamün aleyküm, aleyküm selam
Kimsin nesin nerelisin derken
Laf açılır mı bizim akasyanın kökünden
Bir uğultudur başlar rüzgarda
Kökü dışarda, kökü dışarda
Yahut ne olur koca bir dağ
Baş aşağı gelsin
Aman Allah göstermesin.
Bayılırım şu düzenli dünyaya
Altta ölüler
Üstte diriler
Gel keyfim gel!
yılında Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat üçlüsü, şiirde var olan aşırı duygusallığa, şairaneliğe, basmakalıp söyleyişe ve eski şiirin kurallarına başkaldıran şiirlerini Garip adını verdikleri bir kitapta topladılar. Kitaba koyulan Garip adı zamanla hem üç şairi anlatan bir kimlik kazandı hem de o yıllarda Türk şiirinde yeni başlayan bu şiir akımının adı oldu.
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendiye
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigar.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla
Ölüm Allahın emri,
Ayrılık olmasaydı.
Orhan Veli Kanık
Yukarıdaki örnekte de gördüğünüz üzere Garipçiler, şiirde her türlü kurala ve önceden belirlenmiş kalıplara (ölçü, uyak ve dörtlük) karşı çıkarak kuralsızlığı kural edindiler. Şiirin kurallarla ilgili olmadığını, özgür yazılması gerektiğini savundular ve işledikleri konuları genişlettiler. O güne kadar seçkin bir tür sayılan şiirin her konuda yazılabileceğini savundular. Konuşma dilini şiire dahil ettiler; hatta nasır gibi basit bir sözcüğün bile şiirde kullanılabileceğini gösterdiler. Halk deyişlerini şiire aktardılar.
Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil bu anılacak şey değil
Apansız geliyor aklıma
Nerdeyse gün doğacaktı
Herkes gibi kalkacaktınız
Belki daha uykunuz da vardı
Geceniz geliyor aklıma
Sevdiğim çiçek adları gibi
Sevdiğim sokak adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi
Adınız geliyor aklıma
Rahat döşeklerin utanması bundan
Öpüşürken o dalgınlık bundan
Tel örgünün deliğinde buluşan
Parmaklarınız geliyor aklıma
Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm
Kahramanlıklar okudum tarihte
Çağımıza yakışan vakur, sade
Davranışınız geliyor aklıma
Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil, unutulur şey değil
Çaresiz geliyor aklıma.
Garipçilere göre şiir, her yerde görülen basit şeyleri anlatmalıydı. Onlar alaycı ve nükteciydiler. Aydınları bırakıp halka yöneldiler. Şairaneliğe kaçmadan, sanatsız yazdılar. Soyut temalar yerine ekmek derdi, yoksulluk, yaşama sevinci, doğa sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, ve aşk gibi sıradan konuları işlediler. Onlara göre, Konunun bayağısı yoktur, ancak işleyişte bayağılık vardır.
Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu
13 Mart tarihinde İstanbulda doğan Melih Cevdet Andayın çocukluğu Kadıköy Bahariyede geçti. Ortaokula kadar İstanbulda eğitim gördü. Liseyi ise Ankarada, Gazi Lisesinde tamamladı. Lisede okuduğu sırada, Orhan Veli ve Oktay Rifat ile tanıştı. Liseyi bitirdikten sonra bir süre Hukuk Fakültesine devam etti. Daha sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine kaydoldu. Ancak Devlet Demiryollarında memur olarak çalıştığı için öğrenimine devam edemedi. Çalıştığı kuruluş tarafından sosyoloji öğrenimi görmek için Belçikaya gönderildi.
Giden gelen yok. Bir titreşimdir bu.
Durağan fulyanın üstünde arı
Bir diyapazon gibi titremekte kırlangıç
Tarihsizdir, belleğim sarsılıp duruyor denizde.
Martı bir uçta kanat, bir uçta ses.
Ya sabah, ya öğle Gemici ve bulut,
Güneş ve yağmur kıl payı bir dengede.
Dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak işimiz
Ölülerle, gecelerle, sümbüllerle
Ukde isimli şiiri ilk olarak da Varlık Dergisinde çıktı. Bunun ardından yazdığı şiirleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Orhan Veli ve Oktay Rifat ile birlikte yılında Garip isimli şiir kitabını çıkardı.
Hasan Âli Yücelin tavsiyesi ile Milli Eğitim Bakanlığı Neşriyat Müdürlüğüne memur olarak atandı. seçimleriyle birlikte bakanlığın el değiştirmesi sonrasında önce yeniden askere alındı, sonra Konyaya atandı; ancak bu atama daha sonra geri alındı. Anday, bir süre sonra bu görevinden ayrılarak İstanbula döndü.
Uyuyamayacaksın
Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o eski sen değilsin
Sen şimdi işsiz bir telgrafhane gibisin,
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketinin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku girmez ki
Uyumayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur, metin, sade
Çalacaksın.
yılları arasında Akşam Gazetesinin edebiyat ve sanat sayfasını hazırladı. Fikirleri sebebiyle işten çıkarıldı. Doğan Kardeş Yayınlarına geçti ve çeviriler yaptı. Buradaki görevinden de aynı sebeple ayrılmak zorunda kaldı.
den itibaren; Tercüman, Büyük Gazete, Yeni Tanin ve İkdamda kendi adıyla ve çeşitli takma adlarla denemeler ve makaleler yazdı, tefrika romanlar yayınladı. ta Nadir Nadinin desteğiyle Cumhuriyette köşe yazıları yazmaya başladı. Bu gazetedeki yazılarını ye kadar sürdürdü.
Bu gürül gürül otların yanı başında.
Ağacın gölgesine değdi değecek
Tam şeftalinin kokusu başlarken
Öpüşmeye kıl kadar bitişik
Akarsuyun burnunun dibinde
Bu zulüm, bu haksızlık, bu işkence
da yayınladığı Yanyana isimli şiir kitabı, maddeye aykırı olduğu gerekçesiyle te yasaklandı. Anday gerek şiir kitaplarıyla, gerekse daha sonraları yöneldiği roman ve tiyatro alanlarındaki yapıtlarıyla birçok ödül aldı.
Zaman mı geçti, yoksa ben mi esriktim,
Zakkuma bağlardım güneşi,
Gecenin ağır ununu elerdim,
Ay benî İsrail zeytini.
Anlıksal birliğin simgeleriydi
Gülkurusu, altın ve tirşe,
Sirinksin yediveren sesi,
Asalbent, buhur kokuları içinde.
Ölmüşüm orda bir aralık,
Unutuverdim konuştuğum dili,
Ama ağacın kendisiydi,
Kavramı değildi görünen artık.
Melih Cevdet Anday, İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümünde diksiyon, özel bir tiyatro okulunda mitoloji dersleri verdi. yılları arasında TRTde yönetim kurulu üyeliği, yıllarında da Pariste eğitim müşavirliği görevlerinde bulundu.
Solunum ve böbrek yetmezliği nedeniyle 28 Kasım de 87 yaşında vefat eden Anday, Büyükada Mezarlığında toprağa verildi.
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgarı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı
Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.
II. Dünya Savaşından sonra dünyayı saran ölüm fırtınası karşısında, yoksulluk, haksızlık ve yalan karşısında, arkadaşları gibi onun da sık sık ince yergiye başvurduğu görülür. ‘Garip’ten çok sonra ‘Rahatı Kaçan Ağaç’ gibi, uyak kullanılarak, geleneksel denge anlayışının sağlanmak istendiği bir şiirde bile kendini ince yergiden alamaz Melih Cevdet. Öte yandan çelişkileri sergileme, yergi, alay gibi yan imkânlardan, toplumsal sorunlara bağlı konuları işlerken de yararlanmaya çalıştığını söyleyebiliriz.
Ölürken çocuklarımı unuttum
Küçük deniz kirpileriyle sabah
Denedim bütün sabahları.
Sana sürgünümün şarabını bıraktım al
Mumlarını güzelliğin ve hiçliğin
Bir de kaygumun soluk ellerini.
Denedim bütün ölümleri
Ama görmedim büyülü ağaç
Ezilmiş sevdaların giysileri.
Sana ayrılığın yayını bıraktım al
Bir de adını bilmediğim gökyüzünü
Lamalar gibi koşar bozkırda.
Oysa ölümsüzlük şuracıkta, kar
Güneşi gibi doldurmuş odayı, basit,
Anlamsız ve tek başına.
Ayaklarım hayvan, üstüm başım bitki
Denedim bütün vakitleri al
Başka türlü geçmeyen bir vakitti.
Şiirlerinde toplumsal gerçekliği benimseyen şair, zamanla ilk şiirlerindeki romantizmden sıyrılmış, duygulardan çok aklın egemenliğine, güzel günlerin özlemine yönelmiş ve daha sonraki şiirlerinde bu konulara yer vermiştir
Andayın şiirlerinde söz oyunlarından arınmış yalın bir dil vardır. Düz yazılarında ise yoğun bir düşünce içeren şiirsel, esprili, özlü bir dil kullanmıştır.
Şiirin yanı sıra fıkra, makale, gezi yazısı, roman ve tiyatro türlerinde de yazmış, çeviriler yapmıştır.
Köle sahipleri ekmek kaygusu çekmedikleri
İçin felsefe yapıyorlardı, çünkü
Ekmeklerini köleler veriyordu onlara;
Köleler ekmek kaygusu çekmedikleri için
Felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini
Köle sahipleri veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Köleler felsefe kaygusu çekmedikleri
İçin ekmek yapıyorlardı, çünkü
Felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;
Felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri
İçin ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini
Felsefe veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin
Felsefesi. Ve sahipsiz felsefenin
Ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
Ekmeğin sahipsiz felsefesini
Felsefenin sahipsiz ekmeği.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Hala yeşil bir defne ormanı altında.
Ayhan Bozkurt anlatıyor:
Yıl , aylardan Ekim… Sabahın erken saatleri… Muğla’nın Ören köyündeyim. Pırıl pırıl bir deniz, mükemmel bir köy… Ünlü şair Melih Cevdet Anday ile görüşeceğim, heyecanlıyım. Saat çok erken. Deniz kenarında açık bir kafe bulup oturdum. Görüşme için son hazırlıklarımı yaptım, notlar aldım, sorularımı bir kez daha gözden geçirdim. Aradan iki ya da üç saat geçti. Kafede çalışan çocuğa Melih Cevdet Anday’ın evini sordum, biliyordu, tarif etti. Evin yolunu tuttum… Gerçekten hayatım boyunca bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Tahta çitlerle çevrili şirin bir evin önüne geldiğimde durdum. Nefes nefeseydim Evin birinci katında bulunan balkondan geldiğimi gören Melih Cevdet ve eşi Suna Hanım ayağa kalktılar, merdivenlerin başında karşıladılar beni…
“Hoş geldiniz” dedi Melih Cevdet Anday. Yutkundum, kısık bir sesle “Hoş bulduk” dedim. Melih Cevdet, denize paralel duran Ören köyünün bir kısmını çevreleyen sıradağı gösterdi. Şaşırdım. “Neye benziyor bu dağ” dedi hemen ardından… Düşündüm, aniden sorduğu için mi yoksa heyecanımdan mı bilmiyorum. Ne yalan söyleyeyim, hiçbir şeye benzetemedim. “Eyvah” dedim, ne diyecektim şimdi? Anlamış olacak ki, gülümsedi, eliyle omzuma dokundu. “Gebe bir kadın” dedi.
Hakikaten dağa baktığınızda gebe bir kadın silueti vardı. Bir gün Ören köyüne yolunuz düşerse mutlaka görün
.
İyi dinle söyleyeceklerimi
Her şeyi olduğu gibi anlatacağım sana
Ki yeni uğursuzluklar yüzünden
Denizler ortasında kalma bir daha.
Önce Sirenlere rast geleceksiniz
Koruyun onlardan kendinizi
Yabansı ezgilerle büyüleneceksin
Ordan çarçabuk uzaklaşmalı ki
Büsbütün yok olmasın İthaca.
Sirenleri aştıktan sonra kürekçilerin
İki yol çıkacak karşına birden
Acaba bunlardan hangisi?
Artık onu orda sen bileceksin!
.
Ünlü şair Melih Cevdet Anday ile görüştüğüm için heyecanlıydım. Sohbetimiz şiirle devam etti. Bilginin önemli olduğunu vurgulayan Anday, mitolojinin şiirin en büyük kaynağı olduğundan söz etti. “Kolları Bağlı Odysseus” kitabını örnek verdi.
Kafka’dan bahsettik… O gün herkesin hikaye ve romanlarından bildiği Kafka’nın aslında bir şair olduğunu düşündüm.
Şairin yeni sözcükleri dile kazandırmasının gerekliliğini önemle vurguladı. “biçem” sözcüğünü, “girerlik- yani- koridor” sözcüğünü Türkçeye kazandırdığını ama bunların yaygınlaşmadığından yakındı. “Şiir dil işidir ve bu dil şairin bilgisiyle gelişir” diye devam etti
Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi
Anlaşılan sonbahar
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar
Babası daha ölmemiş Oktayın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.
Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz.
Sohbetimiz “Garip” akımına geldi. Karşımda oturan koca şairin bir an gözlerinin dolduğunu fark ettim. “Ne zaman bunu konuşsam Orhan aklıma geliyor” dedi yutkunarak. Sustum… Bir süre o da sessiz kaldı, ardından “O’nu çok özledim”, “Orhan Veli çok erken öldü” dedibir süre daha bekledi. “Orhan’ı çok özlüyorum…” Dönüş için Ören köyünün sahilinde yürüdüm ve aklımdan Orhan Veli’nin şu dizeleri geçti:
Bakakalırım giden geminin ardından,
Atamam kendimi denize,
Dünya güzel.
Serde erkeklik var,
Ağlayamam…
Akşam sona ermek üzere. Akşam değil.
Sonra? Sonrası gece. Koylar gördüm
Tanınmamış resuller gibi. Ama ben geceyi
Bilirim. Sonra? Sonrası düşleri,
Bütün düşleri. Küçük bir kuş vurdum,
Topal kaldı Temmuzda. Sonra?
Sonrası sabah, dağdan indim
Günün yamacına. Baktım o değil,
Değil küsken tanıyan beni.
Komşuları gördüm sonra da,
Bir bildikleri varmış gibi
Akşama bakıyorlar ve geceyi bekliyorlar
Doğan Hızlan anlatıyor:
Yazarların, şairlerin eserleri ebediyen yaşar ama kişiliklerini ancak onu tanıyanlar anlatabilir. Onun çok iyi bir konuşmacı olduğunu, yazı dili kadar konuşma dilinde de usta olduğunu az kişi bilir. Konuşmalarındaki sağlam mantığı, gizli ironiyi ben çok severdim. Başından geçenleri, anıları, anekdotları fıkra türünün içine yerleştirip anlatırken, sizin gözünüzün içine bakar, onu anlayıp anlamadığınızı, algılayıp algılamadığınızı sınardı. Gülmezdi, çok ciddi bir konu üzerine düşüncelerini açıklar gibi bir görünüşü vardı o sırada. Çünkü sizin de fıkranın içindeki özü, tadı bölüşmenizi beklerdi. Anladığınızı belirten tek bir sözcük bile onun için yeterliydi. O zaman ardından gülerdi. Yoksa, öyle değil mi efendim, deyip lafı kapatırdı. İğneli dilinin en güzel örneklerini onun söyleşilerinde buldum hep. Çünkü onun için fıkra, içki masalarında, dost meclislerinde tüketilecek yüzeysellikte bir meta değildi, büyük ölçüde bir IQ testiydi.
Not: Alıntılar için şuradan ve buradan faydalandık.
Garipçiler veya diğer ismiyle Birinci Yeniler; Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat tarafından oluşturulan ve edebiyatımızda önemli yere sahip bir şiir hareketidir. Bu üç arkadaşın bir araya gelerek çıkardığı Garip isimli şiir kitabı ile Garipçiler şiire bakış açılarını duyurdular. Kitabın ismi ise zamanla bu üç şair arkadaşın kimliği haline geldi.
Şiirdeki Ölçüleri Yok Saydılar
Garipçi şairler, şiirin biçim güzelliğinin önemsiz olduğunu ve kafiye, uyak gibi kuralların şiirde olmaması gerektiğini savundular. Onlara göre şiirde biçimsel güzellik değil söyleyiş güzelliği olmalıydı. Eserlerini bu yönde verirlerken şiirlerinde asla kafiye kullanmadılar.
Basit Bir Anlatım Dilini Tercih Ettiler
Garipçiler, şiirde kullanılan mecazi anlamlardan, mübalağa sanatından uzak durmayı tercih etitler. Onlara göre şiir halka hitap etmeliydi. Basit bir anlatım dili olmalıydı. Kendi şiirlerini de halk şiirinin anlatımından yararlanarak yazdılar. Dillerini sürekli arındırmayı hedeflediler.
Şiirde Basit Konuları İşlediler
Garipçilere göre şiirde her konu işlenebilirdi. Onlar için kötü bir konu yoktu. Bunu kanıtlamak için gündelik hayattan çeşitli olaylar üzerine şiirler yazdılar. Buna örnek olarak Orhan Velinin Kitabe-i Sengi Mezar adlı şiirinde Orhan Veli şiirinde konu edindiği Süleyman Efendinin nasırından bahsetmektedir. Onlara göre önemli olan konu değil, konunun güzel işlenmesidir.
Hem Eleştirildiler Hem Desteklendiler
Garipçilerin şiir anlayışı o döneme göre oldukça ters bir anlayıştı. Çünkü onlar şiirin tüm kurallarına karşı çıkmışlardı. Ahmet Hamdi Tanpınar, Garipçilerin şiirlerini bir çeşit şiirden uzaklaşma olarak yorumlamıştır. Yusuf Ziya Ortaçın Garipçilere karşı sert eleştirileri de bulunmaktadır. Hatta Bir Garip Orhan Veliyim. Velinin oğluyum dizelerini okuyan Orhan Velinin babası kendi yoksulluğuna beni neden karıştırıyorsun diyerek oğlunu eleştirmiştir. İleride çok sevilen bir şair olacağını bilmeden. Tam tersi şeklinde ise Nurullah Ataç Garipçileri sonuna kadar desteklemiştir.
Şiirlerinde güzel bir dille ve kimseyi incitmeden eleştiri yaptılar. Eleştirilerini mizah üzerinden yapan Garipçiler daima siyasetten uzak durdular. Onların mizah ve ironilerine konu olan şeyler insanlar, tavırları ve şiirleri oldu. Bu konuda hiçbir zaman sözlerini esirgemediler.
Garip kitabına yazdığı önsöz ile şiire yepyeni bir soluk getiren ve belki şiirin önünü açan ve yeni şairler doğmasına imkan veren önemli bir şairimizdir Orhan Veli.
Mahallemdeki Akşamlar
Kımıldanır mahallemin daralan ruhu
Basma perdelerimde gün batarken
Atıp saatler süren uykusunu
Odama uzanır akasyam pencereden
Kırmızı uzak damlarda bir serinleme
Uyanır gündüz uykusundan evler
Kapılarda işleri ellerinde
Kadınlar giyinip kocalarını bekler
İyi insanların ruhudur yakınlaşır
Takunya sesleri gelir evlerden
Yalnız bu dem rahat bir dünya taşır
Bin mihnet dolu kafasında yorgun beden
Her şeyin geliş saatidir akşam
Mahallede ömürler akşamüstü başlar
Hepsi burda buluşmaya gelir akşam
Başka dünyalardan ayaklar, başlar..
Unesconun Courrier dergisi, yılında Melih Cevdet Andayı Tolstoy, Cervantes gibi bir edebiyat adamı olarak gördüğünü açıklamıştır.
Medeniyet
Şu haline bak da utan!
Ne okuma bilirsin ne sayı,
Ne üstünde var ne başında,
Ne midende ne kursağında,
Bari gel de görgünü arttır
Medeniyet öğren ayı.
Yemek masası nedir, peçete nedir,
Çatal bıçak nedir gör!
Giymek şart değil ya,
Ayakkabı gör gömlek gör
Jartiyer bile görsen faydası var.
Tarak deyip de geçme
Saçını tara da gör
Kafan nasıl işlemeye başlar.
Kanalizasyon gördün mü sen hiç?
Gel de kanalizasyon gör
Yemek şart değil ya
Döner kebap gör, su böreği gör,
Ekmek gör be ekmek,
Ne görsen faydası var!
İlk şiirlerinde Garipçiler şiir anlayışını yansıtmıştır ancak son kitabı olan Perçemli Sokak kitabında İkinci Yenicilerin şiir özelliklerinden izler vardır.
Bir Öpüşün Dudağında Buluşmak
Uzak bir gündüzden gelirseniz
şu kapının ardında bulun beni,
eşikle sofa, güneşle mermer, aşkla ölüm
el ele oynarken taşlıkta.
Alın kılıcınızı vurun boynunu
perdelerin arkasında sevişen bulutların.
Kimilerine göre şiir, edebiyat türleri içerisinde duyguların en yoğun ve en net şekilde anlatıldığı yazı biçimidir. Tanım gereği bir biçime sahip olduğu için de binlerce yıllık şiir geleneğinin sonucu olarak bazı kurallara sahiptir. Ancak şairin işi de bu kuralları yıkmaktır. İşte tam bu düşüncede olan üç Türk şairi, ’lı yıllarda Garip akımını başlatarak söz konusu kuralları yıkmak istediler.
Garip akımı aslında zaten o dönem başlamış olan dilde sadelik, serbestlik hareketinin bir yansımasıdır. Tüm dünyada yeni bir dönemin başladığı açık bir şekilde görülürken şiirin bu değişimden uzak kalmamasını savunan üç şair, önce bir dergi ve daha sonra da bir kitap yayımlayarak Türk şiirinin yeni halini duyurdular. Uzun soluklu olmasa bile önemli değişimlerin kapısını aralayan Garip akımı nediryakından bakalım ve temsilcileri ile öne çıkan özelliklerini görelim.
’lı yıllara gelene kadar Türk şiiri kalburüstü tabakaya ait bir edebiyat türü olarak kabul ediiyordu. Ölçüler, uyaklar, dörtlükler kullanılarak yazılıyor ve günlük hayattan uzak konular işleniyordu. Bunun tam tersi olarak toplumcu şiir vardı ama bu da alabildiğine şiirsel bir üslup ile yorucu bir anlatım sunuyordu. Yani şiir, halk için değildi.
’lı yıllara geldiğimizde ise artık tüm dünya gibi Türk toplumunda da değişimler yaşanıyordu. Behçet Kemal Çağlar ve Ahmet Kutsi Tecer gibi isimler geleneksel şiir türlerini savunurken Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit Külebi, Nazım Hikmet gibi şairler artık serbest ölçüde şiirler yazmaya başlamışlardı. Artık yeni bir akım doğmasının vakti gelmişti.
O dönem gencecik üç şair olan Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday; ’lu yıllarda Varlık dergisinde ölçüsüz, uyaksız, dörtlüksüz, bayağı şiirsellikten uzak şiirler yayımlıyorlardı. yılına geldiğimizde bu üç isim, şiirlerini Garip isimli bir kitapta toplayarak yayımladılar. Kitap kapağında bulunan şu cümle Garip akımının özeti gibidir;
"Bu kitap, sizi, alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir"
Bugün Birinci Yeni olarak da adlandırılan Garip akımını bu kitap ortaya çıkarır. Öyle ki kitapta şiirleri bulunan üç şair artık Garipçiler olarak anılmaya başlarlar. Orhan Veli’nin kitap için yazdığı önsöz, bir nevi garip akımının manifestosu gibidir. Önsözde geçen şu cümle, Garipçilerin şiire bakışını gözler önüne serer;
"Şiir bütün hususiyeti edasında olan bir söz sanatıdır. Yani tamamıyla manadan ibarettir."
Kitap yayımlandığı andan itibaren hem Nurullah Ataç gibi önemli isimlerden hem de özellikle genç okuyuculardan büyük destek görür. Çünkü şiirin belirli kalıplara sokulması, okuyucuyu rahatsız eden süslere sahip olması ve en önemlisi halkın içinden hikayelere sahip olmaması hem şiir üreticileri olan şairleri hem de şiir tüketicisi olan okuyucuları rahatsız etmiştir.
Maalesef Garipçilerin birlikteliği pek uzun sürmedi. yılında yayımlanan kitabın ikinci baskısında yalnızca Orhan Veli’nin şiirlerine yer verildi ve şair, ikinci baskı için bir önsöz daha yazdı. Zaman içinde Melih Cevdet ve Oktay Rıfat’ın şiirleri farklı bir yol izledi. Hatta uzmanlara göre Orhan Veli bile daha sonra şiirlerinde farklı bir yol izlemeye başlamıştır.
13 Nisan - 14 Kasım tarihleri arasında yaşamış olan Orhan Veli Kanık, kısa hayatında pek çok şiir, hikaye, deneme, makale kaleme almış ve çeviri yapmıştır. Aruz ve hece ölçülerini reddeden şair, her fırsatta edebi sanatları gereksiz bulduğunu ifade etmiştir. Sıradan insanın hayatını şiire taşımıştır. Eserlerinden bazıları şu kitaplarda toplanmıştır;
10 Haziran - 18 Nisan tarihleri arasında yaşamış olan Oktay Rıfat Horozcu, hayatı boyunca pek çok şiirin yanı sıra tiyatro oyunu ve roman da yazmıştır. Garip akımı kurucularından olmasına rağmen yılından sonra İkinci Yeni şiir akımına dahil olmuş ve bu türde eserler vermiştir. Eserlerinden bazıları şu kitaplarda toplanmıştır;
13 Mart - 28 Kasım tarihleri arasında yaşamış olan Melih Cevdet Anday, hayatı boyunca pek çok şiirin yanı sıra tiyatro oyunu, roman, deneme ve makale yazmıştır. Kolları Bağlı Odysseus ile benzersiz bir felsefi şiir akımı başlatmıştır. yılında, UNESCO'nun Courrier dergisinde kendisinden önemli bir edebiyat adamı olarak bahsedilmiştir. Eserlerinden bazıları şu kitaplarda toplanmıştır;
Geleneksel yapıları yıkan pek çok yenilik gibi Garip akımı da hem döneminde hem de sonrasında yoğun bir şekilde eleştirilmiştir. Gelenekçi şairlere göre Garipçiler, şiiri ayağa düşürmüşlerdi. Toplumcu şairlere göre Garipçiler, burjuva duyarlılığını geliştiriyor ve şiiri yozlaştırıyorlardı. Bugün bile bir edebiyat akademisyeni ile konuşsanız benzer şeyler duyabilirsiniz.
Her şey değişmeye ve gelişmeye mahkumdur, bu en güzel mahkumiyettir. Şiir de değişmek ve gelişmek zorundaydı, bunu yapmak da üç genç şaire düştü. Onların açtığı yoldan yürüyen sayısız şair var. Trafik tıkandığı zaman yeni bir yol açılması gerekir ve bu yollardan bir tanesi de Türk şiiri için Garip akımıdır. Gel gör ki onlardan bile geriye kalan bir garip Orhan Veli olmuştur.
Türk şiirinde yeni bir dönemin başlamasına vesile olan Garip akımı nedir, temsilcileri kimlerdir, özellikleri nelerdir gibi merak edilen soruları yanıtlayarak Garipçiler hakkında bilmeniz gereken detaylardan bahsettik. Garip akımı, şairleri ve şiirleri hakkındaki düşüncelerinizi yorumlarda paylaşabilirsiniz.
Emoji İle Tepki Ver
7
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası