yüzyılda organ nakli, yardımcı üreme teknikleri, ultrasonografik cihazların icadı vb. gibi biyomedikal araştırmalarda yaşanan hızlı gelişmeler ve tıp teknolojisinde kaydedilen ilerlemeler; bununla birlikte Amerika başta olmak üzere Batı toplumlarının içtimai hayatlarında meydana gelen birtakım değişiklikler bir bilim olarak biyoetik disiplinin oluşmasına zemin hazırlamıştır (Jonsen, ). Biyoetik disiplinin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan bu süreç, tıbbi araştırma ve uygulamalardan doğan meseleleri problematize etmekle birlikte zihinlerdeki geleneksel hastalık, sağlık, yaşam, ölüm vb. gibi birçok kavramın yeniden tanımlanması ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Zira bu süreçte, aşağıda ayrıntılı bir şekilde ele alınacağı üzere, biyoteknolojik gelişmelerin, mevcut kavramları şekillendirdiğini ve/ya yeniden tanımladığını görmekteyiz. Bu süreç içinde yeniden ele alınıp yeni bir tanım yapma ihtiyacı hissedilen kavram çiftlerinden birisi de ‘insan’ ve ‘kişi’ kavramları olmuştur. Kuşkusuz, ‘İnsan nedir?’ sorusuna verilen farklı cevapların tezahürü sadece teorik biyoetik tartışmalarda değil aynı zamanda tüp bebek üniteleri ve/ya yoğun bakım üniteleri başta olmak üzere pratik hayatta da kendisini göstermektedir. Zira özellikle yüzyılın ikinci yarısından günümüze kadar gerek kök hücre araştırmaları ve kürtaj gibi yaşamın başlangıcına dair konularda gerekse beyin ölümü ve organ nakli gibi yaşamın sonuna dair konularda karşılaşılan temel etik tartışmaların odak noktasını insan kavramına atfedilen farklı ahlâki değerler/anlamlar oluşturmaktadır. Konunun tıp etiği açısından önemine binaen bu çalışmamızın ilk bölümünde tıp etiği literatüründeki farklı insan ve kişi tanımlarının deskriptif bir değerlendirmesini yapıp ardından ikinci bölümde bu teorik tartışmaların pratik hayattaki tezahürünü embriyonik kök hücre araştırmaları üzerinden göstermeye çalışacağız.
Felsefe Sözlüğü
. .
AHMET CEVIZCI
Paradigma
İstanbul
Paradigma
Felsefe Sözlütü
Ahmet Cevizci
8. Paradigma Kitabı
Felsefe Dizisi 6. Kitap
Baskı
Engin Yayıncılık
Birinci Basım
Nisan 1 Ankara
Ekin Yayınları
Ikinci Basım
Kasım 1 Ankara
Ekin Yayınları
PARADtGMA YAYlNLARI
Cankurtaran Mah. Seyit Hasan Sok. 12/4
Sultanahmet / lSTANBUL
••
On söz
Sürekli bir sorgulama, eleştirme ve felsefe tarihi içinde ortaya konmuş
olan felsefi iddialarla bitip tükenmeyen bir hesaplaşma, felsefe prob-
lemlerine devamlı blr çözüm arayışı olarak degerlendirdigimiz felsefi
düşünmenin, Türkiye'de kritik bir zihniyetin yerleşmesinde, insanımı
zın eleştirel ve sorgulayıcı bir tavır kazanmasında, ve nihayet bu mürn-
bit toprakların her yerinde bir hoşgörü ortamı ve mutabakata dayalı bir
söylem formunun yerleşmesinde önemli bir rol oynayabile~~gi açıktır.
Bununla birlikte, felsefenin yüzyılların birikimine dayanan kendine ait
bir terminolojiye, kendine alt bir dile sahip bulundugu ve soyut kav-
ramlarla sürdürülen bir etkinlik oldugu da unutulmamalıdır. Felsefe
konuları ve problemleri işte bu terminoloji, bu dil içerisinde işlenir ve
o, kendisinden beklenen gerçek işlevi. ancak bu süreç yaşandıktan son-
ra gerçekleştirebilir.
Türkiye'de yaklaşık yüzyıllık önemli bir boşluk döneminin
ardından Tanzimat sonrasında gerçekleştirilen felsefe çalışmaları, bu
baglarnda önemli bir yol kat etmiş ve ülkemizde felsefi terminolojinin
yerleşmesinde önemli bir katkı saglamıştır. Yine de. entellektüel haya-
tımıza hakim olan felsefe anlayışının hemen tümüyle bir Aydınlanma
felsefesi, büyük ölçüde pozitivizm ve bir ölçüde de, pozitivizmin güdü-
münde kalan bir Marksizm olması; felsefeyle, insanları özgürleştirme
çabası içinde olmak, onları kendi başlarına düşünebilme yoluna sok-
mak yerine, kişileri hakim söyleme göre şekillendirmeye kalkışılması
bütün bu çabalara ket vurmuş ve hatta, zaman zaman felsefenin kav-
gayı, kavram kargaşasını ve kördögüşünü gizlerneye yarayan bir kal-
kan, hakim söylemleri meşrulaştırmaya yarayan bir araç gibi görüne-
bilmesine yol açmıştır.
Elinizdeki sözlük. felsefeye duyulan ihtiyacın daha da arttıgı, fel-
sefeye yönelik ilginin giderek yogunlaşmaya başladıgı günümüz Türki-
ye'sinde, felse'fi terminolojinin oturmasına, felsefe dilinin yerleşmesine,
felsefi düşünüşün gelişmesine elden geldigince katkıda bulunma
yönünde ciddi bir teşebbüs ve çaba olarak degerlendirilmelidir. Sözlü-
gün ilk iki baskısının kısa sayılabilecek bir süre içinde tükenmesi dü-
şüncelerimi dogrular, gayretlerimi delitekler nitelikte olmuştur. Sözlük
bu üçüncü baskıda, kendisine adeta bir sözlük daha eklenmek suretiyle,
oldukça gelişmiş ve bütünlük kazanmış bir çalışma haline geldi. Bu
baskıda, genel felsefe kavrayışıma uygun olarak, sözlüge felsefenin eleş
tirel, sorgulayıcı mahiyetini daha belirgin bir biçimde açıga vuracak
maddeler ekledim~ kuşatıcı ve kucaklayıcı olma çabama uygun olarak,
tek tek bütün felsefe türlerini, felsefenin tüm dallarını, ayrım gözetme-
den, vermeye özen gösterdim. Felsefi düşünüşün tartışmacı ya da argü-
mantatif yapısını sergileyebilmek için de, Batı felsefesini Çin, Hint ve
tslam felsefesiyle, klasik felsefeyi modern ya da çagdaş felsefeyle, anali-
tik felsefeyi de Kıta Avrupası felsefesiyle zaman zaman tamamlama,
zaman zaman da çarpıştırma gayreti içinde oldum. Felsefede açıklıgın
ve dakikligin önemini vurgulayabilmek için de, tüm maddeleri sistema-
tize edip, felsefi terimierin farklı filozof, farklı felsefe türleri ya da
alanlarındaki anlamlarını ayrı ayrı ifade etme çabası içine girdim.
Teknik açıdan, metnin daha fazla genişlemesine, maliyetin art-
masına engel olmak için. sözlük sonunda yer alması gereken, çok
önemsedi!!im aktarmacılık faaliyeti içindeki tercümelere yardımcı ola-
bileceklerini sandıgım, Ingilizce, Fransızca ve Almanca diziniere yer
vermedim: bunun yerine, tanımlanan terimierin yabancı dildeki karşı
tıklarını, parantez içinde maddelerin yanına yazdım. Yine, metinde
azımsannıaxacak bir yer işgal eden bütün Bkz..'l&ı• iptal ederek, gön-
funduszeue.info işaretiyle yaptım. Sözlü!!ümün bu haliyle, Türkiye'deki fel-
sefe el!itimine, felsefeye karşı olan büyük ilgiye, felsefi düşünüşün ge-
lişmesine ve halihazırdaki felsefe araştırmalarına daha fazla katkı ya-
pacagına inanıyorum.
Teşekküre gelince üzerimde erneili olan hemen herkese, en zor
günlerirnde bile bana destek verenlere, arkamda olduklarını hemen her
vesile ile hlssettirenlere şükranlarımı sunuyorum. Bunun yanında,
özellikle şöförlükten kazandıgı parayla beni okutan sevgili babam Be-
kir Cevlzcl'ye, çileli hayatını eviatiarına adamış sevgili annem Hikmet
Cevlzcl'ye derin bir mlnnettarlıkla teşekkür ediyorum. Hayatını bütü-
nüyle bana göre düzenleyen. kahrımı çeken, zor bir döneminde bile
sıkıntısını bana hissettirmemeye çalışan biricik eşim Nevin Cevizci'ye
duydugum derin minnettarlıl!ı ifade etmede ise, galiba sözcükler kirayet-
siz kalacaktır.
Aramızdaki işbirlil!inin her geçen gün biraz daha geliştilli sevgili
dostum Hüsamettln Arslan, bu üçüncü baskının hazırlanması sırasında
da, sözlügün Içeriilinden sayfa düzenine varıncaya kadar, ufuk açıcı
önerilerde bulundu, istifade edebilmem, karşılaştırma yapabilmem ve
eksik maddeleri tespit edebllmem için bana kaynak temin etti, yurt dı
şından sözlük getirtti. Kendisine çok şey borçluyum.
Sözlügün daha birinci baskısı piyasaya çıktıl!ı andan itibaren,
kendilerini daha önceden hiç tanımadıgım pek çok kişiden, beni gurur-
landıran ve daha iyisini hazırlamaya sevkeden iltifatlar aldım. Bunla-
rın hepsi çok degerli olmakla birlikte, ikisine özel bir yer vermek ihti-
yacı hissetmekteyim. Ortadogu Teknik üniversitesi Felsefe Bölümü'nden
Abdülbaki Güçlü, bir doktora sınavı için bulundugum fakültesinde,
sözlük nedeniyle benimle tanışma arzusu sergiledi ve teşekkürlerini hiç
tereddüt etmeden, büyük bir içtenlikle ifade etti. Sözlük vesilesiyle iyi
bir dost, ciddi bir meslektaş kazandım. Yine, bir doktora sınavı için bu-
lundugum Erzurum'da, felsefe böltimünün genç üyesi Ali Utku, şahsıma
bir kez daha sözlükten dolayı derin bir yakınlık ve muhabbet gösterdi.
Sevgili Ali, bununla da kalmayarak: çeşitli yollarla, hatta telefon et-
mek suretiyle, not ettiili kimi eksik maddeleri bildirdi. Çalışmalarımı
zın ve yollarımızın kesişecegi bir noktada buluşabilmeyl ümid ettiilim
bu Iki genç arkadaşıma da teşekkürlerimi sunuyorum.
Ahmet Cevizci
Şubat 1 Bursa
Abelardus 7
nnın, insanı Tann'nın gözünde ne daha Arzu kandırıldıktan sonra, haz biter ve
iyi, ne daha kötü yapabilecegini, zira yeni bir arzu başlar. Arzunun başlangı
davranışiann kendi başlarına ne iyi ne cı, arzu tatmin edilineeye kadar, acı ya
de kötü oldugunu savunmuştur. Ona da elemdir. Yaşanun esası, öyleyse acı
göre, Tanrı katmda iyi olan niyettir ve dır, zira arzu sonsuzdur.
günah, davraıuşla degil de, insan aklı açık [Os. vdzılı, sarih; İng. clear; Fr. dair;
nın, yanlış oldugunu bildigi bir şeye Al. klar]. Hiçbir kuşku ve tartışmaya
nza göstermesiyle olur. Başka bir de- yer bırakmayacak kadar belirgin ve
yişle, bir eylem ya da sonuç ahiakından kesin olan algırun, metnin, anlamın
çok bir niyet ahlakı geliştiren Abelardus, özelligi; kolay anlaşılan, en iyi bir bi-
gerçek ahlaklılıgın eylemlerden çok zi- çimde kavranan söz ya da yazı.
llinde ve -yürekte oldugunu öne sürmüş tModem felsefe'nin kurucusu olarak
tür. bilinen tDescartes, açık sıfahru, insanın
acele genelleme yanhşı [ing. Jallııcy of hakikati kavrayabilmesini mümkün
lıfunduszeue.info generalization; Fr. erreur de la genera- kılan koşullardan biri olarak kullanır.
lisation irrijlechie] Bilimsel ya da kritik zih- Ayru rasyonalist gelenek içinde yer alan
niyete, eleştirel bir gözle degerlendirme tLeibniz de, 'tasanmlanan şeyi bana ta-
tavnna aykın düşen bir yanlış olarak, nıtmak için yeterli olan bilgiye' açık
sınırlı bilgiden, yetersiz verilerden, sonu- bilgi adını verir. Buna göre, konusunu,
cu dogrulaınaya yetmeyen öncüJlerden nesnesini tam ve ona benzeyen tüm
ya da temsil gücü yüksek olmayan bir ör- diger nesnelerden ayrılmış olarak taru-
neklemden hareketle sonuca geçmekten, marmza imkan veren kavrama özellikle
sınırlı sayıda örnekten sınırlanmaınış bir rasyonalist gelenek içinde açık kavram
genellerneye atlamaktan oluşan yanlış. adı verilmektedir. Bu baglarnda bir kav-
acı. [Os. ızdırap; İng. pain; Fr. douleur; Al. ramın açık olması, o kavramın açıklık
schmerz]. Vücuddaki herhangi bir örse- derecesini, yani o kavramın hangi kav-
lenmeye ya da yaralanmaya eşlik eden ramlarla işlem görebileceginin bilinme-
duyum ya da hoşlanılmayan duygula- si anlamına gelir. Bir önerme içerisinde
rum. Hoş olmayan fiziki durum. Haz- yüklem olarak alabilecegi özellikleri bi-
zın karşıtı duyum. linen kavram diye tanunlanan açık kav-
Hazza erişme ve acıdan kaçınmarun, ram, başka hiçbir kavramla karıştınl
insanı harekete geçiren en temel ilkeler madan hemen tanınan kavramdır.
oldukları savunulmuştur. Acı, bundan açık ahlak [tng. open morality; Fr. moral
dolayı, insan tecrübesi ve yaşarzundaki ouveı·te]. Çagdaş Fransız filozofu Henri
olumsuz öge olarak degerlendirilir. Bu- tBergson'un, Les De~ Sources de la mo-
nunla birlikte, hazzı geçici bir şey ola- rale et de la Religion [Ahlak ve Dinin İki
rak gören tSchopenhauer gibi bazı kö- Kaynagı] adlı eserinde öne sürdügü ve
tümser filozoflara göre, acı dünyaıun katı toplumsal tabulara dayanan kapalı
en temel ve önemli boyutudur. bir ahlak anlayışının karşısına geçirdi-
Başka bir deyişle, iradeyi temele alan gi ahlak anlayışı.
Schopenhauer'a göre, irademiz, dış dün- Söz konusu ahlak anlayışı yaratıcı
yaya ilişkin bilgisi oranında, iki şeyden hamleyi temele alan, sevgi ve kutsallıgı
birini seçer: Dış dünyayı iyi bilirsek, ya- arayıp bulan kişilerin özgür, kişisel ve
şamayı, kötü bilirsek, ölmeyi seçeriz. insani ahlak görüşüne karşılık gelir.
İrademize engel olan şeylere acı ya da Böyle bir ahlak, esnek bir yapı sergile-
elem, isteyip ulaştıgımız şeylere de haz yen, degişik kişilikleri hesaba katan ve
diyoruz. Oysa, ona göre, her hareket, bu sayede, önyargıları ve görenekieri
her eylem bir ihtiyacın sonucudur. Kar- yıkarak, özgürlük yaratıcısı olan ve ev-
şılanan ihtiyaçl•u haz verir, bununla rensel bir çagrı biçimine yükseltilebilen
birlikte, bu durum her zaman geçicidir. bir ahlak olarak ortaya çıkar.
açıklama 9
Bergson'da da, özgür, yaratıa, reformcu Adalet en yüce, nesnel ve mutlak bir de-
ve yerıilikçilere yar ve yüksek bir de!ıer !ıerin anlatımı olarak, insanın davranışı
veren dinamik toplum diye tarif edilir. nı ahlakf açıdan inceleyen ve eleşiiren
Kapalı toplum ise, Bergson'da dar gö- bir düşünce, hakka ve do!ırulu!ıa saygı
rüşlü, yerleşik örf ve Adetlerinierin yı temele alan ahlak ilkesi, do!ıruluk, dü-
hakim oldu!ıu, özgür olmayan, statik ve rüstlük, tarafsızlık, uygun ve do!ıru mu-
muhafazakar bir toplumdur. Ona göre, amele biçiminde karşınuza çıkar. Bu
açık toplumun üyelerinin ahlakf bir ev- çerçeve içinde, adalet bir kimsenin hakla-
renselcili!ıe yürekten yazıldıklan yerde, rıyla başkalarının (toplumun, halkın.
kapalı toplumun üyeleri kabile kültürü hükümetin ya da bireylerin) hakları ara-
ve ilişkilerini, mutlak bir vatanseverli!ıi sında bir uyurnun bulurunası hali, hak
benimser ler. ve hukuka uygun olma durumu, devle-
açık ve seçik düşünceler. [İng. c/ear and tin farklı, hatta karşıt çıkarları olan in-
distinct ideas; Fr. idies c/aires et distinctes]. sanlar arasında hakka uygun bir denge
tModem felsefe'nin kurucusu ünlü filo- oluşturması durumu olarak anlaşılır.
zof Ren~ tDescartes tarafından dile geti- Adalet kavramı, buradan da anlaşıla
rilen ve gerçek bilginin temelinde yer caııı üzere, hem 1 bireysel ve hem de 2
alan do!ıru düşünce ya da ideler. toplumsal bir düzlemde ele alınabilir.
Buna göre, Descartes bir ide ya da dü- Buna göre, birinci anlamda adalet, birey-
şüncenin bir bütün olarak ve hiçbir tutar- lerin bir özelli!ıi olarak adil olma veya
sızlık alınadan kavrarunası durumunda adil davranınayı ifade eder. Bu balılam
açık, buna karşın başka bir ide ya da dü- da adalet, insanların vicdanlarında yer
şünceyle karıştınlmaması durumunda etmiş bulunan, ondan kaynaklanan nes-
da, seçik oldu!ıunu söyler. Descartes, yal- nel bir de!ıer olmak durumundadır. Ister
nızca açık ve seçik bir biçimde kavranan toplumsal, ister ekonomik olsun, nesnel
düşüncelerin do!ıru oldu!ıunu ve seçik bir durumun de!ıi) de, bireysel bir eyle-
olmayan bir düşüncenin, idenin açık ola- min özelli!ıi olarak ortaya çıkan adalet,
bilece!ıini öne sürer. usuli adalet veya kural adaleti olarak bili-
Bununla birlikte, Descartes'a göre, bir nir.
düşünceyi, onu seçik h4le getirecek şe Burada adalet, bir toplumun veya du-
kilde, yeterince tam, dakik ve kesin bir rumun özelli~ olarak görülmedi!ıi için.
biçimde tanıınladı!ıımız zaman, o ayru yalnızca bireylerin eylemleri adil eylem-
zamanda açık olacaktır, zira onu tanım ler olarak görülebilir. Buna göre, bir
larken dile getirdi!ıimiz ayırımları, bu eylem, başkalarnun haklarını etkiledi!ıi
ayırımlar yeterince güçlü bir biçimde durumlarda, ancak ve ancak bu haklara
algılanmasaydı eııer, ortaya koyamaya- saygı göstermek suretiyle gerçekleştiril
cakhk. Bundan dolayı, seçiklik açıklı!ıı di!ıi takdirde, adildir. Başka bir deyişle,
içerir. Örne!ıin, bir daire düşüncesi se- eylemler mülkiyet haklanru koruyan ve
çiktir, çünkü daireyi tüm di!ıer şekiller sözleşmelerin yapılmasında sahtek4rlık
den ayıracak şekilde tanımlayabiliriz. ve güç kullarumını yasaklayan genel ku-
Öte yandan, daireyi, ona ilişkin olarak rallarla uyumlu iseler, adildirler.
açık bir düşüneeye sahip oldu!ıumuz Nitekim, görüşleri bu yaklaşım içine
için tanımiaya biliyoruz. dahil edilebilecek olan ça!ıdaş düşünür
adalet [Os. adalet; Ing. justice; Fr. justice; lerden F. A. Hayek'e göre, bireysel ey-
Al. gereclıtigkeit]. Bir toplumda, de!ıerle lemlere uygulanabilecek bir terim olan
rin, ilkelerin, ideallerin, erdemierin ci- adalet, somut sonuçlarla dej!il de, ey-
simleşmiş, somutlaşmış, hayata geçi- lemlere rehberlik eden kurallarla ilişkili
rilmiş olması durumu. Hukesin hak dir. Bir eylemin adil olup olmadı!ıı, o
etti!ıi ödül ya da cezayla karşılaşması eylemin etkiledi!ıi tarafiara sa!ıladı!ıı
durumu. somut sonuçlara de~l de, eylemin belir-
12 adalet ilkesi
olarak hiçbic ayırım yapınamayla belir- nemindeki cinsel çatışmaların ruhsal bo-
lenen zihin haline işaret etmek amacıyla zukluklara yol açııgı konusunda Freud'a
kullanılmıştır. katılmayan Adler'in psikolojisinde, insa-
a dicto ;ecundum quid ad dietum simpli- nın en temel güdüsünü meydana getiren
citer. Özel dururnlardan, özelliıli olan yetkinleşme çabasını bir üstünlük çabası
hAller için geçerli olan özelleme ya da ve dolayısıyla da eksiklik duygusunun
kurallardan genel ilkelere sıçrama yanlı giderilmesi olarak tanımlanır. Insanın
ş ı. Bu tür bir yanlış örne!lin, 'Meşrü gelecel';e ilişkin beklentileri taralından
müdafaa amacıyla adam öldürmek yan- güdülendi!lini ve dolayısıyla insan
lış de!lildir' öncülünden ya da sırurlan davranışının çocuklukta yaşanan de-
mış durumundan, 'Adam öldürmek yan- neyimler tarafından belirlenmedi!lini
lış de!lildir' genel sonucuna sıçramak öne süren Adler, insan varlı!lının yalnız
yanlışmd~ oldu~ı gibi, koşullu, belirli ca çevre ve kalıtımın bir ürünü oldul';u
durumlarla sınırlanmış ilkelerden ya da düşüncesine karşı çıkmıştır.
özel durumlardan sınırlanmaınış genel- O işte bu çerçeve içinde, insanın miras
lemelere, genel ilkelere geçmekten mey- aldıılı yetilerin sentezini yapar ve çev-
dana gelir. reden gelen izlenimleri yorumlarken,
a dicto simpliciter ad dietum secundum biricik olan bireysel bir kişilik ve
quid. Genel ilkelerin istisnai dummlar yaşam biçimi yaratan yaratıcı bir benin
için de geçerli oldul';unu düşünme yanlı varlı!lından söz etmiştir. Ona göre,
şı. Örnelli n 'Hiç kimse yalan söylememe- önemli etkenleri do~n. bedensel eksik-
lidir' genel ilkesinden, 'Bir ca ni, işieyece lik ve ilgisizlik ya da şunartılma olan
Ili başka bir dnayel için bilgi almak yaşam biçimi, erken çocukluk dönemin-
üzere, üstüne gelirse eııer, yalan söyleme- de oluşur. Mantık. toplumsal ilgi ve
melisin!' örnellinde sergilendilli üz~ kendini aşma çabasının ruh sa!llı!lına
genel bir kural ya da ilkeyi, uygulanama- işaret etti!lini öne süren Adler, aşa!lılık
yacaııı özel bir duruma uygulamaktan duygusunun, kişinin kendi güvenligiy-
oluşan forınel olmayan yanlış. le ilgili benmerkezcil kaygusu ve başka
adiandıncı tanım. Yeni bulunan ya da es- ları üzerinde egemenlik kurma eliilimi-
kiden beri bilindilli halde, adlandınlma nin ruhsal bozukluk belirtisi oldu!lunu
mış olan bir nesneye bir ad tal<Jldıktan öne sürmüştür.
sonra, bu adın neye yaradıılını belirten, Adomo, Theodor. %9 yıllan ara-
yeni icat edilen nesneye bir anlam ka- sında yaşamış Alman düşünürii. Temel
zandıran tanım türü. eserleri arasında Negalive Dialn:tik (Oiwn-
Adler, Alfred. yılları arasında suz Diyalektik], Kulturindııslrie (Kültür
yaşamış olan ünlü Avusturyalı psikolog. Endüstrisi], The Aulhorilairaıı Pusonalily
Bireysel psikoloji okulunun kurucusu (Otoriter Kişilik], Aesletischc Theorie (Es-
ve eksiklik duygusu ya da taşallılık tetik Kuranu] ve Horkheimer'Je birlikte
kompleksi deyimini ilk kez olarak orta- yazdıılı Dialekiilc der Aujklarung [Aydın
ya koyan kişi olan Adler, insan kişiliıli Janmanın Diyalekti!li] adlı kitaplar bulu-
ni eksiklik ya da yetersiziilli giderip üs- nan Adomo, tFraııkiurt Okulu'nun seçkin
tünlük ya da yetkinli!le ulaşma çabasıyla bir düşünürüdür.
anlama uııraşı içinde olmuştur. Freudçu ve Marksist kurama dayanan
Yaşamı boyunca toplumsal sorunlar toplumsal-eleştirel bir analiz üzerinde
karşısında büyük bir duyarlılık göste- yo!lunlaşan, her tür otoriter yönteme
ren Adler, biyolojik ve cinsel ehnenleri karşı çıkarak. bireyi ön plana çıkartan
temele alan tFreud'dan kişiler arasında Adomo tarihe, aklın de!lil de, tutkulu
ki hiyerarşik, toplumsal ilişkileri ön insan do!lasının, yani akıldışılı!lın ege-
plana çıkarmak bakımından farklılık men oldu!lunu öne sürmüştür. Bir iler-
gösterir. Başka bir deyişle, çocukluk dö- leme iyimserli!line, kendini tarihin akışı
14 ad tanımı
içinde açıga vuran ve hep ileriye dogru minden kurtanlması gerektigini söyler,
giden bir projenin, bir evren planının çünkü günümüz toplumunun bütünü,
bulundugu iddiasına şiddetle karşı tümelle tikelin bir uzlaştırılması olma-
çıkan Adomo, yaşanan onca felaketin yıp, yalnızca kendini koruma içgüdü-
bu tür iddia ve iyimserliklerin temelsi süyle belirlenen öznel aklın tümelliginin
ligini gösterdigini söylemiştir. tikellik üzerindeki egemenligidir.
Aklın, yani tAydmianma felsefesinin Bu ise, yalnız Alman idealist felsefesi
üzerine büyük ümitler inşa ettigi yeti- için degil, fakat, tüm degerierin (tikellik)
nin, ça~daş toplurnda kendisini kendi evrensel bir alışveriş, degiştokuş hiz-
eliyle yıktıgıru; aklın gelişmesine, ras- metine (tümellik) tabi tutuldugu, herşe
yonelligin yerleşmesine, özellikle de bi- yi (tikellik) başka bir şeyin soyut eşde
reyin ahlaki ilerleyişiyle maddi zenginli- gerine indirgeyen mübadale ilkeleriyle
gin artışına büyük bir güçle inanan Batı (tümellik) belirlenen kapitalizm için de
toplumlarırun, yaklaşık yüz elli yıl için- geçerlidir. İşte, olumsuz diyalektik, nite-
de aklı, toplumsal, ekonomik ve siyasal liksel bakımdan farklı olan ve özdeş ol-
gerçekligi kendi çıkarları dogrultusun- mayan varlıkları, zorla niceliksel bir öz-
da örgütleyen bir sınıfın öznel ölçütii deşlige sürükleyen eski diyalektigin
haline getirdigini söyleyen Adomo, bu tersine, birleştirmeyen ya da özdeşleş
durumun açıklamasının insanın dogaya tirip, bütünselleştirmeyen bir diyalek-
egemen olma süreci ile insanın insana tik, analitik bir işlemdir.
egemen oluşunun aynı şey olarak gö- Esas katkısı müzikoloji alanmda olan
riilmesi, ve bu iki farklı anlayışın tek- Adamo'nun estetigi, aristokratça bir
nokra tik bir bilincin doguşuna neden mahiyet taşır. Adorno tkültür endüstri-
olması oldugunu iddia etmiştir. sine, kültürün kapitalist düzen içinde
Aklın, başlangıçtaki hedeflerinden salt bir tüketim nesnesine indirgenmesi-
uzaklaştıgını, hümanist ideallerin ya- ne şiddetle karşa çıkarken, sanatın ku-
şama geçirilmesini engelledigini, ya- rulu düzenle ilişkisini tümüyle keserek,
bancılaşma'nın temel aracı haline gel- eleştiri ve karşı çıkma görevini yerine
digini belirten Adorno'ya göre, şeyler getirmesi gerektigini öne sürer.
üzerindeki egemenlik insanlar üzerin- ad tanarnı [İng. nominal definition; Fr. d~fini
deki egemenlige dönüşmüş ve toplum, tion nominale]. Bir şeyin tarum.ını veren
egemenlik, güç ve baskıyla bir şekilde bir nesne ya da eşya tanımından farklı
özdeşleştirilmiştir. Fakat toplum, ege- olarak, bir ad, bir sözcük ya da bir sembo-
menlikle birlikte düşiinülünce, bu kez lün anlamını açıklayan tanun türü.
entellektüel ve kültürel yaşam standart Ad tarunu dilsel bir uzlaşunın ürünü ol-
hale gelir ve tutucu bir kimlik kazanır. dugu için, ayru zamanda dilsel ya da sözel
Toplurndaki güç yogunlaşması, ona tanım diye adlandırılır. Başka bir deyiş
göre, gelişimi sınırlamış, teknolojinin le, ad tarumında, insanlar tarafından
araçlanru, üretkenligi ve zenginligi art- daha önceden belirlenmiş bir şeyi, yeni
tırmak amacıyla ellerinde bulunduran- bir ifadeyle anlabnak, tanımlamak söz
lar, aynı araçlan halkı baskı altına konusu olur. Buna göre, 'kare', 'dört ke-
almak için kullanmışlardır. narlı şekil' diye, anlanu üzerinde daha
Bu gelişmenin eşitlik, özgürlük ve önce uzlaşmaya vamuş olan bir kavram
adalet kavramlanyla çeliştigini, gerçek ('kare'), yeni bir ifade ('dört kenarh
ilerl~menin ortadan kaybolup, bir tür ge- şekil') ile tammlarur. Öte yandan, ad ta-
rileme ve barbarlıgın gündeme geldigini nırrunda bir şey yine kendisi ile tarum-
savunan Adomo'ya göre, büliin bu landıgı için, burada bir ttotolojiye başvu
olumsuz süreçler, ancak olumsuz diyalek- rulur. Buna göre, ad tanımlan daha çok
tikle anlaşılabilir. O, diyalektiğin Hegel'in tatolajik ve kaplamsal olan taruınlardır.
sisteminin büfunduszeue.infod tavrı ya da yöneli- Ad tanımı bir uzlaşıma işaret eder; keyfi
Aenesidemos'un uopeleri 15
tarafından saglarunış olan bilgisini sag- 2 Daha özel olarak da, içinde yaşadıgı
laın temellere (yani, köklere) oturtulmuş toplumun ve çagm törelerini, ahlak an-
sistematik ve hiyerarşik ilkelere (eşde layışını eleştiren, tasvir eden ve bura-
yişle, bilgi dallarınal göre düzenleyen dan hareketle insan va ahlaklı olmanın
agaç egretileınesidir. Deleuze ve Quatta- koşullarına ilişkin düşünceler gelişti
ri'ye göre, agaç biçimli Batı kültürüne, ren denemeci, düşünür, ya da romancı.
merkezi, birleşik, kendisine şeffaf, Bu anlamda ahlakçı, genel ahlak düşün
kendi kendisiyle özdeş, temsil eden bir cesini eleştirir, insanların maskelerini
özneye dayandırılmış büyük sistemler düşürür ve edremle kötülügün çatış
masıru ana tema olarak seçmek sure-
inşa etme imkanı vermiştir. Agaç ben-
zeri düşüncenin agaçlarından serpilen tiyle insanın ahlaki açıdan güçsüzlügü-
yaprakları, idea, Öz, yasa, Hakikat, Ada- nü ve yetersizligini gözler önüne serme-
let, Hak ve Cagita gibi dalları vardır. yi amaçlar. Onun sistematik olmaktan
uzak olan eseri, ya inceleme (tSeneca)
Böyle bir düşüncenin en önemli temsil-
ya yergi (Horatius) ya risale (Boileau),
cileri tPlaton, tDescartes ve tKant'tır,
ya özdeyişle (La Rochefoucauld), ya de-
çünkü onlar evrenselleştirici ve özselleş
neme (tMontaigne) şeklinde gelişir.
tirici şemalar içerisinde zamansallıgı Ahlakçının tavrı ahiakın gerçek köken-
yok eden filozoflardır. lerine ilişkin sistematik bir analiz olma-
Bu düşüncenin diger bir adı da dikey mak ve dönemiyle sınırlı kalmak bakı
felsefe olup, alternatifi köksap veya ri- mmdan, Nietzc;he'ye özgü bir soykülü gü
zomatik düşüncedir. anlayışmdan farkWık gösterir.
ahimsa. Hint düşüncesinde geçen, ve tüm ahlakçılık [Os. alılôlcfyye; Ing. mora/isrıı;
canlıların akraba oldugu ve dolayısıyla Fr. nıara/isuıe; Al. morn/is mu s]. ı Herşeyi
bütün varlıkların canının degerli ve kut- ahlak açısından deııerlendirme, ahlaki en
sal oldugu düşüncesini temele alarak, yüksek deger ve amaç olarak alma tavrı
hayvani gıdadan ve savaştan vazgeç- ya da insanın bütün eylemlerine ahlaki
mekten meydana gelen yaralamama, bir deger yükleme ve amaç kazandırma
zarar vermeme ilkesi. kaygısını ifade eden tavır, pratik felsefe
ahlak [Os. ah/tik; İng. morality; Fr. rrıora/itı!; anlayışı. 2 Daha özel olarak da, ahlaki,
Al. rrıara/ischer, sittlichkeit] Genel anlamda, her tiir tinsel, teolojik ve varoluşsal bag-
mutlak olarak iyi oldu~ düşünülen ya lamdan bagırnsız özerk bir disiplin, mut-
da belli bir yaşam anlayışından kaynak- lak bir yargılayıcı olarak gören ögreti.
lanan davranış kuralları bütünü; bir Buna göre, ahlakçılık, insan varlıgına
kimsenin iyi niteliklerini ya da kişiligi büyük bir inanç besleyerek, onun dege-
ni ifade eden tutum ve davranışlar bü- rine ve yetkinleşebilirligine inanarak,
tünü, huy. İnsanların kendisine göre ya- gerçek iyinin ya da insanın en yüksek
şadıkları, kendilerine rehber aldıkları amacının, dış etkiler ve koşullar her ne
ilkeler bütiinü ya da kurallar toplamı. olursa olsun, gerçekleştirilecek ahlaki
ahlakçı [Ing. moralist; Fr. mara liste). ı Genel eylemlerle kazanılan bir y~tkinlikten
oluşıuııunu savunan anlayış olarak or-
olarak, ahlak alanında yogunlaşan filo-
zof, insan eyleminin ahiili boyutu üze- taya çıkar.
ahlakdışı [Ing. nonııwral; Fr. nannıaral].
rinde duran düşünür; ahlaki konuları ve
Yerleşik ahiald degeriere tenı düşme, bu
çagının, toplumunun ahiald degerierini
degerlerle bagdaşmama durumu veya
tartışarak, buradan belli bir senteze ulaş
ahlak alanının tiirnüyle dışında kalan
maya çalışan kişi. Düşünce ve eylemle-
şey için kullarula n sıfat.
rinde, ahlak ilkelerine baglı kalmaya Örneğin, cansız varlıklar, otomobiller,
özen gösteren, ahlaklı olmayı herşeyin silahlar ne ahlaki, ne de ahlaksızdır. Bir
önünde tutan kimse. otomobili ya da silahı kullanan kişi, bu
18 ııhlik dnyusu
anlamlanyla, ahlaki yargıları haklılan der Moral [Ahlakın Soykütügü} adlı ese-
dırma, temellendinne veya destekleme- rinde geliştinniştir. Nitekim, sırasıyla,
de kullanılan yöntemlerin mantıksal efendi ve köle ahlakı, günah ve suçluluk
analizinden meydana gelir. Şu halde, bilinci, ve nihayet çilecilik ideali gibi üç
ahlak felsefesi, felsefenin, bir yandan ayrı bölüınden meydana gelen kitabın
dogru ya da iyiye ilişkin bir araştırma ana düşüncesi, ahiakın güçsüzlük ve ye-
dan, diger yandan da ahlaki kurarn ve teneksizliklerinden dolayı yaratıcı eyle-
kavraınlara ilişldn analizden meydana me teşebbüs edemeyen, ama eylemi
gelen dalıdır. kendilerine oldugu kadar, yaratıcı kişi
ahiakın evreleri [İng. stages of morality; Fr. lere de yasaklayan birtakım norm ve ku-
plıases de lti moralite]. Ahlakm, filozoflar rallarla güçsüzlük ve yeteneksizliklerini
tarafından önerilen gelişme aşamaları. dengelerneye çalaşanların hınç ve inti-
Rasyonellik öncesi, geleneksel ahlak ya kam duygularından dogduğu düşünce
da grup ahlakıyla, kişisel, rasyonel ya sidir.
da refleksif bir ahlakJ belirleyen, ve var- 2 Niet::funduszeue.info:he ve Marks'ta örneklenen bir
hgı, hem kültür tarihinde ve hem de bi- tavır olarak, varolan geleneksel ahiakın
reyin yaşamında kolaylıkla gözlenebi- temellerini kazıyıp. kendi anlayışına,
len bu evrelerin en belli başlıları şu üç kendisine özgü bir ahlaka yer açma tavn.
evreden, yani 1 bireyin gelenekgörenek ahiakın temel etmenleri [İng. basic fac-
tarafından yönlendirilmesi evresi, 2 bi- tors in morality; Fr. facteurs bases de la ıno~
reyin kendi içinden yönlendirilmesi, ralite]. Ahlak olgusunu ya da kurumunu
kendi kendisini yönlendirmesi evresi, ve oluşturarı, belirleyen temel ve vazgeçil-
nihayet, 3 özerk birey evresinden mey- mez ebnenler.
dana gelir. Bu etmenler şu şekilde sıralanabilir: ı
Buna göre, ahlak, bir kültür çerçevesi Tikel nesne ya da bireylerin belirli bir
içinde kabul görmüş, belirlenmiş ve ta- ahlaki nitelik, tödev ya da sorumluluga
nıınlanmış amaçlarla bu amaçlara nasıl sahip olduklarını ya da olmadıklaruu
ulaşılacagını ortaya koyan kurallar ifade eden belirli yargı fonnlan. 2 Söz
öbegi olarak ortaya çıkar. Bireye dışsal konusu yargılar için nedenler ortaya
olan bu amaç ve kurallar bireyi uzun bir koymanın uygun ve olarıaklı oldugu dü-
süre boyunca yönlendirdikten sonra, şüncesi. 3 Daha genel yargılarda ifade
birey onları içselleştirir, kendisine mal edilebilen ve ahlaki yargılarla bu yargı
eder ve kendi aınaçlarıyla kuralları lar için getirilen nedenlere teınel oları ku-
haline getirir. Bundan sonra ise, birey rallar, ilkeler, idealler ve terdemler.
rasyonel ve eleştirel bir tavır geliştirip, 4 Bu yargılara, kurallara ve ideallere
kural ve amaçlarını eleştiri süzgecinden eşlik eden ve bizim onlara uygun bir
geçirir, onları nesnel bir biçimde deger- tarzda hareket etmemizi saglayan dog-
lendinnesini ögrenir. O, artık özerk bir al his ya da duygular. S Sorumlu tutul-
birey haline gelmiştir. Gerçek anlamda ma, övülme ya da ayıplanma türünden,
ahiakın başladığı yer de, işte burasıdır. belirli ödül ya da cezalar, ek motivasyon
ahiakın soykütüğü [İng. geneology of mo- kaynaklan. 6 Bütün bir yargılama, akılyü
rals; Fr. geneologie de la moralite]. ı Ünlü rübne ve hissetme süreci boyunca be-
Alman filozofu Friedridı tNietzsche'nin, nimsenmiş olan belli bir bakJŞ açısı.
ahlak kurumunu, ahiakın bir toplumda ahiakın temel ögeleri [İng. basic elements
nasıl ortaya çıktıgını, hangi fonksiyonu of ethics; Fr. eltments bases de l'ithique].
yerine getirdigini, insanların niçin ona Ahiakın varoluŞllnun kendilerine baglı
baglanmak durumunda olduklarını gös- oldugu temel unsurlar, bir toplum ya
termek suretiyle açıklama faaliyeti için da kültür çevresinde ahiakın onsuz olu-
kullandıgı deyim. Nietzsche söz konusu namaz koşulları. Bu ögeler şöyle sıra
yöntem ve ahlak anlayışını Geneologie lanabilir:
20 ahiiki
ahiald aritmetik [İng. moral arithmetic; Fr. cak bir kurallar ve ilkeler bütünü anla-
arillııuetique morale]. tYararcıhgın kuru- şıldıgı sürece, ciddi problemlere yol
cusu Jeremy tBentham'ın, 'mümkün ol- açar ve çogunluk, savunulabilir görüş
dugu kadar çok sayıda insana, mümkün ler olmaktan çıkar. Evrensel ahlaki ego-
en funduszeue.info mutlulugu saglama amacı'na izın ise, anlaşılabilir ve savunulabilir
ulaşınak için temele aldıgı haziara iliş bir ahlak anlayışı olabilmekle birlikte,
kin hesab bilimi; hazların yogunlugu, birtakım koşullar gerçekleştirilmedigi
süresi, niteligi ve başka insanlar üzerin- takdirde, pratik olmayan bir ögretidir.
deki etkisiyle ilgili kalkül türü. Buna göre, ahlaki egoizm, ancak ve.
ahlaki egoim [İng. egoismi Fr. ~goisme; Al ancak insanlar birbirlerinden yalıtlandık
egoismus]. Ahlak felsefesinde, her insanııı Ian, göreli olarak küçük gruplar halinde
kendi iyiligini gözetmesi ve kendi çıkar yaşadıklan ve dolayısıyla, insanlar ara-
Ianna hayata geçinnesi gerektigini, ya- sındaki çkar çahşmaları en aza indir-
şamdaki en yüksek iyinin, kişinin ken- gendigi zaman, uygulanabilen bir teori
disi için olanaklı olan tüm tahninleri olabilir. Fakat bizim, kendisine yeten var-
(arzuları, istekleri, ihtiyaçları, hazları ve lıklar olrnadıgımız, göreli olarak küçük
amaçları) karşılaması ya da gerçekleştir topluluklar halinde yaşamayıp, başka
ınesi oldugunu, kişinin kendi tatmin, ba- insanlarla toplumsal, ekonomik ve hatta
şan ve mutlulugunun ilk, en yüksek ve ahlaki olarak karşılıklı bir bagımidık
nihai deger oldugunu, kalan tüm deger- ilişkisi içinde bulurıdugumuz, nüfusu
Ierin bundan çıkhgını savunan anlayış. giderek artan bir toplum içinde yaşadı
Herkes için geçerli olan bir tahlak ya- gunız ve burada, kaçırulmaz olarak bir-
sası bulunmadıgı için, ahlaki eylemin takım çıkar çatışmalarının ortaya çıktıgı
sonucuna göre degerlendirilmek duru- dikkate alırursa, evrensel ahlaki egoizm
munda oldugunu, kişinin her zaman de çökme tehlikesiyle karşılaşır, ya da
kendi çıkarını, yaranna temele alarak ey- en azından, çıkar çatışmalan söz konusu
leınesi gerektigini, ahlaki bir eylemde oldugunda, çabşmaları herkesin çıkanru
belirleyid unsurun, eylemin özneye sag- koruyacak şekilde çözümleyecek bir yön-
ladıgı yarar, çıkar oldugunu öne süren temle tamamlanmak durumunda kalır.
ahlak görüşü olarak ahlaki egoizm ya ahlaki empirizm [İng. ethical enıpiricism; Fr.
da benciligin, tbencillikle özdeşleştiril funduszeue.info ethique). Genel olarak, insanın
ıne zorunlulugu yoktur, çünkü bencillik dogal yönünden, duyularından ya da
sergileyen eylemler, pekala eylem sahi- daha çok duygularından hareket eden
binin çıkanna olmayabilir. ahlak anlayışlan için kullarolan deyim.
Üç ayn ahlaki bendlik ya da egoizmden Nitekim, duyguyu duyularm bir türevi
söz edilebilir: 1 Evrensel fllılalô egoimı, olarak görüp ahlak.lılıgı ona dayandıran
temel ilke olarak, herkesin, başkalannın tüm dogalcı ahlakiara aynı zamanda em-
çıkarlannı hiç dikkate almaksızın, her pirik ahlak anlayışları adı verilir.
zaman kendi çıkamu gözeterek eylemesi Ahlaki empirizm biraz daha özel bir
gerekb&ni öne sürer. Buna karşın, 2 bi- anJam içinde, ahlaki takılcılı~ın karşı
reı;sel ahldki egoizm, herkesin benim çıka sında yer alan ve ahlaki eylemin teme-
nma göre eylemesi gerekti&ru, 3 kişisel linde bulunan ahlak kurallarının, do-
atılıiki eguiznı ise, benim, başkalannın ne guştan getirilmeyip sonradan deneyim
yapmalan, nasıl davranmalan gerekti~y yoluyla kazanıldıgını öne süren görüşü
le ilgili bir iddiada bulunmaksızın, kendi ifade eder. Söz konusu empirist görüş,
kişisel çıkanma hesaba katarak eylemde ya ahlaki tbireycilik şeklinde ortaya çı
bulunmam gerekti~i öne sürer. karak, kurallann kazanılmasında bire-
Söz konusu ahlaki egoizm türlerinden, yin özgün deneyiminin önemini vurgu-
bireysel ve kişisel egoizm, ahlaktan top- lar ya da tsosyolojizm şeklini alarak,
lumsal bir ahlak, bir ahlak sisteminden kuralların elde edilmesinde ortak dene-
de, tüm insan varlıkları için geçerli ola- yimi ön plana çıkartır.
22 ahlaki epistemoloji
nün, ancak ve ancak Tann varolınadıgı göreli olduğunu, mutlak hiçbir ilke ya
zaman söz konusu olabilecegini savun- da deger bulurunadığı için, her funduszeue.info
muşlardır. kendi kural ya dtı degerierini kendisinin
Buna göre, Nietzsche, Avrupa'da Tanrı belirlemesi gerektigini savunan ahlak
inancının ve bu inanca dayanan klasik görüşü.
Hristiyan ahlakının çöktüğünü iddia Tüm insanlar için, tüm zamanlar bo-
eder. O, bu durumun çok endişe verici yunca aynı ölçüde geçerli olan tek bir
bir durumoldugunun farkındadır. Nite- ahlakın ya da tek bir tahlak yasası'nın,
kim, Tann inancının çöküşüyle ilgili ahlaksal standarhn varoluşunu yadsı
olarak, 'Dünyanın bir daha sahip olama- yan, birçok ahlak yasası, birçok standart
yacagı en kutsal ve en güçlü varlık, han- bulundugunu, bir çagda ya da belli bir
çerterimizin altında kana boyandı. Bu, yerde hüküm süren ahiakın başka bir
insanm kaldıramayacagı kadar büyük çagda ya da yerde hüküm süren
bir olaydır' demiştir. Fakat, bu durum ahlaktan oldukça farklı olabilecegini, bir
ona göre, zorunludur, çünkü insanın gü- ahiakın hüküm sürdügü çaga göreli ol-
cünün bir degeri olacaksa, insan için bir · dugunu öne süren görüş.
özgürlük ve ahlaktan söz edilebilecekse, Nesnel olarak dogru ve geçerli olan
sonsuz güce sahip olan bir varlıgın va- ahlaki hiçbir standart, evrensel hiçbir
rolmaması gerekir. Zira, sonsuz olanla deger bulunmadıgını savunan görecili-
sınırlı olan, en yetkin olanla yetkin ol- ge göre, tüm standartlar, tüm degerler
mayan, tamla eksik olan bir ve aynı öznel bir karakter taşır. İnsaniann
dünyada bannamaz. Barınırsa eger, ahiakla ilgili öznel duygulan, varolan
eksik ve sınırlı olan, köleleşir, yetkin tek ahlaki ölçüt ya da standardı meyda-
olan ve sırursız bir güce bulunana teslim na getirir.
olur, özünü ve ahlakını funduszeue.info Öy- Ahlaki göreciligin üç farklı şekli ya da
leyse, insanın kendisini özgürce yarata- türü vardır: 1 Bunlardan betirnleyici göre-
bilmesi için, Tanrı'dan vazgeçilmesi gere- dlik, olaru betimleyerek, yalruzca, farklı
kir. insan ve toplwnlann ahlaki yargılannın
Aynı tezi tSartre da savunur. insanda farklılık gösterdigini, hatta bunlann bir-
varoluş, ona göre, özden önce gelir. İn birleriyle çahşma içinde bulundu~u
sanın varoluşu, bu dünyaya gelmişligi dile getirir. 2 Metaetik göreci/ik ise, temel
vardır ve insan, özünü kendisi yaratır. ahlaki yargılar söz konusu oldugwtda,
Tanrı, yani bir yaratıcı var ise eger, insa- bu yargılardan biri yerine başka bir yar-
nın özü de var demektir ve bu öz varo- gıyı haklı kılmanın nesnel olarak geçerli
luştan önce gelir. Başka bir deyişle, olan rasyonel bir yolu bulunmadıgını ve
Tanrı varsa, özgürlük yok demektir ve çabşan iki Lemel yargının aynı ölçüde
insan kendi özünü oluşturma olanak ve geçerli oldugunu savunur.
gücünden yoksundur. Bu imkan ve 3 Buna karşın, normatif görecilik, betim-
~ilcün varolabilmesi için, Sartre'a göre, leyid görectügin antropolojik ya da sos-
Tanrı'nın varolmaması gerekir. yolojik bir iddiada, metaetik görecil tgin
ahlaki görecilik [İng. etlıical relativism; Fr. ise tınetaetik alanına giren bir savda bu-
relavitisme ethique]. Ahlakta ve değerler lundugu yerde, normatif bir ilke öne
bakımından rölativizm. Bireylerin ahlaki sürer: Bir birey ya da toplwn için dogru
ilke ve degerieri arasında bir çabşma bu- ya da iyi olan, içinde bulunulan durum
lundugu gözleminden hareketle, ahlaki ya da koşullar aynı olsa bile, başka bir
degerierin ve ilkelerin kişiden kişiye, birey ya da toplum için dogru ya da iyi
çagdan çaga ve toplumdan toplwna de- olamaz. Bu ilke ise, bir kimse tarafından
giştigini savunan anlayış. Ahlak alanın dogru ya da iyi oldugu düşünülen bir
da, mutlaklann varolmadıgını, ahiakın şeyle ilgili olarak, başka bir kimsenin
kültürlere, gruplara ve hatta bireylere onun iyi ya da dogru oldugu inancırıa ya
24 ahlaki ilke
Tanrı'run varoluşunu kanıtlama çaba- Bw\unla birlikte, salt fikir düzeyinde ka-
sında olan diger tTanrı kanıtlan gibi id- lındıgında, ahiakın mutlulukla sonuç-
dialı olmayan ve Tann'nın varoluşunu lanınası, yalnızca bir ideden, gerçekleş
ahlak olgusundan, insanın ahlaki dene- meyebilecek bir idealden ibaret kahr.
yiminden, ve dolayısıyla söz konusu Oysa, Kant'a göre, ahlak ile mutlulugun
deneyim ile ilgili verilerden yola çıka birleşmesi, insan için en yüksek iyiyi
rak kanıtlamaya çalışan; insan varlıgın meydana getirir. Fakat, bütün insanlar
da görülen ahlaki ve tinsel gelişmenin, bir araya gelseler bile, böyle bir iyinin
yalnızca Tanrı'nın varoluşu ışıgında gerçekleşmesini saglayamazlar, zira bu,
degerlendirebilecegini, insanda görülen onların, hatta bir bütün olarak doga dü-
ahlaki ilerlemenin ancak ve ancak bu zeninin gücünü aşar. Ahlaklilık ile mut-
gelişmenin gerisindeki itici güç ve lugun birleşmesi, Kant'a göre, yalnızca
önündeki yüksek amaç olarak Tanrı'nın evreni ahlak yasalanna göre yöneten bir
varlıgıyla açıklanabilecegini savunan Mutlak Alol'ın, yani Tanrı'nın varlıgı
ahlak kanıtı şu kabullerden biri ya da nın tasavvur edilmesi durumunda söz
digerine dayanır: 1 Ahlaka, ahlaklılıga konusu olabilir. Bu durumda, saf pratik
temel olan vicdan sadece Tanrı'run sesi aklın ilkelerine göre, 'Tann postülası' ile
olarak açıklanabilir; 2 Ödev, dogruluk, 'Ölümsüzlük postülası'ru ortaya koyma
dürüstlük, hakkaniyet gibi ahlaki kav- zorunlulugu vardır.
ramları ancak Tanrı'nın iradesiyle açık ahlaksızcılık [Os. gayri alılilkiyye; İng. im-
layabiliriz. 3 Ahlaklılık baglayıcı gücü- moralisııı; Fr. imınoralisme; Al. immo-
nü Tann tarafından verilen ceza ve ralls mus]. t Ahlakçılıgın karşısında yer
ödüllerden alır. 4 Ahlaki deger ve kişi alan bir tavır olarak ahlak düşmanlıgı.
sel mutluluk arasında bir baglanb ol- Ahlaki ödev, ilke ve kuralların insanın
masının aklın bir talebi oldugu dikkate insanbgını öldürdügünü, insanı baskı
alınırsa, ahlaki öznelerin Tann'nın va- altında funduszeue.info, onu köleleştirdigini savu-
roluşunu kabul etmeleri makul, rasycr nan ve bundan dolayı, ahlaka bütünüyle
nel bir şeydir. Ahlak kanıtını ilk kez karşı çıkan, ahlaka karşı kayıtsız kalan
olarak ortaya atan kişi, ünlü Alman filo- göıüşe ya da geleneksel ahlak anlayışına
zofu tKant işte bu kabuUerden sonun- karşı koyma tavrı.
cusunu temele almıştır. ahlak türleri [İng. hjpes ofmorality; Fr. gen-
Diger Tanrı kanıtlanru, Tanrı'nın varlı res de moralite]. 'Kime ya da neye karşı
gını bir bilgi konusu ya da problemi ahlaklı olunur, ahlaklı davranılu?' soru-
haline getirdikleri için eleştiren Kant. suna verilen yarotlara baglı olarak, orta-
Tann'nın varlıgı inancını ahlak yoluyla ya çıkan ahlak türleri.
temellendirmeye çalışırken, en önemli Bw1a göre, dört tür ahlaktan söz edile-
güçlügün, bir yandan ahiakın özerkligini bilir: 1 Dini ahlak. İnsaıun dogüstü varlık
koruma, diger yandan da inanç ile ahlak ya da varlıklarla olan ilişkilerinde söz
arasında makul bir bag bulundugWlu konusu olan ahlak. ÖmeA'in, Yahudi ya
göstenn~ zorunJulugwlda yatbğıru dü- da Hristiyan geleneginde, On Emir 'den
şünmüştür. Buna göre, Kant kendisine ilk üçü bu tür bir ahiakın bir parçası ola-
Çlkış noktası olarak, insanın ahlaklı bir rak anlaşılır. Buna göre, bu üç emirden
varlık oldugu gerçegini almıştır. İnsan, birine karşı saygısızlık etmiş olan bir
ahlaklı olmak zorunda olan bir varlıkbr. lcimse, söz konusu ahlak kurallarına
Ona göre, insanı mutluluga layık kılan göre, bir insana karşı ahlaksız davran-
şey de ahlWılıktır. Kant, akıl dünyasın manuş olsa da, Tanrı'ya ahlaka aykın
da, ahliklılıkla mutlulugun birleştigi bir bir biçimde davranmış olur. 2 Dogal
sistemin varlıgıru düşünmenjn, biz in- ahlak. Bütün ilkel kültürlerde yaygın olan
sanlar için çok dogal bir hak oldugunu bir ahlak türü olarak. insanın dogayla
öne sürer. olan ilişkisinde ortaya çıkan ahlak. Bura-
Ajdukiewicz, funduszeue.info:z 27
da, do~a, insanın refahı için de~erli olan leşıneyi hedefleyen bütün bir insan do-
bir şey olarak de~il de, ahlAka konu ola- ~asınuı de~ de, yalmzca insan akJınm
cak şekilde bir kendinde iyi olarak de- buyrugu olan ve insan varlı~ına, sonuç-
~erlendirilir. ları hiç hesaba katmadan, insan oldu~u
3 Bireysel alıliik. Bireylerin, herhangi bir için yerine getirmek durumunda oldu~u
toplumsal ya da dini ahlAk sistemine ödevleıi funduszeue.info bir yasadır.
ba~lı olmaksızın, kendilerine karşı olan Ahuramazda. Eski İran dini Zerdüştçü
iliş kilerinde söz konusu olan ahlak. 4 lü~ün, kötülük ilkesi ya da Tanrı'sı
Toplumsal alılıik. Insan varb~ırun di~er in- olan Ehrimen'le sürekli bir mücadele,
sanlarla olan ilişkilerinde söz konusu ya da savaş hAli içinde olmakla birlikte,
olan ahlak. İnsanın en önemli ahlAkf dav- Zerdüştçü iyimserli~in bir ifadesi ola-
ramşları, insamn toplumsal grup oluş rak, sonunda mutlak bir zafer kazana-
turmasıyla ve bireylerin birbirleriyle ça- cak olan baştanrısı, iyilik ilkesi.
tişma içine girmeleriyle başladı~ı için, Zerdüştçülü~ün yüce ve yaratıcı tan-
di~erlerine göre daha çok üzerinde du- rısı olarak Ahuraınazda, bütün tanrısal
rulan ahlak budur. düzeni, sulan ve bitkileri, ışı~ı, yeryü-
ahlak yasası [Os. a/ıldlô kanı.ın; İng. moral zünü ve iyi olan herşeyi meydana geti-
law; Fr. loi morale}. Eylen'li yönlendiren, rir. Tanrısal düzenin bekçisi de olan
kendisiyle davramşın sıııırlarup düzen- Ahuramazda, bütün iyi varlılcların yer-
lendi~i, funduszeue.info ne aradı~ımızı ve ne yapma-
lerini belirler, insanların eylemlerini de-
ıruz gerekti~ini anunsatan kural ya da
netler.
idealler bütünü. AhlWeylemin kendisi- aile benzerliği [İng. family resenıblance; Fr.
ne tabi olmak durumunda oldu~u nesnel ressemblance Jamiliale]. Bir şeyin tanımlayı
cı. belirleyid karakteristi~ini ya da gerçek
ve evrensel yasa. AhlAki eyleme zorunlu-
luk karakteri kazandıran genel kanun. özünü araınaktan oluşan geleneksel +ta-
rum yöntemine, öuii anlayışa karşı çı
AhlAk yasasııu.n sırasıyla teolojik, do~al
kan ünlü ça~daş düşünür Ludwig tWitt-
ve rasyonel bir temeli olabilir. Buna göre,
genstein'm yaklaşırruru ifade ebnek için
teolojik bir ahliik yllSilSı Tanrı tarafından
kullamlan deyim. Buna göre, bir şeye, a)
buyun.ılan bir ahlak yasasıdır. Burada,
her biri birçok şey tarahndan payiaşıJan
ahlAk yasası, temeli insan do~asmda ya ve b) bazılan, her bir şey tarafından
da yasaya itaat edip etmemenin gel:irecr- sahip olunan bir dizi ~e ya da özellik sa-
~ sonuçlarda de~il de, tTann'nın do~a
yesinde anlam aktarılır.
sıııda bulunan, Tanrı'nın irAdesinden
aitia. Yunan felsefesinde neden. Araştırı
kaynaklanan davranış kurallan bütünü lan sonuca yol açan olaylara ilişkin me-
olarak görülür. Buna göre, ahiAklı olmak, kanik ya da bilimsel bir +açıklama sa~
tannsal iridenin, insanlar için koydu~u layan neden. Bir şeyin nasıl oldu~u gibi
davranış kurallanna, ahlAk yasasına uy- oldu~unu anlamarruza olanak veren
makbr. neden. Varlı~a gelişin ya da oluşun ne-
Dogal bir ahlıtk yasası ise, nihai ve en denleri.
yüksek hedefi tam olarak gerçekleşmek Ajdukiewicz, Kasimierz. () Po-
olup, mutlulu~u amaçlayan insan do~a lonya'daki mantıksal-analitik gelene-
sı tarafından buyurulan, insan do~ası~ ~in, empirist yönelimleri a~ır basan,
run ifadesi olan, akıl yoluyla bilinen ve ünlü temsilcisi.
ba~layıcılı~ı kabul edilen yasa olarak Felsefi ilgileri çeşitlilik arzeden Polon·
karşımıza çıkar. Buna göre, ahlaklı yalı filozof, bir entellektüel olarak da
olmak gerçek anlamda insan olmaktir ve büyük bir etki yapmıştır. Daha ziyade
gerçekten insan olmak ise, akıllı bir hay- +mantık ve bilgi kuramı alarundald ça-
van olmakbr. hşmalanyla seçkinleşen Ajdukiew'icz,
Rıısyonel ahltik yllSilSı ise, nihai bir amacı bu alanda radikal tuzlaşuncılık ada ve-
olan, tmutlulu~u ve tam olarak gerçek- rilen bir görüşü benimsemiştir.
28 Al<ademi
akıl 29
akılcılık [Os. cıkliyyım ıııezlıebi; İng. rcılio ınayan bu do~ruları, söz konusu do~ru
ııcılisııı; Fr. rcılioııcılisnıe; Al.
rationalismus]. lar zihindeki do~uştan düşüncelere
Rasyonalizm. Evreni bir bütün olarak karşılık geldi~i ve gerçeklikle uyuştu
düşünce yoluyla yoruınlaınayı, bireysel ~u için, deneyden önce ve deneyden ba-
ve lopluınsal yaşamı aklın ilkelerine ~unsız olarak bilebildi~ini belirtir. Akıl
göre düzenlemeyi amaçlayan tavır. İma cılık, aynı çerçeve içinde, bilginin tek
nın ya da dinin reddedilmesi durumu, gerçek kayna~ırun akıl, ve bilimin de,
bütün bilginin bir sisteın içinde ifade temelde akıl yoluyla oluşturulmuş olan
edilebilece~i, ilke olarak herşeyin biline- tümdengelimsel bir sistem oldu~unu;
bilece~i inancı. do~rulu~un tek ve temel ölçütünün,
1 Genel bir biçimde de~erlendirildi~in mantıksal tutarlılıktan meydana geldi~i
de, akılcılık, tirrasyonalizmin tersine, ni iddia eder.
akıl yoluyla kazanılan bilgiye duyulan Aynı görüş, her konuya uygulanabilir
inancı, do~aüstü kaynaklardan kazanı olan, tümdengelimsel, mantıksal, mate-
lan bilgi yerine, do~al roldan kazanılan matiksel ve çıkarunsal, yani rasyonel bir
bilgiye duyulan inana, duyguların ye- yöntem bulundu~unu ve bu yönternin
rine de, akla duyulan inancı ifade eden bize, her konuda uygun ve doyurucu
genel bir tavırdır. Böyle bir genel tavır açıklamalar sa~ladı~ını öne sürer. Epis-
olarak, akılcılık, yetkin örne~i bilimsel temolojik akılcılı~a göre, bilgideki ideal,
bilgi, ya da daha çok, yetkin örnekleri şeylerle ilgili olarak mutlak bir kesinli~e
matematik ve do~a bilimleri olan bilgi ulaşmak olmalıdır. Yalnızca akıldan tü-
türüne de~er verir ve akla, deneye da- retilmiş olan zorunlu ve apaçık do~ru
yanmayan bir bilgi olamayaca~ını savu- laruı do~ru, gerçek ve kesin oldu~unun
nur. Başka bir deyişle, genel açıdan ele bilinebildi~ini, geri kalan her şeyin,
aluıdı~da, yalruzca tümevarımsal ya yanlışlanmaya açlk olup, kesinJikten
da tümdengelimsel akılyürütmenin, bize yoksun bulundu~unu öne süren akılc.
gerçek dünya hakkında bilgi verebilece· lık, evrenin, gerçekli~in manbksal ya da
~ini savunan görüş olarak akılalık, vah- akla uygun bir biçimde düzenlenmiş bir
yin ve duygularm bilgi kayna~ı olamaya- sistem oldu~.ınu; manb~a mutlak olarak
ca~uıı öne sürdü~ü için, irrasyonalizme, hn:im olunduguıtda, evrendeki herşe
tgizeıncili~e ve romantizme karş1t olan yin manh~ın ilkelerinden ya da yasala-
bir görüştiir. rından çıka~nabilir oldu~unun görü-
2 Akıkılık, daha özel ve deneycili~e ya lece~ini öne sürer.
da tempirizme karşıt bir ö~reti olarak 3 Epistemolojik akılcılı~a ek olarak, bir
da, duyu-algısından önce ya da üstün de spekülatif ya da meta fiziksel akılcılıktan
ve ba~unsız olan, ilk ve temel bilgi kay- söz edilebilir. Gerçekli~in ilişkisiz ve tu-
na~ı olarak aklı ön plana çıkartan ya da tarsız parçaların bir toplanundan başka
vurgulayan felsefi teoriye karşılık gelir. hiçbir şey olmadı~ı ve dolayısıyla akıl
Bu teori, yani epistemolojik akılcılık, insan tarafından kavranamayaca~ı gön1şü
varhklarırun, soyut bir biçimde akılyü nün tam karşısuıda yer alan spekülatif
riitme ya da düşünme işlemiyle, varo- akılcıhk, dünyanın, parçalan birbirleri-
lan ve varolanın yapısı ve genel olarak ne mantıksal bir zorunlulukla ba~lan
da evren hakkında, temel ve reddedile- mış, yap1sı tümüyle anlaşılabilir ve
mez kesin yanıtiara ulaşabildiklerini kavranabilir olan, rasyonel bir biçimde
öne sürer. düzenlenmiş bir bütün oldu~unu öne
Epistemolojik akılalık, yine gerçeklikle sürer.
ilgili olan bazı do~ruların gözlemden, Öte yandan akılcılık, 4 ahlak alarunda
deneyimden ba~uns1z olarak ve deney- (altldki akılcılık), neyin iyi ve do~ru,
sel yöntemler kullanılmadan bilindi~; neyin kötü ve yanlış oldu~una karar ve-
zihnin, gerçeklik hakkındaki analitik ol- rirken, duygu, gelenek, otorite ya da ar-
akıl do~ruları 31
zulara degil de, akla başvurınamız ge- dir, ve nihayet 3 insanın, bu dogrulan
rektigini öne süren görüşe; ahlak kural- anlamaya yetili olan zihninden başka,
larının kaynagı söz konusu oldugunda, aynı dogruları temele alıp seçimde bulu-
bu kuralların ve ilkelerin kaynagının, nan, bu bilgiler ışığında eylemeye istek! i
deneyim degil de, insan vicdanı oldu- ve yetili bir iradesi vardır.
gunu, insanların doguştan ve evrensel Akıl çagı düşünürleri için, her bilim,
olarak sahip oldukları bu kuralların,. yalnızca fizik, kimya, astronomi degil,
insan vicdanının ya kendiliginden oluş fakat iktisat, siyaset ve ahlak dahi, dog-
turdugu ya da Taıuı'dan edindigi kural- nılukJarı hemen ve aracısız olarak kav-
lar oldugunu, veya ahlak kurallarının in- ranabilecek olan önennelerden, ilk ilke-
sarun pratik aklının evrensel olarak lerden hareket etmelidir. Bilimin işi bu
geçerli olan ürünleri oldugunu; kJsacası özel önermelerden, apaçık ilk ilkelerden
ahlaki kuralların apriori kurallara karşı çıkarsanabilecek olan tüm teoremleri or-
lık geldigini öne süren öğretiye karşılık taya çı.kannaktır. Bilimin yetkin örnegi
gelir. doga bilimleri olup, doga bilimlerinin
Akılcılık S din alanında (dinde akrlcı yöntemi de ideal bilimsel yöntemi mey-
lık)ise, inancın dogrularına, vahiy ya da dana getirir. Bu yöntem her alana uygu-
başka dogaüstü yollarla degil de, salt lanabilir. Akıllı insana düşen de, doga
akıl ve diger dogal yetiler aracılıgıyla bilimlerini temele alarak, bilimin ortaya
ulaşılması gerektigini dile getiren görü- koydugu tüm bu dogrulan, oldugu gibi
şe karşılık gelir. gündelik yaşama uygulamakhr.
6 Akılcılık psikolo jide ise, örnegin Jean Pia- akıldışı [Os. gayn aleti; İng. irrational; Fr.
get'nin çocugun düşünce ve davranış ge- irrationnel; Al. irrational1. AkJa uygun ol-
lişimini araşhran ve zihnin kategorileri- mayan, akla, düşünce yasalarına karşıt
nin ancak ve ancak çocugun tecrübele- olan, saçma ve aniaşılamaz olan. Akıllı
rinin, dünya ile kurdu~ ilişkinin ardın ca, rasyonel yargılara uygun bir tarzda
dan ortaya çıktıgını dile getiren tgenetik eylemerne durumu. Düzenden, aklın
psikolojinin tersine, belli algısal V'e kav- kavrayabil~ bir düzenlemeden yok·
ramsal kapasite ya da yetenekierin do- sun bulunan. Karmakarışık ya da kao-
guştan oldugu görüşüne karşılık gelir. tik bir durumda olan. Rasyonel bir açık·
Buna karşın, akılcılık 7 sosyolojide, ondo- laması ya da ifadesi olmayan.
kuzuncu yüzyıldan başlayarak, çogun- akıl doğruları [İng. trutlıs of retlSrm; Fr. ~
luk pozitivizmle özdeşleştirilmiştir. rites de raison]. Alman rasyonalist düşü
Öte yandan, akılcılıgın hemen her nürü tLeibniz'in felsefesinde, her yerde
zaman Batı Uygarlıgının başka toplum- ve tüm mümkün dünyalarda dognı olan
lar ve irrasyonel oldukları düşünülen il- önermelere verilen ad.
keller karşısındaki üstünlügünü vurgu- Bu tür dogrular, yahuzca tanım geregi
layan örtük deger yargılarını içerdi~ dogru olan önermeler olarak kalmazlar;
akıldan çıkarılmamalıdır. onlar, gerçek dünya, dış dünya için de
akıl çagı [İng. age of reason; Fr. age de la geçerli olan dogrulardır. Gerçeklik hak-
raison]. Felsefede, yüzyılın ikinci ya- kındaki bu temel dogruları, hiçbir güç,
rısında başlayıp, yüzyılın ilk yarı hatta Tanrı'ıun gücü bile degiştiremez.
sında dek uzanan ve her alanda aklı te- Bu temt'l akıl dogrulannın başında çe·
mele alan t Aydınlaruna çagına verilen lişmezJik ilkesi gelmektedir. Aklın dog-
bir diger ad. rulan manbk, düşünce yoluyla bilinen,
Akıl çagını belirleyen üç önemli kabul zorunlu dogrulardır, öyle ki bu dogru-
vardır: 1 Ezeli-ebedi dogruların oluştur Iardan birini inkar etmek çelişkiye düş·
dugu rasyonel bir düzen vardır; 2 insan ınekJe eş anlamlıdır. Leibnlz aklın dog-
zihni bu dogrulan anlamaya, bu hakikat- rularının apaçık dogrular oldugunu
Ierin bilgisine ulaşmaya fazlasıyla yetili- söyler.
32 akılyürütme
akılyürütme [Os. mu/ulJa!JJıe; İng. reııscming; akıntılar teorisi [İng. theonJ of efflııences;
Fr. raisomumıent; Al. venıunftsclıluss].
Dü- Fr. theorie de.s effluences]. İlkça~ Yunan fel·
şünceleri bilinçli, tutarlı ve amaçlı bir sefesinde, tEınpedokJes ve tDemokritos
biçimde birbirlerine ba~lama işlemi. gibi düşünürler tarafından savunulmuş
Mantıklı bir biçimde düşünme. Çıkar olan algı anlayışına verilen ad.
samalar yapma. Verilerden ya da veril- Bwu göre, bir algı sürecinde, algılayan
miş olan olgulardan sonuçlara geçme öznenin algı menziline giren nesne, duyu
faaliyeti. Öncül olarak alınan önerme- organJaruun gözeneklerine uygun gelen
lerden manhksal çıkanm kurallarına ve öznenin bedeninden çıkan film, suret
uygun bir tarzda sonuç çıkanna işlemi. ve akıntılarla karşılaşan akınblar, suret·
Zihnin, hazır ya da verilmiş bazı bilgi ler gönderir. İşte bu süreç. dış dünyaya
ya da önennelerden hareketle, verilmiş ilişkin bilgimizin temelini oluşturan
olmayan başka bir şeyi, belli bir sonuç duyum ve algılara neden olur.
olarak çıkardı~ı işlem. akış öğretisi [Ing. theory of .flu:r; Fr. throrie
Akılyürütmenin kökeni, do~ası ve de- de changeıııent continuel]. Presokratik filo-
~eri konusunda, bir ucunda akılyürüt zof Herakleitos'a atfedilen, evrenin ve
Ineyi ruhun bir yetisinin faaliyeti olarak evrende bulunan herşeyin sürekli bir de-
gören ttinselcili~in, di~er ucunda da ~işme içinde bulundu~unu, hiçbir şeyin
akliyürütmeyi beynin bir epifenomeni kalıcı ve sürekli olmayıp, akış halinde
olarak gören tmaddecili~in bakış açısı oldu~unu, bu de~işmeden dolayı 'ayıu
bulunan, bir dizi farklı görüş söz konu· nehre iki defa girilemeyecetW' belirten
s udur. teori.
Bununla birlikte, akılyürütınenin, 1 Daha çok detişme problemi funduszeue.infode
tümdengelimsel, 2 tümevarımsal, 3 ola- yo~unlaşmış olan tSokrates öncesi do~a
sıh ve 4 aldatıcı akılyürütme olmak filozofu tHerakleitos, evrende sürekli bir
üzere, dört farklı türünün bulundu~u; detişmenin hüküm sürdü~ünü, herşe
akılyürütmenin, geçerlili~ine duyulan yin savaş ve çatışmanın bir sonucu ola-
ve hiçbir kuşkuyla ortadan kaldırıla rak ortaya ı;ıktı~uu söylemiştir. Ona
ınayan bir inancı gerektirdi~i; birtakım göre, evrende kahalık ve dura~anlık
mantıksal alışkanlık ve yöntemleri içer- yoktur; herşey detişmekte, yakarak, yı
di~i ve hepsinden önemlisi, bazı temel karak yaşamaktadır. O, kendisinden ön-
akıl ilkelerine dayandı~ı konusunda bir ceki filozoflann boşu boşuna evrende
görüş birli~i vardır. kahalık ve süreklilik aradıklannı, oysa
Buna göre, akliyürütme bir çıkarsama evrende kahalık bulurunayıp, mutlak bir
işlemidir; daha önceden do~ru olduk- detişmenin söz konusu oldu~unu öne
ları bilinen ya da do~ru oldukları kabul sünnüştür.
edilen belirli önennelerden, onlardan Nehir akıp gitti~i için, o aynı nehre iki
çıkmakla birlikte, onlardan ayn ve fark- kez giremeyecegimizi belirtir. Evrende
lı olan başka bir do~ruya geçmektir. hiçbir nesne, nesnelerin hiçbir özelli~i
Akılyürütme, bir önermeyi, aralannda yoktur ki,- de~işmeden aynı kalsın. Her-
ortak bir ö~enin bulundu~u başka bir şey bir başka şeyin yıkımı ve ölümü sa-
önermeden ya da önermeler öbe~inden yesinde varlı~a gelmekte ve daha sonra
çıkarsamaktır. yok olup gitmektedir. Evrendeki tüm
Çıkarsama,tümdengelimsel akılyürüt ö~eler arasında sürekli bir çatışma ve
me söz konusu oldu~u zaman, zorunlu; savaş hali vardır ve de~işmeyen tek
tümevarunsal akılyürütme söz konusu şey, bu de~işme halinin sonucu olan
oldu~u zaman, olumsal; olasılı akılyü kozmik denge durumudur. Bununla
rü h ne söz konusu oldu~u zaman, olası birlikte, evrende hüküm süren bu akış
lı ve yarulhcı akılyürülme söz konusu ve de~işme, yasasız bir de~işme de~il
oldu~u zaman da, yanlıştır. dir. De~işme, bir yasaya, yani logasa
akromatik 33
göre olan bir degişmedir. Herakleitos'ta dengeli.m gibi iki gücüne gereği gibi yol
logos, evreni yöneten yasa. insanın da gösterece~ düşünülen kurallar bütünü.
kendisinden pay aldıgı tanrısal Akıl an- Aklın uyacagı kurallar, Descartes'a
lamına gelir. göre, dört tanedir, ancak hepsinden daha
Herakleitos 'un t Platon'la çagdaş olan önemli olan genel kural şudur: Akıl,
tKratylos adlı izleyicisi, daha sonra bir basit ve mutlak bir biçimde açık olan bir
yandan ustasırun görüşlerinin savunu- dogrudan hareket etmeli ve yol boyunca
cultı~nu yaparken, bir yandan da usta- açıklık ve seçikligi hiç kaybetmeden
sının görüşlerinin mantıksal sonuçlannı adun adım ilerlemelidir. Diger dört kural
çıkarsaıruştır. Ona göre, sürekli bir akış şu şekilde sıralanabilir: 1 Dogru oldugu
kabul edilemez bir şeydir. Zira, Herakle- aÇJk ve seçik bir biçimde bilinmeyen hiç-
itos'un görüşü kabul edilecek olursa, bir şey dogru kabul edilmemelidir. 2 in-
evren anlaşılır olmaktan çıkar. Evren ve celenmekte olan güçlük ya da problem-
evrendeki herşey sürekli olarak degişti ler, uygun bir çözümün gerektirdigi
ginde, nesnelerde onlan betimlemek, şekilde, olabildigince çok parçaya bö-
açıklamak ve anlamak için gerekli olan lünmelidir. 3 Düşünceler, en basit ve
bir kalıcılık ve süreklilikten söz edile- bilinmesi en kolay nesnelerden başla
mez. Çünkü nesneler degişirse, onları yıp, yavaş yavaş adım adım ilerleye-
adlandırmak ve betimlemek için kullam- rek, en karmaşık olanın bilgisine yükse-
lan sözcükler de degişir. Gerçekligin lecek şekilde düzenlenmelidir. 4 Kişi,
belli bir parçasım belimlerneye kalkJştı adımlan, her durumda tam olarak sayıp,
gıınız anda, yalnızca gerçekligin söz ko- herşeyi gözden geçirerek, hiçbir şeyin
nusu parçası ve biz degil, fakat kullandı unutulmamış olmasına dikkat etmelidir.
gumz sözcüfunduszeue.info anlamları ve bizi akrasia. [Olumsuzluk gösteren Yunanca
dinleyenler de degişecektir. Bu durum- a önekiyle, güç, kudret, denetim anla-
da ise, yalnızca gerçekligi anlama ve mına gelen kratos'tan türemiş sözcükJ.
açıklama çabası olan felsefe degil, fakat İrade zayıflıgı, özdenetim yoksunlugu;
konuşma ve anlaşma olanagı da orta- yapılması gerekeni, ahlaki bakJmdan
dan kalkar. Burada yapılacak tek şey dogru veya kişinin kendi özçıkarına
susmak ve nesnelere işaret etmektir. - uygun olanı bilmelde birlikte, bunu ha-
akla uygun [Os. mukul; İng. reasonable; Fr. yata geçirmede zaafiyet gösterme.
raisonnable; Al. venıünftig]. Akhn sagla- Terim, t Aristoteles'in ahUksal bakJm-
dıgı standart ya da ölçülere uygun dan zayıf olan insanla (akrates), baştan
olan. Bir inancın, temelsiz olması, hiçbir çıkancı şeylere karşı kayabilen insan
dayanagı olmadan öne sürülmesi yeri- (enkrates) arasmda yaptıgı ayınmdan
ne, saglam bir dayanagı bulunması, türemiştir. Başka bir deyişle, terimi
kendisiyle ilgili verilerden mantık ku- felsefe literatürüne sokan Aristoteles ol-
rallanna uygun olarak çıkarsanabilir ol- muştur, zira kendisinden önce yaşamış
ması durumu. olan Sokrates gibi düşünürler, bilgiyle
Yapılan, gerçekleştirilen bir eylemin, eylem, bilmeyle yapabilme arasındaki
mantıksız ya da mantıkdışı olması ye- olasıh bir boşlugu, funduszeue.info zayıfhgını
rine, belli bir amaca yönelik olarak ve bu kabul etmezler.
amaçla tutarlı bir biçimde yapılmış ya akromatik. Sözel olarak aktarılamayan;
da gerçekleştirilmesi durumu. halk ya da geniş kitleler için olmayıp,
ilklan idaresi için kurallar [Ing. ruJes for di- okulun sınırları içinde kalan ögretiler,
rection of reason; Fr. regles pour la dirtction özellikle de t Aristoteles'in, oldukça ileri
dt lı:ı raıSon]. tModem felsefenin kurucusu bir bilgi düzeyinde bulunan seçkin ög-
olan Fransız filozofu tDescartes tarafın rencileri için ayrılmış, yalnızca onların
dan belirlenen ve onun yöntem anlayışı anlayabilecegi türden gizli ögretiler için
nın bir parçası olarak, aklın sezgi ve tüm- kullanılan Yunanca sıfat.
34 aksiyom
aksiyom [Os. mebdei bedihi; İng. cıxiarıı; Fr. lan ilk ilkeden başka bir şey degildir.
axiome; Al. Jxioııı]. 1 Genel olarak, apa- Burada aksiyom, önerme ya da akılyü
çık bir biçimde dogru oldugu düşünü rütmelerden oluşan belli kuraın ya da
len, ne kanıtlanan ne de çürütülebilen sisteme görelidir. Mantıksal anJaını
önerıne; üzerine ıfunduszeue.info bir sistemin içinde aksiyom, belli bir sistem ya da
kuruldugu ve ancak sistemin tutarlılı kuramın gelişme süreci içinde kanıt
gmdan vazgeçilmesi durumunda, inkar lanmayan, fakat daha işin başında
edilebilen en temel ve zorunlu apaçık dogru kabul edilen ve söz konusu siste-
dogru; başka önermelerden türetileme- min parçalarını meydana getiren kanıt
yen, fakat kendisinden başka önermele- lamalar için bir temel olaı·ak kullanılan
rin çıfunduszeue.info ilk başlangıç nokta- bir funduszeue.infoir. Söz konusu sistem,
sı; bütün bir kanıtlama sürecinin teme- mümkün bilgi sisteminin bütününü
lini oluşturan; fakat kendisi kanıtlana meydana getiren bir sistem olarak gö-
mayan önerme; formel bir sistemde, ka- rüldüğü zaman, aksiyomlar 'mutlak ilk
nıtlanınadan öne sürülen ve, tüm diger ilkeler' olarak karşımıza çıkar.
teoremlerin, sistemin çıkarun kurallan- 5 Toplumsal anlamda ise, aksiyom, gö-
na göre, benzer diger önermelerle birlik- rüşün anlamını, degerini ve önemini
te, kendisinden türetildigi temel öner- aniayabilecek yetide ve uzmanlıkta olan
me. herkes tarafından apaçık bir olgu olarak
Aksiyomlar, kendilerinden çıka~bi kabul edilen görüş anlamına gelir. Bu-
Jen önermelerin kanıtlanabilir olmalan rada aksiyomu belirleyen ölçüt, tüm ras-
anlanunda, kanıtlanabilir olan önermeler yonel varlıklann ya da normal, bilge in-
olarak görüleınezler. Aksiyomlara iliş sanların ya da uzmanların onay ya da
kin kanıtlama, onJann tutarlı ve kapsayı funduszeue.infoşımlarıdır.
cı bir sistemin kuruluşunda kullanılabil aksiyamalik yöntem [İng. aricmuıtic mer-
ıneleriyle ilişkilidir. hod; Fr. methode a:riamatique; Al. axiamatik
2 Daha özel olarak da aksiyom, episte- nıetlwde] Mantıkta, ilkel bazı terimlerden
molojik bir çerçeve içinde, dogrulugu türetilen temel önermelerden (aksiyom
apaçık olan, dogrudan ve aracısız bir ya da postülalardan) yola çıkarak, man-
biçimde kesin, nesnel olarak dogru olan tıksal tümdengeJim yoluyla, özelleştiril
önermeyi ifade eder. Buna göre, aksiyo- miş kurallara uygun olan tümel bir siste-
m un dogrulugunu kabul eden kimse, me ulaşma süreci ya da işlemi.
aksiyomun dogru oldugu nesnel olgu- Bu terimler ve taksiyomlar keyf[ olarak
sunu sezgisel olarak bilir, dogrudan ve tanımlarup oluşturulabilecegi gibi, dog-
aracısız olarak kavrar. ruluklaruıa ilişkin bazı güveneelerin
3 Psikolojik anlamda ise, aksiyom, ki- sezgi yoluyla algılandıgı model uyarınca
şinin bir yandan kanıtlanamazcasına da bulunmuş olabilir. Aksiyomatik sis-
dogru oldugunu düşünürken, bir yan- temlerin en eski örnekleri t Aristoteles'in
dan da dogru ve funduszeue.info olduğu konu- tasuru ve tEukJides'in funduszeue.info
sunda sarsılmaz bir inanç beslediği öner- yüzyılın başlarında tRussell ve tWhite-
me anlamına gelir. Söz konusu anlamı head, matematigi baştan sona aksiyoma-
içinde aksiyoın, aksiyom olarak görülen tik yöntemle biçimlendirmeye çalışmış
önerınenin dogru ve zorunlu olduguna lardır. Bilim adamlan deneysel bilimleri
sarsılmaz bir inanç besleyen özneye gö- bile bu yöntemle ele almışlardır.
relidir. Burada özne, pekala başka bir ak ve kara yanhşı [İng. wlıite and black
kimsenin yanlış olduguna inandıgı bir fallacy]. Düşüncede ve düşüncenin ifa-
önermeyi aksiyom olarak alabilir. desinde, yeterli olgusal ya da kavram-
4 Mantıksal bir anlam içinde ise, aksi- sal destek olmadan, keskin ayırımlar
yom, kendisi kanıtlanmayan, fakat ka- kullanmaktan; saglam temeller, yeterli
nıtlamalar için bir temel olarak kullanı- dayanaklar olmadan, aralannda bir or-
Alember~ 35
taya, ara kavrarnlara izin vermeyen kar- kalırken, tüın gücüyle birinciler üzerinde
şıt uçlu ayırımlar yapmaktan, ak ile yogunlaşması, kendisinde olanı, kendi
kara arasındaki gri tonları gönnezden gücü dahilinde bulwıaru gerçekleştirme·
gelmekten oluşan yanlış türü. si, olabikiigince ahlAklı ve erdemli olma-
Albertus Magnus. Derin ve çok geniş ya çalışması gerektigini öne süren tavır.
kapsamlı bilgisiyle, Ortaçagda kendisi- Tavır ilk kez olarak, kendisi oldukça
ne Doktor Universalis ünvanı verilmiş çirkin bir adam olan, fiziki yapısuu de-
olan yüzyıl düşünürü. giştirmesinin insaıun elinde olmadıgını,
Zamarunın hemen her alandaki tüm bil- fakat karakterini geliştirmenin, daha
gilerini serimleyip yorumlayışıyla ün ka- ahlaklı bir insan olmanın, insarun elinde
zarumş olan Büyük Albertus, inanç ve oldugunu ve dolayısıyla, insarun, mal,
vahiy yoluyla kazanılan bilgiyle, felsefe ve mülk, şan ve şerefe hiç aldırmayarak,
bilim aracılığıyla kazanılan bilgiyi birbi- vargücüyle bu amaç için çalışması ge-
rinden ayırıruş ve bu ikisinin birbirine rektigini söyleyen tSokrates tarafından
karşıt olınadıgını söyleyerek, inanç için sergilenmiştir. Aynı tavır, tStoalılarda
bir hakikat, akıl için de ona çelişik bir ha- felsefi bir ögreti olarak ortaya çıkar.
kikat bulunınadıgmı iddia etmiştir. Alembert, Jean Le Rond d'. yüzyılda
Başka bir deyişle, Tanrı'yı ilk varlık yaşamış olan Fransız ma tematikçisi ve
olarak ele alan metafizikte, Iilozofun, filozof u.
ışıgı kendisine ilk ilkeleri gösteren aklı Fransız tAydınlanmasııun ünlü Ansik-
kullandıgını, buna karşın Tanrı'yı lopedisinin tDiderot'yla birlikte editör-
vahiy yoluyla bilinen varlık olarak ele lügünü yaprruşve matematige özgün ve
alan teolojide inancın dogaüstü ışıgma önemli katkılarda bulunmuş olan
dayanıldıguu öne süren Büyük Alber- d'Alembert, bilgi alanında mutlak bir
tus, +metafizik ve tteoloji arasında ke- tduyumculugu benimsemiş, doguştan
sinlikle bir karşıtlık bulunmadıgını, bi- düşünceler ögretisini reddederek, bütün
rinin çogunluk digerini taınamladıgını fikirlerimizin duyumlardan funduszeue.info öne
söylemiştir. s~lrınüştür. Fakat esas pozitivist metodo-
Felsefesinde Aristotelesçi ögelerle Yeni lojisiyle ün kazanan D'Alembert, metafi-
Platoncu ögelerin bir sentezini yapan ziksel kuramlarla boş spekülasyonlann
Albertus, ömegin Tanrı'nın varoluşunu bir bilgi kaynatJ olamayacağıru, bizim
kanıtlarken, Aristoteles'in hareketten şeylerle ilgili olarak niçin sorularına bir
yola çıkan kanıtını kullanmıştır. Ona yaıut veremey~i iddia etmiştir.
göre, Tanrı ilk ilke olup, varoluşunu, Bir dış dünyanın varoluşundan bile
başka bir şeyden degil de, salt kendi- emin olamayacatımJzı dile getiren filo-
sinden alır. Özü varoluşunu içeren zofa göre, bilime düşen fenomenleri bir-
Tann'da, madde, olumsaUık ve potansi- birlerine baglayarak belimiemek ve feno-
yaliteden iz yoktur. Dünyaya aşkm olan menleri ilk ilkelerden çıkarsamakbr.
Tann'da, Büyük AJbertus'a göre, öz:neyle Bununla birlikte, bu, gözlernlenen ikincil
nesne ayırımı da söz konusu degildir. nitelikleri, daha temel olmakla birlikte,
aldırmazcılık. [İng. indifforentism; Fr. in- gözlernlenemeyen başka niteliklerden tü-
differentisme). Ahi~ felsefesinde, ahlild, retmek anlamına gelir. Bilim ve felsefe fe-
erdemli bir yaşayışı salık veren, fakat nomenler alanıyla sırurlandı~dan, bilim
bazı şeylerin insanın gücü dahilinde, in- adamı ve filozof açıldamayla ugraşmaz;
sanın akıllı ve ahiald eylemiyle degiştiri bilim adanu, deney temeli üzerinde, açık
lebilir oldugu yerde, birtakun başka şey seçik tanımlar oluşturur ve bunlardan
lerin insarun etki alaru dışında kaldıguu, funduszeue.info sonuçlannı çıkarbr.
insan tarafından degiştirilemez oldugunu Bilimci bir bakış açısıyla, entellektüel
söyleyerek, insanın, ikincilere aldımıayıp, aydınlanma temeli üzerinde, toplumsal
bunlara karşı kayıtsız olur ve bagımsız ve ahl4kf ilerlemeye sonsuz bir inanç
36 aletçilik
besley-en D'Alembert, ahlaka da büyük 3 Ontolojide, V gibi bir varlık türü ol-
bir önem vermiş ve onu metafizik ve te-- masa bile, bu tür varlıklarla ilgili öner-
olojiden ayırmak için mücadele eb:niş ınelerin dogru olabilecegini savunan
tir. görüş. Örnegin, bir kişiye bir arzu veya
alelçilik [İng. instruıııeııtalism; Fr. instru- bir tutku atfeden önermelerin bu türden
mentalismel1 Bilim felsefesinde, tPeirce, varlıgı kanıtlanabilir içsel haller fiilen
tJames gibi pragmatistlerle tMach ve varolmasa dahi, tam anlamıyla dogru
tSchilick gibi pozitivist düşünürler ta- oldugunu öne süren bu görüş ise, dog-
rafından öne sürülen ve özellikle biJiın rulugu yararhlıkla özdeştiren bir ögre-
lerdeki teorilerin dogru veya yanlış ol- tidir.
madıklarını ve olamayacaklarını, fakat 4 Estetikte, bir nesnenin estetik degeri-
sadece birer alet olarak görülebilecekle- nin onun öznede estetik deneyim yarat-
rini öne süren ögreti. Dogrulugu yarar ma kapasitesinde yattıgını, nesenedeki
adına reddeden bu görüşe göre, ku- bu kapasitenin kapsamı ya da ölçüsü-
ramlar bir dizi veriden başka bir veriler nün koşullara ya da zamana bagh ol-
öbegine geçmeye imkin vererek, önde- dugunu, bir nesnenin estetik degerinin
yilerde bulunmaya yararlar. onun estetik haz veya temaşa zevki
2 Daha genel olarak da, ünlü Amerikan üretmek için bir araç olmaklıgıyla yar-
gılanması gerektigini savunan görüş.
filozofu Jolu'\ tDewey'in, düşüncenin,
Alexander, Samuel. yıllan ara-
mantıgın ve bilgilerune sürecimizin do-
sında yaşamış olan İngiliz yeni-realist
gası konusunda, James'ın pragınatizmi·
filozof. Başlıca eserleri, Space, Time and
ni geliştirerek öne sürmüş oldugu felse-
Deity [MekAn, Zaman ve Tanrı] ve Bea-
fe akunı. Dewey'e göre, düşünceler,
uty and Other Forıııs of Value (Güzellik
kavramlar ve yargılar, bir şeyleri tecrü- ve Diger Deger BiçimJeri]'dur.
be etti~imiz ve gelecekteki sonuçları be- yüz yılın ikinci yarısında egemen
lirlemeye çalıştıgımız zaman belli bir İngiltere'de gözlenen idealist felsefelere
işlevi ytrine getiren, işe yarayan araç-
şiddetle karşı çıkan Alexander, bilgi-
lar, aletlerdir. Önermeler araştırma sü- nin bilen özneden bagıms•z olan bir
recindeki araçlar olarak görülmelidir. Bu dünyanın bilgisi oldutunu savundugu
şekilde degerlendirildigi zaman, aletçili· için, yüzyılın başındaki realist hareke-
ge göre, önerıneler dogru ya da yanlış tin önemli bir ismi olmuştur. Fakat Ale-
olamaz. Onlar, insan tecrübesindeki olay- xander diger yeni-realistlerden, realist
lan, degişmeyi açıklamada ve yorumla- bir temel üzerine dogalcı bir metafizik
mada, insarun ihtiyaçlanm karşılamada, inşa etmek bakımından farklılık göste-
arnaçianna ulaşınasında ve gelecekle il- · rir. Başka bir deyişle, doga bilimlerinin
gili öndeyilerde başanh olmalanna verilerinden yararlanarak empiri.k bir
göre, etkjJi, güçlü ya da yararlı diye de- yoldan kurmuş oldugu metafizigiyle
ger lendirilebilir. ün kazanan Alexander, aym zamanda
Aletçilige göre, düşürune, soyut birta- dogurucu evrim görüşüyle seçkinleşir.
kım ölçütlerle degil de, bir organizma- Bu dogurucu evrim görüşü, deneyimi-
ya, yaşama savaşında, çevreye uyum mizin çeşitli yönleri üzerine refleksiya-
saglamasında ve toplumsal anlamda nun sonuru olan tarihsel bir hipotezdir.
varlıgmı sürdürmeye devam etmesinde Gerçekligi, zamanın ileriye dotru olan
yardımcı oluşuyla yargılanabilir. Yasa- yönüyle belirlenen tarihsel bir süreç, her
lar, kurarnlar ve hipotezler, ancak bir evresinde düzenli yapıların ard arda or-
güçlügü çözdükleri, insan yaşamına taya çıktıgı bir gelişme süreci olarak ta-
katkı yaptıklan sürece anlamhdırlar. sarlayan Alexander'ın evrim ögretisinde
Pratikten kopuk hiçbir düşünce, öner- zaman-mekan evrenin temel malzemesi;
me ve kurarn anlamlı degildir. tkategoriler de maddenin kaba ve sü-
alganın deiiJebilirliğiyle ilgUi kanıt 37
rekli özellikleridir. Maddeden ise ikincil içinde, sırasıyla dışımızdaki bir nesne-
nitelikler ve yaşamla zihin nitelikleri ye ba~h olan ve duyu verilerini kavra-
do~ar. Zihin konusunda idealist ve ikici mamızı sa~layan iç algılar]a, öznenin
görüşlere karşı çıkan Alexander, zihni kendi iç hallerini içebakış yoluyla kav-
fizyolojik ve nörolojik süreçlerin düzen rama olana~ı veren dış algılardan söz
kazanmış yapısı olarak tanımlarken, edilebilir.
bütün bu süreçlerin üstünde ve ötesin- algıcılık [Os. idrlikiye mezhebi; İng. percep-
de, ayrı ve saf bir zihinden söz edileme- tionism; Fr. perceptionisnı; Al. perception-
yece~ini belirtir. Zihnin do~urucu ev- nismus]. İnsan varlı~ının dış dünyayı
rim sürecinin en son ortaya çıkan ürünü do~rudan ve aracısız bir biçimde algı
oldu~unu belirten filozofa göre, Tann layabilece~ini savunan ö~reti.
da evrenin kendisine do~ru yönelmiş Buna göre, insanın yalruzca kendi zi.h-
oldu~u nihai ve en yüksek üründü; nindeki ideleri, kendi zihin hallerini al-
yani, Tanrı ötede, ama henüz gerçekleş gılayabilece~ini öne funduszeue.info Berkeleyci
memiş olan son niteliktir. Ona göre, ide- +öznel idealizmin tam karşısında yer
alistler tarafından öne siirüldü~ü şek alan bir görüş olaı:ak algıcılık, dış dün-
liyle bir gerçekJik derecelerinden söz yadaJd varlıkların nesnel gerçekli~ini
edilemez; zihinler yalın bir biçimde tanıyan ve bu varlıkların, insan tarafın
başka herşeyin yanı sıra ve yanı başın
dan, göründü~ü şekliyle de~il de, ger-
da varolurlar. çekte oldu~u şekliyle algıland1~ını öne
algı [Os. idrtilc; İng. percep tion; Fr. percep ti-
süren anlayışa karşılık gelir.
on; Al. perception]. Ça~daş psikoloji ve Yine, algıcılık, algısal yanıimalara dü-
tepistemolojide, duyusal olarak uyanl- şebildi~imiz için, algının güvenilir bir
ına sonucunda, evler, arabalar, a~açlar
bilgi kaynağı olarak görülemeyece~ini
türünden sıradan nesnelerle ilgili kav-
savunan görüşlere karşıt olarak, algı
rayışa verilen ad. Dış dünyayı duyular
nın sa~lam ve güvenilir bir bilgi kayna-
yoluyla, iç yaşantıları ise tiçebakışla
~ı oldu~unu ve bize do~rudan do~ruya
kavrama yetisi. İnsan varlı~ının kendi-
nesnelerin kendilerini verdi~ini savu-
sini çevreleyen dış dünyadan duyu or-
ganları aracıh~ıyla edindi~i malumat.
nur.
algılar [İng. perceptions; Fr. peraptions). Algı
Söz konusu en genel anlamı içinde,
algı, insana duyu yoluyla gelen malze-
verisine, bir algı ediminde ortaya çıkan
rneye uyum ve birlik kazandıran ve do- ya da varolan şeye verilen ad. Tümelle-
layısıyla, fiziki, fizyolojik, nörolojik, du-
re, suuflara ve geneliemelere işaret eden
yumsal ve bilişsel bileşenleri olan süreci kavramlara, düşüncelere, fikir ve inanç-
ifade eder. Bu çerçeve içinde, algı, bu sü- Iara karşıt olarak, deneydeki somut bi-
recin bilincinde ya da ayırdında olma rimlere karşilık gelen bireysel nesnelere
aniamma geldi~i kadar, duyumsal veri- ve tikellere işaret eden terim.
lerin bir sentezine de karşılık gelir. Yine, Algılar, duyu verisinin eşanlamhsı ola-
algı, idrak ya da sezgisel kavrayış anla- rak kullarulmadı~ı zaman, zihnin, farkb-
mında, bir şeyin do~rulu~unun bilinci- laşmamış duyu verileı ini düzenleme iş
ne varmayı ifade eder. lemindeki ilk adıma karşılık gelir.
Algı bir yandan duyumdan, yani yalıt algının de~işebilirli~iyle ilgili kanıt [İng.
lanmış duyusal nitelikleri idrakten, argument from changeabiUty of perception].
di~er yandan da, imgeleme, arumsama, Bilgiden duyusal bilgiyi anlayan kuşku
kavram oluşturma ve akliyürütme gibi culu~un, dış dünyanın algıya dayanan
daha yüksek zihinsel süreçlerden ayırt bilgisinin irnkaJ\Sız oldu~u göstermek
edilir. Bu ba~lamda, algı, yalın duyu için kullandıgı kanıt ya da akdyürütme-
verilerinin düzenlenmesi ve yorumlan- lerden, algıdaki de~işme ö~esini ön
ması olarak tarumlanabilir. Bu çerçeve plana çıkartaruna verilen ad.
38 algının yanılabilirliğiyle ilgili kanıt
mızda söz konusu olan yetiler aracıl.:ı;ty Belli eylemlerin tekrarlana tekrarlana
la olur. Başka bir deyişle, kendimize iliş bilinçdışı ve mekanik bir hale gelmesi-
kin bilgide de aynı araçları kullanır ve nin sonucu olan, sonradan kazanılmış
dolayısıyla kendimize de, başka herşeye davranış tai"Zı. Kişinin sürekli olarak
bakarken kullandıgınuz gözlüklerle ba- yapmak ve yineleme k suretiyle kazan-
karız. Ve nasıl ki, kendimin dışındaki dıgı davranış biçimi; bir işi, bir hareke-
şeylerin, onlara bakarken sahip oldu- ti, büyük bir çaba göstermeden deneye-
gum özel bakış açısına, kullandıgun . rek, uygulayarak yapabilme becerisi;
gözlüklere uygun gelmeyen yönlerini bi- bir toplumda var olan, süregelen davra-
lemiyorsam, aynı şekilde benimin de nış biçimi için kullanılan terim.
yalnızca söz konusu bakış açıma uyan
Alman idealizmi [İng. Gemıarı idealisııı; Al.
yönlerini bilebilirim. Yani, kendimi yal-
idealisıne alleıııande). Almanya'da yüz-
nızca bir fenomen olarak bilebilirim. Ve
yılda, tKant'la başlayan ve daha sonra
ben, Kant'a göre, yalnızca, birlikli bir
tHegel, tSchelling, tFichte gibi düşü
benin dış dünyaya ilişkin deneye daya-
nan bilgim için kaçınılmaz oldugundan nürlerle devam eden felsefe geleneği.
emin olabilirim. Alman idealist felsefe geleneğinin ilk
algoritma [İng. algorithnı; Fr. algorithrıı]. büyük düşünürü olan Kanı, gerçekligi,
Belirli verilerden hareketle belirli tür- tfenomenler dünyası ve tkendinde şey
den sonuçlara götüren bir hesaplama yı, alanı olarak ikiye bölmüş, ve diskürsif
sonlu bir dizi adımda gerçekleştirmek düşünceyi fenomenler alanıyla sınırla
için kullarolan mekanik işlem. mak suretiyle, natüralist doga görüşüne
alıcılık [İng. receptivity; Fr. recqılivill!; Al. ve dolayısıyla tdogalalıgın içerdigi frne-
rezepliviliil). Genel olarak, pasif bir bilgi- kanizme, tyazgıalıga, tateizme, tegoizın
lenıne sürecirıin karakterine, soyut ve ya- ve thazcılıga karşı çıkmıştır.
ratıcı düşüneeye uzak ama duyu deneyi- Ona göre, duyu-deneyinin dünyasında,
ne oldukça yakın bir bilginin özelliğine yasa, yani dogal yasalar egemen olur. İn
verilen ad. sanın eylemleri de dahil olmak üzere, her
Zihnin yaratıcı, etkin, amaçlı ya da yöne- olay nedensellik zincirindeki bir halka-
lunsel faaliyetlerden farklı, ve duyurnlar- dır. İşte bu alanın dışında bilimsel bilgi-
dan hareketle kavram oluşturma, soyut den söz edilemez; yani, tnumen ya da
kavramlarla yaratıcı düşünme faaliyetine kendinde şey bilinemez. Ama, Kanı'ta
karşıt olarak, yalnızca izlenimler, du- bilimsel bilgiden ya da bilim alanından
yumlar alına, zihinde imgeler meydana ahlak alanına geçildiginde, kendinde
getirme durumunu tanımlayan terirn. şey fikri gelişir ve numen düşüncesi bir
alımlama [İng. reCLplion; Fr. recqıliorı; Al. soyutlama olmaktan çıkarak, aktüel bir
eıııpjımg]. 1 İletişim sürecinde bir bireyin
gerçeklik haline gelir. Başlangıçta yal-
kendisine iletilrnek istenen mesajı alması.
nızca bir soyutlama olan kendinde şey
onu etkin bir biçimde yorumlayarak yeni-
ya da numen, aklın zorunlu bir idesi, in-
den üretmesi eylemi. 2 Bir kültür degeri-
sanın birligi için gerekli olan düzenleyi-
nin, bir filozofun düşüncelerinin başka
ci bir ilke olup Çlkar. Kant'a göre, tahlak
bir kültür çevresi ya da ülkede alıcı bul-
yasası bu idenin gerçekligini kanıtlar ve
ması, iyi ya da hoş karşılanması duru-
Tanrı'nın, tinsel bir varlıgın ve ölüm-
mu.
alışkanlık [Os. İtiytit; İng. habil; Fr. habi- süzlügün varoluşunu ifade eder. Şu
tude; Al. gewohnheit]. Tekrar yoluyla ka- halde, bilimsel dogrulardan daha yük-
zanılan, çok az bir düşünceyle ya da sek olan bir hakikat vardır. Bizim içi-
üzerinde hiç düşünmeden gerçekleşti mizdeki ahlak yasaSl duyular üstü bir
rilip ifade edilen, pek bir dirençle karşı dünyanın varoluşunun kesin teminatı
laşmadan ortaya konan davranış ya da dır, fakat buraya bilimin fizikomatema-
egilimler. tik yöntemleriyle ulaşılamaz.
40 Alman maddeciliği
Bununla birlikte, Kant koşulsuz buyru- olanagı verir. Gerçekligi, Kant sonrası
gun ortaya çıkardıgı spekülatif imkanlan Alman idealist filozoflanna göre, ancak
geliştirmede tedbirli davranır. Ona göre, ve ancak kendi kendisini belirleyen
deneyin suurlaruun ötesine geçilemez, aklın ışıgında yorumladıgımız zaman
kendinde şeye kavramsal düşünen akıl anlayabiliriz; akıl dünyayı, yalnızca ken-
la ulaşılamaz; akıl, şimdi ve burada disi anladıgı zaman, anlayabilir. Fichte,
olana ilişkin dogrudan tecrübenin ötesi- Schelling ve Hegel, işte bu çerçeve içinde
ne geçtiginde, kaosa düşer. Kant, şu metafizigin problemlerini çözecek olan
halde, kendinde şeye götürecek bir yol disiplinin bilgi teorisi oldugunu söyler.
olarak duyguculugu ya da mistisizmi Felsefe temel ve mutlak bilimdir, her-
kabul etmez. Bununla birlikte, o felsefe- şeyi açıklayabilecek olan odur. Olgula-
sinde inanç ögesine bir yer verir. Kant'a ra ilişkin empirik bilgi gerçek bilgi de-
göre, koşulsuz buyruga, ahlak yasasma gildir; dogayı ve tarihi konu alan
duyulan inanç, bizi agnostisizmden, empirik bilimler de bilim olamaz. Bil-
maddecilikten ve determinizmden kurta- mek gerçekligin aktif, canlı, sentetik ve
ru. Ona göre, biz en yüksek gerçekligi, tinsel akışint bilmek ise eger, kendisini
ahlik yasasına inandıgım•z için biliyo- mekansalzamansal ve nedensel diziler
ruz. Ahlak yasası olmasaydı, özgürlük içindeki fenomenlerle sanulayan bir
ve ideal düzen hakkında hiçbir bilgimiz yöntem ve bilgi, bilgi olamaz. Fichte,
olmayacaktı. Ahlak yasası, ahlaksal Schelling ve Hegel bu konuda tam bir
dogrular bizi özgür kılar. uyuşma içindedir. Onlar gerçekligi bir
İşte Kant'ın felsefesinin bu yönü, felse- evrim süreci olarak degerlendirirler.
fede ondan sonra başlayan yeni bir dö- Farklılık gösterdikleri tek nokta, bir
nemin en büyük yol göstericisi olmuş evrim süreci olarak yorumladıklan bu
tur. Kafayla yürek arasındaki karşıtlıga gerçekligin bilgisine ulaşmak için öner-
Kant'ın getirdigi bu çözüm, ve söz ko- dikleri yöntemdir.
nusu çözümün ifade ettigi idealist bakış Alman maddeciliği [İng. gemımı materia-
açısı, Alınan felsefesinde popüler hale lism; Fr. materialisıne allemande]. Alman-
gelmiş, başlıca temsilcileri Fichte, Schel- ya'da yüzyılda Ltidwig tBüclıner,
ling ve Hegel olan Kant sonrası Alman Emst tHaeckel, J. tMoleschott, H. Czolbe
idealizmmin en önemli çıkış noktasını ve Karl Vogt gibi bilim adamı-filozoflar
oluşturmuştur. tarafından savunan maddeci felsefe anla-
Söz konusu idealist filozoflar, spekülas- yışına verilen ad.
yonlannın çıkış noktası olarak akılla Almanya'da, devlet kontrolü albndaki
anlaşılabilir dünyayı, ahlak yasasının üniversitelerde okutulan resmi felsefeye,
kendisiııe işaret ettigi özgürlügü almış doga bilimlerinin gelişimine karşı tinsel
lardır. Gerçekten varolan, gerçek olan yaşamı, radikal reformlara karşı da va-
dünya, ideal ya da duyular üstü dünya- rolan devleti korumayı amaçlayan idea-
dır, aklın ya da tinin dünyasıdır. Bu fi- list felsefenin, gelişen doga bilimlerinin
lozoflar felsefenin tüm problemlerini, deneysel yapısını ifade etmedeki başan
temel ilke olarak, kendi kendisini belirle- sızlıgına bir tepki olarak gelişen söz ko-
yen tinsel faaliyeti görmek suretiyle çöz- nusu anlayış, maddeci bir metafizigi,
meye çalışırlar. Onlar, bilgiyi ve tecrü- hümanist ve idealist bir ahlak anlayışıy
beyi, dogayı ve tarihi bu tinsel faaliyet la birleştirerek, spekülatif felsefenin aşı
aracılıgıyla açıklarlar. Fichte, Schelling rılıkianna ve teolojik sonuçlanna şiddet
gibi idealist düşünürlere göre, ideal ilke le karşı çıkmıştır.
kategorileri düzenleyerek, kuramsal ve Başka bir deyişle, bilimler üzerine dü-
pratik aklı birleştirerek, bilgimize birlik şünmenin bir sonucu olan bu maddeci
kazandırır ve bize mekanizmle teleoloji hareket, derinlikli bir felsefe akımı oluş
arasındaki karşıtlıgın üstesinden gelıne turamamış olsa da, oldukça etkili ol-
Althusser; Louis 41
olmayıp, olumsal degişmeler; bir top- Bununla birlikte, orta her insan için
lumsal sistemi dogrudan etkileyen çeliş aynı olmadıgı gibi, her eylem için de bir
kiler çoklugtınun olaganüstü yoğunlugu orta yoktur. Orta, koşullar degiştigi öl-
nun istisnai sonuçlandırlar. Dolayısıyla, çüde, her insana göreli olur. Omegin,
tarihin yanımızda ve bizimle oldugu yemek söz konusu oldugunda, orta, ye-
görüşünün neredeyse dini kesinligine tişkin ve güçlü bir güreşçiyle küçük bir
Marksizmde yer olmamak gerekir. çocuk için farklı olacaktır. Yine de, Aris-
Althusser, kendi tantihümanizmiyle öz- toteles'e göre, aşın uçları açık seçik ola-
nenin tademi merkezileşmesi sürecinin rak gösteren uygun ya da göreli bir orta
doruk noktasını meydana getiren postya- vardır. Buna göre, cesaret adı verilen
pısalalık ve postmodernizm yolunda erdem, korkaklık ile gereksiz ve düşün
önemli bir kilometre taşı oluşturur. Zira, cesiz atılganlık, cömertlik. müsriflik ile
ona göre, sadece insanın kendi kendisini cimrilik, adalet ise haksızlık yapma ile
gerçekleştirme süreci olarak tarih görü- haksızlıga maruz kalma arasındaki
şünün degil, fakat toplumsal yaşamın dogru ortadır.
temeli ya da kaynagı olarak özerk birey- Öte yandan, bazı eylemler için, bir orta
sel tfail veya aktör düşüncesinin redde- hiçbir şekilde söz konusu olamaz; çünkü
dilmesi gerekmektedir. bu eylemler, dogalan geregi, kendilerin-
altıkhk [İng. subalternation; Fr. subalterna- de her zaman kötüyü ve kötülügü ba-
nndınrlar. Buna göre, kin, lursızlık, ci-
tion; Al. subalternatioıı]. Özne ve yükle mi
ayıu olan iki önermenin niteliklerinin
nayet ve zina kendinde ve kendi başına
ayıu, niceliklerinin farklı olması hali.
kötüdür.
t Aristoteles karesinde alt alta duran altküme [İng. subset; Fr. sous-enseıııble].
önermeler, yani tümel olumlu ile tikel Tüm üyeleri başka bir kümenin üyesi
olumlu ve tümel olumsuz ile tikel olum- olan, başka bir küme tarafından içerilen
suz önermeler altıktırlar. Altıkhk ilişkisi kümeye verilen ad.
amaç [Os. gdye; İng. md; Fr. fin; Al. ende].
söz konusu oldugunda, geleneksel olarak
Genel olarak, ulaşılmak istenen, bir ey-
tümel önermenin tikel önermeyi içerdigi
leme kaynak olan hedef, insaıun bilinçli
düşünülmüştür.
eylemiyle erişmek istedigi erek, reflek-
altın kural [İng. golden rule; Fr. regle d' or].
si! bir davranışı n degil de, iradi bir ey-
Ahlak felsefesinde, birçok filozof tarafın
Linux , Bilim , Ekonomi , Sanat , Alışveriş , Edebiyat , Seyahat , Hobi , Tarih , Din , Dünya , Kitap , Sağlık , Genel , Teknoloji , Reklam , Eğitim , İnternet , Doğa
Felsefe : Bilgiyi Sevmek, Bilgiyi Aramak Epistemoloji : Bilgi Felsefesi Bilgi : Özne ile nesnenin birleşmesi. Sonucu elde edilen üründür. Empirik Bilgi : Deneyimsel Bilgi Temellendirme : Gerçek, Kanıt Septisizm : Şüphecilik (kuşkuculuk) Dogmatizm : Doğuştarıcılık Entuisyonizm : Sezgicilik Dualizm : İkicilik ( Hem madde hem düşünce ) Kritisizm : Eleştiricilik Fenomenolojizm : Özbilimcilik Humanizm : İnsan Felsefesi Ontoloji : Varlık Felsefesi İdealizm : Varlık Düşüncedir Determinizm : İnsan Ahlaki Eylemlerinde Özgür Değildir. İndeterminizm : İnsan Ahlaki Eylemlerinde Özgürdür. Otodeterminizm : İnsanın Özgürlüğü Kendi Elindedir. Meşruiyet : Yasallık ( Hukuka Uygun ) Sosyalizm : Eşitliğe Dayalı Ekonomik Düzen Kapitalizm : Özgürlüğe Dayalı Ekonomik Düzen Liberalizm : Özgürlüğe Dayalı Yönetim Biçimi Kominizm : Eşitliğe Dayalı Yönetim Biçimi Teizm : Tanrının Varlığını Savunan Görüş Ateizm : Tanrı Tanımazcılık Agnostisizm : Bilinemezcilik Panteizm : Tüm Tanrıcılık Paradigma : Doğayı ve Varlığı Açıklamak İçin Kullanılan Ortak Bakış Açısı Tutarlılık : Mantık Kurallarına Uygunluk |
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası