karacaoğlu av fişekleri / FİŞEKLER > FİŞEK DOLUM MALZEMELERİ « monash.pw

Karacaoğlu Av Fişekleri

karacaoğlu av fişekleri

12 CAL. LUXOR 32 GR 10 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. ZUBER 25 GR NUMARA BILDIRCIN AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. ZUBER 28 GR 10 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. ZUBER 30 GR 8 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. ZUBER 36 GR 3 NUMARA AV FİŞEĞİ : TL

12 CAL. MESCO 28 GR 10 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. MESCO 34 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. MESCO 34 GR 5 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. MESCO 34 GR 4 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. MESCO 34 GR 3 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. JET 32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. STERLİNG 28 GR 10 NUMARA AV FİŞEĞİ :,00 TL

12 CAL. MİRAGE 32 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. MİRAGE 36 GR 5 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. MİRAGE 36 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. FİOCCHİ 32 GR 4 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. FİOCCHİ 32 GR 5 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. FİOCCHİ 34 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. NOBEL SPORT 34 GR 4 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. NOBEL SPORT 34 GR 5 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. NOBEL SPORT 34 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. NOBEL SPORT 32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. NOBEL SPORT 32 GR 8 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. WİNCHESTER 28 GR 8 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. REMİNGTON SHURSHOT DİSPERSANT

33 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. REMİNGTON SHURSHOT DİSPERSANT

33 GR 9 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. BORNAGHİ 32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. BORNAGHİ 32 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. BORNAGHİ 32 GR 5 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. SELLİER BELLOT 32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. WİNCHESTER 32 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. WİNCHESTER 32 GR 3 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RC 1 CACCIA 33 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RC 2 CACCIA 34 GR 3 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RC 32 CACCIA 32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RC S4 SPECİAL 33 GR 8 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RC30 CACCİA30 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ :

,00 TL

12 CAL.RC 3 DİSPERSANTE 33 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RC SİPE 32 GR 4 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

CAL. RC SİPE 32 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RC SİPE 32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RC TİTANO 31 GR 8 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL.RİO GAME LOAD 34 GR 4 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RİO 36 GR 4 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RİO 36 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL.İMPERİAL 32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. B&P PELLAGRİ 32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. B&P PELLAGRİ 34 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. B&P ACTİVE PELLAGRİ 

32 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. REMİNGTON SHURSHOT FIELD LOAD 

32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. MESCO NUMARA BILDIRCIN AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. ÖZKURSAN CLK 9 NUMARA BILDIRCIN AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. STERLİNG BOMBASTİC SES FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. ZUBER SES FİŞEĞİ ,00 TL

12CAL. YENİ-TÜR SES FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. ÖZKURSAN SES FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. MESCO SES FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. KAISER 34 GR 5 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL.MECA 28 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL.MECA 28 GR 8 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. MECA 30 GR 10 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. MECA 36 GR 4 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL 

12 CAL. ZUBER 32 GR 10 NUMARA BİOR TAPA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. ZUBER 30 GR 10 NUMARA BİOR TAPA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. ZUBER 34 GR 5 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL 

12 CAL. ZUBER 34 GR 3 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. ZUBER 32 GR 5 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. ZUBER 24 GR 7,5 NUMARA TRAP FİŞEĞİ : ,00 TL 

12 CAL. ZUBER SES FİŞEĞİ : ,00 TL 

12CAL.JET 34 GR 1 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12CAL.JET 34 GR 2 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12CAL.JET 34 GR 3 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12CAL.JET 30 GR 8 NUMARA AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. JET EXTREMA 24 GR 7,5 NUMARA TRAP FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. JET WORLD SERIES 24 GR 7,5 NUMARA TRAP FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL.JET 34 GR 1 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL.JET 34 GR 2 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. JET 34 GR 3 NUMARA AV FİŞEĞİ :,00 TL

12 CAL.JET 34 GR 4 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. JET 34 GR 5 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL.JET 34 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL.JET 30 GR 8 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL.JET 32 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. JET 32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. APOLLO BILDIRCIN FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. YAF 34 GR 2 NUMARA AV FİŞEĞİ  : ,00 TL

12 CAL. YAF 34 GR 3 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. YAF 28 GR 9 NUMARA BİOR TAPA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. STERLİNG 30 GR 11 NUMARA BİOR TAPA AV FİŞEĞİ :,00 TL

12 CAL. FİOCCHİ 10 NUMARA BILDIRCIN FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. STERLİNG 24 GR 7,5 NUMARA TRAP FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. STERLİNG 24 GR 9,5 NUMARA SKEET FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. STERLİNG 34 GR 6 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. STERLİNG 34 GR 5 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. STERLİNG 34 GR 4 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. STERLİNG 34 GR 2 NUMARA AV FİŞEĞİ :,00 TL

12 CAL. STERLİNG 2 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. STERLİNG 34 GR 1 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. ÖZKURSAN KLASİK SERİ 34 GR 1 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. ÖZKURSAN NUMARA BILDIRCIN AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. KAISER28 GR 9 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12CAL. KAISER 30 GR 8 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. KAISER 30 GR 9 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. KAISER 30 GR 10 NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL 

12 CAL. YAF 32 GR 7 NUMARA AV FİŞEĞİ  : ,00 TL

12 CAL. B&P PELLAGRİ 30 GR AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RC JK6 T2 35 GR AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. REMİNGTON KEÇE TAPA 32 GR AV FİŞEĞİ : ,00 TL

36 CAL. REMİNGTON TEK KURŞUN AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. SUPER XX PRESTİGE  AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. RİO 34 GR AV FİŞEĞİ : ,00 TL

12 CAL. REMiNGTON 8 NUMARA 28 GR AV FİŞEĞİ ,00 TL

12 CAL. MEGA 24 GR TRAP FİŞEĞİ KOLİ FİYATI : ,00 TL

12 CAL. GR WİNHESTER NUMARA AV FİŞEĞİ : ,00 TL

1 1

2 2

3 ÇAĞRI Değerli Katılımcılar, Adli Bilimler Kongresi, Nisan tarihlerinde Paloma Pasha Resort Özdere, İzmir de gerçekleştirilecektir. Yoğun çalışmalarımıza kısa da olsa ara verip bir araya gelmek, ürettiklerimizi paylaşmak, dinlenmek ve eğlenmek, ileride yapacağımız çalışmalar için bize güç verecektir. Bu yıl Adli Tıp Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu olarak, önceki kongrelerde sizlerden aldığımız geri bildirimleri değerlendirerek çalışmaya başladık. Alanımızın güncel gelişmelerini hep birlikte tartışacağımız paneller, çalıştaylar, konferanslar, sözel ve poster sunumlarının yanı sıra dinlenme ve birlikte hoş zaman geçirme fırsatımızın da bulunacağı bir kongre programı hazırlamaktayız. Bu aşamada; hepimizin ortak dileği olan, alanımızın bilimsel değerleri ön planda tutan bir yapıya kavuşması adına, değerli hocalarımızın deneyimlerine ve sevgili gençlerimizin enerjisine gereksinim duyuyoruz. Bilimsel ve sosyal açıdan yakaladığımız güzel birlikteliğin süreceğini umuyor, Nisan da, sizleri Adli Bilimler Kongresi ne, İzmir e bekliyoruz. Prof. Dr. Akça Toprak Ergönen Kongre Başkanı 3

4 KURULLAR KONGRE BAŞKANI Akça TOPRAK ERGÖNEN KONGRE SEKRETERİ Oğuzhan EKİZOĞLU DÜZENLEME KURULU Gürcan ALTUN Nadir ARICAN İ. Özgür CAN Başar ÇOLAK Abdi ÖZASLAN Anıl ÖZGÜÇ Gözde YEŞİLTEPE KUZ BİLİMSEL KURUL Berna AYDIN (BAŞKAN) Nursel GAMSIZ BİLGİN (SEKRETER) Kemalettin ACAR Necmi ÇEKİN Halis DOKGÖZ Gökhan ERSOY Gönül FİLOĞLU Ahmet HİLAL SOSYAL KOMİTE Mehmet Ali MALKOÇ Mert Onur ÖZDEMİR Elif SAZAK UYGUL BİLİMSEL DANIŞMA KURULU Adli Tıp Bülteni Ulusal Danışma Kurulu üyeleri BİLDİRİ ÖDÜLLERİ JÜRİSİ Berna AYDIN Akça TOPRAK ERGÖNEN Nadir ARICAN Kemalettin ACAR Taner AKAR Behnan ALPER Necmi ÇEKİN Gürsel ÇETİN Başar ÇOLAK Gökhan ERSOY Serhat GÜRPINAR Ahmet HİLAL Neylan ZİYALAR 4

5 DESTEKLEYEN KURULUŞLAR Kongre, TÜBİTAK B Yurt İçi Bilimsel Etkinlik Düzenleme Programı ile desteklenmektedir. 5

6 BİLİMSEL PROGRAM Nisan , Perşembe Nilüfer Salonu Lotus Salonu Amazon (Papağanı) Salonu Ara (Papağanı) Salonu 00 Öğle Yemeği 00 30 AÇILIŞ VE AÇILIŞ KONFERANSI "Bakışın Esaretindeki Beden: Marina Abramoviç" Konuşmacı: Dr. Halis Ulaş Panel 1 Panel 2 Suça Sürüklenen Çocuğun Değerlendirilmesi Adli Genetikte Yeni Nesil Sekanslama ve Önemi Oturum Başkanı: Oturum Başkanları: Dr. Necmi Çekin Dr. Ersi Abacı Kalfoğlu Konuşmacılar: Dr. Gönül Filoğlu Dr. Lale Tırtıl Adli Tıp Yönünden Sorun Alanları Konuşmacılar: Hakim Murat Aydın Suça Sürüklenen Çocuğun Ceza Sorumluluğunun Belirlenmesi Dr. Burçak Vural Yeni Nesil Dizileme Teknolojisi ve Uygulama Alanları Fidan Balcı Çocukların Ceza Sorumluluğunun Belirlenmesinde Esas Alınan Adli Tıp Raporu İle İlgili Yargıtay Kararları Dr. Abdulkadir Yıldız Çocuklarda Nöroanatomik Gelişme ve Ceza Sorumluluğu Dr. Özlem Gencer Suça Sürüklenen Çocuğun Psikiyatrik Değerlendirilmesi Dr. Özlem Bülbül Yeni Nesil Sekanslama Yöntemiyle Biyocoğrafik Soy ve Fenotip Tayini 45 Kahve Molası 00 30 Panel 3 Panel 4 Türkiye de Tıbbi Belgelemenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile İmtihanı Oturum Başkanları: Dr. Ümit Biçer Dr. Ömer Kurtaş Konuşmacılar: Dr. Şebnem Korur Fincancı Kerem Altıparmak ASİSTAN HEKİM ÇALIŞMA GRUBU Çekişmeli Boşanma Davalarında Çocuk İstismarı İddiaları Oturum Başkanları: Dr. Başar Çolak Dr. Neylan Ziyalar Konuşmacılar: Av. Seda Akço Çocuk İstismarı Konusunun Boşanma Sürecinde Kötüye Kullanımını Engellemek için Yapılabilecekler Dr. Süha Miral Boşanma Davalarına Eşlik Eden Cinsel İstismar İddialarında Değerlendirme Süreçleri TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ ÇALIŞMA GRUBU 30 AÇILIŞ KOKTEYLİ & DİNLETİSİ Çalıştay 1 Çalıştay 2 Cinsel Şiddet Olgularının Sizi Nasıl Zehirleyebilirim? Yönetimi ve Değerlendirmesi Dr. Gökhan Ersoy Dr. Ümit Ünüvar Göçeoğlu Dr. Hülya İşler BİLİMSEL ETKİNLİK ÇALIŞMA GRUBU BİLİRKİŞİLİK VE MALPRAKTİS ÇALIŞMA GRUBU 6

7 Nisan , Cuma Nilüfer Salonu Lotus Salonu Amazon (Papağanı) Salonu Ara (Papağanı) Salonu Uzmanına Sorun 1 Olay Yeri İncelemesinde Adli Tıp Uzmanın Yeri ve Önemi Konuşmacı: Dr. Mehmet Tokdemir Ara Çalıştay 3 ( Minerva Salonu ) Adli Olgularda Etik Yönetim Dr. Şebnem Korur Fincancı Panel 5 Perinatal Anne Ölümleri Oturum Başkanları: Sözel Sunumlar 1 Sözel Sunumlar 2 Sözel Sunumlar 3 Dr. Çağlar Özdemir Oturum Başkanları: Oturum Başkanı: Oturum Başkanları: Dr. Cafer Uysal Dr. Aysun Balseven Odabaşı Dr. Mehmet Cavlak Dr. Neylan Ziyalar Konuşmacılar: Dr. Mustafa Talip Şener Dr. Özge Ünlütürk Dr. Erkan Çağlıyan Perinatal Anne Ölümlerinde Temel Nedenler Dr. Bülent Şam Perinatal Anne Ölümlerinde Otopsi Teknikleri ve Bulguları 15 Kahve Molası & Poster Tartışması 1 15 Konferans 1 Girişim Görmüş Kalplere Postmortem Yaklaşım Oturum Başkanı: Dr. Kemalettin Acar Konuşmacı: Dr. Doğu Kılıç 30 Öğle Yemeği 30 00 Öğle Arası Sunumu 1 "Mişima ile Zebercet Nasıl Öldü? Edebiyatta İntihar" Konuşmacı: Dr. Anıl Özgüç Panel 6 Ruhsal Durum Bozukluklarının Değerlendirilmesi ve "Rehberimiz"deki Yeri Oturum Başkanları: Sözel Sunumlar 4 Sözel Sunumlar 5 Sözel Sunumlar 6 Dr. Yasemin Günay Balcı Oturum Başkanları: Oturum Başkanı: Oturum Başkanları: Dr. Kağan Gürpınar Dr. İsmail Birincioğlu Dr. Abdi Özaslan Dr. Behnan Alper Konuşmacılar: Dr. Elif Tolgay Dr. Nevriye Tezer Dr. Ümit Biçer Dr. Neşe Direk Tecirli 15 Kahve Molası & Poster Tartışması 2 45 Panel 7 Adli Tıp Uygulamalarında Kurumsal ve Bölgesel Farklılıklarımız Oturum Başkanları: Sözel Sunumlar 7 Sözel Sunumlar 8 Sözel Sunumlar 9 Dr. Sermet Koç Oturum Başkanı: Oturum Başkanları: Oturum Başkanları: Dr. Kenan Karbeyaz Dr. Birol Demirel Dr. Taner Akar Dr. Nevzat Alkan Konuşmacılar: Dr. Murat Akbaba Dr. Anıl Özgüç Dr. Yasemin Günay Balcı Adli Tıp Kurumu Birimleri ve Afiliye Üniversite Hastaneleri Dr. Serhat Gürpınar Sağlık Bakanlığı Hastaneleri ve Afiliye Olmamış Üniversite Hastaneleri 00 Ara 00 00 Deneyim Paylaşımı 1 Sözel Sunumlar 10 Sözel Sunumlar 11 Sözel Sunumlar 12 Çocuk Cinsel İstismarı Oturum Başkanları: Oturum Başkanları: Oturum Başkanı: Konuşmacı: Dr. Gökhan Ersoy Dr. Ahmet Hilal Dr. Ayşe Kurtuluş Dereli Dr. Necmi Çekin Dr. Ömür Şanyüz Dr. Gözde Yeşiltepe Kuz Çalıştay 4 Ege nin Lezzet Kültürü Dr. Ali Rıza Tümer 00 GALA KONSERİ - THE ROCKTORS (JAZZ BAR) EĞİTİM VE BURS ÇALIŞMA GRUBU 7

8 Nisan , Cumartesi Nilüfer Salonu Lotus Salonu Amazon (Papağanı) Salonu Ara (Papağanı) Salonu Uzmanına Sorun 2 Mağdur Profili Konuşmacı: Dr. Serhat Gürpınar Çalıştay 5 (İZMİR ATK) Adli Otopsi Dr. Mehmet Tokdemir Dr. Abdi Özaslan Dr. Tansev Boran 30 Ara 00 Panel 8* Adli Radyoloji-Postmortem Uygulamalar Oturum Başkanları: Sözel Sunumlar 13 Sözel Sunumlar 14 Sözel Sunumlar 15 Dr. Gürsel Çetin Oturum Başkanları: Oturum Başkanları: Oturum Başkanları: Dr. Berna Şenel Eraslan Dr. Musa Dirlik Dr. Özlem Erel Dr. Başar Çolak Konuşmacılar: Dr. Hacer Yaşar Teke Dr. Gökmen Karabağ Dr. Mehmet Ali Malkoç Dr. Elena Kranioti Çürümüş / İskeletleşmiş Kalıntıların Değerlendirilmesinde Postmortem BT Uygulamaları Dr. Silke Grabherr Postmortem Tıbbi Görüntüleme Uygulamaları Dr. Oğuzhan Ekizoğlu Adli Radyolojinin Klinik Adli Tıpta Kullanımı 15 Kahve Molası & Poster Tartışması 3 15 Konferans 2* Ölümlü Dalış Kazalarında Adli Tıbbi Araştırma Oturum Başkanı: Dr. Nadir Arıcan Konuşmacı: Dr. Frantisek Novomesky 30 Öğle Yemeği : 00 Öğle Arası Sunumu 2 "Tıp Eğitimi ve Ayırımcılık Projesi" Konuşmacılar: İnt. Dr. Lodos Yıldız Dr. Gözde Yeşiltepe Kuz Panel 9* Panel 10 Bedensel Hasarların Adli Tıbbi Değerlendirmesi Adli Mikrobiyolojide Güncel Durum Oturum Başkanları: Oturum Başkanı: Dr. Ali Rıza Tümer Dr. Gökhan Ersoy Dr. İ. Özgür Can Konuşmacılar: Konuşmacılar: Dr. Eric Baccino Dr. Hüseyin Çakan Fransa&#;da Mevcut Sistem ve Adli Adli Bilimlerde Mikrobiyota Tıbbi Değerlendirme Kriterleri Dr. Ahmet Hilal Türkiye&#;deki Uygulamalar ve Yaşanan Sorunlar Dr. Barış Toraman Karşılaştırmalı Hukuktaki Örnekler Çerçevesinde Bedensel Zararın Değerlendirilmesi Dr. Meltem Kökdener Adli Entomolojide Güncel Yaklaşımlar 15 Kahve Molası & Poster Tartışması 4 8

9 00 00 Panel 11* Avrupa da ve Dünyada Adli Tıp Uzmanlık Eğitimi Oturum Başkanı: Çalıştay 6 Dr. Kemalettin Acar Yeni Jenerasyon Psikoaktif Konuşmacılar: Maddeler Dr. Silke Grabherr Dr. Frantisek Novomesky Avrupa da Adli Tıp Uzmanlık Eğitimi Dr. Dilek Battal Dr. Elena Kranioti Yunanistan da Adli Tıp Uzmanlık Eğitimi Dr. Eric Baccino Fransa da Adli Tıp Uzmanlık Reformu Güncel Konular Deneyim Paylaşımı 2 Dünyadaki Beslenme Gerçekleri, Obezite ve Kronik Hastalıklar, Neler Otopsi Salonunun Sırları Yapılmalı? Konuşmacı: Konuşmacı: Dyt. Gizem Taşkın Dr. Tansev Boran MALULİYET ÇALIŞMA 00 GRUBU 00 O SES ADLİ BİLİMLER YARIŞMASI (NİLÜFER SALONU) 00 Nisan , Pazar Nilüfer Salonu Lotus Salonu Amazon (Papağanı) Salonu Ara (Papağanı) Salonu Konferans 3 Deneyim Paylaşımı 3 Bilirkişilikte Güncel Gelişmeler Etik Sorunlarımız Oturum Başkanı: Konuşmacılar: Dr. Ekin Özgür Aktaş Dr. Yaşar Bilge Konuşmacı: Dr. Gürcan Altun İzzet Başara 45 Kahve Molası 30 Panel 12 Kongremiz Nasıl Geçti? Gelecek Kongre için Önerileriniz? Oturum Başkanları: Dr. Berna Aydın Dr. Akça Toprak Ergönen 30 ÖDÜL TÖRENİ & KAPANIŞ BOARD SINAVI Kongre, TÜBİTAK B Yurt İçi Bilimsel Etkinlik Düzenleme Programı ile desteklenmektedir. * İşaretli panellerde eş zamanlı çeviri bulunmaktadır. 9

10 KONUŞMA ÖZETLERİ 10

11 SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUKLARIN CEZA SORUMLULUĞUNUN BELİRLENMESİ Murat Aydın (E) Hâkim Çocuk Adalet Sisteminin en temel sorunlarından birisi, suç sayılan fiili işleyen çocuğun kusurluluğunun (ceza sorumluluğunun) bulunup bulunmadığıdır. Çocukların ceza sorumluğunun var olup olmadığı, ceza sorumluluğunun başlangıç yaşının saptanması, çocukluğa özgü özelliklerin ceza sorumluluğuna yönelik etkileri birbirinden önemli ve tartışmalı konulardır. Ülkemizde çocukların ceza sorumluğunun başlangıcı konusunda asgari yaş sınırı 12 olarak kabul edilmiştir. 12 yaşından küçük çocuklar ile 15 yaşından küçük sağır ve dilsizlerin ceza sorumluğunun bulunmadığı kabul edilmiştir. 12 yaşından küçük bir çocuğun (veya 15 yaşından küçük bir sağır ve dilsizin) ceza sorumluluğunun bulunmadığı aksinin ispatı mümkün olmayan kanuni bir karine olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle belirtilen yaş grubundaki çocukların ceza sorumluluğunun var olup olmadığı konusunda bir araştırmaya gidilmeyecektir. 15 yaşını doldurmuş olmakla birlikte 18 yaşını doldurmamış olan çocuklar ile 18 yaşını doldurmuş ve fakat 21 yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizlerin ceza sorumluğunun var olduğu kabul edilmiş, ancak bu kişilerin içinde bulundukları yaş küçüklüğü veya sağır ve dilsizlik hali nedeniyle kusurluluk hallerinin diğer kişilerden daha az olduğu düşüncesi ile cezalarında indirim yapılması benimsenmiştir. Bu yaş grubundakilerin ceza sorumluluğunun var olup olmadığı hususu TCK nın 31 ve maddeleri kapsamında araştırılmayacaktır. Ancak bu yaş grubundakilerin akıl hastalığı nedeniyle ceza sorumluluğunun bulunmadığı düşünülüyor ise sayılı TCK nın maddesi kapsamında, ceza sorumluluğunu kaldıran bir akıl hastalığının veya ceza sorumluluğunu azaltan bir akıl zayıflığının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekecektir. 12 yaşını doldurmuş olmakla birlikte 15 yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğunun var olup olmadığı konusunda kanun koyucu kesin bir kanaat bildirmeyip, bu yaş grubundaki çocukların ceza sorumluluğunun var olup olmadığının araştırılmasını ve bu konuda yargılamayı yapacak mahkemenin bir karar vermesini hükme bağlamıştır. 15 yaşını doldurmuş olmakla birlikte 18 yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler de aynı kurala tabidir. 12 yaşını doldurmuş olmakla birlikte 15 yaşını doldurmamış olan çocuklar ile 15 yaşını doldurmuş olmakla birlikte 18 yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizlerin ceza sorumluluğunun var olup olmadığının tespitinin nasıl yapılacağı önemli bir sorundur. Çocukların ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığını tespit etme görevi münhasıran yargılamayı yapacak mahkemeye ait olmakla birlikte mahkeme bu görevini yerine getirirken çocuğun ceza sorumluluğunun tespiti hususu teknik bilgiyi gerektiren bir konu olduğundan bilirkişi görüşüne başvuracak, kararını da bilirkişinin görüşüne dayandıracaktır. Bu çalışmada; ceza sorumluluğu kavramı ile ceza sorumluluğunun var olup olmadığı konusunda karar verecek mahkemenin vereceği kararda göz önünde bulunduracağı bilirkişi raporlarının kimler tarafından, nasıl bir inceleme sonucunda ve hangi içerikte hazırlanması gerektiği konusunda değerlendirmeler yapılacaktır. 11

12 ÇOCUKLARDA NÖROANATOMİK GELİŞİM VE CEZA SORUMLULUĞU Dr. Abdulkadir Yıldız Suça sürüklenen çocukların hüküm giymeleri açısından yıllarına ait Türkiye İstatistik Kurumunun verileri incelendiğinde suç anındaki yaş gruplarına göre; yaş grubunda olanlardan cezaevine giren hükümlü olduğu, yaş grubunda olanlardan cezaevine giren hükümlü olduğu görülmektedir. Bu beş yıllık sürede, toplam suça sürüklenmiş çocuğun cezaevine girmiş olması çocuk suçluluğunun ülkemiz açısından ne kadar önemli bir sorun teşkil ettiğini ortaya koymaktadır. Suç türleri açısından tüm yaş gruplarında ilk sırada Hırsızlık, ikinci sırada ise Yağma suçu olduğu görülmektedir. Gelişmiş toplumların tümü çocuklar ve yetişkinler arasında seçme, seçilme, evlenme, araç kullanma, alkol alma, sözleşme imzalama, kendileri hakkında medikal kararlar verebilme gibi konularda yasal amaçlarla kronolojik yaş sınırı çizmektedirler. Ülkemizde de olduğu gibi bu konularda belirlenen yaş sınırı büyük oranda 18 yaş civarı olarak belirlenmiştir. Bu fikrin altında yatan ana fikir çocukların yetişkinlere göre belirli kapasite ve yeteneklerden yoksun olduğu gerçeğidir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Birleşmiş Milletler Çocuk Adaletinin Yönetimi Hakkında Asgari Standart (Beijing) (Pekin) Kuralları taraf devletlere; ceza sorumluluğu konusunda asgari bir yaş belirleyip bu yaşın altında kalan çocukların ceza sorumluluğunun olmadığının başka bir araştırmaya gerek kalmadan kabul edilmesini ve bu durumdaki çocuklar hakkında bir adli kovuşturma yapılmaksızın haklarında gerekli önlemlerin alınmasını sağlama yükümlülüğü getirmiştir. Ayrıca bu sınırın çocuğun duygusal, zihinsel, entelektüel olgunluğa ulaştığı yaşın altında tutulması gerektiği vurgulanmıştır. Çocuklar suça sürüklendiğinde ve bir ceza sorumluluğu yaşı belirlemeye geldiğinde taraf ülkeler arasında 7 yaş ile 18 yaş sınırı arasında değişen uygulamalar olduğu görülmektedir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi uygulamaları incelemiş ve yaşlarını ceza sorumluluğunun başlangıç yaşı olarak erken bulmuştur. Ceza sorumluluğu başlangıç yaşı kaç olmalı ve neye göre belirlenmelidir? Bu sorunun cevabı ergenlerin nöroanatomik ve psikososyal gelişim süreçlerinde aranmalıdır. Çocuk ve ergen ceza sorumluluğuna etkisi açısından ergenlik döneminde beynin gelişimindeki önemli değişimleri inceleyecek olursak: 12 yaşına kadar kortikal bölgelerde gri madde hızla artarken 12 yaşından sonra kullanılmayan bağlantıların sinaptik budanması başlar ve bunun sonucu olarak gri maddede azalma görülür. Korteksteki gelişim ve olgunlaşma süreci beyinde bölgelere özel bir zamanlama farkı göstermektedir. Motor ve duyusal sistemleri içeren temel fonksiyonlarla ilgili bölgeler en erken olgunlaşırken bu sistemleri birbirine bağlayan yüksek derecede sinir bağlantıları içeren bölgeler daha geç olgunlaşır. En çarpıcı bulgu dürtü kontrolü, yargılama ve karar verme işlevlerini yürüten dorsolateral prefrontal korteksin kalınlığının ve olgunlaşmasının erişkin düzeyine 22 yaş civarı ile en geç ulaşan bölge olmasıdır. Beyindeki nöral devrelerin verimli işlemesini sağlayan sinir liflerinin myelinizasyonun sonucu olarak beyaz madde artışı görülür ki prefrontal bölgelerdeki bu süreç tüm ergenlik boyunca hatta erken erişkinlik döneminde de devam eder. Daha verimli nöral bağlantılar prefrontal bölgelerin bir ahenk içinde çalışarak önceden plan yapabilme, risk ve ödül değerlendirmesi, komplike kararlar verebilme gibi daha yüksek bilişsel fonksiyonlar için gereklidir. Gri madde azalması ve beyaz madde artmasının bir sonucu olarak beynin yürütücü işlevlerinin şefi olan prefrontal korteks ile duyguların, ödül ceza deneyimlerinin işlendiği limbik sistem arasındaki bağlantının anatomik olarak güçlenmesinde artış görülürken aynı zamanda iki bölge arasındaki yolaklarda dopamin reseptör yoğunluğunda ve dağılımında önemli değişiklikler ortaya çıkar. Ergenlik döneminin ilk yarısında görülen bu dopaminerjik aktivite insan gelişiminin herhangi bir zamanında görülen aktiviteden daha fazladır. İnsanın haz deneyimlerini işlemesi açısından oynadığı kritik rol nedeniyle dopaminin ergenin heyecan arama davranışı üzerinde önemli etkileri vardır. Dopaminerjik sistemin yanı sıra duygudurum, uyku, anksiyete, dürtüsellik gibi birçok davranış açısından önemli etkilere sahip serotonerjik sistem, beynin majör inhibitör nörotransmitteri olarak kortikal yeniden 12

13 yapılanmaya katkıda bulunan GABAerjik sistem, özellikle limbik bölgenin yeniden yapılanmasındaki nörokimyasal süreçte önemli rol oynayan Glutamat ve NMDA reseptörleri gibi majör nörotransmitter sistemleri ergenlik dönemi boyunca yeniden yapılanmasını sürdürür. Bunların yanı sıra ergenlik döneminde hipotalamik-pituiter-gonadal aksın aktive olması ve ergenin cinsel açıdan üretkenlik kazanması ile bu döneme özgü davranışsal ve duygusal değişiklikler ortaya çıkmakla birlikte davranış denetimini sağlayan prefrontal korteks ile duyguların işlendiği limbik sistem bu dönemde halen olgunluğa ulaşamamıştır. Hem beyinde meydana gelen nöroanatomik ve nörokimyasal değişimler nedeniyle hem de psikososyal nedenlerle ceza sorumluluğu değerlendirmesinde önemli yeri olan ahlaki, sosyal, hukuki muhakeme ve yargılama, karar verme, dürtü kontrolü gibi yeteneklerde ergenlerin yetersizlik gösterdiği anlaşılmaktadır. Bunların sonucu olarak da ergenlerde kendi normal gelişim düzeylerinin bir parçası olarak akran etkisine açık olma, risk zarar değerlendirmesi yapamama, heyecan arayışı içinde olma, dürtüsel davranma, gelecek planlaması yaparken kısa dönem sonuçlara odaklanma gibi durumların kriminal tercihlerde bulunmalarına yol açabildiği ve kusurluluklarını azaltabildiği görülmüştür. Prefrontal korteksin olgunlaşmasına ve nörokimyasal süreçlerin tamamlanmasına kadar tüm bu yeteneklerin ergenlerde tamamen yokluğundan söz edilemez. Literatürde ergenlerin ceza sorumluluğu başlangıç yaşını belirlemeye çalışan birçok çalışma yapılmış olup farklı yeteneklerin farklı zaman çizelgeleri göstererek olgunlaştığı, belirli yaştaki ergenlerin bazı bakımlardan yetişkinler gibi olabileceği, bazı bakımlardan ise olamayacağı ortaya konulmuştur. Genel olarak temel bilişsel işlevlerin ve mantıksal akıl yürütmenin 16 yaş civarında olgunlaştığı ve bu dönemde soğuk bilişsel düzey ile ilgili olan zaman ve akran baskısının bulunmadığı, bir yetişkinden konsültasyon alabilme imkanının bulunduğu, dürtüsel karar verme tehlikesinin minimal olduğu, oy verme, kendisi hakkında medikal kararlar alabilme gibi yasal süreçlerde yeterlilik gösterebildikleri saptanmıştır. Duygusal uyaranların yoğun olduğu, kendilerini sınırlamada güçlük çektikleri durumlarla ilgili olan psikososyal olgunlaşmalarının ise 18 yaşından sonra 20 li yaşlarda tamamlandığı saptanmıştır. Söz konusu durumlar, ergenlerin bilişsel kapasiteyi harekete geçirmekte zorlandığı ve akran grubu içinde dürtüselliğin ön planda olduğu yüksek riskli davranışlara yönelerek heyecan arayışı içine girdiği sıcak bilişsel düzey ile ilgili suç davranışı, alkol alma, araç kullanma gibi yasal süreçleri kapsar. Bu çalışmalar arasında yılında sonuçları Law and Behavior dergisinde yayınlanmış, farklı kültür ve coğrafyalardan toplam 11 ülkede yaşlar arasında birey üzerinde yapılmış çok uluslu bir çalışmanın sonuçları dikkat çekicidir. Çalışmanın sonucunda bilişsel olgunlaşma ile psikososyal olgunlaşma arasında bir olgunlaşma açığı (maturation gap) olduğu, temel bilişsel kapasite ve mantıksal akıl yürütmenin 16 yaş civarında olgunlaştığı, yargılama, karar verme, dürtü kontrolü, akran etkisine direnme, heyecan arayışı gibi psikososyal alanlarda 18 yaş sonrasında olgunlaşmanın gerçekleştiği, bu nedenle de yasal yaş sınırları belirlenirken iki farklı yaş sınırı gözetilmesi gerektiği sonucuna varmışlardır. Birincisi temel bilişsel kapasite ve mantıksal akıl yürütmenin olgunlaştığı ve zaman baskısı, duygusal uyaranlar ve zorlayıcı etkinin karar verme kapasitelerini engellemesinin olası olmadığı durumlar için geçerli olan 16 yaş sınırı, ikincisi ise söz konusu baskı, uyaran ve etkilerin olduğu durumlar için psikososyal olgunlaşamama nedeniyle 18 yaş veya üzeri bir yaş sınırıdır. Literatür ergenlik döneminde beyinde meydana gelen nöroanatomik ve nörokimyasal değişimler ile psikososyal olgunlaşma durumuna göre ceza sorumluluğu başlangıç yaşı için yaş arası bir yaşı işaret ederken ülkemizde belirlenen 12 yaş sınırının düşük bir yaş sınırı olduğu görülmektedir. Son 10 yılda ülkemizde yaş arası çocukların ceza sorumluluğu değerlendirmelerini içeren bazı çalışmalar incelendiğinde; yıllarında Gaziantep te yapılan bir çalışmada %72 oranında, yıllarında Eskişehir de yapılan bir çalışmada %74 oranında, yıllarında Kahramanmaraş ta yapılan bir çalışmada %10,8 oranında, yıllarında Adıyaman da yapılan bir çalışmada %75 oranında, yıllarında Muğla ve Kahramanmaraş ta yapılan bir çalışmada %29,3 oranında ceza sorumluluklarının tam olduğu yönünde raporlar 13

14 verilmiş olduğu görülmüştür yaş grubu çocukların nöroanatomik ve psikososyal olgunlaşamama düzeyleri oranlardan bazılarının yüksek olduğunu düşündürmektedir. Sonuç: Çocuk ve Ergenlerde nöroaanatomik gelişim ve psikososyal olgunlaşma düzeylerine göre; 1. Temel bilişsel fonksiyonlar ve mantıksal akıl yürütme 16 yaş civarında olgunlaşmaktadır. 2. Yüksek bilişsel fonksiyonlar 22 yaş civarında olgunlaşmaktadır. 3. Psikososyal olgunlaşma yaş arasında olmaktadır. 4. Ceza sorumluluğu başlangıç yaşı olarak 12 yaş erken bir yaş olup yaş sınırının yükseltilmesi gerekmektedir. 5. Suça sürüklenen çocuklara yönelik olarak yargılama sisteminde ve tıbbi değerlendirmede cezalandırmaya yönelik bakış açısı yerine toplumdan eksterne edilmeksizin sosyal ve psikolojik destekle rehabilitasyon öncelikli güvenlik tedbirlerinin uygulanması yönünde duyarlılık geliştirilmesi gerekmektedir. 14

15 YENİ NESİL DİZİLEME TEKNOLOJİSİ VE UYGULAMA ALANLARI Dr. Burçak Vural İstanbul Üniversitesi, Aziz Sancar Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Genetik AD, İstanbul, TÜRKİYE DNA nın moleküler yapısının belirlendiği yıllardan bugüne kadar geçen zaman diliminde moleküler genetik alanında çok hızlı teknolojik gelişimler yaşanmıştır. Bunlardan en önemlilerinden biri de İnsan Genom Projesi (İGP) sürecinde ortaya çıkan yeni nesil DNA dizileme teknolojisidir. Dizileme teknolojisinde Sanger (enzimatik dideoksi tekniği) ve Maxam-Gilbert (kimyasal degredasyon) dizileme metodları birinci nesil dizileme olarak ifade edilmektedir. Bu metodlar jel sistemi kullanılarak yapılan dizileme teknikleridir. Sanger yöntemi, daha sonra florasan boyaların kullanıldığı bir teknik ile otomatize edilerek kullanılmaya başlanmıştır. İkinci nesil dizileme- YND olarak adlandırılır. Jel kullanılmayan ve nükleotid dizilemenin eşzamanlı yapılabildiği yeni nesil dizilemede kullanılan dizileme sistemleri arasında teknik farklar bulunmaktadır. Üçüncü nesil dizileme teknolojisi ile de tek hücre bazında değişimlerin yakalanması olası hale gelmektedir. İnsan genom dizisinin yayımlanması sonrası genom, ENCODE, genom, Kanser Genom Atlası, Kanser Hücre Hattı Ansiklopedisi ve Kan Profilleme Atlası gibi projelerde YND teknolojisi kullanılması ile insan genomu dizisi hakkında artan bilgiler ışığı altında, hastalık patogenezinde rol oynayan genlerin ve moleküler tanı biyobelirteçlerinin belirlenmesi büyük bir ivme kazanmıştır. Bu bağlamda, hastalık tanı, prognoz ve terapötik yanıt için çeşitli moleküler belirteçler üzerinde çalışmalar halen tüm hızıyla sürmektedir. Bu gelişmelerin ile birlikte kişiselleştirilmiş olarak hastalığın izlenmesi, tedavinin başarısı için daha da önemli hale gelmiştir. YND kullanılarak varyasyon profilendirilmesi ile, organizmalarda gen varyasyonlarının belirlenmesi yanında transkript, epigenetik ve metagenomik varyasyonlar da belirlenebilmektedir. YND teknolojisi tıbbi genetik alanı dışında adli bilimler, botanik, zooloji, arkeoloji ve ziraat gibi pek çok bilim alanında kimliklendirme ve çeşitlilik gibi faklı konular için kullanılmaktadır. 15

16 Özet YENİ NESİL SEKANSLAMA YÖNTEMİYLE BİYOCOĞRAFİK SOY VE FENOTİP TAYİNİ Dr. Özlem Bülbül İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Adli Tıp Enstitüsü, İstanbul, Türkiye Adli bilimlerde biyolojik delillerin değerlendirilmesinde rutin analizlerde en fazla kullanılan genetik markırlar STR sistemleri olmasına rağmen bu markırlara alternatif veya tamamlayıcı olan yöntemlerde bulunmaktadır. li yıllardan itibaren insan genomunun tamamının dizinlenmesiyle beraber insan genetik yapısının hakkında daha fazla bilgi veren sistemler de geliştirilmiştir. Bu sistemlerden adli genetikte kullanımı ile adli bilimlerde büyük rol oynayacağı düşünülen markırlardan biri de SNP markırlarıdır. SNP markırları tek bir nükleotidde oluşan DNA sekans varyasyonları olup bütün genomda oldukça sık görülür. Genom boyunca dağılmış olan bu markırlar genetik yapı hakkında pek çok bilgiyi içerir. SNP markırları adli uygulamalarda kimliklendirmede, fenotip belirlemede, nesep ve soy tayininde kullanılmaktadır. Günümüzde kimliklendirmeye yönelik fiziksel özellik olarak sadece cinsiyet ayrımı yapılmaktadır. Bunun yanında kullanılacak diğer fiziksel özellikler şüpheliye /kişilere daha hızlı ulaşmamızı sağlayacaktır. Adli bilimlerde kişilerin gözle görülebilen fiziksel karakterleri (göz, saç ve ten rengi gibi) ve biyocoğrafik soy tayinleri SNP (Single Nucleotide Polymorphism, Tek Nükleotid polimorfizmi) markırları ile yapılabilmektedir. Ancak bu bilgilere ulaşmak için çok sayıda SNP lokusunun bir arada çalışılması gerekir. Yeni nesil sekanslama (NGS, Next generation Seguencing veya MPS- Massively Parellel Sequencing) ile birçok SNP lokusunun tek bir iş akışında analizi mümkündür. Bu çalışmada; biyocoğrafik soy ve fenotip (göz, saç ve ten rengi) tayininde kullanılan SNP panelleri ve NGS uygulamaları tartışılmıştır. Soy ve fenotip tayini için kullanılan istatistiksel yöntemlerin doğrulukları ve geçerlilikleri ile ilgili günel çalışmalar tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: SNP, NGS, biyocoğrafik soy, fenotip 16

17 ÇOCUK İSTİSMARI KONUSUNUN BOŞANMA SÜRECİNDE KÖTÜYE KULLANIMININ ENGELLENMESİ İÇİN YAPILABİLECEKLER Av. Seda Akço Bilen Aile içi cinsel istismar iddialarının özellikle ailenin dağılma aşamasında ortaya atılması, uygulamacılarda istismarın istismar edildiğine dair bir şüpheye neden oluyor. Bu konuda elimizde bir kantı yok ama karşılaşılan vakalar üzerinden dile getirilen kaygılar var. Bu durum, çocuk istismarı ile mücadele konusunda çok tehlikeli bir kapı aralıyor. Burada söz konusu olan iki ihtimal de göz ardı edilebilir gibi değil. Eğer, uygulamacılar boşanma veya velayet gibi aile hukukundan kaynaklanan davalarda ileri sürülen istismar iddialarının hepsine şüphe ile yaklaşırlarsa, bu çocukları korumasız bırakır. Öte yandan, anne baba arasındaki uyuşmazlığın bir uzantısı olarak gerçek olmayan istismar iddialarına çocukların konu edilmesi de çocukları korumasız bırakır ve örseler. Ben boşanma sürecinde istismarın istismar edildiğini iddia edebilecek bilgiye sahip değilim ama şüphelendiğim durumlar ile karşılaştım. Bu nedenle bu konu üzerinde konuşulmasını önemsiyorum ama konuşmaya başlamadan önce çerçevenin ve kuralların belirlenmiş olması gerektiğini düşünüyorum. İyi bir çocuk koruma sisteminin sadece olan ile değil olma ihtimali olan ile ilgilenmesi gerektiği ilkesinden hareketle, eğer istismarın istismarı ihtimali var ise bununla çocuk koruma sisteminin ilgilenmesi gerektiğini söylemeliyiz. Ancak bunu yaparken, şüphe durumunu dile getirmekle yetinip, sorunu çözümsüz bırakmaktan kaçınmak gerekir. Bu nedenle, bu sunumun konusu hukuken alınabilecek önlemleri ortaya koymak. Bir boşanma davası sırasında bir çocuk istismarı iddiası dile getiriliyorsa, en az iki hukuki süreçten söz ediliyor demektir. Birincisi bir boşanma ve/veya velayet davası, bir de çocuk istismarı fiiline ilişkin soruşturma ve kovuşturma. I. Boşanma Boşanma davalarında, çocuk taraf değildir. Velayet davalarında da çocuk değil, anne baba davanın taraflarını teşkil etmektedir. Çocuğun talep ve ihtiyaçları, davanın taraflarınca dile getirilir. Bu da çoğu kez çocuğun talep ve ihtiyaçları ile tarafların talep ve ihtiyaçlarının karışmasına neden olmaktadır. Bu oturumun konusunu oluşturan şüphe hali de buradan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, ilk olarak burada hukuken yapılabileceklere bakmak gerekir. Aile hukukundan doğan davalarda çocuğun adalete erişim hakkını, görüşlerini ifade etme hakkını güvence altına almak üzere düzenlenmiş Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesi 1, bu alanda en elverişli hukuki metinlerden biridir. Türkiye, Sözleşmeyi aşağıdaki alanlarda uygulamayı kabul etmiştir: Boşanma Ayrılık Velayet Kişisel İlişki Kurulması Babalık Sözleşmenin öngördüğü usuli güvenceler, sözünü ettiğimiz sorunun çözümünde kullanılabilecek ve işlevsel hukuki güvencelerdir. Bunlardan birincisi, çocuğun bilgilendirilmesidir. İç hukuk tarafından görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip olduğu düşünülen çocuğa, adli makamlar karşısında kendisini etkileyen kovuşturmalarda, aşağıda sıralanan haklar ve bunları talep etme yetkisi verilmelidir: 1 Sözleşme, 25 Ocak tarihinde Strasbourg da imzalanmış ve 1 Temmuz tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşme yi 9 Haziran tarihinde imzalamış ve 18 Ocak tarihinde onaylamıştır Sayılı Onay Kanunu 1 Şubat Sayılı Resmi Gazete de yayımlanmıştır. 17

18 İlgili tüm bilgileri edinme; Görüşlerine başvurulması ve görüşlerini ifade etme; Bu görüşlere uyulmasının ve herhangi bir kararın olası sonuçları hakkında bilgilendirilme. İkinci güvence, çocuğa özel temsilci atanmasıdır. Çocuğu etkileyen davalarda, velayet hakkına sahip olan kişilerin çocuğu temsil etmeleri, çocuğun yararına aykırı olduğu için, çocuğun bizzat veya diğer kişiler ya da organlar yoluyla özel bir temsilci için başvurma hakkı olmalıdır. Aynı zamanda mahkemelerin de çocuğu etkileyen davalarda, velayet hakkına sahip olan kişilerin çocuğu temsil etmelerinin, çocuğun yararına ters düştüğü hallerde, çocuğa özel bir temsilci atama yetkisine sahip olmalıdır. Ayrıca çocuklara, görüşlerini ifade etmekte kendilerine yardımcı olması için, kendi seçimleri olan uygun bir kişi tarafından yönlendirilme konusunda başvurma hakkı da tanınmalıdır. Bunun yanında adli makamlara da aşağıdaki sorumlulukların verilmesi gerekmektedir: Çocuğun tam bilgilendirilmesi Çocuk hakkında yeterli bilgi toplama Çocuğa serbestçe görüşlerini ifade etme olanağı tanınması Bunun yanında adli makamlar, iç hukuk tarafından çocuğun refahının tehlikede olduğu belirlenen durumlarda, bağımsız hareket etme gücüne sahip olmalıdırlar. Türk Medeni Kanunu (TMK) ve devamı maddelerinde hakime, çocuğun gelişim ve güvenliğinin tehlikeye düştüğü durumlarda anne babanın velayetini kaldırmaya kadar varan tedbirler alma yetkisi verilmektedir. Ebeveynlerin, hakimin bu yetkisini etkin biçimde kullandığına dair fikir ve tecrübe sahibi olmaları da, anne babaların çocuğun yararına aykırı davranmalarını önlemede etkili olacaktır. Ancak uygulamada, Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse hâkim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır. diyen TMK maddesi ile hakimler, sözleşmede yer alan güvenceleri re sen uygulama yetkisi almakta iseler de, bu yetkilerini kullanmamaktadırlar. Bu nedenle, Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesinde yer alan çocuğun görüşünü ifade etmesine ve bağımsız temsiline dair güvencelerin yasa ile düzenlenmesini talep etmek gerekmektedir. Özetle, boşanma davalarında çocuğun; görüş oluşturma ve görüşlerini serbestçe ifade etme konusunda seçeceği bir yetişkinden yardım alma, kendisini anne babasından bağımsız bir temsilci ile temsil ettirme, hakları ve olası karar türleri hakkında bilgi alma gibi olanaklara sahip olması, çocuğun anne babası tarafından yanlış yönlendirilmesini önleyecektir. Çocuğun bunları talep etme hakkı olması gerekmekle ve önemli olmakla birlikte, bu güvencelerin çocuğun talebine bağlı olması halinde hayata geçirilemeyeceği de göz ardı edilmemelidir. Nitekim, Sözleşme nin yılında yürürlüğe girmiş olmasına rağmen bugüne kadar uygulamaya geçirilememiş olması da bunu kanıtlar niteliktedir. Bu nedenle, hakime resen bu hükümleri uygulama yetkisinin verilmesi de önemlidir. II. Cinsel İstismar İddiası İle İlgili Soruşturma ve Kovuşturmalar Devletin asıl görevi, çocuğun ihmalkar ve istismar niteliğindeki davranışlara maruz kalmasını önlemektir (ÇHS md). Çocuk gelişimi açısından da en etkili müdahale önleme aşamasında gerçekleştirilendir. Böylece ihlalin vereceği zarar ile çocuk hiç karşılaşmamış olacaktır. Bu nedenle önleme aşamasında yapılabileceklerin özenle ve ayrıntılı biçimde planlanması ve uygulanması önemlidir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi nin () sayılı Tavsiye Kararı gibi bir çok tavsiye kararında, bildirimin bir idari birime yapılması, idari birimce yapılacak inceleme sonucunda adli makamlara bildirimin gerçekleştirilmesini ve bu süreçte muayenenin uzman bir ekipçe yapılmasının sağlanmasını, mağdur çocuğa ve ebeveynine tedavi olanağının sağlanmasını ve diğer sosyal destek hizmetlerinin sunulmasını öngörmektedir. 18

19 Mağdur çocuklarla ile ilgili bildirim, muayene ve müdahale süreçlerinde ihtiyaç duyulan hizmetlerin doğru biçimde yapılandırılması da, çocukların boşanma davaları sırasında anne babalarına karşı korunmalarını sağlamak bakımından etkili olacaktır. Son olarak da, istismarın delilinin olmayacağı varsayımı ile mücadele etmek gerekmektedir. İstismar olaylarının tanığının olmaması, delilinin olmadığı anlamına gelmez. İspatlanmasındaki zorlukları elbette dikkate almak gerekir. Bu dikkat gereği; fiziksel delillerin zarar görmemesi için toplumun bilgilendirilmesinden, bu alanda çalışan ekiplerin uzmanlaşmasını sağlamaya ve uzmanlaşmış ekiplerin istismar soruşturmalarında delil değerlendirmek üzere görevlendirilmesini güvence altına almaya, beyan delilinin çapraz sorgu yöntemi ile alınmasına kadar bir çok alanda çalışmak gerekmektedir. Sonuç olarak, çocuk istismarı iddialarının boşanma davalarında gerçeğe aykırı biçimde ileri sürülmesi ve bu suretle avantaj elde etmeye çalışılması gibi bir şüphe var ise, bu sistemde açık olduğunun göstergesidir. Derhal bu açıklar üzerine odaklanılmaz ise, bir yandan var ise bu tür kullanımlar artacak, öre yandan uygulamacıların bu iddialara güveni zayıflayacağı için etkili müdahale etme olasılığı azalacaktır. Bu tehlikeden çocukları korumak için, sadece sistemdeki zafiyeti göstermekle yetinmeyip, bir çözümü olduğunu söylemek ve bu çözümü ısrarla talep etmek gerekmektedir. 19

20 PERİNATAL ANNE ÖLÜMLERİ Dr. Erkan Çağlıyan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Maternal ölüm, bir kadının gebeliği ve gebelik bitiminden sonraki 42 gün içinde, gebelik süresinden ve gebelik yerinden bağımsız olarak, tesadüfi veya kazara olaylar dışında, gebelikle ilişkili veya gebeliğin şiddetlendirdiği sebeplere bağlı ölüm olarak tanımlanmaktadır. Ekim de ülke lideri kendi ülkelerinde kadın, erkek ve çocuk sağlığının iyileştirilmesine yönelik 8 maddelik Milenyum Gelişim Hedefleri deklarasyonunu imzaladı. Deklerasyonda Hedef5a ile ile yılları arasında maternal mortalitenin % 75 azaltılması amaçlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bölgelere göre değişiklik göstermekle birlikte, ile yılları arasında dünya genelinde maternal mortalite oranları azalmış ancak global maternal mortalite % 43 azalarak milenyum gelişim hedeflerinin gerisinde kalmıştır. Global maternal mortalitenin % 99 unu Dünya Bankası nın düşük ve orta gelir düzeyi olarak tanımladığı ülkelerdeki maternal mortalite oluşturmaktadır. Maternal mortalitenin yaklaşık % 73 ünü doğrudan obstetrik nedenler, % 27 sin dolaylı nedenlerden kaynaklanmaktadır. Doğrudan maternal mortalitenin en önemli sebepleri hemoraji (%27), hipertansiyon (%14), sepsis (% ) ve abortus (), embolism ve diğer direkt obstetrik nedenlerdir (% ). Bununla birlikte 35 yaş üstü gebeliklerin artması ve obezite prevelansındaki artış dünyanın birçok ülkesinde dolaylı maternal mortalite oranlarının artışına sebep olmaktadır yılı verilerine göre Türkiye de maternal mortalite oranı / dır. Global verilere parelel olarak Türkiye de doğrudan maternal mortalitenin en sık nedenlerini obstetrik kanamalar, gebeliğin hipertansif hastalığı, emboli, sepsis ve abortuslar oluşturmaktadır. Üç gecikme modeline göre maternal mortalitenin % 53 ü bir gecikme grubunda yer almıştır. Maternal mortalite konusunda toplumsal bilincin arttırılması, anne adaylarının gebelik, gebelik komplikasyonları ve öncü belirtileri konusunda eğitimi, yüksek risk taşıyan gebelerin belirlenerek yeterli donanıma sahip sağlık merkezlerine ulaşmalarının sağlanması, sağlık hizmet vericilerinin doğrudan ve dolaylı maternal mortalite nedenleri ve önleme yönelik düzenli eğitimleri ile maternal mortalite oranlarının azaltılması mümkün görülmektedir. 20

21 RUHSAL DURUM BOZUKLUKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE REHBERİMİZ DEKİ YERİ Doç. Dr. Neşe Direk Tecirli Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Travma kişinin gerçek ya da göz korkutucu biçimde ölüm, ağır yaralanma ya da cinsel saldırı gibi bir olayı doğrudan yaşaması, tanıklık etmesi, yineleyici biçimde benzer olaylara maruz kalması şeklinde tanımlanmaktadır. Toplumdan topluma ve dönemden döneme değişmekle birlikte toplumun %70 inin travmatik bir olaya maruz kaldığı ancak büyük kısmında herhangi bir psikopatoloji gelişmezken, diğer kısmında TSSB başta olmak üzere farklı ruhsal problemler gelişebilmektedir (Kessler et al., ; Bonanno, ; Benjet et al., ). Travmatik yaşantıdan hemen sonraki saatlerde ortaya çıkan, gün içinde gerileyen, travmaya verilen şiddetli psikolojik tepkiyi tanımlayan Akut Stres Reaksiyonu sersemlik hissi, bilinçlilik durumunda bozulmalar, dikkatte azalma, uyaranları anlamakta zorluk, dezoryantasyon, dissosiyatif stupor haline dek ilerleyebilen etraftan kopma hali, ajitasyon, aşırı aktivite, panik anksiyete belirtileri ile seyreden bir tablodur ve her durumda travma ile ilişkili bir psikopatolojiye evrilmeyebilir. Ancak bu belirtilerin 3 günün üzerinde sürdüğü durumlarda Akut Stres Bozukluğu tablosunun gelişip gelişmediği mutlaka incelenmelidir. Akut Stres Bozukluğu DSM 5 te tanımlanan, travmatik yaşantılar sonrası meydana gelen ve travmatik olayı yeniden yaşantılama (kabuslar ve flashbackler), kaçınma (travmayı çağrıştıran durumlardan), duygudurum ve bilişle ilgili problemler (olumsuz inanışlar ve anhedoni) ve aşırı uyarılmışlık ve reaktivite (agresyon, irritabilite, hipervijilans ve uyku problemleri) şeklinde sınıflanabilecek belirti kümelerinden oluşan 14 belirtiden en az 9 belirtinin bulunduğu ve işlevselliği bozan ruhsal bir hastalıktır (American Psychiatric Association. & American Psychiatric Association. DSM-5 Task Force., ). Bu belirtilerin 1 aydan uzun sürmesi durumunda ise Travma Sonrası Stres Bozukluğundan bahsedilir. Her bir bozukluğun belirli tanı kriterleri psikiyatrik rehberlerde tanımlanmıştır ve tümünün ortak özelliği, işlevsellikte belirgin derecede bozulmaya yol açmasıdır. Ancak travmatik yaşantı sonrası meydana gelebilecek rahatsızlıklar bunlarla sınırlı değildir. Uyum Bozukluğu, Majör Depresif Bozukluk, Anksiyete Bozuklukları, Alkol-Madde Kullanım Bozuklukları, Somatoform Bozukluklar, Dissosiyatif Bozukluklar ve Cinsel İşlev Bozuklukları gibi çok sayıda psikiyatrik hastalığın travmatik yaşantılar sonrası görülebilddiği de bilinmektedir. Dolayısıyla travmatik yaşantı sonrası bireylerin değerlendirilmesi sürecinde olaydan hemen sonra yapılan değerlendirmeler, olaydan etkilenmeyi tam olarak ortaya koymayabilir. Sadece travma ile ilişkili bozukluklara odaklanılması da, travma sonucu oluşan diğer psikopatolojik tabloların da gözden kaçmasına neden olabilir. Bu nedenle bu kişilerin değerlendirilmesi sürecinde psikiyatri uzmanlarının da dahil edilmesi ve özellikle erken dönem değerlendirmeleri sonrasında, yeniden değerlendirmenin mutlaka yapılması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Travma, akut stres reaksiyonu, akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, adli psikiyatrik değerlendirme Kaynaklar American Psychiatric Association., & American Psychiatric Association. DSM-5 Task Force Diagnostic and statistical manual of mental disorders : DSM American Psychiatric Association. Benjet, C., Bromet, E., Karam, E. G., Kessler, R. C., McLaughlin, K. A., Ruscio, A. M., Shahly, V., Stein, D. J., Petukhova, M., Hill, E., Alonso, J., Atwoli, L., Bunting, B., Bruffaerts, R., Caldas-de-Almeida, J. M., de Girolamo, G., Florescu, S., Gureje, O., Huang, Y., Lepine, J. P., Kawakami, N., Kovess-Masfety, V., Medina- Mora, M. E., Navarro-Mateu, F., Piazza, M., Posada-Villa, J., Scott, K. M., Shalev, A., Slade, T., ten Have, M., Torres, Y., Viana, M. C., Zarkov, Z., & Koenen, K. C The epidemiology of traumatic event exposure worldwide: results from the World Mental Health Survey Consortium. Psychological medicine, Bonanno, G. A Loss, Trauma, and Human Resilience: Have We Underestimated the Human Capacity to Thrive After Extremely Aversive Events? American Psychologist, Kessler, R. C., Sonnega, A., Bromet, E., Hughes, M., & Nelson, C. B Posttraumatic Stress Disorder in the National Comorbidity Survey. Archives of General Psychiatry,

22 ADLİ TIP HİZMETLERİNDE KURUMSAL FARKLILIKLAR Prof. Dr. Yasemin Balcı Ülkemizde adli tıp hizmetleri temel olarak Adli Tıp Kurumu ve bağlı birimleri, Üniversite Hastaneleri ve Sağlık Bakanlığı Hastanelerinde sunulmaktadır. Adli Tıp Kurumu ve Bağlı Birimlerinde Hizmet Sunumu Hizmet Çeşitliliği: Adli Tıp Kurumu ve bağlı birimlerinde çalışanlar Adalet Bakanlığı personeli olup Kurumun kendi içinde hiyerarşik yapısı ve teşkilat şeması mevcuttur. Bütünsel olarak bakıldığında Resmi Bilirkişi Kurumu olarak tanındığından yargı birimlerinin bilirkişilik konusundaki her türlü talebini karşılamaya çalışmaktadır. Bu çerçevede olgu çeşitliliği açısından avantajlı bir konumu vardır. Kurum merkezinde çalışanlar, ilgili kurul veya ihtisas dairesinin görev alanıyla ilgili konularda hizmet sunduklarından, kendilerini daha çok o alanda geliştirmektedir. Perifer birimleri olan Şube Müdürlüklerinde ise her türlü olgu ile karşılaşılmaktadır. Özlük Hakları: Hizmet sunumu Adli Tıp Kurumu Kanunu, Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği çerçevesinde sunulmaktadır. Özlük hakları açısından çalışan personel Döner Sermaye İşletme Yönetmeliği çerçevesinde ek ödeme alabilmektedir. Adli Tıp Kurumu Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği mevcut olup atama ve nakillerle ilgili henüz bir yönetmeliğinin olmaması bir dezavantaj olarak düşünülebilir. Ek ödeme açısından ihtisas kurulları ve ihtisas dairelerinde çalışan raportörler belirlenen kriterlere göre performans puanı elde etmekte ve buna göre ek ödeme yapılmaktadır. Adlî Tıp Kurumu Başkanı Başkan Yardımcıları Adlî Tıp İhtisas Kurulu Başkanları İhtisas Kurulu Üyeleri monash.pw Müşaviri Adlî Tıp Grup Başkanları İhtisas Dairesi Başkanları ile Döner Sermaye Saymanlık Müdürü performans kriterlerine tabi tutulmaksızın ortalama performans puanı üzerinden değerlendirilir. Perifer birimleri olan Şube Müdürlükleri için de aynı durum geçerlidir. Sağlık Bakanlığı Hastanelerinde Hizmet Sunumu Sağlık Bakanlığında adli tıp hizmetleri giderek yaygınlaşmakla birlikte şimdilik Eğitim ve Araştırma Hastanelerinde yürütülmektedir. Bunlar da kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. 1- Eğitim ve Araştırma Hastaneleri, 2- Sağlık Bakanlığı Ortak Kullanım Yönetmeliği çerçevesinde bir Tıp Fakültesi ile ortak kullanılan Eğitim ve Araştırma Hastaneleri. Bu iki birimde hizmet sunumu benzer şekildedir. Ancak özlük hakları açısından bazı farklılıklara sahiptir. Hizmet çeşitliliği: Adli Otopsi işlemleri Adli Tıp Kurumu birimlerinde yapıldığından bu birimlerde sadece yaşayan adli olgulara hizmet sunulmaktadır. Her türlü travma, cinsel suç, çocuk istismarı, yaşlı istismarı, kadına yönelik şiddet ve adli psikiyatrik olgular gibi klinik adli tıp çerçevesinde olgu çeşitliliğine sahiptir. Kurum merkezinde çalışanlar, ilgili ihtisas kurul ya da dairesinin görev alanıyla sınırlı konularda çalışırken, hastanelerin Adli Tıp Polikliniklerinde her türlü klinik adli tıp olgusuyla karşılaşılmaktadır. Bu açıdan, otopsi hizmetleri hariç tutulursa Adli Tıp Şube Müdürlükleri ile benzer hizmet çeşitliliğine sahiptir. Hastanelerin Adli Tıp Polikiklerinde, hastanede tedavi görmüş olguların her türlü tıbbi kayıt ve tetkik sonuçlarına ulaşılabilmesi, multidipliner yaklaşım gerektiren olgularda diğer uzmanlık alanlarından destek alınabilmesi, bu birimlerdeki en avantajlı konulardan birisidir. Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüklerinde, raporlama aşamasında bir tetkik sonucu, tıbbi belge ya da farklı uzman görüşüne ihtiyaç hissedilmesi durumunda, bu durum rapora kaydedilerek yargı birimleri aracılığıyla yazışmalar yapılarak temin edilebilmektedir. Bu durum raporlama ve yargı sürecini oldukça uzatmaktadır. Bu konuda çekingen davranılırsa da hizmet kalitesi olumsuz etkilenebilmektedir. Hastanelerin Adli Tıp Polikliniklerinde sunulan hizmet kalitesi bahsi geçen nedenlerle daha nitelikli olmasına ve hizmetin aynı uzmanlık eğitim sürecinden geçen adli tıp uzmanları ve hatta akademisyenler tarafından gerçekleştirilmesine rağmen, tamamında olmayıp bir kısmında bile olsa, Adli Tıp Polikliniklerinde düzenlenen raporlar için, yargı mercilerince yeniden Şube Müdürlüklerinden rapor talep edilebilmektedir. Hem hastanelerde çalışan adli tıp uzmanlarını rencide eden, hem Şube Müdürlüğünün iş yükünü gereksiz şekilde artıran hem de yargı sürecini uzatan bu tutumun ortadan kaldırılması için önlem alınmalı ya da düzenleme yapılmalıdır. Özlük Hakları: Sağlık bakanlığı hastanelerinde performans puanı hesaplamasında kullanılan temel kriterlerden birisi klinik ortalaması, diğeri hastane ortalamasıdır. Adli tıp uzmanının bulunduğu tüm kamu hastanelerinde adli tıp poliklinikleri mevcut olmakla birlikte adli tıp kliniği şeklinde bir klinik bulunmamaktadır. Adli Tıp Poliklinikleri, asistanı/tıpta uzmanlık öğrencisi olmayan Eğitim Araştırma Hastanelerinde klinik olarak değerlendirilmemekte ve buralarda çalışan adli tıp uzmanlarının performans puanı hesabında hastane ortalaması 22

23 temel alınmaktadır. Ancak, Sağlık Bakanlığı Ortak Kullanım Yönetmeliği çerçevesinde bir tıp fakültesi ile ortak kullanılan Eğitim ve Araştırma Hastanelerinde uzmanlık eğitimi veriliyorsa yani asistan/tıpta uzmanlık öğrencisi varsa Adli Tıp Poliklinikleri, herhangi bir kliniği bulunmamasına rağmen klinik olarak değerlendirilmektedir. Girişimsel işlemler listesindeki puanlara göre elde edilen puan öğretim üyesi ve asistanlar arasında paylaştırılarak klinik ortalaması alınmaktadır. Bu durumda performans puanı hesabında, uzmanlar için klinik ortalamasının %75 i, hastane ortalamasının %25 i dikkate alınırken, asistanlar için klinik ortalamasının %25 i ile hastane ortalamasının %75 i dikkate alınmaktadır. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunca yayımlanan girişimsel işlemler listesinde adli tıpla ilgili olarak iki başlık mevcuttur. Bunlar; : Adli muayene ve rapor tanzimi: 80 puan, : Dosya üzerinden adli rapor tanzimi: 50 puan şeklindedir. Yargıyı tatmin edecek şekildeki nitelikli adli raporların düzenlenmesi zaman alıcıdır. Çocuk istismarı, cinsel suç gibi multidisipliner yaklaşım ve özen gerektiren durumlarda, bir muayene ortalama 1 saat süre alabilmektedir. Bazı komplike dosyaların incelenip raporlandırılması da aynı şekilde zahmetli olmakta, kimi kez saatlik ve hatta daha fazla inceleme gerektirebilmektedir. Asistanı olan eğitim araştırma hastanelerinde doğal olarak klinik ortalaması çok düşük kalmaktadır. Burlarda çalışan uzman ve asistanlar mağdur olmaktadır. Öyle ki, belirlenen kriterler doğrultusunda hesapnan ek ödeme miktarı, hiçbir hizmet üretimine katılmayan bilimlerinde çalışanlara ödenenden az olabilmektedir. Her şey para olmamakla birlikte, hiç çalışılmasa daha fazla ek ödeme alınabilecek bir durumun olması çalışma motivasyonunu olumsuz etkileyen üzücü bir durumdur. Kamu Hastaneleri Kurumuna Bağlı Sağlık Tesislerinde Görevli Personele Ek Ödeme Yapılmasına Dair Yönetmeliğin üçüncü basamak sağlık tesislerinde net performans puanının hesaplanması başlıklı maddesinin (1) a bendinde asistan ve asistanı olan uzmanlık alanlarının bir kliniğe bağlı olarak çalışanlar olarak değerlendirilmesi, bununla birlikte, aynı maddenin devamında enfeksiyon hastalıkları kliniklerinde ve laboratuvar hizmetlerinde çalışan uzman ve asistanların net performans puanı hesaplanmasında, sağlık tesisi puan ortalamasının dikkate alınması öngörülmektedir. Buradan da, kliniği olmakla birlikte performans puanı toplayamayacak birimlerde çalışan uzman ve asistanlara, sağlık tesisi puan ortalaması dikkate alınarak ek ödeme öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Diğer yandan, yönetmeliğin, üçüncü basamak sağlık tesislerinde net performans puanının hesaplanması başlıklı Madde 10 (1) b) Bir kliniğe bağlı olarak çalışmayanlar, 1) Tabip muayene ve girişimsel işlemler puanı bulunanlara ilişkin net performans puanı hesabında da sağlık tesisi puan ortalamasının alınması ön görülmüştür. Adli tıp hizmetleri, bir kliniğe bağlı olarak çalışmamakla birlikte muayene ve girişimsel işlemler puanı olan bu gruba girmektedir. Ancak bu gibi birimlerde görev yapan asistanların ek ödemelerine ilişkin açıklama bulunmamaktadır. Eğitici destekleme puanı: Üçüncü basamak sağlık tesislerinde, başhekimlik tarafından belirlenen usul çerçevesinde, o dönem içinde dâhili klinikler için en az 20 saat vizit ve 20 saat poliklinik, cerrahi klinikler için 10 saat vizit, 15 saat poliklinik ve 15 saat ameliyat, laboratuvar klinikleri için 40 saat pratik eğitim çalışması ve her bir klinik için 8 saat teorik asistan eğitim çalışması yapıldığının belgelendirilmesi halinde verilen ek puan şeklinde açıklanmakta olup, tanım adli tıp uzmanlık alanını kapsamamaktadır. Özet olarak, afiliye hastanelerde asistanı olan adli tıp uzmanları, özlük hakları açısından en dezavantajlı grubu oluşturmaktadır. Sayıları az olduğundan seslerini duyuramamaktadırlar. Her bir adli tıp raporu, Adli Tıp Kurumu Döner Sermaye Fiyat Listesine göre ücretlendirilmektedir. Adli tıp hizmetlerinin SGK ya mali yükü olmadığı gibi hizmetin sunumu aşamasında bilgi ve kâğıt kullanımı dışında da gider oluşmamaktadır. Yani sunulan adli tıp hizmetleri açısından hastanelerin zarar etmesi söz konusu değildir. Ancak girişimsel işlemler listesindeki puanlara göre, adli tıp uzmanları, bir hekimi mali yönden tatmin edecek puanı üretememekle birlikte, yargıya değerli katkılarda bulunmakta, nitelikli kurumsal hizmet üretmektedir. Poliklinikte verilen adli tıp hizmetlerinin, yönetmeliğin üçüncü basamak sağlık tesislerinde net performans puanının hesaplanması başlıklı Madde 10 (1) b) Bir kliniğe bağlı olarak çalışmayanlar, 1) Tabip muayene ve girişimsel işlemler puanı bulunanlar grubunda değerlendirilmesi, burada asistanlara yer verilmediğinden, asistanların ek ödemelerinin hesaplanmasında, maddenin (1) a) 6 kısmına ya da maddenin (1) c) kısmına göre sağlık tesisi puan ortalamasının dikkate alınması uygun olacaktır. Adli tıp eğitim sorumlusu olan öğretim üyelerine, eğitici destek puanının 40 saat poliklinik çalışması üzerinden tanımlanması gerekmektedir. 23

24 ÇOCUKLARDA CİNSEL İSTİSMAR Dr. Necmi Çekin Diş muayenesi için sıralarını bekleyen yaşlarında iki kuzenin sapık görünümlü olduğu için uzak durmaya çalıştıkları bir adamın muayeneye girerken elleyerek cinsel istismarda bulunduğunu belirtirler, adam gelen görevlilere," çok gergin olduğunu kimseyi ellemediğini, kalabalıktan geçerken çarpmış olabileceğini, kameralara bakılmasını" söylemiştir. Cinsel istismar tanımlarında, davranışın cinsel amaçla yapılması yer almaktadır. Bu tür olgularda, davranışın ne amaçla yapıldığını bilemeyiz, zarara uğradığını belirten kişinin algıları temel rolü oynamaktadır. Öğretmenin omuzundan sırtına doğru dokunması sonrası gelen 10 yaşında kız çocuğu, bazen insanlar konuşurken dokunur sorusuna "bu öyle bir şey değildi, farklıydı" demiştir. Aşırı yüklenmemişuyarılmamış çocuklar için kolaylıkla iyi dokunuşu, kötü dokunuşu algılayabiliyorlar diyebiliriz. Anlam ve sonuçlarını bilme, davranışlarını yönlendirme sorusuna cevap verirken ceza sorumluluğu kararında kullandığım kriterlere benzer şekilde hareket ediyorum. İmmatür-büyümemiş-olmamış, Çocuk doğallığıyla anlatma, Savunmaya, başkasına yönlendirmeye çalışma, Başkasını suçlama, Yalan söyleme, Nasıl nitelediği, Nasıl açıkladığı, Suç olduğunu nasıl-ne zaman anlamış, Nasıl bir amaçla yapılmış, Anlık hareket, Organizasyon-planlama var mı? Ortam ve koşulları, Nasıl bir motivasyon,bir grupla-grubun içinde-sürüklenme-çıkamama, İnternet bağımlılığı-bilişim suçları-anlık-tepkisel yanıtlar, Gelecek planları-hayalleri ne?, nasıl bir yaşam-meslek planlanıyor?, Bu olayın yaşamına etkisi olur mu? Nasıl?, Nasıl sonuçlanacağını düşünüyor?,yaşamında bir şey değiştirir mi? Değiştirdi mi?, Eski kendi ile şimdiki kendi arasında fark var mı?, Ne kadar farkında. Örnek olgu: 13 yaşında iki erkek çocuk, cinsel ilişkiyi merak edip birbirleri üzerinde yapmaya karar verirler, yaparken yakalanırlar, görüşmede bir deneyelim demiştik diye cevap verirler. Örnek olgu: 14 yaşında oldukça zeki bir erkek, önünde yürüyen kadınların kalçasını elleyerek boş bir alana kaçıp masturbasyon yapmaktadır. Sorulduğunda, kendimi durduramıyorum demiştir. yaşlarında kendinden yaş büyük kuzenlerin cinsel istismarına uğrayan çocukların olaydan çok sonra yaşlarına geldiğinde bunu ifade etmesi kafa karıştırıcı olarak görülebilir. Bu durum; farkına varmaalgılayabilme, ergenlik-cinsel gelişim, benzer şeyleri yaşama, flörtün söz konusu olması nedeniyle açıklama ihtiyacı ile açıklanabilmektedir. Bu olgular nasıl ortaya çıkmaktadır? Doğrudan görülmesi, anlatılması, görüntü ve yazışmaların görülmesi, davranış değişiklikleri, hastalıklar-gebelikler, intihar girişimleri sonrası ortaya çıkabilmektedir. Adli sürecin başlamasında özellikle rehber öğretmenler çok önemli rol oynamaktadır. Ancak, bir kaç öğretmenin uygun olmayan görüşme tekniğiyle, kapalı uçlu-onaylatır soruları ile asılsız adli olgu ile de karşılaşılmıştır. Kuzenleri tarafından istismara uğrayan, delil yetersizliği ile beraat verilen bir olgu için yazdığımız rapordan bazı bölümleri aktarmak istiyorum: Çocuklarda cinsel istismarın ortaya konmasında en önemli bulgular öykü ile elde edilebilmektedir. Öykünün kendiliğinden ortaya çıkması, başkalarının zorlamaları ve tekrarlayan sorgulamalarının olmaması, çocuğun yaşı, çocukta algı ve değerlendirmeyi bozacak ruhsal bir hastalığının olmaması öykünün güvenilirliğini arttırmaktadır. Olguda öykü kendiliğinden çocuk tarafından aktarılmış olup çocukta algı ve değerlendirmesini bozacak ruhsal bir hastalık saptanmamıştır. Cinsel istismara uğrayan çocukların önemli bir kısmında fiziksel bulgu olmamakta ya da çeşitli faktörlere bağlı olarak olayın açıklanması-ortaya çıkması geciktiğinden bulgular kaybolmakta, yara iyileşmesine ait sınırlı anlamı bulunan "eski yırtık gibi" bulgular saptanabilmekte, doğrudan olayla ilişkinin ortaya konabilmesini sağlayacak laboratuvar bulguları elde edilememektedir. Bu olgularda ruhsal bulgular önem kazanmakta, ruhsal travma bulguları bazen, yaşandığı belirtilen travma "cinsel istismar" sonrası olayı ortaya koyabilecek tek bulgu olabilmektedir. Çocuklar yalan söyler mi? Yalan söyleme zeka ve büyümeyle doğrudan ilişkili olduğundan yaş küçüldükçe, zeka düştükçe öykünün güvenilirliği artmaktadır. Hemen olay sonrası iletişim kurulabilecek bir çocukla yapılan görüşmede elde edilen bilgiler neredeyse tamamen doğrudur. Yaş ve zekayla ilişkili yer, zaman ve sayı gibi konularda hata olabilir. 24

25 Olgu: labium üzerinden içe doğru etrafı ekimotik küçük bir laserasyon saptanan ve cinsel istismar olarak adli olgu bildirimi yapılan çocuk; duvar yıkıntılarında oyun oynarken, düştüm-uf oldu amca demiştir. Olgu: Orta mental retarde bir kadın, tıbbi tetkikler sonrası odadan çıkarak babasına memelerinin yalandığını ifade etmiştir. Personel efendi, kadın geri zekalı, inanmıyoruz denmiş, ancak meme üzerinden alınan sürüntüde adamın DNA&#;ları saptanmıştır. Ensest olgularında ne yazık ki olguların neredeyse %90&#;ında şikayet başvuruları çeşitli nedenlerle geri çekilmekte, çocuk "kendisine karışıldığı, kızıldığı, erkek arkadaşını öğrenildiği gibi gerekçelerle" yalan söylediğini belirtmektedir. Bu olgularda raporumuza genelde ilk öykülerin daha değerli olduğunu belirtmekteyiz. Nasıl görüşeceğiz? Tek başımıza çalışıyorsak, sağlık personelimizle, gerekli bilgilendirme ve izin sonrası görüşeceğiz. Ancak, şartlarımız uygunsa, en azından çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanıyla birlikte, aynalı odada çocukla bir görüşmeci görüşürken ekibin diğer üyelerinin izlediği görüşme ideal olanıdır. Olguyu aynı anda birlikte görmek, tüm uzmanlar ve daha doğru sonuç için yararlı olmaktadır. Özellikle çocuk istismar öykülerinde sağlıklı bir öykü tanı koydurucu önemdedir. Öykü alınmasında görüşmeye zaman ayrılması sabretmek gereklidir. Öykünün hayatın doğal akışına uygun olması önemlidir. Çocuklarda kapalı uçlu sorularla tekrarlayan öykü/ifade alma süreçlerinin yaşanmaması, zihinlerinin kirlenmemişakıllarının karışmamış, gerçeklik algılarının bozulmamış olması gerekmektedir. Hemen olay sonrası çocuk diliyle anlatılması, öykünün kendiliğinden ortaya çıkması, çocuğun doğrudan aktarması belirleyicidir. Olgu: Hafta sonu babasının yanında kalıp yurda dönen 7 yaş erkek çocukla konuşan yurt görevlisi, "anal yoldan oklava sokulması şeklinde cinsel istismara uğrama olarak" adli olgu bildiriminde bulunur. Çocukla yapılan görüşmede; açık uçlu sorularla oklavayla dövülmekten başka öykü alınamaz. Kapalı uçlu soru sorulmak zorunda kalınır, oklava büyük müydü, hepsini mi soktu, o zaman ağzından mı çıktı? sorularının tamamına evet cevabı vermiştir. Görüşme esnasında, bazen çocuklar beklendik cevaplar verebilmektedir. Görüşme öncesi mutlaka adli tahkikat dosyası incelenmeli, ifadeler, suçlamalar, deliller, tanıkların görüşleri hakkında bilgi sahibi olunmalıdır. Önce genel sohbet "okuma yazma bilip bilmemesi, bir metnin okutulması, basit matematik hesapları, evi-ailesi-arkadaşları, gününü nasıl geçirdiği, hayalleri, gelecek planları," ile çocuk ile bir güven ilişkisi kurulur ve tanımaya çalışılır. Bu sohbet aslında psikiyatrinin temel değerlendirme kriterleri "zeka, dikkat, hafıza, oryantasyon, duygu durum," ile ilgili bilgi verir. Sonra geliş sebebine açık uçlu sorularla geçilir. 25

26 Adli olgu bildirimi: Adli tıp uzmanları bir ekip içinde olduğunda görüşüne ihtiyaç duyulmaktadır. Çocuk doğrudan anlatıyorsa "özellikle boşanma aşamaları ve velayet davalarında çocuk üzerinden sekonder kazanç tuzaklarına dikkat edilmeli", ruhsal travma bulguları saptanıyorsa, çocuğun zarar görmesi-korunamaması söz konusu ise ilgili yerin Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak olgunun tarafınızdan değerlendirilmesine ihtiyaç duyulduğu, benzer şekilde Aile Sosyal politikalar İl Müdürlüğüne bildirim yapılmaktadır. Adli olgu bildirimi ile süreci başlatmak, istismar ve ihmalden kurtulmanın tek yolu olabilir. Aile içi veya yakın çevrenin istismar ettiği çocuğun ya da istismarcının ortamdan uzaklaştırılması, tedavisinin sağlanması için gereklidir. Aileler istismarcıdan korktukları için, sürecin kendileri dışında başlatılması onları rahatlatabilir. Adli olgu bildirimi, çocuğa kimin kurban kimin suçlu olduğunu somut şekilde gösterir. Yapılan çalışmalarda adli bildirimin terapotik ilişkiyi zedelemediği ve hastaların tedaviden yararlandıklarını ortaya koymuştur. Asılsız adli olgu? Gerçekte cinsel saldırı suçlamalarının güvenilirliği tam olarak bilinmemektedir. Bunun tersi olarak, özellikle yakın çevrenin suçlandığı ya da ensest olgularında adli süreçte çocuğun suçlamasını geri çekmesi, öfke ve kızgınlıkla zarar vermek adına yaptığını belirtmesi ile de sıklıkla karşılaşılmaktadır. Kanıtlanmamış cinsel istismar ile asılsız bildirim tanımları tamamen farklıdır. Asılsız cinsel istismar ile gerçek cinsel istismar kararında, temel belirleyiciler; Olayın ortaya çıkış zamanı ve şekli, Çocukla yapılan görüşmenin ve soruların şekli, içeriği, kalitesi, Öykünün hayatın olağan akışına uygunluğu, Çocuk-ebeveyn ve ebeveynler arası ilişki, Çocuk ve ebeveynlerin ruh sağlığıdır. Olgularımızda; aylar süren bilgi toplama uğraşısı, işkenceye varan çocuktan bilgi almakonuşturma çabaları, görüşmeye müdahale, sorgulayıcı sorularda saldırıya geçme dikkat çekmiştir. Olgu: Aralarında husumet bulunan bir aile, çocuklar apartman bahçesinde oynarken komşularının eliyle beş işareti yaparak başparmağıyla aşağıyı gösterdiğini belirmiştir. Bunu; "bodruma gel, seni yapacağım ve beş lira vereceğim" olarak yorumlayıp suç duyurusunda bulunmuşlardır. Olgu: Sağır dilsiz çocuk, babası ile hafta sonu yaptıklarını anlatırken, iki eliyle birşey tutar gibi yapıp ağzına götürmüştür. Oral istismar olarak başlayan süreçte, çocuğun babasıyla kebap dürüm yediğini anlatmak istediğine gelinmiştir. Olgu: Boşanmış aile, yaş erkek çocuğun babasıyla görüşmesi sonrası annenin ifadesinde; anlamlandırılamayan tuhaf davranışlar gözlemlediğini, davranış değişikliğini anlamak için çocuk ile giriştiği diyalog sonrasında çocuğun babası ve babaannesi tarafından cinsel istismara uğradığını öğrendiği belirtmiş, çocukla video kaydına aldığı görüşmesinde; ben yokken mi oluyor, bu saçmalık, nasıl yapıyor, bunu istemediğini söylemiyor musun, S Teyze nerede, bunu görmüyor mu? baba ile babaanne nasıl yapıyorlar, popunun arkasına ne yapıyorlar, parmakla mı ittiriyor, başka bir şey ile mi, ikisi de parmağını mı sokuyorlar, nereye sokuyorlar, poponun içine mi sokuyorlar, canın acıyor mu, söylüyor musun yapma diye, ama yine yapıyorlar mı, sonra ne oluyor soruları teknik olarak yanlış, kapalı uçlu, baskı altına alıcı, suçlayıcı, tasdik ettirici şekildedir. Benzer hataya düşen Psikolog da çocuğun elini sürüyor cümlesi ardına parmağını mı sokuyor diye sormuş ve evet yanıtını almıştır. Bu olgu için hazırlanan rapor sonuç kısmından bazı bölümlerin aktarılması uygun olacaktır; -Her ne kadar olgu asılsız bildirim kapsamında değerlendirilse de, sonuçta yaşı için normal kabul edilemeyecek düzeyde cinsel bilgi anlatımına maruz kalmıştır. Sorgulamak amaçlı da olsa kurulan cümlelerde geçen cinsel bilgilerin içeriği bu yaş çocuklarda erken maruziyet, zedelenmiş cinsellik; cinsel kimlik ve kavramların gelişiminde aksamaya yol açabilir. Dahası, bu yaşlarda çocuklar, aynı konuda tekrar tekrar sorgulandıklarında bu konuyu zihinlerinde imgeleme ve hayalleme eğilimindedirler ve yine yaşlarının özelliği olarak imge içeren hayaller kurduklarında kısa süre sonra bu olay gerçek miydi? Yoksa hayal mi etmişti ayırt edemezler. Yalancı hafıza 26

27 (false memory) denen bu kavram literatürde oldukça geniş çapta araştırılmış ve güçlü kanıtlarla ortaya konmuş bir durumdur. Bu olgu özelinde düşünecek olursak; yaşanan süreç ve tekrarlayan hatalı sorgulamalar nedeniyle istismara uğramış olsun ya da olmasın, olgu için bu konu hafızasında gerçek bir olay gibi kodlanabilir ve asılsız iddia olsa da yıkıcı izleri bir istismar mağdurundan farksız olabilir. Sonuçta küçük çocuk bir şekilde istismara uğramıştır. Babası tarafından olmasa da bu sorgulamaları yapan kişiler tarafından istismar edilmiş olduğu söylenebilir. Konuya bu açıdan da bakılması gerektiği, lüzum halinde küçüğü korumaya yönelik tedbirlerin alınması küçüğün yüksek yararına olacaktır. -Süreç çocuk için zarar vericidir. Tekrarlayan ifadeler ve sorgulamalar algısını bozabilecektir. Ayrıca, süreçten değerleri, baba kavramı ve ilişkileri zarar görebilecektir Ebeveyne Yabancılaştırma Sendromu (EYS): Boşanmakta olan ya da boşanmış ebeveynler de, genellikle çocuğun velayeti ile ilgili anlaşmazlıklarda ortaya çıkan bir bozukluk-hastalık-rahatsızlıktır. Bir ebeveynin diğer ebeveyne (hedefteki ebeveyn) karşı bilinçli veya bilinçdışı bir şekilde çocuğun beyninin yıkanması ve çocuğun hedefteki ebeveyne iftira atması ve yabancılaşması olarak tanımlanır. En temel göstergesi, çocuğun diğer ebeveyne karşı haksız bir iftira ve karalama kampanyası içinde olmasıdır. Asılsız adli olgularda dikkati çeken bir başka durum, istismarı araştırmaya-bulmaya ilgisiz durumlarla başlanmasıdır. Ne yazık ki istismar diye başlayıp istismar olarak bitiriyorlar. Sabahları uyanamıyordum, ya da çocuk parktan dizleri çamurlu gelince anladım, ya da babasının cep telefonunda çıplak kadın resimleri vardı, ya da çocuk biraz mutsuzdu, şeklinde başlayan öykülerde dikkatli olunmalıdır. Ayrıca hayatın doğal akışına uymayan, gerçekle bağdaşmayacak bilgi ve öyküde tutarsızlıklar, patolojik düşünce, açıklanamayan bekleme süreleri, uğraşa rağmen bulgu ve tanıklık olmaması, çocuğu konuşturmak için zorlamalar görülebilmektedir. Bu kapsamda değerlendirilen paylaşılmış paranoid bozukluk tanısı alan olgularımız mevcuttur. Paylaşılmış paranoid bozukluk: Paylaşılmış paranoid bozukluk; paranoid bozukluğu olan birinin hezeyanına ortak olma ve ona tabi olma şeklinde görülür. Hastalardan biri sabit hezeyanları olan hükmedici ve emredici paranoid (dominant, indükleyici, esas ya da birincil hasta), diğeri ona tabi olan ve hezeyanları kabul eden (Etkilenen, paylaşılmış psikotik bozukluk tanısı alacak olan) bağımlı paranoiddir. Bu bozukluğun en yaygın ve klasik formunda, dominant kişi sanrısal sistemi geliştirir ve bu sanrıları progresif biçimde daha genç ve pasif olan kişiye empoze eder. Kötülük görme düşünceleri oldukça sıktır. Bozukluk genelde iki kişiye sınırlı olup hastaların %95 i aynı aileden iki kişidir. Düşük sosyo ekonomik gruplarda, kadınlarda ve diğer birine bağımlı bedensel yetersizlikleri olanda daha sıktır. Tedavide ilk adım hastayı, yani etkilenen kişiyi sanrıların kaynağı olan dominant kişiden ayırmaktır. Ayrılma ile, semptomların çözülmesi ve kaybolması beklenir. Ancak bu durum % ında görülür. Bu kişiler genelde aynı aileden olduklarından, hastaneden çıktıktan sonra çoğunlukla bir araya gelmektedirler. Beyanlara itibar? Rapor sonuçlarından örnekler akatarılması uygun olacaktır: -Çocuğun herhangi bir istismar öyküsü vermediği, çocuğun baba ile ilgili olumsuz bir düşüncesinin olmadığı, cinsel istismara maruz kaldığının düşünülmediği, -Çocuğun beyanlarına itibar edilmesine engel olabilecek, gerçeği değerlendirme ve algısını bozacak ruhsal bir hastalığının olmadığı, ancak bir kişinin doğru söyleyip söylemediğinin tıbben bilinemeyeceği, anlatmış olduğu olaylarda kurgu izlenimi alınmadığı, - Orta Düzey Mental Retardasyon tanısı nedeniyle yer, zaman kavramları ve sayılarla ilgili karışıklık veya yanlışlık olabileceği, ancak olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatma zeka ile orantılı olduğundan, senaryo oluşturmasının beklenmeyeceği, beyanlarına itibar edilebileceği. Adli rapor sonuç kısmında neler yer almalıdır? Çocuğun yüksek yararının gerektirdiği (zarar görmemesikorunması-desteklenmesi, tedavi-rehabilitasyonu, geleceğe hazırlanması, )tüm görüşler belirtilmektedir. Rapor sonuçlarından örnekler akatarılması uygun olacaktır: -Maruz kaldığı iddia edilen olayın tarafı ailenin tehdit içerikli konuşmalarının olduğu, bundan dolayı çocuğun kendini güvende hissetmediği, bu nedenle gerekli tedbirlerin alınmasının uygun olacağı, -Çocuk gelişimi ve aile içi ilişkiler açısından özellikle anneye rehberlik edilmesi amacıyla aileye Danışmanlık Tedbiri alınmasının uygun olacağı, 27

28 -Mevcut iddialar nedeniyle çocuk ve öğretmenin aynı ortamda bulunmasının uygun olmadığı; çocuğun eğitimi ve eğitim planlarının aksamaması açısından mümkünse öğretmen için yer değişikliği yapılmasının uygun olacağı, -Çocuğa, yapılan muayenede Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısının konduğu, ilaç tedavisine başlandığı ve tedavinin aksamaması için Sağlık Tedbiri konması gerektiği, -Çocuğun okula örgün eğitimden devam etmesi gerektiği Eğitim Tedbiri alınmasının uygun olduğu, ancak çocuğun okula polis ve adli görevlilerin gelirse olayın okulda duyulacağı endişesi taşıdığı, bu sebeple adli sürecin okula yansıtılmadan (anne ile, çağrı kağıdı ile vb yaş dönemi çocuklarda bağlanma dönemidir. Çocuk kendisini besleyen, bakım veren, koruyan ve seven annesine bağlanır ve kendisini güvende hisseder. Çocukların sağlıklı ruhsal gelişimi için güvenli bağlanma çok önemlidir. Çocuğun bu yaşa kadar bakımını anne ve babasının sağladığı, anne-baba-çocuk arasında güven bağının ve aile ilişkisinin kurulmuş olduğu, çocuğun anne babasından ayrılmasının ruhsal gelişimi ve ruh sağlığını olumsuz etkilemesinin bekleneceği, -Adli tahkikat dosyasından elde edilen bilgilerinden çocuğun bir müddet koruma ve bakım altına alındığı, bu gibi durumların çocuğun ruh sağlığına olumsuz etki yaptığı, çocuğun anne baba kabul ettiği kişilerden ayrılmaması ve adli süreçten ayrı tutulması gerektiği, bu gibi durumların çocukta korku, çekiniklik, kaygı gibi travmatik duygular yaratacağı, -Mevcut hastalıkları nedeniyle saldırgan davranışlarının, dürtü-denetim bozukluğunun arttığı, kendisi ve çevresi için ciddi risk teşkil ettiği, kendisini ve çevresini korumak adına kapalı bir ruh sağlığı hastalıkları hastanesinde tedavi altında kalmasının gerektiği. Savunup savunamayacağı? Yaş, Zeka durumu, Ruhsal-bedensel hastalıklar, Suçlanan kişi ensest olguları, öğretmen, Madde etkisinde olma-sarhoşluk?, Grup dinamiği, Çaresiz bırakılma, Flört-cep telefon kayıtları-şantaj-çok kişi-fuhuşa sürüklenme? değerlendirilerek karar verilmeye çalışılmaktadır. Yaş Tayinleri? Hukuka hile olarak kullanılan, tutar mı diye denenen bir yol durumundadır. Bu nedenle şartlar zorlanarak alt sınırdan rapor verilmeye çalışılmakta, önemli bir oranda nüfus kaydı ile uyumlu görüşü verilmektedir. Cinsel istismar olgularında gebeliğin sonlandırılması? Uygulamada başlangıçta yaşanan sorunlar azalmış durumdadır. Heyette olgu değerlendirildikten sonra düzenlenen raporlar ile işlem yürütülmektedir. Evlenip evlenemeyecekleri? Çocuk kapsamında olan hiçbir başvuruya evlenebilecekleri raporu düzenlenmemiştir. Bu olgulara; -Yapılan ruhsal muayene ve psikometrik incelemeler sonucunda gencin normal gelişim sürecinde olduğu, yetişkin bir insan için bile travmatik olabilecek evlilik birliği için uygun olmayan bir yaşta olduğu, gencin evlilik birlikteliği için ruhen hazır olmadığı, -Gencin 8 aylık hamile olması, çocuğun anne ile birlikteliği, korunması ve gelişimi gibi konulardaki yüksek yararının da düşünülmesi gerektiği, bu nedenle kararın ilgili mahkemece verilmesinin uygun olacağı, şeklinde raporlar düzenlenmiştir. Son söz çocuk yaştaki evlendirmeler için; Yoksulluk, ataerkil yapı, gelenek ve dinsel öğelerin belirleyiciliği, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, aile yapısı, aile içi şiddet, kadının eğitimsizliği, kadının statüsünün düşüklüğü, sorununun hem sebebi hem de sonucu olup kısır döngü devam etmektedir. Bu kısır döngünün kırılması gerekmektedir. 28

29 ÖTEKİLEŞTİRMEYEN TIP EĞİTİMİ PROJESİ*,** * Bu bildiri İnt. Dr. Lodos Yıldız (Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi) tarafından sunulmuştur. Selma Karabey 1, Hacer Nalbant 2, Yeşim Yasin 3, Ilker Kayı 4, Osman Bayramlar 1, Dilber Deryol Nacar 1, İnanç Sümbüloğlu 5, Deniz Mardin 1, Göklem Tekdemir Yurtdaş 6 ** Bu bildirinin benzeri 28 Kasım -1 Aralık Ljubljana, Slovenia da yapılan Avrupa Halk Sağlığı Kongresi nde sunulmuştur. 1 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D. 2 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi A.D 3 Acıbadem Üniversitesi, Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D. 4 Koç Üniversitesi, Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D. 5 BirIZ Derneği 6 İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü Giriş ve Amaç: Türkiye de, LGBTI ve HIV/AIDS le yaşayan bireyler hem yaygın homofobi hem de sağlık gereksinimleri hakkında sağlık hizmet sunanların yeterli bilgiye sahip olmaması gibi nedenlerle sağlık hizmetlerinden yararlanırken pek çok zorlukla karşı karşıya gelmektedirler. Burada özeti sunulan eylem araştırması Ocak ve Mart tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi liderliğinde Koç Üniversitesi ve Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültelerinin işbirliğinde yürütülmüştür. Projede tıp öğrencileri arasında homofobi ve HIV/AIDS e karşı ayrımcı tutumların varlığının araştırılması ve eğitim programlarının içeriğinin ayrımcı ögeler içerip içermediği yönünden incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma verileri toplanırken konuyla ilgili savunuculuk faaliyetlerinin yürütülmesine de başlanmıştır. Yöntem ve Gereç: Araştırma verileri karma yöntemle toplanmıştır. Bu amaçla üç tıp fakültesinde sınıf tıp öğrencileriyle yürütülen sürvey ile sayısal veriler, 10 odak grup tartışması ve 15 derinlemesine görüşme ile de niteliksel veriler toplanmıştır. Sürvey için tabakalı örneklem yöntemi kullanılmış olup, örnek büyüklüğü %95 güven aralığı, %5 hata payı ve 2 desen etkisi ile kişi olarak belirlenmiştir. Öğrencilerin sosyo-demografik verilerini içeren bir soru formu ile birlikte Türkçe geçerlik-güvenirlik çalışması yapılmış olan Hudson-Rickets Homofobi tutum ölçeği sürvey kapsamında uygulanmıştır. Ek olarak, projeye katılan fakültelerin güncel olarak tıp eğitiminde kullanmakta oldukları ve araştırma konusuyla ilgili olabilecek tüm konu başlıklarına ait erişilebilen slaytlar ve ders notları içerik analizine tabii tutulmuştur. Araştırmanın verileri projede aktif görev alan gönüllü öğrencilerin katkılarıyla toplanmıştır. Yaklaşık 35 öğrenci Mart ve Mayıs da toplam beş gün süren iki ayrı program ile araştırma yöntemleri, toplumsal cinsiyet, ayrımcılık, sağlık hakkı, araştırma yöntemleri, videoaktivizm gibi konularda eğitim almışlardır. Projenin tüm etkinlikleri öğrencilerin aktif katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Bir diğer proje etkinliği olarak LGBTİ kişilerle yapılan mülakatlardan oluşan video kayıtlarının derlenmesiyle sağlık hizmeti alırken yaşanan zorlukların ve çözüm önerilerinin yer aldığı 20 dakika uzunluğunda bir belgesel film hazırlanmıştır. Projenin uygulanabilmesi için İstanbul Tıp Fakültesi Etik Kurulu ndan onay alınmıştır. Bulgular ve Sonuç: Sürveyde toplam öğrenciye ulaşılmış olup, bu sayı örneklem büyüklüğünün % üne denk gelmektedir. İlgili soruyu yanıtlayan öğrencinin yaklaşık %70 i LGBTİ olsa toplumsal ya da kişisel nedenlerle cinsel yönelimini gizleyeceğini belirtmiştir. Tıp öğrencileri arasında homofobik tutum yaygın durumdadır. Hudson Rickett ölçek puanları erkek öğrenciler arasında kadınlara, köyde-ilçede büyümüş olanlarda ilde-büyük şehirde büyümüş olanlara, algılanan ekonomik durumu düşük-orta olanlarda yüksek olanlara, annenin eğitim durumu lisenin altında olanlarda lise ve üstü olanlara, LGBTİ tanıdığı olmayanlarda olanlara kıyasla istatistik olarak anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur. Tıp eğiticileri arasında hem olumlu hem de olumsuz rol modelleri vardır. Projeye katılan tıp fakültelerinin eğitim müfredatı içinde açıkça ayrımcılık içeren bilgiler olmadığı gibi, öğrencilerin cinsel yönelim ve LGBTİ bireylerin sağlık gereksinimlerinin karşılanmasına yönelik bilgi ve beceri geliştirmesine yönelik içerik de yoktur. Araştırma bulguları ve belgesel film savunuculuk için değerli bir fırsat yaratmış olup, sağlık çalışanları ve öğrencilerle paylaşılmaktadır. Ayrıca araştırma bulguları yurtiçi ve yurtdışında Halk Sağlığı ve Tıp Eğitimi kongrelerinde, sivil toplum kuruluşlarınca gerçekleştirilen toplantılarda katılanlarda farkındalık yaratmak amacıyla sunulmuştur. Önümüzdeki süreçte ülkemizde tıp eğitiminde ayrımcılığa karşı farkındalık ve olumlu tutum geliştirmeye yönelik içerik ve eğitim gereçlerinin geliştirilerek kullanılmaya başlanması hedeflenmektedir. 29

30 KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA BEDENSEL ZARARLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE TÜRK HUKUKU BAKIMINDAN BAZI TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER Dr. Öğr. Ü. Barış Toraman Bir kaza sonucunda meydana gelen bir bedensel zarar ve ortaya çıkan maluliyetin hangi kriterler doğrultusunda değerlendirileceği ile zararın ne şekilde tazmin edileceği, hem Türk hukukunda hem Karşılaştırmalı hukukta, çok sayıda tartışmanın, çalışmanın ve düzenlemenin konusunu oluşturmaktadır. Türk hukukunda sorunun iki temel sebebi bulunmaktadır. Birincisi, maluliyet tespitinde hangi hususların esas alınacağına işaret eden birden fazla Tüzük veya Yönetmeliğin bulunması, ikincisi, kaza tarihi itibariyle uygulanacak Yönetmeliklerden bazılarının (özürlülük veya engelliği konu edinenlerin) bu konuda özellikle adlî tabipler tarafından yetersiz görülmesidir. Bu duruma her zaman olduğu gibi bilirkişilik konusundaki tartışmalar da eşlik etmektedir. Bu tartışmalar çerçevesinde ilk olarak karşılaştırmalı hukukta meselenin ele alınış biçimi üzerinde durmaktayız. Avrupa Konseyinin Bedensel zararın bir bütün olarak telafisine dair ve Trafik kazalarından kaynaklı zararın değerlendirilmesi hakkındaki kuralların uyumlulaştırılmasına dair yıllarındaki Tavsiye kararları bunların başında gelmektedir. Fransa da henüz resmî bağlayıcılığı olmamakla birlikte, maluliyet tespitlerinde Dintilhac sınıflandırması ile diğer ölçek ve kılavuzlar, Kıta Avrupası ölçeğinde mağdurlar için en elverişli olanlardandır. Benzer ölçekler, Almanya, İsveç, Hollanda, İsviçre hukuklarında da kullanılmakta, hatta çeşitli ülkelerden hekimlerin de katılımıyla bedensel zararların değerlendirilmesi konusunda bir Avrupa Ölçek Kılavuzu da yılında yayımlanmıştır. Son kertede, bedensel zararın değerlendirilmesinde dört ayrı ölçek modelinin varlığına işaret edilmektedir. Bunlar, kişinin genel olarak kapasitenin değerlendirilmesine (1), kişinin mesleki yetenek ve kapasitesinin değerlendirilmesine (2), Kişinin çalışma kapasitesinin onun somut durumu dikkate alınarak değerlendirilmesine (3) ve son olarak kişinin somut çalışma kapasitesinin genel ve sistematik bir sorgulama vasıtasıyla değerlendirilmesine (4) yönelik ölçek modelleridir. Anglo-Sakson hukukuna dahil Avustralya nın bu sonuncuya karşılık geldiği belirtilmektedir. Trafik Kazaları hakkında Kılavuzlar, hem bilirkişilerden hâkimlere hem mağdurlardan sigorta şirketlerine kadar konunun muhatapları için yol göstericidir. Türk hukuku açısından tarihsel bakımdan özel bir öneme sahip İsviçre hukuku ise, zararın kim tarafından değerlendirileceği, bunun tarafsızlığının, niteliğinin ve sunduğu raporun kalitesinin nasıl garanti edileceği noktasına yoğunlaşmıştır. Bir trafik kazası gerçekleştiğinde mağdurun ilk olarak Maluliyet Sigortası Bürosuna başvurması gerekmekte, Büro, kural olarak bir multidisipliner tıbbi uzmanlık merkezini bilirkişi sıfatıyla görevlendirmektedir. Bu merkezler nezdinde bilirkişi sıfatıyla görevlendirilebilmek için hekimin, beş modülden oluşan bir eğitimin tamamlaması da zorunludur. Sistemde hakkaniyete uygun bir incelemenin yapılabilmesi için çeşitli mekanizmalar da öngörülmüştür. Türk hukuku özelinde 20 Şubat tarihinde Erişkin Engelliler için Değerlendirme Yönetmeliği yürürlüğe girmiş, bu Yönetmelik, yılından beri uygulama alanı bulan kısaca Özürlülük Ölçütü hakkındaki Yönetmeliği yürürlükten kaldırmıştır. Kanımızca bu Yönetmeliği bazı nüanslar dışında önceki Yönetmelikten ayıran bir husus yoktur. Maluliyet ile engelli kavramlarının aynı şey olmadığı gerçeği bir yana, Türk hukuk uygulamasında bu Yönetmeliklerin ve yönetmelikte yer verilen ölçeklerin yeterli olmadığı herkes tarafından bilinen ve dile getirilen bir husustur. Yargıtay HD, kaza tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümlerinin dikkate alınacağı yönündeki içtihadını korumaktadır. Ancak, burada olması gereken, konuya ilişkin farklı ülkelerdeki gelişmeleri de dikkate alarak, bedensel zararın ve maluliyetin her yönüyle değerlendirilmesine ilişkin yol ve yöntemleri Türkiye bakımından da hayata geçirmektir. 30

31 ADLİ BİLİMLERDE MİKROBİYOTA Dr. Hüseyin Çakan İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Adli Tıp Enstitüsü, İstanbul Mikroorganizmalar her yerdedir ama çıplak gözle bakıldığında hiçbir yerde yokmuş gibidirler. Hipokrat, M.Ö. &#;de oral kandidiyazisi tanımladığından beri, bilim insanları, kommensal veya patojenik olan mantar ve mikrobiyal topluluklarının insanın sağlığı ve hastalığında oynadıkları rolleri keşfetmeye çalışmışlardır. İnsan mikrobiyomunun çeşitliliği üzerine yapılan araştırmalar, &#;lerin başlarında oral ve fekal mikrobiyotayı karşılaştıran Antonie van Leewenhoek ile başladı de ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH), sağlıklı gönüllünün burun, ağız, cilt, bağırsak ve genital mikrobiyomlarının özelliklerinin belirleneceği bir girişim olan İnsan Mikrobiyom Projesi(HMP) ni başlattı. İnsan mikrobiyotası kavramı, ilk olarak, mikrobiyota terimini, vücut alanımızı tam anlamıyla paylaşan kommensal, simbiyotik ve patojenik mikroorganizmaların ekolojik topluluğunu simgelemek üzere ortaya koyan Joshua Lederberg tarafından önerilmiştir. Mikrobiyata sayımı yapmak zordur. Son çalışmalar vücudumuzda 30 trilyon civarında insan hücresi ve 39 trilyon kadar da mikrop hücresi bulunduğunu göstermektedir; yani hesap kabaca yarı yarıyadır. Mikrobiyota elemanları o kadar küçüktürler ki onca kalabalık olmalarına rağmen toplam ağırlıkları bir iki kiloyu geçmez. Mikrobiyota mide ya da göz kadar önemli ama tek bir birleşik kütle gibi değil de trilyonlarca bireysel hücreden oluşmuş, gizli bir organ gibi davranır. Mikrobiyata kompozisyonunun; çevre, coğrafi mesafe, tuzluluk, sıcaklık, oksijen, besin değerleri, ph, gün uzunluğu ve biyotik faktörler gibi çok değişkenli fonksiyonlar arasında değiştiği gösterilmiştir. Bizim ve etrafımızdaki mikrobiyotanın dengesiz dağılımı; astım, diyabet, obezite, bulaşıcı hastalıklar, psikiyatrik hastalıklar ve diğer rahatsızlıklara yol açmaktadır. İnsan mikrobiyomu, yeni ilaçlar için bir hedef ve bir kaynaktır ve hassas tıp için temel bir araçtır. Adli bilimler de mikrobiyoloji, mikrobun veya mikrop ürünlerinin (örneğin toksinler) silah ve/veya biyolojik tehdit olarak kullanıldığı araştırmalara odaklanmıştır. Bununla birlikte, son 15 yılda yaşanan teknolojik gelişmelerin hızlı bir şekilde mikrobiyal dünyanın enginliğini ve bolluğunu gözler önüne sermesi, bu alanın, mikropların ve onların ürünlerinin insan kimliklendirme de dahil olmak üzere, ölüm zamanını belirleme ve diğer adli soruşturmalara da yardımcı olabileceği alanlara süratle yayılmasına neden olmuştur. İnsan ilişkili nesneler ve içinde yaşadığımız ortamlar arasındaki mikrobiyal etkileşim, adli etkilere sahip olabilir ve mikropların aynı alandaki bireyler arasında paylaşılma derecesi, insan sağlığı ve hastalık iletimi ile de ilgili olabilmektedir. İnsan DNA bazlı kimlik testi, bireysel genleşme, akrabalık, soy ve fenotip ile ilgili insan genomunda kararlı kalıtsal markırlerın analizine izin verir. Buna karşılık, adli mikrobiyom testi; bireyler, diyet, sağlık, son konum belirleme ve postmortem zaman aralıklarıyla ilgili vücuttaki mikrobiyal topluluklardaki -hem kararlı hem de dalgalanan- değişikliklerin analiz edilmesine izin verir. İnsanlar tarafından taşınan mikroorganizmalar ve onların beraberindeki nükleik asitler, cinsel saldırı, cinayet ve hırsızlık yapan kişileri tanımlamak için kullanılan insan DNA&#;sına benzer şekilde rutin olarak dökülür, depolanır ve değiştirilir. Ayrıca, insan vücudunun farklı bölgelerinde bulunan mikroorganizmalar birbirinden farklı olduğundan, adli biyolojik kanıtların doku kaynağını belirlemek için ek araştırma değeri elde edilebilir. Dolayısıyla, insan mikrobiyomu, suçlara karışan insanları tanımlamak (ya da dışlamak) için kullanılabilecek başka bir hedef olabilir. Biz insanlar etrafımızdaki havaya bakteriyel ürünler yayarız. Ama aynı zamanda bakterilerin kendilerini de saçarız. Hepimiz dünyaya sürekli mikroplarımızı ekiyoruz. Ne zaman bir cisme dokunsak üzerinde mikrobik izimizi bırakıyoruz. Ne zaman yürüsek, konuşsak, kaşınsak, eşelensek ya da hapşırsak havaya kendimize özel bir mikrop bulutu boşaltıyoruz. Saatte kişi başına yaklaşık 37 milyon bakteri püskürtüyoruz. Araştırmacılar şehirlerin, binaların, hastanelerin, akvaryumların, spor salonlarının, okul yatakhanelerinin mikrobiyomları araştırılmaya devam ediyor. Bu araştırmalardan Ev Mikrobiyom Projesi, insanların geride bıraktıkları mikroplar aracılığıyla bir ölçüde izlenebileceklerini ortaya koydu. Fierer ve arkadaşları cansız nesneler üzerinde bırakılan insan parmak kalıntılarının mikrobik özelliklerinin, adli amaçlar için faydalı bir mikrobik parmak izi oluşturmak için kullanılabilecek yeterli bir model bırakıp bırakmadığını araştırmışlardır. Bu alanda gelecekte yaşanacak ilerlemeler; daha geniş dizileme derinliğini, 16S rrna&#;nın ötesinde mikrobiyal genleri veya cam, seramik veya hatta giyim gibi cansız nesneleri kapsayabilir. Tıpkı bir dedektifin eşsiz bir izi algılayabildiği gibi, nükleik asit teknolojilerini ve bilişim teknolojilerini kullanarak mikrobiyal 31

32 bir izi takip edebiliriz. Adli biyolojik örneklerin doku kaynağının tanımlanması, suç sahnelerini ve olayları yeniden yapılandırmak için bazı araştırmalarda kritik olabilir, ancak mevcut teknikler sınırlıdır. Mikrobiyota profilleri, kişilerin nerede bulundukları ve kimlerle temas ettikleri ile ilgili, kişilerin iddia ettiği şeyi teyit etmek veya reddetmek için kullanılabilir. İnsan vücudunda yaşayan mikrobiyal toplulukların yakın tarihli araştırmaları bireyler arasında topluluk üyeliğinde güçlü farklılıklar ortaya koymuştur. Bu varyasyonun bir kısmı zaman içinde kararlıdır ve bireylerin onları toplumdan ayıran benzersiz mikrobiyal parmak izleri ne sahip olabileceği şeklinde gösterilmiştir. Sonuç olarak; Adli mikrobiyota araştırmaları, bizim kim olduğumuz, dünyadaki yerimiz ve birbirimize karşı olan sorumluluklarımız hakkında yeni bir bakış açısı kazanmamızı sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Adli mikrobiyoloji, mikrobiyota 32

33 ADLİ ENTOMOLOJİDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR Dr. Meltem Kökdener Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi GİRİŞ Adli entomoloji böcek delillerinin kriminal olaylarda kullanılmasıdır. Ölümden kısa bir süre sonra yumuşak dokuların çürümesiyle cesede ait çok sayıda kimyasal madde açığa çıkar. Açığa çıkan bu kimyasal maddeler böcekleri cesede çekip yumurta bırakmasına neden olur. Ölümün üzerinden 72 saatten daha uzun süre geçince entomolojik deliller adli araştırmalarda kullanılacak en önemli ve neredeyse tek delillerdir Adli bilim adamları, böcek popülasyonunu ve larval aşamalarını inceleyerek ölüm nedeni ve şekli hakkında bilgi sahibi olurlar. Ayrıca böcek delillerinin toksikolojik ve moleküler analizlerde kullanılmasıylada ölüm nedeni hatta mağdurun kimliği ortaya konulmaktadır Bazı sinek türlerinin, canlılarda da gelişmesi miyazise neden olabilir. Bu gibi durumlarda larva analizi, insan veya hayvanlarda ihmal ve istismarı ortaya çıkarabilir.. Entomolojik verilerin asıl uygulaması ise, şüpheli ölüm vakalarında ölüm sonrası zamanın (Post Mortem Interval, PMI) tahmin edilebilmesidir. Son zamanlarda entomolojik verilerden yararlanarak ölüm zamanı tahmin edilmesinde yeni nesil metagenomik dizileme yaklaşımları kullanılarak vücutta veya toprakta mikrobiyal değişiklikler kullanılmaktadır. Ayrıca çürüyen cesetteki koku analizleri hem böcek davranışlarını hemde ceset çürüme evresini belirlemek için kullanılmaktadır. Tüm dünyada çözülemeyen cinayet oranlarının artması, araştırmacılar tarafından alternatif yöntemlere gereksinimi ortaya koymuş ve entomolojik verilerin kullanımı artmıştır. Adli entomoloji giderek daha fazla uluslararası tanınırlık kazanmasına ve adli araştırmalarda sıkça kullanılmasına rağmen ülkemizde hakettiği ilgiyi görmemektedir. Bu çalışma, entomolojik verilerin mevcut kullanım alanları hakkında bilgi vermeyi, entomolojik verilerin incelenmesinde kullanılan yeni yöntemleri tanıtmayı ve gelecekteki adli soruşturmalarda kullanımı artırmayı hedeflemektedir. Anahtar Kelimeler: Ölüm zamanı, adli entomoloji, böcekler 33

34 SÖZEL BİLDİRİ ÖZETLERİ VE TAM METİNLERİ 34

35 SÖZEL BİLDİRİ OTURUMLARI 05 NİSAN CUMA / LOTUS SALONU / Sözel Sunumlar 1 Oturum Başkanları: Dr. Aysun Balseven Odabaşı, Dr. Mustafa Talip Şener NO BİLDİRİ BAŞLIĞI YAZARLAR SS1 SS2 TRAVMALI OLGULARDA INFRARED TERMAL KAMERA BULGULARI -ÖN ÇALIŞMA İ.Ü. İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ ADLİ TIP ANABİLİM DALI POLİKLİNİĞİ NE MOBBİNG İDDİASI İLE BAŞVURAN OLGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Rasime Turan, Nadir Arıcan, Şebnem Korur Fincancı Selin Selek, Elif Hilal Fertellioğlu, Nadir Arıcan SS3 CEZAEVLERİNDE SAĞLIK SORUNLARI Nevzat Alkan, İrem Kılıç SS4 SS5 SS6 SS7 DİŞ KAYIPLARI YÜZDE SABiT İZ OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİ Mİ? TÜRK POPÜLASYONUNDA TİROİD KIKIRDAK VE KRİKOİD KIKIRDAK ANTROPOLOJİK ÖLÇÜMLERİ İLE CİNSİYET VE BOY İLİŞKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: OTOPSİ ÇALIŞMASI ADLİ TIP KİTAPLARI VE MAKALELERİNDEKİ AYRIMCI, ÖTEKİLEŞTİRİCİ DİL: SUÇLU KİM? KADINA YÖNELİK ŞİDDET ALANINDA ADLİ TIP VE SOSYAL HİZMET İŞ BİRLİĞİ Yasemin Balcı, Kağan Gürpınar, Hüseyin Afşin, Başar Çolak Ayşe Kurtuluş Dereli, Kemalettin Acar, Erdi Kutlu, Beyza Şahin Sermet Koç Erenç Yasemin Dokudan Dinç 05 NİSAN CUMA / AMAZON (PAPAĞANI) SALONU / Sözel Sunumlar 2 Oturum Başkanı: Dr.

36 05 NİSAN CUMA / ARA (PAPAĞANI) SALONU / Sözel Sunumlar 3 Oturum Başkanları: Dr. Neylan Ziyalar, Dr. Özge Ünlütürk NO BİLDİRİ BAŞLIĞI YAZARLAR SS15 SS16 ALKOL ETKİSİ ALTINDA ARAÇ KULLANAN SÜRÜCÜLERİN TRAVMATİK YAŞANTI SIKLIKLARININ VE TRAFİK CEZA BİLGİLERİNİN İNCELENMESİ GÖZ TAKİP SİSTEMİ DE KULLANILARAK TANIK İFADELERİNİN GÜVENİLİRLİĞİNE DAİR BİR ARAŞTIRMA Aslı Yeşil, Y. Tunç Demircan, A. Tamer Aker Dilara Öner, Burak Öçlü, Gürsel Çetin SS17 RUHSAL TRAVMANIN RİSK ALMA DAVRANIŞINA ETKİLERİ Aslı Yeşil, Y. Tunç Demircan, A. Tamer Aker SS18 SS19 SS20 İNSAN YÜZ PROFİLİNDE VE KULAKTA YAŞLA BİRLİKTE GÖZLENEN METRİK DEĞİŞİMLER İNSAN İSKELETLERİNDEN BİYOLOJİK PROFİL, ÖLÜM ŞEKLİ VE ÖLÜM ZAMANI BELİRLEME: BİR OLGU SUNUMU ZORBALIĞA MARUZ KALMIŞ ÜNIVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE ÇOCUKLUK ÇAĞI TRAVMALARI Nurdan Sezgin, Gökhan Ersoy Deren Çeker, İdris Deniz, Ceyda Ergil Ceren Özbaşaran Tan 05 NİSAN CUMA / LOTUS SALONU / 00 Sözel Sunumlar 4 Oturum Başkanları: Dr. İsmail Birincioğlu, Dr.

37 05 NİSAN CUMA / AMAZON (PAPAĞANI) SALONU / 00 Sözel Sunumlar 5 Oturum Başkanı: Dr. Abdi Özaslan NO BİLDİRİ BAŞLIĞI YAZARLAR SS28 SS29 ÖLÜM ZAMANI VE ÖLÜM SIRASININ TESPİTİNİN ADLİ TIBBİ ÖNEMİ: İKİ OLGU SUNUMU İSTANBUL ÜNIVERSİTESİ İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ ADLİ TIP ANABİLİM DALI POLİKLİNİĞİ NE VELAYET TAYİNİ AMACIYLA MAHKEMELER TARAFINDAN GÖNDERİLEN DOSYALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Nevzat Alkan, Emel Tezcan, Birgül Tüzün, Mehmet Şevki Sözen Nevzat Alkan, Zarif Asucan Şenbaş, Cüneyt Destan Cenger, Birgül Tüzün, Mehmet Şevki Sözen SS30 BİR YÜKSEKTEN DÜŞME OLGUSU: KAÇIŞ MI? KASIT MI? Nevzat Alkan, Hidayet Çelikkol, Birgül Tüzün, Cüneyt Destan Cenger SS31 SS32 SS33 SS34 ÜLKEMİZDE MÜLTECİLERE VERİLEN SAĞLIK HİZMETLERİ KONUSUNDA HEKİMLERİN GÖRÜŞ VE TUTUMLARI: ÖN ÇALIŞMA SEZARYEN ESNASINDA ÇOCUKTA MEYDANA GELEN KESİLERİN MALPRAKTİS YÖNÜNDEN İRDELENMESİ ÇOCUĞUN FİZİKSEL İSTİSMARININ TEKRARLANMASININ ÖNLENMESİNDE ADLİ MAKAMLARA DÜŞEN SORUMLULUĞUN ÖNEMİNİN OLGU ÜZERİNDEN AKTARIMI GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ ADLİ TIP POLİKLİNİĞİNE YÖNLENDİRİLEN MÜLTECİLERDE KEMİK YAŞININ DEĞERLENDİRİLMESİ Meltem Günbeği, Elif Sazak Uygul, Ahmet Turla, Berna Aydın Oğuz Özdemir, Murat Akbaba Mustafa Uğur Şaştım, Murat Akbaba, Aysun Baransel Isır Aysun Baransel Isır, Murat Akbaba, Mustafa Uğur Şaştım 05 NİSAN CUMA / ARA (PAPAĞANI) SALONU / 00 Sözel Sunumlar 6 Oturum Başkanları: Dr. Behnan Alper, Dr. Nevriye Tezer NO BİLDİRİ BAŞLIĞI YAZARLAR SS35 SS36 SS37 SS38 SS39 SS40 22 MULTIPLEKS X- INDEL LOKUSUNUN TÜRKİYE DEKİ GEN SIKLIĞI X KROMOZOMU ÜZERİNDE BULUNAN INDEL LOKUSLARINA AİT MULTİPLEKS PANEL GELİŞTİRİLMESİ SAÇ VE GÖZ RENGİNİ BELİRLEYEN PANEL İLE TİPLENDİRME BİLDİRİ İPTAL EDİLMİŞTİR. GÖRÜNTÜ KARESİNDE YAPILAN KURGUNUN ARTIK PİKSEL DEĞERİ ÜZERİNDEN TESPİT EDİLMESİ ADLİ YAŞ TAYİNİNİN ÜÇ BOYUTLU CONE BEAM BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİDE DİŞ PULPA KAVİTESİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ Selen Özyer, Sebahat Taş, Özlem Bülbül, Gönül Filoğlu Zülal Seval Uslu, Selen Özyer, Sebahat Taş, Özlem Bülbül, Gönül Filoğlu İlksen Tavacı Sarı O, Zülal Şimşek, Gönül Filoğlu, Faruk Aşıcıoğlu, Özlem Bülbül Serkan Karagöz, Nergis Cantürk Eser Bayraktar, Murat Serdar Gürses, Nur Çam, Sami Kara, Recep Fedakar 37

38 05 NİSAN CUMA / LOTUS SALONU / 45 Sözel Sunumlar 7 Oturum Başkanı: Dr. Birol Demirel NO BİLDİRİ BAŞLIĞI YAZARLAR SS41 SS42 SS43 SS44 SS45 SS46 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ HAKKINDAKİ BİLGİ DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUKLARDA ADLİ PSİKİYATRİK DEĞERLENDİRME: KORUYUCU HİZMETLERİN NERESİNDEYİZ? Taner Akar, Dr.

39 05 NİSAN CUMA / ARA (PAPAĞANI) SALONU / 45 Sözel Sunumlar 9 Oturum Başkanları: Dr. Nevzat Alkan, Dr. Anıl Özgüç NO BİLDİRİ BAŞLIĞI YAZARLAR SS54 SS55 SS56 SS57 SS58 SS59 SS60 DENETİMLİ SERBESTLİK UZMANLARININ GÖZÜNDEN SİSTEMİN MADDE BAĞIMLILIĞI KONUSUNDA ETKİNLİĞİ KREATİNİN DÜZEYİNİN ADLİ TOKSİKOLOJİK ANALİZLERDE ÖNEMİ ALTERNATİF BİR BİYOLOJİK MATERYAL OLAN TERDE YASADIŞI MADDE ANALİZİ KİŞİSEL BAKIM ÜRÜNLERİNİN KULLANIMI SONRASI NEFESTE ALKOL SAPTANMASI BİLDİRİ İPTAL EDİLMİŞTİR. ACİL SERVİSLERDE KARŞILAŞILAN SENTETİK KANNABİNOİD ZEHİRLENMELERİ: KESİTSEL ÇALIŞMA ADLİ TIP KURUMU ADANA GRUP BAŞKANLIĞI NA YILINDA GÖNDERİLEN MADDE ANALİZLERİNDE SAPTANAN SENTETİK KANNABİNOİDLER Zuhal Uzunyayla Melike Aydoğdu, Sema Oral, Serap Annette Akgür Rukiye Döğer, Melike Aydoğdu, Halil İbrahim Bostancı, Hasan Ertaş, Serap Annette Akgür Duygu Yeşim Karabulut, Emine Özbunar, Melike Aydoğdu, Serap Annette Akgür Zeynep Türkmen, Selman Yeniocak, Tuğba Tekin, Merve Kuloğlu, Selda Mercan, Macit Koldaş, Işıl Bavunoğlu, Münevver Açıkkol, Savaş Öztürk, Faruk Aşıcıoğlu Aybike Dip, Mehmet Dişbudak 05 NİSAN CUMA / LOTUS SALONU / 00 Sözel Sunumlar 10 Oturum Başkanları: Dr. Gökhan Ersoy, Dr. Ömür Şanyüz NO BİLDİRİ BAŞLIĞI YAZARLAR SS61 SS62 SS63 SS64 SS65 SOĞUTUCU GAZ (NORFLURAN/1,1,1,2- TETRAFLOROETAN/Ra/ HFCa) SOLUNMASI İLE İNTİHAR: OLGU SUNUMU ÖLÜMLE SONUÇLANAN SICAK HAVA BALON KAZALARININ İNCELENMESİ MALULİYET OLGULARINDA TEMARUZ CİNSEL KİMLİK SORUNLARI KONSEYİ HUBUBAT İÇERİKLİ SES FİŞEKLERİNDE ATIŞ MESAFESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Sıla Yazkan Hıra, Zekiye Gözde Kara, İsmail Kılıç, Gülislam İnan, Taner Akar, Birol Demirel Zekiye Gözde Kara, İsmail Kılıç, Sıla Yazkan Hıra, Gülislam İnan, Taner Akar, Birol Demirel Gülislam İnan, Zekiye Gözde Kara, İsmail Kılıç, Sıla Yazkan Hıra, Seray İlsu Demiray Şahan, Taner Akar, Birol Demirel Aybike Avgören Kapoğlu, Nevzat Alkan, Cüneyt Destan Cenger Çağdaş Meriç, Mustafa Önder Polat, Gürcan Altun 39

40 05 NİSAN CUMA / AMAZON (PAPAĞANI) SALONU / 00 Sözel Sunumlar 11 Oturum Başkanları: Dr. Ahmet Hilal, Dr. Ayşe Kurtuluş Dereli NO BİLDİRİ BAŞLIĞI YAZARLAR SS71 SS72 SS73 SS74 MUĞLA İLİ ADLİ TIP POLİKLİNİĞİNDE RAPOR DÜZENLENEN İNTİHAR GİRİŞİMİ OLGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ MUĞLA İLİ ADLİ TIP POLİKLİNİĞİNDE RAPOR DÜZENLENEN KAZA ORİJİNLİ ZEHİRLENME OLGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ SDÜ TIP FAKÜLTESİ ADLİ TIP ANABİLİM DALIMIZCA YILLARI ARASINDA DÜZENLENMİŞ CEZA İNFAZ TEHİRİ KONULU RAPORLARLA İLGİLİ SÜREÇ VE İŞLEYİŞİN İNCELENMESİ CİNSEL SALDIRI VE İSTİSMAR OLGULARINDA RUHSAL DEĞERLENDİRMENİN ÖNEMİ Muazzez Elçin Kıymet, Ümit Ünüvar Göçeoğlu, Betül Yürürdurmaz, Yasemin Balcı Betül Yürürdurmaz, Ümit Ünüvar Göçeoğlu, Elçin Kıymet, Yasemin Balcı Abdülkadir Yıldız, Erdinç Çaylı, Abbas Atalay, Süleyman Serhat Gürpınar Erdinç Çaylı 40

41 6 NİSAN CUMARTESİ / LOTUS SALONU / 00 Sözel Sunumlar 13 Oturum Başkanları: Dr. Musa Dirlik, Dr. Hacer Yaşar Teke NO BİLDİRİ BAŞLIĞI YAZARLAR SS75 SS76 SS77 SS78 SS79 SS80 SS81 TÜKÜRÜK LEKELERİNDE KART TEST YÖNTEMİYLE ALFA AMİLAZ ENZİM AKTİVİTESİNİN TESPİT EDİLEBİLİRLİĞİNİN İNCELENMESİ BİR DEVLET HASTANESİNDE YAPILAN MATEMATİKSEL BİR ÇALIŞMA MODELİNDEN ADLİ TIP UZMANI İSTİHDAMINA GÜNCEL BİR BAKIŞ BİLDİRİ İPTAL EDİLMİŞTİR. CEZA MUHAKEMESİ HUKUKUNDA ÖLÜNÜN KİMLİĞİNİN BELİRLENMESİ, ADLİ MUAYENE VE OTOPSİ (CMK M) KURUMUNUN TÜRK HUKUKU VE KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA DÜZENLENİŞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ADNAN MENDERESİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİNDE MEZUNİYET ÖNCESİ ADLİ TIP EĞİTİMİ ADNAN MENDERES ÜNIVERSİTESİ ADLİ TIP ANABİLİM DALI NDA TIPTA UZMANLIK EĞİTİMİ SAĞLIK HİZMETİNE YÖNELİK HASTA VE HASTA YAKINI YAKINMALARININ RETROSPEKTİF DEĞERLENDİRMESİ Gülsüm Kadı, Yasemin Balcı H. Çetin Ketenci, Emre Murad Albek, Dilek Altaş, Ahmet Mete Çilingirtürk Gökhan Yaşar Duran Farzad Akbarzadeh, Musa Dirlik Uğur Şahan, Musa Dirlik Eyüp Kebapçı 06 NİSAN CUMARTESİ / AMAZON (PAPAĞANI) SALONU / 00 Sözel Sunumlar 14 Oturum Başkanları: Dr. Özlem Erel, Dr.

42 06 NİSAN CUMARTESİ / ARA (PAPAĞANI) SALONU / 00 Sözel Sunumlar 15 Oturum Başkanları: Dr. Başar Çolak, Dr. Mehmet Ali Malkoç NO BİLDİRİ BAŞLIĞI YAZARLAR SS89 SS90 SS91 SS92 SS93 ADLİ BELGE İNCELEME DOSYALARINDA ADLİ DOSYANIN İSTENMESİNİN ÖNEMİ İĞFAL KABİLİYETİ NİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE BİLİRKİŞİNİN ROLÜ TIBBİ UYGULAMA HATASI İDDİALARINDA ADLİ BELGE İNCELEMESİNİN YERİ İMZANIN BELGEYE AUTOPEN BENZERİ BİR CİHAZ İLE TRANSFERİ - OLGU SUNUMU İMZA İÇEREN BELGELERDEN SAHTE SENET DÜZENLENMESİ - İKİ OLGU SUNUMU Nevzat Alkan, Ferhat Kılıç, Funda Özsoy, Birgül Tüzün Nevzat Alkan, Bahtiyar Ali Mutlu, Birgül Tüzün Nevzat Alkan, İlayda Bayram, Cüneyt Destan Cenger, Birgül Tüzün, Mehmet Şevki Sözen Yasin Koca, Elnar Mammadov, Sermet Koç Yasin Koca, Elnar Mammadov, Sermet Koç SS94 TETABUK YOLUYLA SAHTECİLİK OLGU SUNUMU Gökçe Ünal SS95 YARGITAY KARARLARI BAĞLAMINDA ÜLKEMİZDE YAPILAN SAHTECİLİK OLAYLARI İÇİNDE DOLANDIRICILIK EYLEMLERİ Şahin İplikçi 42

43 SS1 TRAVMALI OLGULARDA INFRARED TERMAL KAMERA BULGULARI -ÖN ÇALIŞMA Rasime Turan, Nadir Arıcan, Şebnem Korur Fincancı İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, İstanbul Dijital kızılötesi termografik görüntüleme (DITI), vücuttaki sıcaklık dağılımının görüntülenmesine olanak sağlayan ve klinik uygulamalarda tanı ve tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesinde (Dolaşım, kas iskelet, deri, kanser, enfeksiyon hastalıkları v.b) uzun süredir kullanılan noninvaziv bir yöntemidir. Adli tıp pratiğinde, fiziksel nitelikli travma öyküsü bulunan olgularda nedensellik bağı değerlendirmelerinde farklı nedenlerle (olguların geç başvurması, uygulanan fiziksel şiddetin üzerinden uzun zaman geçmesi, meydana gelen yaralanmaların iyileşmesi vb.) güçlük yaşanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, akut ve kronik fiziksel travmalı olgularda maruz kaldıkları şiddet bölgeleri ile ağrılı bölgelerinin dijital kızılötesi termal kamera ile görüntülenmesi sonucu elde edilen bulguların, nedensellik ilişkisinin aydınlatılmasında katkısı ve yöntemin uygulanabilirliğini araştırmaktır. Çalışmaya İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Polikliniği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı na başvuran, erken/geç dönem travma öyküsü bulunan olgular dahil edilmiş ve Ağustos Aralık tarihleri arasında birimlere başvuran 20 olgunun verileri sunulmuştur (Erken dönem 10, geç dönem10). Akut olguların 6 ı kadın, 4 ü erkek, kronik travmalı olguların ise 4 ü kadın, 6 sı erkek idi. Yaş ortalaması akut olgularda 41,8 iken, kronik travmalı olgularda için 29,9 bulundu. Travma sonrası geçen süre akut olgularda ortalama 4,8 gün iken, kronik olgularda bu süre 13 ay olarak tespit edilmiştir. Tüm olgulara DITI uygulanmış, en sık yaralanan bölgenin her iki grupta ektremiteler olduğu belirlenmiştir. Biri dışında tüm erken dönem olgularında sıcaklık artışı bulunduğu, geç dönemde azalma olmakla birlikte saptanabildiği, ancak tekrarlayan travmaların zamanlama ve nedensellik değerlendirmelerinde güçlüklere yol açabileceği saptanmıştır. Bulgular, DITI nin travmanın belirlenmesinde, dolayısıyla öykü ile birlikte değerlendirildiğinde nedenselliğin aydınlatılmasında ek bir tanı aracı olarak kullanılabileceği düşündürmektedir. Anahtar Kelimeler: Dijital kızılötesi termal görüntüleme, fiziksel travma, adli tıp 43

44 SS2 İ.Ü. İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ ADLİ TIP ANABİLİM DALI POLİKLİNİĞİ NE MOBBİNG İDDİASI İLE BAŞVURAN OLGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Selin Selek, Elif Hilal Fertellioğlu, Nadir Arıcan İstanbul Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, İstanbul Giriş-Amaç: Mobbing, bir veya birkaç kişi tarafından diğer bir kişiye yönelik düşmanca ve ahlak dışı yöntemlerle sistematik biçimde uygulanan psikolojik terör olarak tanımlanmıştır. İşyerinde psikolojik teröre maruz kalma, çok boyutlu, sağlığı olumsuz etkileyen ciddi bir stresördür. Birçok disiplini ilgilendiren mobbingle, adli tıp uygulamalarında da sık karşılaşılmakta ve raporlama yapılmaktadır. İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Polikliniği, tanı ve belgeleme sürecinde dinamikleri nedeniyle mobbing olgularının sınırlı sayıdaki başvuru merkezlerinden biridir. Değerlendirme sürecinde, öykü, adli tıbbi ve ayrıntılı ruhsal muayenenin yanı sıra çeşitli ölçekler de kullanılmaktadır. Bu çalışmada mobbing iddiasıyla başvuran olgularda başvuru, tanı ve raporlama sürecinde tespit edilen bulgular tartışılmıştır. Gereç-Yöntem: Polikliniğe yılları arasında mobbing iddiası ile başvuran olguların dosya ve raporları analiz edilmiş, ölçek sonuçları değerlendirilmiştir. Bulgular: mobbing başvurusundan olgu için rapor düzenlenmiş [Erkek(n): 80, Kadın(n): , yaş ortalaması 40±8 yıl], olguda olay mobbing ile uyumlu bulunmuştur. Sosyal inceleme raporu istenerek ek rapor verileceği belirtilen olgulardan (n: ) sadece 23 ünde sosyal inceleme raporu tarafımıza getirilmiş ve ek rapor düzenlenmiştir. Tartışma: Mobbing tanısı ve raporlaması, bir yandan kişinin sağlık durumunu da içeren tıbbi belgelemenin yapılarak yasal süreçte önemli bir dayanak oluşturmasına, diğer yandan olguların özellikleri/dinamiklerinin değerlendirilmesi ile önleme çalışmalarına da katkıda bulunacaktır. Sonuçlar, kadınların, eğitim sektöründe çalışanların riskli grupta yer aldığını, en sık görülen ruhsal yakınmanın depresif bozukluklar olduğunu, tanıya sosyal inceleme raporlarının önemli katkısı bulunduğunu, değerlendirme sürecinde ruhsal değerlendirmenin yanı sıra spesifik ölçeklerin de yardımcı olacağını göstermektedir. Bu kapsamda uygun algoritmaların belirlenmesi, objektif değerlendirme ve standardizasyon için de önemli olacaktır. Anahtar Kelimeler: Mobbing, işyerinde yıldırma, psikolojik terör 44

45 SS3 CEZAEVLERİNDE SAĞLIK SORUNLARI Nevzat Alkan, İrem Kılıç İstanbul Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, İstanbul Cezaevleri insanların toplu olarak yaşadıkları ve özgürlüklerinin kısıtlandığı yerlerdir. Tüm dünyada cezaevleriyle ilgili önemli sorunlar yaşanmakta olup, Türkiye Cumhuriyeti ndeki cezaevlerinde de benzer sorunlara ve hatta daha fazlasına rastlanmaktadır. Ülkemizde cezaevi mevcut olup, kurumların kapasitesi bin kişi civarındadır. Ancak halihazırda ülkemiz ceza ve tutukevlerinde yaklaşık bin tutuklu ve hükümlü mevcuttur. Cezaevlerinin kalabalıklığı, burada bulunan kişilerin, kişilik özellikleri ve ilgili kişilerin cezai geçmişleri de dikkate alındığında, cezaevleri barınması ve yaşaması çok güç hayat alanlarından bir tanesidir. Ülkemiz cezaevleri için önemli sorun alanlarından biri de sağlık ile ilgili yaşanan sorunlardır. Türkiye Cumhuriyeti nde son 15 yılda etkisini gösteren sağlıkta dönüşüm programından en çok etkilenen yerler arasında cezaevleri gelmektedir. Daha öncesinde cezaevlerinde, cezaevi hekimleri istihdam edilirken artık bu yaklaşım terk edilmiş ve cezaevi sağlık sistemi, Aile Hekimliği Sistemi ne ve Acil Sağlık Sistemi ne entegre edilmiştir ve üzerinde hükümlü ve tutuklu bulunan her kuruma aile hekimliği hizmeti kurulmuştur. Hükümlü ve tutuklu sayısı &#;e kadar olan kurumlar uygun olan aile hekimliklerine bağlanmaktadır. Bu kurumlarda sağlık hizmeti, gezici sağlık hizmeti kapsamında verilmektedir. Hükümlü ve tutuklular ile personel sayısı &#;in üzerinde olan kurumlarda haftada 5 tam gün, ile arasında olan kurumlarda haftada 5 yarım gün, &#;ün altında olan kurumlarda haftada 2 yarım gün hekimli sağlık hizmeti verilmektedir. Ayrıca bazı kurumlar için Semt Poliklinikleri doğrudan Sağlık Bakanlığı&#;na bağlı C grubu hastane statüsünde yataklı sağlık hizmeti vermektedir. Bazı kurumlarda haftada bir gün İlçe Sağlık Müdürlüğü nce görevlendirilmiş bir diş hekimi hizmet vermekte, bazı kurumlarda da haftada bir gün psikiyatri hekimi psikolog eşliğinde destek vermektedir. Bu sunumda ülkemiz cezaevleri çeşitli yönleriyle ele alınacak olup, özellikle de sağlık sorunları ve barınmayla ilgili yaşanan problemler çeşitli yönleriyle irdelenecektir. Yine söz konusu sorunların kaynaklandığı alanlar ve çözüm yolları hakkında da bilgiler aktarılacaktır. Anahtar Kelimeler: Adli tıp, cezaevleri, cezaevinde sağlık hizmetleri, cezaevindeki sağlık sorunları, İstanbul Tıp Fakültesi, adli tıp anabilim dalı 45

46 SS4 DİŞ KAYIPLARI YÜZDE SABİT İZ OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİ Mİ? Yasemin Balcı 1, Kağan Gürpınar 2, Hüseyin Afşin 3, Başar Çolak 4 1 Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Adli Tıp, Muğla 2 Adli Tıp Kurumu, Adli Tıp, İstanbul 3 Adli Tıp Kurumu, Diş Hekimliği, İstanbul 4 Kocaeli Üniversitesi, Adli Tıp, Kocaeli ÖZET Giriş-Amaç: Diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak kabul edilip edilmemesi konusunda farklı görüşler mevcuttur. Bu çalışmada; diş kayıpları olduğunda TCK kapsamında, yüzde sabit iz oluştuğu şeklinde karar verilip verilmemesi açısından uygulama ortaklığı sağlanmasına katkı sağlayabilmek amaçlanmıştır. Yöntem: Bu amaçla, adli tıp uzmanı, diş hekimi ve yargı mensuplarına yönelik, belli başlı farklı görüşleri içeren bir bilgilendirme metnine ek olarak, kişilerin uzmanlık alanı, görev yaptıkları il ve deneyim süreleri ile benimsedikleri görüş ve gerekçesini içeren bir anket hazırlanmıştır. Anket verileri, bir istatistik programı aracılığı ile analiz edilip değerlendirilmiştir. Bulgular: Ankete, ü adli tıp uzman/asistanı, 38 i hukukçu, 21 i diş hekimi olmak üzere toplam kişi katılmıştır. Adli tıp uzman/asistanlarının % i, diş hekimlerinin % i, hukukçuların %34 ü üç büyük ilde (İstanbul, Ankara, İzmir) görev yapan profesyonellerdir. Katılımcıların % i 10 yıl ve daha az süreli deneyime sahip iken, % i 11 yıl ve daha uzun süreli deneyime sahiptir. Adli tıp uzman ve asistanları grubunda 10 yıl ve daha az süreli deneyimli grup istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla iken diş hekimlerinin çoğunluğunun çalışma süresi 11 yıl ve üzerindedir (p<). Katılımcıların % 13 ü, kesin olarak diş kayıpları yüzde sabit iz olarak değerlendirilmemelidir derken geri kalan %87 si koşullu ya da koşulsuz olarak diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak değerlendirilmesi görüşündedir. Diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak değerlendirilmesi konusunda katılımcıların hem uzmanlık alanına göre, hem de deneyim süreleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p>). Katılımcıların yazılı olarak belirttikleri görüşler de uzmanlık alanlarına göre gruplanarak sunulmuştur. Tartışma ve Sonuç: Çalışmanın bu konuda ortak verilecek karara katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Yüzde sabit iz, diş kaybı, adli tıp, TCK GİRİŞ VE AMAÇ Türk Ceza Kanunu nun (TCK) Kasten yaralama başlıklı Maddesinde, başkasının vücuduna acı veren veya sağlığı ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan yaralanmalar için, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Yaralanmanın kişi üzerindeki etkisi basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olduğunda ise dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası öngörülmektedir. Eğer bu yaralanmalar, yüzde sabit iz oluşturmuş ise TCK Madde 87 ye göre Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama olarak değerlendirilmekte, yaşamı tehlikeye sokan bir durumla eşdeğer kabul edilerek verilecek ceza üç yıldan az olmamak şartıyla bir kat arttırılmaktadır(1). Yasa koyucu, her insanın yüz şeklini muhafaza etme hakkı bulunduğu görüşünden hareketle, yüzün doğal görünümünde değişiklik meydana getiren yara izlerini, cezayı ağırlaştırıcı bir faktör olarak kabul etmiştir (2) yılında yürürlüğe giren yeni TCK öncesi, çehre sınırları; üstte saçlı deri sınırı, yanlarda kulak sayvanlarının dış kenarları, altta ise alt çene kavsi ile sınırlı idi. Saçı dökülenlerde makul saçlı deri sınırı göz önüne alınmakta idi. Boyun ve ense çehre sınırlarına dahil değildi (2). Yeni TCK nın yürürlüğe girmesiyle, Yüz sınırları: Kişiye cepheden bakıldığında üstte saçlı deri sınırı (saçı dökülen ya da azalan kişilerde görülebilen frontal bölge dâhil), yanlarda kulaklar dâhil olmak üzere kulakların arkasından inen hayali düz çizgilerin her iki klavikula ile kesiştiği noktalar ile altta fossa jugularisten başlayıp yanlara doğru klavikulaları takip eden çizgiler arasında kalan bölge olarak 46

47 tanımlanmış ve kayıt altına alınmıştır (3). Böylece saçı dökülen kişilerde cepheden görülebilen bölge ile boyun ön kısmının da ilk bakışta kişinin yüz görünümü ile birlikte algılandığı göz önüne alınarak, yüz sınırları genişletilmiştir. Travma sonucu oluşan yara iyileşme süreci sonunda yerini nedbe dokusuna bırakır. Bu iyileşme sürecinde hipertrofik nedbe ve keloid dokusu da oluşabilmektedir (2, 4). Dolayısıyla her yara az ya da çok iz bırakır, ancak her iz yüzde sabit iz niteliğinde değerlendirilmez. Yaralanma esnasında, yüz sınırları içerisinde oluşan yaranın iyileştikten sonra bıraktığı iz, gün ışığında veya iyi aydınlatılmış bir ortamda, insanlar arası sözel diyalog mesafesinden ( metre) ilk bakışta özel bir dikkat sarf edilmeksizin belirgin bir şekilde fark edilebilir durumda ise yüzde sabit iz den bahsedilir. İzin, sabit iz olup olmadığının değerlendirilmesi açısından iyileşme sürecinin tamamlanmış olması gerekir. Bu nedenle, adli tıp uygulamalarında, bu konudaki değerlendirme yaralanmadan en az altı ay sonra yapılmaktadır. Hekim gerek görürse bu süre uzayabilir (3). Son tartışmalarda, diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak kabul edilip edilmemesi konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Birinci görüş: Kimi uzmanlar, travmalarda diş kayıplarının kolaylıkla oluşabildiği, her diş kaybında sabit iz kararına varılırsa TCK çerçevesinde yaşamsal tehlike ile eşdeğer çok ağır bir sonuç ortaya çıkacağı, bunun hakkaniyetsiz olduğu, dolayısıyla diş kayıplarının sabit iz olarak değerlendirilmemesi görüşündedir. İkinci görüş: Kimi uzmanlar, kişilerin sürekli ağzı kapalı olarak yaşamak zorunda olmadığı, konuşma ve gülme esnasında diş kayıplarının kişinin yüzünde olumsuz görüntü değişikliğine yol açacağı, dolayısıyla diş kayıplarının sabit iz olarak değerlendirilmesi görüşündedir. Üçüncü görüş: İkinci görüşün gerekçesine katılmakla birlikte, diş kayıplarının tedavi ile kolaylıkla düzeltilebileceği, bu nedenle sadece ön kesici ve premolar dişlerdeki implant ve protezle tedavisi yapılamayan diş kayıpları durumlarında yüzde sabit iz olarak değerlendirme yapılması görüşündedir. Bu çalışmada, diş kayıpları olduğunda TCK kapsamında yüzde sabit iz oluştuğu şeklinde karar verilip verilmemesi açısından uygulama ortaklığı sağlanabilmesi için adli tıp uzmanları, diş hekimleri ve yargı mensuplarının görüşlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma için, adli tıp uzmanı, diş hekimi ve yargı mensuplarına yönelik, belli başlı farklı görüşleri içeren bir bilgilendirme metnine ek olarak, kişilerin uzmanlık alanı, görev yaptıkları il ve deneyim süreleri ile benimsedikleri görüş ve gerekçesini içeren bir anket uygulanmıştır. Herhangi bir örnek grubu seçilmemiştir. Ankete katılan adli tıp ve hukukçulardan en az yarısının 10 yıldan fazla uygulama deneyimi olmasına dikkat edilmiştir. Anket verileri, bir istatistik programı aracılığı ile analiz edilip değerlendirilmiştir. Araştırma için Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, İnsan Araştırmaları Etik Kurulundan onay alınmıştır. BULGULAR Ankete, ü adli tıp uzman/asistanı, 38 i hukukçu, 21 i diş hekimi olmak üzere toplam kişi katıldı. Adli tıp uzman/asistanlarının % i (n=57), diş hekimlerinin % i (n=19), hukukçuların %34 ü (n=13) üç büyük ilde (İstanbul, Ankara, İzmir) görev yapan profesyoneller idi. Uzmanlık alanlarına göre katılımcıların görev yaptıkları il ve bölgelerin dağılımı Tablo 1 de görüldüğü gibidir. Tablo 1: Uzmanlık alanlarına göre katılımcıların görev yaptıkları bölgelerin dağılımı Adli Tıp Diş hekimi Hukukçu Toplam Akdeniz EGE Marmara Karadeniz İç Anadolu Doğu Anadolu Güneydoğu Anadolu Toplam

48 Katılımcıların 99 u (%) 10 yıl ve daha az süreli deneyime sahip iken, 62 si (% ) 11 yıl ve daha uzun süreli deneyime sahiptir. Uzmanlık alanlarına göre katılımcıların çalışma deneyimlerinin dağılımı Tablo 2 de görülmektedir. Tablo 2: Uzmanlık alanlarına göre katılımcıların çalışma deneyimlerinin dağılımı Deneyim süresi Adli Tıp Diş Hekimi Hukukçu Toplam Uzmanı 10 yıl ve daha az yıl ve üzeri Toplam Ki-kare: , p=0, Adli tıp uzman ve asistanları grubunda 10 yıl ve daha az süreli deneyimli grup istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla iken diş hekimlerinin çoğunluğu 11 yıl ve üzerinde çalışma süresine sahipti (p<). Uzmanlık alanlarına göre katılımcıların diş kayıplarında yüzde sabit kararı konusundaki görüşlerinin dağılımı Tablo 3 de görülmektedir. Tablo 3: Uzmanlık alanlarına göre katılımcıların diş kayıplarında yüzde sabit kararı konusundaki görüşlerinin dağılımı Sabit iz konusundaki karar Adli Tıp Uzmanı Diş Hekimi Hukukçu Toplam Diş kayıpları yüzde sabit iz olarak 14 değerlendirilmemelidir Her türlü diş kayıpları yüzde sabit iz 3 olarak değerlendirilmelidir Kayıp ön kesici dişlerde ise sabit iz 1 3 olarak kabul edilmelidir 1 5 Kayıp ön kesici, canin ve premolar 28 dişlerde ise sabit iz kabul edilmelidir Kayıp ön kesici, canin ve premolar dişlerde, implant ya da protezle 8 54 tedavi edilemiyor ise sabit iz kabul edilmelidir Toplam *Ki-kare: , p= *: Test kesin olarak diş kayıpları yüzde sabit iz olarak değerlendirilmemelidir diyenlerle koşullu ya da koşulsuz olarak bir şekilde diş kayıpları yüzde sabit iz olarak değerlendirilmelidir diyenler arasında yapılmıştır. Katılımcıların % 13 ü (n=22), kesin olarak diş kayıpları yüzde sabit iz olarak değerlendirilmemelidir derken geri kalan %87 si (n=) koşullu ya da koşulsuz olarak diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak değerlendirilmesi görüşündedir. Diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak değerlendirilmesi konusunda katılımcıların uzmanlık alanına göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p>). Deneyim sürelerine göre göre katılımcıların diş kayıplarında yüzde sabit iz kararı konusundaki görüşlerinin dağılımı Tablo 4 te sunulmuştur. Tablo 4: Deneyim sürelerine göre göre katılımcıların diş kayıplarında yüzde sabit kararı konusundaki görüşlerinin dağılımı Sabit iz konusundaki karar Diş kayıpları yüzde sabit iz olarak değerlendirilmemelidir Her türlü diş kayıpları yüzde sabit iz olarak değerlendirilmelidir Kayıp ön kesici dişlerde ise sabit iz olarak kabul edilmelidir 10 ve altı deneyimli 10 yıl ve üstü deneyimli Toplam 48

49 Kayıp ön kesici, canin ve premolar dişlerde ise sabit iz kabul edilmelidir Kayıp ön kesici, canin ve premolar dişlerde, implant ya da protezle tedavi edilemiyor ise sabit iz kabul edilmelidir Toplam *Ki-kare: , p= *: Test kesin olarak diş kayıpları yüzde sabit iz olarak değerlendirilmemelidir diyenlerle koşullu ya da koşulsuz olarak bir şekilde diş kayıpları yüzde sabit iz olarak değerlendirilmelidir diyenler arasında yapılmıştır. Diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak değerlendirilmesi ya da değerlendirilmemesi konusunda katılımcıların çalışma süreleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (p>). Diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak değerlendirilip değerlendirilmemesi konusunda katılımcıların özel olarak yazdıkları görüşler Tablo 5 te sunulmuştur. Tablo 5: Diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak değerlendirilip değerlendirilmemesi konusunda katılımcıların özel olarak yazdıkları görüşler Yüzde sabit iz olarak değerlendirilmemeli ADLİ TIP UZMAN/ASİSTANLARI Bazı kişiler rapor alıncaya kadar tedavi olmayıp sonra tedavi ile yüzde sabit iz olmaksızın yaşayabilir. Diş kaybı, hijyen bozukluğu vb nedenlerle kolaylıkla oluşabilir, tazminat hukuku çerçevesinde çözüm üretilmelidir. Hayati tehlike oluşturacak kadar ağır değildir, kişiler her zaman gülmez. Zaten işlev zayıflaması ve kaybı gibi ağırlaştırıcı bir değerlendirme var Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı, parası olanla olmayanda fark olur. Estetikle kapatılanlarda ysi denmemesi tartışma yaratır. Yüzde sabit iz olarak değerlendirilmeli Dişler konuşurken ve gülerken yüz görünümünü etkiler Duyu-organ zaafı iyileştikten sonra değerlendiriliyor, bu da tedavi edilemiyorsa değerlendirilmelidir. Gülmek insan için en büyük özgürlüktür,bu özgürlüğün etkilenmesi ceza almalı Her ne kadar implant ve protez olsa bile eskisi gibi görünmeyecektir. Kişinin sosyal durumu tedaviye müsait olmayabilir Gülme ve konuşmayı etkilediği için, özellikle birden çok diş konusu ise yüzde sabit iz kabul edilmelidir. protez ve implant uygulanmasına neden olunması negatif bir durum, doğalın kaybıdır. Tedavi ile yeterince eski haline gelmez tedavi olmadığı sürece ysi olmalı, tedavisiz o şekilde kalıp yaşayanlar çok Dişlerin kaybı sosyal yaşamda, gülerken konuşurken kişiyi etkiler ağız açıkken görülen dişler değerlendirilmeli, implant, protez asıl dişin yerini tutmaz, Dışardan bakınca kolayca fark edilebileceği için Gülme sırasında görünen dişler olduğu için kişi protez kullanmak zorunda değildir. Estetik ile tüm yüz yaralanmaları azaltılır ya da düzeltilebilir. Bu çerçevede diş kayıpları da kişinin görünümünü etkilediğinden implant, protez şartı olmadan yüzde sabit iz kabul edilmelidir. Kişi implant ya da protez yaptırmak zorunda değildir. Yüzdeki her yarada pastik cerrahi tedavisi istiyor muyuz? 49

50 DİŞ HEKİMLERİ HUKUKÇULAR Ağız içi yüz değildir, ceza hukuku yorumla genişletilemez. BTM ile giderilemez denilip maddeye göre ceza artırım yapılmalıdır. Basit tedavi ile giderilebilen yaralamadan ötürü suçun niteliğini değiştirmek yerine tedavi ile düzeltilmesinden ötürü TCK 61 uyarınca cezada artırım daha uygun. Kemik kırıkları gibi tedavi edilebilir bir husus olduğunu düşünüyorum. Tedavi mümkün ve izi ortadan kaldırıyorsa sabit izden bahsedilemez. Dişler, kanunda belirtilen yüzü karşılamaz. İşlev yitimi işlev zayıflığı değerlendirilmesi gerekir. Tedavi ile gerçek dişten daha iyi bir görüntü elde edilebilir. Tazminat alabilir, sadece sabit iz değerlendirmek adil olmaz. Tedavisi mümkün, ayrıca ilk bakışta dikkati çekme şartını karşılamıyor. Neden sonuç ilişkisi varsa diş kaybı tedavi ile giderilse bile kayıp öncesi sağlıklı dişin yerini tutmayacaktır. Kimse implant ya da proteze zorunlu değildir. Diş kaybı sonucu ağızdaki doğal yapı bozulmaktadır. implant kişinin yaşam kaltitesini düşürür, maddi yükü fazla tedavi süreci gerektirir. İmplant ve protezde diğer sağlam dişlere de işlem yapmak gerekebilir. Kişinin geri dönüşümsüz saç veya kaşlarını kaybetmesi nasıl sabit iz oluyorsa bu da benzerdir. peruk, dövme, impant, protez vb ile eksikliğin telafisi bunu değiştirmez. Hiç bir protez orijinal diş yapısının yerine geçmez, kişinin olay sonucu organını kaybettiği unutulmamalı, oluşan organ hasarında orijinalinden farklı fonksiyon kazandırma zorunluluğu ortaya çıkıyor. Yüzde değişikliğe sebep olur. Tedavi şansı olmayabilir. Diş kırığı ya da kaybı kemik kırığı değildir. Tedavi ile giderilebilecek de olsa ysi olmalıdır. Keza diğer yaralar da estetik cerrahi ile düzeltilebilir. Önemli olan şüphelinin eyleminin ağırlığıdır. Diş kırığına neden olacak travma ağır bir saldırıdır. Medeni bir toplumda eylemin BTM gibi bir ceza ile kurtulması ceza adaleti açısından haksızlık olur. Diş yüzün parçasıdır. Dişteki kayıp ta yüzde sabit izdir. Protez de olsa yüzde değişiklik olmaktadır. Katılımcıların uzmanlık alanlarına göre ön kesici, kanin ve premolar dişlerde, implant ya da protezle tedavi edilemeyen kayıp şartı yanı sıra ek kriterlerin (kişide önceden var olan diş kırık ve kayıpları, kişinin konuşma ve gülme alışkanlıkları, ağız açıklığı, diş ve dudak yapısı gibi) dikkate alınması konusundaki görüşlerinin dağılımı Tablo 6 da gösterilmiştir. Tablo 6: Katılımcıların uzmanlık alanlarına göre tedavi edilemeyen diş kayıpları yanı sıra ek kriterlerin dikkate alınması konusundaki görüşlerinin dağılımı Etkileyen faktörler Adli Tıp Diş Hekimi Hukukçu Toplam hakkında görüş Uzmanı Dikkate alınmalıdır Subjektiviteye neden olur, 42 dikkate alınmamalıdır Toplam Ki-kare: 19,, p=0, Diş hekimleri ek kriterlerin değerlendirilmesinden yana görüş bildirirken, adli tıp uzmanı ve hukukçuların yarısı dikkate alınması, diğer yarısı ise dikkate alınmaması yönünde görüş bildirmiştir (p<). 50

51 Katılımcıların çalışma deneyimine göre ek kriterlerin dikkate alınması konusundaki görüşlerinin dağılımı Tablo 7 de gösterilmiştir. Tablo 7: Katılımcıların çalışma deneyimine göre ek kriterlerin dikkate alınması konusundaki görüşlerinin dağılımı Etkileyen Faktörler 10 ve altı 10 yıl ve üstü Toplam Hakkında görüş deneyimli deneyimli Dikkate alınmalıdır Subjektiviteye neden olur, dikkate alınmamalıdır Toplam Ki-kare: , p=0, Çalışma deneyimi fazla olanlar, daha fazla oranda etkileyen faktörlerin dikkate alınması gerektiği görüşündedir. Diş kayıpları yanı sıra etkileyebilecek diğer faktörlerin dikkate alınması konusunda katılımcıların özel olarak yazdıkları görüşler Tablo 8 te sunulmuştur. Tablo 8: Diş kayıpları yanı sıra etkileyebilecek diğer faktörlerin dikkate alınması konusunda katılımcıların özel olarak yazdıkları görüşler Ek Kriterler Dikkate Alınmamalıdır. Subjektiviteye Ek Kriterler Dikkate alınmalıdır. neden olur. Diyalog esnasında dikkat çekici olur, tedavi edilse bile kişiyi etkiler, gerçeği gibi olmaz Sadece önceden olan diş kırık ve kayıpları dikkate alınmalıdır. Ek kriterler dikkate alınırsa aynı eylem farklı sonuca Dişler konuşurken ve gülerken yüz görünümünü etkiler neden olabilir, önemli olan travma şiddetidir. Ekonomik durumuna göre tedavi olan ve olmayan arasındaki fark eşitsizlik yaratır. Diş hekiminden tedavi Fonksiyonel ve psikososyal etkilenme durumu birlikte değerlendirilmeli edilebilir olup olmadığı hakkında görüş alıp öyle rapor düzenlenmelidir. Gülme alışkanlığı subjektif Gülmek insan için en büyük özgürlüktür, bu özgürlüğün etkilenmesi ceza almalı İmplant ve protezle yüzün şeklinin değişikliği arasında ilişki yok. Hali hazırda var bir malformasyon, defekt vb durumların derinliği/etkinliği artabilir veya azalabilir. Hastanın sağlığını pozitif ya da negatif yönde etkileyen parametreler dikkate alınmalıdır. Tedavi durumu dikkate alınmamalı, pahalı olabilir. Dikkate alınsa iyi olur ama verilere ulaşılamaz, en iyi yöntem yerine en uygulanabilir yöntem olmalı Tedavi edilebilirlik açısından bilirkişi görüşü alınmalı, tedavi sonucuna göre değerlendirmede ise tedavi maliyeti göz önüne alınmalıdır. Tedavi öncesine göre kişilerin diş sağlığına ilişkin kayıtlar güvenilir olmadığından subjektiviteye neden olabilir. Eski kırıklar dikkate alınması, gülme-konuşma alışkanlıkları subjektif olacağı için dikkate alınmaması önerisinde bulunanlar da olmuştur. Pek çok değerlendirmede subjektivite olabileceği kaygısı yazı ile dile getirilmiştir. Burun kırığı gibi şekil bozukluğu ile yüzde sabit iz oluşması ihtimali varken tedavi ile düzeltilen durumlar göz önüne alındığında tedavi şartı öngörülebilecek iken, tedavinin kişinin sosyo-ekonomik durumuna bağlı olmasının kararsızlığa yol açtığı da ifade edilmiştir. TARTIŞMA VE SONUÇ Diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışmalı bir konu olup bu konuda farklı görüşler mevcuttur. Bu çalışmada, var olan tartışmalı konuya katkı sağlayabilmek amacıyla adli tıp uzman/asistanları, hukukçular ve diş hekimlerine farklı görüşler sunularak bir anket çalışması yapılmıştır. Çolak ve arkadaşları tarafından, yeni TCK nın yürürlüğe girmeden önceki tartışılması aşamasında, çehrede sabit iz ve çehrenin daimi değişikliği kavramları ile ilgili Kocaeli Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalının görüşleri 51

52 sunulmuştur. Sunulan bu görüşte, sadece yüzde değil, vücuttaki tüm yaralanmalara bağlı izlerin tazminat hukuku açısından ele alınması, iz bırakma kastı ile işlenen suçlarda lezyonun ağırlığına göre bir ceza artışı olabileceği ve bu durumun da mahkeme kararı ile belirlenmesinin uygun olacağı ifade edilmiştir. Hekimlerce lezyonun iyileşme sürecinin tamamlanıp tamamlanmadığının belirlenmesinden sonraki karar kısmının mahkemelere bırakılması önerilmiştir. Hatta tarihsel süreç içinde, Adli Tıp Meclisinin bu doğrultuda mütalaalarının olduğu da belirtilmiştir (2) Yapılan çalışmalarda, yüz sınırları içindeki nedbe dokularının yüzde sabit iz olarak değerlendirilmesine ilişkin, kesin ve objektif kriterler olmadığı, kişiler arası değerlendirme farklılıkları olduğu, estetik cerrahi operasyonlarının karar vermede ve yargılamada eşitsiz duruma yol açtığı gibi hususlar tartışılmıştır (2, 5). Yaralanma sonrası oluşan kalıcı izlerin kişilerin ruhsal durumu üzerine olumsuz etki yapacağı, ceza davası sonuçlanmadan tazminat davası da açılmadığı için mağduriyetlerinin devam ettiği, diğer yandan basit yaralanmalar sonrasında değişik faktörlerin etkisiyle patolojik yara iyileşmesi sonucu sanıkların olması gerekenden daha ağır cezaya maruz kalabileceği belirtilerek, bu hususun ceza yasasından çıkarılıp tazminat hukukuna konu olması önerilmiştir. Keza, patolojik yara iyileşmesine bağlı oluşan hipertrofik skar ve keloidleri, tazminata esas değerlendirmelerde kullanılan Cetvellerde yer almaktadır. 30 Mart tarihli ve sayılı resmi gazetede yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik ekindeki Özür Oranları Cetveli nin Deri Bölümünde, vücut yüzeyinin % unu kaplayan hipertrofik skar ve keloidler, hafif derecede benign neoplazm ve hiperplaziler içinde olup %5 özür oranına karşılık gelmektedir. Kapladığı alan arttığında özür oranı da artmaktadır (6). 20 Şubat tarih ve sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ekindeki cetvelde de aynı değerlendirme mevcuttur. 11 Ekim tarihli ve sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği ile 03 Ağustos tarihli ve sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği ekindeki Meslekte Kazanma Gücünün Azalma Oranları Tespit Cetvellerinin Deri Arızaları ve Yanıklar Bölümünde, vücut yüzeyinin %10 unu kaplayan ve plastik ameliyatlarla giderilemeyen keloid ve hipertrofik nedbelerin arıza ağırlık ölçüsü 7, vücut yüzeyinin %50 sini kaplayanlarda 10, daha fazlasını kaplarsa 13 olarak belirlenmiştir (7). İlgili dokümanlar, yüz bölgesi ve vücudun diğer bölgelerinde kalan izlerin tazminat hukuku çerçevesinde değerlendirebileceğini göstermektedir. Keza Başar ve arkadaşlarının önerisi de bu yöndedir (8). Yapılan bir çalışmada, estetik kusurun meslekte kazanma gücüne etkisi, bu yönde bir değerlendirme için başvuran olgular üzerinden incelenmiş, gönderilen 50 olgunun 37 sinde yüz bölgesinde, 32 sinde ise vücudun diğer bölgelerinde estetik kusur olduğu belirlenmiştir (9). Türk Ceza Kanunu çerçevesinde, yaralanma ağırlığı açısından, diş kayıpları (implant veya süt dişleri dahil), dişlerde subluksasyon (implant dahil), tüm parsiyel diş kırıkları (mine, dentin, pulpa), TCK maddesinin 1. fıkrası kapsamında, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmayan yaralanma olarak değerlendirilmektedir Yine TCK maddesi kapsamında, duyu veya organların işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi açısından, dişlerin çiğneme ve konuşma fonksiyonları yönünden değerlendirilmesinde; her bir diş çeşidi için puanlama yapılmıştır. Diş kayıplarında puanların toplamı arasında ise; işlevin sürekli zayıflaması, 30 un üzerinde ise; işlevin yitirilmesi olarak kabul edilecektir. Puanlama şöyle yapılacaktır: Kanin: 4,5 Kesici: 4 Premolar: 3 1. ve Molar: 3 monash.pw: 0,5. (1,3). Konuyla ilgili çalışmalarda, diş kayıpları, sabit iz açısından tartışılmamıştır. Ancak kongre ve sempozyum gibi bilimsel ortamlarda yapılan tartışmalarla, adli tıp uzmanlarının bazılarının travmaya bağlı diş kaybı durumunda yüzde sabit iz oluştuğu yönünde karar verdiği, bazılarının ise bu şekilde karar vermenin yanlış olduğu yönünde fikir beyan ettikleri gözlenmiştir. Bu çalışmada, bu konuyla sınırlı kalınan bir anket çalışması ile bu yönde oluşacak ortak karara katkı sağlamak amaçlanmıştır. Ankete, adli tıp uzman/asistanı, 38 hukukçu, 21 diş hekimi olmak üzere toplam kişi katılmış olup toplam katılımcıların yarıya yakını üç büyük ilde (İstanbul, Ankara, İzmir) görev yapan profesyonellerdir. Bununla hemen her bölgeden adli tıp uzmanı ve hukukçu ankete katılmıştır (Tablo 1 ve 1a). Katılımcıların % i 10 yıl ve daha az süreli deneyime sahip iken, % i 11 yıl ve daha uzun süreli deneyime sahiptir. Adli tıp uzman ve asistanları grubunda 10 yıl ve daha az süreli deneyimli grup istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla iken diş hekimlerinin çoğunluğu 11 yıl ve üzerinde çalışma deneyimine sahiptir (p<) (Tablo 2). 52

53 Katılımcıların % 13 ü (n=22), kesin olarak diş kayıpları yüzde sabit iz olarak değerlendirilmemelidir derken geri kalan %87 si (n=) koşullu ya da koşulsuz olarak diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak değerlendirilmesi görüşündedir. Diş kayıplarının yüzde sabit iz olarak değerlendirilmesi konusunda katılımcıların uzmanlık alanına göre ve çalışma süreleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (p>) (Tablo 3 ve 4). Katılımcıların anketlerde beyan ettikleri görüşle ilgili özel olarak yazdıkları gerekçeler, konunun tartışılmasına katkı sağlayacağı düşünülerek kayıt altına alınmış ve profesyonellerin uzmanlık alanlarına göre Tablo 5 te sunulmuştur. Katılımcılara kesici, kanin ve premolar dişlerde, implant ya da protezle tedavi edilemeyen kayıp şartı yanı sıra kişide önceden var olan diş kırık ve kayıpları, kişinin konuşma ve gülme alışkanlıkları, ağız açıklığı, diş ve dudak yapısı gibi ek kriterlerin dikkate alınması konusundaki görüşleri sorulmuştur. Diş hekimleri ek kriterlerin değerlendirilmesinden yana görüş bildirirken, adli tıp uzmanı ve hukukçuların yarısı dikkate alınması, diğer yarısı ise dikkate alınmaması yönünde görüş bildirmiştir (p<) (Tablo 6). Çalışma deneyimi fazla olanlar, daha fazla oranda ek faktörlerin dikkate alınması gerektiği görüşünde olmuştur (Tablo 7). Bu konuda da, yazılı sundukları gerekçeler, tartışmaya katkı sağlayacağı düşünülerek Tablo 8 de özetlenerek sunulmuştur. Konuşma ve gülme alışkanlığı, ek kriterlerin dikkate alınmaması gerektiğini savunan kişiler arasında subjektivite kaygısına neden olmuştur. Sonuç olarak, diş kayıpları TCK çerçevesinde yaralanma ağırlığı açısından kemik kırığı gibi değerlendirilmemekte, ancak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmayan yaralanma grubunda değerlendirilmektedir. Birden fazla diş kayıplarında, kayıp dişlerin ağırlığına göre yine TCK kapsamında, duyu ve organlarda işlev zayıflaması ya da işlev yitimi açısından değerlendirilebilecektir. Ancak tazminat hukuku açısından, gerek Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği/ Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine ekli cetveller, gerekse Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe ekli cetvelde tek başına yer bulmamıştır. Adli tıp uzmanı, hukukçular ve diş hekimlerinde, özellikle konuşurken görülebilen bölgede diş kayıpları bulunan kişilerin yüz görünümlerinin etkilendiği, bu kişilerin her zaman ağzı kapalı durmak zorunda olmadıkları, bu yüzden yüzde sabit iz olarak değerlendirilmesi görüşü ağır basmaktadır. Elde edilen bu görüşlerin, var olan tartışmanın şekillenmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir. KAYNAKLAR 1- Türk Ceza Kanunu. http: // 2- Çolak B., Biçer Ü, Doğan T, Gündoğmuş ÜN, Kurtaş Ö. Çehrede Sabit Eser ve Çehrenin Daimi Değişikliği Kavramlarının Değerlendirilmesi. Adli Bilimler Dergisi, , Cilt: (2); sayfa: Gündoğmuş ÜN, Balcı Y, Akın M. Türk Ceza Kanunu nda Tanımlanan Yaralama Suçlarının Adli Tıp Açısından Değerlendirilmesi, Versiyon Gültekin D. Çehrede Sabit Eserin Tıbbi ve Hukuki Yönden Değerlendirilmesi. Uzmanlık Tezi, Erzurum, Yanık a, Günaydın U, Dokgöz H, Bütün C, Sözen Ş. Çehrede Sabit Eser ve çehrenin daimi değişikliğinde kullanılan tanı kriterlerin değerlendirilmesi. Yıllık Adli Tıp Toplantıları Kitabı. Adli Tıp Kurumu yayınları http: // 7-http: // 8- Çolak B, Gündoğmuş ÜN, Kurtaş Ö. Çehre sınırları dahil vücuttaki tüm kalıcı izler tazminat hukukunda değerlendirilmelidir (Editöre Mektup), Adli Bilimler Dergisi ; 2: Kendi Ö, Tunalı İ, Ötker C, Işık AF, Bilge Y. Estetik Kusurun meslekte kazanma gücüne etkisi. 1: Adli Bilimler Kongre Kitabı, Adana, ;

54 SS5 TÜRK POPÜLASYONUNDA TİROİD KIKIRDAK VE KRİKOİD KIKIRDAK ANTROPOLOJİK ÖLÇÜMLERİ İLE CİNSİYET VE BOY İLİŞKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: OTOPSİ ÇALIŞMASI Ayşe Kurtuluş Dereli 1, Kemalettin Acar 1, Erdi Kutlu 1, Beyza Şahin 2 1 Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, Denizli 2 Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatik Anabilim Dalı, Denizli Amaç: Medikolegal olaylarda parçalanmış cesetler ya da iskeletleşmiş kalıntılar söz konusu olduğunda, cinsiyet, yaş ve boy gibi parametrelerin değerlendirilmesi önem taşır. Tiroid kıkırdak ve krikoid kıkırdak gibi kolay ulaşılabilen ve yumuşak dokularından kolaylıkla arındırılan kıkırdaklar özellikle parçalanmış cesetlerde kimliklendirme için yararlı olabilir. Bu çalışmada, Türk popülasyonunda tiroid ve krikoid kıkırdağın antropometrik ölçümleri ile cinsiyet ve boy arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Medikolegal otopsileri yapılan onsekiz yaş üzerindeki 65 erkek ve 26 kadın olgunun tiroid ve krikoid kıkırdakları çalışmaya dahil edilmiştir. Her bir olgunun, boyu, tiroid anterior yüksekliği, tiroid lamina yüksekliği, tiroid açısı, krikoid arkus yüksekliği ve krikoid lamina yüksekliği ölçülmüştür. Bulgular: Tiroid açısı haricinde tiroid kıkırdak ve krikoid kıkırdaktaki tüm ölçümlerde erkeklerin değerlerinin, kadınlara göre yüksek olduğu görülmüştür (p<0,). Tiroid açısının ise kadınlarda ( ± ), erkeklere ( ± ) göre daha geniş olduğu saptanmıştır (p<0,). Diskriminant fonksiyon analizi sonuçlarına göre cinsiyetin, tiroid kıkırdakta ölçülen parametrelerle % doğrulukta, krikoid kıkırdakta ölçülen parametrelerle % doğrulukta, tiroid ve krikoid kıkırdakta ölçülen tüm parametreler ile oluşturulan modelde ise % doğrulukta sınıflandırılabildiği görülmüştür. Tüm olgularda boy değişkeninin, tiroid açısı haricinde tüm değişkenlerle istatistiksel olarak anlamlı pozitif orta düzey korelasyona sahip olduğu saptanmıştır. Sonuç: Bu çalışmadaki sonuçlar, tiroid kıkırdak ve krikoid kıkırdağın antropometrik ölçümlerinin cinsiyet tahmini için yararlı bir araç olacağını göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Cinsiyet, boy, tiroid kıkırdak, krikoid kıkırdak, adli antropoloji 54

55 SS6 ADLİ TIP KİTAPLARI VE MAKALELERİNDEKİ AYRIMCI, ÖTEKİLEŞTİRİCİ DİL: SUÇLU KİM? Sermet Koç İÜC, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp AD, İstanbul Adli tıp, adli psikiyatri ve klinik adli tıbbın bazı konularında son yılda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Irk, etnisite, cinsiyet, cinsel kimlik temelli tanımlarda; işkence ve eziyet, cinsel saldırı, madde kullanımı ve bağımlılığı gibi konularında insan ve hasta hakları çerçevesinde çok önemli değişimler gerçekleşmiştir. Uzunca bir dönem hukuk ve tıp kaynaklarında suç, anormallik veya sapıklık olarak yer alan bir çok ayrımcı, dışlayıcı tanım terkedilmiş olup; tam tersine bugün bu tanımların kullanımı nefret suçu olarak kabul edilmektedir. Son yıllara kadar, dünyada ve Türkiye de özellikle hukuk, adli tıp ve psikiyatri kaynaklarında etkisini sürdüren ayrımcı, dışlayıcı dil, bugün etkisini akademik çevrede büyük ölçüde yitirmiş; ancak siyasi belli bir alanda ve bazı mesleki uygulamalarda bir tartışma konusu olarak varlığını sürdürmektedir. Bizdeki eski kitap ve makalelerdeki yaklaşımların dayanakları o dönemlerdeki siyasi, dini, sosyolojik nedenlere bağlı olduğu kadar; yapılan çeviriler ve referans alınan kaynaklar ile de yakından ilişkilidir. Bu çalışmada, Dr. Agop Handanyan ın Fransızcadan çevirerek o dönemdeki mevzuatı da eklediği Türkiye de basılmış ilk adli tıp kitabından başlayarak, Adli Tıp kitapları ve makalelerindeki yer alan ayrımcı, ötekileştirici tanımlar tarihsel bir perspektiften günümüze kadar irdelenmiş; bu kaynaklar ve yazarları ile ilgili yapılan suçlamalardaki gerçekliğin araştırılması, sorgulanması amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Adli, tıp, ötekileştirici, dil 55

56 Özet SS7 KADINA YÖNELİK ŞİDDET ALANINDA ADLİ TIP VE SOSYAL HİZMET İŞ BİRLİĞİ Erenç Yasemin Dokudan Dinç Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Adli Tıp Polikliniği, İstanbul AMAÇ: Türkiye de kadına yönelik şiddet alanında adli tıp ve sosyal hizmet işbirliğini konu alan kısıtlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada şiddete maruz kalan kadınlar için adli tıp polikliniğinden aynı hastanenin sosyal hizmet birimine yapılan yönlendirmelerin avantajları ve dezavantajlarının tartışılması amaçlanmıştır. GEREÇ YÖNTEM: tarihleri arasında adli rapor almak için resmi yazı ile adli tıp polikliniğine başvuran ve sosyal hizmet uzmanına yönlendirilen kız çocuk ve kadınların dosyaları geriye dönük olarak incelenmiştir. Sosyodemografik veriler ve sosyal hizmet uzmanı tarafından yapılan değerlendirmeler incelenmiştir. Trafik kazası ve gözaltı muayenesi nedeniyle yapılan başvurular çalışmaya dahil edilmemiştir. BULGULAR: Sosyal hizmet yönlendirmesini kabul eden 44 kişiden 3 ü eksik veri nedeniyle çalışmaya alınmamıştır. 41 kişinin verilerine bakıldığında; yaşın ortalama 33,17 (min max 57) olduğu, 16 kişinin ilkokul ve altı, 14 kişinin ortaokul, 11 kişinin lise ve üzeri düzeyde öğrenim gördüğü, 31 kişinin eşinden, 2 kişinin eski eşinden, 1 kişinin sevgilisinden, 5 kişinin bir aile üyesinden, 2 kişinin bir yabancıdan gördüğü şiddet nedeniyle başvurduğu tespit edilmiştir. Sosyal hizmet uzmanının 25 kişiyle görüşmeyi tamamlayabildiği, kişileri yaşadıkları yerdeki sosyal hizmet merkezlerine, ŞÖNİM e, Mor Çatı ya, konukevlerine yönlendirdiği, sayılı Kanun çerçevesinde haklarını anlattığı görülmüştür. SONUÇ: Kadınlar şiddet mağdurları arasında toplumdaki ikincil konumları nedeniyle dezavantajlı gruplardan birini oluşturmaktadır. Hem raporlama, hem sağlığa bütüncül yaklaşım hem de kişilerin güçlendirilmesi açısından sosyal değerlendirme çok önemlidir. Ancak hastanelerde yeterli sayıda sosyal hizmet uzmanı olmaması, ayrıca ifade alma, delillerin toplanması gibi süreçlerin devam edecek olması psikososyal değerlendirmeyi kısıtlamaktadır. Adli tıp uzmanları ve sosyal hizmet uzmanlarının konuyla ilgili farkındalığının artırılması ve işbirliğine yönelik prospektif çalışmaların yapılması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Kadın yönelik şiddet, sosyal hizmet, adli raporlama GİRİŞ VE AMAÇ: Kadına yönelik cinsel şiddet cinsiyet ayrımcılığına dayalı bir insan hakları ihlalidir ve fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet biçiminde görülebilir. Kadına yönelik şiddetin tarih boyunca var olduğu, aile içinde sahip olunacak çocuğun cinsiyetinin kız çocuklar aleyhine belirlenmesi şeklinde doğum öncesi dönemden başladığı, kız çocuklarının cinsel istismarı, dövülmesi, çeyiz, başlık parası, kadın sünneti olarak bilinen genital mutilasyon, cinsel saldırı, işyerinde cinsel ve psikolojik şiddet (taciz, mobbing), seks işçiliğine zorlama, flört döneminde ve daha sonra evlilikte partner tarafından uygulanan fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddet şeklinde yaşam boyu devam edebildiği, namus adına öldürme yi de içeren kadın cinayetleri nedeniyle ölüme sebebiyet verdiği bilinmektedir (). Savaş ve doğal afetler dışında dünyanın her yerinde kadınların en çok tanıdıkları ve yakınları olan erkekler tarafından şiddete maruz kaldığı gösterilmiştir (5). ABD de acil servislere başvuran kadınların % unun eş ya da partnerleri tarafından yaralandığı saptanmıştır (6). Bu durum şiddetin kadınlar üzerindeki bedensel, ruhsal ve sosyal etkilerini daha yıkıcı kılmakta, kadınların şiddet içeren ortamda daha uzun süre kalmalarına ve baş etme mekanizmalarını kullanmalarının güçleşmesine neden olmaktadır (7, 8). Dünya Sağlık Örgütü toplumsal cinsiyet eşitliğini; Yaş, cinsel kimlik ya da yönelimine bakılmaksızın tüm kadın ve erkeklerin haklardan, fırsatlardan ve kaynaklardan tamamen eşit biçimde yararlanması olarak tanımlamaktadır. Eşitliğin aynılık değil, cinsiyete dayalı kısıtlanma ya da avantaj yaşanmaması olduğu vurgulanmaktadır (9). Geleneksel toplumlarda daha fazla olmak üzere cinsiyet ayrımcılığı, kadınların sosyal statülerini geliştirmek için yaptıkları mücadeleyi engellemekte ve kadına yönelik şiddetin olağan bir durum gibi algılanmasına ve artmasına yol açmaktadır. Sağlığı tehdit etmesinin yanı sıra hayatı da tehdit etmekte, kadın cinayetleriyle ölüme neden olabilmektedir (). 56

57 CEDAW, 2. Dünya Kadın Konferansı nın ardından 1 Mart tarihinde üye ülkelerin imzasına açılmıştır. Kadına karşı ayrımcılığın önlenmesini yasal sorumluluk olarak kabul eden ilk sözleşmedir. Türkiye nin yılında onayladığı sözleşme, 19 Ocak tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye bu sözleşme gereği toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacağını ve bu yönde politikalar geliştireceğini taahhüt etmiştir. Ayrıca Uluslararası Çalışma Örgütü nün kadın erkek eşitliğine ilişkin ayrımcılık karşıtı sözleşmelerini de kabul etmiştir (14). Yeni yasal düzenlemeler sonrasında İstanbul da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak anılan tarihli Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi nin imzaya açılma töreninde Türkiye, 13 ülkenin tanıdığı sözleşmeye imza koyan ve onaylayan ilk ülke olmuştur (15). Yaptırım gücü ve bağlayıcılığı olan sözleşme; aile içi şiddet de dahil olmak üzere, medeni haline bakılmaksızın tüm kadınların şiddetten korunmasını kapsamakta, mağdurların haklarını korumaya yönelik önlemlerin alınmasında cinsel kimlik, cinsel yönelim de dahil olmak üzere hiçbir ayrımcılık yapılmamasını öngörmektedir (16). Sözleşmenin vurgu noktaları arasında Önleme, Koruma, Kovuşturma, Destek ve İzleme mekanizmaları bulunmaktadır (17). Sözleşme onay yeter sayısına ulaşarak 1 Ağustos tarihinde yürürlüğe girmiştir ve bu tarihe kadar 25 ülke tarafından imzalanmıştır sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun a yönelik eleştiriler sonucunda, tarihinde sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine İlişkin Kanun TBMM Genel Kurulu nda kabul edilmiştir sayılı kanun, medeni nikah, aynı çatı altında yaşama veya yakın ilişki içinde olma halleri dışındaki durumları da kapsayacak biçimde kadına yönelik şiddetin bildirilmesi, açığa çıkarılması, önlenmesi, mağdurların korunması ve cezalandırma süreçlerinde iyileşmeleri içermektedir (18). Ülkemizde adli tıp uzmanlarının önemli bir kısmı Adli Tıp Kurumu nda ve üniversitelere bağlı Adli Tıp Anabilim dallarında hizmet vermektedir. Sağlık Bakanlığı na bağlı Eğitim Araştırma Hastaneleri nde ise çok az sayıda adli tıp uzmanı bulunmakta, bulunan hastanelerde ise poliklinik profili farklılık göstermektedir. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adli Tıp Polikliniği nde gözaltı muayeneleri, kişilerarası şiddet veya aile içi şiddet nedeniyle ya da trafik kazası sonucu adli rapor almak için kolluk eşliğinde resmi yazı ile başvuruda bulunan olguların tıbbi değerlendirmesi ve adli raporlaması yapılmaktadır. Türkiye de kadına yönelik şiddet alanında adli tıp ve sosyal hizmet iş birliğine yönelik kısıtlı çalışma bulunmaktadır, mevcut çalışmalar adli tıbbi değerlendirmede sosyal hizmet uzmanının önemli rolü olduğunu söylemekte ancak uygulamada sosyal değerlendirmenin yapıldığı örneklerden bahsedilmemektedir. Geriye dönük planlanan ve kesitsel tanımlayıcı nitelikte olan bu çalışmada adli raporlara ve sosyal değerlendirmeleri ait veriler incelenerek adli tıp polikliniğinden sosyal hizmet birimine yapılan yönlendirmelerin adli raporlar ve şiddet mağdurları açısından avantajları ve dezavantajlarının tartışılması ve uygulamaya yönelik önerilerde bulunulması amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi nden izin alındıktan sonra çalışmaya başlanmıştır tarihleri arasında gördükleri şiddet nedeniyle adli rapor almak için resmi yazı ile adli tıp polikliniğine başvuran ve sosyal hizmet uzmanına yönlendirilen kadınların dosyaları geriye dönük olarak incelenmiştir. Trafik kazası ve gözaltı muayenesi nedeniyle yapılan başvurular çalışmaya dahil edilmemiştir. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotlar kullanılmıştır. Sosyodemografik veriler ve sosyal hizmet uzmanı tarafından yapılan değerlendirmeler incelenmiştir. BULGULAR tarihleri arasında sosyal hizmet yönlendirmesini kabul eden 44 kadın başvuru olduğu görülmüştür. Bunlardan 3 ü eksik veri nedeniyle çalışmaya alınmamıştır. 41 kadın başvurunun sosyodemografik verilerine bakıldığında; Başvuru esnasındaki yaşın ortalama 33,17 (min max 57) olduğu tespit edilmiştir 18 yaş altı 2 kız çocuğu, arası 9 kadının, arası 9 kadının, arası 17 kadının, yaş arası 4 kadının başvurduğu görülmüştür. 16 kişinin ilkokul ve altı düzeyde öğrenim gördüğünü, 14 kişinin ortaokul mezunu olduğunu,11 kişinin lise ve üzeri düzeyde öğrenim gördüğünü ifade ettiği görülmüştür. İlköğretim ve altı düzey grubunda 3 kişi okuma yazma bilmemektedir. 31 kişinin eşinden, 2 kişinin eski eşinden, 1 kişinin sevgilisinden, 5 kişinin eş dışı bir aile üyesinden, 2 kişinin yabancı bir kişiden gördüğü şiddet nedeniyle başvurduğunu ifade ettiği görülmüştür. Yabancı tarafından şiddete maruz kalan iki kadın cinsel şiddet nedeni ile başvurmuştur. 12 kişinin çalıştığını, 25 kişinin çalışmadığını, 4 kişinin öğrenimine devam etmekte olduğunu, 3 kişinin boşanmış olduğunu, 6 kişinin bekar olduğunu, 4 kişinin evli olduğunu ancak ayrı yaşadığını, 28 kişinin ise evli olduğunu ve eşiyle birlikte yaşadığını ifade ettiği görülmüştür. 57

58 Çocuk sayısının ortalama 1,56 olduğu (min 0- max 5) tespit edilmiştir. Çocuğu olmayan 9 başvuru, 1 çocuğu olan 11 başvuru, 2 çocuğu olan 14 başvuru, 3 ve üzeri sayıda çocuğu olan 7 kişi olduğu görülmüştür. Çocuğu olmayan 9 kadından 2 sinin 18 yaşın altında olduğu, 6 kadının ise bekar olduğu görülmüştür. Sosyal hizmet uzmanına yönlendirilen 41 kadından 16 sına ulaşılamadığı, 14 kadın ile yüzyüze, 11 kadın ile telefonla görüşüldüğü tespit edilmiştir. 2 kadın başvurunun şikayetinden vazgeçtiğini, bir başvurunun ise daha önce kendisine uzaklaştırma kararı ve sığınma evi sağlandığını ancak işe yaramadığı için bu sefer istemediğini ifade ettiği görülmüştür. Bir kadın başvuru işe şikayetinden vazgeçtiğini ancak eşinin şiddet davranışının kaynaklandığını düşündüğü ruhsal zorlukları için destek alabilecekleri yerlerle ilgili bilgilendirme ve yönlendirme istediği görülmüştür. Bir kadın başvurunun ruhsal zorluğu (bipolar bzoukluk? Psikoz?) nedeni ile Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı ile iletişime geçildiği, bir kadın başvurunun eşinin ölüm tehdidinde bulunması nedeni ile Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı ile iletişime geçildiği görülmüştür. Bir kadın başvurunun çocuklarının eğitimi ile ilgili destek alabileceği yönlendirmeler yapıldığı görülmüştür. Sosyal hizmet uzmanı tarafından kadınlara yaşadıkları yerdeki sosyal hizmet merkezleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlükleri ne bağlı ŞÖNİM ler (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri) ve sivil toplum kuruluşu olan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı hakkında bilgilendirme yapıldığı, sayılı Kanun çerçevesinde kişilere haklarının (özellikle koruma, tedbir ve uzaklaştırma kararı) anlatıldığı ve sığınma evlerine yönlendirme yapıldığı anlaşılmıştır. TARTIŞMA Başvuruların sadece %27 sinin ilköğretim (ortaokul) üzeri öğrenim düzeyine sahip olduğu, çalışma durumuna bakıldığında %61 inin çalışmadığı görülmüştür. Başvuruların öğrenim düzeyi ve gelir getiren bir işe sahip olma oranı düşük bulunmuştur. Bu sonuç hem ülkemizde yapılan daha önceki çalışmalar ile hem de dünya örnekleri ile benzer bulunmuştur (). Çalışmamızda şiddete maruz kalma risk faktörleri arasında benzer şekilde; gelir getirici bir işte çalışmamak, ekonomik olarak erkeğe bağımlı olmak, öğrenim düzeyinin düşük olması sayılabilir. Başvuranların çocuk sayısı %61 oranında olarak bulunmuştur. Çocuk sayısı ile şiddete maruz kalma arasında ilişki bulan ve bulmayan çalışmalar mevcuttur (21, 22). Türkiye de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması () ham verileri kullanılarak lojistik regresyon analizi yapılan bir çalışmada ise; çocuk sayısının artmasının fiziksel şiddeti arttırdığı, ekonomik şiddeti ise azalttığı gösterilmiştir (23). Başvuru yaşına baktığımızda 45 yaş üstünde sadece 4 kadın (%10) başvuru bulunmaktadır. Türkiye de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması ve verileri incelendiğinde çalışmaya katılan kadınların son 1 ay içerisinde şiddete maruz kalma oranının yaş arttıkça azaldığı görülmektedir (24, 25). Sosyal hizmet değerlendirmesine ait bulguları değerlendirmeden önce poliklinik rutinine dair bilgi vermek uygun olacaktır. Adli tıp polikliniğinde yapılan muayenenin bitmesinin ardından sosyal hizmet uzmanına yönlendirilen başvurular, aynı gün sosyal değerlendirme görüşmesini başlatabilmektedir. Ancak sıklıkla adli sürecin devam etmesi nedeniyle bu görüşme için sonraki bir tarihe randevu almak daha çok tercih edilmektedir. Bunun tercih edilmesinin bir diğer nedeni de başvurunun şiddete maruziyetin hemen ardından akut dönemde yapılıyor olması ve henüz travmanın şok döneminde olan kadınların ayrıntılı bilgi vermeye hazır hissetmemeleridir. Bu dönemdeki kadınların sosyal değerlendirmenin olayın ilk etkisini atlatılmasının ardından yapılmasını istemesi çok doğaldır. Ancak bu durum kadınlarının takipten kopmalarına neden olmaktadır. Yönlendirmesi yapılan 41 kadından 16 sına ulaşılamamış olması bunun önemli bir göstergesidir. Adli birimin çatısı altında adli tıp uzmanı ile birlikte çalışacak bir sosyal hizmet uzmanının olması, ayrıca sosyal değerlendirmenin tıbbi konsültasyonlar gibi raporun başat unsurlarından biri haline gelmesinin sağlanması bu sorunun aşılmasını sağlayabilir. Kadın izlem merkezlerinde yapılacak çalışmalar konuyla ilgili daha ileri düzeyde bilgi sahibi olmamızı sağlayacaktır. Fatih Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği tarafından tarih ve / sayılı yazı ekinde yer alan ve Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarına tarihinde HBYS aracılığıyla duyurulan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu nun ilgili yazısında sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği nin 28/3 maddesi kapsamında; Emniyet Müdürlüğü/Asayiş Büro Amirlikleri/ Kadın Destekli Polis veya İkamet Bölgesi Polis amirliği tarafından sağlık tesisine getirilen kişiler ile ilgili gerekli tıbbi müdahale ve değerlendirme yapıldıktan sonra Tıbbi Sosyal Hizmetler Birimi ne konsülte edilir denmektedir. Bu yazının paylaşılmasının en büyük faydası, şiddete maruz kalmış kadınlara eşlik eden kolluk kuvvetlerinin sosyal hizmet yönlendirmesine gösterdikleri direnci azaltması olmuştur. Adli sosyal hizmetle ilgili literatüre bakıldığında; Tarihsel olarak toplumun ezilen, marijinal gruplarına hizmet götürme misyonuyla sosyal hizmetin, finansal anlamda sürekli kaynak gereksinimi olan yani tüketen bir konumda olduğu, dolayısıyla özellikle ekonomik kriz dönemlerinde kolaylıkla ihmal edilebilen bir alan olma niteliğinde olduğu, bu nedenle gelişmiş ülkelerde bile sosyal hizmet uzmanlarının, her alanda oldukça zorlu koşullarda 58

59

karacaoğlu av fişek fiyatları?

&#;Karacaoğlu av fişek fiyatları sitemizde! En uygun av fişekleriyle avcılık keyfini yaşayın. Tarafsız ve detaylı ürün bilgisi için hemen tıklayın!&#;

Karacaoğlu Av Fişek Fiyatları

Avcılık tutkunları ve sporcuları için uygun kalitede av fişekleri oldukça önemlidir. Genellikle av fişekleri içinde barut, tungsten, bakır, antimon gibi maddeler bulunur. Bu maddelerin oranları ve kullanılan malzemelerin kalitesi av fişeklerinin performansını belirler.

Karacaoğlu Av Fişekleri

Karacaoğlu av fişekleri, Türkiye&#;nin önde gelen av malzemeleri ve aksesuarları üreticilerinden biridir. Şirket, tüm dünyada kabul gören teknolojiler kullanarak avcılıkta kullanılabilecek yüksek kaliteli av fişekleri üretir.

Fiyatları

Karacaoğlu av fişekleri, diğer rakiplerine göre oldukça uygun fiyatlarla satışa sunulur. Yüksek kaliteli malzemelerin kullanımı ve dünya standartlarına uygun olarak üretim yapılması, fiyatlarının düşük olmasının nedenlerinden biridir.

Fiyatları, av fişeği türüne, kalitesine ve kutu içindeki adetlere göre değişebilir. Örneğin, 20&#;lik kutu içindeki namlu çapı 20 gauge olan fişeklerin fiyatı, 12&#;lik kutu içindeki namlu çapı 12 gauge olan fişeklerden farklı olabilir.

Satış Yerleri

Karacaoğlu av fişekleri, Türkiye&#;nin birçok noktasında satılmaktadır. Bu ürünleri satın almak için, çeşitli av malzemeleri mağazalarına veya ilgili e-ticaret sitelerine başvurabilirsiniz.

Satın almadan önce hangi av fişeği türünün sizin için uygun olduğunu araştırmakta fayda var. Bu konuda deneyimli avcı arkadaşlarınıza veya tecrübeli satıcılara danışabilirsiniz.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır