bahçede mış mış zeki müren / Zeki Müren Şarkı Sözleri | Song Lyrics | Kaggle

Bahçede Mış Mış Zeki Müren

bahçede mış mış zeki müren

Uzun zamandır beklediğimiz İşte Benim Zeki Müren sergisi kapıları açtı. Serginin küratörü, yazar ve araştırmacı Derya Bengi’yle, Murat Meriç sizler için konuştu.


Bunca sene saklı kalmış, muazzam Zeki Müren arşivi yazar ve araştırmacı Derya Bengi’nin güvenilir ellerine teslim edildi ve yoğun bir çalışmayla İşte Benim Zeki Müren sergisi hazırlandı. İlk kulağımıza geldiğinden beri büyük heyecanla bekliyorduk bu sergiyi. Geçtiğimiz ay İstiklal Caddesi Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde açılan İşte Benim Zeki Müren’in mekânlarında gezerkense, kendimizi Zeki Müren’le yeniden tanışıyor gibi hissettik. “Türkiye’de pop müzik” deyince tereddütsüzce dönüp baktığımız dostumuz Murat Meriç sizler için Derya Bengi’yle buluştu ve takdir edersiniz ki ortaya derin mi derin bir Zeki Müren sohbeti çıktı. Sergi, 20 Aralık’a kadar gezilebiliyor. Ayrıca sergide yer alan arşivle hazırlanmış nefis kataloğun da makul bir fiyata alınabildiğini eklemiş olalım.

Image

Nereden çıktı bir Zeki Müren sergisi açma fikri? Bunca yıldır neden saklanıyormuş bunlar?
Arşiv sahibinin huzursuzluğu bunda etken. Bu arşiv, 18 senedir Türk Eğitim Vakfı’nda (TEV) duruyor çünkü mirası, vasiyeti gereği TEV ve Mehmetçik Vakfı arasında paylaştırıldı. Bütün bu arşiv malzemesi de, yani kendi koleksiyonu ve eşyaları, bunca yıldır TEV’de özel bir odada muhafaza ediliyormuş. Fakat bu ne Zeki Müren’e, ne TEV’e, ne de halka yarıyor. Kimsenin görmediği bir arşiv neticede. Bunun halka açılması gerektiğini düşünmüşler. Bu noktada Yapı Kredi Kültür ile TEV’in işbirliği başlamış. Yapı Kredi Kültür’den beni aradılar, hayır denmeyecek kadar zevkli bir işti, derhâl kabul ettim.

Zor muydu yol almak? Koca bir arşiv var neticede önünde…
İlk bakışta kolay gibi gözüküyor, hazır bir arşiv çünkü. Başkalarına başvurmaya gerek yok. Serginin konseptini kendi biriktirdikleri, kendi sakladıkları, kendi çekmeceleri, kendi sandıkları olarak belirledik. “İşte Benim Zeki Müren” ismini de böyle hak ediyor. Çocukluğundan beri her şeyi muhafaza etmiş, anılarına bağlı kalmış. Fakat arşivin tasnifi zordu. Fotoğrafların tasnif edilmesi ve uygun bilgilerle donatılması gerekiyordu, çünkü çoğu fotoğrafın yazılı bilgileri yoktu, ancak bir takım tahminler yürüterek yol alabiliyordunuz. Fotoğrafta yanındaki insanları tanıyorsan tanıyorsun, tanımıyorsan tanımaya çalışıyorsun. “Bu acaba hangi gazinonun sahnesi, şu hangi gazinonun kulisi?” “Saçları altın sarısı olduğuna göre bu fotoğraf ’den olmalı.” Böyle böyle Zeki Müren’i tanıyarak, hayatının ayrıntılarına vakıf olarak ilerledik. Yoğun bir şekilde basın taraması yaptık bir yandan. Sonuçta hayatının kilometre taşlarını ıskalamayan, küçük ayrıntılarla, küçük anekdotlarla zenginleştirilmiş bir sergi oldu. Toplamda bir büyük hikâyeye varan bir sergi ve bir kitap.

Image

Zeki Müren aslında kendini hiç saklamıyor. Diğer taraftan gizli yanları da varmış gibi… Daha net sormak gerekirse, bu sergideki “bilinmeyen” Zeki Müren mi?
Yegâne iddiam şu olabilir: Unutulmuş Zeki Müren’i hatırlatmak. Bilinmeyen bir Zeki Müren belki de vardır ama biz sırları, gizleri aydınlatmanın peşinden koşmadık, zaten şoke edici şeylere rastlamadık. Ama rastladığımız her fotoğraf çok hoş, insanı gülümseten ve şaşırtan cinstendi. Açıkçası Zeki Müren’in unutulduğunu düşünüyorum. Yeni kuşaklar, sadece 80’lerde yaşayan “kitsch” bir ihtiyar papağan olarak hatırlıyor onu, hayatının son dönemiyle… Sanki 50’li, 60’lı yılları hiç yaşamamış ve o yıllara damgasını çok derin vurmamış gibi değerlendirildiğini düşünüyorum. Biz biraz geriye döndük, en başından başlayarak o yolculuğu bilenlere hatırlatmak, bilmeyenlere de birazcık tarih nosyonu sunmak istedik.

Her şey var sergide, değil mi? Ürün verdiği her alandan eserler, merakları, ilgileri, koleksiyonları… Sizin eklediğiniz bir şey oldu mu bunlara?
Dönemin gazetelerini, HayatSesHey gibi dergileri inceledik, bir takım eklentiler yaptık, ama bunların oranı yüzde beş falandır. Kaldı ki kendi arşivinde 50’li yılların bazı radyo dergilerinin ciltleri vardı.

Zeki Müren kendisiyle ilgili kupürleri saklamış mı?
Fazla değil. Hayranlarından gelen birtakım defterler var: Gazete kupürlerini, kocaman resim defterlerine, hiç tarihsiz, notlar düşmeden yapıştırmışlar, kendilerince bir Zeki Müren arşivi yapmışlar. Sonra da bunları Zeki Müren’e hediye etmişler. Ben öyle bir şey yapacak olsam kendime yaparım, neden Zeki Müren’e hediye edeyim ki? (gülüyor)

Image
Image

Mumya müzesinde Libarece&#;yle Atlantic Records ofisinde Nasuhi Ertegün&#;le

Zeki Müren’in kitaplığı ve plak koleksiyonuna da bakma fırsatın oldu. Okudukları ve dinledikleri üzerinden başka tür bir Zeki Müren’e ulaşmak mümkün mü? Seni şaşırtan şeyler oldu mu bu koleksiyonda?
Bu kadar Ümmü Gülsüm hayranı olduğunu bilmiyordum. Gerçi yılında, Hürriyet’teki köşe yazısında yazmış. Dolabından çıkan 10’u aşkın Ümmü Gülsüm plağının sırrı o yazıyla çözülmüş oldu. Gerçekten çok büyük hayranıymış. Bazı TRT sanatçıları Mısır’a bir turne için gittiklerinde Ümmü Gülsüm&#;le tanışmışlar ve onun da Zeki Müren dinlediğini öğrenmişler. Zeki Müren o yazısında “Taptığım insan, evinde beni dinliyor” diye gururlanmış.

Okudukları peki? Sergide gördüğüm kadarıyla kitapların hepsi okunmuş; kitaplığında güzel dursun, yer işgal etsin diye alınmamış…
Okuduğu kitaplar gayet iyi edebiyat örnekleri. Kitaplarının üçte birini falan aldık sergiye, ama özel bir seçki yapmadık. Kitaplığının genel görünüşü buydu zaten. Bilge Karasu’dan James Baldwin’e, Attila İlhan’dan Orhan Pamuk’a uzanan bir edebiyat var.

Şiir? Neticede yazıyor ama okuyor mu?
Attila İlhan’ın ve Lorca’nın yanısıra daha ziyade ona hediye edilmiş, pek isim yapmamış şairlerin kitapları vardı. Ümit Yaşar Oğuzcan, Attila Dorsay ve Murathan Mungan’ın ona imzaladığı kitaplarını da bir vitrinde sergiliyoruz. Bu farklı bir Zeki Müren mi bilmem, beni pek şaşırtmadı. Bilakis sezgilerimi doğruladı. Ben zaten ciddi ciddi oturup konuşulacak biri olduğunu düşünüyordum, artık eminim. Sağlığında onunla bir gazeteci olarak tanışmadığıma, konuşmamış ve uzun bir söyleşi yapmamış olmama yandım. Ben gazeteciliğe başladığımda inzivaya çekilmişti.

Image
Image

Hiç Zeki Müren’li anın var mı? Onu görme şansın oldu mu?
Bir kere gördüm, turist olarak, Bodrum’da yürürken. Çoğu kişinin çok ilginç anıları var. Son iki aydır, sergiye emeği geçen insanlar bana gelip Zeki Müren’le anılarını anlatıyorlar. Fotoğrafçı arkadaşımız Hakan Ezilmez gençliğinde, iki arkadaşıyla Bodrum’a tatile gitmiş. Serseri, avare, plansız bir tatil, öğrencilik zamanları, 80’li yıllar. Paraları suyunu çekmiş, İstanbul’a dönemiyorlar. Akıllarına her gün rastladıkları Zeki Müren gelmiş. “Paşa bize koltuk çıkar mı?” diye sormuşlar birbirlerine. İçlerinden biri cesaretini toplamış, gitmiş, barda Zeki Müren’in masasına oturmuş, durumu anlatmış. Zeki Müren güzel güzel dinlemiş, cebinden çıkartıp yol paralarını vermiş ve üçünü İstanbul’a uğurlamış. Serginin tasarımcısı Sadık Karamustafa, 60’lı yıllarda Ankara Koleji’nde okurken, Zeki Müren okullarına imza gününe gelmiş. Öğrencilerle sohbet etmiş, sonra da satın alanlara plaklarını imzalamış. Ancak yeterince duyurulmadığı için mi, yoksa çocukların umurunda olmadığı için mi, bilmiyorum, o gün sadece iki tane plak satılmış. Buna rağmen bozulmadan, nezaketinden sapmadan bütün zamanını çocuklarla geçirmiş ve güle oynaya okuldan ayrılmış. Herkesin böyle hoş anıları var onunla ilgili. Tanışıp da “lanet bir adamdır” diyene rastlamadım.

Bir yandan da en meşhur zamanlarında bile kolay ulaşılabilir bir insan değil mi Zeki Müren? Bugünkü “şöhret”lerin çok uzağında sanki…
Gittiği plaj belli, oturduğu ev belli, takıldığı kahve, bar belli… Hattâ evinin telefonu biliniyor ve çoğu zaman da kendi açıyor telefonu. Menajerlik sistemi falan söz konusu değil. Öyle “plak şirketini arayayım, araya adam sokayım” falan da yok. Gazetecilerle aralarında bir arkadaşlık ilişkisi var.

Image

Mini etekli Uğur Duvağı: Gümüş simden örülü pelerin Hong Kong&#;dan, beyaz yaka taşları Los Angeles&#;tan,

Bunca sevilmesinde bunun da bir payı var şüphesiz, değil mi?
Öyle. Ama herkesle temas etmiyor anladığım kadarıyla. Bir yıldızla konuştuğunu bilen insanlarla konuşuyor. Zannetmiyorum ki, birisi laubali olabilsin onunla… İnsanlar hakikaten Zeki Müren’e “Paşam” diyor olmalı. Bu laf o yüzden kalıcı oldu. Bir tür komutanlık hâli, sevimli bir ast-üst ilişkisi. (gülüyor) Zeki Müren’le ilişki kurmanın zevki de orada. Hakikatten “Paşam” diye yaklaşacaksın ki, muhabbetinden zevk alasın. Ben olsaydım “Paşam” diyebilir miydim, bilmiyorum.  

Senin Zeki Müren mesain nerede başladı? Nasıl tanıdın onu, ne kadar zaman geçirdin?
Öldüğünde Express’i çıkarıyorduk, o sıralar epey kafa yorduğumu hatırlıyorum. Sevdiğim çok şarkısı vardı. Fakat gerçek anlamda, bir gazeteci olarak, Zeki Müren hakkında yaptığım ilk şey, iki sene evvel açtığımız Uzayda Bir Elektrik Hasıl Oldu sergisi. 60’lı yılları derlerken, epey bir yer ayırmıştık Zeki Müren’e. O zaman şunu düşünmüştüm: 60’lı yılları anlattık, Zeki Müren başrol karakterlerden biriydi. 50’li yılları anlatsaydık, yine başrolde olacaktı. 70’li yılları inceleseydik yine öyle.

Peki ya 80’ler?
Yok, oraya uzanmayalım. Otuz koca yılı zirvede geçiriyor ve Türkiye tarihi açısından çok iyi bir izlek oluşturuyor. Zeki Müren’in hayat hikâyesini ve yaptıklarını takip etmek, Türkiye hakkında bize çok şey öğretiyor. Memleketteki bütün popüler şarkıları plak yapmış bir insandan söz ediyoruz.

Image

Ankara&#;da Gençlik Parkı Yazar Aile Bahçesi&#;nde kadınlar matinesi

Sahiden söylemiş mi bütün şarkıları?
Neyi söylemezmiş, biliyor musun? “Çamlıca Yolunda” şarkısını! (gülüyor) “O benim sağımda / Ben onun solunda / Çamlıca yolunda…” der ya o şarkı, bunu çok saçma buluyor. “Tabiî ki öyle olacak, o senin sağındaysa sen de onun solunda olacaksın. Böyle dize mi olur? Asla okumadım bu şarkıyı!” diye notu var. (gülüyor) Müzeyyen Senar şöyle der: “Ben şarkı söylemiyorum, güfte anlatıyorum.” Bayıldığım bir laftır bu. Bence Zeki Müren de tam bunu yapıyor. Eskilerden bu hissiyatı almış, yerine getirmiş biri. Güftelere çok özen gösteriyor. Mesela, defterindeki başka bir notunu söyleyeyim: “Ağlama Değmez Hayat” plağını dolduracak, belli ki hazırlık yapıyor. ’e ait bir ajandaya şarkının sözlerini yazmış, kenara bir ok çıkartmış ve “yaşantı sözcüğü geçiyor” diye not etmiş. “Rüya gibi her hatıra / Her yaşantı bana” dizesi. Sözcük henüz yeni yeni dile giriyor ve bir şarkıda kullanılması dikkatini çekmiş. Tereddüt etmiş herhâlde. Sevmiş mi sevmemiş mi bilmiyoruz ama okuduğuna göre benimsemiş. Dilin nereye doğru gittiğini, söylediği şarkının ne anlattığını, onun nasıl dramatize edilmesi gerektiğini ince ince hesaplıyor. Eski geleneğe mensup, yeniliğe açık, bir şarkıyı sahneye koyma ve dramaturjisini yapma geleneğine çok sahip çıkan bir adam Zeki Müren. Tam bir sahne adamı.

Image
Image

Şarkıyı sahneye koyarken, kıyafetleri ve dekoruyla da destekliyor hikâyeyi…
Dramaturji, sadece süslenme sanatlarıyla, kostümle, dekorla alakalı değil. Bunu, okuduğu şarkının hakkını verme yolu olarak gördüğünü düşünüyorum.

Kıyafetleri de şarkıya göre seçiyor gerçi. ihtilalini takiben Osman Paşa kıyafeti ve mehterle sahneye çıkması, sonra “Uzaydan Gelen Prens” gibi kıyafetleri… Şarkılara göre giyiniyor ve bu büyük bir yenilik. Erol Büyükburç aynı şeye çok daha geç başlamıştı. Zeki Müren’in sahnelere getirdiği yenilik, “TSM’yi ayağa kaldıran adam” olarak bilinen Münir Nurettin Selçuk’un attığı adımın çok daha ilerisi, öyle değil mi?
Münir Nurettin Selçuk’u fazla sevmediği malûm. İlk dönemlerinde onun bestelerini okumuş. Sonra bulaşmamış hiç, şarkılarını yorumlamamış, kendisini pek etkilemediğini söylüyor. Belki de görmezden gelmiş. Ama piyasada ne olup bittiğinin farkında. Çoğu TSM otoritesinin çok sevdiği Bekir Sıtkı Sezgin’i o da seviyor. “Bu kadar iyi bir ses neden bir yere gelemez?” notunu düşmüş defterine. İyi olanın hakkını veriyor ve hattâ layık olduğu yere gelmesi için çabalıyor.

Sevdiklerinin elinden de tutuyor galiba?
Ajda Pekkan’dan başla, Zehra Eren’e kadar… Anadolu-popçulara verdiği desteği biliyoruz: Cem Karaca’yı, Selda’yı çok seviyor. Ajda’yla Selda’ya baksan, tarz, anlayış ve zihniyet olarak birbirlerinden tamamen ayrı akımların temsilcileri. Zeki Müren, bir ortak payda gibi. Hepsine kol kanat geren birisi.

Image
Image

Moğollar’ı ilk dönemlerinde sevdiğini, gazino kadrosuna aldığını ve onları ihya ettiğini biliyoruz. Gazino meselesi enteresan. Gazinolarla ilgili belgeler arasında dikkatini çeken şeyler oldu mu?
Bazı mukavele örneklerini okudum, çok komik tarafları var. Mesela seyirciler arasından sanatçıya bir sataşma olduğunda, gazino patronu gereken önlemleri almakla mükellef. “Zeki Müren’in izzet-i nefsini rencide eder mahiyette herhangi bir hareket ve söz vukuunda, bu hâle sebebiyet verenleri derhâl uzaklaştırmak üzere gerekli tedbirleri almaya gazino müsteciri tevessül edecektir.” Bu, o dönemin standart bir mukavele maddesi mi yoksa Zeki Müren’e özgü bir madde mi bilmiyorum. Demek böyle şeyler yaşanıyor ki ihtiyaç hasıl olmuş.

Mukavelelerine varıncaya kadar her şeyi saklamış mı sahiden?
Disiplinli bir adam. Sanatçı bohemine dalıp dünyayı unutacak, “aman bana ne” diyecek birisi değil. Her şeyi biriktirmiş: Muhasebe defterleri, gelir vergisi beyannameleri, servet bildirimleri, faturalar… Elektronik cihaz faturaları, çiçekçi, terzi, kunduracı faturaları, arabasının benzin faturaları… Şişli’de üç apartmanı var, kiracılarından kira topluyor. Mal sahibi olarak kapıcının parasını o ödüyor, kömürü o alıyor. Dünya kadar kömür faturası çıktı sandıklardan.

Image

Tuhaf bir kirli çıkılık hâli de var desene… Bu şaşırtmadı mı seni?
O disipline sahip olması ve kontrolü elinden hiç bırakmaması, sahnede gördüğümüz o parıltılı insana ters gibi duruyor ama gerçek. Bütün bunları neredeyse yardımcısız yapıyor. Kostümünü kendisi tasarlıyor, patronla mukaveleyi o imzalıyor, terzisini kendi buluyor, istediği her şeyi bizzat yapıyor veya yaptırıyor. Sahnede bütün yaptığı yenilikler gibi, gündelik hayatı da çok bilinçli.

Yenilikler meselesinde de adım adım ilerliyor zaten, alıştıra alıştıra… Mini etek giydiği gün kuliste bir de pantolon bulundurduğunu biliyoruz, tepki gelirse derhâl değiştirmek için. Bir taraftan halkı, sevenlerini kolluyor ve tümüne saygı duyuyor. Bunu, muhafazakâr kesimin tepkisini çekmemek adına yapıyor olabilir mi?
Bodrum’da, ’te verdiği meşhur son konserinde, finale doğru göbek atmaya başlar… “Hayriye”yi söylerken hani… TRT, konseri baştan sona kaydetmiş, ertesi gün yayınlarken bu bölümleri kesmiş. Gazetelerdeki “TRT konseri makasladı” haberleri üzerine, gidip Zeki Müren’e durumu sormuşlar. Böyle bir durumda ne dersin, “vay, sen beni nasıl sansürlersin” demez misin? Ama o demiş ki: “İyi ki öyle yapmışlar, çünkü TRT bütün Anadolu’ya yayın yapıyor ve Anadolu’da çok mutaassıp insanlar yaşıyor. Onlar benim danslarımı, şarkılarımı kaldıramayabilir.” Neyse ki sonunu güzel bağlamış: “Ama ben de Zeki Müren’im, o göbeği atarım!” TRT’yi hep kolluyor gerçi, şarkı sözlerini değiştirdiğini, “TRT standartlarına” uygun hâle getirdiğini biliyoruz. “Entarisi ala benziyor / Şeftalisi bala benziyor”daki “şeftali”, onun ağzında “hoş sözler”e dönüşmüştü mesela… O dönemde her bir bant denetimden geçerek yayınlanıyor, o kadar kontrollü ki, denetime gerek bırakmıyor demek ki…

Bu eşya toplama ve saklama hadisesi çocukluğundan beri var, değil mi? Eski hatıraları annesi mi saklamış yoksa en başından beri kendi mi toplamış?
Eminim annesi bunlardan herhangi birisini atsaydı, annesiyle ilişkisini keserdi. Annesinin bir mektubunda, bir yastık kılıfının bahsi geçiyor. Kadıncağız Bursa’dan İstanbul’a oğlunun eski yastık kılıfını yolluyor ve mektubunda özür dileyerek şöyle yazıyor: “Oğlum, affedersin, ben onu senden sonra biraz kullandım, ama nerden bilebilirdim senin günün birinde dünya çapında bir yıldız olacağını”.

Image

Antalya, yazı &#; Foto: Erol Dernek

Annesiyle ilişkileri nasıl?
Mutsuz bir çocukluk geçirmiş. Oysa gençliğinde verdiği söyleşilerde mutlu bir aile portresi çiziyor. Yaş aldıkça, daha ciddi söyleşiler vermeye başladıkça, işin rengi değişiyor. Anneyle babanın geçimsizliğini, birbirlerini sevmediklerini, bu sevgisizliği oğullarına da yansıttıklarını öğreniyoruz. Hele babasından çok şikâyetçi. Okul başarılarını umursamadığını anlatıyor. Annesinin de ilgilerine, yeteneklerine gözlerini kapattığını söylüyor. Ortaokulda resim dersi ödevi olarak bir yağlıboya tablo yapmış, özene bezene, kontrplak üzerine bir kadın portresi çizmiş ve kurumaya bırakarak okula gitmiş. Döndüğünde resmi mutfakta bulmuş çünkü annesi patlıcan kızartması yaparken ocağı onunla yelliyormuş! Sanatçı ruhunu umursamayan bir aile ortamı, ama büyük ihtimalle Zeki Müren’i kamçılayan bir ortam. Ne yapıyorsa kendi kendine yapıyor. Daha doğru bir deyişle, kendi edindiği çevreyle yapıyor. Şarkı söylemekteki ısrarıyla önce kendi mahallesinde tanınıyor, sonra Bursa’nın TSM çevrelerine giriyor. yaşlarına geldiğinde, Bursa’da herkesin tanıdığı bir isim Zeki Müren. Göstere göstere geliyor biraz da. Örneğin Müzeyyen Senar oraya konsere geldiğinde ya da Hamiyet Yüceses, Suzan Güven gibi isimler, onlarla tanıştırılıyor. Elinden tutanlar var. Ders aldığı bir musiki cemiyeti var, tanburi İzzet Gerçeker var, saz çalan yaşıtları, arkadaşları… Arkadaşlarını ya da ağabeylerini, amcalarını müziğe yatkın çevrelerden seçiyor. Başta Bursa’nın zenginlerinden Hayri Terzioğlu’nu sayabiliriz. Kapıları fazla zorlamıyor, yavaş yavaş yükselen bir grafik çiziyor ve İstanbul’da patlıyor. Bütün bu sürecin sonunda, kaçarcasına gelip Boğaziçi Lisesi’ne kaydını yaptırdığında, Bursa’yla alâkasını bitiriyor ve onu kimse durduramıyor artık. Beş yaşından itibaren kendini yıldız olmaya hazırlıyor ve adım adım öyle ilerliyor.

Asıl soruyu sorayım: Zeki Müren bir devrimci mi?
Devrimci tabiî ama Zeki Müren usûlü. Bütün dengeleri kollayan bir devrimci. Devrim evlatlarını yemesin diyerek, devrim uğruna kelleyi feda etmeyen bir devrimci. Dolayısıyla buna devrimci demek belki abes olabilir. Devrim derken daha ziyade kılık kıyafet devrimi, bir eda-işve devrimi kastediliyor, ama onun gerisinde, bu kılık kıyafetlerin örttüğü başka özellikleri var. Musikiye kazandırdığı devinimi görmezden gelemeyiz. Bunun da öne çıkması gerekiyor artık. Zeki Müren demek, sadece “allı pullu elbisem” demek değil. Biraz da “Manolyam”, “Yaprak Dökümü” demek, ısrarla vals bestelemesi demek, “Mühür Gözlüm” demek, “Ali’yi Gördüm Ali’yi” ya da Pir Sultan Abdal türküsü okumak demek… Onun devrimci kimliğini oluşturan, biraz da bunlar.

Peki, Zeki Müren üzerinden bir pop tarihi de yazılabilir mi?
Bence bir pop star, hattâ ilk pop star Zeki Müren. Türkiye’de rock 60’larda çok orijinal bir şekilde başladı ama yoktan var olmadı. Ortalama bir rock’çının sahip olması gereken cesareti ve kafa açıklığını 50’lerden beri gösteren biri vardı zaten, Türkiye’ye rock ruhu Zeki Müren’le girmişti. Rock tarihini Erkin Koray ile değil Zeki Müren ile başlatsak iyi ederiz. sonrası, tamamen David Bowie. Daha önce bir Liberace durumu var. Kesinlikle birbirlerinin farkındalar. Zeki Müren’in Liberace’yi birebir taklit ettiğini söylerler, peki Liberace olmasaydı Zeki Müren olmayacak mıydı? Bence olacaktı. Birkaç şatafatlı kostümü ondan almış ya da desenlerini çizerken etkilenmiştir belki ama bu, biraz da “ben yalnız değilim” duygusuna tekabül ediyor: Zeki Müren Liberace’ye, bir aynaya bakar gibi bakmış ya da koordinat belirlemeye çalışırken ondan yararlanmış bence.

Pop tarihine dönersek, aslında yaptıkları bildiğimiz “aranjman” tarihini de değiştiriyor… Fecri Ebcioğlu, ’de “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş”u yazıyor ama bunu, çok önce Zeki Müren yapmış zaten…
’da bir filminde, bir Napoliten şarkıyı Türkçe okumuş, “Yaseminler solmadan gel”. Mesela “Avare”yi Türkçeleştiren de Zeki Müren. Sadri Alışık’ın söylediği “Avare”nin sözleri onun. Daha ilk gazino programında, Küçükçiftlik’te söylüyormuş. Sadullah Ağa’yla başlayıp “Avare”yle devam eden programlar bunlar.

80’lerden sonra yelpazeyi iyice genişletip Sezen Aksu, Zülfü Livaneli falan söylüyor hattâ.
Onlar daha farklı.

Image
Image

Uzaydan Gelen Prens,

Ticarî diyebilir miyiz, kastın o mu?
Ticarî olup olmaması önemli değil, ama özellikle 80’lerden sonra şarkı söyleyişindeki o ağdalılık beni rahatsız ediyor. Bir Sezen Aksu şarkısının hakkını vereceğim derken, onu sanki bir divan edebiyatı vurgusuyla okumasını yakışıksız buluyorum. Onun yaşlanması bana, şişmanlaması ya da daha fazla makyaja ihtiyaç duyması olarak değil, şarkı söyleyişindeki deformasyon olarak yansıyor. Ben o duyduğum sesi, vurgulama biçimini sevmiyorum. Yıldırım Türker “R”lerini sevmezmiş mesela. Bense çok severim. Gitgide değişen ve altı çizilen bir “R” basışı var. “Beni öldürrr öyle git…” (gülüyor) Rock’n’roll da “R&R”dir ya hani, onun “R” basmasını çok rock’n’roll buluyorum. (gülüyor) Vladimir Visotski de güzel “R” basar, Roy Orbison “Pretty Woman”da aslan kükremesi gibi “rrarrr” der, bunları hatırlatıyor bana.

Biraz da kendi kendini taklit hâli yok mu son döneminde? Kendisi gibi olma, Zeki Müren gibi söylemeye çalışma durumu… Cem Karaca da son döneminde o duruma düşmüştü…
Düşmekte olan ama ayakta kalmaya çalışan bir insanın seslenişi. “Duyun beni” deme, sesini duyurma ihtiyacı.

Zeki Müren’in o yıllarına baktığımızda, düşmekte olduğunu söyleyebiliyor muyuz?
Sahneden çekildikten sonra diyebiliriz bence. Sahneye çıkamaz hâle gelmesi, yaşamasını sağlayan damarın kesilmesi demek biraz da. Sahneden inince, kırk yılda yaptığı plak kayıtlarında ya da repertuvar seçiminde o eski canlılığı bulamaması normal. Okuyacağı plağın nasıl karşılanacağını bilmiyor çünkü şarkıyı sahnede söylememiş. Acemi bir kuşa dönüyor ve kırk yılda bir stüdyoya gittiği, plak doldurduğu zaman sanki günün acısını çıkartırcasına şarkı sözlerine vurgu yapıyor. Yazık yani. “Hava Nasıl Oralarda”yı çok kötü söylüyor. Güzel şarkı, belli ki sevmiş, söylesin elbette, ama kusura bakmasın, o şarkı öyle söylenmez.

Muhlis Sabahattin hayranlığı üzerine konuşalım mı biraz? Her şey biraz da oradan başlıyor gibi…
80’lerde bir anda palazlanan “çoksesli TSM” işinde Zeki Müren’in izi yok. Bunu 50’lerden beri farklı biçimde yapan, nasıl yapılması gerektiğini bilen bir adam oysa. Müdahil olabilecekken 80’lerin o saçmalığına hiç karışmıyor. “Öyle yapılmaz, böyle yapılır” demeye bile takati yok gerçi. O söylemese bile, bunu biri çıkıp söylemeliydi o dönemde. Söylenmemiş olması acı. Zeki Müren, her koşulda çoksesli bir adam. Çokseslilik tam da Zeki Müren gibi bir şey zaten, kelimenin tüm anlamlarıyla böyle bu. Çok açık bir kafa. Revü tutkunluğu, Dramalı Hasan gibi adamlara ve daha Batılı, mesela Balkan kaynaklı TSM formlarına düşkünlüğü, Muhlis Sabahattin Ezgi’nin TSM makamlarından yola çıkarak yaptığı alafranga revülere olan sevgisi, hep bunların göstergesi. Zeki Müren, bir numaralı Muhlis Sabahattin hayranı. İlginç bir şey söyleyeceğim: Atatürk’ün sofrasında şarkı söylemek istermiş. Ama yaşı tutmuyor. Bu tuhaf bir kırılma noktası. Atatürk’ün sofralarının bitimiyle bir devrin kapandığının farkında. Aslında elbette Atatürk öldü diye kapanmıyor o devir. Hayat değişiyor. Dil değişiyor. Bu devir kapanınca, artık yeni bir şeyler yapmak gerektiğini düşünüyor ve ilerliyor. Bunu becerebilen, TSM’yi dirilten adam bence Zeki Müren.

Zeki Müren’in yokluğuyla birlikte TSM de yok oluyor sanki. Ölümüyle, hattâ daha öncesinde, sahneden çekilmesiyle…
Doğru, çünkü bestekârların önünde Zeki Müren gibi bir dağ vardı o dönem. Bir kerteriz ya da bir hedef. Avni Anıl, Yusuf Nalkesen gibi son büyük bestekârlar, bestelerini, Zeki Müren okusun diye, ondan aldıkları ilhamla yapıyorlardı. Zeki Müren de onların şarkılarını hakikatten popüler kılıyordu, uçuruyordu. O piyasadan çekilince, bestekârların ilhamı, şevki kalmadı.

Kitaptaki yazında, Mick Jagger’a şarkı öğretme hikâyesinden söz ediyorsun. Nedir o?
Mick Jagger, yazında Ahmet Ertegün’ün davetlisi olarak Bodrum’a gidiyor ve birkaç gün kalıyor. O sırada Zeki Müren de elbette Bodrum’da. Bir gece birlikte yiyip içiyorlar. Ayla Algan’ın anlattığı kadarını biliyoruz. O dönemde Zeki Müren’in piyasadaki plağı, Muzaffer Özpınar’ın arabeskimsi bir şarkısı olan “Madem derdimi sordun dinlemeye mecbursun” Güzel bir meyhane şarkısı: “Her meyhane kapısı / Beni yakından tanır / Ayık gezemez gönlüm / Şişelerden utanır”. Masada “hadi bir şarkı söyle” dediklerinde Zeki Müren bunu söylüyor. Sofrada Zeki Müren, Mick Jagger, Ahmet Ertegün, Ayla Algan… Kaldırımdan geçerken bile görsen çıldırırsın, böyle bir şey olabilir mi! Zeki Müren, ’teki Amerika seyahatine çıkarken “Frank Sinatra’ya alaturka öğretmeye gidiyorum” demiş. Ben de kitaptaki yazıda, şaka yollu “Sinatra’ya öğretemedi ama Jagger’a öğretti” diye yazdım.

Image

Mumya müzesinde James Dean&#;le

Yıllar önce Haluk Bilginer, kendisine sorulan bir soruya Zeki Müren analojisi üzerinden ilginç bir cevap vermişti;

Ben Türkiye'yi Zeki Müren'e çok benzetiyorum. Her şey yalan dolan üstüne kurulmuştur, her şey ikiyüzlüdür. Bugüne kadar kimse Zeki Müren'in homoseksüel olduğunu söylemediği gibi, Zeki Müren'in kendisi de söylememiştir. Zeki Müren röportajlarında demiştir ki, 'Ben binlerce kadınla birlikte oldum' ve herkes de bunu böyle yazar. Türkiye Zeki Müren'dir çünkü.

(Milliyet)

haluk funduszeue.info

Haluk Bilginer / Fotoğraf: AA


Bilginer'in günlerce tartışılan örneği Müren üzerinden vermesi 'Sanat Güneşimiz'in ölümünden yıllar sonra dahi gündem oluşturabilme yeteneğinin bir tezahürüydü. 

Zeki Müren bir ses sanatçısıydı; ama Türkiye'nin yakın tarihinde yaşadığı dönüşümün ve deneyimin mücessem bir örneğiydi. 

Müren'in politikayla olan ilişkisi, halkla kurduğu münasebet ve sanata getirdiği yenilikler bugün hâlâ tartışma konusudur.


Öyle ki yakın zaman önce duayen gazeteci Murat Bardakçı, Müren'in sanattaki üslubuna duyulan hayranlığa bir hayli kızarak, şu ifadeleri kullanacaktı:

Zeki Müren, hiçbir zaman klasik bir icracı, mükemmel bir yorumcu olmamış, sadece 'piyasaya' hitap etmiştir. Münir Nurettin, Safiye Ayla yahut Necmi Rıza gibi ciddi icracıların icra-yı san'at ettikleri 'lerde Zeki Müren'den 'klasik sanatçı' olarak zaten hiç bahsedilmemiş, 'piyasa işi' ama piyasanın 'değişik' ve 'üst seviyesi' kabul edilmiştir.


24 Eylül tarihinde hayatını kaybeden Müren'in sıra dışı öyküsü ve mirasına yakından bakmak onu daha anlaşılır kılacaktır.

zeki müren funduszeue.info


Hafız bir dedenin torunu

6 Aralık senesinde Bursa'da dünyaya gelen Zeki Müren'in babası Kaya Müren, kendi halinde keresteci bir esnaftı.

Dedesi Mehmet Efendi ise bir hafızdı ve tilavetiyle bilinirdi. Dedesinin mütedeyyin kimliğine rağmen babası içkiye oldukça düşkündü.

Müren dedesini şöyle anlatıyordu:

Güzel sesli dedem Mehmet Efendi çok ünlü bir hafızdı. Her gün beş namaz vaktinden önce Şahadet Camii'ne gider, ezan okurdu. O ezan okurken, herkes sokaklara dökülür, tüyleri ürpererek dinlerdi onu. Ne çabuk geçti günler.


Müren de ilk müzik eğitimini tanınan bir hafız olan İzzet Gerçeker'den alacak ve bu sayede makamları iyice kavrayacaktı.

zeki müren funduszeue.info


senesinde Boğaziçi Lisesi'ni kazanmasıyla Müren'in müzik ile olan bağları güçlenecekti. 

Zeki Müren, müziğe olan ilgisini çocuk yaşlardan itibaren başladığını belirterek, şu sözleri sarf edecekti:

O küçücük yaşımda yüzden fazla şarkıyı ezbere biliyordum. Evimizde 20 tane plak varsa bunun 19'u Müzeyyen Senar Hanım'a aitti. Bir tek de Münir Nurettin'den 'İncecikten bir kar yağar' şarkısı vardı. O bilmiyorum nasıl alınmıştı. Biz ailece Müzeyyenciydik. Öyle denirdi o zaman. Bülbüller gibi okuyan bu Allah'ın en sevgili kullarından biri Müzeyyen ablam, sonra benim çok yakın dostum oldu.

(Aktüel Dergisi)


Müren'in hayatını değiştiren Demokrat Partili: İsmet Bozdağ

senesi Türk siyasi tarihinde önemli bir kırılma noktasıydı. CHP'den ayrılan önemli isimler Celal Bayar'ın liderliğinde Demokrat Parti'yi kurdu. Türkiye'de artık Demokrat Parti gerçeği vardı. 

İsmet Bozdağ da senesinde Demokrat Partisi'nin önemli kalelerinden birisi olacak Bursa'da Partinin kurucu İl Başkanı olmuştu.

Bozdağ, Türkiye'nin yakın tarihinin önemli tanıklarından birisi olmanın yanı sıra Zeki Müren'in önünü açan isim olacaktı.

Bozdağ, yıllar sonra Müren'i keşfetmesini şöyle anlatacaktı:

yılıydı. O yıl Demokrat Parti kurulmuştu. Ben Bursa kurucusuydum. Partinin ilk idari kurulunda Hayri Bey diye bir çiftlik sahibi vardı. Bektaşî tarikatından gelen enteresan, sağlam bir mümindi. Ama içki içer, sohbetten hoşlanırdı. Bürosu bizim partinin karşısında olduğundan yemeklerimizi onunla yiyoruz. Yanında da yeğeni Zeki Müren var. Hakiki yeğeni değil ama.

Zeki, o zaman 15 yaşında bir çocuk. Çok zeki, güzel bir sesi var. Çevrede ilgi uyandırıyor. İnsanlar kahveye çağırıp, şarkı söyletip, iltifat ediyorlar. Böylece birtakım meclislere istemeden giriyor. Babası da hâkim olamıyor.

Ama böyle her yere giderse çocuk, başına herşey gelebilir. Bu tehlike çizginin sıkıntısı içindeyken Hayri Bey dinliyor sesini. Çok güzel olduğunu görünce 'Bundan sonra onun sorumluluğu bende' diyor. Biz de o vesile ile öğle yemeklerinde buluşuyoruz.

(Aktüel Dergisi)

ismet bozdağ.jpg


Bozdağ, Müren'i kendisi keşfetmiş olsa da yükselmiş olmasını Müren'in hüneri olduğu bir başka ilginç hatırasıyla şöyle aktaracaktı:

İlk konser Ankara'da oldu. Büyük Sinema, sene Orası Ankara'nın en önemli sinemasıydı. Balkonlu, bin kişi alıyor. Müren'de Ankara'ya geldi. Biz orada hazırlanırken, Ankara'da birtakım gençler bilet bulamamış, salona girememişler. Bir kısmının da parası yok.

'Taşlayacağız bu namussuzu' demişler. Haber bize geldi ama yapacak bir şey yok. Taşlar, sopalar hazırlamışlar. Arabayla geldik oraya, ben inmedim. Birden Zeki atik davranıp açtı kapıyı indi. Hâlbuki korkması lazımdı. Ona atacaklar taşları, bana değil, ama çıktı dedi ki:

'Hoş geldiniz efendim, hoş geldiniz, benim için rahatınızı kaçırmışsınız, buyurun, misafirimsiniz efendim, açıkta kalmayın efendim.'

Hemen taşları, sopaları sakladılar arkalarına. Hepsini balkona aldı. En büyük alkışı oradan sağladı. Zekâya bakın! Zeki Müren'i buraya kadar ben getirdim. Gerisi kendi başarısı.

Zeki Müfunduszeue.info


Demokrat Parti ile Müren'in ilişkileri her zaman istenilen düzeyde ilerlememişti.

MTTB Ankara Başkanı Edip Geyik yıllar sonra yazdığı "Büyük Doğu'nun Atlıları" kitabında Zeki Müren'in Adnan Menderes'e olan nefretini ilginç bir hatıra üzerinden açıklayacaktı:

Zeki Müren telefonla aradı. 'Sizi ziyarete gelmek istiyorum' dedi. Ertesi gün bir arkadaşı ile birlikte geldi. Kısa sohbetten sonra 'Nasıl yardımcı olabilirim?' dedim. Şöyle dedi:

'Gazetede büyük kurtarıcı Sayın Cemal Gürsel ile fotoğrafınızı gördüm. Üç aydır randevu almaya uğraşıyorum. Araya milletvekillerini bile koydum. Ancak muvaffak olamadım. Sizin gazete fotoğrafınızı görünce 'Beni Talebe Başkan'ı, Sayın Gürsel'e götürebilir dedim. Beni Cemal Gürsel'e götürün. Bir kez elini öpeyim sonra öleyim. Allah bu günü nasip etsin öleyim.'

Şaşırıp kaldım. 'Tamam, götürüyüm de; elini öpüp neden öleceksiniz?' dedim. 'O, Türkiye'yi kurtardı. Bizi bir diktatörden kurtardı' dedi.

Çok üzüldüm. Çok da canım sıkıldı. Israr edince Sayın Gürsel'in yaverini aradım. Durumu anlattım. On dakika sonra bana döndüler, 'Yarın sabah 'da bekliyoruz' dediler.

Merakla benim telefonumun bitmesini bekliyordu. 'Yarın sabah gelin, sizinle birlikte randevuya gidelim' dedim. Bana bir türlü inanmıyor. ' Olamaz. Bu kadar mı olur? Ben üç aydır uğraşıyorum. Hemen Cumhurbaşkanı size nasıl randevu verdi?' deyince 'Yarın görüşürüz' dedim.

Ertesi gün gittik. Cemal Gürsel'in elini öptü. 'Bizi Demokrat Parti'den kurtardınız. Siz bir kahramansınız' dedi. Gürsel de ona iltifat etti. Ancak götürdüğüme çok pişman oldum.

cemal güfunduszeue.info

Cemal Gürsel / Fotoğraf: Pinterest


Edip Geyik'in iddiasına rağmen 27 Mayıs Darbesinden sonra çıktığı gazinoda Plevne Marşı okuyan Zeki Müren ifadeye çağrılmış, gazino ise kapatılmıştı.

'li yıllara gelindiği ise Türk siyasetinin en heyecanlı gündemlerinden birisi de Zeki Müren'in siyasete girip girmeyeceğiydi. 

Zeki Müren ile Bülent Ecevit funduszeue.info

Zeki Müren ile Bülent Ecevit / Fotoğraf: Kayhan Vandemir - AA


Müren, bu süreçte siyasete girmeyi ciddi bir şekilde düşünüyordu ve özellikle Bülent Ecevit onu CHP listelerinden aday göstermeyi istiyordu; ama Müren kendisini bir partiye yakıştıramıyordu.

Siyasete girecekse ya bağımsız girecekti yahut da kendisi parti kuracaktı. İlhami Soysal'a verdiği röportajda politikaya dair düşüncelerini şöyle açıklıyordu:

Bilin ki Zeki Müren gerçekten politikaya girmeye niyetlenir ve örneğin bağımsız milletvekilliğine İstanbul'dan adaylığını koyarsa o koca koca partiler, o iktidar partisi, ana muhalefet partisi falan var ya bunların hepsi tüzükleri, programları, seçim nutuk ve vaatleriyle bir kenarda kalır ve Zeki Müren rahatça milletvekili seçilebilir

Partiler arası seçim dengesi de İstanbul gibi Türkiye'nin en büyük kültür merkezinde altüst olur. Bu böylece bilinmelidir.


Türkiye'nin Kıbrıs'a askeri harekât yapmayı tartıştığı son derece karmaşık bir süreçte dahi Müren, gündemi alt üst etmeyi başarıyordu. 

zeki müren funduszeue.info

Zeki Müren ile Neşet Ertaş / Fotoğraf: Twitter


Zeki Müren'in Türkçesi ve sanatı

Yakın zamanda Murat Bardakçı'nın gündeme getirdiği sanatta Zeki Müren Türkçesi ve sesi uzun yıllar önemli bir tartışma konusuydu.

murat bardakçı.jpg

Murat Bardakçı / Fotoğraf: AA


Bardakçı, Müren için şu ifadeleri kullanmıştı:

Zeki Müren'in sesi mükemmel mi idi? Hayır! Değişik bir sesti ve değişik gelmesinin sebebi, tınısının 'hünsa' olması yani içerisinde hem erkek hem de kadın tınısının bulunmasıydı. Halkın merakını çeken, hatta hayran bırakan tarafı, sesinin o zamana kadar örneği pek işitilmemiş olan bu özelliği, yani 'hünsalığı' ve sahnede kıyafetleri idi.

zeki müren funduszeue.info


Şeyma Ersoy Çak, Zeki Müren'i konu alan ayrıntılı çalışmasında Mehmet Güntekin ve Zeki Müren ile çalışma fırsatı bulan Neyzen Fikret Kamil Bertuğ'un konuyla alakalı görüşlerine şu şekilde yer veriyor:

Müren için hep şöyle denir. 'lerde ilk radyo mikrofonuna çıktığı zaman farklıydı sonradan okuyuşu bozuldu. Kendi açımdan baktığımda böyle birşey yok aslında. Hünsa denilen cinsiyeti belirsiz, kadın mı erkek mi belli olmayan bir tabir vardır.

Mesela, Müren ile ilgili genel kaanat düzgün okuyor şekildedir. Ancak, ben bunun çok doğru olduğuna inanmıyorum. Çünkü bizim müziğimiz üslûp müziğidir zaten. Mesela ses güzelliği ikinci planda kalır. Önemli olan üslûp ve tavırdır.

Zeki Müren'in icrasında hiçbir zaman böyle bir üslûp ve tavır yoktur. Türk müziğinde öyle bir tavır o güne kadar işitilmemiştir. Erkek okuyuşu denilen bir tavır vardır. Bu değişiklik çok çarpıcı olduğu için bu bir şaşkınlık yaratmıştır. Yanlış bir kaanattır bu.

Zeki Müren'in basınla ilişkileri ve insan ilişkilerini yönetmekteki başarısı gibi başka etkenler de söz konusudur ve Zeki Müren olayı Türkiye'de söz konusu olmuştur.

( Mehmet Güntekin ile görüşme
"Postmodern Bileşimlerin Bir Aktörü ve Göstergesi Olarak Zeki Müren",
Şeyma Ersoy Çak) 


Müzikte insan sesi olarak erkek sesi, kadın sesi bir de çocuk sesi vardır. Zeki Müren dördüncü bir türdür. Mesela, hiç tanımayan bir kişi bir Fransız Zeki Müren'i dinlediğinde biraz teşhis koyabilir gibi geliyor bana bu insan dördüncü sınıf sestendir diye

Bana göre yani kadınla erkek arasında bir üsluptur. Kırılgan, mubaşağalı, kırıtkan diyebiliriz. Duygulu olayım derken bir yerde bana göre komik olmuştur Zeki Müren.

( Mehmet Güntekin ile görüşme
"Postmodern Bileşimlerin Bir Aktörü ve Göstergesi Olarak Zeki Müren",
Şeyma Ersoy Çak) 


Zeki Müren'in cinsel yönelimi her zaman büyük bir tartışma konusuydu.

Örneğin; Bülent Ersoy'un kadın olduğunu söylemesi ve kabullenmesi kanıksanmıştı; ama Zeki Müren'in kendisini kadın gibi hissedip hissetmediği hep bir tartışma konusuydu. 

Oysa bu tartışmalar Zeki Müren'in temsil ettiği gerçekliği gölgeleyen kısır bir konuydu; konuyla alakalı son söz Çak'a bırakılacak olursa Müren için şu çarpıcı ifadeleri kullanıyor:

Zeki Müren'in toplumsal bellekteki konumu, modernleşme sürecinde her alanda yaşanan tereddütler gibi hipergeçek bir algı üzerinden yaşanan muğlaklığın bir yansımasıdır. Gelenekselden beklediğini modernleşme ile birleştiren bir özne olarak Zeki Müren, aynı zamanda Osmanlı döneminde var olan ara cinsiyet modellerinin de geri çağrımı olarak belleklere yerleşmiştir.

Nostaljik bir çağrışım olarak homoseksüelite, modernleşen Türkiye'nin heteroseksüel algısını farklılaştırmış ve ilgi görmüştür. Bu nostalji, Osmanlı dönemi eğlence dünyasının saray ve şehir yaşamındaki temsilcileri olarak çengi, köçek ve tavşan dansçılar tarafindan yaratılmış olan geçmişin çağrışımıdır.

Toplumsal bellekteki bu figürler 19'ncu yüzyılda unutlmaya başlanmış ve modernleşme döneminde heteroseksüel toplumsal cinsiyet kalıplarına yenik düşmüşlerdir. Aktivist varlığı ile Zeki Müren, sonrası Türkiye'nin nostaljik bir çağrışımı olarak eğlence dünyasında ara-cinsiyetlerin yeniden temsiliyetini üstlenmiştir.

(Postmodern Bileşimlerin Bir Aktörü ve Göstergesi Olarak Zeki Müren,
Şeyma Ersoy Çak)

Fikret Ay - funduszeue.info


Zeki Müren daha 65 yaşındayken 24 Eylül tarihinde TRT'nin kendisi için düzenlediği ödül töreninde kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yumdu.

Tüm ışıltılı hayatına rağmen Müren, yaşadığı yalnızlık ve ıstırabı şu sözlerle açıklıyordu:

On yedi yaşımdan beri anne yemeğinden, aile sıcaklığından, akraba yakınlığından yoksun, yapayalnız bir insanım ben.

*Daha ayrıntılı bir okuma için Şeyma Ersoy "Çak'ın Postmodern Bileşimlerin Bir Aktörü ve Göstergesi Olarak Zeki Müren" çalışması ve Ayhan Erol'un "Bir Dönemin Popüler İkonu Olarak Zeki Müren" çalışması incelenebilir.


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Türk Sanat Müziği'nin unutulmaz ismi, Sanat Güneşi Zeki Müren, vefatının 26'ncı yıl dönümünde anılacak. Zeki Müren'in ölüm yıl dönümü öncesinde yaşamı ve başarılarla dolu kariyeri araştırılıyor. İşte detaylar

ZEKÄ° MÃœREN KÄ°MDÄ°R?

Zeki Müren, 2 Ocak yılında Bursa'nın Hisar semptinde dünyaya gelmiştir. Şarkıcı, besteci, söz yazarı, oyuncu ve şair olarak birçok eser bırakmıştır. yılında Devlet Sanatçısı ünvanını almıştır. Altın plak ödülünü de ilk alan isimdir.

Ailesi Üsküp'ten Bursaya göçmüştür. Zeki Müren liseyi Boğaziçi Lisesi'nde okumuştur. Müren ayrıca İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun olmuştur. Zeki Müren kalp rahatsızlığı ve şeker hastalığı nedeniyle hayatının özellikle son 6 yılında sahne hayatından ve medyadan uzaklaştı. 24 Eylül günü, TRT İzmir Televizyonunda kendisi için düzenlenen tören sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir.

ZEKÄ° MÃœREN ALBÃœMLERÄ°

Senede Bir Gün

Pırlanta 1

Pırlanta 2

Pırlanta 3

Pırlanta 4

Anılarım

Mücevher

Güneşin Oğlu

Nazar BoncuÄŸu

Zirvedeki

Sükse

Kahır Mektubu

Eskimeyen Dost

Hayat Öpücüğü

Masal

Helal Olsun

Aşk Kurbanı

Gözlerin Doğuyor Gecelerime

Ayrıldık İşte

Karanlıklar Güneşi

Şarkılar

Dilek Çeşmesi

Bir Tatlı Tebessüm

Doruktaki NaÄŸmeler

Sorma

Zeki Müren, yukarıda belirtilenler dışında, yılları arasında Grafson Plak'tan kendi adıyla anılan 12 farklı albüm daha yayınlamıştır.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası