gonca us kimdir nerelidir / Çatlı ve Gonca Us öldürüldü iddiası - Haber 7 GÜNCEL

Gonca Us Kimdir Nerelidir

gonca us kimdir nerelidir

Susurluk kazası, gazete küpürlerinden böyle yansıdı:

* 3 Kasım 1996: Balıkesir'in Susurluk ilçesine 7 kilometre uzaklıkta, Uçakyolu mevkiinde, saat 19:30'da meydana gelen trafik kazasında İstanbul Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay sahte kimlikli Gonca Us ölürken; DYP Şanlıurfa Milletvekili ve Bucak aşiteri lideri Sedat Edip Bucak yaralandı.

* 4 Kasım 1996: 06 AC 600 plakalı Mercedes'de yapılan incelemede araç içinde bulunanların tam listesi şöyle:

* 1 adet 9 mm çaplı Baretta tabanca (Hüseyin Kocadağ adına ruhsatlı),

* 1 adet 9 mm çaplı Baretta tabanca (Mehmet Özbay adına ruhsatlı),

* 1 adet 9 mm çaplı Sig Sauer tabanca (Sedat Bucak adına ruhsatlı),

* 1 adet 9 mm çaplı Saddam (Tarıg) marka tabanca (ruhsatsız),

* 1 adet 22 kalibrelik Bertta tabanca (ruhsatsız),

* 2 adet 22 kalibre tabancaya göre susturucu,

* 2 adet 9 mm çaplı MP5 otomatik tabanca (ruhsatsız),

* 13 adet 7,62 mm çapında BKS (biksi) mermisi,

* 100 adet 5,56 mm çapında M16 mermisi (Emniyet Genel Müdürlüğü-Ankara yazılı, 20'şerlik, 5 sarı kutu içinde),

* 1 adet cep telefonu (Baysa Şirketi çalışanlarından Ali Alptekin adına kayıtlı ve Abdullah Çatlı tarafından kullanılan)

* 1 adet cep telefonu (Bucak'ın şoförü Osman Tosun adına Kayıtlı ve Bucak tarafından kullanılan)

* 1 adet cep telefonu (Hüseyin Kocadağ adına kayıtlı ve kendisi tarafından kullanılan)

* 35 adet fotoğraf (1996 yılı Temmuz-Ağustos aylarında Siverek'de Bucak'a ait ikametgahta çekildiği belirtilen Abdullah Çatlı, Sami Hoşta ve Ercan Ersoy'un samimi pozları)

* Mehmet Özbay adına düzenlenmiş nüfus kağıdı (Abdullah Çatlı'nın Üzerinde),

* Mehmet Özbay adına düzenlenmiş sürücü belgesi (Abdullah Çatlı'nın Üzerinde),

* Mehmet Özbay adına düzenlenmiş ticaret odası üyelik kartı (Abdullah Çatlı'nın Üzerinde),

* Mehmet Özbay adına düzenlenmiş çok sayıda kredi kartı (Abdullah Çatlı'nın Üzerinde),

* Mehmet Özbay adına düzenlenmiş silah taşıma ruhsatı (Abdullah Çatlı'nın Üzerinde),

* Mehmet Özbay adına düzenlenmiş ve Mehmet Ağar imzalı Emniyet Uzmanı olduğunu gösteri belge (Abdullah Çatlı'nın Üzerinde),

* Beyaz kağıt içerisinde 0,33 gram ağırlığında beyaz toz (yapılan inceleme sonucu kokain olduğu tespit edildi) (Abdullah Çatlı'nın Üzerinde)

* Kahverengi toz içeren bir paket (yapılan inceleme sonucu toprak olduğu tespit edildi)(Hüseyin Kocadağ'ın üzerinde)

* 5 Kasım 1996: Abdullah Çatlı'nın Türk Bayrağına sarılı cenazesi, Nevşehir'de toprağa verildi. Aralarında İnterpol'ün kırmızı bültenle aradığı Haluk Kırcı ve BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun da bulunduğu çok sayıda ülkücünün katıldığı cenaze töreninde dağıtılan bildiride "Yıllar var ki ülkemiz örtülü bir savaş içinde. Çatlı bu savaşta yan tuttu. Yan tutmakla kalmadı, risk aldı, bedel verdi. Kılıç gibi savaştı, onurlu bir ömür sürdü. Hakka yürüdü." deniliyordu.

* 6 Kasım 1996: İçişleri Bakanı ve DYP Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar kendisine yöneltilen suçlamalara karşılık "Ödülüm bu mu olacaktı?" dedi.

* 8 Kasım 1996: Mehmet Ağar, kızının sağlık sorunlarını sebep göstererek görevinden istifa etti. İçişleri Bakanlığına DYP İstanbul Milletvekili Meral Akşener getirildi.

* 11 Kasım 1996: Susurluk Cumhuriyet Savcısı İsmail Kantaş, Susurluk Kazasını çete teşekkülü olarak değerlendirdi ve dosyayı İstanbul DGM'ye gönderme kararı aldı.

* Anavatan Partisi (ANAP) Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Kanal D Televizyonunda katıldığı ARENA'da Ömer Lütfü Topal'ın rant kavgası yüzünden öldürüldüğünü iddia etti.

12 Kasım 1996: Siyasi partilerin, Devlet-Mafya-Polis ilişkilerin ve Susurluk kazasından sonra ortaya atılan iddiaların araştırılması için verdikleri Meclis Araştırma Komisyonu açılması yönündeki önerge TBMM Genel Kurulunda oy birliği ile kabul edildi.

* ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesi ile ilgili belge ve bilgileri aktarmak için Çankaya Köşküne çıktı.

* 13 Kasım 1996: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan'a yazdığı mektupta Yılmaz'ın aktardığı bilgilerden bahsetti.

* 14 Kasım 1996: Mehmet Ağar, Abdullah Çatlı'yı tanıdığı iddiasını reddetti.

* 15 Kasım 1996: Sedat Bucak tedavi edildiği İ.Ü. Tıp Fakültesi Hastanesinden gece saat 03:00 sıralarında taburcu edildi.

* 20 Kasım 1996: İstanbul DGM Savcısı Ahmet Gürses, Bucak'ın resmi korumaları Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz, Mustafa Altınok, Enver Ulu ve Ercan Ersoy'un ifadelerini aldı.

* 21 Kasım 1996: Bucak, olay günü kaza yerine ilk gelenlerden biri olan Gözcü Gazetesi muhabirlerinden Mehmet Şehirlioğlu'na verdiği demeçte, arabada bulunan silahların kendisine ve adamlarına ait olduğunu söyledi.

* 22 Kasım 1996: HBB Televizyonunda kendisiyle canlı olarak yapılan röportajda Kocadağ'ın Çatlı'yı gerçek kimliği ile tanımadığını belirtti ve hakkındaki iddialara karşılık "bana yargısız infaz yapılmak isteniyor" diyen Bucak hafıza kaybı nedeni ile kontrolsüz konuştuğunu söyledi ve arabada ruhsatlılar dışında silah yoktu dedi.

* 23 Kasım 1996: Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, MİT tarafından sağlanan ve Mahmut Atmaca adına düzenlenmiş pasaport ile yurt dışına çıktı.

* 24 Kasım 1996: ANAP lideri Mesut Yılmaz Almanya gezisi sonrasında program dışı olarak Macaristan'a gitti. Budapeşte Hilton Otelinde kalan Yılmaz, lobide kimliği belirsiz bir kişinin saldırısına uğradı ve burnu kırıldı.

* 26 Kasım 1996: 9 milletvekilinden oluşan TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu çalışmalarına başladı.

DYP Genel Başkanı Tansu Uçuran Çiller, meclis grubunda "Bir ülke uğruna, bir millet uğruna, devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır, onlar şereflidirler..." dedi.

* 27 Kasım 1996: Budapeşte'de Yılmaz'a saldıran kişinin Veysel Özerdem adlı bir ülkücü olduğu ortaya çıktı. Özerdem Yılmaz'ı, Çatlı aleyhine söylediği sözlerden dolayı yumrukladığını açıkladı.

* 28 Kasım 1996: Yeşil kodadlı Mahmut Yıldırım, MİT tarafından sağlanan ve Mahmut Atmaca adına düzenlenmiş pasaport ile yurda döndü.

* 4 Aralık 1996: Kamyon şoförü Hüseyin Gökçe'nin yargılanmasına Susurluk'ta başlandı. Gökçe'nin tahliye talebi, mahkeme tarafından reddedildi.

MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş, Susurluk'ta bir araya gelenlerin beraberliğinde yadırganacak bir şey olmadığını belirtip, "devletin kendi menfaatleri içinde gizli servislerin çalışmaları da var. Bu üç kişi belki onun için bir araya gelmiştir." dedi.

* 5 Aralık 1996: İçişleri Bakanı Meral Akşener, İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, Özel Harekat Daire Başkan vekili İbrahim Şahin, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal ile Topal cinayetine adı karışan ve Bucak'ın korumalığını da yapan Özel Harekat Tim Memurları Ercan Aksoy, Adnan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz'ı görevlerinden alındılar.

Jandarma Kriminal Dairesi, Abdullah Çatlı'nın üzerinde çıkan Emniyet Uzmanı belgesinin sahte, ancak belgedeki Mehmet Ağar imzasının gerçek olduğunu açıkladı.

* 8 Aralık 1996: İçişleri eski Bakanı ve DYP Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar, "Abdullah Çatlı'nın Emniyet Genel Müdürlüğünde uzman olarak çalıştığı ve kendisine yardımcı olunması ricasını" içeren belgedeki imzanın sahte olduğunu iddia etti.

Ağar'ın dokunulmazlığına ilişkin olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı fezleke Adalet Bakanlığına gönderildi. Adalet Bakanı Şevket Kazan, fezlekenin Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce incelendiğini bildirdi.

* 13 Aralık 1996: Adalet Bakanlığı, DYP Milletvekili Ağar'ın dokunulmazlığının kaldırılması talebi ile gönderilen fezlekeyi, "dosyada eksiklikler bulunduğu" gerekçesi ile iade etti.

* 14 Aralık 1996: İstanbul Emniyet Müdürlüğü Topal'ın öldürülmesinde kullanılan Kalaşnikov tüfeklerin şarjörlerini bir birine başlamakta kullanılan koli bantlarında bulunan parmak izlerinden birinin Şahin Ekli sahte kimliğini kullanan Abdullah Çatlı'ya ait olduğunu açıkladı.

* 16 Aralık 1996: Ağar'ın dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlayan Ankara Cumhuriyet Savcısı Nihat Artıran, fezlekenin yeniden hazırlanması görevinin başsavcıya verilmesine tepki göstererek soruşturmayı yürütme görevinden çekildi.

Dilek Örnek, İstanbul Atatürk Havalimanına içinde 25 milyar lira değerinde Alman Markı bulunan bir çantayı sokarken yakalandı.

* 18 Aralık 1996: İçişleri Bakanı Meral Akşener, "Yazıcıoğlu bana değil ANAP Lideri Yılmaz'a bilgi verdi ve Çatlı'nın parmak izini beş buçuk ay sakladı. Soruşturma biterse kendisini Rize'ye vali yapacağım böylece ona yakınlığı tescillenir" dedi.

* 20 Aralık 1996: Bakanlar Kurulu kumarhanelerin kapanmasını kararlaştırdı. Türkiye'deki kumarhanelerde toplam 20 bin kişi istihdam ediliyor ve 164 trilyon vergi ödeniyordu.

Emniyet'in İsrail'den aldığı 16 UZİ ve 25 adet Jerico marka silahın kayıtlarda mevcut olmadığı anlaşıldı.

* 22 Aralık 1996: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, TBMM'de temsil edilen siyasi parti liderlerini (Necmettin Erbakan, Tansu Uçuran Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Deniz Baykal, ve Muhsin Yazıcıoğlu) Susurluk'ta meydana gelen trafik kazası sonrasında ortaya atılan iddiaları görüşmek üzere Çankaya Köşkünde topladı.

* 23 Aralık 1996: Atatürk Havalimanında içinde 25 Milyar lira değerinde dövizle Türkiye'ye giriş yaparken yakalanan Dilek Örnek ile İran uyruklu bir kişi çıkarıldıkları DGM'de tutuklanırken; Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin'in yakın koruması ve şoförü Ayhan Akça serbest bırakıldı.

* 24 Aralık 1996: Mesut Yılmaz TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'na 4 saat süreyle bilgi verdi.

* 26 Aralık 1996: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu 3 saat süreyle MİT görevlisi Mehmet Eymür'ü dinledi.

İçişleri Bakanı Meral Akşener, haklarında muhtelif gıyabi tutuklama kararları bulunan suç faillerine yardım ve yataklık yapmak iddialarıyla haklarında soruşturma yürütülen 7 emniyet mensubunu görevden aldı.

* 27 Aralık 1996: İstanbul valisi Rıdvan Yenişen ve İstanbul Emniyet eski Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'na bilgi verdiler.

Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Ankara Cumhuriyet Savcısı Nihat Artıran hakkında inceleme başlattı.

* 30 Aralık 1996: Meral Akşener tarafından açığa alınan İstanbul Kemal Yazıcıoğlu'nun yerine Ankara Emniyet Müdürü Ramazan Er'in "geçici görevle" atandığını bildirdi.

Susurluk skandalı nedir, 3 Kasım 1996'daki trafik kazası neden tekrar gündemde?

Bundan yaklaşık 25 yıl önce meydana gelen ve bugün de halen tartışılmaya devam eden bir trafik kazası, Türkiye'nin yakın tarihi açısından dönüm noktası olarak kabul ediliyor.

Balıkesir'in Susurluk ilçesinde 1996 yılında dört kişiyi taşıyan bir Mercedes otomobil, benzin istasyonundan çıkmakta olan bir kamyona çarptı. Otomobildeki üç kişi yaşamını yitirdi, bir kişi sağ kurtuldu.

Normal şartlar altında belki de gazetelerin sadece üçüncü sayfalarında kendine yer bulacak olan bu olay, aracın içindekilerin kimliği nedeniyle Türkiye'de "derin devlet" kavramının gün yüzüne çıkmasına ve bugün bile hala etkilerinin yaşandığı bir dönemin başlamasına neden oldu.

Gerek kaza öncesinde hazırlanan ancak sonrasında kamuoyuyla paylaşılan gerekse de kaza sonrası yapılan araştırmaların sonuçlarında, devletin içerisinde uzun yıllardır bir "çetenin var olduğu" ve özellikle 1990'larda PKK ile mücadele için oluşturulan özel birimlerin zamanla faili meçhul cinayetler, mafya hesaplaşmaları ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi bir dizi suça bulaşan bir yapıya dönüştüğü yönünde bulgular elde edildi.

Susurluk kazası neden yakın tarihin en önemli olaylarından birisi ve kazayla birlikte neler tartışılmaya başlandı?

ABDULLAH CATLIBBC

KAZA NASIL OLDU, ARAÇTA KİMLER VARDI?

Susurluk'ta seyir halindeki bir otomobil, 3 Kasım 1996'da benzin istasyonundan çıkmakta olan bir kamyonun altında kaldı.

Aracın içinde bulunan eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Gonca Us ve Mehmet Özbay olay yerinde hayatını kaybetti. Dönemin Doğru Yol Partisi Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak ise yaralı kurtuldu.

Olayın hemen ardından Mehmet Özbay kimliğini taşıyan kişinin birçok suçtan Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpol) tarafından aranan Abdullah Çatlı olduğu anlaşıldı. Böylece bu olayı, basit bir trafik kazası olmaktan çıkaran bir süreç başladı.

Zira Çatlı, özellikle 1970'lerdeki bir dizi karanlık olayla bağlantılı olduğu iddia edilen bir isimdi.

Çatlı, 1 Şubat 1979'daki Abdi İpekçi Suikastı, Papa İkinci Jean Paul Suikastı'nın faili Mehmet Ali Ağca'nın Maltepe Cezaevi'nden kaçırılması, 11 Temmuz 1978'de Doç. Dr. Bedrettin Cömert'in öldürülmesi ve tarihe "Bahçelievler Katliamı" olarak geçen Ekim 1978'de Türkiye İşçi Partisi'nden yedi öğrencinin öldürülmesi gibi olaylarla ilgili olarak aranıyordu.

Otomobili kullanan ve kaza anında hayatını kaybeden bir diğer isim Hüseyin Kocadağ da daha önce meslekten ihraç edilmiş ancak mahkeme kararıyla geri dönmüş ve dönem dönem bazı organize suç örgütleri ile bağlantıları hakkında çeşitli iddialar ortaya atılmış bir isimdi.

Sedat Bucak da Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde ağırlığı olan "Bucak aşireti"nin lideri olarak biliniyordu. Bu aşirete bağlı korucular da 1990'lı yıllarda PKK ile mücadelede kolluk güçlerinin yanında yer alan gruplar arasında yer alıyordu.

Otomobilin içindeki kişilerin kimliği, kazayla birlikte "mafya-siyaset-devlet" üçgeninde, aslında öncesinde de konuşulan ancak ispatlanamayan bir dizi karmaşık ama karanlık ilişkin su yüzüne çıkmasına yol açtı.

Bu ilişkiler ağı bugün de halen tartışmaların odağında bulunuyor.

mehmet agarAFP

KAZA SONRASI NELER YAŞANDI?

Susurluk kazası ve ardından ortaya çıkan ilişkiler ağı, uzunca bir süre gazetelerin manşetlerini, televizyonlardaki haberleri ve hem siyasetin hem de kamuoyunun gündemini meşgul etti.

Kazanın ardından bazı basın kuruluşları ve gazetecilerin yaptıkları araştırmalar bir dizi ciddi iddianın ve ilişki ağının ortaya çıkmasına neden oldu.

Kamuoyunda oluşan infial neticesinde, bu ilişkilerin açığa çıkarılması, devlet içerisinde yasadığı faaliyetlerde bulunan bir yapının olduğu iddialarının araştırılması ve suçluların cezalandırılması talebiyle "Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi" başlatıldı.

Şubat 1997'de sivil toplum kuruluşlarının girişimiyle başlatılan eylemler kapsamında saat 21.00'de ışıkların bir dakika boyunca açılıp kapatılması öngörülüyordu. Daha sonra yürüyüş gibi başka kitlesel eylemler de düzenlendi.

Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) Susurluk Araştırma Komisyonu kuruldu.

Yapılan araştırmalar, bu karmaşık ve karanlık ilişkilerin merkezine dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ı oturtmaya başladı.

Ağar, kazadan kısa bir süre sonra görevinden istifa etti. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), Ağar ve Bucak hakkında dokunulmazlıkların kaldırılması istemiyle fezleke hazırladı. Dokunulmazlıkları kaldırılan iki isim hakkında "cürüm işlemek için çete kurmak, hakkında yakalama ve tevkif müzakeresi bulunan kişileri yetkili mercilere haber vermemek ve görevi kötüye kullanmak" suçlamalarıyla iddianame hazırlandı ve dava açıldı.

Ağar, 1998 yılında DGM'de sanık sıfatıyla ifade verdi. Üç saat süren ifadesinde birçok soruyu "devlet sırrı" olduğu gerekçesiyle yanıtlamadı ve davaya konu birçok olayın yaşandığı tarihte bakan olduğu gerekçesiyle ancak Yüce Divan'da yargılanabileceğini savundu.

DGM, önce "görevsizlik" kararı verdi. Ancak bu karar Yargıtay tarafından bozuldu. Bunun üzerine DGM bu kez "yargılanmanın durdurulmasına" hükmetti.

TBMM Soruşturma Komisyonu da Ağar'ın Yüce Divan'a sevkine gerek olmadığına karar verdi. Böylece bu aşamada Ağar hakkında Susurluk bağlantılı yargı süreçleri de sona ermiş oldu.

Ta ki 2011 yılına kadar. Bu kez Ankara Özel Yetkili 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında "suç örgütü yöneticisi" olduğu iddiasıyla açılan davada Ağar'ı beş yıl hapis cezasına hükmetti. Ağar, Aydın'da bulunan cezaevinde bir süre yattıktan sonra denetimli serbestlikle tahliye edildi.

Tansu ÇillerGetty Images

DEVLETİN RAPORLARINDA NELER YAZILDI?

Mafya-emniyet-devlet üçgeninde var olduğu iddia edilen ilişkilerle ilgili iddialar her ne kadar Susurluk kazası ile gündeme gelmiş olsa da devletin bazı makamları tarafından çok öncesinden kayıtlara geçirilmişti.

Ayrıca Susurluk kazası sonrasında da hazırlanan çok sayıda rapor ve araştırmada da birçok önemli bulgu yer alıyor. Toplamı binlerce sayfayı bulan bu rapor ve araştırmalar, bugün de devam eden tartışmalar için önemli birer kaynak niteliği taşıyor.

Bu raporlarda, yer alan bulgular devletin içerisinde uzun yıllardır bir "çetenin varlığına" ve özellikle 1990'larda PKK ile mücadele için oluşturulan özel birimlerin zamanla faili meçhul cinayetler, mafya hesaplaşmaları ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi bir dizi suça bulaşan bir yapıya dönüştüğüne işaret ediyor.

Bugüne kadar Türkiye'de "derin devlet" olarak adlandırılan yapılanmayla ilgili belli başlı raporlar şunlar:

Birinci MİT Raporu: Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından 1988 yılında hazırlandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a sunulan bu raporda "yeraltı dünyası, polis ve kamu görevlileri" arasındaki bağlantıya ilişkin bulgular yer alıyordu. 23 sayfalık raporda, suç örgütlerinin Özal'a karşı siyasi arenada girişimlerde bulunduğu, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar'ın "yeraltı dünyasıyla ilişkileri olduğu" iddia ediliyordu. Bu raporun basına sızmasının ardından raporu kaleme alan Mehmet Eymür ve istihbaratçı Hiram Abas görevlerini bıraktı.

İkinci MİT Raporu: İlk rapor nedeniyle görevinden ayrılmak zorunda kalan Eymür, 1995 yılında MİT'e Kontrterör Daire Başkanı olarak geri döndü. Bu dönemde, ikinci MİT raporunu kaleme aldı. Raporda, PKK ve bazı sol örgütlerle mücadele etme "kisvesi altında" başta Çatlı olmak üzere Haluk Kırcı, Sami Hoştan ve Yaşar Öz gibi haklarında cinayet ve uyuşturucu kaçaklığı gibi bir dizi suçlama bulunan isimlerle bir örgüt oluşturduğu iddia edildi. Doğu Perinçek tarafından Eylül 1996'da, yani Susurluk kazasından yaklaşık 1,5 ay önce düzenlenen bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklanan raporda, şu iddialar ortaya atıldı:

"Emniyet Genel Müdürlüğü'nce PKK ve Dev Sol'a karşı faaliyetler için kullanılıyor görüntüsü ile özel bir suç ekibi teşkil edilmiştir. Tehdit, gasp, haraç, uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet gibi suçların içinde olan bu grup genellikle eski ülkücülerden teşekkül etmiştir. Grup doğrudan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'a bağlı olup, Emniyet Genel Müdür Müşaviri Korkut Eken tarafından sevk ve idare edilmektedir. Grup üyelerine Emniyet Genel Müdürlüğü'nce 'Polis' hüviyeti ve 'Yeşil Pasaport' verilmiştir. Bahsi geçen grup, teröristlere karşı faaliyetlerde bulunma görünümünde Almanya, Hollanda, Belçika, Macaristan ve Azerbaycan'a gidip gelmekte, uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktadırlar."

Kazadan önce yayımlanan bu rapordaki iddialar daha sonra hem Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş hem de TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nun çalışmalarında detaylı bir şekilde incelendi.

Üçüncü MİT Raporu: Susurluk kazasının ardından dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal tarafından 17 Kasım 1996'da Başbakan Necmettin Erbakan'a "Kişiye Özel" olarak gönderildi. Susurluk sonrası TBMM Araştırma Komisyonu bu raporu talep etmiş ancak gönderilmemişti. Ekleriyle birlikte 223 sayfayı bulan bu raporun tam metni ancak 2013 yılında yayımlanan bir kitapla gün yüzüne çıktı. Raporda devlet içerisinde "Çiller suç örgütü" adında Tansu Çiller'in desteklediği bir oluşumun varlığı ve bunun bazı yasadışı işlere bulaştığı yönünde ortaya atılmış olan bir dizi iddia inceleniyor. Raporun sonuç bölümünde Susurluk olayıyla birlikte ortaya çıkan bazı konular şöyle sıralanıyor:

  • "Devletin içinde kontrolsüz güçlerin varlığını,
  • Bu güçlerin devletin ihtiyaçları dışında da bazı istenmeyen faaliyetlere yönelebildiğini,
  • Güvenlik kuvvetlerinin resmi güçler dışında bazı unsurları da devlet görevi adı altında kullandıklarını,
  • Devletin bazı belgelerinin (Pasaport vs.) gayri kanuni unsurlara verilebildiğini,
  • Devletin aynı kuruluşu içinde, farklı anlayışta olanların birbirleri ile devletin olanaklarını kullanarak mücadele edebildiklerini,
  • İstihbaratta ve örtülü operasyonlarda çokbaşlılığın bulunduğunu, merkezi kontrolün yeterli olmadığını,
  • Gizlilik taşıması gereken devlet belgelerinin veya faaliyetlerinin dahi kolayca açıklanabildiğini, tartışılabildiğini,
  • Kontrolsüz güçlerin, bazı siyasi güçlerce veya kişilerce desteklendiğini,
  • Devlet adına yapıldığı öne sürülen işlerde dahi büyük miktarlarda maddi çıkarların söz konusu olduğunu (A. Çatlı'nın şirketleri ve mal varlığı gibi) gösterecek nitelikte emarelerin çıkmasına neden olmuştur."

Raporda Susurluk kazasıyla başlayan tartışmaları "sona erdirecek veya en azından sınırlandıracak hukuki ve idari kovuşturmaların süratle sonuçlandırılmasında" fayda olduğu belirtiliyor.

Kutlu Savaş raporu: Bu rapor da 1998 yılında dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın talebiyle hazırlandı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın hazırladığı ve ekleriyle birlikte 240 sayfayı bulan raporda Susurluk kazası sonrası ortaya çıkan iddialar mercek altına alındı. Raporda, Susurluk kazası meselesinin "bir bütün ve olaylar zincirinden ibaret" olduğu belirtildi. Raporda, suikast ve bombalama gibi bir dizi faili meçhul olayların Susurluk kazası sonrası "adeta bıçakla kesilir gibi durduğuna" dikkat çekildi. Bu raporda Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma içerisinde PKK ile mücadele için oluşturulan bazı grupların zamanla suça bulaştığı yönünde değerlendirmelere yer verildi. Kamu kurumlarının bilgi vermede arzulu ve istekli olmadığına dikkat çekilen raporda, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün "çete oluşumlarına karşı genel bir mücadeleye sevk edilmesi" gerektiği vurgulandı.

TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu: Kazanın ardından TBMM'de bir araştırma komisyonu kuruldu ve bu komisyon dört aylık bir çalışmanın ardından bir rapor yayımladı. Raporda, devletin içinde "yuvalanan çeteler" olduğu belirtilirken, bazı devlet kurumlarının da bu yapıları desteklediği sonucuns varıldı. Raporun değerlendirme bölümünde şu ifadelere yer verildi:

"Bütün bu gelişmeler sonucunda, çağdaş anlamda hukuk devleti olma yapısından uzaklaşılmış ve devlet içinden de yandaşlar, işbirlikçileri olan yasadışı güçler oluşumuna ve bu güçlerin yasal olmayan şekilde yukarıda belirtilen alanlardan büyük kazançlar sağlamalarına olanak sağlanmıştır. Bu örgütler amaçlarına ulaşmak için, her türlü yasadışı faaliyeti (tehdit, adam öldürme, haraç, v.s) yapar hale gelmiştir. Olayların üzerine gidecek devlet görevlilerinin (güvenlik güçleri, adli merciler) ve vatandaşların (şikayet, şahitlik şeklinde) güvenliği yeterince sağlanamamış ve sözkonusu yasal olmayan güçler her türlü yasal olmayan işlerini kolaylıkla yapar hale getirilmiştir. Bu durum vatandaşın devlete olan güvenini olumsuz yönde etkilemiştir. Olayların bu şekilde gelişmesinde, devletimiz adına kamu görevlilerince yapılan bir kısım işlemlerin devlet sırrı kavramı altında saklanması etkili olmuştur. Buna, Korkut Eken'in 'Silahları nereye verdiğimi söyleyemem. Çünkü devlet sırrıdır' demesi bir örnek oluşturmaktadır."

KAYIP SİLAHLAR MESELESİ NEDİR?

TBMM Araştırma Komisyonu'nun raporunda da bahsi geçen silahlar konusu da Susurluk kazasıyla birlikte gündeme gelen ancak halen tam olarak aydınlatılamamış konuların en önemlileri arasında yer alıyor.

Susurluk'ta kaza yapan araçta bir adet Beretta marka silah ve susturucu bulundu. Yapılan incelemelerde bu silahın Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde göründüğü ortaya çıkmıştı.

İnceleme derinleştirildikçe İsrail tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü'ne hibe edilen Uzi ve Beretta marka yaklaşık 30 silahın çok büyük bir bölümünün kayıp olduğu anlaşıldı.

Yapılan balistik incelemeler, kayıp silahların markasıyla örtüşen silahların 1990'lı yıllardaki bazı suikastlarda kullanıldığını gösterdi.

Yargılama süreçlerinde İsrail'den hibe olarak alınan Uzi ve Beretta marka yaklaşık 30 silahın o dönem Özel Harekat Daire Başkanlığı'na verildiği ortaya çıktı.

Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü, resmi yazışmalarda bu silahların envanterinde yer almadığını bildirdi.

Kayıp silahlar konusu, 2010'ların başındaki Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında da gündeme geldi. O dönem bu silahlar için bazı yerlerde kazı çalışmaları yapıldı ancak silahlar bulunamadı.

Ağar, 2012 yılında TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na o dönem kaldığı Aydın Yenipazar Cezaevi'nde bir ifade verdi.

Ağar silahlarla ilgili, "O silahlar Başbakanlık'tan doğrudan izinle alındı. Terörle mücadele için gerekliydi. Bunların kaydı tutulmaz. Her devlet bu tür şeyleri yapar. Bu tür silah alımları her devlette olur" dedi.

Silahların akıbeti halen netlik kazanmış değil.


BBC Türkçe

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası