son kuşlar özet pdf / SON KUŞLAR - SAİT FAİK ABASIYANIK

Son Kuşlar Özet Pdf

son kuşlar özet pdf

Son Kuşlar

Son Kuşlar &#; Sait Faik Abasıyanık

Karakterler

Kahraman Anlatıcı: Tüm hikayeyi anlatan kişidir. Doğayı ve hayvanları fazlası ile sevmektedir. Özellikle küçük kuşların avlanmasından son derece rahatsızdır. Yaşadığı çevreye oldukça duyarlı biridir.

Kostantin: Galata’da bir yazıhanesi olan zahire tüccarıdır. Kendi halinde yaşayan biridir. Hesaplı ve başkaları tarafından sevilen bir karaktere sahiptir. Son derece mütevazı bir kişiliğe sahiptir. Şakacı bir tavrı olmasına rağmen canavar gibi bir yönü de bulunmaktadır. Çünkü küçük kuşları avlamaktadır.

Mühendis Ahmet Bey: Okumuş bir bireydir. Ancak çocuklara çimleri yoldurmakta ve doğayı tahrip etmektedir. Çocuklara kötü örnek olmaktadır.

Konusu

Adada yaşayan insanların kurduğu tuzaklar ve kuş avcıları yüzünden adaya artık kuşların gelmemeye başlaması, doğaya ve hayata renk katan kuşların ada ve civarında görülememeye başlamasında kaynaklanan üzüntü ele alınmıştır.

Son Kuşlar Özeti

Yazar İstanbul’da Büyük Ada’da oturmaktadır. Burada genellikle günlerini gezmeye ve tembellik yapmaya ayırmaktadır. Kır kahvesinde kahve yapmayı dahi tam olarak bilmeyen bir kahvesi ile zaman geçirmektedir. Çünkü son bahar aylarında adada buradan başka pek bir şey kalmamaktadır. Birde yazarın en sevdiği şey Büyük Ada’ya gelen kuşlardır. Fakat son iki yıldır kuşlar buraya uğramamaktadır ve bu durum yazarı üzmektedir.

Kuşların neden Büyük Ada’ya gelmediğini bir gün öğrenir. Özellikle son bahara doğru birçok farklı insan ellerinde kafesler ile buraya gelen kuşları yakalamakta ve onları yemektedir. Yazar kimseyi doyurmayacak büyüklükte olan etlerine rağmen insanların bu kuşları nasıl öldürdüğünü anlamamakta ve bu duruma şaşırmaktadır. Bu işlerin başında ise Kostantin adında bir tüccar bulunmaktadır. Bu tüccar çocukları ayartmakta ve kuşların yakalanmasını sağlamaktadır. İnsanlar kafeslere ökseleri bağlamaktadır. Çığırtkan kuşun yardımına gelmek isteyen kuşlar, yardım etmeye gelirken bir tuzağa düşürülmektedir. Bu sayede kuşlar yakalanmaktadır. Kuşların yakalanması yazarın çok sevdiği kuşları görememesine yol açmaktadır. Küçücük kuşların yakalanarak yiyecek olarak görülmesi çok acımasızca gelmektedir. Aynı zamanda kuşların bambaşka bir hisside bulunmaktadır. Bu kuşlar yazara her konuda ilham vermektedir.

Yazarın çok sevdiği kuşlar, sonbahar mevsiminin getirdiği benzersiz güzellikler, deniz ve denizin hoşluğu, güneş ve meyveler gibi yazara edebiyat, şiir, resim ve musiki gibi birçok duyguyu yaşatmaktadır. Yazar giderek kuş seslerine daha da hasret kalmaktadır. Zaman geçtikçe gördüğü kuşların son kuşlar olabileceğini düşünmeye başlamaktadır. Eğer bu şekilde avlanmaya devam edilirse kuşların neslinin tükeneceğine inanmaktadır. Aynı zamanda yazar devletin ve belediyelin bu gibi işlerle ilgilenmemesinden de şikayetçidir. Devletin ya da belediyelerin bu gibi işlerler ile ilgilenmemesi küçücük kuşların canından olmasına sebebiyet vermektedir. İnsanlar kendi çıkarları uğruna ufacık canlıları ortadan kaldırmaktadır. Yazar insanların doğaya verdikleri bu zarar yüzünden büyük bir haksızlık olduğunu düşünmektedir. Yazara göre doğa giderek yok olmaktadır. Küçücük kuşlara dahi insanlar çıkarları uğruna saldırmaktadır. Bu durumda doğanın giderek daha da kötü etkilenmesine sebebiyet funduszeue.infoğa zaman içerisinde yok oldukça bundan zarar görecek tek unsur yine insanın kendisidir.

Yazar ele aldığı bu hikayede doğanın giderek daha da kötü etkilendiğini dile getirmek istemiştir. Doğa git gide yok olmaktadır ve yazar bu durumdan yakınmaktadır. Eğer bu süreç bu şekilde devam ederse ileriki nesiller ne bu son kuşları ne de doğanın farklı güzelliklerini görebilecektir. Özellikle doğanın yeşil güzelliğini göremeyecek bir nesil ortaya çıkacaktır. İnsanların mutlaka bu durumun önüne geçmek için adımlar atması gerekmektedir. Ancak insanlar doğayı korumak yerine ona zarar vermeye devam etmekte ve yavaş yavaş yok olmasına sebebiyet vermektedir. Tıpkı son kuşlar gibi her şey bir son bulmakta ve doğanın güzelliklerinden insan oğlu olabilecek en hızlı şekilde uzaklaşmaya ve kopmaya başlamaktadır.

Kısa Bilgiler
  • Son Kuşlar, tıpkı Havuz Başı gibi senesinde yayınlanmış olmasına rağmen Havuz Başı&#;nın aksine son derece güncel hikâyeler içermektedir.
  • Toplam on dokuz öykü olan kitapta, öykülerin on altı tanesi Burgaz Adası&#;nda, iki tanesi kentte ve bir tanesinde bir Çerkes köyünde geçmektedir.
  • Kitaptaki öykülerin on sekiz tanesi şimdiki zamanda geçmektedir ve anlatıcı bir hikâye dışında birinci tekil kişidir.
  • Bu kitapta anlatıcı açısından en büyük fark yazarın diğer kitaplarında anlatıcı yazar harici biri gibi görünmekteyken bu kitapta anlatıcının Sait Faik&#;in bizzat kendisi olduğunun açık olmasıdır.
  • Kitaba ismini veren Son Kuşlar isimli hikâye tabiatın yok edilmesine karşı çıkan çevreci bir dille yazılmıştır.

Son Kuşlar &#; Kitap Açıklaması

“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”

“Haritada Bir Nokta” adlı öyküden.

(Tanıtım Bülteninden)

SAİT FAİK ABASIYANIK’IN DÜNYASINDA İKİ ZIT KAVRAM: TEMBELLİK VE ÇALIŞKANLIK Hatice FIRAT ÖZET Sait Faik Abasıyanık, gerek geleneksel hikâye anlayışının değişmesindeki etkisi gerekse sıradan insanların hayatını (sorunlarını, sevinçlerin vb.) anlattığı eserleriyle edebiyatımızda hikâye türünün ilk akla gelen isimlerinden biridir. Bu bakımdan Sait Faik ve eserleri üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Yazarımız söz konusu olduğunda ilk akla gelen özelliklerinden biri tembellik (avarelik/aylaklık) huyu ve çalışkan insanlara duyduğu sevgidir. Buna karşın yapılan araştırmalarda bu konunun ayrıntılı olarak ele alınmadığı görülmektedir. Araştırmamızda, yazarın bahsi geçen özellikleri, son dönem hikâye kitaplarından olan “Havuz Başı” ve “Son Kuşlar”da yer alan eserlerinden verilen birtakım örneklerle sunulmaktadır. Çalışmada Sait Faik’in tembellik ve çalışma /çalışkanlık konusundaki düşünceleri ve bunun eserlerine yansıması ortaya konulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Modern Türk Hikâyeciliği, Sait Faik, Tembellik. TWO OPPOSITE CONCEPTS IN SAIT FAIK ABASIYANIK’S WORLD: LAZINESS AND DILIGENCE ABSTRACT Sait Faik Abasıyanık is one of the leading names in our literature with both his impact on the change of conventional story understanding and his works on ordinary peoples’ lives (problems, happiness, etc.). For this reason, many studies have been conducted regarding Sait Faik and his works. The main characteristic of the writer is laziness (idleness / vagrancy) and his sympathy  Yrd. Doç. Dr. Muğla Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü [email protected] Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Sait Faik’in Dünyasında… on hardworking people. However, we don’t see enough studies regarding these features of the writer. In our study, we are focusing on writer’s mentioned features by using some examples from recent story books of his such as “Havuz Başı” (Pool Shore) and “Son Kuşlar” (Last Birds). In this study, Sait Faik’s thought on laziness and diligence and its reflections on his works have been analyzed. Key Words: Modern Turkish Stories, Sait Faik, Laziness. Giriş Sait Faik Abasıyanık, modern Türk hikâyeciliğinin öncü isimlerinden biridir. Hikâyelerini yılında yayımlamaya baĢlayan Sait Faik ölüm yılı olan ’e kadar toplam sekiz hikâye kitabı ve hikâye ile (Fethi Naci, 91) edebiyatımızın, hikâyeciliğimizin köĢe taĢlarından biri olmuĢtur. Edebiyat dünyası içinde Sait Faik, kimi zaman yılına kadar olan dönem içinde Ömer Seyfettin, Memduh ġevket Esendal ve Sabahattin Ali ile birlikte hikâyeciliğimizin dört köĢesinden biri olarak görülmüĢ kimi zaman da Sabahattin Ali ile birlikte Türk hikâyeciliğinin baĢındaki isim olarak nitelendirilmiĢtir. Hikâyeciliğimizin bu iki ismi kendisinden sonra yetiĢen birçok yazarı etkilemiĢ olmaları bakımından da önemlidir (Su, 15; Lekesiz: 22, GümüĢ, 40). Sait Faik, hikâyeciliğe geleneksel hikâye biçimi olan; olaya, çatıĢmaya dayanan, mesaj verme kaygısının hâkim olduğu, idealize edilmiĢ kahramanlara yer veren Maupassant tarzı hikâyelerle (olay / vak’a hikâyeleri) baĢlamıĢtır. Yazarın, Semaver (), Sarnıç () ve ġahmerdan () adlı hikâye kitapları bu dönemin yani yazarın ilk döneminin verimleri olarak kabul edilmektedir. Sait Faik hikâyeciliğinin ikinci dönemi ise Çehov tarzı (Durum hikayesi) hikayeler kaleme aldığı sonrasını kapsamakta ve “Lüzumsuz Adam” adlı hikaye kitabıyla baĢlamaktadır. Ġsmail ÇetiĢli, Sait Faik’in bu hikâye tarzı ile Türk öykücülüğünün zirvesine oturduğunu belirtmektedir (). Bu dönem hikâyelerinde görülen genel özellikler ise: belirgin giriĢ, geliĢme, sonuç ayrımının olmaması; olay yerine yaĢamın içinden bir an, durum ya da kesitin hikâyeye konu edilmesi, yaĢamın içinden herkesin ve her Ģeyin hikâyeye konu olabilmesi, hikâyelerinin deneme türüne yaklaĢması ve Ģiirsel üslubun daha da belirginleĢmesidir. Bu dönem hikâyelerinde de Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Hatice FIRAT gerek insanlar gerekse tabiat/çevre ayrıntılarıyla, canlı tasvirlerle okura sunulmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi Sait Faik hikâyelerinde her Ģeyin ve herkesin konu edilebileceğini düĢünse de, hikâyelerine bakıldığında temel temanın sevgi olduğu görülmektedir. Özellikle insan sevgisi ve tabiat sevgisi yazarın eserlerinde geniĢ bir yer tutar. Ancak insanlar arasında en çok “balıkçılar”, tabiat unsurlarından da “deniz ve balık” eserlerinde belirgin biçimde öne çıkmaktadır. “İnsanlardan başlayarak tabiatın her unsuruna sinen sevgi eserlerine hâkimdir ve onun görüşünü ifade eder. İçi büyük bir yaşama sevinciyle dolu olan Sait Faik, çevresinde şahit olduğu sevgisizlikleri yazar, bütün unsurları gerçekten alınmış fakat gerçekdışı bir dünya kurar. Hikâyelerinin çoğunda kahramanlardan biri kendisidir.” (Enginün: ). Ġnci Enginün’ün de yukarda belirttiği gibi, yazar eserlerinde her kimi ya da neyi anlatırsa anlatsın aslında anlattığı kendisidir. Kimi zaman kendini merkeze alarak; kendinden, insan ve çevre karĢısındaki etkilenme ve düĢüncelerinden bahsederek hikâyesini kaleme almaktadır. Kimi zaman da kahramanıyla kendisi arasında sıkı bir bağ kurarak onlar üzerinden kendisini anlatmaktadır. “Yazarın, öykülerinin odak noktasındaki bu insanlarla özdeşleştiğini ileri sürecek değilim. Ama yaşarken, yazarken, uyurken, düş görürken onların soluğunu, ensesinde değil, içinde kişiliğinin en derin noktasında duyduğu kesin. Çünkü onları yazarken kendini de yazıyordu”. (Edgü, 8) “Gözlemci-gerçekçi bir bakışla yaklaştığı konularda bile kişilerin dramından çok kendi sıkıntılarından doğan dramı yansıtmıştır. Bu bir yerde Sait Faik ile kahramanlarının özdeşleşmesi demektir. Onun başarısı bu sunî dramı kendi aşırı duygusallığı ile yoğurup umûma maletmiş olmasıdır. Hikâyelerine bu açıdan yaklaşınca devamlı olarak kendini anlattığını görürüz”. (Kutlu: 13) Buna bağlı olarak Sait Faik eserlerinde doğrudan “ben” diliyle hatta sık sık yazarlığına vurgu yaparak yazan bir sanatçıdır. “… Ben zamiriyle yazar, iki. Bu zamirin imkânlarını alabildiğine kullanır. Kendisi ya asıl kahramandır ya da olup biteni izleyen. Bu yüzden hatıra baskındır. Çağrışımlar boldur. Öyküsü „ben‟ in buyruğunda oradan oraya sıçrar. Bu arada biçimce özgürleşir. Hem de yazdıklarının öykü mü, mektup mu, röportaj mı olduğunu kendisin bile söyleyemeyeceği kadar.” (Mert, 96). Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Sait Faik’in Dünyasında… Bu nedenle Sait Faik’le ilgili birçok gerçeği, özelliği hikâyelerinden yakalamak mümkün olmaktadır. BaĢka bir değiĢle yazar kendi gerçeklerini hikâyeleĢtirmektedir. “Sait Faik öyküleri biyografik öğelerin kullanımı bakımından sınırları belirsiz bir anlatım biçimi sunar. Bununla birlikte otobiyografik anlatım yalnız ben-anlatım konumundan gerçekleştirilen bir anlatım da değildir her zaman. Lüzumsuz Adam‟daki “İp Meselesi” adlı öyküde o anlatımın içerisinden anlatıcı, otobiyografik gerçekliği hikaye konusu haline getirir”. (Aslan, ) Yazar hakkında bilinen ve kendisinin de eserlerinde sık sık vurgu yaptığı konular arasında avare, tembel bir yapıya sahip oluĢu da yer almaktadır. Yazar eserlerinde aslında bu durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getirmektedir. Sait Faik, öğretmenlik, ticaret gibi birçok mesleğin içinde yer almıĢ, ancak hiçbir iĢi yazarlık kadar sevememiĢ, en sonunda yazarlık dıĢında baĢka bir iĢ yapmamaya, yazdıklarıyla geçinmeye karar vermiĢtir. Bu bakımdan yazarın hayatında birçok yarım kalmıĢ, baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢ iĢ bulunmaktadır. Tüm bunlara karĢılık yazarın maddi bir sorunu olmadığı, ailesinin imkânları sayesinde geçinme derdi yaĢamadığı bilinmektedir. Buradan hareketle yazarın hayatının geneline bakıldığında, çok çalıĢkan bir insan olmadığı görülmektedir. Hatta Fethi Naci ( 91) Sait Faik’i yazarlık konusunda bile çalıĢkan bulmamaktadır: “Sait Faik‟in ilk kitabı ‟da (Semaver), son kitabı (Alemdağda‟da Var Bir Yılan) ‟te, ölümünden iki ay kadar önce yayımlanmış, 18 yılda toplam sayfa yazmış olması Sait Faik‟in verimli bir yazar olmadığını gösteriyor. Geçinmek için yazı yazmak zorunda olmaması, öyle sanıyorum, verimini azaltan en önemli neden” Bu çalıĢmada, Sait Faik hakkında edebiyat kaynaklarında belirtilen tembellik huyu ve buna karĢın çalıĢkanlıkla ilgili düĢünceleri, Sait Faik’in ağzından, eserlerinden örneklerle gözler önüne serilmeye çalıĢılmaktadır. Yazarın konuya iliĢkin bakıĢ açısını ortaya koyabilmek amacıyla “Havuz BaĢı” ve “Son KuĢlar” adlı Hikâye kitaplarında yer alan toplam 42 hikâyesi üzerinde incele yapılmıĢtır. Yapılan inceleme sonucunda çalıĢmanın konusuyla ilgili veriler; “Havuz Başı”nda yer alan: “Jimnastik Yapan Adam”, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Hatice FIRAT “Cezayir Mahallesi”, “Parkların Sabahı, AkĢamı, Gecesi”; “Son Kuşlar” adlı Hikâye kitabında yer alan: “Son Kuşlar”, “YaĢayacak”, “Gün Ola Harman Ola”, “Ağıt”, “Balıkçısını Bulan Olta”, “Haritada Bir Nokta”, “Sivri Ada Geceleri”, “Sivri Ada sabahı”, “Kırlangıç Yuvasındaki Kadın” adlı hikâyeler olmak üzere toplamda on iki hikâyeden elde edilmiĢtir. 1. Sait Faik’e Göre Tembellik ve Çalışkanlık Bir yazarı en iyi tanımanın yolu eserlerini okumak ve incelemekten geçmektedir. Yazarlarla ilgili birçok bilgiyi eserlerinden çıkarabilmemiz de bunu göstermektedir. Otobiyografik hikâyeler yazan Sait Faik’in, eserlerinde kendisiyle ilgili sözlerine bakıldığında, sıradan insanların hayatlarıyla birlikte kendi yaĢantısı, düĢünceleri ve duyguları hakkında birçok bilgi verdiği görülmektedir. Bu çalıĢmada yukarıda da belirtildiği gibi yazarın “kötü huyu” olan tembelliği ve buna karĢın çalıĢma kavramı ve çalıĢkan insanlarla ilgili düĢüncelerine eserlerinden seçilen örneklerle yer verilmektedir. Tembellik Sait Faik’in hikâyelerinde tembellik ve çalıĢkanlık iki zıt kelime olarak öne çıkmaktadır. Yazarın “tembellik” kavramını “bir iĢle meĢgul olmama, üretmeme, alın teri dökmeme” yani “iĢsiz güçsüz, baĢıboĢ dolaĢma” anlamında kullandığı eserlerdeki ifadelerden anlaĢılmaktadır. Sait faik bu kavramla ilgili olarak, benzer anlamlara gelen “avare, aylak” kelimelerini de sık sık kullanmaktadır. Yazar, hikâyelerinde avare, aylak ya da tembel dediği insanların bu durumda olmalarının nedenleri üzerinde fazlaca durmazken kendisinin tembelliği, avareliği için “becerememe, yeterli olamama, iĢ için uygun mekânlar bulamama” gibi bir takım mazeretleri dile getirmektedir. AĢağıda, yazarın konuya iliĢkin duygu ve düĢünceleri eserleri üzerinden açıklanmaktadır. Sait Faik “Son Kuşlar” hikâyesinde yaz aylarına duyduğu sevgiden bahsederken kendisinin bilinen özelliklerinden biri olan “tembellik” huyuna da vurgu yapmakta ve böylece kendisinin tembel bir yapıya sahip olduğunu kendi ağzından ortaya koymaktadır. “ … öyle günlerde ben, tembelliğim, hep kaçanı kovalayan huyumla yazın, o güzel göçmenin peşine düşmüşümdür. Nerede yakalarsam orada kucaklarım onu. Kimi bir çamın gölgesinde durgun ve güneşsizdir. Kimi bir çalılığın kenarındaki çimenlikte bütün eski ihtişamıyla daha yeni başlamıştır” () Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Sait Faik’in Dünyasında… Yazar aynı Ģekilde tembelliğini “Jimnastik Yapan Adam” da: “ Onun gittiği deniz kenarına, bir zaman ben gidemedim. Başka kayalar buldum. Oralarda denize girdim. Denize, tembelliğe, güneşe verdim kendimi.” ( 63) ifadesiyle, “Cezayir Mahallesi” adlı eserinde de iĢsiz güçsüz, baĢıboĢ insanlardan biri olduğunu “avare” kelimesiyle dile getirmektedir. “Üçle dört arası Beyoğlu‟nun bu kahvesi pek tenhadır. Sokak da tenhadır ya: Sinemalar, mektepler, daireler alacağını almış; sokağı parasız avarelere, kahveyi de bize bırakmışlardır. Biz kahvedekiler avare değil miyiz? Avare olmasına mis gibi, bal gibi avareyiz ya; biz ümitsiz avareyizdir.” ( ) “Sivri Ada Geceleri”nde de Sait Faik çevredeki insanların gözünden kendisine bakmakta ve bu insanlar tarafından kaçık, tembel, beceriksiz, işe yaramaz bir adam gibi göründüğünü, bu durumun farkında olduğunu okurlarına aktarmaktadır. “Bütün kabile halkı bana kızmıştı -Bu herif çalışmayacak mı? Oturup kayalara düşünecek mi? Martı ölmüş. Onu seyredip bize masal mı anlatacak?” Gündüz güneşin içinde böyle söyleyenler, gece olup da kütükler, çalı çırpı yanınca, öbür tarafta rüzgar, denizi homur homur söyletirken, martılar hâlâ deli gibi bağrışırken ben bir türkü, martının ölümün türküsünü tutturacaktım. Çalışanları bir üzüntü, bir garipseme, bir birbirine sokulma hissi saracaktı. Sonra bu hal belki de işe yaramaz adamın bir vazifesi olarak tanınacaktı. Bir iki gün ağ tamir edecek, balık tutacak, beceremeyecek, fakat akşamları da onlara üzülüp sevinme arzuları veren Türküler söyleyemeyecektim. … Kalafat‟ı uyandırdım. Vapuru gösterdim: -Ne güzel, bak, Kalafat- dedim. -Sen sahiden kaçıkmışsın! –dedi. (, ) Konuyla ilgili olarak belirtmek gerekir ki, Sait Faik iĢsiz güçsüz insanları da benimsemekte onlarda kendini bulmaktadır. Bu bakımdan eserlerinde “serseri, aylak” dediği insan tiplerinden de sıkça bahsetmektedir. Kendisini de çoğu zaman bu insanlardan biri olarak gören yazar, avarelik ettiği belli baĢlı mekânlar olarak; deniz kenarlarını, meyhaneleri, kahvehaneleri, parkları vb yerleri anlatmaktadır. Bu mekânlar aynı zamanda yazarın yaĢamının büyük bölümünü geçirdiği yerlerdir. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Hatice FIRAT “Üçle dört arası Beyoğlu‟nun bu kahvesi pek tenhadır. Sokak da tenhadır ya: Sinemalar, mektepler, daireler alacağını almış; sokağı parasız avarelere, kahveyi de bize bırakmışlardır. Biz kahvedekiler avare değil miyiz? Avare olmasına mis gibi, bal gibi avareyiz ya; biz ümitsiz avareyizdir.” (Cezayir mahallesi, ,) “Böyle günlerimizin en kaçılacak yeri bir oda değildir elbet. Bir eğlence yeri de olamaz. Ben kendi nefsime öyle günlerimde parklara giderim… … Gülhane Parkı‟nda gecelemiş hayali bir serseriyi gece yarısı andığım zaman, ben taksim Bahçesi‟ndeydim. Bir kanepeye oturmuştum. Oturmuş değil, uzanmıştım. Gökte ay vardı. Hava oldukça serindi. Yanımdaki kanepede iki serseri oturuyordu. Konuşuyorlardı. …” (Parkların Sabahı, Akşamı, Gecesi, 99, Çalışkanlık Sait Faik’in hikâyelerindeki ifadelere bakıldığında çalışma kavramını “bir iĢle uğraĢma, üretme, alın teri dökme”; çalışkan kavramını da “bir iĢte çalıĢan, üreten, alın teri dökerek geçimini sağlayan ” manasında kullandığı görülmektedir. Hikâyelerde yazarın önemsediği ya da bahsettiği çalıĢkan insanların uğraĢtığı meslekler açısından bakıldığında: boyacılık, balıkçılık, kahvehanecilik, kilim dokuma, yazma boyama, kalıp dökme, çeĢm-i bülbül üfleme (bir tür cam iĢlemeciliği) yani genel anlamda yazarlığı da içine aldığı zanaat alanı kendisini göstermektedir. Hikâyelerdeki kahramanlar genellikle bedensel bir çalıĢma içinde olsalar da Sait Faik’in yazarlığı da zanaat olarak görmesinden anlaĢılmaktadır ki “çalıĢma, çalıĢkanlık” kavramlarıyla sadece bedensel olarak bir iĢle uğraĢma değil, zihinsel çalıĢmalar da kastedilmektedir. AĢağıda konu, eserlerde yer verilen ifadelerle bağlantılı olarak açıklanmaktadır. Yazar, “Yaşayacak”, Gün Ola Harman Ola” ve “Ağıt” adlı eserlerinde çalıĢkanlığa ve çalıĢkan insanlara karĢı takdir dolu ifadelere yer vererek, onları övmektedir. “Çalışanların içinde bir imrozlu Rum vardı; elli yaşlarında kadar. Saçı dökülmüş kafasından, alelade boyu posundan umulmayan bir ustalıkla çalışıyordu. Adamı hayranlıkla seyretmemeye imkân yoktu. Çalıştıkça açıldı, gelişti. Çalıştıkça bir kudret heykeli hali aldı” () Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Sait Faik’in Dünyasında… “Mercan Ustanın ellerine hayran hayran baksam. … Mercan Ustanın boyacı sandığını seyrettikten sonra, içinizde Mercan Usta ile bir salaş meyhanede iki kadeh içmek ve Mercan Ustadan ayrılırken elini öpmek isteği doğmazsa, İstanbul ilini bırakıp gidin” (, 15) “O yalnız ağıyla yaşamıştı. Yalnız ağlarıyla yetmiş beş sene aç açık kalmamış, namerde muhtaç olmamıştı” (,) Yakup Çelik, Sait Faik’in hikâyeleri üzerine yaptığı çalıĢmasında, yazarın eserlerinde, iĢini iyi yapan, hakkını vererek yapan insanların; hak, adalet, terbiye, emek, arkadaĢlık, sevgi gibi yüksek değerlere sahip kiĢiler olarak sunulduğunu belirtmektedir. () Yazar, genel anlamda çalıĢan, üreten, alın teri döken insanlara büyük bir saygı, hayranlık duymaktadır. Sait Faik’in hayatına bakıldığında bu durum; ailesinin maddi imkânları ile yaĢamını sürdürmesi, buna bağlı olarak bir iĢte uzun süre çalıĢamamıĢ olması, daha çok bohem hayatı yaĢaması ve bundan dolayı duyduğu rahatsızlık ile açıklanabilir. Yazarın aynı Ģekilde bu çalıĢkan insanlara hayranlıkla bakarken, “Yaşayacak” adlı hikâyede olduğu gibi kendisinden utandığını, kendisine kızdığını ifade edecek sözlere yer vermesi, yukarıda da belirtildiği gibi sahip olduğu bu olumsuz özelliği kabullenmesine karĢın bu durumdan memnun olmadığını, bu konuda umarsız davranamadığını otaya koymaktadır. “…Paltomun içinde üşüyen benliğime, içimden bir tükürüş tükürdüm. … Çalıştıkça yüzü değişti, pazuları şişti. Buz gibi kış gününde terliyordu. Gömleğini çoktan atmış, bir atlet fanilesi kalmıştı. Saçı dökülmüş elli yaşındaki insan kafası bu adalenin kudreti, çalışma denilen şeyin sevgisi ile yaş denilen insan uydurması bir anlayışı, bir hamlede silivermişti. … Sanki daha dün doğmuş, çalışmanın zevkli bir şey olduğunu, insanı bambaşka ettiğini anlamıştı. …” () Aynı Ģekilde yazar çalıĢan insanlara duyduğu sevgiyi, onları seyirden aldığı hazzı “Haritada Bir Nokta “ adlı eserinde de dile getirmektedir. Bir anlamda yazar bu insanları izlerken onlarla bütünleĢmekte ve çalıĢma isteğini, ihtiyacını onları seyrederek de olsa gidermeye çalıĢmaktadır. “…iyileri, kahramanları, namusluları, hak yemezleri, alın teri ile sert tabiattan kavga ve dostlukla ekmeğini çıkararak, birbirine fedakarlık ederek yaşayanları seyirden duyduğum hazla derin ve rüyasız bir uykuya dalacaktım.” () Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Hatice FIRAT “Gün Ola Harman Ola” adlı hikâyede, zanaat ustalarına duyduğu sevgiyi belirtirken kendisi gibi yazarları da zanaat ehli olarak gördüğünü dile getirmektedir. Ancak burada topluma yönelik eleĢtirilerini ortaya koyan yazar, kendisini de dâhil ederek zanaatçılara, bir anlamda üreten, çalıĢan insanlara gereken değerin verilmediğinden yakınmaktadır. Bu konu üzerinden insanların birbirine uzaklığına ve bu durumun dünyayı çirkinleĢtirdiğine de vurgu yapmaktadır. “Mercan Ustanın ellerine hayran hayran baksam. … Mercan Ustanın boyacı sandığını seyrettikten sonra, içinizde Mercan Usta ile bir saşal meyhanede iki kadeh içmek ve Mercan Ustadan ayrılırken elini öpmek isteği doğmazsa, İstanbul ilini bırakıp gidin. … Canım Mercan Ustam! Ellerinden hürmetle öperim. Biz de bir zenaat ehliyiz. Yazı yazıyoruz a. Ne Mercan Ustaya, ne kilimleri dokuyan ellere, ne yazmaları boyayanlara, ne kalıpları dökenlere, ne çeşmi bülbülleri üfleyenlere saygı duyduk. Saygı duymadık da ne oldu? Dünyayı birbirine kattık işte… Sofralarımızı, kapılarımızı, gönlümüzü kapadık. Kapadık da ne ettik? Dünyayı birbirine kattık. “ (, ) Yazarın yazı yazmak dıĢında çalıĢma isteğini gidermek için neler yaptığı da soru olarak akla gelebilir. Bu noktada en öne çıkan iĢ balıkçılıktır. Bu konuya Sait Faik’in “Yazarlık Tutkusu”nun ele alındığı bölümde değinilecektir. 2. Çevresindeki İnsanların Sait Faik’in Çalışma isteği ve Tembelliği/Aylaklığı Üzerindeki Etkisi Sait Faik deyince akla ilk gelen özelliklerinden biri onun tabiata duyduğu sevgidir.”Haritada Bir Nokta” adlı eseri de onun bu sevgisini ele alan bir hikâyedir. Sait Faik burada sevdiği varlıklar içinden “ada”yı öne çıkarmaktadır. Yazar tabiatı bir dost, bir baba olarak nitelendirerek tabiata verdiği önemi belirtmektedir. Bu durum aynı zamanda, yazarın insanlarda bulamadığı samimiyeti, dostluğu tabiatta bulduğunun da bir göstergesidir. Sait Faik’in tabiatı babaya benzetmesini yine onun yaĢamıyla iliĢkilendirmek mümkündür. Babası, Sait Faik’in bir iĢ sahibi olabilmesi için oğluna bir zahire dükkânı açmıĢtır. Ancak Sait Faik, tembellik huyunu burada da göstererek, dükkâna istediği zaman gelip gitmiĢ, bu nedenle kısa sürede zarar ederek dükkânı kapatmak zorunda kalmıĢtır. Babası, Sait Faik’in ticaretten uzak durmasını istememiĢse de oğlunun isteği üzerine onu yurtdıĢına, ekonomi okumaya göndermeye razı olmuĢtur. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Sait Faik’in Dünyasında… Ancak Sait Faik öğrenimini de yarım bırakmıĢtır. Bu açıdan bakıldığında babası onun tembelliğinin karşısında duran, onu iĢ sahibi etmeye, hayatta kalması için iĢ öğretmeye çalıĢan kiĢidir. Yazarın, annesinden aldığı tavizleri babasından alamadığı, onunla hep mesafeli bir iliĢkisi olduğu için (Sönmez, ) “yüz vermez” tabiri ile; kendisine hayata tutunabilmesi için birçok imkân sağlaması nedeniyle de “öğretici” ifadesiyle babası ve tabiat arasında iliĢki kurduğu onları özdeĢleĢtirdiği düĢünülebilir. “Çocukluğumdan beri haritaya ne zaman baksam, gözüm hemen bir ada arar; şehir, vilayet, havali isimlerinden hemen mavi sahile kayar… … Romanlar yüzünden adaları sevdiğimi pek ummuyorum ama belki de o yüzdendir. Haritada ada görmeyeyim. İçimdeki dostluklar, sevgiler, bir karıncalanmadır başlayıverir. … Tabiat çoğunca dosttur. Düşman gibi gözüktüğü zaman bile insanoğluna kudretini ve kuvvetini tecrübe imkânları veren yüz vermez bir babadır. Fırtınasında kayığını batırdığı zaman yüzmesini, rüzgârında kulübenin damını uçurdu zaman daha sağlamı daha hünerliyi bulmayı öğretiyor. Canavarıyla karşı karşıya bıraktığı zaman adale kuvvetini sınıyordur. “ () Aynı hikâyede bu durumun tersi de karĢımıza çıkmaktadır. Genel anlamda tabiatı yüz vermez bir babaya benzeten yazarın denizi “yüz veren” bir anneye benzettiği görülmektedir. Bu da hayatı boyunca annesinden maddi ve manevi destek almasına bağlanabilir. Yazarın, annesi Makbule hanımla çok kuvvetli bir bağı olduğu ve annesinin kendisini maddi anlamda da hep desteklediği bilinmektedir. Ancak yazar eserde denizin bu kadar yüz verici olmasını doğru bulmadığını özellikle “bunun yarını var” ifadesiyle belirterek aslında tembelliğe yönelmesinde annesinden yüz bulmasının, ona duyduğu güvenin etkisi olduğunu hissettirmektedir. AĢağıdaki ifadeleri, yazarın da bu anne tavrını, bir anlamda tembelliği doğru bulmadığını ortaya koymaktadır. “Bugün deniz, yüz veren bir anne gibidir. Bu kadar naz etmemeli, bu kadar yüz vermemeli, bu kadar ışıklı, bu kadar sakin, bu kadar lastik çizme gibi pırıl pırıl olmamalı deniz. Bunun yarını var. Dalga kırık cam parçaları gibi keskin ve soğuk vurduğu zaman olacak, o canavar su baştan girip çıkacak” () Sait Faik, yine aynı hikâyede yer verdiği açıklamalarıyla, yaĢadığı çevredeki (özellikle Burgaz ada) insanların da çalıĢma ve tembellik konusunda kendisi üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Kaybettiğim her şeyi; insanlığı, cesareti, sıhhati, iyiliği, safveti, dostluğu, alınterini, sessizliği yeniden bulacak; belki yeniden Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Hatice FIRAT bir adam olmasam bile bir temiz hayatın içinde hayran, meyus ve mahcup ölümü bekleyecektim ” “biliyordum ki, insanlar beni pek sevmeyeceklerdi. Bir adam ki onlar gibi değildir. Balığa çıkacak olsam, „koca evi barkı var. Ne bok yemeğe balığa çıkar? Deli midir nedir? Pay da almaz‟ diyeceklerdi. „baba fırını has çıkaran enayi, çalışmıyor, bereket ki anası var, yoksa satar savar sürünür‟ diyeceklerdi. Hiçbir zaman yeniden damla damla, dakikaları duya duya, sıkıla patlaya; rüzgârı, denizi, ağı seve seve, ölümü beklediğimi bilmeyeceklerdi. (, ) Bu ifadelerden yazarın, çok sevdiği alt tabaka insanlarından biri olamadığı, aralarında bulunduğu insanların kendisiyle ilgili olumsuz düĢüncelerinin farkında olduğu anlaĢılmaktadır. Yazar, eleĢtirilmesinin baĢ nedenleri arasında; annesinin de desteğiyle maddi sıkıntısı olmadan yaĢamasının, çalıĢmamasının geldiğini belirtmektedir. Yani varlıklı bir aileden geldiği, malı mülkü olduğu için, bir iĢle uğraĢması, çalıĢması diğer insanlar tarafından pek anlamlı bulunmamakta ve yazar eleĢtirilmektedir. Buna karĢın çalıĢmadığı zaman da bu insanlar onu ana-baba parası yemekle itham etmekte ve aynı nedenle hor görmektedir. Yukarıdaki ifadelerden yazarın, çalıĢsa da çalıĢmasa da takdir edilmediği için mutsuz ve arada kalmıĢ olduğu anlaĢılmaktadır. Üstelik bu durum onu daha çok tembelliğe itmektedir. Sait Faik, bu alıntıda, kaybettiği özellikler arasında “alın terini” de sayarak yine tembellikten duyduğu rahatsızlığı ve alın teri ile geçimini sağlamaya duyduğu özlemi dile getirmektedir. 3. Sait Faik’in Yazma Tutkusu Sait Faik Abasıyanık’ın hayattaki en önemli ve devamlı yapabildiği iĢi “yazarlık”tır. Sait Faik her fırsatta yazmanın kendisi için bir tutku olduğunu dile getirmiĢtir. “Kırlangıç Yuvasındaki Kadın” baĢlıklı hikâyesinde kendi iĢinin yazarlık olduğunu ve bu iĢe tutkuyla bağlı olduğunu Ģu sözlerle vurgulamaktadır: “Ne yapayım, benim zanaatım da bu, yazı yazmak. Yazı yazıp ekmek yemek, yazmak demek aklına ne gelirse, kağıda geçirmek değil elbet. Ama ben aklıma ne eserse yazan cinsindenim; ne yapayım? Bu zanaat pek geçmiyor. Doyurmuyor. Ama bir defa tutulmuşuz.” () Yazar “Haritada Bir Nokta” adlı eserinde yazmama kararı almasına rağmen gördükleri karĢısında susamadığını ve ancak yazarak rahatlayabildiğini, yani bu tutkuyu terk edemediğini belirtir. Hikâyenin sonunda meĢhur, Ģiirsel sözlerine yer verir. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Sait Faik’in Dünyasında… “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım. () Buna rağmen Sait Faik eserlerinde kimi zaman yazı yazmak isteği duymadığını, yazmaktan vazgeçtiğini de dile getirmektedir. Bu ifadelere Harita da Bir Nokta” da ve “Kırlangıç Yuvasındaki Kadın” da açıkça yer vermektedir. “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? () “Olur mu öyle şey? Olsun olmasın. Oturup dedikodular, olmamış şeyler, olup da kimsenin takmadığı hikayeler, düzeltemeyeceğim işler, daha doğrusu, ne aynada, ne fotoğrafta kendi kendimi göremediğim halde, başkalarını değil anlamak; görürmüşüm gibi onlara dair sözler söylemek içim çekmiyor bugün”. () “Balıkçısını Bulan Olta” da Sait Faik bir yazar olarak onu yazmaya iten gücün dıĢ dünyaya bağlı özgürlük değil, ruhunda hissettiği özgürlük olduğunu söylemektedir. Buradaki sözleri ile zaman zaman duyduğu yazma ve yazmama isteğinin kendi psikolojisiyle bağını ortaya koymakta, iç dünyasında duygular özgürce coĢtuğu zaman yazmayı sevdiğini anlatmaktadır. Yani yazarın en sevdiği iĢi yapması için de bazı Ģartların oluĢması gerekmekte, aksi halde yazar bu iĢini de yapma isteğini kaybetmektedir. “Ben bir yazıcı idim. Yazı yazmak canım istemiyordu. Yazı yazmam için bana çiçek, kuş hürriyeti değil, içimdeki aşkın, deliliğin, oturmaz düşüncenin hürriyeti lazım. Küçücük hürriyetler değil, alabildiğine yüz verilmiş bir çocuk hürriyeti istiyorum. Bu bana lazımdı. Yoksa her şeyi ağzımda gevelemekten başka ne yapabilirdim? Ne yapıyordum.” () Sait Faik, “Haritada Bir Nokta” adlı eserinde yine yazma isteği/isteksizliği üzerinde durmaktadır. Aslında kendisinde bir tutku olan yazma alıĢkanlığından bazen kurtulmak istediğini belirten S. Faik, yazmayı kötü bir huy olarak nitelendirerek, yazmaktan uzak olduğu dönemlerde onun yerine balık tutmayı tercih ettiğini anlatmaktadır. Bu bakımdan yazarın “çalıĢma/iĢ” söz konusu olduğunda yazarlık dıĢında balıkçılığa ilgi duyduğu ortaya Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Hatice FIRAT çıkmaktadır. Bir anlamda yazı yazmadığı zamanlarda alternatif iĢi balık tutmaktır denilebilir. “Aklıma ara sıra esen yazı yazmak arzusunu, arzusunu değil kötü huyunu, bu tek kötü huyu muvaffakıyetler, şöhretler düşünmeden, “düşünürsem Allah canımı alsın!” düşüncesiyle yeniden bulabilirsem kalemsiz kağıtsız dağlara fırlayacak, balığa çıkacaktım. Yazmayacaktım.” () Aynı Ģekilde “Balıkçısını Bulan Olta”da da yazar balıkçılık yapma isteğini ve sevgisini dile getirmektedir: Oltam elime değdi. Kararım kat‟i idi. Bütün paramı bu oltaya harcamıştım. Balık tutacak, satacak, akşamları sattığım balığın parasıyla içecektim. Sabahleyin erkenden balığa. Akşam şişem cebimde balığa.”() Bu bakımdan yazar eserlerinde balıkçılarla olan iliĢkisine ve yaĢadıklarına sıkça yer vermektedir. Yazarın balık avlamak dıĢında sevdiği iĢlerin baĢında “kahvecilik” gelmektedir. “Son Kuşlar” adlı hikâyesinde kahveciliğe duyduğu sevgiyi ve bu iĢi yapma isteğini dile getirmektedir. “…Tersine, ben bütün ömrümce iyi bir kahve bulamadığım için, kahveci olamamışımdır. Bir kır kahvesi, bir köyün kahvesin,n üç beş gediklisi… bundan güzel bir ömür mü olur, elli altmış senelik yaşama, bundan güzel başlar ve biter mi?” () ġunu da belirtmek gerekir ki, yazar sevdiği bu iĢleri yapmamak için her zaman bir takım bahanelere sahip görünmektedir. Yukarıdaki satırlarda kahvecilik yapmamasının nedenini “iyi bir kahve bulamamak” olarak belirtmektedir. Balıkçılıkta beceriksizliğini; yazarlıkta da anlatmak istediklerini doğru anlatamamayı, dile getirdiği bozuklukların değiĢmesi için bir Ģey yapamamıĢ olmayı gösterir. Hatta daha önce belirttiğimiz gibi geniĢ hürriyetlerinin olmamasını da bu nedenlere dâhil etmektedir. Bu bakımdan en iyi yaptığı yazarlık iĢinde bile zaman zaman ara vermiĢ, yazmaktan uzaklaĢmak istemiĢtir. “Bir yarım kiloluk karagözü iğneden çıkarıp kıçaltına fırlatıyor. Ben bir tane tutamıyorum. O durmadan balık çekiyor. -sen yem yedirmene bak!-diyor. Artık tersliği geçmişti. Acemiliğe gülüyor. … Ben oltayı sarıyor, sandalın küpeştesine uzanıyorum. Kalafat: Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Sait Faik’in Dünyasında… -Mademki elinden iş gelmiyor; uyu uyu!-diyor. Gözlerini kapıyorum. Rüyama Kalafat, karagözler fırlatıyor; Sotiri, fenerin dibinden, rüyama tavşanlar sıçratıyor”. (Sivriada sabahı , -) Yukarıda da değindiğimiz gibi Sait Faik, kimi zaman yazarlığını sorgulamaktadır. “Kırlangıç Yuvasındaki Kadın” adlı eserde sürekli insanların sıkıntılarını anlatmaktan, daha doğrusu anlatmayı becerememekten bıktığını dile getirmektedir. Beceremediğini düĢünme sebebi olarak ise, daha kendini bile anlayamamıĢ, tanıyamamıĢken baĢkalarını anlamasının mümkün olmadığı düĢüncesini göstermektedir. Bu durum yazarın çalıĢmaktan uzaklaĢmasında; becerememe, yeterli olamama duygusunun da hâkim olduğunu ortaya koymaktadır. “Kırlangıç Yuvasındaki Kadın” adlı eserden bir alıntıyla duruma örnek vermek mümkündür: “Bıktım doğrusu artık, oturup insanoğlunun çektiğini anlatmaktan, bıkmaktan geçtim, anlatamadım. Yazdım, beceremedim. Kendi kendimi ne aynada, ne düşte, ne hayalde, ne de fotoğrafta göremedim de, tuttum sarı saçları vardı dedim. Akşamları iki kadeh içerdi, dedim. Şuna güler, şuna üzülürdü, dedim. Ona çok haksızlık ettiler, dedim. Zengine sövdüm fakire enayi gibi acıdım. Nerdeyse dünyaya nizamat vermeye kalkacaktım! () Yazar, aynı hikâyede yazarlığı değerlendirmeye devam ederken, bir yazarın aklına her geleni yazmaması gerektiğini belirtir: “Ne yapayım, benim zanaatım da bu, yazı yazmak. Yazı yazıp ekmek yemek, yazmak demek aklına ne gelirse, kağıda geçirmek değil elbet. Ama ben aklıma ne eserse yazan cinsindenim; ne yapayım?” ( ) Ancak görülmektedir ki yazar, yazmak konusunda doğru bulduğu yolda giden biri değildir. Söylediğinin tersini yapmaktadır. Yine bu durumdan duyduğu rahatsızlığı, aynı zamanda bu durumu değiĢtirememekteki çaresizliğini “ne yapayım” ifadesiyle ortaya koymaktadır. Yani yine iĢini olması gerektiği gibi yapamama duygusu ağır basmaktadır. Buna karĢın yazarda bir gayret yerine, boĢ vermenin, kendini olduğu gibi kabullenmenin söz konusu olduğu görülmektedir. Sonuç Hikâyelerini kaleme alırken, genel olarak kahramanlarıyla bütünleĢen, onlar üzerinden kendisini anlatan Sait Faik, birçok hikâyesinde de doğrudan kendisini anlatmaktadır. Bu bakımdan çalıĢmamızda adı geçen eserler üzerinden yaptığımız incelemeler Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Hatice FIRAT sonucunda, yazarın ele aldığımız konuya iliĢkin duygu ve düĢünceleri açıkça kendisini ortaya koymaktadır. Sait Faik, okurlarının onu daha yakından tanımasını sağlayacak birçok bilgiyi açık yüreklilikle eserlerinde dile getirmektedir. Bilindiği gibi Sait Faik, öğretmenlik, ticaret gibi birçok iĢten sonra, iĢ saydığını belirttiği yazarlıkta karar kılmıĢ ve ömrünün sonuna kadar bu iĢle meĢgul olmuĢtur. Hikâyeleri incelendiğinde, yazarın sık sık mesleğine vurgu yaptığı ve yazma tutkusundan bahsettiği görülmektedir. Yazma iĢi, kendisinde bir tutku olduğu halde zaman zaman bu iĢten de uzaklaĢmak istediğini, birçok defa yazmama kararı aldığını da eserlerinde açıkça ifade etmektedir. Bu açıdan yazarın en sevdiği iĢ de bile istikrarlı olmadığı anlaĢılmaktadır. Sait Faik’in, eserlerinde konuya dair yer verdiği sözleri genel olarak değerlendirildiğinde, kendisiyle ilgili olarak tembelliğini, avareliğini kabullendiği ancak bu durumun kendisini de rahatsız ettiği anlaĢılmaktadır. Buna bağlı olarak alın teri ile, çalıĢıp yorularak ekmeğini kazanan insanlara büyük bir gıpta ve hayranlıkla baktığını dile getirdiği görülmektedir. Bir anlamda Sait Faik kendisinde duyduğu eksikliği, çalıĢkan insanlarla bütünleĢerek, onları överek gidermektedir. Ancak, eserlerine bakıldığında, tembelliği yüzünden kendisini aĢağılayacak kadar azap duyan bir adam olarak, bu durumu değiĢtirecek herhangi bir arayıĢ içinde olmadığı da görülmektedir. Yazarın bu durumunda (çalıĢmama, tembel olma huyunda), artık bu yönünü kanıksamıĢ (ya da arkasına sığınmıĢ) olmasının yanında yapmak istediği iĢleri (balıkçılık, yazarlık vb.), beceremiyor olduğu düĢüncesinde olması da etkili görünmektedir. Beceriksizlik duygusunun yazarda yerleĢmesinde de yine çevresindeki insanların ona bakıĢı etkili olmaktadır. KAYNAKÇA ABASIYANIK, Sait Faik, Bütün Eserleri, Havuz Başı-Son Kuşlar, Bilgi Yayınevi, Ankara ASLAN, Celal, “Sait Faik Abasıyanık’ın Öykülerinde Otobiyografik Anlatım”, Milli Eğitim Dergisi, sayı, Güz ÇELĠK, Yakup, Sait Faik ve İnsan, Akçağ Yayınları, Ankara ÇETĠġLĠ, Ġsmail, Metin Tahlillerine Giriş/2 Hikaye-Roman- Tiyatro, Akçağ Yayınları, Ankara EDGÜ, Ferit, Bir Usta Bir Dünya Sait Faik Abasıyanık, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall Sait Faik’in Dünyasında… ENGĠNÜN, Ġnci, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları, Ġstanbul Fethi Naci, Sait Faik’in Hikâyeciliği, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul GÜMÜġ, Semih, “Öykücülüğümüzün Kısa Tarihi”, (Hazırlayan Zehra ĠPġĠROĞLU), Çağdaş Türk Yazını, Toroslu Kitaplığı, Ġstanbul KUTLU, Mustafa, “Sait Faik’in Hikâye Dünyası”, Dergah Yayınları, Ġstanbul. LEKESĠZ, Ömer, “ Öykücülüğümüzde Dönemler”, Hece Dergisi, Türk Öykücülüğü Özel Sayısı, Sayı/47, Ekim/Kasım MERT, Necati, “Modern Öykünün Serüveni: ’tan Günümüze”, Hece Dergisi, Türk Öykücülüğü Özel Sayısı, Sayı/47, Ekim/Kasım SÖNMEZ, Sevengül, “A’dan Z’ye Sait Faik”, Kitaplık Dergisi, Sayı, Mayıs SU, Hüseyin, “Öykümüzün Hikâyesi”. Hece Dergisi, Türk Öykücülüğü Özel Sayısı, Sayı/47, Ekim/Kasım Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall

Sait Faik Abasıyanık, Son KuşlarHikayesinin Konusu, Özeti, Kahramanları, Özellikleri, Yer ve Zaman, İncelemesi

"SON KUŞLAR" ÖYKÜSÜ:



Konusu:Ada'daki zamanın tasviriyle başlayan Son Kuşlar hikayesinde bir doğa cenneti olan Adalar'ın güzelliklerinin duyarsız ve çıkarcı insanlar tarafından tahrip edilmesinden duyulan rahatsızlık anlatılıyor.  funduszeue.info inceledi


Teması: Doğaya Saygı

Özeti: Öyküde normalde insanlar tarafından sevilen, zenginliğini belli etmeyen, mütevazı bir adam olan Konstantin'in güz mevsimi geldiğinde bir canavara dönüşüp adadaki kuşları avlaması ve onun yüzünden kuşların artık adaya pek uğramadığı ve anlatıcının bu duruma çok üzüldüğü anlatılıyor. Hikayenin sonunda doğal güzellikleri koruma konusunda okuyucu uyarılır. 



Kahramanlar ve Özellikleri

Kahraman Anlatıcı:
Hikayenin anlatıcısıdır. Doğayı ve hayvanları seven, küçücük kuşların avlanmasından son derece rahatsız olan, yaşadığı çevreye çok duyarlı biri

Konstantin: Galata'da bir yazıhanesi olan zahire tüccarıdır. Kendi halinde yaşayan, hesaplı, başkaları tarafından sevilen, mütevazı, şakacı bir tavrı yanında canavar bir yönü de vardır çünkü kuşlara kıymaktadır. Yazar tarafından beğenilmemektedir.

Mühendis Ahmet Bey:
Okumuş bir insan olmasına rağmen çocuklara çimleri yoldurmakta, doğayı tahrip etmektedir. Onlara kötü örnek olmaktadır.

Mekan ve Zaman

 Öyküdeki zaman kesin olmamakla beraber güz mevsimi ve yaz mevsimlerine değinmiştir. Hikaye doğa harikası Ada'da geçmektedir.

Dil ve Üslup Özellikleri

Hikaye kahraman anlatıcının bakış açısıyla yazılmıştır. funduszeue.info kişili (ben) anlatımı vardır.  Yazar tasvirlere ve gözlemlere sıkça yer vermiştir. "Bir küçük koyun hemen beş on metre yukarısında, bir apartman terası kadar ufak bu kır kahvesinin tahta masaları üstünde hala karıncalar gezer. Hâlâ sinekler kahve fincanının etrafına konarlar.

"Kişiselleştirmelere yer verilmiştir. "Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz."

Daha çok iç konuşma ve diyalog anlatım tekniklerinden yararlanılmıştır.


Anafikir:

Doğanın acımasız bir şekilde tahrip edilmesi ve bunun sonucunda gençlere kötü bir dünyanın miras kalacağı üzerinde durulmuştur. Doğanın, insan üzerindeki önemi büyüktür. Çimlere zarar vermek, kuşları öldürmek gibi kötü davranışlardan çocuklar uzak tutulmalı özendirilmemelidir. Doğanın tahrip edilişinde belli kuruluşlar gerekli önlemler almalı, engelleyici yönünde cezalar vermelidir. Herkes böyle yanlışlıklar karşısında gerekli yerlere başvurmalı hataların önüne geçmelidir.


YAZAR HAKKINDA BİLGİ:

SAİT FAİK ABASIYANIK MADDELER HALİNDE TIKLAYINIZ


nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası