11 sınıf felsefe sözlüğü / Ahmet Cevizci Felsefe Sözlüğü | PDF

11 Sınıf Felsefe Sözlüğü

11 sınıf felsefe sözlüğü

FELSEFE SÖZLÜĞÜ - AHMET CEVİZCİ

yüzyılda organ nakli, yardımcı üreme teknikleri, ultrasonografik cihazların icadı vb. gibi biyomedikal araştırmalarda yaşanan hızlı gelişmeler ve tıp teknolojisinde kaydedilen ilerlemeler; bununla birlikte Amerika başta olmak üzere Batı toplumlarının içtimai hayatlarında meydana gelen birtakım değişiklikler bir bilim olarak biyoetik disiplinin oluşmasına zemin hazırlamıştır (Jonsen, ). Biyoetik disiplinin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan bu süreç, tıbbi araştırma ve uygulamalardan doğan meseleleri problematize etmekle birlikte zihinlerdeki geleneksel hastalık, sağlık, yaşam, ölüm vb. gibi birçok kavramın yeniden tanımlanması ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Zira bu süreçte, aşağıda ayrıntılı bir şekilde ele alınacağı üzere, biyoteknolojik gelişmelerin, mevcut kavramları şekillendirdiğini ve/ya yeniden tanımladığını görmekteyiz. Bu süreç içinde yeniden ele alınıp yeni bir tanım yapma ihtiyacı hissedilen kavram çiftlerinden birisi de ‘insan’ ve ‘kişi’ kavramları olmuştur. Kuşkusuz, ‘İnsan nedir?’ sorusuna verilen farklı cevapların tezahürü sadece teorik biyoetik tartışmalarda değil aynı zamanda tüp bebek üniteleri ve/ya yoğun bakım üniteleri başta olmak üzere pratik hayatta da kendisini göstermektedir. Zira özellikle yüzyılın ikinci yarısından günümüze kadar gerek kök hücre araştırmaları ve kürtaj gibi yaşamın başlangıcına dair konularda gerekse beyin ölümü ve organ nakli gibi yaşamın sonuna dair konularda karşılaşılan temel etik tartışmaların odak noktasını insan kavramına atfedilen farklı ahlâki değerler/anlamlar oluşturmaktadır. Konunun tıp etiği açısından önemine binaen bu çalışmamızın ilk bölümünde tıp etiği literatüründeki farklı insan ve kişi tanımlarının deskriptif bir değerlendirmesini yapıp ardından ikinci bölümde bu teorik tartışmaların pratik hayattaki tezahürünü embriyonik kök hücre araştırmaları üzerinden göstermeye çalışacağız.

Tür


1. Birbirinden üreyen ve dirimbilimsel açıdan akraba olan canlı varlıklar öbeği

2. Kendi içinde bir birim olan ve üzerinde cins kavramının bulunduğu mantıksal kavram. Ama bu cins kavramı, kendi üzerinde bir başka cins varsa, yeniden tür durumuna gelir ve bu böyle sürüp gidebilir. Mantık diliyle: Bir A sınıfı, bir başka sınıfın, B sınıfının kapsamı içindeki bir bölümü kurduğunda, B cinstir, A da tür. (Örneğin, hayvan canlı varlık karşısında türdür, aslan karşısında cinstir.) (TDK)




***

Cinsin altında bulunan, birbiriyle bağıntılı küme. Mantık açısından cins'in alt kavramıdır. Ne var ki, cins daha üst bir cinse bağlıysa, o üst cinse göre tür olur. Tür ve cins terimleri, özellikle Osmanlıca'da çok karıştırılmıştır. Cins, mantık açısından, yakın türlerin birliği olarak tanımlanır. (O.H.)

İlginç Youtube Videları - Ayvalık - Altınova Drone Çekimi

Blog Kategorileri

Linux , Bilim , Ekonomi , Sanat , Alışveriş , Edebiyat , Seyahat , Hobi , Tarih , Din , Dünya , Kitap , Sağlık , Genel , Teknoloji , Reklam , Eğitim , İnternet , Doğa

Ahmet Cevizci Felsefe Sözlüğü

75%(4)75% found this document useful (4 votes)
2K views pages

Copyright

Available Formats

PDF, TXT or read online from Scribd

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

75%(4)75% found this document useful (4 votes)
2K views pages

Felsefe Sözlüğü
. .
AHMET CEVIZCI

Paradigma
İstanbul
Paradigma
Felsefe Sözlütü
Ahmet Cevizci

8. Paradigma Kitabı
Felsefe Dizisi 6. Kitap

© Bu Kitabın Tüm Yayın Hakları Paradigma Yayıniarına Aittir.


Izinsiz basılamaz, çogaltılamaz. kopya edilemez.

Baskı
Engin Yayıncılık

Birinci Basım
Nisan 1 Ankara
Ekin Yayınları

Ikinci Basım
Kasım 1 Ankara
Ekin Yayınları

Geliştirilmişve Gözden Geçirilmiş


üçüncü Basım
Şubat 1 Istanbul
Paradigma Yayınları

PARADtGMA YAYlNLARI
Cankurtaran Mah. Seyit Hasan Sok. 12/4
Sultanahmet / lSTANBUL
••

On söz
Sürekli bir sorgulama, eleştirme ve felsefe tarihi içinde ortaya konmuş
olan felsefi iddialarla bitip tükenmeyen bir hesaplaşma, felsefe prob-
lemlerine devamlı blr çözüm arayışı olarak degerlendirdigimiz felsefi
düşünmenin, Türkiye'de kritik bir zihniyetin yerleşmesinde, insanımı­
zın eleştirel ve sorgulayıcı bir tavır kazanmasında, ve nihayet bu mürn-
bit toprakların her yerinde bir hoşgörü ortamı ve mutabakata dayalı bir
söylem formunun yerleşmesinde önemli bir rol oynayabile~~gi açıktır.
Bununla birlikte, felsefenin yüzyılların birikimine dayanan kendine ait
bir terminolojiye, kendine alt bir dile sahip bulundugu ve soyut kav-
ramlarla sürdürülen bir etkinlik oldugu da unutulmamalıdır. Felsefe
konuları ve problemleri işte bu terminoloji, bu dil içerisinde işlenir ve
o, kendisinden beklenen gerçek işlevi. ancak bu süreç yaşandıktan son-
ra gerçekleştirebilir.
Türkiye'de yaklaşık yüzyıllık önemli bir boşluk döneminin
ardından Tanzimat sonrasında gerçekleştirilen felsefe çalışmaları, bu
baglarnda önemli bir yol kat etmiş ve ülkemizde felsefi terminolojinin
yerleşmesinde önemli bir katkı saglamıştır. Yine de. entellektüel haya-
tımıza hakim olan felsefe anlayışının hemen tümüyle bir Aydınlanma
felsefesi, büyük ölçüde pozitivizm ve bir ölçüde de, pozitivizmin güdü-
münde kalan bir Marksizm olması; felsefeyle, insanları özgürleştirme
çabası içinde olmak, onları kendi başlarına düşünebilme yoluna sok-
mak yerine, kişileri hakim söyleme göre şekillendirmeye kalkışılması
bütün bu çabalara ket vurmuş ve hatta, zaman zaman felsefenin kav-
gayı, kavram kargaşasını ve kördögüşünü gizlerneye yarayan bir kal-
kan, hakim söylemleri meşrulaştırmaya yarayan bir araç gibi görüne-
bilmesine yol açmıştır.
Elinizdeki sözlük. felsefeye duyulan ihtiyacın daha da arttıgı, fel-
sefeye yönelik ilginin giderek yogunlaşmaya başladıgı günümüz Türki-
ye'sinde, felse'fi terminolojinin oturmasına, felsefe dilinin yerleşmesine,
felsefi düşünüşün gelişmesine elden geldigince katkıda bulunma
yönünde ciddi bir teşebbüs ve çaba olarak degerlendirilmelidir. Sözlü-
gün ilk iki baskısının kısa sayılabilecek bir süre içinde tükenmesi dü-
şüncelerimi dogrular, gayretlerimi delitekler nitelikte olmuştur. Sözlük
bu üçüncü baskıda, kendisine adeta bir sözlük daha eklenmek suretiyle,
oldukça gelişmiş ve bütünlük kazanmış bir çalışma haline geldi. Bu
baskıda, genel felsefe kavrayışıma uygun olarak, sözlüge felsefenin eleş­
tirel, sorgulayıcı mahiyetini daha belirgin bir biçimde açıga vuracak
maddeler ekledim~ kuşatıcı ve kucaklayıcı olma çabama uygun olarak,
tek tek bütün felsefe türlerini, felsefenin tüm dallarını, ayrım gözetme-
den, vermeye özen gösterdim. Felsefi düşünüşün tartışmacı ya da argü-
mantatif yapısını sergileyebilmek için de, Batı felsefesini Çin, Hint ve
tslam felsefesiyle, klasik felsefeyi modern ya da çagdaş felsefeyle, anali-
tik felsefeyi de Kıta Avrupası felsefesiyle zaman zaman tamamlama,
zaman zaman da çarpıştırma gayreti içinde oldum. Felsefede açıklıgın
ve dakikligin önemini vurgulayabilmek için de, tüm maddeleri sistema-
tize edip, felsefi terimierin farklı filozof, farklı felsefe türleri ya da
alanlarındaki anlamlarını ayrı ayrı ifade etme çabası içine girdim.
Teknik açıdan, metnin daha fazla genişlemesine, maliyetin art-
masına engel olmak için. sözlük sonunda yer alması gereken, çok
önemsedi!!im aktarmacılık faaliyeti içindeki tercümelere yardımcı ola-
bileceklerini sandıgım, Ingilizce, Fransızca ve Almanca diziniere yer
vermedim: bunun yerine, tanımlanan terimierin yabancı dildeki karşı­
tıklarını, parantez içinde maddelerin yanına yazdım. Yine, metinde
azımsannıaxacak bir yer işgal eden bütün Bkz..'l&ı• iptal ederek, gön-
seafoodplus.info işaretiyle yaptım. Sözlü!!ümün bu haliyle, Türkiye'deki fel-
sefe el!itimine, felsefeye karşı olan büyük ilgiye, felsefi düşünüşün ge-
lişmesine ve halihazırdaki felsefe araştırmalarına daha fazla katkı ya-
pacagına inanıyorum.
Teşekküre gelince üzerimde erneili olan hemen herkese, en zor
günlerirnde bile bana destek verenlere, arkamda olduklarını hemen her
vesile ile hlssettirenlere şükranlarımı sunuyorum. Bunun yanında,
özellikle şöförlükten kazandıgı parayla beni okutan sevgili babam Be-
kir Cevlzcl'ye, çileli hayatını eviatiarına adamış sevgili annem Hikmet
Cevlzcl'ye derin bir mlnnettarlıkla teşekkür ediyorum. Hayatını bütü-
nüyle bana göre düzenleyen. kahrımı çeken, zor bir döneminde bile
sıkıntısını bana hissettirmemeye çalışan biricik eşim Nevin Cevizci'ye
duydugum derin minnettarlıl!ı ifade etmede ise, galiba sözcükler kirayet-
siz kalacaktır.
Aramızdaki işbirlil!inin her geçen gün biraz daha geliştilli sevgili
dostum Hüsamettln Arslan, bu üçüncü baskının hazırlanması sırasında
da, sözlügün Içeriilinden sayfa düzenine varıncaya kadar, ufuk açıcı
önerilerde bulundu, istifade edebilmem, karşılaştırma yapabilmem ve
eksik maddeleri tespit edebllmem için bana kaynak temin etti, yurt dı­
şından sözlük getirtti. Kendisine çok şey borçluyum.
Sözlügün daha birinci baskısı piyasaya çıktıl!ı andan itibaren,
kendilerini daha önceden hiç tanımadıgım pek çok kişiden, beni gurur-
landıran ve daha iyisini hazırlamaya sevkeden iltifatlar aldım. Bunla-
rın hepsi çok degerli olmakla birlikte, ikisine özel bir yer vermek ihti-
yacı hissetmekteyim. Ortadogu Teknik üniversitesi Felsefe Bölümü'nden
Abdülbaki Güçlü, bir doktora sınavı için bulundugum fakültesinde,
sözlük nedeniyle benimle tanışma arzusu sergiledi ve teşekkürlerini hiç
tereddüt etmeden, büyük bir içtenlikle ifade etti. Sözlük vesilesiyle iyi
bir dost, ciddi bir meslektaş kazandım. Yine, bir doktora sınavı için bu-
lundugum Erzurum'da, felsefe böltimünün genç üyesi Ali Utku, şahsıma
bir kez daha sözlükten dolayı derin bir yakınlık ve muhabbet gösterdi.
Sevgili Ali, bununla da kalmayarak: çeşitli yollarla, hatta telefon et-
mek suretiyle, not ettiili kimi eksik maddeleri bildirdi. Çalışmalarımı­
zın ve yollarımızın kesişecegi bir noktada buluşabilmeyl ümid ettiilim
bu Iki genç arkadaşıma da teşekkürlerimi sunuyorum.

Ahmet Cevizci
Şubat 1 Bursa
Abelardus 7

Fakat bu noktada kalmayıp, buradan


genel sözcüklerin anlamdan yoksun ol-
du~u sonucunun hiçbir şekilde çıkma­
dıgını öne süren Abelardus'a göre, güç-
lük, insan zihninin soyutlama yapma,
soyutlamalar oluşturma gücüne sahip

A bulundugunu kabul etmekle çözülür.


Buna göre, insan zihni yalnızca bireyle-
rin, öme~in Platon'un ve Sokrates'in
kavramiarına sahip olmakla kalmaz,
fakat bu bireylerin çeşitli yönlerine iliş­
kin genel fikir ve kavrarnlara ulaşır.
Abdera Okulu [İng. School of Abdera, Fr. +Kavram realizmi'nden oldugu kadar,
Ecole d 'AbderaJ. İlkçag felsefesinde, atom- tnominalizmden de uzak duran Abelar-
cu tDemokritos tarafından kurulmuş dus, kavramcılıgı benimsemiştir; nite-
olan ve adını Güney Makedonya'daki kim, ona göre, bir tümelin iki şekilde
bir kentten alan okul. Abdera Okulu- varoldugu söylenebilir: 1 Tümel, ortak
nun diger önemli temsilcileri arasında bir benzerlik olarak tikellerde ya da bi-
Kios'lu Metrodoros ve Anaksarkhos sa- reylerde varolur, ve 2 tümel, zihnin dik-
yılabilir. katini söz konusu benzerlik üzerinde
Sofist tProtagoras'ın da dogdu~ kent yo~unlaştınnasının sonucunda oluştu­
olan Abdera'da kurulmuş olan okulun rulan bir kavram olarak, insan zihninde
felsefe tarihindeki önemi, kurucusu De- varolur.
mokritos tarafından savunulmuş olan Tümeller kavgası dışında inanç-akıl iliş­
atomcu görüşten kaynaklanmaktadır. kisi üzerinde de duran Abelardus, akıl­
Okulun söz konusu maddeci varlık gö- yürütme yoluyla ortaya konmanuş olan
rüşü, empirist bir bilgi görüşüyle ta- inancın yalnızca bir başlangıç olup, zor-
manuanmış ve Abdera Okulu bu çerçe- lamaya dayanmadıgını öne sürmüştür.
ve içinde, tarihte ilk kez olarak tbirindl Dolayısıyla, inancın verileri üzerinde
ve ikincil nitelikler arasında bir ayırım akl] yürütülmesi gerektigini öne süren fi-
yapmıştır. lozof, inanç ve vahiy karşısında, iradeci
Abdera Okulu'yla ilgili kaydedeger de~il de, entellektüalist bir tavır takın­
başka bir nokta da, Okulun üyelerinden mıştır. tTann'run varoldu~u sonucuna
olan Anaksarkhos'un, bir akım olarak gerçekten var olanla geçici olan arasın­
kuşkuculugtın Yunan'daki kurucusu daki karşıtlık üzerinde düşünmek ve
tPyrrhon'un ögretmeni olmuş olması­ bedenin zihne olan ba~lıhgıru genel-
dır. leştirrnek suretiyle varan Abelardus, ya-
Abelardus, Petrus. yılları ara- rabnanın, iddenin keyfi bir eylemi ol-
sında yaşamış olan ünlü Ortaçag filo- mayıp, Tann'run en iyi olanı seçme
zofu. Temel eserleri Sic et Non, De unita~ zorunlulu~nu yansıtan bir eylem oldu-
et trinitate ve Diologus inter philosophum, ju- ~unu söylerken, bu konuda Augusti-
daeum et christianum'dur. nus'wı ömekçili&ni benimsemiş tir.
Mantık, ahlak ve teoloji konusundaki Yaşanunın son döneminde, daha çok
çalışma ve görüşleriyle tanınan Abe- teolojinin kapsamı içinde kalan konulan
lardus, ttümeller kavgası'nda, nomina- ele almış olan Abelardus, antik dönem
listlerle birlikte, genel kavram ya da filozoflannın erdemlerinden ve Hristi-
sözcüklerin gösterdi~i ya da karşılık yan vahyinin birçok temel ö~etisini akıl
geldi~i hiçbir tek şey bulunmadı~ını yoluyla bulmuş olmalanndan övgüyle
ve varolan herşeyin bireylerden ibaret söz ebniştir. Günah kavramıru da çö-
oldu~nu kabul etmiştir. zümleyen Abelardus, insan davraruşla-
8 acele genelleme yanlı'ı

nnın, insanı Tann'nın gözünde ne daha Arzu kandırıldıktan sonra, haz biter ve
iyi, ne daha kötü yapabilecegini, zira yeni bir arzu başlar. Arzunun başlangı­
davranışiann kendi başlarına ne iyi ne cı, arzu tatmin edilineeye kadar, acı ya
de kötü oldugunu savunmuştur. Ona da elemdir. Yaşanun esası, öyleyse acı­
göre, Tanrı katmda iyi olan niyettir ve dır, zira arzu sonsuzdur.
günah, davraıuşla degil de, insan aklı­ açık [Os. vdzılı, sarih; İng. clear; Fr. dair;
nın, yanlış oldugunu bildigi bir şeye Al. klar]. Hiçbir kuşku ve tartışmaya
nza göstermesiyle olur. Başka bir de- yer bırakmayacak kadar belirgin ve
yişle, bir eylem ya da sonuç ahiakından kesin olan algırun, metnin, anlamın
çok bir niyet ahlakı geliştiren Abelardus, özelligi; kolay anlaşılan, en iyi bir bi-
gerçek ahlaklılıgın eylemlerden çok zi- çimde kavranan söz ya da yazı.
llinde ve -yürekte oldugunu öne sürmüş­ tModem felsefe'nin kurucusu olarak
tür. bilinen tDescartes, açık sıfahru, insanın
acele genelleme yanhşı [ing. Jallııcy of hakikati kavrayabilmesini mümkün
lıseafoodplus.info generalization; Fr. erreur de la genera- kılan koşullardan biri olarak kullanır.
lisation irrijlechie] Bilimsel ya da kritik zih- Ayru rasyonalist gelenek içinde yer alan
niyete, eleştirel bir gözle degerlendirme tLeibniz de, 'tasanmlanan şeyi bana ta-
tavnna aykın düşen bir yanlış olarak, nıtmak için yeterli olan bilgiye' açık
sınırlı bilgiden, yetersiz verilerden, sonu- bilgi adını verir. Buna göre, konusunu,
cu dogrulaınaya yetmeyen öncüJlerden nesnesini tam ve ona benzeyen tüm
ya da temsil gücü yüksek olmayan bir ör- diger nesnelerden ayrılmış olarak taru-
neklemden hareketle sonuca geçmekten, marmza imkan veren kavrama özellikle
sınırlı sayıda örnekten sınırlanmaınış bir rasyonalist gelenek içinde açık kavram
genellerneye atlamaktan oluşan yanlış. adı verilmektedir. Bu baglarnda bir kav-
acı. [Os. ızdırap; İng. pain; Fr. douleur; Al. ramın açık olması, o kavramın açıklık
schmerz]. Vücuddaki herhangi bir örse- derecesini, yani o kavramın hangi kav-
lenmeye ya da yaralanmaya eşlik eden ramlarla işlem görebileceginin bilinme-
duyum ya da hoşlanılmayan duygula- si anlamına gelir. Bir önerme içerisinde
rum. Hoş olmayan fiziki durum. Haz- yüklem olarak alabilecegi özellikleri bi-
zın karşıtı duyum. linen kavram diye tanunlanan açık kav-
Hazza erişme ve acıdan kaçınmarun, ram, başka hiçbir kavramla karıştınl­
insanı harekete geçiren en temel ilkeler madan hemen tanınan kavramdır.
oldukları savunulmuştur. Acı, bundan açık ahlak [tng. open morality; Fr. moral
dolayı, insan tecrübesi ve yaşarzundaki ouveı·te]. Çagdaş Fransız filozofu Henri
olumsuz öge olarak degerlendirilir. Bu- tBergson'un, Les De~ Sources de la mo-
nunla birlikte, hazzı geçici bir şey ola- rale et de la Religion [Ahlak ve Dinin İki
rak gören tSchopenhauer gibi bazı kö- Kaynagı] adlı eserinde öne sürdügü ve
tümser filozoflara göre, acı dünyaıun katı toplumsal tabulara dayanan kapalı
en temel ve önemli boyutudur. bir ahlak anlayışının karşısına geçirdi-
Başka bir deyişle, iradeyi temele alan gi ahlak anlayışı.
Schopenhauer'a göre, irademiz, dış dün- Söz konusu ahlak anlayışı yaratıcı
yaya ilişkin bilgisi oranında, iki şeyden hamleyi temele alan, sevgi ve kutsallıgı
birini seçer: Dış dünyayı iyi bilirsek, ya- arayıp bulan kişilerin özgür, kişisel ve
şamayı, kötü bilirsek, ölmeyi seçeriz. insani ahlak görüşüne karşılık gelir.
İrademize engel olan şeylere acı ya da Böyle bir ahlak, esnek bir yapı sergile-
elem, isteyip ulaştıgımız şeylere de haz yen, degişik kişilikleri hesaba katan ve
diyoruz. Oysa, ona göre, her hareket, bu sayede, önyargıları ve görenekieri
her eylem bir ihtiyacın sonucudur. Kar- yıkarak, özgürlük yaratıcısı olan ve ev-
şılanan ihtiyaçl•u haz verir, bununla rensel bir çagrı biçimine yükseltilebilen
birlikte, bu durum her zaman geçicidir. bir ahlak olarak ortaya çıkar.
açıklama 9

Bergson'un, ancak üseafoodplus.info kişililderde, olmayan, bilim öncesi bir kavramın.


ermişlerde, kahramanlarda somutlaştı~ yani açıklanaıun, anlamı kesin ve
gını söyledigi bu ahlak, toplumsal degil aşikar olan yeni bir kavrama, yani açık­
de, kişisel bir ahlaktır. Baskı yerine öz~ layana dönüştürülmesi işlemidir; açık­
gürlüge dayanan açık ahlak, degişmez lanan, tam, upuygun ve belirli deyimler-
ve katı olnıak bir yana, esneklik ve yara~ le ifade edilemese bile, formel olmayan
tıcılık özelligine sahiptir; ilerleyici bir aydınlatma ve örnekler yardımıyla ola-
karakter taşıyan, yaşamın en genel yön- bildigince anlaşılır bir hale getirilmeli-
lerine açık olup, hayatı bütünüyle ku- dir.'
cakJayan açık ahlak, Bergson'a göre, ki~ Farldı açıklama türlerine gelince ! Bir
şiye özgürlük duygusu verir. şekilde baglantılı gibi görünse bile, ol-
Açık ahiakın dogal müttefigi ve des- dukça uzak ve ilgisiz gibi görünen olgu
tekçisi, tgizeıncilik'le özdeşleşen, yara· ve olaylarla ilgili problemler söz konusu
tıcı hamlenin dirimsel akışının çıktıgı oldugunda, açıklamanın, ayrı ve ilgisiz
yöne dönüşten dogup, ulaşılmazı kavra- gibi görünen bu olgu ve olayları belli bil'
ma çabasından kaynaklanan tdinamik ilişki içine sokan, aralannda bir bag
dindir. kuran aracı etkenierin keşfedilmesi ya
açıklama (Os. izah; İng. explanatiorı; Fr., da belirlenmesi suretiyle gerçekleştiril­
explanntion; Al. erklaerımg]. Bir şeyi anla- mesine aracı nedenlere işaret ederek açıkla­
şılır ve bilinir hale getirme; bir şeyin, ma adı verilir. Söz konusu açıklama tü-
yalıtlanmış, baglantısız ve havada kal~ ründe, ömegin, sese ilişkin algı, ses
mış gibi görünmemesi için, başka bir kaynagı ile sesi işiten kulak arasındaki
şey ya da şeylerle olan ilişkisini göster~ hava dalgaları aracılıgıyla açıklanır. 2
me işlemi; bir soruyu, bilinmeyen bir Bir nesne ya da daha çok bir nesne türü-
şeyi, bir olgunun, bir d ununun nedenini nün, zincirdeki bir halb olarak, bir
aynntılı bir biçimde ortaya koyma. evrim dizisi içindeki yerine işaret edil-
Buna göre, şeyler, nitelikJer, olaylar ve mesi suretiyle, onun sürekli bir gelişme
süreçler sınıflarına, nedenlerine ya da düzeni içindeki yerinin belirlenmesiyle
yasa ve düzenliliklere gönderimle açık­ açıkJanması ise, evrim dizisine i~aret ede~
larup anlaşılır hale getirilir; aynı şekil~ rek açıklama diye bilinir.
de, yasalar da, kendilerinden türetilmiş 3 Fenomenleri, bir şeyin ögelerinin, o
oldukları daha kapsayıcı yasalara gidi~ şeyin varoluşu boyunca gerçekleştirdi~
lerck açıklanabilir. gi faaliyetleri, eylemleri ve fonksiyonla-
Biraz daha teknik anlamı içinde, açJlda- rı betimlemek suretiyle açıldama tarzı­
ma, bir fenomenin ya da fenomenler na ise, fonksiyonel açıklama adı verilir. 4
öbeginin, birtakım nedensel ilişkilerden Bütüncü açıklama olarak da bilinen ve
dolayı, bir yasaya uydugunu gösterme fenomenleri, parçalarının yönlendirici,
yöntemine ya da kısaca, bir fenomeni, düzenleyici ilkesi. olan bir bütün, form
omtn nedenini ortaya çıkarma amacıyla, ya da birligin amaçlan, özellikleri, faali-
yöntemli olarak analiz etmeye karşılık yet ve fonksiyonlan aracılıgıyla açıkla­
gelir. Bu baglarnda açıklama, neden ya ma tarzına, bir bütünün parçalaruun fa-
da niçin sorusuna yanıt verme, olgula- aliyetini, söz konusu bütünün faaliyet~
rın niçin olduklan gibi olduklarını orta- leriyle açıldamaya lıolistik açıklama den-
ya koyma, anlamı yeterince açık alına­ mektedir. S Öte yandan, bir kompleks
yan bir kavram ya da terimi açık ve içindeki parçaların diger parçalar üze-
anlaşılır bir terimle aydınlatma, onun rinde mekanik bir biçimde gerçekleştir­
anlamıru aşikar hale getinne anlamına digi eylemleri betimlemekten oluşan
gelir. Nitekim, tanalilik felsefe gelene~ ve amaç ya da amaçlılık gözetmeyen
gi'nin önemli düşünürlerif\den biri olan açıklama türüne mekanistik açıklama adı
tCarnap'a göre 'açıkJama, anlamı kesin verilmektedir.
10 açaklık

6 Açıklamada organizınayı temele aları, anlam belirsizligine yer vermeyen, tar·


bir bütünün özelliklerinin bireysel par· tışılamayacak kadar kesin, net ve belir-
çalarının özelliklerinden ayrı oldugunu li olan bir şeyin özelligi. Bulanık ve ka·
savunan, bir şeye ilişkin açıklamada ranlık olanın karşıtı.
parçaların birbirleri üzerindeki karşılık· Açıklık terimini felsefe literatürüne
lı etkileşimini hesaba katmanın zorunlu sokan tDescartes olmuştur. Descartes'a
oldugunu dile getiren açıklama tarzına göre, agrıyan bir dişime ilişkin algı
ise, organizmacı açıklama adı verilir. 1 Bir açıktır, çünkü dişimin agrıdıgını farket-
nesnenin bazen, gerçekte bir üyesi oldu- meden yapamam. Aynı şekilde, 2+2=4
gu sınıfın gösterilmesi ya da belirlenme· dogrusu açık bir dogrudur, çünkü bunu
si suretiyle açıklanmasına da, sınıf göste- kabul etmemem söz konusu olamaz,
rerek açıklama adı verilir. Bu açıklama inkar edersem eger, bir düşünce yasası·
türüne göre, örnegin, belli bir bitkinin ru ihlal etmiş olurum. Nitekim, o 'açık
ne olduguyla ilgili olarak birtakım kuş· bir bilgiden, dikkatli bir zihne kendini
kular söz konusu oldugu takdirde, o ait sunan ve belli eden algı ve bilgiyi anlı­
oldu~ bitki türü belirlendigi zaman, yorum' demiştir.
tam olarak açıklanabilir. açık toplum [İng. apen society; Fr. societe
8 Bir amaca göre açseafoodplus.info olarak da bili- ouuerte) Çagdaş İngiliz bilim ve siyaset
nen ve belirli biyolojik fenomenler ve felsefecisi Karl +Popper'la ünlü Fransız
özellikle de insan ve insanın faaliyetleri yaşam filozofu ve metafizikçisi Henri
söz konusu oldugunda gündeme gelen Bergson'un özgür, demokratik, açık
açıklama türüne teleolojik açıkJJJmo adı ve- sözlü ve sivil topluma verdigi ad.
rilir. Teleolojik açıklama türünde, amaç Popper'a göre, açık toplum, tüm üyele-
aracılıgıyla açıklama, bir şeyi, kendisine rinin yönetime etkin bir biçimde kabla-
dogru yönelmiş oldugu hedefle, gerçek- bildikleri, iktidan elinde tu tanlan ve
leştirmek durumunda oldugu amacıyla hükümet politikalarını etkili bir biçim·
açıklama, anlaşılır kılma söz konusudur. de eleştirebildikleri toplumdur. Politi-
Amaca yönelmiş, planlanmış ya da ta- kalar her ne kadar birkaç kişi tarafın·
sarlanmış bir amacı hedef alan faaliyet dan oluşturulsa da, hemen herkesin bu
ya da etkinlik aracılıgıyla açıklama ola- politikaları eleştirip, yargılayabilecek
rak teleolojik açıklama, geçmiş ve şimdi­ durumda oldugunu savunan Popper,
yi, kendisi için çaba gösterilen, ya da açık toplum görüşü uyarınca, eleştiri­
hiUihazırdaki faaliyetin kendisi sayesin· ye yer vermeyen her tür totaliter ve bas·
de var oldugu, gelecekteki bir şey, bir kıcı ögretiye, bireylerin yeteneklerine
amaç, bir sonuç ya da hedef aracılıgtyla göre gelişebilmelerine ve yükselebilme-
açıklamaya çalışır. lerine izin vermeyen, tek sesli toplum·
Bu tür bir açıklama, şimdiyi, gelecekte- sal-siyası düzenierin kapalı hiyeraşilerine,
ki bir olayı, ondan önce olan neden ya egitimde beyin yikama ve koşullamaya,
da koşullarla açıklayan mekanist veya insan toplwnWlWl gel~ birtakım
bilimsel açıklamaya karşıt olan bir açık· ınodel ve yasalara göre önceden belirle-
lama tarzıdır. Teleolojik açıklama, buna meye çalışan tarihsel görüşlere şiddet­
göre, bir bütünü, birbirlerin~ söz konu- le karşı çıkmıştır.
su bütünün amaçlannı gerçekleştirecek, Popper'da, normal degişme süreçleri-
ihtiyaçlannı karşılayacak şekilde bag· ne yabancı olan kapalı toplumun karşı­
lanmış, uydurulmuş parçaların yapısı sında yer alan ve etkinlige, yaratıcılıga
ve faaliyetleri aracılı~yla açıklamaktan dayanan gelişme dogrultusu önceden
meydana gelir. kestirileıneyen liberaJ ve demokratik bir
açıklık [Os. sarahat; Ing. clarity; Fr. clarte). toplum modeli olarak tarumlanan açık
Kendisini bize zorla kabul ettiren, ken- toplum, tarihi iki toplum tipi ya da türü
disinin bilincine varmamızı saglayan; arasındaki bir mücadele olarak gören
. adalet ll

Bergson'da da, özgür, yaratıa, reformcu Adalet en yüce, nesnel ve mutlak bir de-
ve yerıilikçilere yar ve yüksek bir de!ıer !ıerin anlatımı olarak, insanın davranışı­
veren dinamik toplum diye tarif edilir. nı ahlakf açıdan inceleyen ve eleşiiren
Kapalı toplum ise, Bergson'da dar gö- bir düşünce, hakka ve do!ırulu!ıa saygı­
rüşlü, yerleşik örf ve Adetlerinierin yı temele alan ahlak ilkesi, do!ıruluk, dü-
hakim oldu!ıu, özgür olmayan, statik ve rüstlük, tarafsızlık, uygun ve do!ıru mu-
muhafazakar bir toplumdur. Ona göre, amele biçiminde karşınuza çıkar. Bu
açık toplumun üyelerinin ahlakf bir ev- çerçeve içinde, adalet bir kimsenin hakla-
renselcili!ıe yürekten yazıldıklan yerde, rıyla başkalarının (toplumun, halkın.
kapalı toplumun üyeleri kabile kültürü hükümetin ya da bireylerin) hakları ara-
ve ilişkilerini, mutlak bir vatanseverli!ıi sında bir uyurnun bulurunası hali, hak
benimser ler. ve hukuka uygun olma durumu, devle-
açık ve seçik düşünceler. [İng. c/ear and tin farklı, hatta karşıt çıkarları olan in-
distinct ideas; Fr. idies c/aires et distinctes]. sanlar arasında hakka uygun bir denge
tModem felsefe'nin kurucusu ünlü filo- oluşturması durumu olarak anlaşılır.
zof Ren~ tDescartes tarafından dile geti- Adalet kavramı, buradan da anlaşıla­
rilen ve gerçek bilginin temelinde yer caııı üzere, hem 1 bireysel ve hem de 2
alan do!ıru düşünce ya da ideler. toplumsal bir düzlemde ele alınabilir.
Buna göre, Descartes bir ide ya da dü- Buna göre, birinci anlamda adalet, birey-
şüncenin bir bütün olarak ve hiçbir tutar- lerin bir özelli!ıi olarak adil olma veya
sızlık alınadan kavrarunası durumunda adil davranınayı ifade eder. Bu balılam­
açık, buna karşın başka bir ide ya da dü- da adalet, insanların vicdanlarında yer
şünceyle karıştınlmaması durumunda etmiş bulunan, ondan kaynaklanan nes-
da, seçik oldu!ıunu söyler. Descartes, yal- nel bir de!ıer olmak durumundadır. Ister
nızca açık ve seçik bir biçimde kavranan toplumsal, ister ekonomik olsun, nesnel
düşüncelerin do!ıru oldu!ıunu ve seçik bir durumun de!ıi) de, bireysel bir eyle-
olmayan bir düşüncenin, idenin açık ola- min özelli!ıi olarak ortaya çıkan adalet,
bilece!ıini öne sürer. usuli adalet veya kural adaleti olarak bili-
Bununla birlikte, Descartes'a göre, bir nir.
düşünceyi, onu seçik h4le getirecek şe­ Burada adalet, bir toplumun veya du-
kilde, yeterince tam, dakik ve kesin bir rumun özelli~ olarak görülmedi!ıi için.
biçimde tanıınladı!ıımız zaman, o ayru yalnızca bireylerin eylemleri adil eylem-
zamanda açık olacaktır, zira onu tanım­ ler olarak görülebilir. Buna göre, bir
larken dile getirdi!ıimiz ayırımları, bu eylem, başkalarnun haklarını etkiledi!ıi
ayırımlar yeterince güçlü bir biçimde durumlarda, ancak ve ancak bu haklara
algılanmasaydı eııer, ortaya koyamaya- saygı göstermek suretiyle gerçekleştiril­
cakhk. Bundan dolayı, seçiklik açıklı!ıı di!ıi takdirde, adildir. Başka bir deyişle,
içerir. Örne!ıin, bir daire düşüncesi se- eylemler mülkiyet haklanru koruyan ve
çiktir, çünkü daireyi tüm di!ıer şekiller­ sözleşmelerin yapılmasında sahtek4rlık
den ayıracak şekilde tanımlayabiliriz. ve güç kullarumını yasaklayan genel ku-
Öte yandan, daireyi, ona ilişkin olarak rallarla uyumlu iseler, adildirler.
açık bir düşüneeye sahip oldu!ıumuz Nitekim, görüşleri bu yaklaşım içine
için tanımiaya biliyoruz. dahil edilebilecek olan ça!ıdaş düşünür­
adalet [Os. adalet; Ing. justice; Fr. justice; lerden F. A. Hayek'e göre, bireysel ey-
Al. gereclıtigkeit]. Bir toplumda, de!ıerle­ lemlere uygulanabilecek bir terim olan
rin, ilkelerin, ideallerin, erdemierin ci- adalet, somut sonuçlarla dej!il de, ey-
simleşmiş, somutlaşmış, hayata geçi- lemlere rehberlik eden kurallarla ilişkili­
rilmiş olması durumu. Hukesin hak dir. Bir eylemin adil olup olmadı!ıı, o
etti!ıi ödül ya da cezayla karşılaşması eylemin etkiledi!ıi tarafiara sa!ıladı!ıı
durumu. somut sonuçlara de~l de, eylemin belir-
12 adalet ilkesi

li kurallara uyarak yapılıp yapılmadı~ı­ elinde olmayan kötülüklerden dolayı,


na bakmak suretiyle be1irlenir. Hayek'in cezalandırıldıgını düşünmek, Tanrı'nın
söz konusu davranış kurallarına verdi- mutlak adaletini yadsımak olur.
gi ad, ndil davranış kurallarıdır. Bu kural- ademi merkezileştirme [İng. decentralizati-
lar soyut ve genel olup, belirli kişilere on; Fr. diceııtrnlisation]. Postmodem bir
karşı baştan olumlu veya olumsuz bir strateji olarak, merkezde etkin hiçbir güç
tavıı- takınmaz. Adil davranış kurallan- ya da varlık unsuru, baskın hiçbir haki-
nın belli başlılan ise, özel mlilkiyete kat bırakmama tavrı; özneyi, aklı, bilimi,
saygı, mülldyetin rıza ile el degiştirme­ ınoderni karakterize eden bilumum un-
si, sözleşmelere uyulması, hile ve zora sudan tahtlarından indirme, merkezi ko-
başvurulmaması gibi olumsuz kurallar- numlarından uzaklaştırma, dikkatleri
dır. İşte bu kurallara riayet eden eylem- geçmişte me(kezde olanların bastudıgı,
ler, Hayek'e göre, kim için ve nasıl bir marjinaJleştirdigi ya da ortadan kaldır­
sonuç dogurursa dogursun, adil olmak dıgı unsurlara yöneltme egilimi.
durumundadır. ad hoc. Keyfi bir biçimde ve hiçbir temeli
Buna karşın ikinci anlamda adalet, top- olmadan, olguya ilişkin bir açıklama
lumsal bir düzlemde, ve bireylerin ey- diye gündeme getirilen ve geçici olarak
lemlerinin degil de, toplumsal bir dunl- dogru kabul edilen tartışmalı bir kabul
mun özelligi olarak ortaya çıkar. Bu ya da akılyürütme için kullanılan ve
çerçeve içinde adalet, kendisini iki şekil­ 'bu amaç için' anlamına gelen Latince
de gösterir. Bunlardan birincisi olan ve deyim; varolan teorik bir çerçeveye uy-
kurallann uygulaıunasındaki tarafsızlık mayan bir dizi veriyi ya da veriler öbegi-
ve yekııesaklıgı ifade eden adalete, for- ni açıklamak amacıyla geliştirilmiş olan
mel adalet adı verilir. Buna karşın, bir varsayıım, yeni verilerle sarsılan bir ku-
toplumun, belli bir adalet ölçütüne ramı eski doğru haline geri götürmek
uygun oldugu, yani toplumdaki kaynak- amacıyla gündeme getirilen hipotezi ni-
lar ve malların dagılum önceden saptan- telemek için kullanılan terim.
mış. bir ahlaki ölçüt ya da ilkeye uygun Buna göre, ad hoc hipotez, bir kurarn
düştügü takdirde adil oldugunu söyle- karşı kanıt ya da aleyhte delillerle sar-
yen adalet anlayışına so~al adalet veya sıntıya ugradıgı veya yanlışianma du-
dağıtıcı adalet adı verilir. Söz konusu rumuna geldigi zaman, teoriyi kurtar-
adaletin temel ilkeleri ise, sırasıyla a) mak. onu eski dogru ve geçerli haline
herkese ihtiyacına göre, b) herkese de- iade etmek üzere getirilen ek hipoteze
gerine göre, c) herkese hak ettigine göre, denir. Ek hipotezin bizatihi kendi başı­
ve d) herkese yaptıgı anlaşmaya göre il- na hiçbir önem ve degeri yoktur, ondan
keleridir. salt bu özel amaç için yararlanılmıştır.
adalet ilkesi. tİslam felsefesinde, özellikle adiafora. AhJakla ilgisiz olma hali. Yunan
de bir Şii itikat mezhebi olan Mutezile'de felsefesinde, özellikle de 1Stoalılarda,
savunulan beş temel ilkeden biri. bilgi, saglık, yaşam, haz, para, toplumsal
tYazgıalıga, iyinin de kötünün de konum ve kariyer gibi, kendilerinde iyi
Tanrı'dan geldigi görüşüne karşı çıka­ ya da kötü, dogru ya da yanlış, erdemli
rak, insanın irade özgürlügüne sahip ol- ya da bozuk olmadıktan başka, iyi ya da
dugunu öne süren tMutezile'ye göre, kötü, dogru ya da yanlış bir şeye yol aç-
insan iyi işleri de, kötü işleri de, kendi mayan, yani ahiakla dogrudan bir ilgisi
özgür iradesiyle seçerek yapar; başka bulurunayan şeylere işaret etmek üzere
bir deyişle, iyilik de, kötülük de insanın kullanılan terim.
eseri olup, insan varlıgı yaptıklarından Adiaphora, söz konusu anlamına baglı
sorumludur. Aksi takdirde, Tanrı alnına olarak, tPyrhhon tarafından, insan varlı­
yazdıgı, Tanrı öyle istedigi için, insanın gı için en yüksek iyi olarak tanımlanan
kötü işler yaptıgını ve yaptıgı, fakat ve varolan şeylerin degerieriyle ilgili
Adorno. Theodor 13

olarak hiçbic ayırım yapınamayla belir- nemindeki cinsel çatışmaların ruhsal bo-
lenen zihin haline işaret etmek amacıyla zukluklara yol açııgı konusunda Freud'a
kullanılmıştır. katılmayan Adler'in psikolojisinde, insa-
a dicto ;ecundum quid ad dietum simpli- nın en temel güdüsünü meydana getiren
citer. Özel dururnlardan, özelliıli olan yetkinleşme çabasını bir üstünlük çabası
hAller için geçerli olan özelleme ya da ve dolayısıyla da eksiklik duygusunun
kurallardan genel ilkelere sıçrama yanlı­ giderilmesi olarak tanımlanır. Insanın
ş ı. Bu tür bir yanlış örne!lin, 'Meşrü gelecel';e ilişkin beklentileri taralından
müdafaa amacıyla adam öldürmek yan- güdülendi!lini ve dolayısıyla insan
lış de!lildir' öncülünden ya da sırurlan­ davranışının çocuklukta yaşanan de-
mış durumundan, 'Adam öldürmek yan- neyimler tarafından belirlenmedi!lini
lış de!lildir' genel sonucuna sıçramak öne süren Adler, insan varlı!lının yalnız­
yanlışmd~ oldu~ı gibi, koşullu, belirli ca çevre ve kalıtımın bir ürünü oldul';u
durumlarla sınırlanmış ilkelerden ya da düşüncesine karşı çıkmıştır.
özel durumlardan sınırlanmaınış genel- O işte bu çerçeve içinde, insanın miras
lemelere, genel ilkelere geçmekten mey- aldıılı yetilerin sentezini yapar ve çev-
dana gelir. reden gelen izlenimleri yorumlarken,
a dicto simpliciter ad dietum secundum biricik olan bireysel bir kişilik ve
quid. Genel ilkelerin istisnai dummlar yaşam biçimi yaratan yaratıcı bir benin
için de geçerli oldul';unu düşünme yanlı­ varlı!lından söz etmiştir. Ona göre,
şı. Örnelli n 'Hiç kimse yalan söylememe- önemli etkenleri do~n. bedensel eksik-
lidir' genel ilkesinden, 'Bir ca ni, işieyece­ lik ve ilgisizlik ya da şunartılma olan
Ili başka bir dnayel için bilgi almak yaşam biçimi, erken çocukluk dönemin-
üzere, üstüne gelirse eııer, yalan söyleme- de oluşur. Mantık. toplumsal ilgi ve
melisin!' örnellinde sergilendilli üz~ kendini aşma çabasının ruh sa!llı!lına
genel bir kural ya da ilkeyi, uygulanama- işaret etti!lini öne süren Adler, aşa!lılık
yacaııı özel bir duruma uygulamaktan duygusunun, kişinin kendi güvenligiy-
oluşan forınel olmayan yanlış. le ilgili benmerkezcil kaygusu ve başka­
adiandıncı tanım. Yeni bulunan ya da es- ları üzerinde egemenlik kurma eliilimi-
kiden beri bilindilli halde, adlandınlma­ nin ruhsal bozukluk belirtisi oldu!lunu
mış olan bir nesneye bir ad tal<Jldıktan öne sürmüştür.
sonra, bu adın neye yaradıılını belirten, Adomo, Theodor. %9 yıllan ara-
yeni icat edilen nesneye bir anlam ka- sında yaşamış Alman düşünürii. Temel
zandıran tanım türü. eserleri arasında Negalive Dialn:tik (Oiwn-
Adler, Alfred. yılları arasında suz Diyalektik], Kulturindııslrie (Kültür
yaşamış olan ünlü Avusturyalı psikolog. Endüstrisi], The Aulhorilairaıı Pusonalily
Bireysel psikoloji okulunun kurucusu (Otoriter Kişilik], Aesletischc Theorie (Es-
ve eksiklik duygusu ya da taşallılık tetik Kuranu] ve Horkheimer'Je birlikte
kompleksi deyimini ilk kez olarak orta- yazdıılı Dialekiilc der Aujklarung [Aydın­
ya koyan kişi olan Adler, insan kişiliıli­ Janmanın Diyalekti!li] adlı kitaplar bulu-
ni eksiklik ya da yetersiziilli giderip üs- nan Adomo, tFraııkiurt Okulu'nun seçkin
tünlük ya da yetkinli!le ulaşma çabasıyla bir düşünürüdür.
anlama uııraşı içinde olmuştur. Freudçu ve Marksist kurama dayanan
Yaşamı boyunca toplumsal sorunlar toplumsal-eleştirel bir analiz üzerinde
karşısında büyük bir duyarlılık göste- yo!lunlaşan, her tür otoriter yönteme
ren Adler, biyolojik ve cinsel ehnenleri karşı çıkarak. bireyi ön plana çıkartan
temele alan tFreud'dan kişiler arasında­ Adomo tarihe, aklın de!lil de, tutkulu
ki hiyerarşik, toplumsal ilişkileri ön insan do!lasının, yani akıldışılı!lın ege-
plana çıkarmak bakımından farklılık men oldu!lunu öne sürmüştür. Bir iler-
gösterir. Başka bir deyişle, çocukluk dö- leme iyimserli!line, kendini tarihin akışı
14 ad tanımı

içinde açıga vuran ve hep ileriye dogru minden kurtanlması gerektigini söyler,
giden bir projenin, bir evren planının çünkü günümüz toplumunun bütünü,
bulundugu iddiasına şiddetle karşı tümelle tikelin bir uzlaştırılması olma-
çıkan Adomo, yaşanan onca felaketin yıp, yalnızca kendini koruma içgüdü-
bu tür iddia ve iyimserliklerin temelsi süyle belirlenen öznel aklın tümelliginin
ligini gösterdigini söylemiştir. tikellik üzerindeki egemenligidir.
Aklın, yani tAydmianma felsefesinin Bu ise, yalnız Alman idealist felsefesi
üzerine büyük ümitler inşa ettigi yeti- için degil, fakat, tüm degerierin (tikellik)
nin, ça~daş toplurnda kendisini kendi evrensel bir alışveriş, degiştokuş hiz-
eliyle yıktıgıru; aklın gelişmesine, ras- metine (tümellik) tabi tutuldugu, herşe­
yonelligin yerleşmesine, özellikle de bi- yi (tikellik) başka bir şeyin soyut eşde­
reyin ahlaki ilerleyişiyle maddi zenginli- gerine indirgeyen mübadale ilkeleriyle
gin artışına büyük bir güçle inanan Batı (tümellik) belirlenen kapitalizm için de
toplumlarırun, yaklaşık yüz elli yıl için- geçerlidir. İşte, olumsuz diyalektik, nite-
de aklı, toplumsal, ekonomik ve siyasal liksel bakımdan farklı olan ve özdeş ol-
gerçekligi kendi çıkarları dogrultusun- mayan varlıkları, zorla niceliksel bir öz-
da örgütleyen bir sınıfın öznel ölçütii deşlige sürükleyen eski diyalektigin
haline getirdigini söyleyen Adomo, bu tersine, birleştirmeyen ya da özdeşleş­
durumun açıklamasının insanın dogaya tirip, bütünselleştirmeyen bir diyalek-
egemen olma süreci ile insanın insana tik, analitik bir işlemdir.
egemen oluşunun aynı şey olarak gö- Esas katkısı müzikoloji alanmda olan
riilmesi, ve bu iki farklı anlayışın tek- Adamo'nun estetigi, aristokratça bir
nokra tik bir bilincin doguşuna neden mahiyet taşır. Adorno tkültür endüstri-
olması oldugunu iddia etmiştir. sine, kültürün kapitalist düzen içinde
Aklın, başlangıçtaki hedeflerinden salt bir tüketim nesnesine indirgenmesi-
uzaklaştıgını, hümanist ideallerin ya- ne şiddetle karşa çıkarken, sanatın ku-
şama geçirilmesini engelledigini, ya- rulu düzenle ilişkisini tümüyle keserek,
bancılaşma'nın temel aracı haline gel- eleştiri ve karşı çıkma görevini yerine
digini belirten Adorno'ya göre, şeyler getirmesi gerektigini öne sürer.
üzerindeki egemenlik insanlar üzerin- ad tanarnı [İng. nominal definition; Fr. d~fini­
deki egemenlige dönüşmüş ve toplum, tion nominale]. Bir şeyin tarum.ını veren
egemenlik, güç ve baskıyla bir şekilde bir nesne ya da eşya tanımından farklı
özdeşleştirilmiştir. Fakat toplum, ege- olarak, bir ad, bir sözcük ya da bir sembo-
menlikle birlikte düşiinülünce, bu kez lün anlamını açıklayan tanun türü.
entellektüel ve kültürel yaşam standart Ad tarunu dilsel bir uzlaşunın ürünü ol-
hale gelir ve tutucu bir kimlik kazanır. dugu için, ayru zamanda dilsel ya da sözel
Toplurndaki güç yogunlaşması, ona tanım diye adlandırılır. Başka bir deyiş­
göre, gelişimi sınırlamış, teknolojinin le, ad tarumında, insanlar tarafından
araçlanru, üretkenligi ve zenginligi art- daha önceden belirlenmiş bir şeyi, yeni
tırmak amacıyla ellerinde bulunduran- bir ifadeyle anlabnak, tanımlamak söz
lar, aynı araçlan halkı baskı altına konusu olur. Buna göre, 'kare', 'dört ke-
almak için kullanmışlardır. narlı şekil' diye, anlanu üzerinde daha
Bu gelişmenin eşitlik, özgürlük ve önce uzlaşmaya vamuş olan bir kavram
adalet kavramlanyla çeliştigini, gerçek ('kare'), yeni bir ifade ('dört kenarh
ilerl~menin ortadan kaybolup, bir tür ge- şekil') ile tammlarur. Öte yandan, ad ta-
rileme ve barbarlıgın gündeme geldigini nırrunda bir şey yine kendisi ile tarum-
savunan Adomo'ya göre, büliin bu landıgı için, burada bir ttotolojiye başvu­
olumsuz süreçler, ancak olumsuz diyalek- rulur. Buna göre, ad tanımlan daha çok
tikle anlaşılabilir. O, diyalektiğin Hegel'in tatolajik ve kaplamsal olan taruınlardır.
sisteminin büseafoodplus.infod tavrı ya da yöneli- Ad tanımı bir uzlaşıma işaret eder; keyfi
Aenesidemos'un uopeleri 15

ve uzlaşıınsal oldugu için, ne kanıtlana­ 3 Duyu organlarının forklı kuruluşu. İnsan


bilir ne de çürütülebilir. Ad tarwnlarında varlıklan duyu organlannın farklı kuru-
bir uzlaşımsallık ve hatta bir keyfilik ve luşundan dolayı, aynı nesneden duyu
özgürlük bulunsa da, bu seafoodplus.info tanımlar, organları aracılığıyla, tümüyle farklı iz-
herşeyden önce düşüroneyi kolaylaştı­ lenimler alırlar. Örneğin, tad alma duyu-
ran bir işieve sahip olduklarından. felse- su, bir nesnenin tatlı, gönne duyusu ise
fe, matematik ve bilirnde büyük önem kırmızı, doklı.nma duyusu ise düz oldu-
taşır. ğunu söyler. Hatta bazı şeyler, bir duyu-
advaytizm. tBudizme karşı olan Şankara ya hoş görünürken, bir başkasına kötü
tarafından savunuhnuş birci öğreti. görünürler. Bütün bu uyuşmaz duyum-
Dış gerçekliğin, dünya ve bireyin yal- lar karşısında, Aenesidemos'a göre, biz
nızca göreli ya da fenomenal varlık ola- nesneleri niteliklerden oluşan kompleks-
rak varolduğunu, bir görünüşten başka ler olarak düşünürüz. Bununla birlikte,
hiçbir şey olmadığını, gerçekten varo- bir nesnenin tam olarak bu niteliklere ıni,
lan tek şeyin kişisel olmayan bir mut- daha fazlası.na ya da daha azma ını
lak ya da mutlak varlık oldugunu öne sahip oldugunu bilme olanağıınız yok-
süren; ben ve dünya ikiliginin yanılma tur.
ve bilgisizlikten kaynaklandıgını dile 4 Öznetji etkileyen koşullar. Bu gerekçe
getiren görüş. ya da neden ise, algısal deneyin karakte-
Aenesidemos'un tropeleri [İng. tropes of Ae- rini belirlemede büyük bir rol oynayan
nesidemos; Fr. tropes d'Anesidenıe]. Pyrrhon öznel koşulları ifade eder. Anormal du-
tarafından kurulmuş olan Yunan kuş­
rumda olan birinin, bir hasta ya da deli-
kuculugunu M. Ö. birinci yüzyılda yeni- nin duyumları ya da algıları, normal bir
den canlandırmış ve söz konusu kuşku­ kimsenin algı ya da deneylerinden fark-
lılık gösterir. Bununla birlikte, normal
culugun teorik çerçevesiyle temellerini
ortaya koymuş olan Yunanlı düşünür durumda olaniann deneyleri de, çeşitli
Aenesidemos'un, bilginin olanaksız ol- neden ya da gerekçelerden dolayı, farklı
dugunu ortaya koyan, maddf dünyaya olabilir. Ömegin, açlık, susuzluk, yaşlı­
lık, hareket ya da hareketsizlik, korku,
ilişkin bilgirniz söz konusu oldugunda,
yargıyı askıya alma tavrını ve dolayısıy­
güven, aşk ya da nefret kişinin algısal
deneyine yogun bir biçimde etki eder.
la kuşkuculugu haklı kılan on neden, S Nesnenin konumu, uzaklıgı ve yf!ri. Al-
gerekçe ya da diyalektik kanıtlamasa için gısal deneyin içerigi, nesneyi çevreleyen
kullanılan genel terim.
koşullar tarafından da etkilenir. Aynı
Bu gerekçe ya da nedenler şu şekilde gemi uzaktan küçük ve hareketsiz, ya-
sıralanabilir: 1 H~(l'anlar arasındaki farklı­
kından büyük ve hareketli görünür.
lıklar. Buna göre, hayvanlar, kendi arala-
Fakat, algılanan nesnenin gerçek doga-
nndaki farlddık!ardan dolayı, ayru _nes- sını göz önüne serrnek açısından, bir iz-
nelerden farldı izlerumler alırlar. 2 Insan lenim ya da deneyin digeri karşı.sı.nda
varlıklan arasındaki farklılıklar. lnsanlann hiçbir üstünlü~. bizim de digeri yerine
izienim ve deneyleri. diger hayvanların şu ya da bu izlerumi seçmek için haklı
algıları.ndan çok daha güvenilir olsa bile,
bir nedenimiz yoktur. 6 Algıdan aıJnlmaz
bu kez hangi insarun izlenimlerinin daha olan kanşımlar. Nesneler duyuları, kendi
güvenilir oldugunu belirlemede aşılmaz başlarına degil de, her zaman başka bir
güçlüklerle karşılaşırız. İnsanlarm dış şeyle birlikte etkiler. Bundan dolayı,
dünyadaki varhklara ilişkin. algalan insan varhgının algtladaga ürün, nesne-
içinde bulunduklan bedensel koşullara nin saf hAliyle özdeş olmayan bir kara-
bagh oldugundan, insanlar arasında söz ş•mdır. 7 Nesnenin nice/i:; ve kompozisyo-
konusu olan fiziki ve psişik farklılıklar, nu. Şeylerin niceligi ve kompozisyonu
farklı algaların ortaya çıkaşına neden da algısal deneyin niteligini dogrudan
olurlar. bir biçimde etkiler.
16 a fortiori

8 İlişkiler. Algının tiim nesneleri, algıla­ lar bulundugunu, fakat bu buyruklar


ran özneyle ve içinde bulunduklan ko- arasından birinin temel olup, tüm di-
şullarla olan ilişkileri tarahndan etki- gerlerinin bu buyruktan çıktıgını savu-
lendigi için, nesnenin gerçek dogasmı, nan anlayışa; tek bir ahlaki buyrugun
bu ilişkilerin dışına çıkarak kavramak varoldugunu, tüm diger buyruk ya da
olanagı }'Oktur. 9 Sık ve seyrek olarak ger- degerierin kendisinden türetilrnek duru-
çekleşen oluşum/ar. Algılanan nesnenin munda oldugu bu temel buyrugun 'Sev!'
algılayan kişinin tanışık oldugu, sık sık buyrugu oldugunu öne süren aşk ya da
karşılaşılan bir nesne ya da pek bilin- sevgi ahlakına agapizııı adı verilir.
meyen ve az rastlanan bil' nesne olması Agathon. tPlaton'un felsefesinde, ahlaki iyi-
da algıyı dogrudan etkiler. 10 Yasalarm, lige ve bu çerçeve içinde en yüksek iyiye,
geleneklerin ve a/ışkaıılıklarııı etkisi. Algı­ en yüksek tİdeaya, tüm İdealann varlık
ya, özellikle de deger yargılarına, kişinin nedeni olan İyi Ideasına veıilen ad.
üyesi oldugu toplumun yasaları, gelenek Agrippa. M. S. 3. yüzyılda yaşamış olan
ve görenekieri de yogun bir biçimde etki Romalı septik filozof.
eder. Agrippa hakkında tkuşkuculugu ge-
Tüm bu gerekçeler, Aenesidemos'a göre, rekçelendiren ya da temellendiren argü-
insan varhgınm kendisinden bagımsız manları özetlemesi, t Aenesidemos tara-
bir gerçekJigin ne ve nasıl oldugunu hiç- fından ortaya konan on tropeyi beşe
bir zaman bileıneyecegini, varlıgın kav- indirgernesi dışında pek az şey bilin-
raıulamaz oldugunu karutlar. Bundan mektedir. Aynı konu hakkındaki veya
dolayı, varlık hakkında dogrulugu test aynı nesneye dair görüş farklılıkların­
edilemeyen görüşler ileri sürmememiz, dan; her öncülün tek tek kanıtlanması
hiçbir şey hakkında, onun şöyle ya da gerektigi için, kanıtlamaların sonsuzca
böyle, ~elirli türden bir şey oldugtUlu geriye gidişe yol açmasından; bir nesne-
söylemememiz gerekir. Aenesidemos'a nin, özneler arasındaki farklılıklara ve
göre, yapılacak tek şey, varhgul atom- nesnenin degişen çevresel koşuHanna
lardan ya da ateşten ya da İdealardan baglı olarak, farklı gözlemcilere farklı
oluştugunu öne süren temelsiz kuram- şekillerde görünmesinden, v. b. g., dola-
lardan sakınmak, kısır tartışmalardan yı, yalnLZca akla dayanan zorunlu bilgi-
kaçuunak ve hiçbir konuda hüküm ver- nin degil, fakat, aktüel ya da mümkün,
meyerek yargıyı askıya ahnakbr. her tür olgusal bilginin de olanaksızlıgı­
a forliori. Tikel olanın dogrulu~nu kanıt­ nı dile getirmiş olan Agrippa, tMon-
lamak için, tümelin doğrulugunu göster- taigne ve tPascal üzerinde etkili olmuş­
mekten oluşan akılyürütme. tÇıkarımın, tur.
dogrudan bir çikarım olmayıp, dolaylı ağaç biçimli düşünce [İng. tree-like tho-
oldugu durumlarda, ömegin tasımda, a uglıt; Fr. pensee arborescente).Deleuze ve
fortiori targüman, özel ya da tikel öner- Quattari'nin, botanikten başlayarak cn-
meyi kanıtlamak amacıyla, genel öner- fonnasyon bilimi ve teolojiyle felsefeye
meyi kanıtlamaya karşılık gelir. kadar Batı kültürünün hemen tüm un-
agape. 1 tPlaton'un felsefesinde, İyilik. Gü- surlarını belirledigini söyledikleri epis-
zellik gibi, ezeli-dJedi ve yetkin İdealara temoloji veye düşünce tarzına verdikle-
duyulan, zaman zaman ahlciki, manevi ri ad.
ya da tinsel bir temeli olan aşk için kulla- Gilles tDeleuze ve Felix tQuattari'ye
ıulan Yunanca terim. 2 Ortaçag Hristiyan göre, Batı düşüncesini tanımlayan iki
felsefesinde, Tanrı adına insanı ve insan temel egretilemesi vardır. Bunlardan
için Taroı'yı sevme tavn. ayna egretilemesi, gerçekligin bilinçte
Agape teriminin söz konusu anlamına yan saydam bir biçimde yansıtıldıgı ta-
bagh olarak, ahlak alaronda belirleyici savvunma tekabül eder. Ikinci egretile-
ögeler ve ilkeler olarak birtakım buyruk- me ise, zihnin gerçeklik hakkında aynı
ahliikdışı 17

tarafından saglarunış olan bilgisini sag- 2 Daha özel olarak da, içinde yaşadıgı
laın temellere (yani, köklere) oturtulmuş toplumun ve çagm törelerini, ahlak an-
sistematik ve hiyerarşik ilkelere (eşde­ layışını eleştiren, tasvir eden ve bura-
yişle, bilgi dallarınal göre düzenleyen dan hareketle insan va ahlaklı olmanın
agaç egretileınesidir. Deleuze ve Quatta- koşullarına ilişkin düşünceler gelişti­
ri'ye göre, agaç biçimli Batı kültürüne, ren denemeci, düşünür, ya da romancı.
merkezi, birleşik, kendisine şeffaf, Bu anlamda ahlakçı, genel ahlak düşün­
kendi kendisiyle özdeş, temsil eden bir cesini eleştirir, insanların maskelerini
özneye dayandırılmış büyük sistemler düşürür ve edremle kötülügün çatış­
masıru ana tema olarak seçmek sure-
inşa etme imkanı vermiştir. Agaç ben-
zeri düşüncenin agaçlarından serpilen tiyle insanın ahlaki açıdan güçsüzlügü-
yaprakları, idea, Öz, yasa, Hakikat, Ada- nü ve yetersizligini gözler önüne serme-
let, Hak ve Cagita gibi dalları vardır. yi amaçlar. Onun sistematik olmaktan
uzak olan eseri, ya inceleme (tSeneca)
Böyle bir düşüncenin en önemli temsil-
ya yergi (Horatius) ya risale (Boileau),
cileri tPlaton, tDescartes ve tKant'tır,
ya özdeyişle (La Rochefoucauld), ya de-
çünkü onlar evrenselleştirici ve özselleş­
neme (tMontaigne) şeklinde gelişir.
tirici şemalar içerisinde zamansallıgı Ahlakçının tavrı ahiakın gerçek köken-
yok eden filozoflardır. lerine ilişkin sistematik bir analiz olma-
Bu düşüncenin diger bir adı da dikey mak ve dönemiyle sınırlı kalmak bakı­
felsefe olup, alternatifi köksap veya ri- mmdan, Nietzc;he'ye özgü bir soykülü gü
zomatik düşüncedir. anlayışmdan farkWık gösterir.
ahimsa. Hint düşüncesinde geçen, ve tüm ahlakçılık [Os. alılôlcfyye; Ing. mora/isrıı;
canlıların akraba oldugu ve dolayısıyla Fr. nıara/isuıe; Al. morn/is mu s]. ı Herşeyi
bütün varlıkların canının degerli ve kut- ahlak açısından deııerlendirme, ahlaki en
sal oldugu düşüncesini temele alarak, yüksek deger ve amaç olarak alma tavrı
hayvani gıdadan ve savaştan vazgeç- ya da insanın bütün eylemlerine ahlaki
mekten meydana gelen yaralamama, bir deger yükleme ve amaç kazandırma
zarar vermeme ilkesi. kaygısını ifade eden tavır, pratik felsefe
ahlak [Os. ah/tik; İng. morality; Fr. rrıora/itı!; anlayışı. 2 Daha özel olarak da, ahlaki,
Al. rrıara/ischer, sittlichkeit] Genel anlamda, her tiir tinsel, teolojik ve varoluşsal bag-
mutlak olarak iyi oldu~ düşünülen ya lamdan bagırnsız özerk bir disiplin, mut-
da belli bir yaşam anlayışından kaynak- lak bir yargılayıcı olarak gören ögreti.
lanan davranış kuralları bütünü; bir Buna göre, ahlakçılık, insan varlıgına
kimsenin iyi niteliklerini ya da kişiligi­ büyük bir inanç besleyerek, onun dege-
ni ifade eden tutum ve davranışlar bü- rine ve yetkinleşebilirligine inanarak,
tünü, huy. İnsanların kendisine göre ya- gerçek iyinin ya da insanın en yüksek
şadıkları, kendilerine rehber aldıkları amacının, dış etkiler ve koşullar her ne
ilkeler bütiinü ya da kurallar toplamı. olursa olsun, gerçekleştirilecek ahlaki
ahlakçı [Ing. moralist; Fr. mara liste). ı Genel eylemlerle kazanılan bir y~tkinlikten
oluşıuııunu savunan anlayış olarak or-
olarak, ahlak alanında yogunlaşan filo-
zof, insan eyleminin ahiili boyutu üze- taya çıkar.
ahlakdışı [Ing. nonııwral; Fr. nannıaral].
rinde duran düşünür; ahlaki konuları ve
Yerleşik ahiald degeriere tenı düşme, bu
çagının, toplumunun ahiald degerierini
degerlerle bagdaşmama durumu veya
tartışarak, buradan belli bir senteze ulaş­
ahlak alanının tiirnüyle dışında kalan
maya çalışan kişi. Düşünce ve eylemle-
şey için kullarula n sıfat.
rinde, ahlak ilkelerine baglı kalmaya Örneğin, cansız varlıklar, otomobiller,
özen gösteren, ahlaklı olmayı herşeyin silahlar ne ahlaki, ne de ahlaksızdır. Bir
önünde tutan kimse. otomobili ya da silahı kullanan kişi, bu
18 ııhlik dnyusu

otoınobi 1i ,va da silahı ahlaksızca, kötü- dogru oldugıına ilişkin araştırmadan


lüge yok açacak bir tarzda kullanabilir. oluşan pratik felsefe.
Fakat bu şeylerin kendileri ahlakdışı Felsefenin, neyin iyi ve dogru, neyin
olmak durumundadır. Örnegin, bilim- kötü ve yanliş oldugunu; insan yaşamı­
sel bilginin de ahiakla bir ilgisi yoktur. nın amacının ne olınası gerektigini;
Bilimin sagladıgı bilgi, insan tarafından ahlaklı ve erdemli bir yaşayışın hangi
iyi ve yapıcr yönlerde kullanılabildigi ögeleri içerdigini araştıran dalına karşı­
gibi, kötülük için ve yıkıcı amaçlarla da lık gelen ahlak felsefesi, ahlak alanında
kullanılabilir ve yalıuzca, kullanılmaya geçen kavramları analiz eder, iyinin,
başladıgı andan itibaren, ahlak bir olgu dogrunun anlammı açıklayıp, bir eyle-
olarak ortaya çıkar. mi iyi ya da kötü kılan ölçütler üzerinde
ahlak duyusu [Os. /ıissi alılak; İng. moral yogunlaşır. Buradan da anlaşılacagı
scnse; Fr. seııs moral; Al. moraliselter sinn] üzere, ahlak felsefesi alanındaki araştır­
Birtakım filozofların, ahlaki eylemlerin malar, ııormatif alıldkla metaetik ya da ana-
kaynagı olan ve insanlara dogruyu yan- litik alılıik olarak ikiye ayrılır.
lıştan ayırma olanagı verip, onları dog- Bunlardan normatif ahlak, neyin ahlaki
ruya yönelecek şekilde harekete geçiren bakımdan dogru ve yanlış, iyi ve kötü
ve ahlaki yargılar oluştururken, dikka- oldugunu belirleyen ölçütler sunup, bu
te alacagıınız standartlar saglayan, do- ölçütleri haklı kılma ve temel1endirıne
guştan getirdiginüz sezgisel güç ya da işiyle ugraşır. Buna göre, filozofların
yetiye verdikleri ad. çogu öncelikle ya dogru eylem ya da en
Ahlaki yeti ögretisi olarak bilinen ve yüksek iyiyle ilgilenmişlerdir. Ahi~ fel-
insan varlıklarında, onları iyilik, yar- sefesinin temel kavramı ya da belirleyict
dımseverlik, ödev ve insan sevgisi tü- ögesi olarak dogru eylemi seçen filozof-
ründen ahlaki degeriere yöneiten ve yal- lar, dogru eylemi gerçekleştinnenin,
nızca ahlak! olgularla ilgili olan ayn bir dogru olanı şeyi yapmanın, zorunlu
duyu, güç ya da yeti bulundugunu sa- olarak iyiyi, iyi olanı da doguracagını
vunan bu görüş, ahlak alanında, ahlaki öne sürmüşlerdir. Buna karşın, dogru
özneye iyi ve kötüyle, dogru ve yanlış eylemi degil de, iyi ya da en yüksek
arasındaki farklılılıgı algılama olanagı iyiyi temel kavram yapan filozoflar,
veren bir ahlak duyusunu temele ahr. neyin iyi oldugu belirlendikten sonra,
Varlıgı ilk kez Frands tHutcheson ve dogru eylemin hemen ve otomatik ola-
David tHume tarafından öne sürülmüş rak farkedilecegini, ve hayata geçirilece-
bir yeti olarak ahlak duyusu, neyin gini savunmuşlardır. Buna göre, birinci
dogru ve neyin yanlış olduguna ilişkin yaklaşımda neyin iyi oldugu dogru
bilgiyi temellendirdikten başka, ahlaki eylem tarafından belirlenirken, ikincisin-
bilgiyle ahlaki eylem arasındaki yank ya de dogru eylem iyi ya da en iyi tarafın­
da boşlutu, ahlaki eylem için bir motif dan belirlenir.
saglamak suretiyle kapamaya yarar. Söz konusu geleneksel anlayışın ya da
ahlak felsefesi [Os. ilmi ahlak; İng. etlıics; norınatif ahlakm karşısında, ahlak fel-
Fr. ethique; Al. ethik]. Felsefenin, 'ödev', sefesinin, iyi ve dogruya ilişkin bir
'yükümlülük', 'sorumluluk', 'gerekli1ik', araştırmadan degil de, ahlak kuramla-
'erdem' gibi kavramlan analiz eden, rıyla ahlaki inançlann ifadesinde kulla-
'dogruluk' ya da 'yanlışhk'la 'iyi' ve nılan terim ve önermelerin mantıksal
kötü'yle ilgili ahlaki yargılan ele alan, analizinden meydana geldigini savu-
'ahlaki eylem'in dogasını soruşturan ve nan tmetaetik ya da +analitik yaklaşım
iyi bir yaşamın nasıl olınası gerektigini yer alır. İnsanın düşüncesi, eylemi ve
açıklamaya çalışan dalı. Temelde iyi ve dilinde ortaya çıkan ahlaki ögelerin do-
dogru gibi iki etken tarafından belirle- gası ve anlamını çözümleyen metaetik
nen ve iyi ve dogru olana, neyin iyi ve ya da analitik ahlak, ahlaki kavramıann
ahlikan tem'l ögeleri 19

anlamlanyla, ahlaki yargıları haklılan­ der Moral [Ahlakın Soykütügü} adlı ese-
dırma, temellendinne veya destekleme- rinde geliştinniştir. Nitekim, sırasıyla,
de kullanılan yöntemlerin mantıksal efendi ve köle ahlakı, günah ve suçluluk
analizinden meydana gelir. Şu halde, bilinci, ve nihayet çilecilik ideali gibi üç
ahlak felsefesi, felsefenin, bir yandan ayrı bölüınden meydana gelen kitabın
dogru ya da iyiye ilişkin bir araştırma­ ana düşüncesi, ahiakın güçsüzlük ve ye-
dan, diger yandan da ahlaki kurarn ve teneksizliklerinden dolayı yaratıcı eyle-
kavraınlara ilişldn analizden meydana me teşebbüs edemeyen, ama eylemi
gelen dalıdır. kendilerine oldugu kadar, yaratıcı kişi­
ahiakın evreleri [İng. stages of morality; Fr. lere de yasaklayan birtakım norm ve ku-
plıases de lti moralite]. Ahlakm, filozoflar rallarla güçsüzlük ve yeteneksizliklerini
tarafından önerilen gelişme aşamaları. dengelerneye çalaşanların hınç ve inti-
Rasyonellik öncesi, geleneksel ahlak ya kam duygularından dogduğu düşünce­
da grup ahlakıyla, kişisel, rasyonel ya sidir.
da refleksif bir ahlakJ belirleyen, ve var- 2 Niet::seafoodplus.info:he ve Marks'ta örneklenen bir
hgı, hem kültür tarihinde ve hem de bi- tavır olarak, varolan geleneksel ahiakın
reyin yaşamında kolaylıkla gözlenebi- temellerini kazıyıp. kendi anlayışına,
len bu evrelerin en belli başlıları şu üç kendisine özgü bir ahlaka yer açma tavn.
evreden, yani 1 bireyin gelenekgörenek ahiakın temel etmenleri [İng. basic fac-
tarafından yönlendirilmesi evresi, 2 bi- tors in morality; Fr. facteurs bases de la ıno~
reyin kendi içinden yönlendirilmesi, ralite]. Ahlak olgusunu ya da kurumunu
kendi kendisini yönlendirmesi evresi, ve oluşturarı, belirleyen temel ve vazgeçil-
nihayet, 3 özerk birey evresinden mey- mez ebnenler.
dana gelir. Bu etmenler şu şekilde sıralanabilir: ı
Buna göre, ahlak, bir kültür çerçevesi Tikel nesne ya da bireylerin belirli bir
içinde kabul görmüş, belirlenmiş ve ta- ahlaki nitelik, tödev ya da sorumluluga
nıınlanmış amaçlarla bu amaçlara nasıl sahip olduklarını ya da olmadıklaruu
ulaşılacagını ortaya koyan kurallar ifade eden belirli yargı fonnlan. 2 Söz
öbegi olarak ortaya çıkar. Bireye dışsal konusu yargılar için nedenler ortaya
olan bu amaç ve kurallar bireyi uzun bir koymanın uygun ve olarıaklı oldugu dü-
süre boyunca yönlendirdikten sonra, şüncesi. 3 Daha genel yargılarda ifade
birey onları içselleştirir, kendisine mal edilebilen ve ahlaki yargılarla bu yargı­
eder ve kendi aınaçlarıyla kuralları lar için getirilen nedenlere teınel oları ku-
haline getirir. Bundan sonra ise, birey rallar, ilkeler, idealler ve terdemler.
rasyonel ve eleştirel bir tavır geliştirip, 4 Bu yargılara, kurallara ve ideallere
kural ve amaçlarını eleştiri süzgecinden eşlik eden ve bizim onlara uygun bir
geçirir, onları nesnel bir biçimde deger- tarzda hareket etmemizi saglayan dog-
lendinnesini ögrenir. O, artık özerk bir al his ya da duygular. S Sorumlu tutul-
birey haline gelmiştir. Gerçek anlamda ma, övülme ya da ayıplanma türünden,
ahiakın başladığı yer de, işte burasıdır. belirli ödül ya da cezalar, ek motivasyon
ahiakın soykütüğü [İng. geneology of mo- kaynaklan. 6 Bütün bir yargılama, akılyü­
rals; Fr. geneologie de la moralite]. ı Ünlü rübne ve hissetme süreci boyunca be-
Alman filozofu Friedridı tNietzsche'nin, nimsenmiş olan belli bir bakJŞ açısı.
ahlak kurumunu, ahiakın bir toplumda ahiakın temel ögeleri [İng. basic elements
nasıl ortaya çıktıgını, hangi fonksiyonu of ethics; Fr. eltments bases de l'ithique].
yerine getirdigini, insanların niçin ona Ahiakın varoluŞllnun kendilerine baglı
baglanmak durumunda olduklarını gös- oldugu temel unsurlar, bir toplum ya
termek suretiyle açıklama faaliyeti için da kültür çevresinde ahiakın onsuz olu-
kullandıgı deyim. Nietzsche söz konusu namaz koşulları. Bu ögeler şöyle sıra­
yöntem ve ahlak anlayışını Geneologie lanabilir:
20 ahiiki

1 Ahlik, eylemlerimizde her zaman le, kendi arzu ve ideallerine dayanarak


birtakım alternatiflerle karşı karşıya kal- bir seçim yapamadıgı zaman, ahlAktan
dığıımı gerçeğinin kabulüyle başlar. Biz ve ahiiki eylemden söz edilemez.
dogru ya da yalan söyleyebiliriz. Söz 4 Ahlikın dördüncü temei ögesi, so-
konusu iki olanak ya da alternatif ken- runıluluktur. Sorumluluk, kişinin eylem-
disini bize, davranışımızın alternatifle- lerinin sonuçlarını üstlenebilmesi anla-
ri, eylemimizde yönelecegimiz seçenek- mına gelir. Buradan da anlaşılacagı
ler olarak sunar. Biz bu iki alternatiften üzere, ahiiki sorumluluk, seçim ögesini,
birini ya da digerini seçebiliriz ve al ter- iride özgürlügünü varsayar. Yani, ey-
natiflerin varhgına bagh olarak, eyle- lemlerine özgürce ve kendi motifleriyle
mimizi kontrol edip diledigimiz şekil­ karar vererneyen bir kimsenin, bu ey-
de ayarlayabiliriz. Oysa, cansız bir lemlerin hesabını verebilmesinden, on-
varlık ya da eşya için böyle bir şey ke- ların sonuçlarını üs tlenebilınesinden
sinlikle söz konusu olamaz, çünkü o söz edilemez. Bu anlamda bir çocugun
farklı eylem tarzlarını birbirinden ayı­ ya da akıl hastasının sorumlulugundan
ramaz. Öte yandan, cansız bir varlık, söz etmek mümkün degildir. Onlar so-
başka bir biçimde degil de, yalnızca
rumlu tutulamazlar, çünkü kendilerine
kendisine etki eden bir dış güce baglı eylemlerine özgürce, kendi tercihlerine
olarak davranışta bulunur. Şu hilde, göre karar verebilme olanagı verecek,
bir zihinsel olgunluktan yoksundurlar.
insan varlıgı, cansız bir varhgın tersi-
S Ahlikın başka bir temel ögesi de,
ne, bir eylemi kendi başına başlatma
başka insanları hesaba kabna zorunluluğu­
gücüne sahip, farklı alternatiflerin bilin-
dur. Buna göre, davramşlanmızın başka­
cinde olan biridir.
lanru nasıl etkileyece~ konusu, ahlikın
2 Ölçüp biçme, bilinçli olarak tartma.
konulannın önemli bir bölümünü meyda-
Buna göre, bir kimse bir problem ya da
na getirir. Çünkü, davranışlaranızın iyi
güçlükten kurtulabilmek için, yalan rru ve do~ olup olmadıklan, çogunlukla
yoksa gerçekleri oldugu gibi mi söyle- söz konusu davraruşlann başkalan üze-
mesi gerektigi üzerinde düşüroneye rindeki etkilerine bagh olacakbr. Nit8:im,
başladıgı zaman, alternatif davranış
birçok ahlikçı Robinson Cnısoe'nin ger-
tarzlannın lehindeki ve aleyhindeki ve- çek anlamda ahlaklı ya da ahliksız davra-
rileri ölçüp biçiyor demektir. Pratik bir nabilecegi görüşünü kabul ebnez.
bilgelige dayanan ölçüp biçme, bilinçli 6 Ölçüp biçtigimiz, 'Ne yapmahyun?'
olarak tartma, bizim gücümüz ve etki diye sordugumuz zaman, davranışımı­
alanımız içinde kalan, gelecekteki ey- zın, yalruzca başkalan üzerindeki etki-
lemleri konu alır. Ölçüp biçme, ne yap- lerini degil, fakat kendi karakterimi:ı., kendi
mamız gerektigi üzerinde düşürune, 'Ne yaşantımız ve genel amacımız üzerindeki
yapmabyun?' sorusunu yarutlama, belli etkilerini hesaba katıyoruz demektir. Bun-
bir amaca nasıl ulaşılacağı konusunu bi- dan dolayı, ahlikın en önemli ö~esi,
linçli olarak tarhna anlamuıa gelir. ahiiki eylemin öznesidir.
3Seçim ya da ir4de özgürlüğü. Ahlikı ahiiki [liıg. moral; Fr. moral; Al. sittlich].
olanaklı kılan çok önemli başka bir öge İyi. dogru di ye nitelenen, dogt-u, erdemli,
ise, seçim yapabilme, alternatifler kar- adil, v.b.g., oldugu kabul edilen insan ey-
şısında tercihte bulunabilme yetenegi- lemleri; temel degerler tarafından yön-
mizdir. Zira insan varlıklan birer maki- lendirilebilme veya başkalanN bu deger-
na olsaydılar ve insanda herşey önceden Iere göre etkileme, yargılama kapasitesi
belirlenmiş olsaydı, ahlik diye bir şey için kullanılan stlat. Ahlik kurallanna
hiç söz konusu olmayacaktı. Başka bir uygWl olan, ahlAk bakımından iyi olan
deyişle, ahiiki özne iyi ve kötü, degerli eyleme, ahlik bakunından iyi olan kişi­
ve degersiz karşısında, kendi motifleriy- nin karakterine verilen ad.
ahlaki empirizm 21

ahiald aritmetik [İng. moral arithmetic; Fr. cak bir kurallar ve ilkeler bütünü anla-
arillııuetique morale]. tYararcıhgın kuru- şıldıgı sürece, ciddi problemlere yol
cusu Jeremy tBentham'ın, 'mümkün ol- açar ve çogunluk, savunulabilir görüş­
dugu kadar çok sayıda insana, mümkün ler olmaktan çıkar. Evrensel ahlaki ego-
en seafoodplus.info mutlulugu saglama amacı'na izın ise, anlaşılabilir ve savunulabilir
ulaşınak için temele aldıgı haziara iliş­ bir ahlak anlayışı olabilmekle birlikte,
kin hesab bilimi; hazların yogunlugu, birtakım koşullar gerçekleştirilmedigi
süresi, niteligi ve başka insanlar üzerin- takdirde, pratik olmayan bir ögretidir.
deki etkisiyle ilgili kalkül türü. Buna göre, ahlaki egoizm, ancak ve.
ahlaki egoim [İng. egoismi Fr. ~goisme; Al ancak insanlar birbirlerinden yalıtlandık­
egoismus]. Ahlak felsefesinde, her insanııı Ian, göreli olarak küçük gruplar halinde
kendi iyiligini gözetmesi ve kendi çıkar­ yaşadıklan ve dolayısıyla, insanlar ara-
Ianna hayata geçinnesi gerektigini, ya- sındaki çkar çahşmaları en aza indir-
şamdaki en yüksek iyinin, kişinin ken- gendigi zaman, uygulanabilen bir teori
disi için olanaklı olan tüm tahninleri olabilir. Fakat bizim, kendisine yeten var-
(arzuları, istekleri, ihtiyaçları, hazları ve lıklar olrnadıgımız, göreli olarak küçük
amaçları) karşılaması ya da gerçekleştir­ topluluklar halinde yaşamayıp, başka
ınesi oldugunu, kişinin kendi tatmin, ba- insanlarla toplumsal, ekonomik ve hatta
şan ve mutlulugunun ilk, en yüksek ve ahlaki olarak karşılıklı bir bagımidık
nihai deger oldugunu, kalan tüm deger- ilişkisi içinde bulurıdugumuz, nüfusu
Ierin bundan çıkhgını savunan anlayış. giderek artan bir toplum içinde yaşadı­
Herkes için geçerli olan bir tahlak ya- gunız ve burada, kaçırulmaz olarak bir-
sası bulunmadıgı için, ahlaki eylemin takım çıkar çatışmalarının ortaya çıktıgı
sonucuna göre degerlendirilmek duru- dikkate alırursa, evrensel ahlaki egoizm
munda oldugunu, kişinin her zaman de çökme tehlikesiyle karşılaşır, ya da
kendi çıkarını, yaranna temele alarak ey- en azından, çıkar çatışmalan söz konusu
leınesi gerektigini, ahlaki bir eylemde oldugunda, çabşmaları herkesin çıkanru
belirleyid unsurun, eylemin özneye sag- koruyacak şekilde çözümleyecek bir yön-
ladıgı yarar, çıkar oldugunu öne süren temle tamamlanmak durumunda kalır.
ahlak görüşü olarak ahlaki egoizm ya ahlaki empirizm [İng. ethical enıpiricism; Fr.
da benciligin, tbencillikle özdeşleştiril­ seafoodplus.info ethique). Genel olarak, insanın
ıne zorunlulugu yoktur, çünkü bencillik dogal yönünden, duyularından ya da
sergileyen eylemler, pekala eylem sahi- daha çok duygularından hareket eden
binin çıkanna olmayabilir. ahlak anlayışlan için kullarolan deyim.
Üç ayn ahlaki bendlik ya da egoizmden Nitekim, duyguyu duyularm bir türevi
söz edilebilir: 1 Evrensel fllılalô egoimı, olarak görüp ahlak.lılıgı ona dayandıran
temel ilke olarak, herkesin, başkalannın tüm dogalcı ahlakiara aynı zamanda em-
çıkarlannı hiç dikkate almaksızın, her pirik ahlak anlayışları adı verilir.
zaman kendi çıkamu gözeterek eylemesi Ahlaki empirizm biraz daha özel bir
gerekb&ni öne sürer. Buna karşın, 2 bi- anJam içinde, ahlaki takılcılı~ın karşı­
reı;sel ahldki egoizm, herkesin benim çıka­ sında yer alan ve ahlaki eylemin teme-
nma göre eylemesi gerekti&ru, 3 kişisel linde bulunan ahlak kurallarının, do-
atılıiki eguiznı ise, benim, başkalannın ne guştan getirilmeyip sonradan deneyim
yapmalan, nasıl davranmalan gerekti~y­ yoluyla kazanıldıgını öne süren görüşü
le ilgili bir iddiada bulunmaksızın, kendi ifade eder. Söz konusu empirist görüş,
kişisel çıkanma hesaba katarak eylemde ya ahlaki tbireycilik şeklinde ortaya çı­
bulunmam gerekti~i öne sürer. karak, kurallann kazanılmasında bire-
Söz konusu ahlaki egoizm türlerinden, yin özgün deneyiminin önemini vurgu-
bireysel ve kişisel egoizm, ahlaktan top- lar ya da tsosyolojizm şeklini alarak,
lumsal bir ahlak, bir ahlak sisteminden kuralların elde edilmesinde ortak dene-
de, tüm insan varlıkları için geçerli ola- yimi ön plana çıkartır.
22 ahlaki epistemoloji

ahiald epistemoloji [İng. moral epistemo- mı gerçekJeştirdigimiz) yoksa ödevin


logy; Fr. epistenıologıe morule] Herkes için mi (yani bir eylemi, onu yapmanın
geçerliligi olan nesnel ahlaki dogrula- ödev, dogru olduguna inanarak mı ger-
rın olup olmadıgı, ahlaki sonuçların, çekJeştirdigimiz) sonucu oldugunu bil-
tam olarak 'dogru' diye betiınlenemese menin büyük önem taşıdıgını söyleyen
bile, nesnel olup olamayacagı soruları­ Kant'a göre, dogal egilimlerimize daya-
nı soran; ahlaki ilke ve sonuçların nasıl narak ya da kişisel çıkarı temele alarak
bilinebilecegi, ahlaki akılyürütmelerin eylemek yerine, bir ödev duygusuna da-
nasıl haklı kılınabilecegi, akıl, duygu yanarak eylemeliyiz, çünkü burada nes-
ve sezginin ahlaki düşünüş ve argü- nel bir ahlak yasasıyla bu ahlak yasasına
manlarda nasıl bir rol oynadıgı konula- duyulan öznel bir saygı dışında hiçbir
mu araştıran tepistemoloji türü. şey yoktur.
ahlaki eylem [İng. Moral actioni Fr. Action Öte yandan, tKant'a göre, bir eylem bir
morale]. Ahlak açısından degerlendirile- egilim ya da histen dolayı degil de, yal-
bilen, ahlaki birdegere uygun düşen ya nızca bir ödev duygusundcuı dolayı ger-
da ahlaki bir amac gerçekleştirmeye ça- çekleştirilmişse eger, ahlaki bir eylem
lışan, yönelimsel bir karakter taşıyan, olabilir. Zira, insanlar yalnızca etki ede-
belli bir amaca yönelmiş olan eylem. bildikleri, kendi denetimleri altında bu-
Ahlaki bir eylemin sahip olmak duru- lunan şeylerden sorumlu tutulabilirler.
munda oldugu belirli özellikler şöyle sı­ İnsan, egilimleri, duygu ve tutkulan
ralanabilir: 1 Eyleme yöneiten bir niyet üzerinde tam bir denetim saglayamaz.
ya da bir ınotifin varlıği, 2 belli bir Aynı şekilde, insanın kişisel çıkannı
eylem biçimini seçen bilinçli ve sorwnlu gözeterek birtakun sonuçlara yönelmesi
bir özne, 3 özne tarafuldan yapılan se- de kabul edilemez. Çünkü bu tür ey-
çimde, bir zorlamanın söz konusu olma- lemler insanın yüce, insani ve rasyonel
yıp, seçimin öznenin kendisi tarafından özünü ortaya çıkaramadıktan başka,
belirlenmesi, 4 iyi ya da kötü gibi ahlaki eylemlerin sonuçları da çoğu zaman in-
degerierin varlıgı, S kişinin kendisi ya sanların etki edebilecekleri alaıun dışın­
da başkalannın çıkarına olabilecek bir da kalır. Bundan dolayı, tüm insanlar
sonucun hedeflenmesi. için ahlaklı olmaktan söz edilebilecekse
İşte bu çerçeve içinde, ahlaki eylem en eger, ahlak insandaki ödev duygusuna
genel haliyle, özgür iradeye dayanan ve dayarunalıdır.
başkalannı gözeten bir eylem olarak ta- ahlaki gerekçeler kanılı [İng. argument
nımlanabilir. from moral considerations]. Ahlak felsefesi
ahlaki eylemin gerisindeki motifler. [İng. tarihinde, tNietzsche ve Sartre gibi bazı
motives behind the moral action; Fr. motives ateist düşünürlerin ahlakı ve insan öz-
dcrriere de l'action morale]. Ahlaki eylemi gürlügünün varoluşunu mümkün kıla­
doguran, ahl3ksal diye nitelenen eylem bilmek için, yani ahlaki kaygılardan ha-
türünü güdüleyen motifler, daha özel reketle, Tanrı'nın varlıgım yadsıma
olarak da, Alman filozofu Kant'ın, ahlaki tavırlarını ifade eden l<arut ya da argü-
eylemin temeline yer~~ştirilebilecegini man türü.
söyledigi üç ayn motif. Dünya tarihinin oldukça kannaşık ve
Bu motifler sırasıyla, 1 egilim, 2 kişisel problemli dönemlerinde yaşamış ve fel-
çıkar ve 3 tödev olabilir. Bir eylemin sefelerinde ahialcı ön plana çıkamuş
ahlaki degerini yargılarken, eylemin, olan Nietzsche ve Sartre, ahlak söz ko-
birtakım egilimlerin mi (bir eylemi, belli nusu oldugunda, seafoodplus.infoın Tann tarafın­
bir anda onu gerçekleştirme hissine ka- dan önceden belirlenmiş bir özü bulun-
pılarak mı gerçekleştirdigimiz), yoksa madıgnu, insanın özünü kendisinin
lcişisel çıkarın mı (eylemi, onun kendi- yarattıgını öne sürmüştür. Başka bir
ı·,lize çıkar saglayacagını hesaplayarak deyişle, bu filozoflar, insan özgürlügü-
ahlaki g~redlik 23

nün, ancak ve ancak Tann varolınadıgı göreli olduğunu, mutlak hiçbir ilke ya
zaman söz konusu olabilecegini savun- da deger bulurunadığı için, her seafoodplus.info
muşlardır. kendi kural ya dtı degerierini kendisinin
Buna göre, Nietzsche, Avrupa'da Tanrı belirlemesi gerektigini savunan ahlak
inancının ve bu inanca dayanan klasik görüşü.
Hristiyan ahlakının çöktüğünü iddia Tüm insanlar için, tüm zamanlar bo-
eder. O, bu durumun çok endişe verici yunca aynı ölçüde geçerli olan tek bir
bir durumoldugunun farkındadır. Nite- ahlakın ya da tek bir tahlak yasası'nın,
kim, Tann inancının çöküşüyle ilgili ahlaksal standarhn varoluşunu yadsı­
olarak, 'Dünyanın bir daha sahip olama- yan, birçok ahlak yasası, birçok standart
yacagı en kutsal ve en güçlü varlık, han- bulundugunu, bir çagda ya da belli bir
çerterimizin altında kana boyandı. Bu, yerde hüküm süren ahiakın başka bir
insanm kaldıramayacagı kadar büyük çagda ya da yerde hüküm süren
bir olaydır' demiştir. Fakat, bu durum ahlaktan oldukça farklı olabilecegini, bir
ona göre, zorunludur, çünkü insanın gü- ahiakın hüküm sürdügü çaga göreli ol-
cünün bir degeri olacaksa, insan için bir · dugunu öne süren görüş.
özgürlük ve ahlaktan söz edilebilecekse, Nesnel olarak dogru ve geçerli olan
sonsuz güce sahip olan bir varlıgın va- ahlaki hiçbir standart, evrensel hiçbir
rolmaması gerekir. Zira, sonsuz olanla deger bulunmadıgını savunan görecili-
sınırlı olan, en yetkin olanla yetkin ol- ge göre, tüm standartlar, tüm degerler
mayan, tamla eksik olan bir ve aynı öznel bir karakter taşır. İnsaniann
dünyada bannamaz. Barınırsa eger, ahiakla ilgili öznel duygulan, varolan
eksik ve sınırlı olan, köleleşir, yetkin tek ahlaki ölçüt ya da standardı meyda-
olan ve sırursız bir güce bulunana teslim na getirir.
olur, özünü ve ahlakını seafoodplus.info Öy- Ahlaki göreciligin üç farklı şekli ya da
leyse, insanın kendisini özgürce yarata- türü vardır: 1 Bunlardan betirnleyici göre-
bilmesi için, Tanrı'dan vazgeçilmesi gere- dlik, olaru betimleyerek, yalruzca, farklı
kir. insan ve toplwnlann ahlaki yargılannın
Aynı tezi tSartre da savunur. insanda farklılık gösterdigini, hatta bunlann bir-
varoluş, ona göre, özden önce gelir. İn­ birleriyle çahşma içinde bulundu~u
sanın varoluşu, bu dünyaya gelmişligi dile getirir. 2 Metaetik göreci/ik ise, temel
vardır ve insan, özünü kendisi yaratır. ahlaki yargılar söz konusu oldugwtda,
Tanrı, yani bir yaratıcı var ise eger, insa- bu yargılardan biri yerine başka bir yar-
nın özü de var demektir ve bu öz varo- gıyı haklı kılmanın nesnel olarak geçerli
luştan önce gelir. Başka bir deyişle, olan rasyonel bir yolu bulunmadıgını ve
Tanrı varsa, özgürlük yok demektir ve çabşan iki Lemel yargının aynı ölçüde
insan kendi özünü oluşturma olanak ve geçerli oldugunu savunur.
gücünden yoksundur. Bu imkan ve 3 Buna karşın, normatif görecilik, betim-
~ilcün varolabilmesi için, Sartre'a göre, leyid görectügin antropolojik ya da sos-
Tanrı'nın varolmaması gerekir. yolojik bir iddiada, metaetik görecil tgin
ahlaki görecilik [İng. etlıical relativism; Fr. ise tınetaetik alanına giren bir savda bu-
relavitisme ethique]. Ahlakta ve değerler lundugu yerde, normatif bir ilke öne
bakımından rölativizm. Bireylerin ahlaki sürer: Bir birey ya da toplwn için dogru
ilke ve degerieri arasında bir çabşma bu- ya da iyi olan, içinde bulunulan durum
lundugu gözleminden hareketle, ahlaki ya da koşullar aynı olsa bile, başka bir
degerierin ve ilkelerin kişiden kişiye, birey ya da toplum için dogru ya da iyi
çagdan çaga ve toplumdan toplwna de- olamaz. Bu ilke ise, bir kimse tarafından
giştigini savunan anlayış. Ahlak alanın­ dogru ya da iyi oldugu düşünülen bir
da, mutlaklann varolmadıgını, ahiakın şeyle ilgili olarak, başka bir kimsenin
kültürlere, gruplara ve hatta bireylere onun iyi ya da dogru oldugu inancırıa ya
24 ahlaki ilke

da düşüncesine sahip olmadı~ tezine ek ek olarak, aklımız, tecrübedeki nesne ve


olarak -ki, bu betiınleyici görecili~n tezi- olaylara, sanki onları belli gözlükler ya
dir- bir toplumda, belli bir yerde ya da da lensler aracılıgıyla görüyormuşcası­
zamanda gerçekten de iyi ya da dogru na, onlarla ilgili düşünme tarziarımazı
olanın başka bir durumda, yerde ya da aktarır. Buna göre, biz, bilirnde de ahlak
zamanda iyi ya da dogru olmadıgı tezini felsefesinde de, belli bir durumda, za-
ıçerır. manda deneyimledigimiz tikel olgıılann
ahlaki ilke [Os. mebdei ahlıik; İng. moral ötesine geçen kavramları kullanırız. De-
principle; Fr. principe moral]. 'Yalan söyle- neyim, biliınde ve ahlakta, zihne daha
mek kötüdür', 'Hırsızlık kötüdür', 'Kişi geniş kapsamlı, tümel terimlerle düşün­
dürüst olmalıdır' türünden, insana yapıl­ me fırsatı verir. Bir degişme gözlemledi-
ması, gerçekleştirilmesi gereken ahiald girniz zaman, zlhnimiz bu olaya, bu de-
eylemi gösteren, insana yükümlülügü- gişmeye ek olarak, tüm degişmelerdeki
nü, ödev ve sorumlulugunu anımsatan, tnedensellik ilişkisini açıklama olanagı
ahlaki eylemlerin bilinçli olarak ya da bi- veren nedensellik kategorisini yükler.
linçsizce kendisine dayandmldıgı, ey- Aynı şekilde, pratik aklımız da, Kant'a
lemlerin kendisiyle açıklandıgı ya da yo- göre, insani ilişkilerimizde, yalnızca belli
rumlandı~ kural ya da ilke. bir anda degil, fakat her zaman nasıl
ahlaki ilkelerin bilgisi [İng. krwwledge of davrarunamız gerektigini belirleyebilir.
moral priııciples; Fr. connaisance des princi- Nasıl ki, kuramsal aklımız nedenseilikle
pes morals] tödev ahlakıyla ünlü Alman ilgili tümel ve zorunlu yargılar oluştura­
filozofu Kant'ın evrensel ve zorunlu biliyorsa, aynı şekilde pratik aklımız da
ahlaki ilkelerin bilgisinin nasıl kazanıldı­ 'ne yapmamız gerektigi'yle ilgili genel
gını açıklama tarzı. geçer, evrensel yargılar ortaya koyabilir.
Teorik bilgi ile pratik bilgi arasında bir Aklunız her ikisinde de, tüm zamanlar
koşutluk kuran tKant, ahlaki ilkelere ve durumlar için geçerli olan bir ilkeyi
ilişkin bilgimizin bilimsel ilkelere iliş­ konu almaktadır, zira bpkı fizigin yasa-
kin bilgimize bir bakıma çok benzedigi- ları gibi, ahlaki eylernin de yasası vardır.
ni öne sürmüştür. Çünkü Kant'a göre, ahlaki kültür hareketi [İng. ethical culture
'İnsan daima dogruyu söylemelidir!' movement]. insani, toplumsal ve ulusla-
şeklindeki ahlaki yargı, ilke olarak 'Her rarası tüm ilişkilerde, ahlak etkeninin
degişmenin bir nedeni vardır' şeklinde­ önemini vurgulayan, ödev duygıısunun,
ki bilimsel yargıyla aynı türdendir ya da ahlak yasasıyla insanın sonsuz deger ve
aynı zihinsel faaliyetin ürünüdür. Biz, yüceliginin herkes tarafandan geregi gibi
tüm degişmeleri gözlemlernemiş olsak aniaşılmasını amaçlayan akım ya da ha-
da, zihnimiz tüm degişmeleri düşünme reketler.
olanagı sagladıgı için, her degişmenin Terim tpozitivizm, tyararalık,. idealizm
bir nedeni olması gerektigini biliriz. Bu, ve daha özel olarak da, yüzyılın sonla-
Kant'a göre, bizim teorik, kuramsal dü- nnda İngiltere'de bazı se9<,in filozoflar ta-
şünıue kapasitemizi yansıtmaktadır. Üç rafından sözü edilen amaçla kurulan der-
arh üçün altı ettigini biliyoruz ve bu bil- nekler için kullanılmış br.
giyi elmaları ya da portakallan bir araya ahlaki mutlakçıhk [İng. ethical absolu-
getirerek elde etmiyoruz. A yru şekilde, tism; Fr. afısolutisme ~tlıique]. Ahlaki de-
insanın her zaman dogruyu söylemesi gerin ezeli-ebedf ve nesnel olarak ger-
gerektigirıi sonucuna, Ali'nin, Meh- çek oldugunu, ezelf-ebedi olarak dogru
met'in eylemini gözlemledikten sonra ve geçerli olan ahlAki kural ve degerler
va muyoruz. bulundugunu ve bu degerlerle kurallar
Kan fa göre, bilgimiz her ne kadar dene- bütününün istisnasız tüm insanlar için
yimle başlasa da, tecrübeyle sınırlarunış geçerli oldugunu, yani tüm insanlar ta-
degildir. Deneyimden gelen izlenimlere rafından kabul edilmek, benimsenrnek
ahlak kanıtı 25

durumunda olan, degişmez ve mutlak geçmişte oldugu gibi, şimdi de bilgisiz-


bir yasa, standart ve ahlak bulundugu- lik içinde olabilmekle birlikte, kesinlikle
nu savunan görüş. bilgisine sahip olmak durumunda olduk-
Ahlaki tözneldligin tam karşıtı olan lan gerçek dogrular oldugu inancı, mut-
görüş, söz konusu ahlak yasasının uygu- lakçının tavrının aynlmaz bir parçasıdu.
laması ve geçerliliği bakımından dünya- Ona göre, ahlaki bakımdan dogru ya
nın belli bir bölgesi ve tarihiyle sınırlan­ da yanhş olan -bu ister özgür aşk, ister
maınış oldugunu öne sürer. Mutlakçllara kölelik, ya da ister çokeşlilik olsun-
göre, ahlaki bakımdan bugün dogru olan, tüm insanlar için, tüm zamanlar boyun-
antik Ytman ve Roma'nın egemenligi al- ca dogru ya da yanhştır. Başka bir de-
tında geçen yüzyıllarda ve hatta daha yişle, mutlakçılık, yalnızca ahlak yasa-
önce de dogru olmak durumundadır. snun bu gezegendeki tüm insanlar için
Günümüzde ahllli bakımdan yanlış ola- aynı oldugunu degil, fakat onun tüm
nın, o zaman da yanlış olması gerekir. akıllı varlıklar için geçerli oldugunu da
Ahlaki bakımdan bugün yanlış olan öne sürer. Mutlakçılıga göre, ahlak ya-
kölelik, o zaman da yanhş olmak duru- sası evreninin yapısının ayrılmaz bir
mundaydı. Bu durum, antikçagda bazı parçasıdır.
büyük düşün ür ve şahsiyetler köleligin ahlaki özne [İng. moral agent; Fr. agent
toplum için zorunlu bir koşul oldugu- moral]. Kendisine belli birtakım ahlaki
nu düşünmüş olsalar bile, geçerli olma- niteliklerin atfedilebildigi, bundan dola-
lıdır. Antikçagda köleligin meşru ol- yı, ahlaki açıdan degerlendirilebilen,
ması, yalnızca, Yunanlıların, neyin belli bir olgunluk, akıl yetisi ve duyarh-
ahlaki bakımdan dogru ve neyin yanlış ga sahip olduktan başka, özgür ve so-
oldugu konusunda bilgisizlik içinde ol- rumlu olmak durumunda olan ve ken-
duklannı gösterir. disini ahl~ki eylemle ifade eden özne.
Buna göre mutlakçı bir bakış açısını be- Dış koşullar, kendisinin dışındaki güç
nimseyen kişi, ahlaki deger ve düşün­ ve nedenler tarafından de~ de, kendi
celerin çagdan çaga ve toplumdan top- seçim ve özgür ir~desiyle belirlenen, bi-
luma degiştigini, tartışılmaz bir olgu linçli ve sorumlu varhk.
olarcık kabul eder. Biz, bugün köleligin ahlaki ve toplumsal yasalar [İng. moral
ahlaki bakımdan yanlış oldugunu düşü­ and sociallaws; Fr. lois mora/es et social es].
nürken, Yunanlılar onun dogru oldugu- İnsan davranışını düzenlemek, yönlen-
na inanmış olabilirler. Bununla birlikte, dirmek ve kontrol etmek amacıyla bir
onların bir şeyin dogru oldugunu dü- totorite, tgelenek ya da akıl tarafından
şünınüş olmaları, bir şeyi gerçekten de getirilen davranış kurallan, yasak ve
doğru yapmaz. İnsanların bir şey hak- yükümlülükler; toplumsal beraberlik,
kında ne düşünmüş olduklanndan çok, barış ve uyumu saglamak, kişisel ol-
o şeyin gerçekte ne oldugunun bir mayan ilişkileri sürdürmek, duygulan
önemi vardır. geregi gibi ifade etmek üzere, davranış
Ahl~ki mutlakçıya göre, dogru ahlaki sırasında izlemnesi gereken, evrensel
degerler öbegi her ne olursa olsun, o bir geçerliligi ya da uygulanabilirligi
tüm insanlar için, tüm zamanlar boyun- olan nesnel ve baglayıcı kurallar.
ca her zaman aym olınak durumunda- ahlak kamh [İng. moral argument for the
dır. Mutlakçının bu inancı ya da görü- existence of God; Fr. argument moral pour
şü, insanlarm ahiakla ilgili konularda l'existence de Die u]. tTeizmin temellerini,
hala ögrenecek çok şeyi oldugu inancıyla insan varlıkJannın ahlakr deneyimlerinde
tutarsızlık göstennez. Çünkü, insan tara- bulan, Tanrı'nın varoluşunu insandaki
findan yaratılmamış bir şey olarak deger duygusuyla açıklayan, Tann'nın
ahlikın nesnel oldugu, ahiakın ilkeleri- varoluşunu ahlak yoluyla kanıtlayan
nin, insanlann kendileriyle ilgili olarak, tavır, yaklaşım.
_::ı ahliksızcıhk

Tanrı'run varoluşunu kanıtlama çaba- Bw\unla birlikte, salt fikir düzeyinde ka-
sında olan diger tTanrı kanıtlan gibi id- lındıgında, ahiakın mutlulukla sonuç-
dialı olmayan ve Tann'nın varoluşunu lanınası, yalnızca bir ideden, gerçekleş­
ahlak olgusundan, insanın ahlaki dene- meyebilecek bir idealden ibaret kahr.
yiminden, ve dolayısıyla söz konusu Oysa, Kant'a göre, ahlak ile mutlulugun
deneyim ile ilgili verilerden yola çıka­ birleşmesi, insan için en yüksek iyiyi
rak kanıtlamaya çalışan; insan varlıgın­ meydana getirir. Fakat, bütün insanlar
da görülen ahlaki ve tinsel gelişmenin, bir araya gelseler bile, böyle bir iyinin
yalnızca Tanrı'nın varoluşu ışıgında gerçekleşmesini saglayamazlar, zira bu,
degerlendirebilecegini, insanda görülen onların, hatta bir bütün olarak doga dü-
ahlaki ilerlemenin ancak ve ancak bu zeninin gücünü aşar. Ahlaklilık ile mut-
gelişmenin gerisindeki itici güç ve lugun birleşmesi, Kant'a göre, yalnızca
önündeki yüksek amaç olarak Tanrı'nın evreni ahlak yasalanna göre yöneten bir
varlıgıyla açıklanabilecegini savunan Mutlak Alol'ın, yani Tanrı'nın varlıgı­
ahlak kanıtı şu kabullerden biri ya da nın tasavvur edilmesi durumunda söz
digerine dayanır: 1 Ahlaka, ahlaklılıga konusu olabilir. Bu durumda, saf pratik
temel olan vicdan sadece Tanrı'run sesi aklın ilkelerine göre, 'Tann postülası' ile
olarak açıklanabilir; 2 Ödev, dogruluk, 'Ölümsüzlük postülası'ru ortaya koyma
dürüstlük, hakkaniyet gibi ahlaki kav- zorunlulugu vardır.
ramları ancak Tanrı'nın iradesiyle açık­ ahlaksızcılık [Os. gayri alılilkiyye; İng. im-
layabiliriz. 3 Ahlaklılık baglayıcı gücü- moralisııı; Fr. imınoralisme; Al. immo-
nü Tann tarafından verilen ceza ve ralls mus]. t Ahlakçılıgın karşısında yer
ödüllerden alır. 4 Ahlaki deger ve kişi­ alan bir tavır olarak ahlak düşmanlıgı.
sel mutluluk arasında bir baglanb ol- Ahlaki ödev, ilke ve kuralların insanın
masının aklın bir talebi oldugu dikkate insanbgını öldürdügünü, insanı baskı
alınırsa, ahlaki öznelerin Tann'nın va- altında seafoodplus.info, onu köleleştirdigini savu-
roluşunu kabul etmeleri makul, rasycr nan ve bundan dolayı, ahlaka bütünüyle
nel bir şeydir. Ahlak kanıtını ilk kez karşı çıkan, ahlaka karşı kayıtsız kalan
olarak ortaya atan kişi, ünlü Alman filo- göıüşe ya da geleneksel ahlak anlayışına
zofu tKant işte bu kabuUerden sonun- karşı koyma tavrı.
cusunu temele almıştır. ahlak türleri [İng. hjpes ofmorality; Fr. gen-
Diger Tanrı kanıtlanru, Tanrı'nın varlı­ res de moralite]. 'Kime ya da neye karşı
gını bir bilgi konusu ya da problemi ahlaklı olunur, ahlaklı davranılu?' soru-
haline getirdikleri için eleştiren Kant. suna verilen yarotlara baglı olarak, orta-
Tann'nın varlıgı inancını ahlak yoluyla ya çıkan ahlak türleri.
temellendirmeye çalışırken, en önemli Bw1a göre, dört tür ahlaktan söz edile-
güçlügün, bir yandan ahiakın özerkligini bilir: 1 Dini ahlak. İnsaıun dogüstü varlık
koruma, diger yandan da inanç ile ahlak ya da varlıklarla olan ilişkilerinde söz
arasında makul bir bag bulundugWlu konusu olan ahlak. ÖmeA'in, Yahudi ya
göstenn~ zorunJulugwlda yatbğıru dü- da Hristiyan geleneginde, On Emir 'den
şünmüştür. Buna göre, Kant kendisine ilk üçü bu tür bir ahiakın bir parçası ola-
Çlkış noktası olarak, insanın ahlaklı bir rak anlaşılır. Buna göre, bu üç emirden
varlık oldugu gerçegini almıştır. İnsan, birine karşı saygısızlık etmiş olan bir
ahlaklı olmak zorunda olan bir varlıkbr. lcimse, söz konusu ahlak kurallarına
Ona göre, insanı mutluluga layık kılan göre, bir insana karşı ahlaksız davran-
şey de ahlWılıktır. Kant, akıl dünyasın­ manuş olsa da, Tanrı'ya ahlaka aykın
da, ahliklılıkla mutlulugun birleştigi bir bir biçimde davranmış olur. 2 Dogal
sistemin varlıgıru düşünmenjn, biz in- ahlak. Bütün ilkel kültürlerde yaygın olan
sanlar için çok dogal bir hak oldugunu bir ahlak türü olarak. insanın dogayla
öne sürer. olan ilişkisinde ortaya çıkan ahlak. Bura-
Ajdukiewicz, seafoodplus.info:z 27

da, do~a, insanın refahı için de~erli olan leşıneyi hedefleyen bütün bir insan do-
bir şey olarak de~il de, ahlAka konu ola- ~asınuı de~ de, yalmzca insan akJınm
cak şekilde bir kendinde iyi olarak de- buyrugu olan ve insan varlı~ına, sonuç-
~erlendirilir. ları hiç hesaba katmadan, insan oldu~u
3 Bireysel alıliik. Bireylerin, herhangi bir için yerine getirmek durumunda oldu~u
toplumsal ya da dini ahlAk sistemine ödevleıi seafoodplus.info bir yasadır.
ba~lı olmaksızın, kendilerine karşı olan Ahuramazda. Eski İran dini Zerdüştçü­
iliş kilerinde söz konusu olan ahlak. 4 lü~ün, kötülük ilkesi ya da Tanrı'sı
Toplumsal alılıik. Insan varb~ırun di~er in- olan Ehrimen'le sürekli bir mücadele,
sanlarla olan ilişkilerinde söz konusu ya da savaş hAli içinde olmakla birlikte,
olan ahlak. İnsanın en önemli ahlAkf dav- Zerdüştçü iyimserli~in bir ifadesi ola-
ramşları, insamn toplumsal grup oluş­ rak, sonunda mutlak bir zafer kazana-
turmasıyla ve bireylerin birbirleriyle ça- cak olan baştanrısı, iyilik ilkesi.
tişma içine girmeleriyle başladı~ı için, Zerdüştçülü~ün yüce ve yaratıcı tan-
di~erlerine göre daha çok üzerinde du- rısı olarak Ahuraınazda, bütün tanrısal
rulan ahlak budur. düzeni, sulan ve bitkileri, ışı~ı, yeryü-
ahlak yasası [Os. a/ıldlô kanı.ın; İng. moral zünü ve iyi olan herşeyi meydana geti-
law; Fr. loi morale}. Eylen'li yönlendiren, rir. Tanrısal düzenin bekçisi de olan
kendisiyle davramşın sıııırlarup düzen- Ahuramazda, bütün iyi varlılcların yer-
lendi~i, seafoodplus.info ne aradı~ımızı ve ne yapma-
lerini belirler, insanların eylemlerini de-
ıruz gerekti~ini anunsatan kural ya da
netler.
idealler bütünü. AhlWeylemin kendisi- aile benzerliği [İng. family resenıblance; Fr.
ne tabi olmak durumunda oldu~u nesnel ressemblance Jamiliale]. Bir şeyin tanımlayı­
cı. belirleyid karakteristi~ini ya da gerçek
ve evrensel yasa. AhlAki eyleme zorunlu-
luk karakteri kazandıran genel kanun. özünü araınaktan oluşan geleneksel +ta-
rum yöntemine, öuii anlayışa karşı çı­
AhlAk yasasııu.n sırasıyla teolojik, do~al
kan ünlü ça~daş düşünür Ludwig tWitt-
ve rasyonel bir temeli olabilir. Buna göre,
genstein'm yaklaşırruru ifade ebnek için
teolojik bir ahliik yllSilSı Tanrı tarafından
kullamlan deyim. Buna göre, bir şeye, a)
buyun.ılan bir ahlak yasasıdır. Burada,
her biri birçok şey tarahndan payiaşıJan
ahlAk yasası, temeli insan do~asmda ya ve b) bazılan, her bir şey tarafından
da yasaya itaat edip etmemenin gel:irecr- sahip olunan bir dizi ~e ya da özellik sa-
~ sonuçlarda de~il de, tTann'nın do~a­
yesinde anlam aktarılır.
sıııda bulunan, Tanrı'nın irAdesinden
aitia. Yunan felsefesinde neden. Araştırı­
kaynaklanan davranış kurallan bütünü lan sonuca yol açan olaylara ilişkin me-
olarak görülür. Buna göre, ahiAklı olmak, kanik ya da bilimsel bir +açıklama sa~­
tannsal iridenin, insanlar için koydu~u layan neden. Bir şeyin nasıl oldu~u gibi
davranış kurallanna, ahlAk yasasına uy- oldu~unu anlamarruza olanak veren
makbr. neden. Varlı~a gelişin ya da oluşun ne-
Dogal bir ahlıtk yasası ise, nihai ve en denleri.
yüksek hedefi tam olarak gerçekleşmek Ajdukiewicz, Kasimierz. () Po-
olup, mutlulu~u amaçlayan insan do~a­ lonya'daki mantıksal-analitik gelene-
sı tarafından buyurulan, insan do~ası~ ~in, empirist yönelimleri a~ır basan,
run ifadesi olan, akıl yoluyla bilinen ve ünlü temsilcisi.
ba~layıcılı~ı kabul edilen yasa olarak Felsefi ilgileri çeşitlilik arzeden Polon·
karşımıza çıkar. Buna göre, ahlaklı yalı filozof, bir entellektüel olarak da
olmak gerçek anlamda insan olmaktir ve büyük bir etki yapmıştır. Daha ziyade
gerçekten insan olmak ise, akıllı bir hay- +mantık ve bilgi kuramı alarundald ça-
van olmakbr. hşmalanyla seçkinleşen Ajdukiew'icz,
Rıısyonel ahltik yllSilSı ise, nihai bir amacı bu alanda radikal tuzlaşuncılık ada ve-
olan, tmutlulu~u ve tam olarak gerçek- rilen bir görüşü benimsemiştir.
28 Al<ademi

O, gündelik, dogal dilimizde ne analitik yoluyla, (bilimsel çahşmanın evrensel


ve sentetik önenneler, ne de manbksal standartiann yerine getirerek ve iş ah-
çıkarım kurallanyla bilimsel hipotezler lakına uyarak), yöneticilerinin müdaha-
arasında bir ayının bulunmadıguu öne lesine maruz kalmadan, araştuma ve
sürer. Bütün bu ayınmlar, ona göre, salt tarhşma özgürlügü, akademik özgürlük
uzlaşımla iJgili bir meseledir. Yeni bilim- diye tanımlanu.
sel buluş ve keşifler söz konusu oldu- akli [Os. tikile; İng. reQSon; Fr. raison; Al.
gunda, kurallanmızı veya hipotezlerinti- vernunfl). İnsandaki soyutlama yapma,
zi gözden geçirip geçinnemek de bize ya kavrama, bagınh kurma, düşünme,
da uzlaşıma kalm1ş bir şeydir. benzerliklerin ve farklllıklann bilincine
Akademi. Yunan filozofu tPlaton tarafın­ vanna kapasitesi, Çlkarsama yapabilme
dan, M. Ö. Atina'da, kentin kuzeyba- yetisi. Apaçık dogndan ya da soyut nes-
hsında yer alan ve adını kahraman Aka- neleri, özleri, tümeUeri, dogrudan ve ara-
denıos'tan alan orman içinde kurulmuş osız bir biçimde sezme melekesi; öncül-
olan ögretim ve araşhrma merkezi; tari- lerden sonuca geçmek suretiyle çıkanm
hin tanıd1gı ilk yüksek ögretim kurumu. yapma yetenegi ya da gücü. Vahiy,
Akademi'nin uzun sayılabilecek bir tari- inanç, sezgi, duygu, duyum, alg1 ve d~
hi vard1r. Buna göre, okulun yönetimin- neyden farkil olarak, salt insana özgü
de önce Platon'un ve daha sonra da olan bilme yetisi, dognı düşünme ve
Speusippos'un bulundugu dönem Eski hüküm verme yetenegi, kavram oluştur­
Akademi olarak bilinir. Milattan Önce 4. ma gücü.
ve 3. yüzy1llan kapsayan bu dönemde, İnsan, akıl teriminin söz konusu anlam-
tPhytagorasçılann okul üzerindeki etkisi lan içinde 'akılh hayvan' olarak tarum-
artmış ve Platon'un tmetafizik görüşleri laruruşhr. Buna göre, akıl, içgüdüye kar-
bir 'say1 kuramına' dayandınlarak sis- Şlt olup, insanın kendisi sayesinde
temleştirilmiştir. Yine aynı dönemde, Çlkanmlar yaptıgı, ya da do~ öncüller-
Akademi matematik ve astronominin ge- den geçerli sonuçlar Çlkardlgı yetiden
lişmesinde büyük rol oynamışhr. başka hiçbir şey degildir. Akıl yine,
Okulun yöseafoodplus.info Arkesilaos'un yap- duyum, algı, imgelem, duygu ve arzuya
hgı ve daha ziyade kuşkucu bir ögreti- karşıt olarak, şu ya da bu anda ya da
nin egemen oldugu dönem ise (M.Ö. 3. yerde, neyin var oldu~ ile ilgili dogru-
yüzyıl) Orta AkıııUmi olarak bilinir. Yeni lan, çıkanmda bulunmadan sezgisel ola-
Akademi ise, MÖ. 2. ve 1 yüzyıllarda, rak kavrama yetisine karşılık gelir.
tKarneades'in önderliginde, tStoacılann Akıl yine, pratik akıl anlamında, genel
tdogruluk ölçütleriyle ilgili ögretilerine akıl gücünün bir parçası olarak, belirli
karşl çlkmışhr. Daha sonraki dönemler- eylemlerin niçin gerçekleştirilmesi ge-
de ise, Akademi Platoncu, Aristotelesçi rektigini, bu eylemlerin kendilerinden
ve Stoacı ögretileri eklektik bir tarzda bir- çıkbgı ilkeleri ya da bu eylemlerin ken-
leştirmiştir. dileri için yalnızca birer araç oldu_tu
' Öte yandan, Platon tarafından kurul- amaçlan kavrama yetisini ifade eder. Ote
muş olan Akademi'de geliştirilen felse- yandan, salt bilgiye hAkim olan, amaç ve
feye Akodemi feLsefesi diye adlandmhrken. sonuçlarla hiç ilgilenmeyen, bir fenome-
günümüzde üniversitelerde, üniveısiter nin mekanik süreç içinde gözlemlenme-
kurumlarda yapılan felsefe incelemeleri- slyle sınırll olan akla teknik akıl ad1 veri-
ne, gerçekleştirilen felsefi araştınnalara lir. Buna karşın, nesne olmayı reddeden,
a/aıdemik ftlsefo ad1 verilmektedir. varhgınl özne olarak taruyan ve varolan-
Buna karşın, üniversite veya yüksek lan varlık olmak balamından ele ahp Sl-
ögrenim kurumlanndaki araşhrmacl nı.flayan akla ontolojik akıl denir.
ya da hocalann, konu· aldıklan bilimin Akıl kavramının anlamı temelde aym
problemlerini, derslerinde ya da yayın olmakla birlikte, bu anlam kimi zaman
~ ~~ ~-

akıl 29

ça~ın ilgilerine ve dolayısıyla, koşulları­ Ortaça~ düşüncesinde ise, akıl inanca


na ba~h olarak farklılık gösterir. Öme- ba~ımlı, inanon hizmetindedir. insa-
~in, İlkça~'da zihinden ba~unsız varlı~ı nın do~al bir yelisi olarak aklın bir
bilen akıl, Ortaça~'da inanan hizmetinde özerkli~i olabilse bile, bu a!\cak diskürsif
olınuş; buna karşın, modem dönemde bir akıl olabilir. Nitekim, tSkolastik felse-
bilimsel düşünceyi kurmalda yükümlü fenin en büyük ve en önemli filozofu
olan akıl, bilimsel düşüncenin gelişimi­ olan Aquinaslı tThomas 'akıl yürütme-
nin bir sonucu olarak parçalanmış hale nin, kavrama nesnesi olan bir nesneden
gelmiştir~ başk~bi nesneye gitmek oldu~unu'
Sayınayı bilme ve bilme yetisi anlamına söyler. lam felsefesinde ise, hakikati,
gelen Yunanca logos sözc~ünden türeyen onu olayımsız olarak bildiren vahiyden
akıl kavramı, buna göre, llkça~da dünya- ba~ımsız olarak bilen, do~ruyu ve yaniı­
daki çoklu~u ve çeşitlili~i düzene sokan şı ayırt etme imkanı sa~layan 'do~al
ve hem de varolanı kavramaya yönelen ışık'tır/
bir insaN yctiyi ifade eder. Akıl konusun- Modem dönemde ~ akıl modernleş­
daki felsefi spekülasyon, bu nedenle İlk­ menin temelindeki yeti olarak, inançtan
ça~da varb~a dair felsefi spekülasyondan ba~ımsızdır ve onun görevi, önce bi-
aynlmazdır. Nitekim, tSokrates öncesi limsel düşünceyi, sonra da toplumsal
Yunan do~a filozoflan, herkes için bir ve düzeni kurmaktır. Dış gerçekli~i tema-
aynı olan şeyi, düşüncenin ve varlı~ın te- şa eden veya yansıtan bir güçten ziyade,
melini akıl yoluyla ortaya koymayı amaç- düzenleyici ve kurucu bir güç olarak akıl,
lamışlardır. Onlann dünyanın tutarlılıgı­ tDescartes'a göre, tüm insanlarda eşittir.
ru tutarlı bir söylernde dile getinnek Tıpkı do~runun ve bilginin ölçütü olarak
üzere, çoklu~un gerisindeki birliği, tüm akla saygı duymanın zorunlu oldu~unu
fenomenlerin biricik ve kurucu nedenini söyleyen tMalebranche gibi, tLebniz'e
aramalannın nedeni budur. göre de, inançtan bagımsız olarak özerk
Yine, tPlaton'a göre akıl, duyuların aldın gücünü hiçbir şey sarsamaz.
sa~ladı~ı de~işken ve yanıltıcı4lox4 ya tKant'ta ise, akıl, anlama yelisiyle bir-
da empirik bilgiye karşıt olan do~ru likte, iki temel entellektüel yeliyi mey-
düşüncedir. Akla dayalı bilgi, onda dış dana getirir. Bunlardan anlama yetisi,
görünüşler alarurun üstüne yükselme- kendileriyle deneye yapı kazandırdı~ı
mezi sa~layarak, bizi gerçekten varolan a priori idelere, deneyden türetileme-
tldealara götürür. İki tür akıl veya akıl­ yen, saf deneyde bulurunayan a priori
da iki tür bilgi oldu~unu söyleyen Pla- kavrarnlara do~uştan sahip olur. Oysa
ton'a göre, bunlardan birincisi özleri, akıl, anlama yelisinin tersine, mümkün
İdeaları do~rudan ve aracısız olarak bilginin sınırlan içinde kalmayıp, dene-
kavrayan sezgisel akıl ve ikincisi de ma- yin sırurlarını aşmaya, varolan herşeyi
tematiksel Idealara yönelen, dolayısıyla kapsayan kuşatıcı bir gerçekli~e ilişkin
matematiksel kanıtlamayla seçkinleşen olanaksız bir kavrayışa ulaşınaya çalı­
diskürsif akıldır. şıp, zorunlu olarak çelişkilere düşer.
Aklı kuramsal ve pratik akıl, kuramsal Bundan dolay~ Kant'a göre, akıL anlama
aklı da, etkin ve edilgin akıl olarak yelisi için neyin bilinebilir oldu~unu
ikiye ayıran t Aristoteles ise, bunlardan araşbrmakla, deneye nasıl yapı kazandı­
etkin akılın, edilgin ya da pasif akla, rıldı~ını incelemekle yetinmeli, bilginin
duyuınianan ya da algılanan nesnenin sınırlarını aşıp, a priori spekülasyonlara
duyusal formunu alma olana~ı verdi~i­ kalkışmamalıdır. tRousseau'da ise akıl,
ni söyler. Öte yandan, etkin akıl, formu, toplumsal yasalann ölçütü ve yolgösteri-
onu duyu-deneyinden soyuılamak su- dsİ olmak durumundadır. Buna karşın,
retiyle, bilinç için açık hale getirmek du- tHegel'e göre akıl. en yiiksek bilme for- _
rumundadır. mudur.
30 akılcılık

akılcılık [Os. cıkliyyım ıııezlıebi; İng. rcılio­ ınayan bu do~ruları, söz konusu do~ru­
ııcılisııı; Fr. rcılioııcılisnıe; Al.
rationalismus]. lar zihindeki do~uştan düşüncelere
Rasyonalizm. Evreni bir bütün olarak karşılık geldi~i ve gerçeklikle uyuştu­
düşünce yoluyla yoruınlaınayı, bireysel ~u için, deneyden önce ve deneyden ba-
ve lopluınsal yaşamı aklın ilkelerine ~unsız olarak bilebildi~ini belirtir. Akıl­
göre düzenlemeyi amaçlayan tavır. İma­ cılık, aynı çerçeve içinde, bilginin tek
nın ya da dinin reddedilmesi durumu, gerçek kayna~ırun akıl, ve bilimin de,
bütün bilginin bir sisteın içinde ifade temelde akıl yoluyla oluşturulmuş olan
edilebilece~i, ilke olarak herşeyin biline- tümdengelimsel bir sistem oldu~unu;
bilece~i inancı. do~rulu~un tek ve temel ölçütünün,
1 Genel bir biçimde de~erlendirildi~in­ mantıksal tutarlılıktan meydana geldi~i­
de, akılcılık, tirrasyonalizmin tersine, ni iddia eder.
akıl yoluyla kazanılan bilgiye duyulan Aynı görüş, her konuya uygulanabilir
inancı, do~aüstü kaynaklardan kazanı­ olan, tümdengelimsel, mantıksal, mate-
lan bilgi yerine, do~al roldan kazanılan matiksel ve çıkarunsal, yani rasyonel bir
bilgiye duyulan inana, duyguların ye- yöntem bulundu~unu ve bu yönternin
rine de, akla duyulan inancı ifade eden bize, her konuda uygun ve doyurucu
genel bir tavırdır. Böyle bir genel tavır açıklamalar sa~ladı~ını öne sürer. Epis-
olarak, akılcılık, yetkin örne~i bilimsel temolojik akılcılı~a göre, bilgideki ideal,
bilgi, ya da daha çok, yetkin örnekleri şeylerle ilgili olarak mutlak bir kesinli~e
matematik ve do~a bilimleri olan bilgi ulaşmak olmalıdır. Yalnızca akıldan tü-
türüne de~er verir ve akla, deneye da- retilmiş olan zorunlu ve apaçık do~ru­
yanmayan bir bilgi olamayaca~ını savu- laruı do~ru, gerçek ve kesin oldu~unun
nur. Başka bir deyişle, genel açıdan ele bilinebildi~ini, geri kalan her şeyin,
aluıdı~da, yalruzca tümevarımsal ya yanlışlanmaya açlk olup, kesinJikten
da tümdengelimsel akılyürütmenin, bize yoksun bulundu~unu öne süren akılc.­
gerçek dünya hakkında bilgi verebilece· lık, evrenin, gerçekli~in manbksal ya da
~ini savunan görüş olarak akılalık, vah- akla uygun bir biçimde düzenlenmiş bir
yin ve duygularm bilgi kayna~ı olamaya- sistem oldu~.ınu; manb~a mutlak olarak
ca~uıı öne sürdü~ü için, irrasyonalizme, hn:im olunduguıtda, evrendeki herşe­
tgizeıncili~e ve romantizme karş1t olan yin manh~ın ilkelerinden ya da yasala-
bir görüştiir. rından çıka~nabilir oldu~unun görü-
2 Akıkılık, daha özel ve deneycili~e ya lece~ini öne sürer.
da tempirizme karşıt bir ö~reti olarak 3 Epistemolojik akılcılı~a ek olarak, bir
da, duyu-algısından önce ya da üstün de spekülatif ya da meta fiziksel akılcılıktan
ve ba~unsız olan, ilk ve temel bilgi kay- söz edilebilir. Gerçekli~in ilişkisiz ve tu-
na~ı olarak aklı ön plana çıkartan ya da tarsız parçaların bir toplanundan başka
vurgulayan felsefi teoriye karşılık gelir. hiçbir şey olmadı~ı ve dolayısıyla akıl
Bu teori, yani epistemolojik akılcılık, insan tarafından kavranamayaca~ı gön1şü­
varhklarırun, soyut bir biçimde akılyü­ nün tam karşısuıda yer alan spekülatif
riitme ya da düşünme işlemiyle, varo- akılcıhk, dünyanın, parçalan birbirleri-
lan ve varolanın yapısı ve genel olarak ne mantıksal bir zorunlulukla ba~lan­
da evren hakkında, temel ve reddedile- mış, yap1sı tümüyle anlaşılabilir ve
mez kesin yanıtiara ulaşabildiklerini kavranabilir olan, rasyonel bir biçimde
öne sürer. düzenlenmiş bir bütün oldu~unu öne
Epistemolojik akılalık, yine gerçeklikle sürer.
ilgili olan bazı do~ruların gözlemden, Öte yandan akılcılık, 4 ahlak alarunda
deneyimden ba~uns1z olarak ve deney- (altldki akılcılık), neyin iyi ve do~ru,
sel yöntemler kullanılmadan bilindi~; neyin kötü ve yanlış oldu~una karar ve-
zihnin, gerçeklik hakkındaki analitik ol- rirken, duygu, gelenek, otorite ya da ar-
akıl do~ruları 31

zulara degil de, akla başvurınamız ge- dir, ve nihayet 3 insanın, bu dogrulan
rektigini öne süren görüşe; ahlak kural- anlamaya yetili olan zihninden başka,
larının kaynagı söz konusu oldugunda, aynı dogruları temele alıp seçimde bulu-
bu kuralların ve ilkelerin kaynagının, nan, bu bilgiler ışığında eylemeye istek! i
deneyim degil de, insan vicdanı oldu- ve yetili bir iradesi vardır.
gunu, insanların doguştan ve evrensel Akıl çagı düşünürleri için, her bilim,
olarak sahip oldukları bu kuralların,. yalnızca fizik, kimya, astronomi degil,
insan vicdanının ya kendiliginden oluş­ fakat iktisat, siyaset ve ahlak dahi, dog-
turdugu ya da Taıuı'dan edindigi kural- nılukJarı hemen ve aracısız olarak kav-
lar oldugunu, veya ahlak kurallarının in- ranabilecek olan önennelerden, ilk ilke-
sarun pratik aklının evrensel olarak lerden hareket etmelidir. Bilimin işi bu
geçerli olan ürünleri oldugunu; kJsacası özel önermelerden, apaçık ilk ilkelerden
ahlaki kuralların apriori kurallara karşı­ çıkarsanabilecek olan tüm teoremleri or-
lık geldigini öne süren öğretiye karşılık taya çı.kannaktır. Bilimin yetkin örnegi
gelir. doga bilimleri olup, doga bilimlerinin
Akılcılık S din alanında (dinde akrlcı­ yöntemi de ideal bilimsel yöntemi mey-
lık)ise, inancın dogrularına, vahiy ya da dana getirir. Bu yöntem her alana uygu-
başka dogaüstü yollarla degil de, salt lanabilir. Akıllı insana düşen de, doga
akıl ve diger dogal yetiler aracılıgıyla bilimlerini temele alarak, bilimin ortaya
ulaşılması gerektigini dile getiren görü- koydugu tüm bu dogrulan, oldugu gibi
şe karşılık gelir. gündelik yaşama uygulamakhr.
6 Akılcılık psikolo jide ise, örnegin Jean Pia- akıldışı [Os. gayn aleti; İng. irrational; Fr.
get'nin çocugun düşünce ve davranış ge- irrationnel; Al. irrational1. AkJa uygun ol-
lişimini araşhran ve zihnin kategorileri- mayan, akla, düşünce yasalarına karşıt
nin ancak ve ancak çocugun tecrübele- olan, saçma ve aniaşılamaz olan. Akıllı­
rinin, dünya ile kurdu~ ilişkinin ardın­ ca, rasyonel yargılara uygun bir tarzda
dan ortaya çıktıgını dile getiren tgenetik eylemerne durumu. Düzenden, aklın
psikolojinin tersine, belli algısal V'e kav- kavrayabil~ bir düzenlemeden yok·
ramsal kapasite ya da yetenekierin do- sun bulunan. Karmakarışık ya da kao-
guştan oldugu görüşüne karşılık gelir. tik bir durumda olan. Rasyonel bir açık·
Buna karşın, akılcılık 7 sosyolojide, ondo- laması ya da ifadesi olmayan.
kuzuncu yüzyıldan başlayarak, çogun- akıl doğruları [İng. trutlıs of retlSrm; Fr. ~­
luk pozitivizmle özdeşleştirilmiştir. rites de raison]. Alman rasyonalist düşü­
Öte yandan, akılcılıgın hemen her nürü tLeibniz'in felsefesinde, her yerde
zaman Batı Uygarlıgının başka toplum- ve tüm mümkün dünyalarda dognı olan
lar ve irrasyonel oldukları düşünülen il- önermelere verilen ad.
keller karşısındaki üstünlügünü vurgu- Bu tür dogrular, yahuzca tanım geregi
layan örtük deger yargılarını içerdi~ dogru olan önermeler olarak kalmazlar;
akıldan çıkarılmamalıdır. onlar, gerçek dünya, dış dünya için de
akıl çagı [İng. age of reason; Fr. age de la geçerli olan dogrulardır. Gerçeklik hak-
raison]. Felsefede, yüzyılın ikinci ya- kındaki bu temel dogruları, hiçbir güç,
rısında başlayıp, yüzyılın ilk yarı­ hatta Tanrı'ıun gücü bile degiştiremez.
sında dek uzanan ve her alanda aklı te- Bu temt'l akıl dogrulannın başında çe·
mele alan t Aydınlaruna çagına verilen lişmezJik ilkesi gelmektedir. Aklın dog-
bir diger ad. rulan manbk, düşünce yoluyla bilinen,
Akıl çagını belirleyen üç önemli kabul zorunlu dogrulardır, öyle ki bu dogru-
vardır: 1 Ezeli-ebedi dogruların oluştur­ Iardan birini inkar etmek çelişkiye düş·
dugu rasyonel bir düzen vardır; 2 insan ınekJe eş anlamlıdır. Leibnlz aklın dog-
zihni bu dogrulan anlamaya, bu hakikat- rularının apaçık dogrular oldugunu
Ierin bilgisine ulaşmaya fazlasıyla yetili- söyler.
32 akılyürütme

akılyürütme [Os. mu/ulJa!JJıe; İng. reııscming; akıntılar teorisi [İng. theonJ of efflııences;
Fr. raisomumıent; Al. venıunftsclıluss].
Dü- Fr. theorie de.s effluences]. İlkça~ Yunan fel·
şünceleri bilinçli, tutarlı ve amaçlı bir sefesinde, tEınpedokJes ve tDemokritos
biçimde birbirlerine ba~lama işlemi. gibi düşünürler tarafından savunulmuş
Mantıklı bir biçimde düşünme. Çıkar­ olan algı anlayışına verilen ad.
samalar yapma. Verilerden ya da veril- Bwu göre, bir algı sürecinde, algılayan
miş olan olgulardan sonuçlara geçme öznenin algı menziline giren nesne, duyu
faaliyeti. Öncül olarak alınan önerme- organJaruun gözeneklerine uygun gelen
lerden manhksal çıkanm kurallarına ve öznenin bedeninden çıkan film, suret
uygun bir tarzda sonuç çıkanna işlemi. ve akıntılarla karşılaşan akınblar, suret·
Zihnin, hazır ya da verilmiş bazı bilgi ler gönderir. İşte bu süreç. dış dünyaya
ya da önennelerden hareketle, verilmiş ilişkin bilgimizin temelini oluşturan
olmayan başka bir şeyi, belli bir sonuç duyum ve algılara neden olur.
olarak çıkardı~ı işlem. akış öğretisi [Ing. theory of .flu:r; Fr. throrie
Akılyürütmenin kökeni, do~ası ve de- de changeıııent continuel]. Presokratik filo-
~eri konusunda, bir ucunda akılyürüt­ zof Herakleitos'a atfedilen, evrenin ve
Ineyi ruhun bir yetisinin faaliyeti olarak evrende bulunan herşeyin sürekli bir de-
gören ttinselcili~in, di~er ucunda da ~işme içinde bulundu~unu, hiçbir şeyin
akliyürütmeyi beynin bir epifenomeni kalıcı ve sürekli olmayıp, akış halinde
olarak gören tmaddecili~in bakış açısı oldu~unu, bu de~işmeden dolayı 'ayıu
bulunan, bir dizi farklı görüş söz konu· nehre iki defa girilemeyecetW' belirten
s udur. teori.
Bununla birlikte, akılyürütınenin, 1 Daha çok detişme problemi seafoodplus.infode
tümdengelimsel, 2 tümevarımsal, 3 ola- yo~unlaşmış olan tSokrates öncesi do~a
sıh ve 4 aldatıcı akılyürütme olmak filozofu tHerakleitos, evrende sürekli bir
üzere, dört farklı türünün bulundu~u; detişmenin hüküm sürdü~ünü, herşe­
akılyürütmenin, geçerlili~ine duyulan yin savaş ve çatışmanın bir sonucu ola-
ve hiçbir kuşkuyla ortadan kaldırıla­ rak ortaya ı;ıktı~uu söylemiştir. Ona
ınayan bir inancı gerektirdi~i; birtakım göre, evrende kahalık ve dura~anlık
mantıksal alışkanlık ve yöntemleri içer- yoktur; herşey detişmekte, yakarak, yı­
di~i ve hepsinden önemlisi, bazı temel karak yaşamaktadır. O, kendisinden ön-
akıl ilkelerine dayandı~ı konusunda bir ceki filozoflann boşu boşuna evrende
görüş birli~i vardır. kahalık ve süreklilik aradıklannı, oysa
Buna göre, akliyürütme bir çıkarsama evrende kahalık bulurunayıp, mutlak bir
işlemidir; daha önceden do~ru olduk- detişmenin söz konusu oldu~unu öne
ları bilinen ya da do~ru oldukları kabul sünnüştür.
edilen belirli önennelerden, onlardan Nehir akıp gitti~i için, o aynı nehre iki
çıkmakla birlikte, onlardan ayn ve fark- kez giremeyecegimizi belirtir. Evrende
lı olan başka bir do~ruya geçmektir. hiçbir nesne, nesnelerin hiçbir özelli~i
Akılyürütme, bir önermeyi, aralannda yoktur ki,- de~işmeden aynı kalsın. Her-
ortak bir ö~enin bulundu~u başka bir şey bir başka şeyin yıkımı ve ölümü sa-
önermeden ya da önermeler öbe~inden yesinde varlı~a gelmekte ve daha sonra
çıkarsamaktır. yok olup gitmektedir. Evrendeki tüm
Çıkarsama,tümdengelimsel akılyürüt­ ö~eler arasında sürekli bir çatışma ve
me söz konusu oldu~u zaman, zorunlu; savaş hali vardır ve de~işmeyen tek
tümevarunsal akılyürütme söz konusu şey, bu de~işme halinin sonucu olan
oldu~u zaman, olumsal; olasılı akılyü­ kozmik denge durumudur. Bununla
rü h ne söz konusu oldu~u zaman, olası­ birlikte, evrende hüküm süren bu akış
lı ve yarulhcı akılyürülme söz konusu ve de~işme, yasasız bir de~işme de~il­
oldu~u zaman da, yanlıştır. dir. De~işme, bir yasaya, yani logasa
akromatik 33

göre olan bir degişmedir. Herakleitos'ta dengeli.m gibi iki gücüne gereği gibi yol
logos, evreni yöneten yasa. insanın da gösterece~ düşünülen kurallar bütünü.
kendisinden pay aldıgı tanrısal Akıl an- Aklın uyacagı kurallar, Descartes'a
lamına gelir. göre, dört tanedir, ancak hepsinden daha
Herakleitos 'un t Platon'la çagdaş olan önemli olan genel kural şudur: Akıl,
tKratylos adlı izleyicisi, daha sonra bir basit ve mutlak bir biçimde açık olan bir
yandan ustasırun görüşlerinin savunu- dogrudan hareket etmeli ve yol boyunca
cultı~nu yaparken, bir yandan da usta- açıklık ve seçikligi hiç kaybetmeden
sının görüşlerinin mantıksal sonuçlannı adun adım ilerlemelidir. Diger dört kural
çıkarsaıruştır. Ona göre, sürekli bir akış şu şekilde sıralanabilir: 1 Dogru oldugu
kabul edilemez bir şeydir. Zira, Herakle- aÇJk ve seçik bir biçimde bilinmeyen hiç-
itos'un görüşü kabul edilecek olursa, bir şey dogru kabul edilmemelidir. 2 in-
evren anlaşılır olmaktan çıkar. Evren ve celenmekte olan güçlük ya da problem-
evrendeki herşey sürekli olarak degişti­ ler, uygun bir çözümün gerektirdigi
ginde, nesnelerde onlan betimlemek, şekilde, olabildigince çok parçaya bö-
açıklamak ve anlamak için gerekli olan lünmelidir. 3 Düşünceler, en basit ve
bir kalıcılık ve süreklilikten söz edile- bilinmesi en kolay nesnelerden başla­
mez. Çünkü nesneler degişirse, onları yıp, yavaş yavaş adım adım ilerleye-
adlandırmak ve betimlemek için kullam- rek, en karmaşık olanın bilgisine yükse-
lan sözcükler de degişir. Gerçekligin lecek şekilde düzenlenmelidir. 4 Kişi,
belli bir parçasım belimlerneye kalkJştı­ adımlan, her durumda tam olarak sayıp,
gıınız anda, yalnızca gerçekligin söz ko- herşeyi gözden geçirerek, hiçbir şeyin
nusu parçası ve biz degil, fakat kullandı­ unutulmamış olmasına dikkat etmelidir.
gumz sözcüseafoodplus.info anlamları ve bizi akrasia. [Olumsuzluk gösteren Yunanca
dinleyenler de degişecektir. Bu durum- a önekiyle, güç, kudret, denetim anla-
da ise, yalnızca gerçekligi anlama ve mına gelen kratos'tan türemiş sözcükJ.
açıklama çabası olan felsefe degil, fakat İrade zayıflıgı, özdenetim yoksunlugu;
konuşma ve anlaşma olanagı da orta- yapılması gerekeni, ahlaki bakJmdan
dan kalkar. Burada yapılacak tek şey dogru veya kişinin kendi özçıkarına
susmak ve nesnelere işaret etmektir. - uygun olanı bilmelde birlikte, bunu ha-
akla uygun [Os. mukul; İng. reasonable; Fr. yata geçirmede zaafiyet gösterme.
raisonnable; Al. venıünftig]. Akhn sagla- Terim, t Aristoteles'in ahUksal bakJm-
dıgı standart ya da ölçülere uygun dan zayıf olan insanla (akrates), baştan
olan. Bir inancın, temelsiz olması, hiçbir çıkancı şeylere karşı kayabilen insan
dayanagı olmadan öne sürülmesi yeri- (enkrates) arasmda yaptıgı ayınmdan
ne, saglam bir dayanagı bulunması, türemiştir. Başka bir deyişle, terimi
kendisiyle ilgili verilerden mantık ku- felsefe literatürüne sokan Aristoteles ol-
rallanna uygun olarak çıkarsanabilir ol- muştur, zira kendisinden önce yaşamış
ması durumu. olan Sokrates gibi düşünürler, bilgiyle
Yapılan, gerçekleştirilen bir eylemin, eylem, bilmeyle yapabilme arasındaki
mantıksız ya da mantıkdışı olması ye- olasıh bir boşlugu, seafoodplus.info zayıfhgını
rine, belli bir amaca yönelik olarak ve bu kabul etmezler.
amaçla tutarlı bir biçimde yapılmış ya akromatik. Sözel olarak aktarılamayan;
da gerçekleştirilmesi durumu. halk ya da geniş kitleler için olmayıp,
ilklan idaresi için kurallar [Ing. ruJes for di- okulun sınırları içinde kalan ögretiler,
rection of reason; Fr. regles pour la dirtction özellikle de t Aristoteles'in, oldukça ileri
dt lı:ı raıSon]. tModem felsefenin kurucusu bir bilgi düzeyinde bulunan seçkin ög-
olan Fransız filozofu tDescartes tarafın­ rencileri için ayrılmış, yalnızca onların
dan belirlenen ve onun yöntem anlayışı­ anlayabilecegi türden gizli ögretiler için
nın bir parçası olarak, aklın sezgi ve tüm- kullanılan Yunanca sıfat.
34 aksiyom

aksiyom [Os. mebdei bedihi; İng. cıxiarıı; Fr. lan ilk ilkeden başka bir şey degildir.
axiome; Al. Jxioııı]. 1 Genel olarak, apa- Burada aksiyom, önerme ya da akılyü­
çık bir biçimde dogru oldugu düşünü­ rütmelerden oluşan belli kuraın ya da
len, ne kanıtlanan ne de çürütülebilen sisteme görelidir. Mantıksal anJaını
önerıne; üzerine ıseafoodplus.info bir sistemin içinde aksiyom, belli bir sistem ya da
kuruldugu ve ancak sistemin tutarlılı­ kuramın gelişme süreci içinde kanıt­
gmdan vazgeçilmesi durumunda, inkar lanmayan, fakat daha işin başında
edilebilen en temel ve zorunlu apaçık dogru kabul edilen ve söz konusu siste-
dogru; başka önermelerden türetileme- min parçalarını meydana getiren kanıt­
yen, fakat kendisinden başka önermele- lamalar için bir temel olaı·ak kullanılan
rin çıseafoodplus.info ilk başlangıç nokta- bir seafoodplus.infoir. Söz konusu sistem,
sı; bütün bir kanıtlama sürecinin teme- mümkün bilgi sisteminin bütününü
lini oluşturan; fakat kendisi kanıtlana­ meydana getiren bir sistem olarak gö-
mayan önerme; formel bir sistemde, ka- rüldüğü zaman, aksiyomlar 'mutlak ilk
nıtlanınadan öne sürülen ve, tüm diger ilkeler' olarak karşımıza çıkar.
teoremlerin, sistemin çıkarun kurallan- 5 Toplumsal anlamda ise, aksiyom, gö-
na göre, benzer diger önermelerle birlik- rüşün anlamını, degerini ve önemini
te, kendisinden türetildigi temel öner- aniayabilecek yetide ve uzmanlıkta olan
me. herkes tarafından apaçık bir olgu olarak
Aksiyomlar, kendilerinden çıka~bi­ kabul edilen görüş anlamına gelir. Bu-
Jen önermelerin kanıtlanabilir olmalan rada aksiyomu belirleyen ölçüt, tüm ras-
anlanunda, kanıtlanabilir olan önermeler yonel varlıklann ya da normal, bilge in-
olarak görüleınezler. Aksiyomlara iliş­ sanların ya da uzmanların onay ya da
kin kanıtlama, onJann tutarlı ve kapsayı­ seafoodplus.infoşımlarıdır.
cı bir sistemin kuruluşunda kullanılabil­ aksiyamalik yöntem [İng. aricmuıtic mer-
ıneleriyle ilişkilidir. hod; Fr. methode a:riamatique; Al. axiamatik
2 Daha özel olarak da aksiyom, episte- nıetlwde] Mantıkta, ilkel bazı terimlerden
molojik bir çerçeve içinde, dogrulugu türetilen temel önermelerden (aksiyom
apaçık olan, dogrudan ve aracısız bir ya da postülalardan) yola çıkarak, man-
biçimde kesin, nesnel olarak dogru olan tıksal tümdengeJim yoluyla, özelleştiril­
önermeyi ifade eder. Buna göre, aksiyo- miş kurallara uygun olan tümel bir siste-
m un dogrulugunu kabul eden kimse, me ulaşma süreci ya da işlemi.
aksiyomun dogru oldugu nesnel olgu- Bu terimler ve taksiyomlar keyf[ olarak
sunu sezgisel olarak bilir, dogrudan ve tanımlarup oluşturulabilecegi gibi, dog-
aracısız olarak kavrar. ruluklaruıa ilişkin bazı güveneelerin
3 Psikolojik anlamda ise, aksiyom, ki- sezgi yoluyla algılandıgı model uyarınca
şinin bir yandan kanıtlanamazcasına da bulunmuş olabilir. Aksiyomatik sis-
dogru oldugunu düşünürken, bir yan- temlerin en eski örnekleri t Aristoteles'in
dan da dogru ve seafoodplus.info olduğu konu- tasuru ve tEukJides'in seafoodplus.info
sunda sarsılmaz bir inanç beslediği öner- yüzyılın başlarında tRussell ve tWhite-
me anlamına gelir. Söz konusu anlamı head, matematigi baştan sona aksiyoma-
içinde aksiyoın, aksiyom olarak görülen tik yöntemle biçimlendirmeye çalışmış­
önerınenin dogru ve zorunlu olduguna lardır. Bilim adamlan deneysel bilimleri
sarsılmaz bir inanç besleyen özneye gö- bile bu yöntemle ele almışlardır.
relidir. Burada özne, pekala başka bir ak ve kara yanhşı [İng. wlıite and black
kimsenin yanlış olduguna inandıgı bir fallacy]. Düşüncede ve düşüncenin ifa-
önermeyi aksiyom olarak alabilir. desinde, yeterli olgusal ya da kavram-
4 Mantıksal bir anlam içinde ise, aksi- sal destek olmadan, keskin ayırımlar
yom, kendisi kanıtlanmayan, fakat ka- kullanmaktan; saglam temeller, yeterli
nıtlamalar için bir temel olarak kullanı- dayanaklar olmadan, aralannda bir or-
Alember~ 35

taya, ara kavrarnlara izin vermeyen kar- kalırken, tüın gücüyle birinciler üzerinde
şıt uçlu ayırımlar yapmaktan, ak ile yogunlaşması, kendisinde olanı, kendi
kara arasındaki gri tonları gönnezden gücü dahilinde bulwıaru gerçekleştirme·
gelmekten oluşan yanlış türü. si, olabikiigince ahlAklı ve erdemli olma-
Albertus Magnus. Derin ve çok geniş ya çalışması gerektigini öne süren tavır.
kapsamlı bilgisiyle, Ortaçagda kendisi- Tavır ilk kez olarak, kendisi oldukça
ne Doktor Universalis ünvanı verilmiş çirkin bir adam olan, fiziki yapısuu de-
olan yüzyıl düşünürü. giştirmesinin insaıun elinde olmadıgını,
Zamarunın hemen her alandaki tüm bil- fakat karakterini geliştirmenin, daha
gilerini serimleyip yorumlayışıyla ün ka- ahlaklı bir insan olmanın, insarun elinde
zarumş olan Büyük Albertus, inanç ve oldugunu ve dolayısıyla, insarun, mal,
vahiy yoluyla kazanılan bilgiyle, felsefe ve mülk, şan ve şerefe hiç aldırmayarak,
bilim aracılığıyla kazanılan bilgiyi birbi- vargücüyle bu amaç için çalışması ge-
rinden ayırıruş ve bu ikisinin birbirine rektigini söyleyen tSokrates tarafından
karşıt olınadıgını söyleyerek, inanç için sergilenmiştir. Aynı tavır, tStoalılarda
bir hakikat, akıl için de ona çelişik bir ha- felsefi bir ögreti olarak ortaya çıkar.
kikat bulunınadıgmı iddia etmiştir. Alembert, Jean Le Rond d'. yüzyılda
Başka bir deyişle, Tanrı'yı ilk varlık yaşamış olan Fransız ma tematikçisi ve
olarak ele alan metafizikte, Iilozofun, filozof u.
ışıgı kendisine ilk ilkeleri gösteren aklı Fransız tAydınlanmasııun ünlü Ansik-
kullandıgını, buna karşın Tanrı'yı lopedisinin tDiderot'yla birlikte editör-
vahiy yoluyla bilinen varlık olarak ele lügünü yaprruşve matematige özgün ve
alan teolojide inancın dogaüstü ışıgma önemli katkılarda bulunmuş olan
dayanıldıguu öne süren Büyük Alber- d'Alembert, bilgi alanında mutlak bir
tus, +metafizik ve tteoloji arasında ke- tduyumculugu benimsemiş, doguştan
sinlikle bir karşıtlık bulunmadıgını, bi- düşünceler ögretisini reddederek, bütün
rinin çogunluk digerini taınamladıgını fikirlerimizin duyumlardan seafoodplus.info öne
söylemiştir. s~lrınüştür. Fakat esas pozitivist metodo-
Felsefesinde Aristotelesçi ögelerle Yeni lojisiyle ün kazanan D'Alembert, metafi-
Platoncu ögelerin bir sentezini yapan ziksel kuramlarla boş spekülasyonlann
Albertus, ömegin Tanrı'nın varoluşunu bir bilgi kaynatJ olamayacağıru, bizim
kanıtlarken, Aristoteles'in hareketten şeylerle ilgili olarak niçin sorularına bir
yola çıkan kanıtını kullanmıştır. Ona yaıut veremey~i iddia etmiştir.
göre, Tanrı ilk ilke olup, varoluşunu, Bir dış dünyanın varoluşundan bile
başka bir şeyden degil de, salt kendi- emin olamayacatımJzı dile getiren filo-
sinden alır. Özü varoluşunu içeren zofa göre, bilime düşen fenomenleri bir-
Tann'da, madde, olumsaUık ve potansi- birlerine baglayarak belimiemek ve feno-
yaliteden iz yoktur. Dünyaya aşkm olan menleri ilk ilkelerden çıkarsamakbr.
Tann'da, Büyük AJbertus'a göre, öz:neyle Bununla birlikte, bu, gözlernlenen ikincil
nesne ayırımı da söz konusu degildir. nitelikleri, daha temel olmakla birlikte,
aldırmazcılık. [İng. indifforentism; Fr. in- gözlernlenemeyen başka niteliklerden tü-
differentisme). Ahi~ felsefesinde, ahlild, retmek anlamına gelir. Bilim ve felsefe fe-
erdemli bir yaşayışı salık veren, fakat nomenler alanıyla sırurlandı~dan, bilim
bazı şeylerin insanın gücü dahilinde, in- adamı ve filozof açıldamayla ugraşmaz;
sanın akıllı ve ahiald eylemiyle degiştiri­ bilim adanu, deney temeli üzerinde, açık
lebilir oldugu yerde, birtakun başka şey­ seçik tanımlar oluşturur ve bunlardan
lerin insarun etki alaru dışında kaldıguu, seafoodplus.info sonuçlannı çıkarbr.
insan tarafından degiştirilemez oldugunu Bilimci bir bakış açısıyla, entellektüel
söyleyerek, insanın, ikincilere aldımıayıp, aydınlanma temeli üzerinde, toplumsal
bunlara karşı kayıtsız olur ve bagımsız ve ahl4kf ilerlemeye sonsuz bir inanç
36 aletçilik

besley-en D'Alembert, ahlaka da büyük 3 Ontolojide, V gibi bir varlık türü ol-
bir önem vermiş ve onu metafizik ve te-- masa bile, bu tür varlıklarla ilgili öner-
olojiden ayırmak için mücadele eb:niş­ ınelerin dogru olabilecegini savunan
tir. görüş. Örnegin, bir kişiye bir arzu veya
alelçilik [İng. instruıııeııtalism; Fr. instru- bir tutku atfeden önermelerin bu türden
mentalismel1 Bilim felsefesinde, tPeirce, varlıgı kanıtlanabilir içsel haller fiilen
tJames gibi pragmatistlerle tMach ve varolmasa dahi, tam anlamıyla dogru
tSchilick gibi pozitivist düşünürler ta- oldugunu öne süren bu görüş ise, dog-
rafından öne sürülen ve özellikle biJiın­ rulugu yararhlıkla özdeştiren bir ögre-
lerdeki teorilerin dogru veya yanlış ol- tidir.
madıklarını ve olamayacaklarını, fakat 4 Estetikte, bir nesnenin estetik degeri-
sadece birer alet olarak görülebilecekle- nin onun öznede estetik deneyim yarat-
rini öne süren ögreti. Dogrulugu yarar ma kapasitesinde yattıgını, nesenedeki
adına reddeden bu görüşe göre, ku- bu kapasitenin kapsamı ya da ölçüsü-
ramlar bir dizi veriden başka bir veriler nün koşullara ya da zamana bagh ol-
öbegine geçmeye imkin vererek, önde- dugunu, bir nesnenin estetik degerinin
yilerde bulunmaya yararlar. onun estetik haz veya temaşa zevki
2 Daha genel olarak da, ünlü Amerikan üretmek için bir araç olmaklıgıyla yar-
gılanması gerektigini savunan görüş.
filozofu Jolu'\ tDewey'in, düşüncenin,
Alexander, Samuel. yıllan ara-
mantıgın ve bilgilerune sürecimizin do-
sında yaşamış olan İngiliz yeni-realist
gası konusunda, James'ın pragınatizmi·
filozof. Başlıca eserleri, Space, Time and
ni geliştirerek öne sürmüş oldugu felse-
Deity [MekAn, Zaman ve Tanrı] ve Bea-
fe akunı. Dewey'e göre, düşünceler,
uty and Other Forıııs of Value (Güzellik
kavramlar ve yargılar, bir şeyleri tecrü- ve Diger Deger BiçimJeri]'dur.
be etti~imiz ve gelecekteki sonuçları be- yüz yılın ikinci yarısında egemen
lirlemeye çalıştıgımız zaman belli bir İngiltere'de gözlenen idealist felsefelere
işlevi ytrine getiren, işe yarayan araç-
şiddetle karşı çıkan Alexander, bilgi-
lar, aletlerdir. Önermeler araştırma sü- nin bilen özneden bagıms•z olan bir
recindeki araçlar olarak görülmelidir. Bu dünyanın bilgisi oldutunu savundugu
şekilde degerlendirildigi zaman, aletçili· için, yüzyılın başındaki realist hareke-
ge göre, önerıneler dogru ya da yanlış tin önemli bir ismi olmuştur. Fakat Ale-
olamaz. Onlar, insan tecrübesindeki olay- xander diger yeni-realistlerden, realist
lan, degişmeyi açıklamada ve yorumla- bir temel üzerine dogalcı bir metafizik
mada, insarun ihtiyaçlanm karşılamada, inşa etmek bakımından farklılık göste-
arnaçianna ulaşınasında ve gelecekle il- · rir. Başka bir deyişle, doga bilimlerinin
gili öndeyilerde başanh olmalanna verilerinden yararlanarak empiri.k bir
göre, etkjJi, güçlü ya da yararlı diye de- yoldan kurmuş oldugu metafizigiyle
ger lendirilebilir. ün kazanan Alexander, aym zamanda
Aletçilige göre, düşürune, soyut birta- dogurucu evrim görüşüyle seçkinleşir.
kım ölçütlerle degil de, bir organizma- Bu dogurucu evrim görüşü, deneyimi-
ya, yaşama savaşında, çevreye uyum mizin çeşitli yönleri üzerine refleksiya-
saglamasında ve toplumsal anlamda nun sonuru olan tarihsel bir hipotezdir.
varlıgmı sürdürmeye devam etmesinde Gerçekligi, zamanın ileriye dotru olan
yardımcı oluşuyla yargılanabilir. Yasa- yönüyle belirlenen tarihsel bir süreç, her
lar, kurarnlar ve hipotezler, ancak bir evresinde düzenli yapıların ard arda or-
güçlügü çözdükleri, insan yaşamına taya çıktıgı bir gelişme süreci olarak ta-
katkı yaptıklan sürece anlamhdırlar. sarlayan Alexander'ın evrim ögretisinde
Pratikten kopuk hiçbir düşünce, öner- zaman-mekan evrenin temel malzemesi;
me ve kurarn anlamlı degildir. tkategoriler de maddenin kaba ve sü-
alganın deiiJebilirliğiyle ilgUi kanıt 37

rekli özellikleridir. Maddeden ise ikincil içinde, sırasıyla dışımızdaki bir nesne-
nitelikler ve yaşamla zihin nitelikleri ye ba~h olan ve duyu verilerini kavra-
do~ar. Zihin konusunda idealist ve ikici mamızı sa~layan iç algılar]a, öznenin
görüşlere karşı çıkan Alexander, zihni kendi iç hallerini içebakış yoluyla kav-
fizyolojik ve nörolojik süreçlerin düzen rama olana~ı veren dış algılardan söz
kazanmış yapısı olarak tanımlarken, edilebilir.
bütün bu süreçlerin üstünde ve ötesin- algıcılık [Os. idrlikiye mezhebi; İng. percep-
de, ayrı ve saf bir zihinden söz edileme- tionism; Fr. perceptionisnı; Al. perception-
yece~ini belirtir. Zihnin do~urucu ev- nismus]. İnsan varlı~ının dış dünyayı
rim sürecinin en son ortaya çıkan ürünü do~rudan ve aracısız bir biçimde algı­
oldu~unu belirten filozofa göre, Tann layabilece~ini savunan ö~reti.
da evrenin kendisine do~ru yönelmiş Buna göre, insanın yalruzca kendi zi.h-
oldu~u nihai ve en yüksek üründü; nindeki ideleri, kendi zihin hallerini al-
yani, Tanrı ötede, ama henüz gerçekleş­ gılayabilece~ini öne seafoodplus.info Berkeleyci
memiş olan son niteliktir. Ona göre, ide- +öznel idealizmin tam karşısında yer
alistler tarafından öne siirüldü~ü şek­ alan bir görüş olaı:ak algıcılık, dış dün-
liyle bir gerçekJik derecelerinden söz yadaJd varlıkların nesnel gerçekli~ini
edilemez; zihinler yalın bir biçimde tanıyan ve bu varlıkların, insan tarafın­
başka herşeyin yanı sıra ve yanı başın­
dan, göründü~ü şekliyle de~il de, ger-
da varolurlar. çekte oldu~u şekliyle algıland1~ını öne
algı [Os. idrtilc; İng. percep tion; Fr. percep ti-
süren anlayışa karşılık gelir.
on; Al. perception]. Ça~daş psikoloji ve Yine, algıcılık, algısal yanıimalara dü-
tepistemolojide, duyusal olarak uyanl- şebildi~imiz için, algının güvenilir bir
ına sonucunda, evler, arabalar, a~açlar
bilgi kaynağı olarak görülemeyece~ini
türünden sıradan nesnelerle ilgili kav-
savunan görüşlere karşıt olarak, algı­
rayışa verilen ad. Dış dünyayı duyular
nın sa~lam ve güvenilir bir bilgi kayna-
yoluyla, iç yaşantıları ise tiçebakışla
~ı oldu~unu ve bize do~rudan do~ruya
kavrama yetisi. İnsan varlı~ının kendi-
nesnelerin kendilerini verdi~ini savu-
sini çevreleyen dış dünyadan duyu or-
ganları aracıh~ıyla edindi~i malumat.
nur.
algılar [İng. perceptions; Fr. peraptions). Algı
Söz konusu en genel anlamı içinde,
algı, insana duyu yoluyla gelen malze-
verisine, bir algı ediminde ortaya çıkan
rneye uyum ve birlik kazandıran ve do- ya da varolan şeye verilen ad. Tümelle-
layısıyla, fiziki, fizyolojik, nörolojik, du-
re, suuflara ve geneliemelere işaret eden
yumsal ve bilişsel bileşenleri olan süreci kavramlara, düşüncelere, fikir ve inanç-
ifade eder. Bu çerçeve içinde, algı, bu sü- Iara karşıt olarak, deneydeki somut bi-
recin bilincinde ya da ayırdında olma rimlere karşilık gelen bireysel nesnelere
aniamma geldi~i kadar, duyumsal veri- ve tikellere işaret eden terim.
lerin bir sentezine de karşılık gelir. Yine, Algılar, duyu verisinin eşanlamhsı ola-
algı, idrak ya da sezgisel kavrayış anla- rak kullarulmadı~ı zaman, zihnin, farkb-
mında, bir şeyin do~rulu~unun bilinci- laşmamış duyu verileı ini düzenleme iş­
ne varmayı ifade eder. lemindeki ilk adıma karşılık gelir.
Algı bir yandan duyumdan, yani yalıt­ algının de~işebilirli~iyle ilgili kanıt [İng.
lanmış duyusal nitelikleri idrakten, argument from changeabiUty of perception].
di~er yandan da, imgeleme, arumsama, Bilgiden duyusal bilgiyi anlayan kuşku­
kavram oluşturma ve akliyürütme gibi culu~un, dış dünyanın algıya dayanan
daha yüksek zihinsel süreçlerden ayırt bilgisinin irnkaJ\Sız oldu~u göstermek
edilir. Bu ba~lamda, algı, yalın duyu için kullandıgı kanıt ya da akdyürütme-
verilerinin düzenlenmesi ve yorumlan- lerden, algıdaki de~işme ö~esini ön
ması olarak tarumlanabilir. Bu çerçeve plana çıkartaruna verilen ad.
38 algının yanılabilirliğiyle ilgili kanıt

Buna göre, kanıt algının, degişen seafoodplus.info, duyu-deneyinde söz konusu


bakış açısı, içinde bulunulan ortam ve izienimler çoklugundan birlikli dünya
ışık koşulları gibi öznel _ve nesnel du- resmi ortaya çıkardıgını söyler. Bu hal,
rumlara baglı olarak içerik bakımından Kant'ı duyu deneyimizin, tecrübenin bir-
degiştigini ve söz konusu degişimin, liginin benin birligini gerektirdi~ söy-
algının insana, kendisinden bagımsız lemeye götürür, zira zihnin çeşitli işlem­
olarak varolan degişmez bir gerçekligi lerinde, fark1ı faaliyetlerinde bir birlik
dogru ve güvenilir bir biçimde vermesi- söz konusu olmazsa eger, deneye daya-
ni olanaksız hale getirdigini savunur ve nan bir bilgi olanaklı olamaz. Başka bir
buradan insanın dış dünyayı, en azın­ deyişle, bilgi, dış dünyadan gelen izle-
dan oldugu şekliyle bilmesinin söz ko- rumiere yapı kazandırmayı, duyumu,
nusu olaınayacagı sonucunu çıkarhr. imgeleıni, zihnin sentez faaliyetini ve bel-
algının yanılabilirliğiyle ilgili kanıt [İng. legi içerir.
argıınıeııt from fallibility of perception]. Yani, bir nesneyi duyumlayanın, onun
İnsan varlıgının dış dünyaya ilişkin ger- özelliklerini anunsayanm, onu zaman ve
çek bir bilgiye ulaşmasının olanaksız ol- mekan kalıplanyla nedensellik kategori-
dugunu savunan kuşkucu görüş tarafın­ si içine yerleşmenin hep aynı ben olması
dan, İlkçag felsefesinden beri kullanılan gerekir. Söz konusu duyumlama, algıla­
bir kanıt ya da argümana verilen ad. ma, anımsama, sentezden geçirme faali-
Yanılsama, sanrı türünden algı yanıl­ yetleri hep aynı bende gerçekleşmek du-
ınalannın, yanılma ya da yanılgı söz ko- rumundadır, aksi takdirde bilgiden söz
nusu oldugu sırada farkedilememesi ve edilemez, çünkü öznelerden biri yalnızca
hemen her zaman dogru, olanı oldugu duyumlara, digeri yalnızca bellege sahip
gibi gösteren algılar olarak degeriendiril- olursil, darmadağuuk izienimler çoklu-
mesi olgusundan hareket eden ve söz ko- gu hiçbir zaman birleştirilerek birlildi bir
nusu öncülden, bu durumun dogru sayı­ bütün haline getirilemez.
Jan her olgu için geçerli olabilecegi ve Duyu izienimlerini birleşt:seafoodplus.info,. onlar-
algısal bilginin olanaksız oldugu sonucu- dan birlikli bir bütün meydana getiren
nu çıkartan argüman ya da karut. bu bir ve aynı özneye, bizim ben diye ad-
algının transendental birliği [İng. trans- Jandırmaınız gereken bu özneye Kant al-
cendentat unity of perception; Fr. l'uniU gının transendentat birliği adUll verir. Bu
transcendentale de la perception]. Alman fi- türden bir biilik ya da ben, duyudeneyi
Jozofu Kant'ın bilgi görüşünde, benin, ya da aktüel tecrübe tarafından zorunlu
dış dünyaya ilişkin deney, tecrübe tara- kılınmakla birlikte, bizim onu dogrudan
fından zorunlu kılınan birligi. ve aracısız olarak algılayamanuzdan do-
Bilgi görüşünde, insan zihninirı yalruz- layı, Kant söz konusu ben için transen-
ca, kategorileri araalıgtyla kendilerine dental deyimini kullanır. Öyleyse, bir-
bir yapı kazandırdı~ fenomenleri bilebi- likli ve tutarlı bir dünyanın bilgisinin
Jecegini, bunun ötesine giderek şeyle­ zorunlu koşulu olarak ben düşüncesi,
rin bizza tihi kendilerini bilemeyece~, Kant'a göre, a priori bir düşüncedir. O,
duyu-deneyindeki nesnelerin insan zihni- bizim duyu-deneyinde içerilen ögeleri
nin işleyişine uydu~ için bilinebildi~ birleştirmek suretiyle, onlara bir birlik
söyleyen ve tüm empirik yasaları insan kazandırırken, kendi birligimizin de bi-
zihninin yasalarına indirgeyen tKant, lincine vardıtımızı söyler.
daha sonra benin kendisine geçmiştir. Başka bir deyişle, tutarlı ve birlikli bir
Buna göre, Kant zihnin işleyişiyle ilgili dünyanın bilinane varmamızla kendi
anali:zrnde, insan zilininin duyulara ve- birligimizin bilinane varmamız aynı za-
rilmiş olan ham ve işlenmemiş malze- manda olmaktadır. Ve, kendi benimizin
meyi, birbirleriyle baglantılı ögelerden bilincine varmamız, Kant'a göre, yine
meydana gelen tutarlı bil' bütün hAline bizim dışımızdaki nesnelere ilişkin algı-
Alma n idealizmi 39

mızda söz konusu olan yetiler aracıl.:ı;ty­ Belli eylemlerin tekrarlana tekrarlana
la olur. Başka bir deyişle, kendimize iliş­ bilinçdışı ve mekanik bir hale gelmesi-
kin bilgide de aynı araçları kullanır ve nin sonucu olan, sonradan kazanılmış
dolayısıyla kendimize de, başka herşeye davranış tai"Zı. Kişinin sürekli olarak
bakarken kullandıgınuz gözlüklerle ba- yapmak ve yineleme k suretiyle kazan-
karız. Ve nasıl ki, kendimin dışındaki dıgı davranış biçimi; bir işi, bir hareke-
şeylerin, onlara bakarken sahip oldu- ti, büyük bir çaba göstermeden deneye-
gum özel bakış açısına, kullandıgun . rek, uygulayarak yapabilme becerisi;
gözlüklere uygun gelmeyen yönlerini bi- bir toplumda var olan, süregelen davra-
lemiyorsam, aynı şekilde benimin de nış biçimi için kullanılan terim.
yalnızca söz konusu bakış açıma uyan
Alman idealizmi [İng. Gemıarı idealisııı; Al.
yönlerini bilebilirim. Yani, kendimi yal-
idealisıne alleıııande). Almanya'da yüz-
nızca bir fenomen olarak bilebilirim. Ve
yılda, tKant'la başlayan ve daha sonra
ben, Kant'a göre, yalnızca, birlikli bir
tHegel, tSchelling, tFichte gibi düşü­
benin dış dünyaya ilişkin deneye daya-
nan bilgim için kaçınılmaz oldugundan nürlerle devam eden felsefe geleneği.
emin olabilirim. Alman idealist felsefe geleneğinin ilk
algoritma [İng. algorithnı; Fr. algorithrıı]. büyük düşünürü olan Kanı, gerçekligi,
Belirli verilerden hareketle belirli tür- tfenomenler dünyası ve tkendinde şey
den sonuçlara götüren bir hesaplama yı, alanı olarak ikiye bölmüş, ve diskürsif
sonlu bir dizi adımda gerçekleştirmek düşünceyi fenomenler alanıyla sınırla­
için kullarolan mekanik işlem. mak suretiyle, natüralist doga görüşüne
alıcılık [İng. receptivity; Fr. recqılivill!; Al. ve dolayısıyla tdogalalıgın içerdigi frne-
rezepliviliil). Genel olarak, pasif bir bilgi- kanizme, tyazgıalıga, tateizme, tegoizın
lenıne sürecirıin karakterine, soyut ve ya- ve thazcılıga karşı çıkmıştır.
ratıcı düşüneeye uzak ama duyu deneyi- Ona göre, duyu-deneyinin dünyasında,
ne oldukça yakın bir bilginin özelliğine yasa, yani dogal yasalar egemen olur. İn­
verilen ad. sanın eylemleri de dahil olmak üzere, her
Zihnin yaratıcı, etkin, amaçlı ya da yöne- olay nedensellik zincirindeki bir halka-
lunsel faaliyetlerden farklı, ve duyurnlar- dır. İşte bu alanın dışında bilimsel bilgi-
dan hareketle kavram oluşturma, soyut den söz edilemez; yani, tnumen ya da
kavramlarla yaratıcı düşünme faaliyetine kendinde şey bilinemez. Ama, Kanı'ta
karşıt olarak, yalnızca izlenimler, du- bilimsel bilgiden ya da bilim alanından
yumlar alına, zihinde imgeler meydana ahlak alanına geçildiginde, kendinde
getirme durumunu tanımlayan terirn. şey fikri gelişir ve numen düşüncesi bir
alımlama [İng. reCLplion; Fr. recqıliorı; Al. soyutlama olmaktan çıkarak, aktüel bir
eıııpjımg]. 1 İletişim sürecinde bir bireyin
gerçeklik haline gelir. Başlangıçta yal-
kendisine iletilrnek istenen mesajı alması.
nızca bir soyutlama olan kendinde şey
onu etkin bir biçimde yorumlayarak yeni-
ya da numen, aklın zorunlu bir idesi, in-
den üretmesi eylemi. 2 Bir kültür degeri-
sanın birligi için gerekli olan düzenleyi-
nin, bir filozofun düşüncelerinin başka
ci bir ilke olup Çlkar. Kant'a göre, tahlak
bir kültür çevresi ya da ülkede alıcı bul-
yasası bu idenin gerçekligini kanıtlar ve
ması, iyi ya da hoş karşılanması duru-
Tanrı'nın, tinsel bir varlıgın ve ölüm-
mu.
alışkanlık [Os. İtiytit; İng. habil; Fr. habi- süzlügün varoluşunu ifade eder. Şu
tude; Al. gewohnheit]. Tekrar yoluyla ka- halde, bilimsel dogrulardan daha yük-
zanılan, çok az bir düşünceyle ya da sek olan bir hakikat vardır. Bizim içi-
üzerinde hiç düşünmeden gerçekleşti­ mizdeki ahlak yasaSl duyular üstü bir
rilip ifade edilen, pek bir dirençle karşı­ dünyanın varoluşunun kesin teminatı­
laşmadan ortaya konan davranış ya da dır, fakat buraya bilimin fizikomatema-
egilimler. tik yöntemleriyle ulaşılamaz.
40 Alman maddeciliği

Bununla birlikte, Kant koşulsuz buyru- olanagı verir. Gerçekligi, Kant sonrası
gun ortaya çıkardıgı spekülatif imkanlan Alman idealist filozoflanna göre, ancak
geliştirmede tedbirli davranır. Ona göre, ve ancak kendi kendisini belirleyen
deneyin suurlaruun ötesine geçilemez, aklın ışıgında yorumladıgımız zaman
kendinde şeye kavramsal düşünen akıl­ anlayabiliriz; akıl dünyayı, yalnızca ken-
la ulaşılamaz; akıl, şimdi ve burada disi anladıgı zaman, anlayabilir. Fichte,
olana ilişkin dogrudan tecrübenin ötesi- Schelling ve Hegel, işte bu çerçeve içinde
ne geçtiginde, kaosa düşer. Kant, şu metafizigin problemlerini çözecek olan
halde, kendinde şeye götürecek bir yol disiplinin bilgi teorisi oldugunu söyler.
olarak duyguculugu ya da mistisizmi Felsefe temel ve mutlak bilimdir, her-
kabul etmez. Bununla birlikte, o felsefe- şeyi açıklayabilecek olan odur. Olgula-
sinde inanç ögesine bir yer verir. Kant'a ra ilişkin empirik bilgi gerçek bilgi de-
göre, koşulsuz buyruga, ahlak yasasma gildir; dogayı ve tarihi konu alan
duyulan inanç, bizi agnostisizmden, empirik bilimler de bilim olamaz. Bil-
maddecilikten ve determinizmden kurta- mek gerçekligin aktif, canlı, sentetik ve
ru. Ona göre, biz en yüksek gerçekligi, tinsel akışint bilmek ise eger, kendisini
ahlik yasasına inandıgım•z için biliyo- mekansalzamansal ve nedensel diziler
ruz. Ahlak yasası olmasaydı, özgürlük içindeki fenomenlerle sanulayan bir
ve ideal düzen hakkında hiçbir bilgimiz yöntem ve bilgi, bilgi olamaz. Fichte,
olmayacaktı. Ahlak yasası, ahlaksal Schelling ve Hegel bu konuda tam bir
dogrular bizi özgür kılar. uyuşma içindedir. Onlar gerçekligi bir
İşte Kant'ın felsefesinin bu yönü, felse- evrim süreci olarak degerlendirirler.
fede ondan sonra başlayan yeni bir dö- Farklılık gösterdikleri tek nokta, bir
nemin en büyük yol göstericisi olmuş­ evrim süreci olarak yorumladıklan bu
tur. Kafayla yürek arasındaki karşıtlıga gerçekligin bilgisine ulaşmak için öner-
Kant'ın getirdigi bu çözüm, ve söz ko- dikleri yöntemdir.
nusu çözümün ifade ettigi idealist bakış Alman maddeciliği [İng. gemımı materia-
açısı, Alınan felsefesinde popüler hale lism; Fr. materialisıne allemande]. Alman-
gelmiş, başlıca temsilcileri Fichte, Schel- ya'da yüzyılda Ltidwig tBüclıner,
ling ve Hegel olan Kant sonrası Alman Emst tHaeckel, J. tMoleschott, H. Czolbe
idealizmmin en önemli çıkış noktasını ve Karl Vogt gibi bilim adamı-filozoflar
oluşturmuştur. tarafından savunan maddeci felsefe anla-
Söz konusu idealist filozoflar, spekülas- yışına verilen ad.
yonlannın çıkış noktası olarak akılla Almanya'da, devlet kontrolü albndaki
anlaşılabilir dünyayı, ahlak yasasının üniversitelerde okutulan resmi felsefeye,
kendisiııe işaret ettigi özgürlügü almış­ doga bilimlerinin gelişimine karşı tinsel
lardır. Gerçekten varolan, gerçek olan yaşamı, radikal reformlara karşı da va-
dünya, ideal ya da duyular üstü dünya- rolan devleti korumayı amaçlayan idea-
dır, aklın ya da tinin dünyasıdır. Bu fi- list felsefenin, gelişen doga bilimlerinin
lozoflar felsefenin tüm problemlerini, deneysel yapısını ifade etmedeki başan­
temel ilke olarak, kendi kendisini belirle- sızlıgına bir tepki olarak gelişen söz ko-
yen tinsel faaliyeti görmek suretiyle çöz- nusu anlayış, maddeci bir metafizigi,
meye çalışırlar. Onlar, bilgiyi ve tecrü- hümanist ve idealist bir ahlak anlayışıy­
beyi, dogayı ve tarihi bu tinsel faaliyet la birleştirerek, spekülatif felsefenin aşı­
aracılıgıyla açıklarlar. Fichte, Schelling rılıkianna ve teolojik sonuçlanna şiddet­
gibi idealist düşünürlere göre, ideal ilke le karşı çıkmıştır.
kategorileri düzenleyerek, kuramsal ve Başka bir deyişle, bilimler üzerine dü-
pratik aklı birleştirerek, bilgimize birlik şünmenin bir sonucu olan bu maddeci
kazandırır ve bize mekanizmle teleoloji hareket, derinlikli bir felsefe akımı oluş­
arasındaki karşıtlıgın üstesinden gelıne turamamış olsa da, oldukça etkili ol-
Althusser; Louis 41

ınuştur. Bu nedenle, yüzyıl maddeci- ya da geneliernenin altına koyma, ona


ligi kapsamı içine giren bu düşünürle­ dahil etme. 3 tKant'ın felsefesinde, zih-
rin ögretileri tutarlı ve saglam bir mad- nin kavramlarından ya da genel katego-
decilikten ço~ eklektik bir düşünce ola- rilerinden birini duyusal sezgiye uygu-
rak ortaya çıkar. Buna göre, akıl ya da lama.
düşünce zaman zaman hareket. bazen ha- Althusser, Louis. Marksizme yaptıgı kat-
reketin sonucu olan, bazen de harekete zo- kılarla tanınan, · yıllan arasın­
runlu olarak eşlik eden bir şey olarak ta- da yaşamış, yirminci yüzyıl Marksist
rumlanmışhr. toplwn filozoflannın en özgün ve etkili-
Alman tarih okulu [İng. Gemran school of si olan çagdaş Fransız düşünürü. Başh­
lıistory; Fr. seafoodplus.info d'histoire allemande]. Kö- ca eserleri arasında Pour Marx [Marks
keni ve gelişimi açısından tHerder'e İçinL Lire le Capital [Kapital'i Okumak],
bag h olan ve seçkin temsilcileri arasın­ Unine et In Philosophie [Lenin ve Felsefe]
da, von tHumbolt ve Sybel bulunan sayılabilir.
tarih okulu. Althusser'in temel amaa tMarksizmi
İlerlemenin bir tarih kategorisi olmadı­ bir tarih bilimi olarak canlandırmak
gını dile getirerek, tarihin aklın gerçek· veya yeni baştan kurmak ve Marksist
leşme alanı oldugu düşüncesine ve do- +hümanizmin iddialannın ter.;ine, genç
layısıyla Hegelci tarihi determinizm +Marks'ın düşünceleriyle Das Kapital'de
görüşüne karşı çıkan Okul, tarih bilgisi- ortaya konan bilimsel analiz arasında ra-
nin, bir halkın kendisiyle ilgili bilincinin dikal bir kopma oldugunu göstermektir.
ne oldugunun belirlemnesi suretiyle, Başka bir deyişle, tarihe ilişkin olarak
yalruzca o halk için geçerli kılınacak bir bilimsel bir yaklaşım geliştirme amaa
bilgi oldugunu savunmuştur. Bu çerçe- güden Althusser, bu baglarnda bir yan-
ve içinde, tarihsel bilgi söz konusu oldu- dan Marksçı gelene~n kUsik metinleri-
gunda, bir halla ele almak için en uygun ni yeni ba§tan okuma, diger yandan da
modelin, onu bir organizma olarak gör- bilimin dogasma ve onun diger söylem
mek oldugunu öne süren Alman Tarih biçimlerinden nasıl farkhlaşhgına dair
Okulu, burada organizmanın temel fonk- araşhrmalann yoluna girmiştir.
siyonlannı yerine getiren organ olarak Altusser bilimi, içinde bilginin üretildi-
devletle karşılaştıgunızı söyler. gi toplumsal bir pratik olarak degerlen-
Bununla birlikte, von Hwnbolt'a göre, dirir. O bilimsel bilgiyi, bilim adamlan-
tarih araştırması, bu tür bir ulusal tarih- J'\Ul yönelim veya amaçlan tarafından
çilikle yetinmeyip, dünya tarihine insan- degil de, araşhnlacak sorulan, arana-
lık açısından egilerek, insan bakımından cak deJil türlerini, önemli addedilen
genel olanı oluşturmaya çalışmalıdır. güçlükleri belirleyen kavramlar sistemi
Bunu yapabilmek için de, tarihçinin tarafından yönetilen bir pratigin ürünü
insani olan hiçbir şeye ya bana olmarnası olarak tarumJar. tDiyalektik materyaliz-
gerekir. Zira insani olan herşey tarihsel· min öncelikle, bir epistemoloji, bir bilgi
dir; başka bir deyişle, tarih insani ve ya da bilim kuramı oldugunu öne süren
ahlaki olan tüm oluşum ve degerierin ta- ve bu çerçeve içinde, empirist bir bilgi
şıyıcısıdır. anlayışına, yani öznenin zihinden ba-
altakoyma [O. idrı2Ç; İng. subsumption; Fr. gımsız nesneyle karşılaşıp, soyutlama
subsunıption; Al. subsumption]. 1 Genel yoluyla onun özünü çıkarsadı~, özne·
olarak, olup biten bir şeyi başka bir nin nesneyi dogrudan ve araasız olarak
şeyin altına koyma ya da içine dahil bildigini dile getiren bilgi anlayışına,
etme eylemi. üretim, yani kuramsal pratik olarak bilgi
2 Daha özel olarak da, manhkta, türü anlayışıyla karşı çıkan Althusser'e göre,
cinsin, bireyi de türün, tikel bir durum söz konusu pratik, tümüyle düşünce
ya da ömegi genel bir yasarun, kuralın düzeyinde gerçekleşir.
42 Althusser, Louis

Ona göre, bilme sürecinde, sırasıyla !deolojinin etkisinden, muhtemel teca-


düş ii nce ve soyutlamalardan meydana vüzlerinden korumak oldugunu söyle-
gelen teorik bir hammadde, bütün bun- mektedir.
ları etkileyen kavramsal üretim araçlan Althusser Marks'ın tHegel'in etkisinde
ve nihayet, ürün olarak bilgi söz konusu sanıldıgı gibi çok fazla kalmadıgını,
olur. O, bu baglamda, bilimlerin kendi onun düşüncesinde 'lardan başla­
bünyelerindc, ürünlerinin geçerlilikleri- yarak epistemolojik bir kopma yaşandı­
ni denetleyecek içsel karutlamaları ba- gını, genç Marks'ın hümanjzminin Das
rındırmalarından dolayı, kuramsal pra- Kapila/'i yazdıgı sıralarda, bilim-öncesi
tik olarak bilgi anlayışının, bilginin teorik bir ideoloji olarak reddedildigini
geçerliligi için dış teminatlara ihtiyacı öne sürer. Marks bu olgunluk dönemin-
olınadıgını söylemiştir. Kendi ihtiyaç de, tarihi. tarihsel ınateryalizm olarak bi-
ya da gereklilikleri tarafından belirle- linen, yeni bir yaklaşımla açıklamaya ko-
nen, kendi gelişim seyrine uygun bir yulur. Bununla birlikte, Althusser'e göre,
yol izleyen ve bundan dolayı da, üstya- bu proje tamamlanmamış bir proje olup,
puun bir parçası olma}tıp, özerk olan bi- kimi eksikler içermektedir. Dolayısıyla,
limsel ya da kuramsal pratik, Althus- ona göre yapılması gereken şey, üretim
ser'in görüşüne göre, ideolojik pratikten güçleri ve ilişkileri, üretim tarzlan tipo-
oldugu kadar, politik ve ekonomik pra- lojisi, ideoloji, v.b.g., kavrarnlar üzerinde
tiklerden de ayrıdır. Bilimin diger pra- yogunlaşarak, bilimsel tarih yorumunu
tiklere göre daha özerk bir pratik türü tamamlamak veya geliştirmektir.
oldugunu öne süren Althusser'e göre, Althusser işte bu baglamda, Marksist
bilimsel pratik diger pratiklerden ayn ögretiyi belirleyen aşırı bir determil\izın
ve bagımsız bir biçimde işler. Bilimin ya da tekonomizm yaniışına düşmeyen
amacı, bilimsel seafoodplus.info bizzat kendi bir ekonomi ve toplum modeli geliştir­
içinde olup, · o belirli türden bir bilginin miş ve 'temel-üstyapı' ilişkisini yeni baş­
üretilmesine yönelir. tan yorumlamaya koyulmuştur. Fransız
Bununla birlikte, materyalist Marksizm tyapısalcılıgından etkilenen Althusser'e
geleneginden gerçek dünyanın, bu dün- göre, insan bireyleri, onların bilinçleriyle
yaya ilişkin, tarihsel ve toplumsal bir etki nlilderinden önce ve kendilerinden
düzlemde üretilmiş, bilgiden bagımsız baSUnsız bir biçimde varolan toplwnsal
oldugu, söz konusu bilgiden önce geldi- . ilişkiler sisteminin yansımalan ve taşıyı­
gi tezini miras alan Althusser, ideoloji- asıdular. Althusser'in merkezi olmayan
nin de zihinden bagunsız olarak varolan yapılar olarak bütünler görüşüne göre,
bir gerçeklige gönderirnde bulundugu- toplumlar da, hiçbiri bir digerine indir-
nu, fakat bunu bilimden farklı bir tarzda genemeyen ve her birinin bütünü şekil­
yaptıgıru söyler. tideoloji bireysel özne- lendirirken kendi özgül katkısını ger-
lere kendilerini ve içinde yer aldıkları çekleştirdigi ideolojik, entellektüel,
toplumla olan ilişkilerini tanımanın ve ekonomik, politik pratiklerin düzen ve
tanunlamanın bir yolunu saglar. Bu ta- yapı kazanmış birleşimleridirler.
ruma ve tarumlama tarzı, Althusser'e Dönem ve evrelerin, insana kendini
göre, dogru olmayıp, pratik davranışa gerçekleştirme, insanJıga da komünizm
yol açma amaa güder. Fakat o, bunu ve özgürleşme yolunda ilerleme imkanı
hakim ideolojide, yürürlükteki hakimiyet saglayan, düzgün, dogrusal dizilişi ola-
sistemini koruyacak ve sürdilrecek şekil­ rak tarih görüşünü Marksist bir dogma,
de yapar. İnsan öznelli~n çeşitli form- tarihsici bir ideoloji diye yadsıyan Alt-
lanyla bunları yaratan sınıf ilişkilerini husser, Marks'ın olgunluk dönemi eser-
yansıtan ideolojiler, çatışan toplumsal lerinde, öznesi olmayan bir süreç olarak .
güçlerin etkisi albnda bulunmaktadır. O yer aldıgını savunur. ·.Onö göre, büyük
bu baglarnda felsefeye düşenin bilimleri tarihsel geçiş ve dönüşümler, zorunlu
aınaçlar kralhğo 43

olmayıp, olumsal degişmeler; bir top- Bununla birlikte, orta her insan için
lumsal sistemi dogrudan etkileyen çeliş­ aynı olmadıgı gibi, her eylem için de bir
kiler çoklugtınun olaganüstü yoğunlugu­ orta yoktur. Orta, koşullar degiştigi öl-
nun istisnai sonuçlandırlar. Dolayısıyla, çüde, her insana göreli olur. Omegin,
tarihin yanımızda ve bizimle oldugu yemek söz konusu oldugunda, orta, ye-
görüşünün neredeyse dini kesinligine tişkin ve güçlü bir güreşçiyle küçük bir
Marksizmde yer olmamak gerekir. çocuk için farklı olacaktır. Yine de, Aris-
Althusser, kendi tantihümanizmiyle öz- toteles'e göre, aşın uçları açık seçik ola-
nenin tademi merkezileşmesi sürecinin rak gösteren uygun ya da göreli bir orta
doruk noktasını meydana getiren postya- vardır. Buna göre, cesaret adı verilen
pısalalık ve postmodernizm yolunda erdem, korkaklık ile gereksiz ve düşün­
önemli bir kilometre taşı oluşturur. Zira, cesiz atılganlık, cömertlik. müsriflik ile
ona göre, sadece insanın kendi kendisini cimrilik, adalet ise haksızlık yapma ile
gerçekleştirme süreci olarak tarih görü- haksızlıga maruz kalma arasındaki
şünün degil, fakat toplumsal yaşamın dogru ortadır.
temeli ya da kaynagı olarak özerk birey- Öte yandan, bazı eylemler için, bir orta
sel tfail veya aktör düşüncesinin redde- hiçbir şekilde söz konusu olamaz; çünkü
dilmesi gerekmektedir. bu eylemler, dogalan geregi, kendilerin-
altıkhk [İng. subalternation; Fr. subalterna- de her zaman kötüyü ve kötülügü ba-
nndınrlar. Buna göre, kin, lursızlık, ci-
tion; Al. subalternatioıı]. Özne ve yükle mi
ayıu olan iki önermenin niteliklerinin
nayet ve zina kendinde ve kendi başına
ayıu, niceliklerinin farklı olması hali.
kötüdür.
t Aristoteles karesinde alt alta duran altküme [İng. subset; Fr. sous-enseıııble].
önermeler, yani tümel olumlu ile tikel Tüm üyeleri başka bir kümenin üyesi
olumlu ve tümel olumsuz ile tikel olum- olan, başka bir küme tarafından içerilen
suz önermeler altıktırlar. Altıkhk ilişkisi kümeye verilen ad.
amaç [Os. gdye; İng. md; Fr. fin; Al. ende].
söz konusu oldugunda, geleneksel olarak
Genel olarak, ulaşılmak istenen, bir ey-
tümel önermenin tikel önermeyi içerdigi
leme kaynak olan hedef, insaıun bilinçli
düşünülmüştür.
eylemiyle erişmek istedigi erek, reflek-
altın kural [İng. golden rule; Fr. regle d' or].
si! bir davranışı n degil de, iradi bir ey-
Ahlak felsefesinde, birçok filozof tarafın­

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir