cumhuriyet nedir nasıl ilan edildi / Cumhuriyet Neden 29 Ekim de İlan Edildiğini Biliyor musunuz? - Fatih Ortaokulu

Cumhuriyet Nedir Nasıl Ilan Edildi

cumhuriyet nedir nasıl ilan edildi

24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmış, yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığı kabul edilmişti. İkinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasından 2 ay sonra 13 Ekim 1923’de Ankara Türkiye Devleti’nin Hükümet Merkezi oldu.

Artık, mevcut rejimin isminin de bütün açıklığı ile konulması, yeni devletin başkanının seçilmesi gerekiyordu. O güne kadar Devlet Başkanlığı görevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak Atatürk tarafından yürütülmüştü. Diğer taraftan bazı yabancı ülkeler de Lozan Antlaşması’nı onay için Türkiye’deki yeni devlet rejiminin daha açık şekilde belirlenmesini istiyorlardı. Bu sıralarda, 27 Ekim 1923’te İcra Vekilleri Heyeti’nin istifası ve Meclis’in güvenini kazanacak bir kabine listesinin oluşturulamaması da bu soruna ivedi bir çözüm gerektirdi. İşte, iç ve dış şartların doğurduğu bu gelişmeler sonucu 29 Ekim 1923 akşamı cumhuriyet ilân edildi. Bu suretle yeni devletin yönetim biçimi bütün açıklığı ile ismini almış oluyordu.

Cumhuriyetin ilânı ile "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" kuralı, artık devlet yönetiminde, en belirgin şekliyle yerini alıyor; demokrasiye giden yol daha aydınlık olarak çiziliyordu.

Atatürk, cumhuriyeti ilân ederken demokrasinin bütün kurallarının zamanı geldikçe uygulanması görüşünde idi. Türk milletinin, siyasal haklarını dilediği gibi kullanması, memlekette çoğulcu demokrasinin işlerlik kazanması, onun baş amacı idi. Nitekim çok partili döneme geçme ile ilgili Atatürk döneminde yapılan iki büyük deneme, bu hususu göstermektedir; ancak çağdaşlaşmayı amaçlayan büyük devrimlerin yapıldığı bu dönemde, muhalefet partileri iyi niyetlerine rağmen kendilerine katılan gerici çevrelerin, cumhuriyet rejimini devirmek isteyen fırsatçıların da gizli faaliyet odakları haline geldi. Bu suretle şartların henüz müsait olmadığı bir dönemde, çok partili rejim, ister istemez bir süre daha ileriye bırakıldı.

Bu bakımdan Atatürk dönemini ve bu döneme egemen olan tek parti rejimini, Türkiye’yi çoğulcu demokrasiye ulaştırma yolunda gelecek için engelleri ortadan kaldırmayı amaçlayan, bu nedenle halkın siyasal ve sosyal eğitime önem veren bir zaman aralığı olarak yorumlamak gerekir.

Cumhuriyet nasıl ilan edildi?

Türkiye Cumhuriyeti 99'uncu yaşını kutluyor. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk'ta Cumhuriyet'in nasıl ilan edildiğini anlatıyor...

Yayınlanma: 10:15 - 29 Ekim 2022 Güncellenme:

Cumhuriyet nasıl ilan edildi?

Anadolu’nun düşman işgalinden kurtarılmasının ardından TBMM’nin 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i ilan etmesiyle Türk tarihinde yeni sayfa açılırken, “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” sözü de devlet yönetiminde en belirgin şekliyle yerini aldı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla yakılan bağımsızlık meşalesi, Türk milletinin verdiği büyük mücadele sayesinde bir daha hiç sönmedi.

Yeni Türk devletinin varlığı, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile tescillenmiş oldu.

İkinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplanmasından 2 ay sonra 13 Ekim 1923’te Ankara, Türkiye’nin hükümet merkezi oldu. Artık mevcut rejimin isminin de bütün açıklığı ile konulması, yeni devletin başkanının seçilmesi gerekiyordu.

O güne kadar devlet başkanlığı görevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa tarafından yürütüldü. Diğer taraftan bazı yabancı ülkeler de Lozan Antlaşması’nın onayı için Türkiye’deki yeni devlet rejiminin daha açık şekilde belirlenmesini istiyordu.

27 Ekim 1923’te İcra Vekilleri Heyetinin istifası ve Meclisin güvenini kazanacak bir kabine listesinin oluşturulamaması da bu soruna acil bir çözüm gerektirdi.

“YARIN CUMHURİYET İLAN EDECEĞİZ”

Mustafa Kemal Paşa, 28 Ekim 1923 akşamına kadar hükümetin kurulamaması üzerine Çankaya Köşkü’nde arkadaşları için Latife Hanım’a bir sofra hazırlattı.

İsmet Paşa, Ali Fuat Paşa, Halit Paşa, Kemalettin Sami Bey’in de yer aldığı akşam yemeğinde yaşananları Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta şöyle anlattı:

“Gece olmuştu… Çankaya’ya gitmek üzere Meclis binasından ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Paşa’lara rastladım. Ali Fuat Paşa, Ankara’dan hareket ederken bunların Ankara’ya geldiklerini o günkü gazetede ‘Bir Uğurlama ve Bir Karşılama’ başlığı altında okumuştum. Daha kendileriyle görüşmemiştim. Benimle konuşmak üzere geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini, Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa vasıtasıyla kendilerine bildirdim. İsmet Paşa ile Kazım Paşa’ya ve Fethi Bey’e de Çankaya’ya benimle birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya’ya gittiğim zaman, orada, beni görmek üzere gelmiş bulunan Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref Bey’lerle karşılaştım. Onları da yemeğe alıkoydum.

Yemek sırasında: ‘Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz’ dedim. Orada bulunan arkadaşlar, derhal düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim. Yaptığım programın ve verdiğim talimatın uygulanışını göreceksiniz.

Efendiler, görüyorsunuz ki Cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onların da aslında ve tabii olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum. Halbuki o sırada Ankara’da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan Cumhuriyet’in ilan edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar.”

Mustafa Kemal Paşa o gece İsmet Paşa ile 1921 Anayasası’nın bazı maddelerini değiştiren kanun tasarısını hazırladı.

“Türkiye devletinin hükümet şekli cumhuriyettir.” hükmünün yer aldığı tasarı üzerinde TBMM’de yapılan konuşmalardan sonra saat 20.30’da oturuma katılan 158 üyenin tamamının oyuyla Cumhuriyet’in ilanı kabul edildi. Cumhuriyet’in ilanı “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri ve alkışlarla karşılandı.

Böylece yeni devletin yönetim biçimi bütün açıklığı ile ismini almış oldu. Cumhuriyet’in ilanı ile “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” ilkesi de artık devlet yönetiminde en belirgin şekliyle yerini buldu.

Ardından cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi. Yapılan gizli oylamada 158 milletvekilinin tamamının oyunu alan Gazi Mustafa Kemal Paşa, TBMM tarafından yeni Türk devletinin ilk cumhurbaşkanı seçildi. Bunun üzerine kürsüye gelen Mustafa Kemal Paşa, yaptığı konuşmasını, “Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.” sözü ile bitirdi.

Böylece devletin adı ve rejimiyle ilgili tartışmalara son verildi ve devlet başkanlığı konusu çözüme kavuştu. Hükümetin kurulma şekli yeniden düzenlendi.

Buna göre, cumhurbaşkanı başbakanı atayacak, başbakan da bakanlarını seçip cumhurbaşkanının onayına sunacaktı. Bu uygulamayla, Meclis Hükümeti Sistemi yerine parlamenter rejime geçilmiş oldu.

MİLLİ BAYRAM OLARAK KUTLANMAYA BAŞLANDI

İlk hükümeti kurmakla İsmet İnönü görevlendirilirken, Fethi Okyar da TBMM Başkanlığı’na seçildi.

Türk halkı, 29 Ekim gecesi ve 30 Ekim günü Cumhuriyet’in ilanını kutladı. 26 Ekim 1924’te yayımlanan kararname ile Cumhuriyet’in ilanının 101 pare top atışı ve düzenlenecek etkinliklerle kutlanmasına karar verildi.

Karar doğrultusunda 29 Ekim 1924’teki etkinlikler, kutlamaların başlangıcı oldu.

Hariciye Vekaleti, 2 Şubat 1925’te bir kanun teklifiyle 29 Ekim’in bayram olmasını önerdi. Teklif, Meclis Anayasa Komisyonu tarafından incelendi ve 18 Nisan’da karara bağlandı.

TBMM’de teklifin 19 Nisan’da kabul edilmesiyle 29 Ekim, 1925 yılından bu yana “milli bayram” olarak kutlanmaya başlandı.

ANAYASAAtatürkBaşbakanCumhurbaşkanıCumhuriyetFethi OkyarHaberHükümetLatife HanımLozanLozan AntlaşmasıMeclisMustafa KemalMustafa Kemal AtatürkSamiTBMMTürkiye

Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar

Osmanlı’nın son 200 yılında kimi reform girişimleri olmuştu. Ancak bu girişimler daima kurulu sistemi iyileştirmek amacı gütmüştür.

Atatürk, Osmanlı reformcularının aksine, iyileştirme değil devrim istiyordu. Daha Harp Okulu öğrencisi iken “Dava yıkılmak üzere olan bir imparatorluktan önce bir Türk devleti çıkarmaktır” diyordu. Erzurum Kongresi günlerinde hiçbir şey belli değilken Mazhar Müfit Kansu’ya “Zaferden sonra hükümet şekli cumhuriyet olacaktır” diye not ettiriyordu.

Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Kuvayı Milliye’nin stratejisini Nutuk’ta açıkladığı durum değerlendirmesinde; “Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak” demişti...

Atatürk ayrıca uygulamayı “Birtakım safhalara ayırmak, olaylardan ve olayların akışından yararlanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu” diyerek stratejiyi belirtir.

CUMHURİYET KARŞITLARI TEDİRGİN

Milli Mücadele’nin savaşı kazanılmış, Lozan Barış Antlaşması gerçekleştirilmiş, bu arada 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmıştı. Artık Cumhuriyeti ilan etme aşamasına gelinmişti.

1921 Anayasası yetersiz kalıyordu. Yeni bir anayasa tasarısı hazırlığına başlanmıştı. Mustafa Kemal, 27 Eylül 1923 tarihinde Neu Freie Presse gazetesi yazarına yaptığı açıklamada, “Yeni Türkiye anayasasının ilk maddelerini size tekrar edeceğim: ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama yetkisi milletin biricik ve gerçek temsilcisi olan Meclis’te belirmiş ve toplanmıştır.’ Bu iki cümleyi bir kelimede özetlemek olanaklıdır: Cumhuriyet!”

Bu açıklamadan sonra artık Cumhuriyetin ilan edileceğine ilişkin haberler yoğun olarak konuşulmaya başlandı.

Ancak İstanbul gazeteleri Cumhuriyet ilanına karşı çıkıyorlardı. Örneğin, Tanin gazetesi “Cumhuriyet modelinin kabul edilmesinin tehlikeli olacağını” belirtiyordu.

Bu tartışmalar sürerken İsmet Paşa ve 14 arkadaşının “Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara’dır” cümlesini taşıyan tek maddelik yasa önerisi Meclis’te kabul edildi ve Ankara başkent oldu. Bu gelişmelerden Meclis içindeki ve dışındaki Cumhuriyet karşıtları tedirgin oluyorlardı.

SANCILI GÜNLER

Karşıcılar olsa bile bu gelişmeler adım adım Cumhuriyete doğru gidildiğini gösteriyordu.

İşte tartışmaların sürdüğü böylesi bir ortamda, Meclis’te hükümetin oluşması konusunda da çelişkiler ve çekişmeler yaşanmaya başlandı.

Milli Mücadele’de önemli görevler almış, Atatürk’ün yakın arkadaşları Rauf Orbay, Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy’un Cumhuriyet’in ilanına karşı oldukları da biliniyordu.

Ali Fuat Cebesoy, Konya’da bulunan Ordu Komutanlığı’nı tercih ederek Meclis İkinci Başkanlığı görevinden ayrılmıştı. Kâzım Karabekir doğudaki ordunun başına gitmişti.

Başbakan Fethi Okyar, aynı zamanda İçişleri Bakanlığı’na vekâlet ediyordu. Daha rahat çalışmak için İçişleri Bakanlığı’nı bıraktı. 

Böylece iki önemli koltuk Meclis İkinci Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı boşalmıştı.

Atatürk Meclis İkinci Başkanlığı için eski Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk ve İçişleri Bakanlığı için eski Maliye Bakanı İstanbul Milletvekili Ferit Tek’i aday gösterdi. CHP grup toplantısında yapılan oylamada bu adaylar yerine Meclis İkinci Başkanlığı’na Rauf Orbay, İçişleri Bakanlığı’na Erzurum Milletvekili Sabit Sağıroğlu seçildiler.

GÜÇ GÖSTERİSİ

Bu durum aslında, Cumhuriyete doğru yol alan Mustafa Kemal’e karşı bir durdurma, bir güç gösterisi hareketiydi.

Atatürk Nutuk’ta şöyle diyor:

“Oysa ben, Sabit Bey’in Türkiye’nin yeni şartlarına bağlı olarak İçişleri Bakanı olmasını uygun ve yeterli görmemiştim...”

Rauf Orbay ise Lozan nedeniyle başbakanlıktan   istifa etmişti ve 4 Ağustos’tan beri Ankara’ya gelmiyordu. Atatürk, “O makamı ne gibi duyguların etkisinde kalarak hareket ettiği için terke mecbur edildiği bilinmekteydi” diyor.

Başbakan Fethi Okyar da bu çekişmelerden rahatsızdı.

28 EKİM 1923, ÇANKAYA TOPLANTISI...

Tarih gösteriyor ki büyük liderler ortaya çıkan bunalımlardan daima yararlanırlar, krizi kendi amaçlarının gerçekleşmesi için kullanırlar. Atatürk de yaşamı boyunca  krizlerden yararlanmıştır. Bu kez de öyle oldu. 

CHP grubunun aldığı bu tavır üzerine, Mustafa Kemal, 26 Ekim 1923 akşamı Bakanlar Kurulu’nu Çankaya’da toplantıya çağırdı. Görüşmeler sonunda Meclis’i yeni bir kabine oluşturulması yönünde serbest bırakmak için Başbakan Fethi Okyar’ın ve tüm bakanların istifa etmelerine karar verildi. Yalnızca görevinin niteliği gereği Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak istifaların dışında bırakıldı. 

Bu karar uyarınca Fethi Okyar kabinesi ertesi sabah 27 Ekim 1923’te istifasını verdi. Alınan diğer bir karar da şuydu: Başbakan Fethi Okyar ve tüm bakanlar Meclis tarafından bakanlığa tekrar seçilseler bile görev kabul etmeyeceklerdi. 

Bu yeni gelişme karşısında Meclis’teki gruplar kendilerine göre bir kabine oluşturabilmek amacıyla yoğun bir çaba içine girdiler. Ama ne o gün ne de ertesi gün bu girişimlerden de bir sonuç alınamadı. Aslında bunalım, her bakanın ayrı ayrı gizli oy ve salt çoğunlukla Meclis tarafından seçilmesinden doğuyordu.

‘EN KUVVETLİ OLDUĞUMUZ GÜN’

Atatürk, bu bunalımdan yararlanarak Cumhuriyetin ilanını gerçekleştirmek yolunda yürüdü.

Şimdi, bu noktaya bakalım. 28 Ekim akşamı bazı bakanlarla milletvekillerini Çankaya’da akşam yemeğine çağırmıştı. O gece yemekte bulunanlar İsmet İnönü, daha önceki Milli Savunma Bakanı Kâzım Özalp, Başbakan Fethi Okyar, milletvekilleri Ruşen Eşref Ünaydın, Fuat Bulca, Kemalettin Sami Paşa ve Halit Karsıalan Paşa’dan oluşan grupla yemek yenirken Mustafa Kemal vermiş olduğu kararı açıklamıştı: “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!”

“Bunu en kuvvetli olduğumuz bir anda yapalım” diyen kimi misafirlere Atatürk, “En kuvvetli olduğumuz gün bugünlerdir” diye yanıt verdi. 

Konuklar erken dağıldılar. Mustafa Kemal, İsmet İnönü’yü yanında alıkoyarak anayasada yapılması gereken değişiklikle ilgili tasarıyı birlikte hazırladılar. 

Ertesi gün 29 Ekim 1923 Pazartesi sabahı saat 10.00’da toplanan CHP grubunda Bakanlar Kurulu seçimleri ele alınmış ancak soruna yine bir çözüm bulunamamıştı. Bunun üzerine önceki akşam Çankaya toplantısına katılmış olan Kemalettin Sami Paşa, kördüğüme dönüşen sorun için Meclis Başkanı Mustafa Kemal’in görüşünün alınmasını istedi. Önerge kabul edilince gruba gelen Mustafa Kemal, çok kısa konuştu ve kendisine bir saat süre verilmesini istedi. Bu arada Meclis’teki odasına çağırdığı kimi milletvekillerine bulduğu çözümü anlatarak onların desteğini sağlamaya çalıştı. 

‘DOĞAN ÇOCUĞUN ADI’

Grup toplantısı yeniden başladığında kürsüye çıkan Mustafa Kemal, bunalıma yol açan olayın hükümet üyelerinin seçimi nedeniyle ortaya çıktığını anlattı. Sorunun çözümü için bir anayasa değişikliği gerektiğini ve bu konuyla ilgili olarak hazırlamış olduğu önergesini sundu. 

Mustafa Kemal’in önergesi şöyledir:

Anayasanın birinci maddesinin sonuna “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyettir” cümlesi ekleniyordu. 

Meclis cumhurbaşkanını seçecek, cumhurbaşkanı Meclis üyelerinin içinden başbakanı atayacak, başbakan hükümetini kuracak ve Bakanlar Kurulu Meclis’in onayına sunulacak, güven oyu alırsa göreve başlayacaktı. Çağdaş parlamenter sistem getiriliyordu.

KÜLTÜR TEMELLİ CUMHURİYET

Bu önerge üzerine grup toplantısında, Sabit Sağıroğlu, eski valilerden Hazım Tepeyran, Yunus Nadi, Ahmet Vehbi Bolak, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Adalet Bakanı Seyid Bey, Abdurrahman Şeref Bey ve İsmet İnönü söz aldılar.

İsmet İnönü, Yunus Nadi ve Abdurrahman Şeref Bey’in konuşmaları önemlidir. 

Yunus Nadi, “Aslında yeni bir şey yapmıyoruz. Meclis’in kurulduğu 1920’den beri uyguladığımız modele açıklık getiriyoruz. Uygulanan modeli Cumhuriyet olarak ilan ediyoruz.”

İsmet İnönü: “Millet egemenliğini ve kaderini fiili olarak eline almıştır. Bu da Cumhuriyettir. O halde bunu hukuksal olarak dile getirmekten neden çekiniyoruz...”

Osmanlı döneminde Ayan Meclis’i başkanlığı yapmış olan hukukçu Abdurrahman Şeref Bey, şöyle diyordu: “Hükümet şekillerinin burada teker teker sayılmasına gerek yoktur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir dedikten sonra, kime sorarsanız sorunuz bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin.”

Bu konuşmalardan sonra önerge oya sunuldu ve kabul edildi. Cumhuriyet resmen kabul edilmişti. Ardından, Meclis toplantısında Cumhurbaşkanlığı için yapılan oylamaya 158 üye katıldı ve Mustafa Kemal oybirliği ile seçildi. Cumhuriyet ilanı kararı 29 Ekim gecesi saat 20.30’da verildi. Atatürk saat 20.45’te Cumhurbaşkanı seçildi. 

Atatürk, teşekkür etmek için kürsüye çıktı, yaptığı konuşmayı şu cümle ile bitirdi: “Türkiye Cumhuriyeti dünyada işgal ettiği yere layık olduğunu eserleriyle kanıtlayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır.”

Cumhuriyetin ilan edildiği o gece tüm yurda anında telgraflarla bildirildi. Bu karar, tüm yurtta, vilayetlerde 101 pare top atışıyla ve coşkuyla kutlandı. 

Mustafa Kemal, Cumhuriyeti “En büyük eserim” diye açıklamıştır. Montesquieu’den esinlenerek onu bir fazilet, erdemlilik rejimi olarak değerlendirmiştir. 

Atatürk Cumhuriyet modelinin temeline kültürü yerleştirmeye çalışıyordu. Ünlü Onuncu Yıl Söylevi’nde ulusuna seslenirken az zamanda yapılan çok ve büyük işler arasında en büyüğünün “Temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir” diye belirtiyordu. 

ÖĞRETMENLERE SESLENİŞ

Cumhuriyet’i en üstün bir kavram ve değer olarak kabul eden Mustafa Kemal, 30 Eylül 1924’te Erzurum’da yeni yapılan bir caddenin açılış töreninde de bu inancını yansıtmıştır. Belediye başkanı, bu caddeye Gazi Mustafa Kemal Paşa Caddesi adının verilmesi için kendisinden izin istediğinde o, Cumhuriyet Caddesi adının daha uygun olacağını belirtmişti. Söz konusu cadde bugün de o adı taşımaktadır. 

Bilindiği gibi daha sonra Cumhuriyetin laik niteliklerini belirleyen yasalar kabul edildi. 

Halifelik kaldırıldı. Aydınlanma Devrimleri bir bir gerçekleşti.

Atatürk’ün temel amacı çağdaş bir toplum yaratmak, aklı ve bilimi öne çıkarmaktı.

Bu yazımızı özetlemek için 1922’de Bursa’da söyledikleri ile bağlayalım.

“Öğretmen hanımlar ve öğretmen beyler… Ordularımızın kazandığı zafer, sizin için zemin hazırladı… Gerçek zaferi siz kazanacak ve mutlaka başarılı olacaksınız…”


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet bir Kuvayı Milliye kuruluşudur17 Haziran 2023

Anadolu’da Yenigün’den Cumhuriyet’e...7 Mayıs 2023

Demokrasinin gerçekleşmesi iktidarın görevidir24 Nisan 2023



CUMHURİYET NİÇİN ve NASIL İLAN EDİLDİ?

Ankara hükümeti, hiç değilse, saltanatın kaldırılmasından beri zaten cumhuriyetti. Şu halde cumhuriyetin 29 Ekim 1923 tarihinde ilanı neyi ifade ediyor?

Osmanlılar, Cihan Harbi adındaki 4 sene süren bir hengâmenin ardından, asırlardan beri uğramadıkları ve hiç beklemedikleri bir felâkete uğradılar. Pâyitaht İstanbul işgal edildi. O sıralar Osmanlı rejimi, taçlı demokrasi idi. Bu enkaz senesinde tahta çıkan Sultan Vahîdeddin, bu hâdiselerden mesul gördüğü meclisi feshetti. İttihatçı ileri gelenler, müsait vasatta tekrar dönmek üzere yurt dışına kaçtılar. Geri kalanların bir kısmı Anadolu’ya geçti. Bir kısmını ise İngilizler Malta’ya sürdü.

   

         Reisicumhur Mustafa Kemal ve başvekil İsmet

Devletin reisi kim?

Mukavemet hareketlerini teşkilatlandırıp, İstanbul’un müttefiklere karşı elini güçlendirmek üzere ordu müfettişi sıfatıyla Anadolu’ya gönderilen Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da muvakkat bir hükümet kurdu. Seçimler yapıldı ve Osmanlı Meclisi, 1920’de İstanbul’da tekrar toplandı. Mustafa Kemal Paşa, mebus seçildiği halde, istikbalde olacakları bilircesine gitmedi. O, meclisin Ankara’da ve kendi kontrolünde olmasını istiyordu. Yine de mebusların ekseriyeti, Ankara’nın desteklediği şahıslardı. Bunlar, Ankara’nın süfle ettiği Misak-ı Millî denilen ve ülkenin sınırlarına dair bir kararı kabul edince, İngilizler meclisi dağıttı. Mebuslar, Ankara’ya geçti ve yeni meclis 23 Nisan 1920’de burada toplandı. Mustafa Kemal’in istediği oldu. Ankara,  adeta bu meclisin dağıtılması için elinden geleni yapmıştı.

Bekle-gör siyaseti çerçevesinde İngilizler, Ankara’nın yıldızının parladığını görünce,  Malta esirlerini birkaç İngiliz esiri mukabilinde serbest bıraktılar. Bunlar Ankara’ya katıldı. İngilizler, Meclisin Ankara’da toplanmasını ellerinden geldiği halde, engellemediler. Böylece Ankara’da, bir Yeni-İttihatçı hareketi meydana geldi. İngilizler, saltanatın defterini çoktan dürmüştü. Dünyanın dörtte birine hâkim bulunan ve ehemmiyetli Müslüman nüfusa sahip İngiltere, 19. asırda politikasını halifeliğin gücünün azaltılması ve kaldırılması üzerine yoğunlaştırmıştı. Siyasî ibre Ankara’ya dönünce de, Londra, artık desteğini gizlemez oldu.

                             Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa, meclisten çıkarken

Bu devirde Ankara’daki rejim, meclis hükümeti sistemidir. Kabine ve yargı, doğrudan meclise bağlıdır. Mustafa Kemal, İsviçre’de cari bu sistemi, o zamanın şartları çerçevesinde kabullenmiş; ancak bu sistemin otoritesini sınırlayan prensiplerini, çeşitli fırsatları değerlendirerek genişletmiştir. Saltanat kaldırıldığında,  Mustafa Kemal Paşa, hem başkumandan, hem de meclis reisi olarak en güçlü adamdır. Bir yandan Fransız, İtalyan, Rus ve İngilizlerle diyalog yürüterek, cepheyi daraltmış; bir yandan da fırsat düştükçe, muhalif kitleyi tesirsiz hâle getirmeye muvaffak olmuştur.

1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın ilgâsıyla saltanat ve hilâfet birbirinden ayrılarak icrâî salâhiyeti bulunmayan sembolik halifelik tesis edildi. Veliahd Abdülmecid Efendi Ankara’daki meclis tarafından bu makama getirildi. Meclis tarafından hıyânetle suçlanan ve ülkeden ayrılmak zorunda kalan Sultan Vahîdeddin, neşrettiği deklerasyonla anayasa değişikliği sayılan bu kanunun padişahın tasdiki olmaksızın yürürlüğe giremeyeceğini, bu sebeple anayasaya aykırı olduğunu, üstelik saltanat ile hilâfetin birbirinden ayrılamayacağını beyan etti. Böyle bir makamı kabul ettiği için de amcazâdesini kınadı. Artık Ankara, İngiltere ve müttefiklerin tek muhatabı idi. Sulh müzâkerelerine de tek başına katıldı. Ancak halkın, hatta milletvekillerinin nazarında, devletin reisi, İstanbul’daki Halîfe Abdülmecid Efendi idi. Zira İslâm- Osmanlı anayasa hukukuna göre, halife, ruhanî bir makam değil; aynı zamanda devletin reisidir. 

Paşalar komplosu

Öte yandan Mustafa Kemal Paşa’nın giderek tek otorite olduğunu gören ve vaziyetten şikâyetçi olan bazı arkadaşları, bir arayış içine girdiler. Gazi, siyaset üstü bir reisicumhur olsun istiyorlardı. Ama Gazi, onlardan da kurt bir politikacı idi. Biliyordu ki, siyaset üst demek, siyasi işlere karışmamak demektir. Üstelik birini padişah yapan, yarın indirebilir.  Siyasi taban güçlü değilse, meclis ve ordu kontrol edilemiyorsan, başına ne geleceği belli olmaz. Gerçek bir siyasi ihtiras kimse bu formülü kabul edemezdi. Bu sefer o bunlara karşı bir siyasi oyunun içine girdi. Milletvekilliğinde iki vazifenin birleşmesini mahzurlu gördüğünü söyleyerek, hem kumandan, hem milletvekili olan arkadaşlarının vazifelerinden istifa etmelerini istedi.

Bir kısmı askerliği bırakırken; Kâzım (Karabekir), Ali Fuad (Cebesoy) ve Cevad (Çobanlı) Paşaların ordu kumandanlığını tercih etmesi, M. Kemal’i kendine karşı bir askerî komplo kurulduğu vehmine sevketti. Bunlar sonra kumandanlığı bırakıp, milletvekilliğine dönünce, bu sefer siyasî bir komplo kurulduğuna hükmetti. Zira o zamana kadar hep Gazi’nin namzetlerinin bakan seçildiği mecliste, bu defa Gazi’nin namzetleri kaybetti. Hele muhalif kanattan Rauf ve Sabit Beylerin kazanması, Gaziyi çok kızdırdı. Rıza Nur, paşaların diktatörlüğe doğru gittiğini düşündükleri Gazi’yi devirmek için meşru zeminde bir teşebbüse giriştiklerini; ama askerlik yerine meclisi seçerek başta hata ettiklerini söyler.

Muhalifler, giderek güç kazanıyordu. 1923’te seçim yapılmış; ilk meclisteki muhalifler ayıklanarak, Gazi’ye sadık milletvekilleriyle toplanmıştı. Meclis cumhuriyetçi idi; yine de çatlak sesler çıkıyordu. Rauf (Orbay), Refet (Bele) ve Adnan (Adıvar) Beylerin 19 Ekim’de halifeyi ziyareti, bardağı taşırdı.

Nutuk’ta bu hâdiseden hayli tedirgin olduğunu anlatan Gazi, kendisiyle ahenkli çalışacak bir hükümet kurulabilmesi için bir kriz planladı. Önce hayli yıpranan başvekil Fethi Bey’in ve Fevzi Paşa dışındaki bakanların istifasını aldı. İleri gelen muhaliflerin şehir dışında olduğu 28 Ekim gecesi, Çankaya’da kendisine sadık yedi kişiyle toplandı. Ertesi günü hükümetin kurulmasını engelleyici konuşmalar yapmalarını istedi. Hepsi dağılınca, İsmet Paşa kaldı. Ona, cumhuriyetin ilanına dair kanun teklifini yazdırttı.

Otoriterleşme

29 Ekim sabahı, olup bitenlerden habersiz meclis toplandı. Ama bir türlü ekseriyetin desteğini alabilecek bir hükümet listesi hazırlanamadı. Kime gidildiyse, önceden tenbihli oldukları için kabul etmediler. (O zaman bakanları, meclis seçerdi.) Meclis, son çare Gazi’ye müracaat etti. O da, kanun teklifini meclise verdi. Buna göre, rejimin adı cumhuriyet olarak konuluyor; başvekili seçme salahiyeti reisicumhura; vekilleri (bakanları) seçme salahiyeti de başvekile veriliyordu.

Meclis, teklifi geceleyin düşük bir oyla kabul etti; 328 mebustan, 158’i evet demişti. Anayasa değişikliğinin üçte iki ekseriyetle yapılabilmesi hükmü, burada da tatbik edilmemişti. Yakub Kadri’ye göre, mebusların derdi cumhuriyet değil; otoriterleşme ile idi. Basın, cumhuriyetin alelacele ilanına şaşırmıştır. Ancak böylece hem muhalifler sindirilmiş; hem de halifeye haddi bildirilmiştir. Birkaç ay sonra halifelik tamamen kaldırılacak; rejim teminat altına alınacaktır.

 

Karagöz mizah mecmuasında cumhuriyetin ilanına dair karikatür

Gazi, reisicumhur seçilerek kendisine istisnaî salâhiyetler tanındı. Artık,  padişahları bile kıskandıracak şekilde, devlet, hükümet, meclis ve parti reisi olarak, memleketin en yüksek iktidarına sahip pozisyona geldi. Gerçi zihnindeki sistemin öteden beri cumhuriyet olduğu söylenir. Bir Enver Paşa gibi, harbiye nâzırı ve padişah damadı olma teşebbüsleri nazara alındığında, buna pek ihtimal verilemezse de, 1923’de ilan edilen rejimin demokratik bir sistem olduğu da söylenemez. Sultan Hamid istisna edilirse, son asırdaki Osmanlı padişahlarının rolü, modern dünyadaki siyaset üstü devlet reislerinden ileri geçmez. Halbuki cumhuriyet hükümetleri, hep sınırsız güce sahip olmuşlar; şatafatlı hayatlarıyla, padişahları gölgede bırakmışlardır.

Bir yerde monarşi kaldırılırsa, orada otomatikman cumhuriyet rejimi kurulmuş demektir. Türkiye’de saltanatın kaldırıldığı 1 Kasım 1922 ile cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 arası, adı konmamış (fiilen) bir cumhuriyet olmakla beraber, aynı zamanda bir bekleme veya geçiş devresidir. 29 Ekim 1923’te hem rejimin adı konmuş; hem de tek adam iktidarı kanunlaştırılmıştır.

 

Hakimiyet-i Milliye gazetesinin cumhuriyetin ilanını haber veren 30/X/1923 nüshası

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır