yandım ya resulallah / Cemalinle ferahnâk et Ki yandım Ya Resulallah - Misafir Kalem (K), Yeni Mesaj

Yandım Ya Resulallah

yandım ya resulallah

Şarkıya Göre

Tweet

Beğen3

Gönül hun oldu şevkinden boyandım ya Resulallah,
Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah,
Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah,
Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah,
****
Ya Rasulallah yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen,
Muazzam bir sehasın sen, dilersen ruhnumasın sen,
Habib-i Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa&#;sın sen,
Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah,
****
Gül açmaz çağlayan akmaz ilahi nurun olmazsa,
Söner âlem, nefes kalmaz felek manzurun olmazsa,
Firak ağlar, visal ağlar ezel mesturun olmazsa,
Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah,
****
Erir canlar o gül buy-i revan bahşın hevasından,
Güneş titrer yanar didarının bak ihtirasından,
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından,
Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah,
****
Susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam,
Yanar dağlar yanar bağrımda ummanlardan nem duymam,
Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam,
Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah,
****
Ne devlettir yumup aşkınla göz rahında can vermek,
Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek,
Sönerken gözlerim, asan olur ahında can vermek,
Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah,
****
Boyun büktüm perişanım bu derdin sende tedbiri,
Lebim kavruldu arşından döner payinde tezkiri,
Ne dem gönlün murad eylerse, taltif eyle kıtmiri,
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah,
****
Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen,
Muazzam bir sehasın sen, dilersen ruhnumasın sen,
Habib-i Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa&#;sın sen,
Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah,
****
Ne devlettir yumup aşkınla göz rahında can vermek,
Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek,
Sönerken gözlerim, asan olur ahında can vermek,
Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah,

Sadi Özmen

Sadi Özmen

Sitemizde sanatçıya ait toplam 7 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Sitemizde

  • Toplam Şarkı Sayısı
  • Toplam Sanatçı Sayısı
  • Toplam Dinlenme
  • Bugün Dinlenen Şarkı Sayısı
  • Toplam Yorum Sayısı

En Son Eklenen İlahilerimiz

DAHİLEK YA RESULALLAH

Gönül hûn oldu şevkinden boyandım ya Rasulallah
Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Rasulallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Rasulallah
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

Yanar kalbe devasın sen bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehasın sen dilersen runümasın sen
Habib-i Kibriyasın sen Muhammmed Mustafasın sen
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

Gül açmaz çağlayan akmaz ilahî nurun olmazsa
Söner âlem nefes kalmaz felek manzurun olmazsa
Firak ağlar visal ezel mesrurun olmazsa
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Rasulallah
Erir canlar o gül buy-ı revan bahşın hevasında
Güneş titrer yanar didarının bak ihtirasından
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

Susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben mass eylesem duymam
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

Ne devlettir yumup aşkınla göz rahında can vermek
Nasib olmaz mı Sultanım Haremgâhında can vermek
Sönerken gözlerim âsân olur âhında can vermek
Cemalinle ferahnâk et ki yandım ya Resulallah
Boyun büktüm perişanım bu derdin sende tedbiri
Lebim kavruldu aşkından döner payinde tezkiri
Ne dem gönlüm murad eylerse taltif eyle kıtmiri
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Rasulallah
İki cihan güneşi Hz. Muhammed (s.a.v.) için Türk edebiyatında sayısız naat yazılmıştır. 

Bu naatların içinde dikkat çekenlerden biri de Yaman Dede’nin şiiridir. Dahilek ya Rasulallah, “Sana sığındım ey Allah’ın Rasulü!” demektir.

Gönüller sultanı Mevlana’nın meşhur çağrısının yankı bulduğu bir gönül eri Yaman Dede… Gayrimüslim bir aileden doğmasına rağmen, Müslümanca bir hayat süren ve gizlemek mecburiyetinde kalmış.
Hukuk Fakültesini bitirip 20 sene avukatlığın ardından öğretmenlik yapan bu yürekli insan Galata Mevlevihanesinde kendisini yetiştirir. Doğduğunda Diyamandi adı verilen Yaman Dede İslamla müşerref olduktan sonra adını da “Mehmed Abdülkadir Keçecioğlu” şeklinde değiştirir.

Yukarıya aldığımız naatın ilk mısrasında şair, soyut bir kavram olan gönlüne, somut bir şekil vermiştir. “Gönül, hun oldu.” Gönlün kan olması şiddetli ıstırapların, çekilen acıların beyanı için söylenmiş bir sözdür. Hz. Muhammed’i özlemekten yahut hiç olmazsa ona olan sevgisini yıllarca dışa vuramamaktan kaynaklanan bir ruh hâlini dile getiriyor bu mısra. Peygamberine olan hasret ateşi, içinde o denli birikmiştir ki bu ateşi bir yanardağın sıkışan lavların püskürmesi şeklinde dışa vuruyor. Şair hasret yangınını cehennem ateşi ile aynı şiddette görüyor. Zaten ruhlar âleminde bile kendisini sadece bir “feryat”tan ibaret gören şair Ona kavuşup güzelliğini görmek suretiyle rahata erebileceğini anlatıyor. Çünkü o, yanan kalbi serinletir; dert çeken yüreklere bir şifadır. Maddi ve manevi anlamda muhtaç olanlara cömertçe davranır. Çünkü O, Habibi kibriyadır. O, Muhammed Mustafa’dır.

Üçüncü kıtada şair, Hz. Muhammed (s.a.s) ’in dünyanın yaratılışına sebep olma özelliğini dile getiriyor: “Ey Muhammed (s.a.v) senin ilahî nurun dünyaya ışık salmasa gül açmaz, sular akmaz; bakışlarını bu dünyadan çevirecek olsan dünya yok olur; hayat yok olur; hayat diye bir şey olmazdı. Eğer sen olmasaydın bu dünya olmazdı. Ezel ve ebed olmazdı. Ayrılık veya kavuşma diye bir şey olmazdı.” Şeklindeki ifadelerle “Levlâke levlâk lemâ halaktül-eflâk” sözüne telmihte bulunuyor.

Dördüncü kıtada peygamberimizin mübarek vücudu ile terlerinin gül koktuğunu hatırlatan şair, duyabilene, hayat bahşeden o gül kokusunu alan bir insanın duygusuz kalamayacağını ifade ediyor. Bu kıtada, sıcak bir havada güneşe bakıldığı zaman onun titremiş gibi görünmesini şair, farklı bir şekilde yorumlamak suretiyle hüsn-i talil sanatı yapıyor. Şair, güneşin bu titrer gibi görünüşünü ve yakıcılığını Peygamber Efendimizin yüzünü görme hasret ve şevkine bağlayarak, son nefesinde bile ona olan hasretini dile getireceğini anlatmak istiyor.

Susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben mass eylesem duymam
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah

Peygambere olan sevgi yoğunluğu daha doğrusu aşk, şairde öyle bir hâl almıştır ki dış dünyada olup bitenler onu zerrece etkilemez. Ne soğuk üşütür; ne sıcak yakar. Yanan çöllerde susuz kalsa, bu çöllerde can verecek olsa bile elem duymayacağını söyleyen Yaman Dede, bağrında yanan ateşin dış âlemdeki ateşten daha şiddetli olduğunu söylüyor. Öyle ki içindeki ateş bir yanardağ misalidir. Yanardağın fışkıran lavların yanında, çöl sıcağının hükmü olamaz. Bu yağıyla birlikte hasretin ifadesi olan ağlayış ve gözyaşları da ummanlardan daha çoktur. Ummanlar onun gözyaşları yanında ancak bir “nem” mesabesindedir.
Ateş ve su birbirine zıttır. Şair her ikisinin de kendisinde bulunduğunu söylüyor. Bu iki kavram birbirlerine karşı etki etmeyecek derecede kuvvetlidir. Yani hem ateş hem de su bir arada ve ikisi de varlığını muhafaza edebiliyor. Gökten alevler yağsa ve o alevleri emse bile hissetmeyecek derecede bir yangın içine düşmüştür. Şiddetli sevginin sonu cünun (delilik) hâlidir. Bu kıtada “Mecnun” mazmunu vardır. Mecnun da Leyla’nın aşkından dolayı insanlardan uzaklaşıp, kendisini vahşi bir çölün ortasına bırakıyor. Dışarıdaki çöl sıcağı Mecnun’u hiç etkilemiyor; vahşi hayat da… Zira içinde bulunduğu ruh hâli onun dış dünyadan kopmasına sebep olmuştur. Yani dış âlemdeki olup bitenler onu ilgilendirmeyecek durumdadır. Yalnız, Fuzuli'nin Leyla ve Mecnun’unda, Mecnun:

Ya Rab bela-yı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belayı aşktan etme cüda beni

Diyerek sevgisinin çoğalması, daha doğrusu derdinin artması için dua eder. Çünkü âşık o hâl ile vardır. Yoksa adı sanı silinecektir. Sevgiliden gelen bela ise âşığa minnettir. Derdin çoğalması âşıklığın payesini artırır. Yaman Dede ise bütün sıkıntıları, ateşleri, çölleri, yangınları hiçe sayılmasına rağmen yine de yandığını ve artık ferahnak olmak istediğini söylüyor. Bunun için Hz. Muhammed’den imdat diliyor, ona sığınıyor.

Âşık, bir pervane misali alevde yok olmayı arzular. Bu, sevginin en şiddetli noktasıdır. Kendini sevdiği varlıkta yok etmek… Bunun tasavvuftaki ifadesi “fenafillah” (Allah'ta yok olmak) tır.

Altıncı kıtada şair, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yolunda can vermenin büyük bir mutluluk olacağını ifade ediyor. Peygamberimizin kabri başında ölümü diliyor. Ve yine son nefeste Allah ve Rasulünün adıyla yani “Kelime-i Şehadet” getirerek can vermenin kolay ve güzel olacağını söylüyor.
Son kıtada şair niyazda bulunuyor. Derdin dermanı Hz. Muhammed’dir. Ona olan susuzluktan dudakları yanmış, kavrulmuştur. Onun ayağının ucunda zikredip, dolanıp durmaktır. Kendisini sahibine yaranmak için ayak ucunda türlü hareketler yapan bir köpeğe benzeten şair, ondan bir işaret bekler. Bir iltifat görse hemen yanına koşacaktır.

Yaman Dede’nin şiirine bir de şekil açısından bakalım:

Yanar kalbe devasın sen
Bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehasın sen
Dilersen runümasın sen
Habib-i Kibriyasın sen
Muhammed Mustafasın sen
Cemalinle ferahnak et
Ki yandım ya Rasulallah

YAMAN DEDE

G&#;n&#;l H&#;n Oldu Şevkinden

Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Rasûlallah
Nasıl bilmem bu nîrâne dayandım yâ Rasûlallah.
Ezel Bezmi’nde dinmez bir figândım yâ Rasûlallah
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallâh.

Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen, dilersen rû-nümâsın sen
Habîb-i Kibriyâ’sın sen, Muhammed Mustafâ’sın sen
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah.

Gül açmaz, çağlayan akmaz, ilahî nûrun olmazsa
Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa
Firâk ağlar, visâl ağlar, ezel mesrûrun olmazsa
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah.

Erir canlar o gül-bûy-i revân-bahşın nevasından
Güneş titrer, yanar dîdârının bak ihtirasından
Perîşân bir nazâr inler hayâtın müntehasından
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah.

Susuz kalsam yanan çöllerde, can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummânlarda nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve masseylesem duymam
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah.

Ne devlettir yumup aşkınla göz, râhında can vermek
Nasîb olmaz mı Sultânım, haremgâhında can vermek
Sönerken gözlerim âsân olur âhında can vermek
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah.

Boyun büktüm perîşânım, bu derdin sende tedbiri
Lebim kavruldu âteşten, döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlün murâd eylerse taltîf eyle Kıtmîri
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah.

(Yaman Dede)

İki cihan güneşi Habîb-i Kibriyâ’nın aşkıyla, hasretiyle yanan bir âşığın, Yaman Dede’nin feryâdı bu naat-ı şerif. Efendimiz s.a.v.’in mübarek isimleri anıldığında eli ayağı dökülen, gözyaşlarını tutamayan, O’nun cemâlini görme iştiyâkıyla her dem yanıp kavrulan ve yangınını sadece şiirleriyle değil, her hâliyle belli eden bu Peygamber sevdâlısına talebeleri ve dostları “Yanan Dede” derlermiş bu yüzden. Hakikaten öylesine yanan bir âşıktır ki, ’de 75 yaşında iken vefatına, bir türlü düşürülemeyen yüksek ateşi sebep olmuş. Başka şiirlerinde “Yanmaktır Efendim biricik çâresi aşkın” diyen, “Yak sînemi âteşlere, efgânıma bakma!” diye yakaran Yaman Dede’nin duasına icabet buyurulmuş anlaşılan. Yahya Kemâl Beyatlı, Yaman Dede’nin ismine ve Rum kökenli bir mühtedî oluşuna da işaretle, Rasûl-i Ekrem s.a.v.’e duyduğu yaman aşkın Anadolu Müslümanları nezdinde ona kazandırdığı itibarı şöyle ifade etmiş: “Yüz sürdü gerçi pâyine çok müslüman dede / Mollâ-yı Rûm görmedi bundan yaman dede”.

Manzûmenin bütün Peygamber âşıklarının hislerine tercüman olan, gönüllerine tesir eden yakıcılığı, şairin ifade kudreti yanında, yaşanmışlığından da kaynaklanıyor. Yaman Dede’yi tanıyanlar biliyorlar ki o, şiirlerinde dile getirdiği ateşle hayatı boyunca yanmıştır. Dolayısıyla şairini tanımadan sırf metinden hareketle bu naatin bütün mısralarına sinmiş samimi bir aşkı şerh etmek mümkün değil. Yine de biz Yaman Dede’nin hayat hikâyesini biraz sonraya bırakıp, şiirinde neler söylediğine kulak verelim.

Hazret manzumesine “sana sığındım ey Allah’ın Rasûlü” manâsına “Dahîlek yâ Rasûlallah” başlığını koymuş. Çünkü Efendimiz s.a.v.’e kavuşma, O’nun cemâliyle müşerref olma iştiyakının şiddetine rağmen maksadına ulaşamamanın mahrumiyetiyle kan ağlamakta, Rasûl-i Ekrem s.a.v.’den medet ummaktadır. Gönül hûn olmuş, yani kanla dolmuş; vücudu baştan ayağa kana boyanmıştır. Bu nîrâna, bu ayrılık ateşine şimdiye kadar nasıl dayandığına kendisi de şaşmaktadır. Halbuki o daha Bezm-i Ezel’de Habîb-i Kibriyâ’ya âşık olmuş, o vakitten beri dinmeyen feryâd u figanlarla hasretini dile getirmiştir. Ancak Âlemlerin Efendisi’nin cemâlini görmekle bu ezelî hasret ateşi dinecek, âşığın yanan gönlü ferahlayacaktır. Şairin Rasûlullah s.a.v.’e iltica ile “cemâlinle ferahnâk eyle” niyazı bunun içindir. Çünkü O, yanan kalbe devadır. Yegâne şifa imkânıdır. Cömertliğine, keremine nihayet yoktur. O, Cenâb-ı Kibriyâ’nın Habîbi, en sevgili kulu, insanlar arasından seçip gönderdiği Nebiy-yi Zîşân’ıdır. Dilerse lutfedip âşıklarına mübarek yüzünü gösterir. O, kâinatın varlık sebebidir. Nûr-ı Muhammedî olmasaydı güller açmayacak, çağlayanlar akmayacaktı. O’nun nuru feleklere aksetmeseydi âlemler sönecek, nefes alıp veren hiçbir canlı kalmayacaktı. İman edenlerin geçici bir ayrılıktan sonra O’na kavuşacakları vaadinin ezelî sevinci olmasa, firak da vuslat da manâsını kaybederek ağlayacaktı.

Yaman Dede’nin naati besteyle okunan kısımdan daha uzundur ve ilerleyen kıtalarda şunlar söylenmektedir: Hz. Peygamber s.a.v.’in hayat bahşeden gül kokulu esintisi canları eritecek kadar güzeldir. O’nun dîdârına tutkunluğundandır ki güneş titreye titreye yanmaktadır. Artık hayatının sonuna geldiğini hisseden şair de güneş gibi yanmakta ve perişan bir halde hâlâ Efendimiz s.a.v.’in cemâlini görmek için niyazda bulunmaktadır. Hasret ateşi öyle şiddetlidir ki, sanki bağrında yanardağlar yanmaktadır. Okyanuslar onu söndürmek bir yana, bir ıslaklık hissi dahi veremeyecek kadar yetersizdir. Göklerden alevler yağsa ve şairin içine dolsa, hasret ateşinin şiddetinden bu alevlerin tesirini duymayacaktır bile. Hasret ateşinin elemi, güneşten kavrulan çöllerde susuzluktan ölmekte olan birinin yaşadığı elemle kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Yine de şikâyetçi değildir âşık. Zira o, Rasûlullah s.a.v.’in yolunda, O’nun aşkıyla can vermeye teşnedir. Sultân-ı Enbiyâ’nın haremgâhında, son nefesi O’nun zikriyle vermek gibi güzel bir ölüm, ne büyük saadettir!

Naatinin sonunda boynunu büküp hâlini bir kere daha arz eder İki Cihan Serveri’ne. Perişandır. Efendimiz s.a.v.’in ayağına düşmüş, her nefeste O’nun ism-i şerîfini söyleyen dudakları hasret ateşiyle kavrulmuştur. Ashâb-ı Kehf’in Kıtmîri gibi Rasûl-i Ekrem’in kapısında, O ne vakit murat eylerse o zaman lütuf ve keremine nâil olmayı ummaktadır. Beklediği lütuf, naat boyunca tekrarladığı gibi Efendimiz s.a.v.’in cemâlini gösterip âşığının yürek yangınını dindirmesi, gönlünü ferahlatmasıdır.

Böyle bir aşk hiç şüphe yok ki kâmil bir imanın alâmetidir. Nitekim Rasulullah s.a.v. bir hadis-i şeriflerinde, “Sizden biriniz beni kendi nefsinden, annesinden, babasından, çocuklarından ve diğer bütün insanlardan daha çok sevmedikçe kâmil manâda iman etmiş olmaz.” buyurmuşlardır. Zoraki bir muhabbet değildir bu. Zira Hâtem’ül-Enbiyâ Efendimiz s.a.v.’i tanıyıp da sevmemek imkânsızdır. O, insanların en güzeli, en mükemmeli, en hayırlısı, en yücesidir. O’nu Âlemlerin Rabbi sevmiş, melekler sevmiş, mümin ve müttaki kullar sevmiş, hatta O’nu Uhud dağı sevmiş, Mescid-i Nebevî’de hutbe okurken sırtını yasladığı hurma kütüğü sevmiştir. Böyle aşk derecesindeki bir sevgi yahut muhabbet iddiadan ibaret kalmamalı, ispat edilmelidir. İspat ise sevilene mutabaatla olur. O’nu her an hatırlamakla, hep huzurunda imiş gibi edebe riayetle olur. Mahşerde O’nun sancağı altına toplanabilmek, cennette O’nun komşuluğuyla nimetlenmek için dünya hayatını istikâmet üzere yaşamakla olur. O’na Sahabe-i Kirâm Efendilerimiz gibi sadâkatla, itaatla, tam bir teslimiyetle bağlanmakla olur.

Yaman Dede böyle biridir. Ebû Hüreyre r.a.’den gelen bir hadis-i şerifte Yaman Dede gibi Peygamber âşıklarının alâmetlerine şöyle işaret buyurulmuştur: “Ümmetim içinde beni en çok sevenlerden bir kısmı benden sonra gelenler arasından çıkacak; onlar mallarını ve ailelerini fedâ pahasına beni görmeyi arzulayacaklardır.” Şimdi Yaman Dede’nin hayat hikâyesini hatırlayıp bu nebevî tarife ne kadar uyduğunu beraberce görelim:

Kayseri’de Ortodoks mezhebine bağlı Hıristiyan Rum bir ailenin çocuğu olarak ’de dünyaya gelir. Adını “Diyamendi” koyarlar. Daha sonra taşındıkları Kastamonu’da Rüştiye Mektebi’ni, yani şimdiki ortaokulu okurken Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin tesiriyle ilk iman tohumları düşer kalbine. Muaf olduğu halde İslâm ilmihali ve akâidi derslerine girer. Âyet ve hadisleri ezberlemekte, aruzla hikemî şiirler yazmaktadır. Arkadaşları ona “Yamandi Molla” diye hitap etmektedir. Liseden sonra İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirmiş, yirmi yıla yakın devlet hizmetinde bulunduktan sonra vefatına kadar serbest avukat ve gönüllü öğretmen olarak çalışmıştır. Çoktan müslüman olmuştur ama ailesini üzmemek, onları Patrikhâne’nin tepkisinden korumak için ihtidasını kırk yıl boyunca açığa vurmamıştır. Kırk yıl boyunca oruçlarını gizli gizli, çoğu zaman sahursuz veya iftarsız tutmak zorunda kalmış; namazlarını kendi muhitinden uzak semtlerin kuytu mescidlerinde kılmıştır. Fakat artık gözyaşlarıyla kendisini ele veren Peygamber aşkını, iman ve ihlâsını daha fazla gizleme imkânı kalmamıştır.

’de Mehmet Abdülkadir ismini alarak müslüman olduğunu ilân ettiğinde ailesi kıyamet koparır. Patrikhâne nikâhını geçersiz sayar; eşinden ve çok sevdiği kızından ayrılmak zorunda kalır. Evini, sahip olduğu bütün malını mülkünü ailesine bırakmış, sadece ceketini alarak soğuk bir kış gecesi nereye gideceğini bilmeden kendisini sokağa atmıştır. Avukatlık bürosunda mahrumiyet içinde yaşamaktadır ama artık orucunu ve namazını gizlemek zorunda olmadığından mutludur. İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde ve Yüksek İslâm Enstitüsü’nde Farsça okutmakta, talebelerini yeni ve büyük ailesinin çocukları olarak görmektedir.

’de O’nun için bir yangın yeri olan dünyadan göçüp gider. Allahu a’lem, medfun bulunduğu Karacaahmet’te, Efendimiz s.a.v.’in, Allah ve Rasûlü’nü sevenlere verdiği, “Kişi sevdiğiyle beraberdir” müjdesinin tahakkukunu beklemektedir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası