tacikistan türk mu / Türkiye Vizesi, İkamet ve Çalışma İzni

Tacikistan Türk Mu

tacikistan türk mu

Türk Devletleri Teşkilatı'ndan Kırgızistan ve Tacikistan'a müzakereyle çözüm çağrısı

Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Genel Sekreteri Baghdad Amreyev, Kırgız-Tacik sınırındaki silahlı çatışmaya ilişkin açıklama yaptı.

Kırgız-Tacik sınırındaki durumla ilgili endişesini dile getiren Amreyev, silahlı çatışmaların derhal durdurulmasını istedi ve barışçıl çözüm ve durumun diplomatik müzakereler yoluyla istikrara kavuşturulması çağrısında bulundu.

"Türk Devletleri Teşkilatı olarak sivillere karşı silah kullanımını kınıyoruz." diyen, Amreyev, iki komşu ülkenin sınırında tansiyonun daha da tırmanmaması için gerekli tedbirlerin alınması çağrısını da açıklamalarına ekledi.

Amreyev, Kırgızistan'ın duruma barışçıl çözüm bulma çabalarına da desteğini ifade etti.

Kırgızistan ile Tacikistan arasında karşılıklı anlayış, saygı, iyi komşuluk ilişkileri ve bir arada yaşama iradesine dayalı diyaloğu memnuniyetle karşıladıklarını vurgulayan Amreyev, "Müzakereler sonucunda iki tarafın karşılıklı güvenin güçlenmesine ve muhtemel çatışmaların önlenmesine vesile olacak gerekli adımları atacağını umuyoruz." değerlendirmesini yaptı.

Kırgızistan ve Tacikistan vatandaşları arasında 27 Ocak'ta çıkan gerginlik sınır muhafız askerleri arasında çatışmaya dönüşmüş, gece yarısı sınırda tam ateşkes konusunda anlaşmaya varıldığı açıklanmıştı.

Bin Yılı Aşkın Karşılaşma ve Etkileşim: Türk - Tacik Kimliğinden Azeri – Fars Kimliğine Doğru Yozlaşma


        Giriş


        İran’da Türk ve Fars başlıklı çalışmamızda Türklerle Taciklerin ne kadar yakın ve rakip dost olduklarını ve hâlâ bir birlerinden ayrılmamış bir elmanın yarısı olduklarını ele almaya çalışmışızdır. Bu iki rakip dost diyebileceğimiz Türklerle Tacikler son bin yılı aşkın dönemde İran ve Maveraünnehir’de rakipsiz güçler olarak en aktif unsurlar olmuş ve hâlâ egemen sınıf olduklarını söyleyebiliriz. Azerileştirilmek istenilerek küçültülmesi planlanan Azerbaycanlılarla Farslaştırılmak istenilerek büyütülmesi amaçlanan Tacikler, yüzyılardır evli olarak ülkenin bütün askeri, siyasi, dini, ekonomik, ticari vb. alanlarında en büyük güç olmak yanı sıra rakip ve ortak dost olmuşlardır. Çalışmamızın sonunda ise İran’da son 20 yılda başkaldıran Türk kimliğine dayalı Milli hareketin niceliğine ve içeriğine değinerek bu hareketin İran’daki diğer halklara ait kimlik arayışı hareketlerinden ne kadar farklı olduğunu ele almışızdır.


        İran Türklerinin İran’daki durumları istenilen açıdan ister ekonomik, ister siyasal, ister bilimsel, ister kültürel, ister milli ve toplumsal olsun asla diğer halklarla kıyaslanmayacak kadar faklıdır. Biz, bin yılı aşkın bir süredir ki İran platosunda bu Türk ve Tacik unsurlerının meydana geldiğini görmekteyiz. Bu iki unsurun ikisi de Doğudan – Türkistan, Maveraünnehir ve Horasan’dan kalkarak İran platosunda kendi egemenliklerini kurmuş ve garantiye almışlardı. Bu iki ünsurun Türk ve Taciklerin (Şimdiki Fars dillilerin) egemenlikleri sürekli biçimde bu bin yılı aşkın dönemde devam etmiştir. 


        Bu iki unsur ülkede kendi egemenliklerini kurduktan sonra Lor, Tebreri, Hurami, Tat, Gilek gibi yerli halklar bütün erklerden uzaklaştırılmışlardı. 1 Yerli azınlıklar kendi bölgelerinde kendi yarı egemenliklerini sürdürmeye çalışmışlardı. Merkezî Türk otoritesi güçlü olduğunda ona tabi olmuş ve haraç ödemişler, merkezi otorite zayıfladığında ise kendi egemenliklerini güçlendirmeye çalışmışlardı. Bu bin yılı aşkın sürede sadece Gilekler tarafından Gilan’da Albuye ve Şiraz bölgesinde Zendiye Lorlar tarafından kısa süreliğine egemen olmuşlardı. Bu egemenlikler de ülkenin küçük bir bölgesinde kısa zaman eşiğinde mevcut olmuştur. Diğer bütün süre, Tacikleri yanında bulunduran Türkler egemen olmuşlardı ve yerli halkları her şeyden uzaklaştırmışlardı. Bu iki unsur, Türklerle Tacikler (şimdi Farslar) büyük Horasan’dan gelerek bu bölgede kendi kültür ve dillerini egemen etmişlerdi. Türkler Orta Asya ve Horasan’dan, Tacikler ise günümüz Tacikistan, Afganistan ve Horasan’dan ülkemize gelmişlerdi. Taciklerle Türklerin ortak birleşik merkezleri Horasan olarak bilinir. Oradan tüm İran’a dağılmışlardı. Taciklerin konuştuğu dil (şu an Farsça denilen Dil), hakimiyet tarafından başka yerli halklara dayatıldığı için İsfahan, Şiraz, Kirman ve diğer bölge Pehlevi halkları da Tacik dilini benimseyerek kendi dillerini unutmuşlardı.


        İran’ın son bin yıl tarihi bu iki ünsur arasında egemenliğin paylaşılmasına dair bir kanıttır.


        Türk sultanları sarayları, dövüşçü Türk komutanlar ise orduyu yöneten üst düzey yetkililerken Tacikler ise onların elaltısı olarak yazı işleri müdürlüğünde bulunmaktaydılar. Bunun için de bu bin yılı aşkın bir sürede sarayda, devlet organlarında ve orduda çok az Lor, Beluç ve diğer azınlıklara ait temsilci görebilirsiniz. 


         yüzyıl başlarından itibaren İranda Saray sultanları ve Ordu Komutanları seviyesinde Türkler kendilerine tabi olan Tacik (Pehlevi dilini unutan, Tacikceyi ‘Farscayı’ ana dili olarak benimsemiş Horasan’lı İsfahanlı ve Şirazlı) bürokratlar ilk kez olarak Türk diline dayalı Şii mezhebini Safevi devletinin resmî hukuki ideolojisine çevirdiler. Bu ideolojik yaklaşım, günümüz İran’ın ve İranlılığın ideolojik ve kimlik yapısını oluşturmuştur. Bu ideolojik yapı Iranlılık kimliğini ortaya çıkardı. Şiileştirilmiş Türkler, kendi Sünni Türk soydaşlarıyla, onlara tabi olan Tacikler (günümüz de Farslar) ise Afganistan ve Tacikistan bölgelerinde bulunan Deri ve Tacik akrabalarıyla mesafe açmaya başladılar. Devlet siyasetinde her şey Türk dilli Şiilik üzerinden kurgulanmaya başladı. 


        Bugün Safevi devleti hem İran Türkleri tarafından hem de Tacik (Fars)ler tarafından kurucu bir başlangıç olarak kabul görülmektedir.2 Belki de günümüz Tacik-Fars ve Türk-Azerbaycan yozlaşmasının veya dönüşmesinin temel taşları o dönemde koyulmuştur. Çünkü Şiilik üzerinden yaklaşan Safevi Türk devleti kendi sünni soydaşlarıyla uzun süre savaşlarda oldu. Aynı zamanda onlara tabi olan Tacikler de tüm bağlarını Afganistan ve Tacikistandaki akrabalarıyla koparmış oldular. Bu Şiilik kimliği o kadar derin etki bırakmış ki defalarca Sünni Türkler Tebrizi, Sünni Tacik Afganlar ise İsfahanı defalarca basmışlar. Bu kültürel ve mezhepsel kopuş İran toplumunu ve hatta bölgedeki Türk devletlerini o kadar etkilemiştir ki uzun süre bölgedeki sorunlar bu yaklaşımla yozulmaya başlamıştır. Şuan ister istemez Şiilik İranlıların kaderi haline gelerek, onların kimliklerinde derin izler bırakarak onları bir bütün halinde tutmuştur. Türkler Şiilik açısından yaranan kopukluklar yüzünden diğer Türklerle uzlaşmaz hale gelmişler. 


        Bunun için de bugün hem Türkler hem de Tacikler (Fars) kendi milli kimliklerinde ve devlet kuruculuğunda Safevi Devletçiliğini esas almaktalardı. Buna bakmayarak ki Tacik (Fars)ler, Fars diye bir milletin ve milliyetçiliğinin olmadığını savunmaktalar.


        Safevi devleti ilk kuruluş dönemlerinde tamamen Türk kimliğini savunan bir devlet olarak bilinmektedir. Bütün devlet alanlarında - sarayda, orduda, resmî yazışmalarda, hatta şiir, edebiyat, bilim ve sanat alanlarında esasen Türk dili uygulanıyordu. İran’da Tacik (Fars) dili henüz ön plana alınmamıştır. Ama tam aksine Fars dili diğer sünni Türk devletlerinde -Osmanlı’da, Harezm Türk Hanlıklarında ve Hindistan Babir Türk Devletinde- üst düzey saygıyla karşılanan divan ve edebiyat dili olarak korunmaktaydı. Bu yüzden İran’da Şiiliği ve Türklüğü kabul etmeyen diğer azınlıklara ait Şair ve bilim adamları tamamen Hindistan’a, Osmanlı topraklarına ve Harezm Hanlıklarına yüz tuttular ve o bölgelerde Farsça edebiyatın güçlenmesinde oldukça etkili oldular. Türk dili Şiiliğin dili olarak gelişmeye başladıysa, Fars dili de Sünni Türk devletlerinde gelişimini sürdüregeldi. Örnek olarak Safevi sultanlarının Osmanlı ve Orta Asya hanlıklarına yazmış olduğu mektuplar esasen Türkçe olmuşsa, aksine Osmanlı ve Orta Asya Hanlıklarının cevap mektuplarının birçoğu Farsça olmuştur. 


        Zaman geçtikçe İran’da Tacik (Fars)-Türk arasında rekabet artmaya başladı. Özellikle bu rekabet Kaçar Türk Devleti döneminden itibaren İngilizlerin direkt Tacik (Fars)ler üzerinden Türklere karşı siyaset yapmaya başlamasından sonra şiddetlenmeye başladı. Nasireddin Şah döneminde İngilizlerin etkisi altındaki Taciklerin Tahran’da ve devlet işlerinde güçlenmeye başlaması ve Türklere karşı çeşitli eylemlerde bulunmaları bu söylediğimize açık örneklerden biridir. Nasireddin Şah, İngiltere MİX casusları tarafından yönetilmekte olan Behayiler tarafından Teror edildikten sonra Tacikler daha etkin olmaya başladılar. Şehit Sultan lakabıyla anılan Nasireddin Şah’tan sonra yerine Dar’ül’-Saltana’e Tebrizden3 Tahran’da tahta oturmaya gelen Müzeffereddin Şah’ı karşılamaya çıkan Tacik (Fars) ler, kendi mevkilerinin tehlikede olduğunu düşünerek yeni sultanı sokaklarda tahkir etmeye başlamışlardı. Müzefferiddin Şah Tebriz’de oluşturmuş olduğu yeni Devlet kabinesiyle Tahran’a varır varmaz Tacikler tarafından sokaklarda şöyle bir sloganlar seslendirmeye başlamışlardı:


        ‘Müzeffer Bacı gelmiş


        Tebriz Türk eşekleriyle gelmiş’


        Böyle bir tavır tabii ki karşılıksız kalmamıştır. Ama bunun esas nedeni Müzeffereddin Şah ve Tebrizden atanmış yeni devlet görevlileri arasında Tahran ve güney bölgedeki devlet makamlarının çoğunun İngilizler tarafından ele alındığı ve hain oldukları kanaatı oluşmuştur. Buna göre de Müzeffereddin Şah atasına bağlı devlet kabinesini bırakmış ve Tebriz’den seçmiş olduğu devlet kabinesiyle Tahran’a gelmiştir. O dönem güney bölgelerinin İngiltereye bağlı bilinen bütün görevlileri bırakılmıştır ve yerine Tebriz’den yeni görevliler tayin edilmiştir. Ona göre de bu Fars dilli ve bazen çıkarlarını Taciklerle birliktelikte gören Türkler Tebriz’den gelen bu görevlileri tahkir etmeye başlamışlar. 


        Rıza Şah, direkt İngiliz müdahalesiyle yapılmış olan darbeden sonra hakimiyete geldiğinde ülkede Türk – Iraklı (Tacik-Fars)4 savaşının başkaldıracağı büyük muhtemel idi.5 Ama nedense beklendiği gibi olmadı. Bu dönemden itibaren Türklerin Azerileştirilmesiyle küçültülmesi, Taciklerin ise Farslaştırılarak büyütülmesi ve İran’ın onlara mal edilmesi süreci başladı.


        Rıza Pehlevi hakimiyete geldikten hemen sonra ülkedeki sözde modernist, aslında ise Panfarsist kesim tarafından bütün Fars olmayanlara, özellikle Türklere karşı ilan edilmemiş bir savaş başlattı. O dönem Gilek’lerin, Lor’ların, Kaşkay, Horasan ve Azerbaycan Türklerinin direnişini kan içinde boğuldu. Ama buna bakmayarak Azerbaycan tarihinde de merkezî hakimiyete karşı isyan bayraklarını açtı ve daim mühalefetini bu siyasete karşı bildirdi.


        İslam Devriminden sonra, ’lardan itibaren İran’ın Şii Azerbaycan Cumhuriyeti’ne karşı Hristiyan Ermenistan’ı desteklemesi yine Azerbaycan’da büyük mühalefet dalgalarıyla karşılandı. Ama buna rağmen İran’ın bugün de ister askerî, ister ekonomik, ister dinî, ister siyasal alanlar olsun esasen Türk ve Tacik(Fars)lerin elinde bulunmaktadır. Türkler Farslarla yanı sıra sistemin kilit noktalarında bulunsalar da kendilerini haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlar. İran’ı kuran millet olarak bugün birçok alanlarda Farslardan daha geride kaldıklarını ve bu geriliğin esas nedeni olarak da sistemin Türk karşıtı siyaset tatbik ettiğini savunmaktalardı. Böyle bir ortamda sistemin kilit noktalarında ve diğer bütün alanlarında Fars-Türk rekabeti günbegün artmaktadır.


        Bu anlattıklarımıza bakıldığında görüyoruz ki İran Türkleri, o kadar da yoksul ve azınlık değildi. Çünkü ne o kadar yoksullar ne de azınlık…


        Ama İran Türkleri sıradan zayıf ve yoksul bir azınlık olmasalar da, Sistemin bütün kilit noktalarında etkin bir biçimde bulunsalar da öldürücü bir haktan yoksun bırakılmışlar. O da Türklerin kendi dillerinde eğitimin yasaklanmasıdır. Türk dilinin yasaklanması zaman aşamasında bu milleti dilsiz bırakarak mahvedebilir.


        Bana göre, İran Türklerinin son dönemde başlatmış oldukları kimlik arayışı hareketleri, İran’ın demokratikleşmesinde hayatı önem taşıyabilecek bir kuvvete sahiptir. Bizlerden bazıları İran Türklerinin Türkçülüğünden hoşlanmayabilir. Ama unutulmaması gereken şey şu ki bu hareket son dönemde İran platosunda başardığını Kürtlerin son yüzyılda sürdürdükleri silahlı ve siyasal hareketleri başaramamıştır. Bu da gayet tabiidir. Çünkü Kürtler de diğer azınlıklar gibi İran Devletçiliğinin dışında tutulmuşlardı. Ama Türkler özbeöz sistemin içinde bulundukları için küçücük ciddi hareketleri sistemi içinden karşı karşıya getirebilir. Bu da İran’daki Fars egemenliğini ortadan kaldırabilir. En azından bir etniğin üstünlüğüne esaslanan sistemi ortadan kaldırmakla diğer etniklerin de sistemde kendi imkânları ve hakları dahilinde temsil olmasına gerekli olanakları sağlayabilir. Fakat önemli olan şey şu ki Türklerin başlattıkları bu millî hareket davasında sadık olup diğer azınlıkların haklarını da göz ardı etmesin! Çünkü korkulur bir ortam! İran Türklerini temsil eden millî hareket, görünmeyen figürleri üzerinden Fars egemenliğine dayanan sistemi çıkmaza itip gerekli imtiyazlarını alıp onunla beraber yeniden kendi egemenliklerini diğer azınlıklara dayatabilirler.  


        Tacik (Fars)lerin İran Platosuna Gelişleri ve Yayılmaları


        İran’ın Hazar çevresi, Azerbaycan ve İsfahan, Şiraz bölgelerini içeren Zagros Dağları’nın etekleri eski toplulukların yurdu olarak bilinmektedir. Lorlar, Şiraz’lılar, İsfahan’lılar ve Gilek vb. eski Pehlevice konuşan topluluklar olmuştur. İslam’dan sonra daha net söylersek h.k 4. yüzyıllardan itibaren Tacik’ler, Tacikistan ve Afganistan’dan başlayarak ilk önce Horasan’a, ordan ise İran’ın merkezî bölgelerine-İsfahan, Rey, Şiraz, Kirman, Yezd vb.-yayılmaya başlamışlardı. 


        Bu süreç esasen Gazneli ve Selçuklu Türk İmparatorlukları dönemlerinden başlamıştır.  Gazneli ve Selçuklu devletleri kendi devlet dilleri olarak Tacikceyi seçtikleri için, bu dili bütün imparatorluğun arazisine yayılmaya başladı. Aynı zamanda Horasan üzerinden İran’ın güney ve merkezî bölgelerine yayılan Tacikler devlet desteği ile bölgenin Tacikleşmesini sağladılar. Bu süreç sonucunda h.k. tarihi ile 6. asırlardan itibaren Şiraz, Tebriz, Gence şairlerinin Tacikce (Farsca) yazdıklarını görmekteyizdir. Çünkü devlet destekli kültürel, edebi bir eser ancak Tacikce olduğunda makbul sayılırdı. Şiraz’dan Sadi, Hafiz, Tebriz’den Gatran, Gence’den Genceli Nizami gibi büyük şairler eserlerini Farsça yazdıkları için ün kazanmaları devlet tarafından sağlanan olanaklarla mümkün olmuştur.


        Şirazlı Sadi: ‘Ey Şah, senin Türklerin Taciklerin kanını akıttı.’6


        Aslında bölgenin İslamiyetle müşerref olması Tacik dilinin doğmasını ve eski Pehlevi dilinin ölmesini sağladı. Türklerin devlet dili olarak dayattıkları Tacık dili köken büyük Horasan (Tacikistan, Afganistan ve günümüz Horasan)’a aitse, ruhen İslamiyete ve Arap diline bağlıdır.7


        İlginçtir, günümüz İran’da Fars dilliler, kendi etnik kimliklerini nasıl adlandıracaklarını bile bilmiyorlar. Birileri İranlı, birileri Hind Avrupa kökenli Ari ırk, birileri M.Ö. sı Mezopotamya kökenli, birileri Pers, birileri Fars dilli, birileri Tacik ve bazen de Fars dillilerin etnik kökeni yoktur, karma topluluktur, sadece dil birliği üzerinden birliktelik sağlanmıştır diyorlar! Bu da kendiliğinden konunun ne yerde olduğunu açık şekilde göstermektedir.


        Kacar Sultanı Muhammedali Şah döneminde Türk-Iraklı karşı durmasına dair bir revayet


        Ahmet Kesrevi, konuyla ilgili şöyle yazmaktadır: ‘h.k tarihinde Tahran’da bir grup Türk tarafından Tophane mahallesinde bildiri dağıtılmaya başlandı. Bu bildiri de (Türkler, Pazartesi Çırag Gaz mahallesindeki Serac’ül-mülk Mescidinde toplansınlar!) deniliyordu. Pazartesi bir grup Türk, Serac’ül-mülk Mescidinde toplaştılar. Toplantının Tebrizli Rahim Falçı tarafından geçirildiği anlaşıldı. ’yi aşkın kişi toplaşmıştı. Çoğunlukla saray hizmetçileri, Mamaganlı sarraflar, saray ferraşları, Haceb’üd-Dövle’nin hizmetçileri vb. oluşmaktaydı.  Mescid’de Mirza Rahim Tebrizli toplaşmış ahaliye yönelik şöyle bir maruzede bulundu: Ey Geyretli (gayretli-şerefli)Türkler, bizler birleşmeliyiz. El ele verip birliktelik kurmalıyız. Bizim dini alimlerimiz ve bilginlerimiz Tebriz’den gelirken burada niye layığınca yüksek karşılanmıyor? Bunlar kim olur? Mirza Hasan Ağa, bizim içtihat makamında olan büyük dini şahsiyetimizdir. Şehire gelirken niçin layığınca karşılanmıyor? Bundan sonra Türk’ün dalınca (ardınca) kötü konuşanı derca (Durduğu yerde) tabancayı ağzına dayayıp vurmalıyız. Burada bulunan bazı Tebriz vekilleri dinsizlik ediyor ve bunlarla işbirliği içindeler. Niçin onları biz cezalandırmıyoruz?! Nasıl olur da bir Iraklı (şuan Fars diye tanımlanan topluluk) bir Türk çocuğunun elinden tutup tahkir etmek cesaretinde bulunabilir? Bu Türk’e yaraşmaz (yakışmaz)! Geyretsizliktir (gayretsizlik ve şerefsizliktir)! Bizim o Türk geyretimize –gayretimize ne gelmiş? Bizim o Türklüğümüz nerde kalmış?8


        Göründüğü gibi Ahmet Kesrevi’nin vermiş olduğu yazıda da bugün Fars olarak tanımlanan grubun adı Iraklı olarak verilmiştir. Görünen o döneme kadar henüz Fars diye bir tabir doğmamıştır.


        Son söz olarak kaydetmem gerekiyor ki amacımız İran’da etnik zeminli savaşların tetiklenmesi değil, tam aksine son bin yılı aşkın bir süreç içinde Türk-Tacik karşılaşma ve etkileşimini ele almak ve Azeri-Fars olarak gündeme taşınmasının doğuracağı sonuçlara ışık tutmak olmuştur. Etnik zeminli sorun yalnız İran’a has bir sorun değildir. Etnik sorun, İran, Türkiye, Irak vb. bölge ülkelerinin ortak sorunlarıdır. Bu ortak sorun beraber eşit şekilde sorunların gederilmesi için el ele verip iş birliği içinde buna adil bir çözüm yolu bulmazlarsa bu bölgenin sonu etnik kavgalardan doğar. 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir