atatürk ile ilgili çocuk hikayeleri / Atatürk Ve Anılar - Kısa Hikayeler

Atatürk Ile Ilgili Çocuk Hikayeleri

atatürk ile ilgili çocuk hikayeleri

Atatürk'ün Hayatı (Öykü-Hikaye)

Ana Sayfa> Atatürk Hakkında Bilgiler> Atatürk'ün Hayatı (Öykü-Hikaye)

Atatürk'ün Hayatı (Öykü-Hikaye)

Kasım ayı geldi. On Kasım günü Ata'yı anacağız. Okulda anma töreni hazırlıkları başladı. Öğretmenimiz yılda bir kez Atatürk'ü anmak yetmez, dedi. Bütün sınıfa, Atatürk'ün yaşamını öğrenirseniz yaptıklarını daha iyi anlarsınız, dedi.

Kardeşim Can'la birlikte okuldan eve döndük. Önlüğümüzü çıkardık. Okul dönüşü Can, arkadaşlarıyla oynamaya giderdi. Ben de evde kitap okurdum. Sonra derslerimize çalışırdık. Bugün nedense gitmek istemedi. Yanıma geldi.

- Abla, öğretmenimiz ödev verdi, dedi.

- Ne ödevi Can?

- Ata'nın yaşamını öğrenin, dedi. Bana yardımcı olur musun? Kitap okuyamıyorum. Sen çok kitap okuyorsun. Bana bildiklerini söyle. Aklımda tutarım, dedi.

Can'ın bu davranışına çok sevindim. Ona:

- Ben de öğrenmek istiyorum. En iyisi gel, dedemi bulalım. Ona soralım

dedim.

Birlikte bahçeye çıktık. Dedem bahçede dökülen yaprakları topluyordu.

Dileğimizi söyledik, O da işini bitirince geleceğini söyledi.

Dedem biraz sonra geldi. Üçümüz yan yana oturduk. Dedem:

- Haydi Yonca, sen anlat. Yanlışların olursa ben düzeltirim, dedi. Anlatmaya başladım:

- Atatürk bin sekiz yüz seksen bir yılında Selanik şehrinde doğdu.

- Selanik şehri nerede? Ben Atatürk'ün doğduğu evi görmeyi çok istiyorum,

dedim.

- Sen henüz çok küçüksün, Selanik de çok uzakta, Yunanistan^'da, Büyüyünce görmek için gidebilirsin, dedi.

Konuşmasını sürdürdü:

Atatürk'ün doğduğu evin benzeri Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği'nde yapıldı. Onu görebilirsin.

- Abla anlat, dedi, Can.

- Annesinin adı, Zübeyde Hanım, babasının adı Ali Rıza Bey'dir.

- Soyadları yok mu, diye sordu, Can.

- O zaman soyadı yoktu yavrum, dedi dedem.

- Atatürk'ün ilk adı Mustafa'dır. Okul çağına gelince mahallede bulunan okula yazdırdılar. Fakat bu okulu beğenmediler. Şemsi Efendi İlkokuluna gönderdiler.

- Dede, küçük Mustafa bir ara köye gitmiş. Neden?

- Kızım, Mustafa'nın babası ölünce dayısı, kardeşiyle Mustafa'yı köye götürdü. Köyde kargaları kovalayarak dayısının tarlasını beklediği günler uzun sürmedi.

Köyde okul yoktu. Annesi çocukları tekrar Selânik'e çağırdı. Böylece Mustafa ilkokulu bitirdi.

- İlkokuldan sonra hangi okula gitti? Can'ın bu sorusunu dedem yanıtladı.

- İlkokul bitince askerî okul sınavlarına girdi. Sınavı kazandı.

- Okulda dersleri nasıldı?

- Mustafa derslerine çok çalışıyordu. Bu yüzden öğretmenleri onu çok seviyordu.

- Matematik öğretmeninin adı da Mustafa idi.

Matematik öğretmeni bir gün, ikimizin adı aynı olmasın, sana, Kemal adını verelim, dedi. Böylece adı Mustafa Kemal oldu.

- Eskiden herkese böyle yeniden ad mı verirlerdi?

- Hayır, kızım. Öğretmeni çalışkan Mustafa'ya bir armağan vermek istedi. Bu yüzden Kemal adını verdi. Mustafa Kemal, yıllar sonra bile öğretmenlerini unutmadı. Onları hep saygıyla andı.

- Subay okulunu bitirince ne oldu?

- Subay oldu. Orduya katıldı. Çeşitli yerlerde görev aldı. Savaşlara katıldı. Üstün başarılar gösterdi. Genç yaşında Paşa (General) oldu. Yurdumuzu düşmanlardan kurtardı, Cumhuriyeti kurdu, yenilikler yaptı

Sonrasını biliyorsunuz. On Kasım, bin dokuz yüz otuz sekizde, Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu.

Abbas GÜZELPINAR

#funduszeue.info

tagAtatürk'ün HayatıÖykü OkuHikaye OkuAtatürk'ü ÖğreniyorumAtatürk Yazıları

Atatürk'ün Hayatı (Öykü-Hikaye) Hakkında Yorum Yazın

Atatürk'ün Hayatı (Öykü-Hikaye) Hakkında Yorumlar

Yazılan 1 yorum görüntüleniyor

Yeni Eklenen Atatürk Hakkında Bilgiler

Atatürk'ün Hayatı (Öykü-Hikaye)

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Çocuk Sevgisi / Anılarla

Yarı ömrünü cephede geçirdikten sonra kendini ülkenin kuruluşuna adayan Atatürk, içindeki çocuk sevgisini evlat edinerek dindirmeye çalıştı. Çıktığı gezilerde çocuklarla yakından ilgilendi. Onları dinledi, türküler söyletti, şakalaştı. Çocukla çocuk oldu&#;

“Çocuk! Dili bir çıkmaza saplamışızdır.. Dilimizi bu çıkmazdan biz kurtarmalıyız!” Atatürk’ün en ünlü sözlerinden biridir. Türk dili çalışmalarıyla ilgili eleştirilerini Falih Rıfkı Atay’a anlatırken kullandığı bu cümlede olduğu gibi Atatürk etrafındakilere “Çocuk!” diye hitap etmeyi pek severdi. Atatürk’ün herkesçe malum çocuk sevgisinin diline yansımasıdır diye düşünülebilir mi acaba? Bunu bilemiyoruz. Ancak ömrünün yarısı cephelerde geçmiş Mustafa Kemal’in, en çetin şartlarda bile kalbi boş kalmamış, ömrünün her devrinde zarif ifadelerle mektuplaştığı; kalbini açtığı biri mutlaka olmuştur. Ancak bir boşluk var ki Atatürk o boşluğu ömrü boyunca dolduramamış, bu boşluğun sızısını da etrafındakilerle paylaşmıştır: Çocuk&#; Anadolu’nun ücra köşelerine yaptığı ziyaretlerde gözlerinde zekâ parıltısı gördüğü çocukları okullara yönlendiren Atatürk’le ilgili yazılan kitapların her birinde onun çocuk sevgisine dair bir anı mutlaka vardır.

‘Biis, biis!’

Niyazi Ahmet Banoğlu “Nükte ve Fıkralarla Atatürk” kitabında Atatürk’ün Toros Dağları’nda karşılaştığı bir çoban çocukla muhabbetini anlatır:

“Atatürk Antalya’ya gidiyordu. O sırada İtalyan diktatörü Musolini abuk sabuk nutuklarında, Türkiye’yi de hedef alıyordu. Yolda mola verildiği bir sırada, uzaktan bir türkü sesi Atatürk’ün ilgisini çekti. Türküyü bir çoban söylüyordu. Çobanı getirmeleri için emir verdi, getirdiler. Atatürk: ‘Türküyü sen mi söylüyorsun?’ diye sordu. Çoban ‘Evet’ deyince, ‘Sesin çok güzel, okuman da fena değil. Burada da söyle de dinleyelim’ Genç çoban nazlanmadan başladı: (Demirciler demir döğer tunç olur&#;) Türkü bitti. Atatürk alkışlayarak: “Biis&#; biis” diye bağırdı. Genç çoban hiçbir şey anlamamıştı. Atatürk izah etti: ‘Biis demek, beğendik, bir daha söyle demektir.’ Çoban türküyü tekrarladı. O zaman Atatürk, cebinden bir elli lira çıkardı çobana verdi. Çoban paraya baktı ve memnun bir tavırla: ‘Biis&#; biis’ diye bağırdı. Atatürk, bu zeki cevap karşısında bir elli liralık daha çıkarıp verdi ve yanındakilere: ‘Musolini şu sahneyi görseydi ve cevabı işitseydi, hangi millete nutuk söylediğini anlardı.’ dedi.”

‘Onları Dinleyin ve Konuşturun’

Soyak’ın hatıralarında Atatürk’ün çocuk terbiyesiyle ilgili görüşleri de şöyle yer alıyor:

“Çoğu ailelerin öteden beri çok bir alışkanlıkları var. Çocuklarını söyletmez ve dinlemezler. Zavallılar lafa karışınca ‘Sen büyüklerin konusuna karışma’ derler ve sustururlar. Ne kadar yanlış ve hatta zararlı bir hareket. Halbuki tam tersine çocukları serbestçe konuşmaya, düşündüklerini duyduklarını olduğu gibi ifadeye teşvik etmelidir. Böylece hem hatalarını düzeltmeye imkan bulunur ve hem de ileride yalancı ve riyakar olmalarının önüne geçilir.
Kısacası samimi düşüncelerine karşı sevgi beslemeye artık alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerine yurt, millet, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışmalıyız.

Atatürk’e Tokat Atıp Güldürüyordu

Atatürk’ün ölümüne kadar en yakınında olan Hasan Rıza Soyak “Atatürk’ten Hatıralar” kitabında çocuk sevgisiyle ilgili şu anekdotu anlatıyor:
“Onun dilinde çocuk, sevgi demekti. Sevdiklerine, hangi yaşta olursa olsunlar, ‘çocuk’ derdi. Çocuğu olmamıştı; bundan dolayı iç acısı duymuş mudur bilmiyorum ama, ben buna ihtimal vermiyorum;

Tüm Türk yavruları onun öz çocukları gibiydi.

Bir gün Ülkü’yü kucağına oturtmuş şakalaşıyorlardı. Çocuk katıla katıla gülerek saçlarını çekiyor, burnuna yapışıyor, yumak elleriyle yüzüne küçük küçük tokatlar indiriyordu. O da çocuklaşmış gibiydi; bir yandan kahkahalarla gülüyor, bir yandan da güya başını korumaya çalışıyordu. Atatürk, bir ara bana dönerek: “Çocukluk ne güzel şey&#; Çocuklar ne sevimli ve ne tatlı mahlûklar değil mi? En çok hoşuma giden halleri nedir bilir misin? Riyakârlık bilmemeleri, bütün istek ve arzularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarıdır” dedi.

‘Kimse Sana Benzemez’

Avni Altıner, “Her Yönüyle Atatürk” kitabında bir  çocukla şu hatırasını paylaşıyor:
Mustafa Kemal’in ilk Cumhur reisliğine seçilmişti. Bir Sabah Çankaya sırtlarında gezmeye çıkmıştı. Gazi yanına sokulan bir çocuğu yakaladı. Çelik bakışlarıyla âlemi büyüleyen gözlerini onun yüzüne dikip gülümseyerek sordu;

&#; Adın ne senin bakayım?
&#; Cemil
&#; Çankaya’da mı oturuyorsun?
&#; Yok. Ayrancı’da
&#; Mektebe gidiyor musun?
Başını öne doğru hızla eğdi.
&#; Eee.. Ne okuyorsun mektepte?
&#; Her bir şey okuyoruz.
&#; Peki, ben kimim Cemil?
Zeki bakışlarını Ata’nın üzerinde gezdirdi:
&#; Sen Gazi Paşasın.
Ata gülümsedi.
&#; Olmadı Cemil, Gazi Paşa değilim. Beni benzettin sen.
&#; Yok, benzetmedim iyi biliyorum, sen Gazi Paşasın!
&#; Nereden biliyorsun?
&#; Çünkü dedi sana hiç kimse benzemez.
Atatürk’ün gözleri bulutlandı. O eşşiz kafanın içinden kim bilir ne düşünceler geçti o anda. Sonra büyüdüğü zaman ne olacağını konuştular sonrasında. Ardından yanındakilere dönerek, ‘Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda kalmayacak’ dedi.

‘Küçük Hanımlar! Küçük Beyler!’

Atatürk’ün çocuklarla ilişkisi “çocukça” olduğu kadar yerine geldiğinde gayet de ciddidir. Atatürk çocukları ciddiye alır, onları dinler ve anlamaya çalışır. Onlara hitap ederken de buna dikkat eder. 17 Ekim ’de Bursa’ya yaptığı ziyarette kendisini karşılayan çocuklara hitabını bunun en güzel misalidir:  “Küçük hanımlar, küçük beyler, Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin Ne Kadar Önemli, Değerli Olduğunuzu Düşünerek Ona Göre Çalışınız. Sizlerden Çok Şey Bekliyoruz.”

‘Sakın Hafife Almayın’

Altıner’in başka bir hatırası:

Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras’ın evinde davet var. Bu esnada kahverengi, cins olduğu görülen bir köpek salona girdi. Büyük bir telaş başladı. Kapılar açıldı. Fısıltı halinde: ‘Gazi geliyor!’ kelimeleri işitildi. Geç vakte kadar kendisinin sevdiği zeybek oyunları oynandı. Ona mahsus şarkılar söylendi. Salonda yaşında bir çocuk vardı. Gazi kurutulmuş üzümden bir kaç tane yedikten sonra çocuğa dönerek:
‘Al bakalım sen de ye!.. dedi. Çocuk serbest bir tavırla: ‘Ben sevmem sen kendin ye!’ tarzında bir cevap verdi. Anne ve babası mahcubiyetten ne yapacaklarını şaşırmış, çocuğa üzümü aldırmaya çalışıyorlardı. Bunun üzerine Gazi üzümü kendi ağzına attı. Çocuk bu sefer kızarak: ‘Aman canın isterse!’ tarzında bir laf savurdu. Atatürk Gülerek: ‘Ayol, dedi onu ben sana söyleyecektim.’ Olanları seyreden Adliye Vekili Mahmut Esat Bey: ‘Paşam, huzurunuzda bu şekilde konuşacak cihanda kimseyi tasavvur edemezdim. Bir insan çocuk çağında Reisicumhura bile hükmedebiliyormuş. Gazi gülerek şöyle cevap verdi:

‘Bugün bir hiç gibi gördüğün bu çocuk belki yarının en büyük kahramanıdır. Onun için her kim olursa olsun istediği şekilde konuşmakta serbesttir.’

İngilizler İstanbul’da Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit’in yurdu teslim etmesiyle yetinilmemesi gerektiğini bilecek kadar sömürgecilik deneyimine sahipti. Batırmaya çalıştıkları Bandırma Vapuru, kurtuluş rotasında özgürlüğün ilan edileceği kıyılara yanaşmayı başarmıştı. Öte yandan, yılının 19 Mayıs, 22 Haziran, 23 Temmuz, 4 Eylül ve 27 Aralık günleri işgalcilerin kaygılarını haklı çıkarıyordu. Fakat başta İngilizler olmak üzere işgalciler ne kadar haklı çıktıklarını düşünmüyor, büyüyen bağımsızlık ateşiyle Anadolu’yu uyandıran emsalsiz direnişi sonlandırmak için her yola başvuruyordu. Velhasıl, Mustafa Kemal gerekirse ölmeli ve bu direniş ateşi söndürülmeliydi&#; İstanbul’daki işgal sever hükümeti ve Saltanat’ın yanında olduğunu bilen İngilizler ellerinden geleni ardına koymuyor, Vahdettin ve Ferit de iç isyanları çıkaran kuvvetleri yöneterek işgalcilere yaranmayı marifet sayıyorlardı. Ancak türlü nifaklara, isyanlara, iftiralara ve hatta idam kararlarına rağmen Atatürk olacak Mustafa Kemal ve beraberindeki vatanseverler, 23 Nisan ’te hakimiyetin “ilk kez” ulusa verilmesinin sağlayacak TBMM’yi açıyorlardı. Atatürk, bir çocuk masumiyetiyle çıktığı yolun tıkanmaması için çocukların gelecek açısından taşıdığı önem ve değeri çok iyi biliyordu. Bu nedenle Atatürk ve çocuklar arasında çok özel bir bağ vardı. İşte onlardan bazıları&#;

1. Atatürk, Sabiha Gökcen’i evlatlık ediniyor

AtatürkBaba Hafız Mustafa İzzet Bey, Abdülhamit döneminin sürgünlerinden biriydi. Bu sürgünle Bursaya yerleşen Mustafa İzzet Bey ve eşi Hayriye Hanım’ın burada doğan kızları Sabiha, erken yaşta anne ve babasını kaybetti. Abisi Neşet’in büyüttüğü Sabiha, “Büyük İnsan” dediği Atatürk’ün ’teki Bursa ziyaretinde yanına yaklaşmak istese de kalabalıkta bu amacına ulaşamamıştı. Sabiha, hemen ertesi yıl yeniden Bursa’yı ziyaret eden Atatürk’ün yanına nasıl yaklaşabileceğini düşünürken Ata’nın Hünkar Köşkü’nde kalacağını öğrenir. Hünkar Köşkü ile Küçük Sabiha’nın evinin arası çok yakındır. Bunu fırsat bilen Sabiha, protokol falan dinlemeksizin Köşk’ün bahçesine dalmaya çalışır. Bu sırada diğer manevi kızları olan Zehra ve Rukiye ile bahçede dolaşan Atatük, korumaların müdahale ettiği Sabiha’ya izin verilmesini ister. Korumalardan kurtulan küçük kız, soluğu Atatürk’ün yanında alır almasına ama nutku tutulmuştur adeta. Heyecandan dilini çözemeyen Sabiha’ya Atatürk yardım eder; “Niçin beni görmek istedin?” Ata’nın sorduğu soruyla okumak için yatılı okulda kalma istediğini dile getiren Sabiha, hiç beklemediği bir soruyla karşılaşır. Çünkü Atatürk ona, evladı olmak isteyip istemediğini sorar. Bu konuda tek başına cevap veremeyeceğini, abisinde danışması gerektiğini belirten küçük kızın heyecanına ortak olan Atatürk, abi Neşet’in yanına çağrılmasını ister ve Sabiha’yı yeniden görmek istediğini dile getirir.

O Sabiha büyür ve ard arda aldığı eğitimlerle Tunçeli Operasyonu da dahil olmak üzere birçok harekat ve tatbikata katılarak koca bir ulusun gururu olan Dünya’nın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökcen olur.

2. Küçük Amerikalı çocuktan Atatürk’ü duygulandıran mektup

Atatürk Bir ulusun özgürlüğünü kazanıp modernleşmesini sağlamak için varını yoğunu ortaya koyan Atatürk, Cumhuriyet’i ilan etmesinden kısa bir süre sonra eline geçen bir mektubu okurken gülümsemekle birlikte duygulanır. Gazi’yi duygulandıran bu satırlar, Amerika’da yaşayan 10 yaşındaki bir çocuğun kaleminden çıkmıştı. Mektupta, &#;Sayın Efendim” diye bahsettiği Atatürk’e seslenen küçük çocuk, bir röportaj sayesinde Mustafa Kemal ve hükümete ilgi duyduğunu belirtiyordu. Mektupta yer alan diğer ifadeler ise, “Türkiye hakkında bir defterim var ve şimdiden siz ve Bayan Kemal (Latife Hanım) hakkında birçok yazı ve resim topladım. Lütfen bir Amerikalı çocuğa bir küçük not ve bir imzalı fotoğrafınızı gönderin…”

Bir gün, Türkiye’yi görebileceğimi umut ediyorum. Saygılarımla, Curtis LaFrance”.

Atatürk’ün küçük çocuğa cevaben yazdığı mektup

Atatürk, çocukBöylesine masumane bir ricayı görmezden gelemeyen Atatürk, hemen bir kağıt ve kalem isteyerek çocuk için şu ifadeleri işler mektuba; “Mektubunuzu aldım. Türk vatanı hakkındaki alaka ve temenniyatınıza teşekkür ederim. Arzunuz veçhile bir adet fotoğrafımı leffen gönderiyorum…

Amerika’nın zeki ve çalışkan çocuklarına yegane tavsiyem; Türkler hakkında her işittiklerine hakikat nazariyle bakmayıp kanıtlarını mutlaka ilmi ve esaslı tetkikata istinat ettirmeğe bilhassa atfı ehemmiyet eylemeleridir…

“Hayatta naili muvaffakiyet ve saadet olmanızı temenni ederim.

Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal”

3. “Pamuk gibi elleri olduğunu bugün bile hatırlıyorum”

Atatürk, çocukNermiye Tüzün Özkazanç, dönemin Ankara Valisi Mehmet Atıf Tüzün’ün kızı. Babası sayesinde Atatürk’le pek çok kez karşılaşma fırsatı bulduğunu anlatan Özkazanç, yılında öğretmeni Afet İnan’ın bütün sınıfı Atatürk’ün yanına götürmesiyle elini öptüğünü bakın nasıl anlatıyor:
“Afet Hanım bizim sınıfı aldı Köşk’e götürdü. Atatürk’ün banyosuna, yatak odasına kadar girdik. O siyah gömme banyo hâlâ gözümün önünde. Sonra Atatürk bizi Çiftlik’teki havuzlu köşke de davet etti. Havuzun yarısına sınıfın bir bölümünü diğer yarısına da diğer bölümü koydu ve bize oyun oynattı. Havuzun içinde itişe kakışa harp oyunu oynadık. Ondan sonra oturdu, sırayla elini öptük. Şu anda o pamuk el hâlâ aklımdadır. Ve Atatürk’le olan bu fotoğraflar orada çekildi.”

4. Atatürk: “İşte benim kuşaklarım…”

çocukVedat Demirci’nin aktardığı bir anıda Atatürk’ün katıldığı bir balodan söz edilir. Atatürk’ün orada bulunması, çocuklar için muhteşem bir sürpriz niteliği taşısa da süreli bir şaşkınlığın da sebebi olur. Öte taraftan salonun tam orta yerinde durmuş gözlerini Atatürk’e dikmiş küçük bir erkek çocuğu Gazi’nin dikkatini çeker. Uzun sayılabilecek bir bakışmanın ardından ikili arasındaki sessizliği küçük bey bozar: “Atatürk&#;üm, seni öpmek istiyorum”.

Bu istek, Ata’nın yanındakileri dahi şaşırtmakla kalmaz, salondakilerin tüm dikkati bu ikiliye yoğunlaşır. Atatürk bu soruya gayet net bir cevap verir: “Öyleyse, gel öp” der. Bunu duyan küçük, koşarak Ata’nın boynuna sarılıp amacına ulaşır. Bu sahneyi izleyen diğer küçük hanımlar ve küçük beyler: “Biz de… Biz de… Biz de…” bağrışmaları içinde Atatürk’e koşarlar. Gazi’nin yanındakilerden ağlayanlar olur. Bir süre sonra gözyaşlarına boğulanlardan biri de Gazi’dir…

“İşte benim kuşaklarım&#;”

Bu anın yaşandığı saniyelerde Ata’nın dudaklarından bu sözler dökülür.

5. Dolmabahçe Sarayı’nda halıları yiyen kuzu

Atatürk ve çocuklarAtatürk ve konvoyunun Dolmabahçe’ye varmasına az kalmışken Gazi’nin otomobili bir anda durur. Kısa bir süre sonra konvoyun neden durduğu anlaşılır, bu durumun sebebi Atatürk&#;ün 5 yaşındaki manevi kızı Ülkü’dür. Soyadı Kanunu ile isminin yanına “Adatepe” soyadını alan bu küçük kızın konvoyu durdurmasının sebebi ise gördüğü bir sürüdeki hayvanları sevmek istemesidir.

Sürüsünün arasına dalan Ülkü, bir süre sonra küçük bir kuzuyu kucağına alıp manevi babasının yanına gelir. Mustafa Kemal ise bu isteğe karşı koyamaz ve küçük kuzuyu da yanına alan konvoy yeniden Dolmabahçe yoluna koyulur.

Ancak kısa bir süre içinde kuzudan şikayet eden edenedir. Sarayın odaları arasında, salondalarında koşuşturan bu kuzunun kontrol altına alınması için “tasma” fikri önerilse de Ülkü bunu kabul etmeyecektir. Ülkü’yü ikna edemeyen müştekiler ise Gazi’nin huzuruna çıkacaktır.

Şikayetleri dinleyen Gazi Mustafa Kemal, kızının yanına gider. Atatürk’ün; “Kuzumuz nasıl?” sorusuna kuzunun iyi olduğu cevabını veren küçük kız halinden oldukça memnun gözükür ve gülücükler saçar. Mustafa Kemal: “Ancak kuzumuzun mutsuz olduğunu duydum. Düşün bakalım; seni ailenden, benden alsalar sen mutlu olur muydun?”

Mesaj yerine ulaşır ve Küçük Ülkü, hoşlanmasa da kuzuyla ayrılma fikrini kabullenir. Ağlayarak verdiği kuzuyu hayatı boyunca unutmaz ancak onun bu anı sayesinde unutamadığı bir başka nokta Atatürk’ün kalp kırmadan 5 yaşındaki bir çocuğu ikna etme çabası ve nahifliğidir.

6. Atatürk 2 çocuk tarafından gözlenmektedir

Atatürk ve çocuklar Çankaya Köşkü’nün kent merkezine uzandığı yolda yaşanan bu hikayenin başat isimlerinden biri Kadri Bey’in oğlu Altan’dır. Sahi, kimdir bu Kadri Bey ve oğlu?

Sunay Akın’dan masal tadından dinlediğimiz bu hatırada geçen Kadri Bey, Birinci Dünya Savaşı sırasında Medine’yi İngiliz kuvvetlere karşı uzun bir süre savunan Fahrettin Paşa’nın şifre subayıdır.

Tarihler ’u gösterdiğinde Erzurum’da doğan Kadri Bey’in oğlu Altan henüz 8 yaşındayken Ankara’da arkadaşı Saffet ile buluşup Atatürk’ün geçtiği ve Çankaya Köşkü’nün kent merkezine uzandığı yolu gören tepede durup onun geçmesini beklerler. Ve her sabah oradan geçen Atatürk’ü kafalarıyla selamlarlar.

Bir gün hasta olduğu için Saffet olmadan yola düşen Altan, Ata’sını selamlamak üzere tepeye tek başına çıkar. Atatürk ise yine vatandaşların sorunlarını dinleyerek o yoldan yürür. Bir anda duraklayan Atatürk, kafasını kaldırır ve tek başına tepede bekleyen Altan’a seslenir: “Çocuk! Bugün yalnızsın. Sarı yok mu sarı?”

Soru karşısında şaşkına dönen küçük çocuk birkaç saniye içinde toparlanır ve Ata’ya cevap verir: “Bugün hasta Paşa’m. Yarın…”

Atatürk, her sabah kendisini selamlamak üzere o tepeye çıkıp kafalarını eğerek selam veren iki çocuktan haberdardır. Onlar fark etmese de.

O “Küçük Altan”, Türkiye’nin büyük karikatür ustalarından ve tiyatro sanatçılarından Altan Erbulak olur ve sayısız çocuk oyununda sahne tozunu yutar. Bu hikaye de onun unutamayacağı anılardan biri olarak kalır.

Kaynak:

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası