adem ile havva saçmalığı / İlk insan saçmalığı - ATEİSTFORUM - Ateistforum

Adem Ile Havva Saçmalığı

adem ile havva saçmalığı

Bütün insanlar Hz. Âdem’den geldiğine göre, çocukları (kardeşler) birbirleriyle nasıl evlendi?

Değerli kardeşimiz,

İnsanlar Hz. Âdem’le Hz. Havva’dan doğarak çoğalmışlardır. Havva anamız hep ikiz doğum yapıyordu. Bunlardan birisi erkek, diğeri de kızdı. Hz. Âdem, aynı anda doğan ikizleri, bir önce veya bir sonra doğan ikizlerle evlendiriyordu. Habil’le beraber doğan kız çirkin, Kabil’le birlikte doğan kız ise güzeldi. Bu durumda Hz. Âdem, Habil’in, Kabil’le beraber doğan kızla, Kabil’in de Habil’le beraber doğan kızla evlenmesini istedi. Fakat Kabil buna razı olmadı, kendisiyle doğan güzel kızı Habil’e vermek istemeyerek kendisi almak istedi. (bk. Taberi, İbn Kesir, Razî,  Maide, 5/ ayetin tefsiri)

Hz. Âdem buna müsaade etmedi ve meseleyi Allah’a havale etti. Cenab-ı Hakk'tan gelen emir üzerine her ikisinin de Allah’a birer kurban takdim etmelerini, hangisinin kurbanı kabul edilirse Kabil’in bacısının ona ait olacağını söyledi. Bunun üzerine Kabil bir demet buğday, Habil de bir koyunu kurban olarak takdim etti. Gökten inen bir ateş Habil’in kurbanını aldı, Kabil’inki olduğu yerde kaldı. Bu durumda Habil haklı çıkmış ve kızı almaya hak kazanmıştı. Fakat Kabil iyice çileden çıkmıştı. Bu hâdise Kur’ân’da şöyle anlatılır:

“Onlara Âdem’in iki oğluna dair haberi hak ile oku. Onlar birer kurban takdim ettiklerinde, birisinin kurbanı kabul olunmuş, diğeri kabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmayan diğerine,‘Ben seni öldüreceğim.’ dedi. O da ‘Allah ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder.’ diye cevap verdi."

“Habil şöyle devam etti: ‘Eğer sen öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi kaldıracak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Dilerim ki, sen benim günahımı yüklenesin de cehennem ateşinin ehlinden olasın. Bu da zalimlerin cezasıdır.' "

“Sonra nefsi, kardeşini öldürmeyi ona kolay ve hoş gösterdi; o da kardeşini öldürüp hüsrana uğrayanlardan oldu. Sonra Allah, kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstermek için, ona, yeri eşeleyen bir kargayı gönderdi. Kabil, ‘Yazıklar olsun bana!’ dedi. ‘Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtemedim!’ Artık o yaptığına pişmanlık duyanlardan olmuştu.”(Mâide, 5/)

Hz. Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmelerinin dindeki yerine gelince; Hz. Âdem (as)’den Peygamber Efendimize (asm) gelinceye kadar bütün peygamberler hak dini tebliğ etmişlerdir. Dinin temeli olan îman esasları hep aynı kalmıştır. Fakat şeriat dediğimiz, ibadet ve dünyaya ait işlerde Hz. Âdem’den Peygamberimize kadar her devrin icaplarına, insanların ihtiyaçlarına göre bazı hükümler değişerek gelmiştir. Cenab-ı Hak her devrin insanının yaşayışını ve menfaatini gözeterek her ümmete ayrı bir şeriat göndermiştir. Mâide Sûresinin âyetinde bu hususta, “Sizin her biriniz için Biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik.” buyurulur.

Bediüzzaman da bu meseleyi şöyle izah eder:

“Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiya’dan (a.s.m.) sonra şeriat-ı kübrası (büyük şeriatı) her asırda, her kavme kâfi geldiğinden muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır.”(Nursi, Sözler, s. )

Meselâ, Yahudiler ancak havralarda, sinagoglarda, Hristiyanlar sadece kiliselerde ibadet edebilirlerken, biz Müslümanlar her yerde namaz kılabiliyoruz. Yine sığır ve koyun gibi hayvanların iç yağları Hz. Musa (as)’ın şeriatında haramken, bizim dinimizde helâldir.

Hz. Âdem (as) ise ilk insan ve ilk peygamberdir. Allah ona da bir din ve bir şeriat göndermiş ve öğretmişti. O da Allah’ın kendisine gösterdiği şekilde hareket ediyordu. Cenab-ı Hak, Hz. Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmesini de bir zaruretten dolayı helâl kılmıştı. Çünkü insan neslinin artması gerekiyordu. Başka insan da olmadığına göre, bir zaruret olarak kardeşlerin birbirleriyle evlenmesi gerekiyordu. Bu âdet bir süre devam etti, fakat insanlar çoğalınca böyle bir evliliğe ihtiyaç ve zaruret kalmadı ve bu tatbikat da kalkmış oldu.

Allah, nasıl ki Hz Âdem'in eğe kemiğinden Hz  Havva'yı O'na eş olarak yarattıysa, değişik seferde doğan bu kardeşleri de birbirine yabancı suretinde yaratabilir. Daha sonra ise insan nesli çoğaldı ve Allah bundan sonra farklı ikizlerden de olsa kardeş evlenmesini yasakladı.

Bunun helal olması ise temelde Allah'ın emriyle alakalıdır. Çünkü bir işin kötü olması Allah'ın yasaklamasından dolayı, iyi olması da emretmesinden ya da serbest bırakmasından dolayıdır.  Yani Allah emreder güzel olur, Allah yasak eder kötü olur. Esas olan da budur.

Ayrıca, konuyla ilgili Nisa Suresi 1. Ayet kapsamında yapılmış farklı bir bakış açısı için aşağıdaki açıklamaları da okumanızı tavsiye ederiz:

"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan Rabbinize itaatsizlikten sakının. Adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir." (Nisa, 4/1)

Ayetin Tefsiri;

Kur’ân-ı Kerîm’de “Ey insanlar!” hitabının hedef kitlesi yalnızca müminler değil, bütün insanlardır. Bu sebeple âyette “Allah’tan sakının” yerine “Rabbinizden sakının” meâlinde bir ifade kullanılmıştır. Çünkü insanların yaratıcı ile kulluk ilişkisine “Allah ve ilâh”, insan olarak yaratılma ve geliştirilme ilişkilerine ise rab ismi uygun düşmektedir. Zira bu isim, yaratmayı ve yaratılana belli özellikler içinde var oluş imkânı vermeyi ifade etmektedir.

Hitabın, arkadan gelecek hükümler bakımından, hiçbir fark gözetmeksizin bütün insanları hedeflemiş olmasının ikinci delili de insanlar arasındaki ilişkilere -biri geniş, diğeri nisbeten dar olan- iki unsuru temel kılmış olmasıdır:

a) Bütün insanların asıl maddesi, özü olan “nefis”,

b) İlk rahimden (bütün insanların annesi olan Havvâ’nın rahminden) son rahime (her bir insanın annesinin rahmine) kadar gelen rahimler. Yaratanı bir, özü ve aslı bir, ilk oluşta anası babası bir, sonraki oluşlarda da soyu ve ailesi bir olan insanların yalnızca bu birlikten kaynaklanan birtakım hakları ve ödevleri (bu mânada insan hakları) olacaktır, olmalıdır; Nisâ sûresi de bu hakların ve ödevlerin önemli bir kısmını açıklamak üzere gönderilmiştir.

Kur’an’da nefis (çoğulu enfüs), “insan, insanın veya başka bir şeyin kendisi, insanın hayatta iken insan olmasını sağlayan (insanın onun sayesinde, ona sahip olduğu için insan olduğu), ölünce de ebedî varlığını devam ettiren unsuru”mânalarında kullanılmıştır. Bazı âlimler, filozoflar ve sûfîler ruh ile nefsi aynı varlığın iki adı olarak açıklamışlar (Meselâ bk. Gazzâlî, İhyâ’, III, 2 vd.), bazıları ise nefis ile ruhu farklı mahiyetler olarak tanımlamışlardır.

İkinci tanımlamaya göre Allah Teâlâ her bir insan için tıpkı bedeni gibi bir de nefis yaratır, Şah Veliyyullah’ın “neseme” adını verdiği bu nefis, insanın hayatı boyunca yapıp ettiklerine göre mânevî bir yapı ve kişilere göre farklı özellikler kazanır. Ruh ise şahsî değil umumidir; tek bir enerji merkezinden gelip ampülleri aydınlatan elekrik gibidir ve ilâhîdir, Allah’a aittir, halk âlemine değil emir âlemine dahildir, nefis için Allah’ın rızâsına götüren yolu aydınlatır veya onu bu yola çeker.

İnsanın tabiatında ve yapısında Allah’ın rızâsına aykırı yola çeken güçler de (heyecanlar, güdüler, ihtiyaçlar) vardır, ayrıca şeytanın da işi, insanı Allah yolundan saptırmaya çalışmaktır. İnsan (nefis), aldığı eğitim ve iradesi sayesinde bu iki çekim merkezi arasında mücadele ve imtihan vererek dünya hayatında kulluğunu ve tekâmülünü gerçekleştirmeye çalışır; “emmâre” (kötüye çeken, kötüyü emreden) nefis olmaktan kurtularak, “levvâme” (kendini tenkit eden, kınayan), “mülheme” (ilâhî ilhama mazhar olan), “mutmainne” (şüphelerden ve geçici zevk bağımlılığından kurtularak huzura eren), “râdıye” (Allah’ın takdirine razı olan), “merdıyye” (Allah’ın rızâsına mazhar olan) nefis basamaklarına veya derecelerine tırmanmak için çabalar (Şah Veliyyullah, et-Tefhîmâtü’l-ilâhiyye, I, ; II, vd.; Hüccetullâhi’l-bâliga, I, , ).

Âyette önce “sizi bir tek nefisten yaratan” denilmiş, sonra “ondan da eşini yaratan” buyurulmuştur; insanlardan her birinin babası ve anası bulunduğuna, her birey üreme kanunları çerçevesinde meydana geldiklerine göre burada “nefisten, ondan yaratan” sözünü “onun bir parçasından”(meselâ kaburgasından) şeklinde değil, “onun özünden, ona benzer (misli) olan asıldan ve kökten (buradaki ifadeye göre nefisten) yaratan” şeklinde anlamak gerekir. Nitekim “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden (nefislerinizden) eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır.” meâlindeki âyette de bu kelime aynı mânada kullanılmıştır (Rûm, 30 / 21). Nahl, 16 /72 ve Şûrâ, 42/11 sûrelerinde de benzer ifadeler vardır.

Bütün bu âyetlerde “nefsinden yaratmak”, “vücudunun bir parçasından yaratmak” mânasında değildir. Buna göre meâli ve numaraları verilen âyetler, Havvâ’nın aslının, Âdem’in kaburgası olduğu şeklindeki yaygın inancın delili olamaz. Havvâ’nın veya kadınların eğri kaburgadan yaratıldığını ifade eden hadisler, kadınla erkeğin tabii (fıtrî) olan ve değişmemesi gereken farklılıklarını ve özelliklerini anlatmak üzere yapılmış bir benzetmedir, mecazî bir anlatımdır. Nitekim bazı rivayetlerde açıkça“Kadın kaburga gibidir.” buyurulmuştur (Buhârî, “Nikâh”, 79, 80; Müsned, V/). Hadislere göre kadınları erkeklere benzetmeye, tabii özelliklerini yok etmeye kalkışmak, eğimli yaratılmış kaburga kemiğini düz hale getirmeye uğraşmak gibidir. Kaburga ancak kavisli olduğunda uygun, sağlam ve kâmildir, fonksiyonunu yerine getirir; düz olsaydı akciğerin şekline uymaz ve onu koruyamazdı. Şu halde onu düzeltmeye çalışmak bozmaya ve kırmaya çalışmak demektir.

Âdem ile Havvâ yaratıldıktan sonra bunlardan birçok erkek ve kadının meydana getirildiği ve yeryüzüne dağıtıldığı ifade buyurulmaktadır. Bazı müfessirler dünyada yalnızca bir erkekle bir kadının bulunduğu bir zamanda bunların çocuklarının nasıl çocuk meydana getirebilecekleri üzerinde durmuş ve“birinci batında ikiz doğan bir erkek ve bir kızın, ikinci batında yine ikiz doğan bir kız ve bir erkekle evlendiklerini, o tarihte başka yolu bulunmadığı için Allah’ın farklı batınlarda doğan kardeşler arasında evlenmeyi câiz kıldığını" ifade etmişlerdir (Tabâtabâî, IV/). Bize göre böyle bir tasavvur zaruri değildir; çünkü Allah Teâlâ’nın insanı nasıl yarattığını açıklayan âyetlerde topraktan, çamurdan, nefisten ve Allah’ın ruhundan üflemesiyle yaratıldığı kayıtları ve şekilleri vardır.

Son şekil Hz. İsa (as)'ın yaratılmasıyla ilgilidir. Meryem, bir erkekle beraber olmadan Allah’ın ruhun dan üflemesi (Enbiyâ, 21/91; Tahrîm, 66/12) ve bunun açıklaması mahiyetinde olan “ruhun insan şekline bürünüp Meryem’e görünmesi”yle (Meryem, 19/17) hamile kalmış ve Allah’ın ona ulaştırdığı bir “kelimesi” (Nisâ, 4/) olarak Hz. Îsâ’yı doğurmuştur.

Kezâ Hz. Zekeriyyâ (as) bir zürriyet vermesi için Rabbine dua etmiş, Rabbinin de duasını kabul ederek Yahyâ’yı ona vereceğini müjdelemesi üzerine “kendisinin yaşlandığını, eşinin de çocuktan kesildiğini ifade ederek, bunun nasıl olacağını" sormuştu. Rabbin ona cevabı şöyle olmuştur: “İşte böyle; Allah dilediğini yapar.”(Âl-i İmrân, 3/40); “ O, bana kolaydır; daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım.”(Meryem, 19/9).

Hz. Âdem (as)’in yaratılmasında ana da yoktur baba da; Hz. İsa (as)'ın yaratılmasında yalnızca ana vardır; Hz. Yahyâ (as)’ın yaratılmasında ana ve baba vardır, fakat çocuk yapma kabiliyetleri mevcut değildir.

Kur’ân-ı Kerîm’de ve sağlam rivayetlerde “kardeşlerin birbiriyle evlendikleri” bilgisi verilmediğine göre, ilk yaratılan erkekle kadından birçok erkek ve kadının türetilmesinin nasıl olduğunun bilinmediğini, yukarıda zikredilen şekillerden birisine göre veya bir başka şekilde yaratma ve çoğaltmanın olabileceğini ifade etmek de mümkündür. (bk. Kur’an Yolu, Nisa Suresi 1. Ayetin tefsiri)

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

\n

Takvimler '8 Mart' gününü gösterdiğinde 'kadın' sözcüğü, gündemin ilk maddesidir. Handiyse yüz yıllık bir geçmişi var bu gündemin ancak yetmişli yılların ortalarından sonra, daha bir yüksek sesle konuşuluyor gündemin 'kadın' maddesi. Dikkat ediniz, sözü 'kadın' ile açılan her konuşma, kendiliğinden 'erkek' sözcüğüyle devam ediyor. Karşıtıyla açıklanan kavramlar vardır ya hani 'kadın' ile 'erkek' de öyle. Sanki 'erkek' anılmadan kadın anlatılamıyor, anlaşılamıyor. Böyle olması da yadırganacak bir durum değil elbette. Doğurganlık denilince belleğimize kadın yerleşmişken kadın Havva'nın, erkek Âdem'in kaburga kemiğinden oluşması söylencesi, ilişkiyi kuvvetlendirmekle kalmıyor aynı zamanda tarihî zemine de yerleştiriyor. Belki de bu var ediş söylencesidir kadın-erkek ilişkisinin iktidar gücünü belirleyen, kim bilir. Bu derin ve kadim ilişki için Ahmet Hamdi Tanpınar'ın \"Âdem ile Havva\" (Hikâyeler) öyküsü, yol alacağımız yolun başına getirir de bırakır bizi.

\n

Hemen başında Âdem ile Havva'nın olduğu yolun, kadınlı erkekli yolcularıyla hikâyecileri anlatılmak istense bu, sayıya gelmez; söylenenler, çizilenler, anıtlaşanlar, resmedilenler, bestelenenler, yazılanlar… Bu insanlık birikiminden,gündemin ilk maddesi için yazıya geçileni önceliyorum ben. Peki, nereden başlamalı yazının kayıtlı bilgisine? İsa'dan bu tarafı belli diyelim, iki bin yirmi üç yıl geçmiş sıfırdan bugüne gelinceye dek. Ya İsa'dan öncesi, kadının ve erkeğin olduğu ancak onlara dair bilinenin belirsizleştiği nice uzun zamanlar… 8 Mart günü 'kadın' içerikli konuşulanlar, hiç olmazsa üç bin yıldır yazılanlardan beslendiğinden çok da farklı sözlerle konuşmamış oluyoruz gerçekte.

\n

\n

Homeros'un yalnızca bir destan metni olmakla kalmayıp bir dünyanın kültürünü de beslemiş Odysseia destanı İsa'dan on asır önceki başat bir metindir tartışmasız. Troya savaşında yenilmiş kral Odysseus, ülkesine dönebilmek için akıl almaz zorlukları göze almıştır. Kralın ülkesi İthaka'da ise kadın Penelope, yirmi yıldır kocasını beklemektedir çok şeyden habersiz oğluyla. Kocası gelmeyeceğinden dul kalacak Penelope ile evlenmeye çok sayıda varlıklı erkek taliptir. Kadına sahip olmak çılgınlığı bir yana Odysseus'un yerine kral olma hayalini kurmuştur kralın sarayına çökmüş gözü dönmüşler. Penelope, çıldırmış taliplilerinin hiçbirisiyle evlenmek istemez ancak varlığını talan eden adamların isyan çıkaracağından korktuğundan, kayınpederi Laertes için bir kefen ördüğünü ve onu bitirince aralarından birini seçeceğine söz vermiştir. Gündüzleri ördüğünü geceleri söktüğünden örgü bir türlü bitmek bilmemiş, böylece Odysseus da evine dönecek zamanı kazanmıştır. İşin asıl şaşılacak yanı, Penelope'nin örgü bitmesin diye gündüz ördüklerini geceleri söktüğünü görüp de saldırgan erkeklere haber verenin saraydaki hizmetli kadınlardan birinin olmasıdır.

\n

Homeros'un hemen sonrasında gelen ve adı ustalıkta onunla anılan Heisodos'un, \"İşler ve Günler\" kitabındaki \"Pandora\" bir aşağılamadır kadın için. İsa'dan sekiz asır önceki kitabın, \"ev ve aile\" kısmındaki kadın algısı ilginçtir: \"Takıp takıştırıp, kıçını sallayıp/ Aklını çelmesin kadının biri./Gözü ambarındadır diller dökerken sana,/ Ha kadına güvenmişsin, ha bir hırsıza.\" Hesiodos, \"Karını parayla satın al ki,/ Gereğinde yürüsün öküzlerin ardından\" diye uyarır otuzunda evlenmeyi önerdiği erkeği.

\n

İsa'dan iki yüzyıl önceki Hun hükümdarı Mete'nin hayatı çevresinde gelişen olayları anlatan \"Oğuz Kağan Destanı\", erkek egemen dünyanın ol(a)mamış kadınından söz eder. \"Yine günlerden bir gün Oğuz Kağan bir yerde Tanrı'ya yalvarmakta idi. Karanlık bastı. Gökten bir ışık indi. Güneşten ve aydan daha parlaktı. Oğuz Kağan oraya yürüdü ve gördü ki: O ışığın içinde bir kız var yalnız oturuyor. Çok güzel bir kızdı. O kız öyle güzeldi ki, gülse Gök Tanrı da gülüyor, ağlasa Gök Tanrı da ağlıyordu. Oğuz Kağan onu görünce aklı gitti; sevdi, aldı. Onunla yattı ve dileğini aldı. Kız gebe kaldı. Günler ve gecelerden sonra (gözleri) parladı üç erkek çocuk doğurdu. Çocuklara Gün, Ay ve Yıldız adlarını verdiler. Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda, bir kız vardı, yalnız oturuyordu. Çok güzel bir kızdı. Gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, dişi inci gibi idi. Öyle güzeldi ki eğer yeryüzünün halkı onu görse 'Eyvah! Ölüyoruz' der ve (tatlı) süt (acı) kımız olurdu. Oğuz Kağan onu görünce aklı gitti; sevdi, aldı. Onunla yattı ve dileğini aldı. Günler ve gecelerden sonra (gözleri) parladı üç erkek çocuk doğurdu. Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz adlarını koydular.\" Dikkat ediniz, adı yok iki güzel kadının da Oğuz'dan başka görenleri yoktur. Böyle güzel kadınları, ölüm saçan gergedanı öldüren Oğuz'dan başkasının sevip alması ne haddinedir. Ders kitaplarına alınmasa da Oğuz onlarla \"yattı ve dileğini aldı\" ki her iki kadın da üçer erkek çocuk doğurdu.

\n

Shakespeare'in Yanlışlıklar Komedyası'nda Luciana: \"Erkek özgürlüğün efendisidir/ Onların efendisi de zamandır\" deyince Adriana sorar: \"Onların özgürlükleri neden bizimkinden fazla olsun?\" Cevap gayet açıktır: \"İşleri hep dışarda da ondan\" Adriana kayıtlara geçecek sözünü söyler: \"Kendisine dizgin taktıran eşekten başkası olamaz.\" Kim kendisine \"dizgin\" taktırmak ister ki iradesiyle, kimse istemez elbette lakin koşullar önemli. Delirtilen Kadınlar (Gönül Bakay; ) adlı kitabı okuyanlar, tarihin bütün zamanlarında 'dizgin' takanlarca delirtilen kadınları ve o kadınların nasıl delirtildiğini görebilirler.

\n

Cennet mekânından dünya ortamına birlikte düşmüşlerken erkek Âdem'in, kadın Havva'yı suçlamalarına bir bakınız. \"Çekil gözümün önünden seni yılan; sana ancak işbirliği yaptığın o/ Yaratığın adı yaraşır, sen de onun kadar sahte ve nefrete layıksın, şeklin/ Ve rengin de ona benziyor, içinde hile olduğu belli, bu sahte görünüşünle/ Tuzağa düşürmemen için tüm yaratıkları uyaracağım. Seninle mutluluğun daimi olacağını sanmıştım ama sen benim uyarıma kulak vermedin ve/ Güvenilmez olduğunu gösterdin –şeytanın yanında olmayı yeğledin;/ Onun yılanla seni kandırmasına izin verdin ve ben de sana kandım, seni/ Akıllı, tüm saldırılara karşı korunmalı sanıyordum ama erdemlerinin/ Sahte olduğunu geç anladım, benden alınıp doğanın eğdiği bir/ Kaburgaydın sen- şimdi kötüye doğru eğildiğin anlaşılıyor/ Ama işe yaramaz bir fazlalıktın. Akıllı Yaratan Cenneti/ Erkek Ruhlarla doldururken Dünyaya neden bir yenilik/ Getirdi ve bu işe yaramaz dişiyi yarattı, neden Dünyayı da/ Sadece erkek Meleklerle doldurmadı bilmiyorum;/ İnsanın üremesi için başka bir yol da bulunabilirdi; bu kötülük bitmedi,\" (John Milton / Kayıp Cennet)

\n

Ursula K. Le Guin'in, erkeğin haksızlığına uğramış kadın yazarı anlatırken \"Erkek normdur. Kadın ise dışında bırakıldığı normun istisnasıdır.\" (Sözcüklerdir Bütün Derdim) sözü, yazı bağlamından çıkarak tarihsel bir belirlemeye işaret eder. Sorun, norm ve normun dışında olmak, zaman ve mekân değişse de asıl mesele budur. Kadına yönelik dışlama, tecavüz, öldürme vb. erkek şiddeti, Lilith olanları muktedirin gücüyle Penelope oldurmayı amaçlayan bir \"norm\" sorunu olarak görülüyor. Slyvia Plath'ın, \"Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi takılıp kalan insan için dünyanın kendisi kötü bir rüyadır.\" sözüne benzer, \"ölü bir bebek gibi takılıp kalan\" ne çok kadın vardır gerçek yaşamda. Yerinden edilmekle kalınmayıp da dünyanın kendisine dar edildiği kadın karakter için Doris Lessing'in \"On Dokuz Numaralı Oda\" (On Dokuz Numaralı Oda) öyküsü yeter de artar. Kim bilir, \"sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi takılıp kalan\" kaç gerçek kadının adıdır, \"hiç kimsenin onu tanımadığı ya da umursamadığı mutlak bir yalnızlık\" düşleyen Susan.

\n

Refik Halit Karay, \"Yatık Emine\" (Memleket Hikâyeleri) öyküsünde, \"uygunsuz takımından\" bir kadının, şehirden çıkarılıp terbiye edilmek üzere gönderildiği kasabadaki dramıdır. Emine, terbiyeci erkeklerden biri dışındakilerinin cinsel tatmin nesnesidir. Kasabada sefalete direnen Emine, \"karşısında, yürekleri üzerine arzunun bir kanat gibi sürünüp geçtiğini duy\"an erkeklerin ağına, \"ölü bir bebek gibi takılıp kalan\" kadındır artık. Teğmen Dal Sabri, \"kılıcının kabzasıyla\" onu döverken bir yandan da \"yatamadığı bu kadını dövmekten adeta lezzet alıyor\"dur. Hapishane çavuşuyla arkadaşı, bir kış gecesi gizlice evine gittiklerinde, \"adamın yüreğini gıcıklıyor\" olan Emine yerine, hasırın üstünde ölüsü buz kesmiş bir Emine bulunca, \"Yetişemedik be, gebermiş!\" diyerek \"küfür ede ede\" uzaklaşırlar evden.

\n

Asılacak Kadın, Pınar Kür'ün ilk kez 'da yayımlanmış, \"korumasız, güvencesiz, çaresiz, zavallı bir kadının, dış dünyadan koparılarak, bir sapığın hastalıklı ve korkunç dünyasına hapsedilişini, ezilişini, sömürülüşünü, çektiği türlü eziyetler sonucu kendini savunmak için ağzını bile açamayacak bir nesne haline getirilişini\" anlatan, söz yerindeyse 'dillere destan olmuş' romanıdır. Romanın hakkındakiler âlemin malumudur. Sonraki yıllarda farklı yayınevlerince de basılan romanın 'da filmi çekilmiş, film de gösterime girmişken aynı yıl \"müstehcenlik\" iddiasıyla açılan davayla kitap toplatılmıştır. Yazarı ve yayıncısı hakkında dava açılan kitabın, iki buçuk yılı bulan yargılamalar sonrasında, \"sanat eserlerinin pornografik eserlerle aynı türden bir değerlendirmeye tabi tutulamayacağı\" gerekçesiyle kitap, yazarı ve yayıncısı aklanmıştır. Bitişine, Aralık Nisan tarihleri yazılan romanın dava sonrası baskılarına yazarının 11 Şubat tarihli savunma yazısı eklenmiştir.

\n

\n

Asılacak Kadın, bir yanlışın düzeltilmesinin romanıdır. Annesinin evinde \"Boynu eğilmiş, dili dışarı çıkmış, korkunç bir resim.\" görmüştür Pınar Kür. Duvardaki resim,Kırklareli'nin bir köyünden Sadberk adlı bir kadına aittir. Adı geçen kadının idamı, 17 Haziran tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmıştır. Asılarak idam ediliş haberi yayımlanan \"koca katili Sadberk\" resmiyete göre kocası dışında bir kipti gence âşık olunca yenisevgilisiyle birlik olup kocasını öldürmüş, cesedi bir çukura gömdükten sonra evdeki paranın bir kısmın da alarak İstanbul'a kaçmıştır. Bir süre sonra köye dönünce yakalanan ikiliden, kadın idam edilmiş, on dokuz yaşından küçük sevgilisi yirmi iki yıl hapse mahkûm edilmiştir.

\n

Asılacak Kadın'ın yazarı Pınar Kür'ün teyzesi şair/romancı Halide Nusret Zorlutuna (), fotoğraftaki kadın hakkında gerçek bilgiyi vermiştir yazar yeğenine. Onun söylediğine göre köydeki arazi sahibi bir adam, kimsesiz bir kızı yanına almış ve kızı çevredeki erkeklere peşkeş çekmiştir. Kıza âşık olan köydeki delikanlılardan biri adamı tarlada vurmuş, iki genç birlikte cesedi evin içinde bir çukurda saklamışlardır. Sonunda dava açıldığında köylüler, öldürülen adamın kötülüklerini bildiklerinden gençlerden yana tanıklık etmişlerse de sonuç değişmemiştir. Kadın asılmış, delikanlı hapse mahkûm edilmiştir.

\n

\n

Asılacak Kadın, üç bölümden oluşan bir romandır ve her bölüm, bir kişiye ayrılmıştır. Faik İrfan Elverir, asılacak kadını ipe gönderen komisyonun başındaki hâkimdir ve onun iç konuşmalarıyla kadın konusunda sapıklık derecesine varan bir zihniyetle yetiştiğini öğreniriz. Melek, ipe gönderilen kadındır ve onun iç konuşmalarıyla da üvey babasının para için getirip eline teslim ettiği Avrupa görmüş Hüsrev beyin emriyle akıl dışı uygulamalara maruz kalışını, erkeklere peşkeş çekilişini, \"kahpe\" oluşunu öğreniriz. Yalçın, yakalamaca oynadığı çocukluk arkadaşı Melek'i, evine hapsedip semtin erkeklerine sunarak seyretmekten zevk alan hasta ruhlu Hüsrev'i öldüren gençtir ve onun mektubundan da içtenliğini ve acemiliğini öğreniriz.

\n

Asılacak Kadın romanın sayfalarında, Hüsrev Bey'in her gece eve getirdiği erkekle birleştirip de zevkle seyrettiği Melek'i görünce İskenderiye'de kilise müdavimi erkeklerce evinden zorla dışarı alınıp üstündeki elbiseleri çıkarıldıktan sonra bedeni kırık cam parçalarıyla kesilerek parçalanan kadın filozof Hypatia ( - ) zamanına gittim sanki. Romana, \"yalnızca cinsel tahrik amacıyla\" yazıldığı iddiasıyla dava açan savcının suratında Pınar Kür'ün savunması derin yaralar açmış, bu darbe onu Hüsrev'in gömüldüğü çukura yuvarlamış olmalıdır. Romanı için on beş yıllık bir hazırlık yapan Pınar Kür ile 'teki savcı, romandaki savcı ve 'daki savcı hakkında görüşmek isterdim doğrusu. Bu romanı okuyan erkek ya da kadın; değil tahrik olmayı, cinsellikten iğrenir. Genç bir kadının akla ziyan durumunun romanı, evine çullanmış erkekleri savuşturmayı planlayan Penelope'nin çaresizliğini anımsatıyor okura ancak çaresizlik dışındaki koşullar çok farklı her iki metinde.

\n

Kadınların, resim yapabilmek için erkek elbisesi giyerek dolaşmak ya da roman yazmak için erkek adı kullanmak zorunda kaldığı saçmalık dönemleri gerilerde kaldı elbette. Bu böyleyken 'madam', 'hanımefendi', 'bayan' gibi gizleme bandı türünden adlandırmalarla kimliği örtülen 'kadın', romandaki Faik İrfan Elverir türevlerinin aksine Mefaret kadınların sayısını artırmak için kendi çabasını sürdüreceğe benziyor. Her 8 Mart, yeni bir başlangıçtır.

\n\n\n\n\n\n\n
\n

Hasan Öztürk kimdir?

\n

Hasan Öztürk ’de Trabzon’un Araklı ilçesinde doğdu. İlkokulu ve ortaokulu Araklı’da okudu, ardından Trabzon Erkek Öğretmen Lisesini bitirdi ().

\n

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Selçuk Üniversitesi) mezunu () Hasan Öztürk, yazıya ’li yılların ortalarında Yeni Forum dergisinde, ‘kitap’ eksenli yazılarıyla başladı. Sonraki yıllarda -bir ya da iki yazısı yayımlananlar kenarda tutulursa- Millî Kültür, Türk Edebiyatı, Matbuat, Türkiye Günlüğü, Polemik, Virgül, Liberal Düşünce, Gelenekten Geleceğe, Dergâh, Arka Kapak ve Cumhuriyet Kitap adlı dergiler ile ‘Edebiyat Ufku’ , ‘K24’ ve ‘Gazete Duvar’ adlı sanal ortamlarda yazıları yayımlandı.

\n

Bazı yazıları ortak kitaplar içinde yer alan Hasan Öztürk, kısa süreli (/; 6 sayı) ömrü olan mevsimlik ve mütevazı Kitap Defteri adlı ‘kitap kültürü’ dergisini yönetti ve dergide yazdı.

\n

Hasan Öztürk, yılının başından bu yana yayıma hazırladığı iki aylık Mavi Yeşil yanında Roman Kahramanları, Kitap-lık, Edebiyat Nöbeti ve KE adlı dergiler ile ‘T24 Haftalık’ ve ‘Aksi Sanat’ sanal ortamlarında aralıklarla yazmaktadır.

\n

Edebiyatın, daha çok kurmaca metinlerine yönelik yazılar yazan Hasan Öztürk’ün; Kitabın Dilinden Anlamak (), Yazının İzi (), Aynadaki Rüya (), Kurmaca ve Gerçeklik (), Kendine Bakan Edebiyat (), Gündem Edebiyat () ve Üç Duraklı Yolculuk () adlı kitapları yayımlanmıştır.

\n
\n
kaynağı değiştir]
Wikimedia Commons'ta Âdem ve Havva ile ilgili ortam dosyaları bulunmaktadır.
funduszeue.info

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 24/06/ tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: funduszeue.info

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Kategoriler ve Etiketler

Tümünü Göster

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası