aile olmak fon müziği / Aile Olmak Fon Muzigi Mp3 İndir Dur

Aile Olmak Fon Müziği

aile olmak fon müziği

Click To Pray eRosary - For Pe

Bu uygulama hakkında

Dua Etmek İçin Tıklayın Hakkında:

Click To Pray eRosary, size yardımcı olan ve dünyada barış için tespih duası etmeyi öğreten ücretsiz bir dijital tespihtir. Tek yapmanız gereken bu ücretsiz uygulamayı indirmek ve geleneksel bir tespih gibi dua etmeye başlamak. Aile Tesbihi için de dahil olmak üzere birkaç farklı format arasından seçim yapabilirsiniz. Bir sesli rehber sizi gizemlerde yönlendirecek ve Müjde'yi düşünmenize yardımcı olacaktır. Ayrıca bu ruhsal yolda size yardımcı olacak fon müziği, görseller ve yazılar da bulacaksınız.

Papa Francis, son yıllarda özellikle gençlerden dünyada barış için tespih duası yapmalarını istedi. App Click To Pray eRosary, birçok çatışma, bölünme ve şiddetten derinden acı çeken bir dünya için dua etmenize eşlik ederek bu isteğe yanıt verir. Tıkla Dua Et eRosary
her yaştan insan, özellikle de öncelikle dijital ortamlarda yaşayan gençler. Tespih duasını öğrenmek pedagojik bir öneridir.

Bu dua girişimi, Acer Gadget'ın teknoloji geliştirmesiyle Papa'nın Dünya Çapında Dua Ağı'na aittir.

Tesbih için dua etmek için bir uygulama:
- Dünyanın zorlukları ve Kilise'nin misyonu için dua etme girişimi.
- Tesbih için nasıl dua edileceğini öğrenmek için bir pedagoji.
- Standart Tesbih ve Kriz ve Sağlık Tesbihi gibi çeşitli konular.
- Müjde'yi düşünmek ve dinlemek için bir sesli rehber.

Tüm tespih duaları ücretsizdir ve eRosary bileziği ile uyumludur. Daha fazla bilgi: www.clicktoprayerosary.org

Tesbih şu dillerde mevcuttur: İngilizce, İspanyolca, Fransızca, İtalyanca ve Portekizce.

Uygulama Hakkında:
- Papa'nın Dünya Çapında Dua Ağı (Uygulama İçeriği)
- Acer Gadget'ı (Cihaz Teknolojisi)

Güncellenme tarihi

30 Mar 2023

Kurşuna Gerek YokErdinç Şenyaylar, Burhan Bayar, Ahmet Koç3:54Incesaz ÇiftetellisiIncesaz3:03AlemSedat Anar4:59Bahar-İkiFatih Ihlamur5:18Yara Mina Bedewe - Released TrackEfkan Şeşen2:51Boran FırtınasıGrup Yorum4:36Ab-ı Hayat Rast PeşrevŞirin Pancaroğlu3:50Geçmiş Güzel GünleriSavina Yannatou, Primavera en Salonico4:22SızıCafer Nazlıbaş3:38Hüzünİlker Bayraktar, Ayda Tunçboyacı2:44Kato Sta Lemonadika (Oi Lachanades)Panos Dimitrakopoulos, Michalis Koumbios2:05Altın Yüzüğüm KırıldıAli Insan4:19Aşk KervanıHasan Dursun5:40Kırgın KalplerEnder Gündüzlü, Metin Arıgül4:01Büyüdün BebeğimAhmet Kaya4:32DargeçitSeyithan Kızıl4:56Meşale / Boran FırtınasıGrup Yorum4:44DildarGöksel Baktagir5:34Emamesi Başında / Can AhmedSami Özer7:12Nefes - Klarnet (From "Doktorlar")Alp Erkin Çakmak2:28Xeribi - RemasteredCiwan Haco4:50Mirina Reş - EnstrümantalSimurg2:49Dram (Çello Versiyon)Onur Bıçak1:42Canım İstanbulGöksel Baktagir5:19Like HomeAytekin Ataş2:18Kerromark BasinGuearbie1:00Bülbül Taşta Ne GenzerMazlum Çimen4:11Rem - EnstrümantalErdoğan Emir3:36Kalanların ArdındanSinem Hondoroğlu3:01İlk BakışVolkan Sönmez2:14Mansea LochJosephine Gray1:00Kaval HüzünMazlum Çimen, Saki Çimen2:32Doğunun FeryadıNail Yurtsever1:40EbrûlîIncesaz2:53Adını AnıyorumEşref Ziya5:46Köprüden Geçti GelinRubato4:43I Love YouHasan Isakkut, Ercan Irmak, Ara Dınkjıan8:04Hüzne DönüşAydın Sarman, Burcu Güven2:29Gözlerin Doğuyor GecelerimeResul Dindar4:47OğulMetin Kemal Kahraman7:48Dinleyin AşığıGrup Volkan3:46SuNail Yurtsever2:25Divane Aşık GibiBerdan Mardini5:58Geçen Ömre SerenatAydın Sarman, Burcu Güven2:43Ji bona teYasin Yildiz4:18Dîlberam DîlberDiljen Roni4:48Çaven PayizinDino5:03Gelin Ne OlurHüsnü Senlendirici4:58Deli Şair, Neçe Cane (Kürtçe Rap)Erhan Gündere2:34

Mimaroğlu: The Robinson of Manhattan Island




Yapım Tarihi - 2020
Süre - 01:16:00
Format - Uzun Belgesel, Renkli, Türkçe

Yönetmen - Serdar Kökçeoğlu
Senaryo - Serdar Kökçeoğlu
Yapımcı - Dilek Aydın (Türkiye)
Yapımcı - Esin Uslu (ABD)
Ortak Yapımcı (Belçika) - Atıl Altaş
Oyuncu - Cem Baza
Danışmanlar - Andreas Treske, Murat Güneş
Görüntü Yönetmeni - Levent Türkan
Kurgu - Eytan İpeker
Animasyon - Melis Balcı
Ses - Erkal Taşkın
Müzik Direktörü - Erdem Helvacıoğlu
Stylist - Elif Dizdaroğlu
Basın ve İletişim - Erdem Dicle
Arşiv - Koray Kantarcıoğlu
Çeviri - Murat Güneş

Mimaroğlu iki özgür ruhun, 60’lı yıllarda Türkiye’den Amerika’ya göç eden efsanevi elektronik müzik bestecisi İlhan Mimaroğlu ile yaşam dolu hayat arkadaşı Güngör Mimaroğlu’nun hikâyesidir. Çiftin kişisel arşivinden yararlanan belgesel, İlhan Mimaroğlu’nun radikal bir sanatçı olarak portresini ortaya koyarken, bir yandan da çiftin bir aile dramının ortasında yeşeren güçlü ve ilham verici ilişkisine odaklanır. Film çok katmanlı yapısıyla müzik, aşk, göç ve hayal kırıklığına dair gerçek hikâyeler anlatır. Mimaroğlu dünya prömiyerini 2020 Visions du Réel Film Festivali’nde yaptı.

57. Antalya Altın Portakal Film Festivali, Ulusal Belgesel Film Yarışması, Jüri Özel Ödülü. 2020
Visions du Réel 2020 ‘Burning Lights’ Bölümü, Yarışma Filmi. 2020
Avrupa Film Pazarı, Türk Sineması Kataloğu, Boğaziçi Sinema Derneği, Belgesel ve Kısa Film Seçkisi. 2020
39. İstanbul Uluslararası Film Festivali, Ulusal Belgesel Film Yarışması, Finalist. 2020



Kaynak
İstanbul Uluslararası Film Festivali







Yönetmen Görüşü

Öncelikli amacım, İlhan Mimaroğlu’nun klasik yapıları reddeden, daima yeni seslerin peşindeki müziğine mümkün olduğu kadar sadık kalan bir görsel yapı benimsemek. Mimaroğlu gerçek bir avangard, 60’larda klasik müzikten uzaklaşan bir grup besteciyle beraber elektronik müziğin öncülerinden oldu.

İlhan Mimaroğlu onunla da yetinmedi, Atlantic Records çatısı altında jazz’ın özgür kalıplarını bile zorlayan avangard albümlerin yapımcılığını yaptı. Gittiği her kurumda, uğradığı her müzik türünde öncü olmayı, kalıpları zorlamayı seçti.

Bu gerçekler, belgeselimin görsel yapısını da doğal olarak belirliyor. Konuşan kafa ve romantik müziklerden oluşan klasik belgesellerden uzaklaşarak, eklektik, kolajımsı bir belgesel yapmak istiyorum.

İlhan Mimaroğlu’nun ironik metinlerine yer veren aktörlü sahne performansının kurmaca yapısıyla beraber belgesel türünün sınırlarını iyice zorlamayı ve belgeselimi yenilikçi bir hikaye anlatma formu ile hayata geçirmeyi amaçlıyorum.

Mimaroğlu benim ilk uzun metrajlı sinema filmim olacak. Birbirine zıt ama tamamlayan iki radikalin; İlhan ve Güngör’ün, avangard müzik ve politika ile iç içe geçen hayat arkadaşlığının hikayesi, hayatım boyunca anlatacağım en önemli hikayelerden biri olacak

İlhan Mimaroğlu kimdir?
Tarihin önemli mimarlarından Mimar Kemaleddin’in oğlu olan İlhan Mimaroğlu Türkiye’den yola çıkıp dünya müziği üzerinde en çok etkisi olan isimlerden. Aslında Galatasaray Lisesi mezunu bir hukukçu ama babasından kalan plaklar hayatını değiştirdi.

Erken yaşta jazz müziğine ve deneysel seslere kafayı takıyor ve 1959 yılında hayat arkadaşı Güngör Mimaroğlu ile Amerika’ya yerleşiyor. Besteleriyle elektronik müziğin mucitleri arasına giriyor ve Atlantic Records’ta Charles Mingus’ların efsanevi prodüktörü oluyor. Avangard müziği Federico Fellini’yi, Frank Zappa’yı ve John Lennon’u etkiliyor, ve hatta Fellini onun müziğini Satyricon filminde kullanıyor. Türkiye ile bağlarını hiçbir zaman koparmayan besteci 2012 yılında hayata veda etti.

Güngör Mimaroğlu’nun hikayesi nedir?
İlhan Mimaroğlu’nun hayat arkadaşı, 70’li yıllarda Yoko Ono gibi isimlerle New York sokaklarında eylemlere katılmış bir aktivist. Politik kimliği ile İlhan Mimaroğlu’nun müziğini etkilemiş, New York’taki evlerini Türkiye’den gelen sanatçı ve siyasetçiler için bir buluşma yeri yaparak pek çok isme ilham vermiş. Hayat arkadaşının ölümünün ardından 50 yıl sonra İstanbul’a döndü, anlatacak çok hikayesi var...

Neden belgeselin adı ‘Mimaroğlu’?
Çünkü bu belgesel sadece besteci İlhan Mimaroğlu’nun hikayesi değil. İlhan ve Güngör’ün, romantik ve yaratıcı bir hayat arkadaşlığının hikayesi. Avangard müzik ve politikanın birbirini etkilemesinin hikayesi.

Müzik belgeseli mi? Biyografik mi?
İkisi de değil. Mimaroğlu, İlhan Mimaroğlu’nun müziğine; İlhan ve Güngör’ün hiç yazılmamış biyografilerine de yer verecek ama Mimaroğlu belgeseli bunlardan daha fazlası. Bir kere müzik dışında fotoğraf, sokak sanatı ve sinemayla da ilgilenmiş çok yönlü bir sanatçıyı artıları ve eksileriyle, kolaj tarzıyla ele almayı amaçlıyor ve bu açıdan kurmaca ve deneysel sinema tekniklerinden yararlanıyor. Belgesel, çılgın bir 60’lar portresi ortaya koyarken Türkiye’ye dönen Güngör Mimaroğlu’nun gençken ayrıldığı Moda’daki yeni hayatını da derinlikli bir şekilde ele almayı hedefliyor.

Mimaroğlu belgesel türünün sınırlarını nasıl zorluyor?
Bir deneyim gibi tasarlanan belgesel pek çok farklı epizottan oluşacak ve 8mm, HD, iPhone gibi farklı kameralarla çekilirken, eski film ve video arşivlerine de yer verecek. Bu eklektik yapı İlhan Mimaroğlu’nun farklı kaynaklardan alınma konuşma ve seslere yer veren avangard kolaj tekniğine de yakın. Epizotlar New York’ta çekilecek 60’lar tarzı 8mm kolajlarına da yer verecek, animasyonlara da. Müzik videolarına ve İlhan Mimaroğlu’nun hiçbir yerde gösterilmemiş belgesel filmlerine de...

Belgeseli ne zaman izleriz?
2019 başına kadar New York ve İstanbul çekimlerinin gerçek 8mm filmle yapılması, Güngör Mimaroğlu ile görüşmelerin tamamlanması ve İlhan Mimaroğlu’nun çektiği yüzün üzerindeki 8mm ve Video 8 filmin dijitalleştirilmesiyle çekimlerin tamamlanması amaçlanıyor. 2019 ortasındaki post prodüksiyon aşamasının ardından belgeselimizi dünya festivallerinde, dijital platformlarda göstermek ve bu olağanüstü çifti tüm dünyaya tanıtmak istiyoruz.

EKİP

Senaryo & Yönetmen - Serdar Kökçeoğlu
Yönetmenlik eğitimi alan Serdar Kökçeoğlu, 2003 yılından itibaren sinemayla ilgili çeşitli yayın ve platformlarda editör, yayın yönetmeni ve proje yöneticisi olarak görev aldı. Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyesi olan ve kısa film alanında araştırmalar yapan Kökçeoğlu, İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Kısa Film Yarışması bölümünde danışman olarak görev alıyor. Türkiye’de elektronik ve deneysel müzik alanında çalışmalar yapan müzisyenlere yer verdiği Ses Kitabı isimli online derlemeye imza atan Kökçeoğlu, Müzik Hayvanı isimli plak şirketinden bir albüm çıkardı ve çeşitli sergilere ses işleriyle katkıda bulundu. ''İstanbul'u Dinlemek'' isimli kısa belgeselini yeni bitiren Kökçeoğlu, Okan Üniversitesi'nde film müziği ve ses dersleri veriyor. Mimaroğlu projesi ile Antalya Film Forum'da iki ödül sahibi olmuş, Amerikan Konsolosluğu fon desteği almış ve İKSV Fragman Atölyesi'ne seçilmiştir.

Yapımcı - Dilek Aydın (Türkiye)
Ankara doğumlu Dilek Aydın, sırasıyla Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Karlsruhe Sanat ve Tasarım Üniversitesi’nde okudu. Kültür ve sanat alanında festival koordinatörü ve sinema yazarı olarak çalıştı. Kendi deneysel videolarını üretmeye devam ediyor ve 2013 yılından beri kısa film, belgesel ve uzun metraj alanlarında film yapımcılığı yapıyor. Yapımcılığını yaptığı ilk uzun metraj film olan Sivil, 2013 yılında Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde açıldı. Almanlarla ortaklaşa gerçekleştirdiği Ada adlı film bütün dünyada festivalleri gezdi. Yapımcılığını üstlendiği son uzun metraj filmleri olan kurmaca türündeki Güven ve belgesel yapım Mimaroğlu Antalya Film Forum’da Geliştirme ve Post-Prodüksiyon ödülleri almıştır. Dilek Aydın, Berlinale Talent Campus ve Sarajevo Talents mezunlarındandır.

Yapımcı - Esin Uslu (ABD)
İstanbul’da doğan ve halen yaşamını İstanbul ve New York’ta sürdüren Esin Uslu, Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitim aldı. Uzun yıllar boyunca kültür ve sanat alanında çalışmalarını sürdürdü. “Ramazanda Caz” festivali, “Boğazda Caz” ve “Kahvaltıda Caz” gibi etkinliklerin yöneticiliğini ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nda (İKSV) Pazarlama Koordinatörlüğü görevini üstlendi. Ayrıca, çalışmalarını elektronik müzik ve film müziği gibi farklı alanlarda gerçekleştiren dünyaca ünlü besteci Erdem Helvacıoğlu’nun Türkiye ve ABD’de menajerliğini yapmaktadır. Halen çocuk edebiyatı alanında çeviriler yapmaya da devam eden Esin Uslu, Sundance Film Festivali ödüllü yönetmen Melis Birder'in son uzun metraj belgeseli Elsewhere'in yapımcılarından biridir. Mimaroğlu yapımcılığını üstlendiği ikinci uzun metraj belgesel film projesidir.

Müzik Direktörü - Erdem Helvacıoğlu
Besteci, ses tasarımcısı, gitarist ve prodüktör olarak gerçekleştirdiği çeşitli çalışmalarla, uluslararası alanda aldığı başarı ödülleriyle dünyada en çok tanınan çağdaş Türk bestecilerindendir. Bugüne kadar ABD’den Avrupa’ya, Arjantin’den Yeni Zelanda’ya, Kanada’dan Kore’ye kadar dünyanın en prestijli elektroakustik ve çağdaş müzik festivallerinden davet alan Helvacıoğlu’nun eserleri, BBC, ABC, WDR, SWR, HDR2, WNYC, SR P2, Radio France gibi radyolarda sıkça yer almaktadır. Helvacıoğlu’nun müzikleri “incelikli ve etkileyici” (The Wire), “çığır açıcı” (All About Jazz), “büyüleyici ve her zaman güzel” (Exclaim!), “olağanüstü” (ARRAY), “ender görülecek biçimde derin, zekice ve güzel” (Guitar Player), “ilham verici ve kışkırtıcı” (Blogcritics) ve “olağanüstü bir biçimde yaratıcı ve hayran bırakan” (Fanfare) olarak tanımlandı bugüne kadar. Son yıllarda farklı ülkelerden sinemacılarla işbirliği yaparak film müziği üretime ağırlık veren ve katkıda bulunduğu filmler dünyanın çeşitli festivallerinde yer bulan Helvacıoğlu, İstanbul ve New York’da çalışmakta ve yaşamaktadır.

Ortak Yapımcı (Belçika) - Atıl Altaş
Oyuncu - Cem Baza
Görüntü Yönetmeni - Levent Türkan
Kurgu - Eytan İpeker
Animasyon - Melis Balcı
Ses - Erkal Taşkın
Stylist - Elif Dizdaroğlu
Basın ve İletişim - Erdem Dicle
Arşiv - Koray Kantarcıoğlu
Çeviri - Murat Güneş

fongogo.com







Serdar Kökçeoğlu ile İlhan Mimaroğlu belgeseli üzerine
İlhan Mimaroğlu Olmak: Elektronik Müzik, Aşk, İsyan ve Gerçekler

Elektronik müziğin öncü isimlerinden biri olan İlhan Mimaroğlu hakkında yapılan ilk belgesel Mimaroğlu, dünya prömiyerini Nisan ayının son haftasında prestijli belgesel film festivali Visions du Réel’in Burning Lights isimli yarışma bölümünde yaptı. Federico Fellini, Jean Dubuffet gibi yönetmen ve sanatçıların yanı sıra Freddie Hubbard ve Charles Mingus gibi pek çok müzisyenle hayata geçirdiği projelere rağmen genç kuşağın belki de çok iyi tanımadığı bir figür İlhan Mimaroğlu. Tam da bu sebepten belgeselin Mimaroğlu’nun girift dehasına giriş için iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum.

Öte yandan bu yapım aile, aidiyet, bağlılık/bağımlılık, ötekilik gibi kavramları düşünen ve üretimlerine taşıyan herkes için sıkı bir zihin jimnastiği. Klasik/geleneksel belgesel anlayışını yapıbozuma uğratan, beklentilerinizle oynayan, bir parmak bal çalmak, hoş bir sada bırakmak yerine, hassas bir noktanızı gıdıklayan, bazı anlarında tokat atan bir belgesel bu. Size ne zaman ağlayacağınız ve/veya güleceğinizi dikte eden belgesellerden sıkıldıysanız buyurun, izleyiniz! Bu vesileyle (artık adını Grant Gee ve Jonas Mekas ile birlikte anacağım) filmin yönetmeni Serdar Kökçeoğlu ile gerçekleştirdiğim keyifli ve zihin açıcı röportajı sizlerle paylaşmak istedim.

NOT: Filmde kullanılmayan, bu röportaja özel olarak gönderdiği görseller için ayrıca teşekkür ederim kendisine!

Serdar, tebrik ederek başlamak istiyorum. Bu filminle elektronik müzik üzerine kafa yoran, üreten, okuyan (bence) herkesin izlemesi gereken bir işle buluşturuyorsun bizi. Şimdi yolları epey “çatallanacak” bir bahçeye gireceğiz seninle. Ama önce neden “Mimaroğlu” öznen oldu, çıkış noktaların/notaların nelerdi, izah eder misin?

1988 yılında heavy metal kasetleriyle ciddi olarak müzik dinlemeye başladım. İzmir’deki efsanevi Mayhem konserine katılanlardanım. Yaklaşık 10 yıl sonra The Cure, New Model Army ve Sonic Youth dışında bir şey dinlemez olmuştum ve yeni sesler arıyordum. 1997 yılında İzmir’de Fergün Urgancıoğlu, Aphex Twin ve Future Sound of London albümleriyle aklımı başımdan aldı. O yıllarda Warp Records albümleriyle başlayan elektronik müzik takıntım ciddi bir araştırma alanına dönüştü benim için. Mimaroğlu’nun danışmanı olan Murat Güneş’le beraber İzmir’in çorak ortamında hatırı sayılır bir arşiv yaptık. Autechre, Pan Sonic gibi isimler yeni şekillenen dijital kültüre olan merakımızla beraber hayatımızın fon müziği olmuştu. O noktada İlhan Mimaroğlu’nun Elektronik Müzik kitabı karşıma çıktı. İtiraf ediyorum, biraz eski bir bilim kurgu filmi gibiydi; acayip sesler ve maceralar düşlemeye imkan veriyordu. Öte yandan Mimaroğlu müziği etrafta yoktu, bulması zordu, ben de kitaplarına daldım. Aykırı müzik yaklaşımları, ironik günlükleri beni çarptı. 2000’lerden sonra müziğini de dinleyince onu çok daha iyi anladım. Hayatı boyunca yeni olanı aramış, ‘klasik’ ve geleneksel olanı hem besteci hem de prodüktör kimliğiyle sorgulamıştı. Ona dair her şey benim için çok heyecan vericiydi.

“Ünlü caz vokalisti Janis Siegel; piyanistler Meral Güneyman, Ayşegül Durakoğlu; İlhan Bey’in Atlantic Records’tan ofis arkadaşları ve daha başka sayısız isim… Bunlara İstanbul’da görüştüğümüz Kerem Görsev gibi isimler eklendi”
Filmde İlhan Mimaroğlu hakkında izlenim/deneyim/gözlemlerini paylaşan Evin İlyasoğlu, David Toop, Armağan Ekici, Balkan Naci İslimyeli, Serdar İlhan ve Kerem Görsev gibi pek çok müzisyen, ressam, yazar, aile dostunu işitiyoruz. Bu isimlerle irtibatın neticesinde tahmin ediyorum ki saatler süren kayıtlar elde etmişsindir. Söz konusu kayıtları nasıl oluşturdun ve nasıl bir sürece tabi tuttun?

Elif Dizdaroğlu ile yaptığımız araştırmalar birkaç koldan ilerledi. İlk belirlediğimiz isimlerden biri David Toop oldu. The Wire dergisinden, ve özellikle elektronik müzik tarihi üzerine yazdığı kitaplardan biliyordum kendisini. Projeyi duyunca Toop da Mimaroğlu’nu önemsediğini ve zevkle konuşacağını iletti. Bu ikinci çekim gezimize Londra’yı da ekledi ama Toop’tan bir gün boyunca inanılmaz bir arşivle dolu bir evde müziğin tarihini dinlemek müthiş bir deneyimdi.

New York röportajlarını Erdem Helvacıoğlu ve Esin Uslu’yla beraber belirledik. Çiftin New York’ta iletişimde olduğu onlarca isimle görüştük. Ünlü caz vokalisti Janis Siegel; piyanistler Meral Güneyman, Ayşegül Durakoğlu; İlhan Bey’in Atlantic Records’tan ofis arkadaşları ve daha başka sayısız isim… Bunlara İstanbul’da görüştüğümüz Kerem Görsev gibi isimler eklendi. Suzanne Ciani gibi Skype söyleşilerini ve cevaplarını ses kaydı olarak yollayanları da unutmamak lazım. Aslında çiftin dünyasında yer almış pek çok insanla görüştük. Bu konuda mümkün olduğu kadar fazla röportaj yaptık, hazırladığımız listenin çoğuyla görüşebildik. Bütün bu birikimin üzerine İlhan Bey’in konuşma deşifreleri de eklenince ortaya filmi besleyen 600 sayfalık bir toplam çıkıyor.

Peki işin içinden nasıl çıktık? Üç bölüme ayrılan hikayelerimiz belliydi. Senaryomuz hazırdı diyemem ama detaylı bir yol haritamız vardı ve röportajlardan sadece ve sadece ihtiyacımız olanları seçtim. Bazı önemli isimleri ve konuşmaları maalesef filme alamadık ama sitemizi arşiv sitesine doğru genişletiyoruz, orada yer alacaklar. Bu gerçekten içimi rahatlatıyor.

İlhan Mimaroğlu

“Türkiye Sineması’ndaki en ciddi problemin yeni şeyler denememek, risk almamak ve güvenli yollardan gitmek olduğunu düşünüyorum. ‘Mimaroğlu’ risk almaktan çekinmediğim bir iş oldu”
Modern sanatın içinden doğan ve günümüze uzanan süreçte epey yol kat eden “kolaj” kavramını çok önemsiyorum. Senin filminde de kolaj fikrinin ağır bastığını düşünüyorum. Zira klasik belgesel anlayışındaki “konuşan kafaları” göstermek yerine Mimaroğlu’nun çektiği görüntüleri, besteleri/icraları/doğaçlamaları ve yapılan görüşmelerin ses kayıtlarını kolajlıyorsun bu filminde. Bu bağlamda Grant Gee’nin ‘Patience (After Sebald)’ ve Jonas Mekas’ın ‘As I Was Moving Ahead Occasionally I Saw Brief Glimpses of Beauty’ filmleriyle organik bağlar, dirsek temasları olduğunu düşünüyorum. Seni hem görsel/işitsel hem de anlatı yapısı açısından bu tercihe yönelten neydi?

Konuşan kafaların olmadığı, türün sınırlarını aşındıran belgesellere ‘yaratıcı belgesel’ diyorlar ama bence ‘yaratıcı’ sıfatını eklemeye gerek yok. Belgesel sinema tarihinin başından beri yaratıcı denemeler yapmaya imkan veren bir tür. Farklı görsel ve işitsel malzemeler kullanmaya imkan veriyor, bu açıdan ”yaratıcı” kolajlar yapmaya çok elverişli. İlhan Mimaroğlu’nun müziğinde de kolaj çok önemli bir kavram. Tract, farklı türler, ses kaynakları, diller ve metinler arasında serbestçe gezinir mesela. Hem İlhan Bey’den referans alarak hem de belgeselin klasik kurallarından uzaklaşmak adına her türlü görsel ve işitsel kaynağı kullanmaya karar verdim. Konuşmaların duyulur olması ve ses dengesi önemli tabii ama görüntü kalitesini çok önemsemedim mesela…

Grant Gee incelediğim isimlerden biri oldu, Radiohead belgeselini bile geçen yıllara rağmen çok önemli buluyorum. Ortalama işi olan Orhan Pamuk belgeseli de İstanbul’a farklı bir gözle bakar. Ama tabii ki Patience (After Sebald) bir başka. The Caretaker’in de müzikleriyle hipnotize edici, bu benim de yakalamak istediğim bir duyguydu. Kurgucu Eytan İpeker ile bunu önemsedik.

8MM arşiviyle çalışmaya karar verdikten sonra 20. yüzyılın ortasından itibaren 8MM denemeler yapan pek çok sinemacı koydum masaya ama Mekas tabii ki ayrı. Filmleri bana ‘home movie’ denen bazen sıradan bazen anlamlı arşivlere bakmayı da öğretmiştir. Mekas’a kaptırınca yazılarını da okuyorsunuz, orada ise beni etkileyen bir şey oldu. Mekas’ın deneysel sinemaya olan tutkusu ile İlhan Bey’in avangard müziğe olan tutkusu arasında benzerlikler var. Her ikisi de asla sözünü esirgemiyor. Mekas Brooklyn’de öldüğünde çok yakınlardaydık, nefis bir kitapçı olan Mast Books’un girişe Mekas masası koyduğunu gördüm. New York için anlamı farklıydı. Türkiye’ye döndükten sonra yazdığım sinema dergisi için kısa bir Mekas sözlüğü hazırladım veda için. Gee ve Mekas zihnimi açan isimler listesinde üst sıralardalar, tıpkı Polonya belgeselleri gibi.

İlhan Mimaroğlu’nun objektifinden eşi Güngör Mimaroğlu

Filmin görsel yapısıyla ilgili bir sorum daha olacak. Mimaroğlu’nun kamerasına yansıyanların yanı sıra güncel Manhattan çekimleri de görüyoruz, ki ben bunları birer vinyet olarak, teyelleme olarak okuyorum. Fakat belgeselin üçüncü bölümünde izleyiciyi şaşırtma potansiyeli olan çekimler devreye giriyor. Ses ve suret yine eşleştirilmiyor ancak mesafeli bir kamera açısıyla (final bölümünün büyüsünü bozmak istemiyorum) usulca yemeğini yiyen bir kadın görüyoruz. Görsel yapıdaki bu kırılma ile ilgili söyleyeceklerin var mı?

Türkiye Sineması’ndaki en ciddi problemin yeni şeyler denememek, risk almamak ve güvenli yollardan gitmek olduğunu düşünüyorum. Mimaroğlu risk almaktan çekinmediğim bir iş oldu. Övgü dolu bir anma filmi yapmayacaktım. Soğuk ve insan boyutu eksik bir formal deneme olsun da istemiyordum Üçüncü bölüm bu anlamda duygusal yoğunluğu ve şaşırtıcı diğer yönleriyle benim için riskti. Ona döneceğim… Vinyet, teyelleme çok güzel ifadeler. Arşivle yapılan hikaye anlatımına ara verme anlamı taşıyor genellikle ama rastgele seçilmiş yerler değil. Çiftin evinin civarında gezindi kameramız. Columbia Üniversitesi civarı, Harlem sokakları falan. Onların arşiv görüntülerinden net bir şekilde ayrılmasını istedim. Daha sade bir kamera kullanımı var onlarda, abartısız bir renk çalışması var. Sinemanın gücünü hatırlatmaktan ziyade bugünü gösterme amacını taşıyorlar. Zamansal bir hatırlatma gibi. Üçüncü bölüm tabii ki ilk iki bölümün devamı ama farklı durmasını da istedim. Üzerinde en çok çalıştığım bölüm oldu aynı zamanda. Kurgucu Eytan’la birlikte saatlerce değil, günlerce tartıştık. Kurgusundan önce yürüyüş yaparken, kafede otururken sürekli sahneleri arka arkaya dizip izliyordum kafamda. Elimden kağıt kalem düşmedi. Üçüncü bölüm ‘bugüne’ ve eve dönüş anlamını taşıyor. Ama aynı zamanda ne bugüne ne de eve dönememe hali… Nurdan Gürbilek’in İkinci Hayat kitabını okudum bu hafta, ‘eve dönüş’ meselesini tartışmış. O konuya çok kafa yorduğum için heyecanla okudum, önemli mesele. Bizim filmde biraz geçmişle hesaplaşma, biraz anılara dalma şeklinde görünüyor. Bu bölümde sadece bakış açısı değil, filmin tonu da değişiyor. Riskliydi ama çok değerli bir festival küratöründen, aile filmleriyle çağdaş müziği deneysel bir üslupta kurgulayan ve finalde duygusal bir şekilde aile meselesine bağlayan bu yapının özgünlüğüne dair çok mutlu eden yorumlar aldım. Sinemada şaşırmayı önemsiyorum. Belgeselde şaşırmayı daha çok seviyorum. Benim hikayelerimin bu potansiyeli vardı ve es geçmek istemedim.

“Mimaroğlu bir radikal; böyle keskin ve sert bir tavra sahip olmadan, geleneği bilerek yok saymadan yoktan yeni bir şey var etmek mümkün değil”
Mimaroğlu’nun Finnadar’ı kuruşunu nasıl değerlendiriyorsun? David Toop’a göre zamanının epey ötesinde kayıtlar yayınlanıyor bu ‘label’ ile. Joe Mardin de Atlantic Records bünyesinde böyle bir hamlenin var olabilmesini mucize olarak niteliyor. Yunus Tuncel ise Mimaroğlu’nun antikapitalist kimliğiyle çeliştiğini…

Joe Mardin’in filmde belirttiği gibi Atlantic bünyesinde Finnadar gibi avangard bir alt etiket oluşturmak dünyanın en zor işi olmalı. Öte yandan, bu sırada 70’li yıllardayız ve dinleyici farklı şeyler dinlemeye çok açık. Ama tabii bu uzun süre böyle gitmeyecek… Nasuhi Ertegün’ün İlhan Mimaroğlu’na olan derin saygısının da payı var bunda. Janis Siegel anlatmıştı, filmde yer veremedik: İlhan Bey’le ilk tanışmalarında, İlhan Bey yakında vokal kaydı yapan Siegel’ı ofisine davet ediyor ve kahve ikram ediyor. Sigara dumanından gözün gözü görmediği, karanlık bir odaymış. İlhan Bey’in karakteriyle de şirkette alternatif bir duruş sergilediğine hiç şüphe yok. İlhan Bey’in Amerikan kapitalizmiyle, piyasa standartlarıyla olan sınavları çok önemli tabii ama duruşundan ve müzik zevkinden ödün vermeden bu sınavları verdiğini düşünüyorum. Tabii ki her güzel şeyin bir sonu var. Belgeselimize de katkıda bulunan İdil Biret’e yazdığı sesli mektup hem içeriği hem de İlhan Bey’in sesinin tonuyla her şeyi özetliyor. Gün geliyor o avangard albümler eskisi kadar satmamaya başlıyor. Finnadar macerası, müzik tarihinde bir çağın bitişinin en önemli örneklerinden biri. 80’ler bana göre bazı açılardan serüvenciliğin bitişi anlamına geliyor.

Mimaroğlu’nun geleneksel olanla, klasikle hep bir hesaplaşması var. Gençliğinde konservatuar eğitimini reddedişi, filmde de gördüğümüz “measly mozart” tişörtü, Dubuffet’nin MOMA’daki Cocou Bazar Show‘unun müziklerini hazırlaması, “John Cage çalmak istiyordum, onlar ise Chopin istiyordu,” sözleri, Columbia-Princeton Elektronik Müzik Merkezi’ndeki öncü çalışmaları, 1970’lerde siyasi içerikli kompozisyonlara kayması… Senin gözünde, Mimaroğlu’nun mecazen ifade ettiği gibi bu müzikal anlamda bir “intihar” mıydı?

Müzik endüstrisi ve onu yaşatan nostaljik kulaklar çağdaş bestecileri mecazi anlamda ölmeye, yani yok olmaya, yani ‘intihara’ itiyordu. Özellikle işitsel serüvenlerin iyice yeraltına itildiği 80’lerden sonra, yani Finnadar’ın artık mümkün olamadığı bir dünyada. Çağdaş besteci ise ölmeye, yok edilmeye, ölmek zorunda kalmaya direniyordu. Mimaroğlu bir radikal; böyle keskin ve sert bir tavra sahip olmadan, geleneği bilerek yok saymadan yoktan yeni bir şey var etmek mümkün değil. Elektronik müziğin ilk zamanlarında bulunmuş, insanlara bu yeniliği anlatmaya çalışmış bir insandı Mimaroğlu. Sadece Elektronik Müzik kitabında değil, katıldığı bir televizyon programında da anlatmaya çalışıyordu… Sunucu, “Elektronik müzik biraz soğuk değil mi?” gibi bir soru sorar. İlhan Bey’in cevabı lezzetlidir: “Dondurma da soğuk ama güzeldir.”

İlhan Bey, çağdaş elektronik müziğin küçük bir çevrede sevilen ve dinlenen bir müzik olmasını istemiyordu. Zaten o küçük çevrelerle de arası hiç iyi olmadı. Adının müzik tarihinde geri planda kalmasının sebeplerinden biri bu olabilir. O, bence şehrin merkezindeki popüler, kalabalık konser salonlarında elektronik müzik festivalleri olmasını istiyordu. Bu ancak kısa bir süre mümkün olabildi.

Mimaroğlu’nun üretimleri ve hayatına temas eden her şeyin kaleydoskopik bir etkisi var sanırım. Serdar, sen de ulaştığın, topladığın tüm verileri bir çiçek dürbünün içine atmışsın. Tek bir sallayışta ortaya çıkan görünümleri keyifle, bazen hipnoz olarak, sıklıkla da hüzünlenerek izledim. Başka çalışmalara kapı aralayacak denli zengin bir malzeme dağarcığından bahsediyorum. Bundan sonraki planların neler? Mimaroğlu’na dair düşündüğün başka projeler var mı? Festival(ler) süreci nasıl işliyor, ne zaman geniş kitlelere ulaşacak bu film?

İlhan Mimaroğlu sadece belgeselim için ilgilendiğim bir sanatçı değil. Bir isim ve konuyla sadece belgesel için ilgilenebileceğimi sanmıyorum. Sanırım hayat boyu ilgilendiğim şeyler üzerine film yapabilirim. 2017 yılından beri başta Elif, Dilek ve Esin olmak üzere geniş bir ekiple ciddi bir araştırma yürüttük. Arşivin toplanmasına katkıda bulunduysak ne mutlu bize! Tabii ki burada Rüstem Bey’in de desteğini anmak gerekiyor. Bu araştırmanın tamamının filmde yer bulduğunu söylemek yanlış olabilir. Film sonrası ilk adım bir arşiv sitesi olacak. Bu proje için Moon & Stars proje desteği aldık, filmde yer alan pek çok söyleşi ve görselin takip edileceği özgün bir arşiv sitesi olacak.

Bunun dışında, senin çok ilgini çekeceğini düşündüğüm bir proje daha var: Bir soundtrack albümü. Keşke Sub Rosa’dan çıksa ve remix’ler de olsa diyeyim… Belli olsun, ilk seninle paylaşacağım.

İlhan Mimaroğlu’nun objektifinden eşi Güngör Mimaroğlu

Mimaroğlu: The Robinson of Manhattan Island gerçek bir ekip çalışması. En başta benim hayalci bir fikrimdi ama Esin Uslu ve Erdem Helvacıoğlu’nun desteği ve Güngör Mimaroğlu’nun güveni olmasa asla mümkün olmazdı. Dilek Aydın tabii ki bir yapımcıdan çok daha fazlası. Türkiye’de deneysel kısa filmler yapan çok fazla yapımcı yoktur herhalde. Elif Dizdaroğlu her aşamada yanımdaydı, senaryoda tıkandığım yerlerde hep ilham verdi; hem mesleğini, yani stylist’lik, yaptı hem de araştırmaları yürüttü. Erkal Taşkın profesyonel koşullarda sesleri aldı. Levent Türkan üç ülkede film için gezerken daima kamerasıyla yanımdaydı. Fikirleriyle filmi ileri taşıyan Murat Güneş’e, Levent Çetin’e, dünyada kurgu yapması en zevkli insan olan Eytan İpeker’e ve filmi bitirmemizi sağlayan, 10 dakikasını izleyip bize inanan ve hatta vizyon katan Buse Yıldırım’a teşekkür etmek isterim. Arşivcilerimiz Arthur J. Fournier ve Koray Kantarcıoğlu ise gizli kahramanlardır. Tıpkı filme ‘renk’ katan Yücel ve asistanlarımız gibi…

Gürcan Keltek’in filme desteği ve Giona A. Nazzaro’nun filme sahip çıkmasıyla dünya prömiyerini Visions du Réel’in Burning Lights bölümünde yapmamız harika bir başlangıç oldu. Ama yaz dönemi henüz belirsiz, sonbahar sonrası için ise Portekiz, Avusturya, Ermenistan, Almanya gibi ülkelerdeki festivallerle iletişim halindeyiz. İstanbul’da ise çok sevdiğimiz bir festivalde göstereceğiz, şimdiden heyecanlandırıyor bizi.

Bora Gürdaş
plakmecmuasi.com






nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası