(Geçmiş)
Present
(Şimdiki)
Future
(Gelecek)
CAN/ Be able to
Could
MAY
Had to
Might
Should/Ought to:
Should/Ought to:
Would
Would
Have/get+object+past participle
Make+object+bare infinitive
Let+object+bare infinitive
WOULD+ HAVE+ V3
Must have+V3
should/ought to have+V3
can't have+V3
may have+V3
could have+V3
could have+V3
Might have+V3
Needn’t have+V3
İngilizce Zamanlar (Tensler)
Can yardımcı fiili bir işi yapabilmek, becerebilmek anlamına gelen cümlelerde kullanılır.
► Must: meli, malı: (Must'ta zorunluluk söyleyen kişiyle ilgilidir. Dışarıdan herhangi bir baskı
yoktur.)
► Have to: zorunda olmak
Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına must yardımcı fiili getirilerek
kurulurlar.
Have to ve must’ın geçmiş zaman biçimidir. Tüm özneler için aynıdır. Eylemin yalın durumunu alır.
Soru ve olumsuz yapılırken did kullanılır ve had to, have to’ya dönüştürülür.
funduszeue.info
I will go. Ben gideceğim.
I would go. Ben gidecektim
would'un tek başına kullanımı ''used to '' ile aynıdıfunduszeue.info kendisinden sonra gelen fiile
''……-erdi'' anlamını funduszeue.infoçmişte yaptıgımız fiileri özne +would+ fiil ile kurabiliriz
Bu yapıda, have ve get fiillerinden sonra söz konusu nesne ve ardından gerekli fiilin past participle
hali getirilir. Cümlede işi yapan kişiye yer verilmez. Have ve get fiilleri, cümle hangi zamanda ise ona
göre çekilmeli, cümlenin past participle kısmı sabit kalmalıdır:
Birisine bir işi zorlayarak yaptırmak. Bunda neden-sonuç ilişkisi çok barizdir.
izin vermek, müsaade etmek, salmak anlamına gelir. Birisine bir şey yapması için izin vermeyi anlatır.
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “yüksek
ihtimalle öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için kullanırız
(-mış olmalı)
Must have+V3
Must not have+V3 (-memiş olmalı)
Cümleye kattığı anlam: gerekli veya olumlu bir durum vardı ama olmadı ya da gerçekleşmedi.
Geçmişte yapılan bir hata veya pişmanlıklardan bahsetmek için bu yapı sıklıkla kullanılır.
should/ought to have+V3 : (-malıydı)
shouldn’t have+V3 (-mamalıydı)
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olmadığından neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “yüksek
ihtimalle öyle olmamıştır” dediğimiz durumlar için kullanırız.
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “belki, bir
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “belki, bir
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.
Bu yapıyı geçmişte yapılan bir şeyin gerekli olmadığı ama gerçekleştiği durumlarda kullanırız.
The baby had cried till the morning Bebek sabaha kadar ağlamıştı. I
I had been working in the garden yesterday. Ben, dün bahçede çalışmaktaydım. I
The baby will be sleeping in the afternoon. Bebek öğleden sonra uyuyor olacak. I
I will have been working in the garden tomorrow. Ben yarın bahçede çalışmakta olacağım. I
I must go to school five days a week. Haftada beş gün okula gitmeliyim. ı
She had/got her hair dyed yesterday. Dün saçını boyattı. she
I made my students come to class in time Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirt tim I
She should have taken the job İşi kabul etmeliydi She
She might have killed her husband by mistake Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir she
A member of his
A member of his family might have killed him Aileden biri onu öldürmüş olabilir family
Olumsuz
called the ambulance. Ben ambulans çağırdım.
could get back there by the five o'clock Saat beşe kadar oraya dönebilirdik.
Past continuous
tense olumsuz
cümleler, I was not (wasn't) walking.
Present
continuous
tense olumsuz
cümleler I am not singing.
Present perfect
tense olumsuz
cümleler I have not (haven't) seen
Özne Yardımcı fiil Fiil + ing takısı
Present perfect
continous
tense olumsuz have not been
cümleler, I wearing
(haven't been)
Future Perfect
Continuous
Tense cümleler
I will haven’t been reading
olumsuz şekli
I couldn’t dance
olumsuz şekli
I may not go to
olumsuz şekli
we mustn't talk
olumsuz şekli
I didn't Have to pay
olumsuz şekli
my mother might not be happy
olumsuz şekli
olumsuz şekli
you shouldn't eat too much
olumsuz şekli
ayşe wouldn't leave
olumsuz şekli
I would not call
olumsuz şekli
she haven’t had/got her hair dyed
olumsuz şekli
I could' t Make my students
olumsuz şekli
My father wouldn’t let me drive his car
olumsuz şekli
olumsuz şekli
Şayet annem bu kuşu görseydi, onu
bought it satın alırdı.
olumsuz şekli
He would not have arrived
olumsuz şekli
He must not have seen
olumsuz şekli
She should not have taken
olumsuz şekli
he can’t have committed
olumsuz şekli
she might not have killed
olumsuz şekli
olumsuz şekli
he could not have fallen
olumsuz şekli
A member of his family might not have killed
olumsuz şekli
You needn’t have done
Türkçesi Yardımcı fiil Özne Fiil 1.Şekli
soru cümleleri
Ben zili çalmadım. Did I loose
Past continuous
tense, ingilizce
belirsiz geçmiş
zaman soru
cümleleri
a kangaroo. Ben hiç kanguru görmedim. Have I
Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil Özne
Present perfect
continous tense
a coat. Ben mont giymemekteyim. soru cümleleri Have I
Future Perfect
Tümleç Türkçesi Continuouns Tense Yardımcı fiil Özne
(İngilizce gelecek
zamanda
devamlılık) soru
cümleleri
Ben yarın bir kitap okumakta
a book tomorrow. Will I
olmayacağım.
soru şekli
Ben ağaca çıkamam. Can you close
Tümleç Türkçesi Yardımcı fiil özne
soru şekli
very well Ben iyi dans edemezdim. Could you
soru şekli
the party Partiye gitmeyebilirim may ı
soru şekli
about it Bunun hakkında konuşmamalıyız must they
soru şekli
a fine Ceza ödemek zorunda kalmadım. Did I
soru şekli
very well Annem mutlu olmayabilir might ı
soru şekli
me Ayşe beni terk etmeyecekti. would you
soru şekli
my parents every Sunday Anne-babamı her Pazar aramazdım. would I
soru şekli
yesterday. Dün saçını boyatmadı had/got she
soru şekli
Öğrencilerimi sınıfa zamanında
come to class in time did I
getirtemedim
soru şekli
Babam geçen gün bana arabasını
the other day. kullanmasına izin vermezdi Did My father
./kullanmama izin vermedi
soru şekli
by 6 altıya kadar gelmiş olmayacaktı
soru şekli
You Seni görmemiş olmalı
soru şekli
the job İşi kabul etmemeliydi should she
soru şekli
suicide İntihar etmiş olamaz can’t have he
soru şekli
Yanlışlıkla kocasını öldürmemiş
her husband by mistake might she
olabilir
soru şekli
soru şekli
down Yere düşmüş olamaz could have he
soru şekli
A member of
him Aileden biri onu öldürmemiş olabilir might have his family
soru şekli
the washing up Bulaşığı yıkaman gerekmezdi
Tümleç Türkçesi Soru kelimesi
Tümleç Türkçesi
Tümleç Türkçesi
Ben bu ayakkabıları
These shoes satın alacakmıydım?
Açıklama
Tümleç Türkçesi
Türkçesi
Tümleç Türkçesi
Nesne, phrasal verbs ‘ den sonra gelebilir, veya cümleyi iki kısma ayırabilir.
· You have to do this paint job over. (Bu boyamayı tekrar yapman gerekir.)
Aşağıdaki Phrasal verbs’lerin nesnesi zamir olduğunda, bu iki kısmın ayrılması gerekir
Fiil Anlam
hold up Geciktirmek
put on Giyinmek
use up boşaltmak
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan)
ayrılamaz :"Who will look after my estate when I'm gone" "Ben yokken evime kim bakacak?"
Fiil Anlam
go through tüketmek
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can never really go back again." “Evden b
kez ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.”
Fiil Anlam
catch on tutmak
come in girmek
get up kalkmak
grow up büyümek
keep on (with
Devam etmek
gerund)
wake up Uyanmak
i iki kısma ayırabilir.
Örnek
Örnek
I was talking to Mom on the phone when the operator broke
in on our call.
Örnek
That old Jeep had a tendency to break down just when I
needed it the most.
“Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda bozuldu.”
Popular songs seem to catch on in California first and then
spread eastward.
“Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra doğuya
doğru yayılır.”
Father promised that we would never come back to this
horrible place.
“Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize söz
verdi.”
They tried to come in through the back door, but it was
locked.
“Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.”
He was hit on the head very hard, but after several minutes,
he started to come to again.
“Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra bilinci
yerine gelmeye başladı.”
The children promised to come over, but they never do.
“Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç
gelmiyorlar.”
We used to just drop by, but they were never home, so we
stopped doing that.
“Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde bulamazdık
bu yüzden artık gitmiyoruz.”
When we visited Paris, we loved eating out in the sidewalk
cafes.
“Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek yemeye
bayılırdık.”
Uncle Heine didn't have much money, but he always seemed
to get by without borrowing money from relatives.
üstünü öfunduszeue.infomek
gelmek
değer biçmek
emeklemek
kesmek
anlaşmak
ölmek, vefat funduszeue.info atmak, çok
istemek:
kazmak
dalmak
yapmak
çekmek
rüya görmek
içmek
sürmek
yemek yemek
düşmek
beslemek
hissetmek
dövüşmek
bulmak
firar etmek
uçmak
yasaklamak
tahmin etmek
unutmak
Türkçe Anlamı
affetmek
yüzüstü bırakmak, terketmek.
donmak
elde etmek
vermek
gitmek
büyümek
asmak
sahip olmak
duymak
büyük bir güçle atmak veya
fıfunduszeue.info kaldırmak
yontarak şekil vermek.
saklamak
vurmak
tutmak
yaralanmak
saklamak
bilmek
yaymak
rehberlik etmek
egilmek,meyletmek
öğretmek
ayrılmak
ödünç vermek
izin vermek
yalan söylemek
yakmak,aydınlatmak
kaybetmek
yapmak
anlamına gelmek
buluşmak
hata yapmak
yanlış anlamak
öldürmek.
ödemek
mazeret olarak göstermek, bahane
etmek.
kanıtlamak
koymak
okumak
yeniden yapmak.
binmek
çalmak
yükselmek
koşmak
biçmek,kesmek
söylemek
görmek
ARAMAK, SORUŞTURMAK
satmak
göndermek
koymak,başlatmak,kurmak
Türkçe Anlamı
sallamak
parlamak
göstermek
KÜÇÜLMEK,ÇEKMEK
kapamak
şarkı söylemek
batmak
oturmak
öldürmek.
uyumak
kaymak,sessizce gitmek veya geçmek.
koklamak ,kokmak
cezalandırmak,öldürmek,vurmak
gizlice sokulmak
konuşmak
harf harf söylemek
harcamak
kafadan atmak, uydurmak. (topaç
v.b.'ni) döndürmek; (topaç v.b.)
dönmek.
tükürmek
yaymak
ayakta durmak,durmak
Çökertmek
çalmak
çarpmak
sıra halinde gitmek, ipe dizmek
çabalamak
yemin etmek
yüzmek
almak
öğretmek
yırtmak
anlatmak
düşünmek
fırlatmak
anlamak
üzmek,alt üst etmek
uyanmak
giymek
ağlamak
ıslamk,kutlamak
kazanmak
çevirmek,kurmak
(çamaşırları) sıkmak veya burmak.
yazmak
Prepositional phrase ler
word meaning word meaning
a diversity of birçok farklı in advance of öncesinde,-in önünde
yanında,üstelik,-den
over and above ayrı olarak, -den başka.
yoluyla,vasıtasıyla,
through başından sonuna kadar
e
funduszeue.infonda,ile
with regard to ilgili
additionally ek olarak ,ayrıca for that reason that işte bu sebepten ötürü
afer den sonra, ardından for the reason that sebebiyle
mesinden sonra.-den
afer which sonra from which oradan , -den
de
Albeit olsa:gerçi,hernekadar,isede given that tahminen, farz edelim ki
also ayrıca,hemde -de, -da hence bu yüzden
although yet her ne kadar olsa da however ancak,fakat,her nasılsa
although/though ….-e rağmen/rağmen however much ne kadar olursa olsun
and so ve böylece, bu nedenle if eğer, -se/sa
and so forth ve bunun gibi if ever şayet,nadiren,belkide hiç
hal böyleyken, böyle
and yet olmakla beraber if only keşke
dığı için, çünkü, -
as -iken, gibi,olarak İf So öyleyse
that is yani
that is why bu yüzden
o zaman, öyleyse,
then ondan sonra
thereby öylece, onunla ilgili
therefore bu yüzden
ondan,funduszeue.info nedenle , bu
thereof yüzden
thus böylece,bu nedenle
unless mezse, mazsa,olmadıkça
until/TİLL e kadar
bundan başka, ayrıca.
what is more
whether or ister
which is why işte bu yüzden
iken, ne, esnasında
while ,zaman,süre,müddet
with whom kim,kiminle
.. -den hoşlanmamaya
başfunduszeue.infoak. geçmek (bir
afer math kötü sonuç,kötü yan etki go off olay belirli bir şekilde) roll on
kendini kaybetmek, kontrolü
all but hemen hemen,neredeyse go off on one kaybetmek roll out
Devam etmek,Olmak, meydana
amp up güçlendirmek, arttırmak go on gelmek roll up
bang on bir şeye vurup durmak, tamamen go up çıkmak, yükselmek,kadar gitmek… round up
.-e uygun olmak, -e uymak; -e
bang up mahvetmek, canına okumak: go with yakışmak. row over
bank on çabuk yiyip bitirmek, silip
something bir şeye bel bağlamak gobble up süpürmek rub of
base on dayanmak, esas kabul etmek goof around avare avare dolaşmak rub out
bash in haşat etmek, parçalamak gouge out oymak, oyup çıkarmak rule out
bask in zevk almak grapple with ile boğuşmak rummage around
azarlamak, paylamak, haşlamak.
bawl out grind out eziyet etmek, çektirmek run across
(düşürdüğü bir şeyi vb.) el
be fed up with bezmek, usanmak grope around yordamıyla aramak, run after
(biri) işe yaramaz olmak. beraberliği
be through bitirmek gross out iğrendirmek,iğrenmek run around
bear out onaylamak, tasdik etmek hammer away kafa funduszeue.infoan çalışmak run out
bear with .-e sabır göstermek. hammer out ..e şekil vermek. run out of
beat back geri püskürtmek,yenmek hand down kuşaktan kuşağa devretmek run out on
bardaktan boşanırcasına yağmak,
beat down bastırmak,azaltmak hand in vermek, teslim etmek. run over
babadan oğula geçirmek, başkasına
beat of kovmak, defetmek. hand on vermek run through
beat up hırpalamak, fena halde pataklamak hand out dağıtmak, yazılı kağıdı dağıtmak run towards
become
someone's oyuncağı haline gelmek, oyuncağı
plaything olmak hand over vermek,teslim etmek,devretmek run up
bed down yatıp uyumak hand up uzanmak,yetişmek run up to
asmak,telefonu
kapamak,kapatmak, için yanıp
bind of ilmik üstüne ilmik atmak hang up tutuşmak scent out
bitch about şikayet etmek happen across tesadüf etmek, rastlamak scoop out
geçmişi yad etmek, eskiyi
bite of ısırmak, ısırıp koparmak hark back to anımsamak scoop up
blow up Patlamak, havaya uçurmak head up başına geçmek, başına geçirilmek seek out
blurt out ağzından kaçırmak, hear out sonuna kadar dinlemek. seep into
baskın yapmak, birdenbire ortaya
bob up çıkmak help out yardımda bulunmak. seep out
batağa saplanmak,bataklığa seethe with
bog down gömülmek hem in - hem about kuşatmak, içine almak, çevirmek. someone
özetlemek, kısa kesmek,
boil down kaynayarak suyunu çekmek hew out yontarak şekil vermek. sell of
book something
up tüm yerleri rezerve etmek/ayırmak hide away saklamak; saklanmak. sell out
boot out işten atmak, kapı dışarı etmek hide out polisten saklanmak, gizlenmek send for
sınır komşusu funduszeue.infoinde
border on olmak hike up yukarı çekmek send in
bottle up bastırmak,gizlemek (hisler gibi) hinge on bağlı olmak, dayanmak send of
durumu iyiye gitmek, kendini
bounce back toparlamak hit of keşfetmek,ortaya çıkarmak send out
tesadüfen bulmak, birisine send someone
bow out çekilmek, emekliye ayrılmak hit on asılmak over
sıkıştığı yerden çıkmamak, kutu
box in barajı yapmak,sıkışıp kalmak hitch up (pantolon) yukarı çekmek send up
işi genişletmek,dallanıp
branch out budaklanmak hold accountable sorumlu tutmak serve out
break away kurtulmak,kaçmak,ayrılmak hold back zaptetmek, kendini tutmak set about
break down bozulmak hold dear (birine) düşkün olmak set alight
kar ve zararı eşit olmak, ne kar ne
break even zarar etmek hold down (işi) iyi yürütmek, bastırmak set back
zorla girmek,sözünü önermek, öne sürmek. uzun
break in kesmek,alıştırmak hold forth uzadıya konuşmak set down
break in on Bir sohbeti bölmek hold in tutmak, zaptetmek. set foot
break in on
somebody's
conversation lafını kesmek hold of uzakta tutmak, yaklaştırmamak. set free
ayrılmak, bırakmak,
sonlandırmak, koparmak,kopmak,
break of ilişkiyi kesmek,birdenbire durmak hold on beklemek, tutmak set in
break out patlak vermek, kaçmak hold on to tutunmak set of
break through engeli geçmek, aşmak hold onto tutmaya çalışmak Set Off, Out
ilişkiyi kesmek, ayrılmak
break up (sevdiğinden),ayırmak hold out ileri sürmek, ısrar etmek,uzatmak Set On
hold out on birinden funduszeue.info vermeyi
brim over taşmak (su vb) someone reddetmek set out
sebep olmak, neden ertelemek,süre dolmasına rağmen set someone
bring about olmak hold over görevine devam etmek straight
geciktirmek,havaya
bring along yanında getirmek. hold up kaldırmak,tutmak,soymak set up
devirmek, indirmek, eleştirilere göğüs germek,makul
bring down azaltmak hold water olmak. set upon
tanıtmak, sunmak,
bring in kazandırmak, işe almak hold with ile aynı fikirde olmak. settle down
bring into getirmek hole up köşesine çekilmek,saklanmak settle in
bring on geliştirmek, sebep olmak hone in on odaklanmak settle on
bring out ortaya çıkarmak honk at someone birine korna çalmak settle up
ikna etmek,razı etmek, karşıya hook something
bring over geçirmek into something bir şeye bir şeye bağlamak shake down
çocuk yetiştirmek,
bring up bahsetmek, kusmak hook up ilişki kurmak, askıya asmak shake out
brush away fırçalayarak temizlemek/çıkarmak hook up with ile evlenmek,ile ilişki kurmak shape up
hook up with
brush up tazelemek (bilgiyi) someone biriyle buluşmak/görüşüyor olmak shell out
elde etmeye çalışmak (zam/terfi
buck for vb'ni) hop in (araba vb'ye) binmek shin up
bunch up birbirine kenetlenmek indulge in kendine bir şey yapma izni vermek: shuffle of
inure someone to
buoy up moral vermek, neşelendirmek something birini bir şeye alıştırmak shut in
anlaşmazlıkları ya da sorunları
çözmek,(pürüz, sorun v.b.'ni)
burn down yanıp kül olmak iron out gidermek. sic on
burn of yakıp kül etmek iron out something tüm sorunları çözmek sidle up to
burn out funduszeue.infoıp yok etmek. jack in bırakmak, vazgeçmek sif through
tamamen yanmak.,yakmak, yakıp
burn up yok etmek. jack of mastürbasyon yapmak sign away
bust out of (bir yerden) sıvışıp kaçmak. jazz up canlandırmak, hareketlendirmek. sign on
.-e yağ çekmek, -i yağlamak, -e
butter up dalkavukluk etmek. jeer at ile alay etmek, ile eğlenmek. sign out
otuz bir çekmek,masturbasyon
button up iliklemek,düğmelemek jerk of yapmak. sign over
buy of rüşvet vermek, rüşvet kabul etmek jibe with e uymak, ile uyuşmak. sign up
buy out bütün hisselerini almak. jot down not almak/etmek simmer down
call away çağırmak juice up ortamı renklendirmek, içki içmek sing out
istemek, gerektirmek,
call for çağrıda bulunmak jump in . nın içine zıplamak single out
(yardımcı veya danışman olarak)
call in (birini) çağırmak. jump on çıkışmak, üzerine binmek sink in
iptal etmek, sona
call of erdirmek, durdurmak jump out at üstüne zıplamak siphon of
call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek jump up zıplamak, atlamak sit in
call out to seslenmek jut out çıkık olmak, çıkıntı yapmak sit on
birden devrilip düşfunduszeue.infoa
call upon başvurmak,ziyaret etmek keel over olmak. sit out
uzak durmak, uzak
cancel out etkisini yok etmek,iptal etmek keep away tutmak sit with someone
yapmak, gerçekleştirmek,
uygulamak,(birini/bir şeyi) dışarıya
carry out taşımak keep up yukarda tutmak slice up
(bir şeyin) sayesinde (bir işi) keep up with ayak uydurmak, hızına slick something
carry through yapmak veya başarmak: yetişmek down
cart away from dışarıya çıkarmak/götürmek kick around aylaklık etmek, oyalanmak slim down
kazanç sağlamak, yararlanmak,
cash in paraya çevirmek kick off başlamak,girişmek slip away
cash in on çıkar sağlamak,faydalanmak kink up düğüm düğüm olmak slip by
bir kenara bırakmak, başından
cast aside savmak kit out temin etmek slip off
ıssız adada mahsur kalmak,
cast away başından savmak knock around boşa zaman harcamak, gezmek slip out
cast of reddetmek knock down yumrukla yere devirmek. slip up
ilmek atmak, örgüde ilk ilmeği işi bırakmak, paydos etmek, tatil
cast on atmak knock of etmek.ölmek slog on
toplumdan dışlamak,
cast out uzaklaştırmak knock on . -e vurmak, -i çalmak slow down
anlamak, çakmak. moda olmak,
catch on tutmak. knock out nakavt etmek, oyun dısı etmek. smack into
meydana çıkarmak, kötü bir şey
catch out yaparken yakalamak knock over devirmek. smoke out
hızına yetişmek, hamile bıfunduszeue.infoıya vurup
catch up tamamlamak , konuşmak knock up uyandırmak. smooth down
charge with (bir şeyle) suçlamak launch into başlamak, istekle girişmek snuck out
kovalamak, (köpek vb.) birisini
chase of kovalayarak dışarıya çıkarmak lay down yatmak, döşemek snuck out
.-i azarlamak, -i haşlamak. -i
chat up birine yazmak/asılmak lay into dövmek, -e dayak atmak. snuggle down
check on in birini kontrol etmek lay on üzerine atılmak, saldırmak. sob something out
.-e iyice bakmak; -e alıcı gözüyle
check out bakmak. lay out yere sermek,sermek, hazırlamak sort out
incelemek,denemek amacıyla
check over gözden geçirmek lay over kaplamak sort through
bir şeye
chew out fırça atmak,azarlamak lead in girmek/girişmek/başlamak,giriş space out
chip in para vermek, lafa girmek lead with someone (maça/oyuna) bir şey ile başlamak spin of
chop up doğramak leak out dışarı sızmak (sır), sızdırmak spin on
chop down budamak,kesip düşürmek. lean in yüklen, omuz ver spit out
chuck away çöpe funduszeue.infoşa harcamak lean over üzerine eğilmek, abanmak sponge up
birden önüne çıkmak, pat diye spout of about
churn out seri üretim yapmak leap out önüne çıkmak something
tek bir kelime etmemek,sesini
clam up çıkarmamak leave off .-den vazgeçmek, -i bırakmak. sprawl out
dışarda tutmak,
Clean Out temizlemek,soymak leave out katmamak,atlamak spring up
clear of sıvışmak, tüymek. leave over ertelemek spring on
come about doğmak,meydana gelmek lie down yatmak, uzanmak. stake out
come along with birisiyle gitmek/gelmek lie-in geç saate kadar yatmak Stand by
start in on
someone or
come on sahneye çıkmak. live down unutturmak somethink
kıt kanaat geçinmek, geçimini
Come Out çıkmak, görünmek, gözükmek. live of sağlamak start of
geçimini sürdürmek,yaşamını
come out right doğru çıkmak live on idame ettirmek start on
start out with
come over başına gelmek,olmak,Ziyaret etmek live out sonuna kadar yaşamak. someone
becermek, başkalarını hayal
kırıklığına uğratmamak,(bir haber) zor bir durumdan sağ olarak
come through gelmek. live through çıkmak,yaşamak (bir zamanı/olayı) start up
come to ayılmak, kendine gelmek. Live Up To ulaşmak,-e uygun yaşamak stave of
cope with başa çıkmak look back on arkasına/geriye dönüp bakmak step down
güvenlik çemberi oluşturmak, hor görmek, tepeden step into
cordon of kordon altında almak look down on bakmak something
cotton on farkına varmak, kavramak look for aramak step of
cough up zorla söylemek, zoraki anlatmak Look Forward To Dört gözle beklemek step out
count for
something bir değeri/önemi olmak,para etmek look in on kısa bir ziyaret yapmak. step over
look in on
count on güvenmek, bel baglamak somebody birini ziyaret etmek step up
incelemek, araştırmak,içine
count out birer birer saymak look into bakmak stew over
cover up gizlemek; örtbas etmek. look on seyirci kalmak,izlemek stick in
creep out gizlice çıkmak/sıvışmak lumber of hantal hantal gitmek/ilerlemek strike down
birdenbire oluşmak, ortaya çıkmak,
crop up doğmak, çıkmak. lurk around\about gizli gizli dolaşmak. strike of
karalamak, silmek, üstünü çizerek bir işyerini başarılı bir şekilde idare
cross out iptal etmek. make a go of etmek, başarılı olmak strike up
crow about birşey hakkında böbürlenmek make do with ile yetinmek string out
kalabagını yararak ilerlemek,itiş
crowd in kakış ilerlemek make down fiyatını düşürmek string up
e doğru gitmek, e neden
cull out seçip ayırmak/almak make for olmak, sağlamak strip of
karşı gelmek, üstün olmak,
cut across kestirmeden gitmek make of kapkaç yapmak struggle on
oluşturmak, uydurmak(hikaye vs
gayrete gelmek, bağlarını yalan)
cut loose koparmak,kelepçelerini çözmek make up makyaj yapmak stumble over
kesmek, kapatmak,
cut of durdurmak make up for telafi etmek suck in
cut out kesip çıkarmak, bırakmak make up with gönlünü almak, ile arayı düzeltmek suck up
cut out for (bir şey için) biçilmiş kaftan olmak map out ayrıntılarıyla planlamak sum up
dash down acele ile yazmak, karalamak marry of evlendirmek,baş göz etmek swathe in
dawn on kafasına dank etmek, anlamaya istenilen ölçülere göre/uygun
somebody başlamak measure up olmak. sweat out
deal in ticareti yapmak. measure up to kadar iyi olmak: sweep away
ele almak, çözmek, başa meet up with biriyle karşılaşmak, birine
deal with çıkmak someone rastlamak sweep in
giyinip kuşanmak, allamak mesh with
deck out pullamak something bir şeyle uyuşmak sweep into
depend on güvenmek , bağlamak mete out paylaştırmak, dağıtmak swell up
aylak aylak dolanmak, boş boş
dick around takılmak miss out atlamak,kaçırmak swept away
elde edememek,(bir etkinliği vb)
die down sönmek (ateş),gücü azalmak miss out on kaçırmak (katılamamak) swerve away
die of birer birer ölmek. mist over buğulanmak swing by
yok olmak, soyu mix someone up in swoon over
die out tükenmek something birini bir şeye dahil etmek someone
kazmak,(gömülmüş birini/bir şeyi) karman çorman etmek,kafasını
dig out kürekleyerek çıkarmak. mix up karıştırmak swoop down
dig through delmek mob up (kavga vb için) adam toplamak swoop in
dig up kazıp çıkarmak monkey with ile oynamak, -i ellemek. tack down
dish out servis yapmak, yemekleri dağıtmak move along ilerlemek take along
bir yere dadanmak/bir yerin
divvy up paylaşmak,bölmek move in on kontrolünü eline geçirmek take apart
yürürlülükten kaldırmak , move in on
do away with durdurmak somebody abayı sermek take away
do over Bir işi tekrar etmek move of uzaklaşmak,gitmek,ayrılmak take back
alakalı olmak, ilgili olmak,ile
do with yapmak move out evden taşınmak. take care of
olmadan idare etmek, sız
do without idare etmek,siz yapmak move over kenara çekilmek take down
üzerinden hareket etmek, içinden
dole out azar azar dağıtmak,dagıtmak move through geçmek take for
doll up güzelce giyinmek, güzelleştirmek move up öğrenciyi bir üst sınıfa yükseltmek take in
kurşun yağmuruna tutmak,
dope up (hayvana ya da insana) ilaç vermek mow down soykırım yapmak take into
dragoon
something into take someone
somebody zorla yaptırmak muscle in on ihlal etmek/girmek across something
drink down kadeh yuvarlamak, içki yuvarlamak nut out To find a solution for talk down
büyük bir zevkle
drink in seyretmek/dinlemek. open out on .-e açılmak. talk into
drive around araba ile gezmek open up başlatmak, açmak talk out
drive out kovmak, defetmek. pace out adımla ölçmek,adımlamak tamper with
drone on homurdanmak pack in (sigarayı/alkolü vb) bırakmak tap into
drop by Habersiz ziyaret etmek pad out uzatmak,şişirmek tap out
drop down düşmek. pair off eşleşmek; eşleştirmek. tape up
habersiz uğramak,çat kapı ziyaret
drop in etmek pan out sonuç funduszeue.infoini vermek team up with
(bir bilgiyi/haberi/mesajı)
drop in on i ziyaret etmek. bir yere uğramak pass along iletmek/vermek tear apart
drop off bırakmak,düşmek pass around elden ele gezmek tear away
drop out ayrılmak, okula devam etmemek Pass Away ölmek,vefat etmek,geçmek tear down
drop out of Sınıfta kalmak pass by geçmek,geçip gitmek tear of
dry out kurumak,tamamen kurumak pass over üzerinden geçmek test out
kurumak, tükenmek; kurutmak,
dry up tüketmek. pass through içinden geçmek.nüfuz etmek. thaw out
duck down (öne doğru) hızla eğilmek pass up geçmek thin out
duck into bir yere dalmak patch up onarmak think back on
(sorumluluktan vb) birine bir şeyi (olarak)
duck out kaçınmak,ortadan kaybolmak pawn of kakalamak/yutturmak think over
fade away solmak,unutulup gitmek pick over ayıklamak. ince eleyip sık dokumak tick up
fade out karartmak, zayıflayıp kaybolmak pick up Bir şeyi kaldırmak tidy up
çabucak anlamak, hemen
fall apart parçalara ayrılmak, uzak düşmek pick up on kavramak tie down
(güvenilecek bir kimseye/yere)
fall back on başvurmak. pile in doluşmak tie up
(bir şeyin) altına düşmek. (bir
fall below şeyin) altına inmek pile on üşüşmek,tepeleme doldurmak tinker with
pile up
fall down düşmek. something arttırmak tip of
fall in çökmek,sıraya girmek pin down saptamak. tip over
yüksekten
fall of düşmek,düşmek,terketmek pin on iğne ile bağlamak, yamamak toil away
fall on e hücum etmek, -e saldırmak. pine away erim erim erimek, eriyip solmak. top of
ortaya çıkmak,dışıra
fall out çıkmak,dökülmek pine over someone birinin özlemini/hasretini çekmek top up
fall out with ağız dalaşına girmek, kavga etmek pipe down çenesini kapamak,susmak toss around
fill up Tamamen-ağzına kadar doldurmak plunge down düşmek (dikine ve büyük bir hızla) truss up
filter down aşağıya doğru yayılmak plunge into dalma,dalış,atılmak,daldırmak try on
açıklamak,Dikkat çekmek,
find in aranan konum, içinde bul point out belirtmek try out
anlamak, bulmak,
find out çözmek, keşfetmek poke around bakınmak, el yordamıyla aranmak tuck in
sonuçlandırmak, (işi) çabucak
finish of bitirmek. polish of bitirmek. tuck into
konuşmaya başlamak, silahı istemeye istemeye vermek (para),
fire away ateşlemek, durma, yap! pony up sökülmek (paraları) tuck under
fish out bulup çıkarmak,arayıp bulmak pop in sokuvermek, geçerken uğramak tucked away
. -e girmesini sağlamak. yerine
fit in uydurmak -sığdırmak pop of ölmek,çekip gitmek tucker out
ihtiyaçlarını sağlamak, teçhiz
fit out etmek pop out yuvasından fırlamak,fırlamak tumble down
birdenbire ortaya çıkmak,pat diye
fix on i seçmek, -e karar vermek. pop up belirmek/ortaya çıkmak tune in on
fix with organize etmek, düzenlemek pore over konsantre olmak,incelemek turf out
fizzle out iyi başlayıp sonradan suya düşmek. pounce upon birden üstüne atılmak turn around
pound something bir şeyi vurarak/döverek bir şeyi
flat out son hızla, tüm gücünü harcayarak out düzleştirmek turn back
flip out tepesi atmak prey upon içine dert olmak, yiyip bitirmek turn on
flit about uçuşmak prick up dikmek (kulak), kulaklarını dikmek turn out
flood in akın akın gelmek. sel basmak print of negatiften çıkarmak turn over
flop down küt diye oturmak prop up desteklemek,dayamak turn round
flush out saklandığı yerden çıkarmak prowl around sessiz sessiz/sinsice dolanmak turn to
pry something out
fly of uçup gitmek. of someone (birinin) ağızdan laf/bilgi almak turn up
fly out öfkelenmek, fırlamak psych out kafayı sıyırmak, kendini kaybetmek turned off
kazık atmak, üçkağıtla
fob of benimsetmek pucker up kırıştırmak,buruşturmak use up
işbirliği funduszeue.info
fuss over üzerine titremek pull together bulunanlardan meydana getirmek. wake up
futz around boşa vakit harcamak pull up azarlamak, durmak walk along
gang up birlik olmak,takım olmak pump up pompayla şişirmek walk away
get along with İyi anlaşmak, birisiyle geçinmek push into içine doğru itmek, sokuşturmak walk over
get away kaçmak, kurtulmak put about yaymak (haber/dedikodu) ward off
yanına kar kalmak,çözmek,Bir işten
get away with sıyrılmak put aside bir kenara bırakmak,askıya almak warm up
içeri atmak, hapse atmak.
get back dönmek,geri çekilmek put away ortadan kaldırmak, saklamak. wash down
ilerlemesine engel olmak., yerine
get behind geride kalmak, gerisine düşmek put back koymak,geri almak wash of
get by Hayatını sürdürmek,geçmek. put down yere koymak,kaydetmek, yazmak. wash out
bir şeyle yola çıkmak,
(yaşayabilmek için) bir şeye
get by on dayanmak put forth yayınlamak, ileri sürmek watch over
telefon ile
bağlamak,gerçekleştirmek, (bir
yasa tasarısını) (meclisten)
get on with it devam etmek,biriyle geçinmek put through geçirmek. whip in
(bir şeyi bir şeyin) yanına
get on,get upon binmek, geçinmek, devam etmek put to yerleştirmek whip of
çıkarmak,(satışa) çıkarmak.
(bir işe) bakmak, (bir işi) ele almak, (direnişte) bulunmak; (kavga)
get onto (bir işe) meşgul olmak. put up etmek, (mücadele) etmek. whip up
get out çıkmak, inmek, yayılmak put up at kalmak (otel vb'nde) whittle down
iyileşmek, atlatmak,
get over üstesinden gelmek Put Up With katlanmak,tahammül etmek whore up
yapıp da kurtulmak,bitirip
get over with kurtulmak putter around ufak tefek şeyler yapmak win back
get rid of kurtulmak,kovmak puzzle out kafa yorarak çözmek. win out
get round to zaman ayırmak,vakit bulmak quit on someone işi aniden bırakmak win over
telefonla ulaşmak,
get through başarılı olmak, tüketmek
rack out uyumak wind down
get through with (birinin) işini bitirmek, -i tüketmek rage on devam etmek wipe of
Past (Geçmiş)
Present (Şimdiki)
Future (Gelecek)
CAN/ Be able to
Could
MAY
Must/Have to/Have got to
Had to
Might
Should/Ought to:
Should/Ought to:
Would
Would
Have/get+object+past participle
Make+object+bare infinitive
Let+object+bare infinitive
If + PAST PERFECT + WOULD+
If + PAST PERFECT + WOULD+ HAVE+ V3
WOULD+ HAVE+ V3
Must have+V3
should/ought to have+V3
can't have+V3
may have+V3
could have+V3
could have+V3
Might have+V3
Needn’t have+V3
İngilizce Zamanlar (Tensler) Simple past tense ( geçmiş zaman ) geçmişte belirli bir zamanda yapılan işleri anlatır. Bu belirli zaman çok eski bir tarih olabileceği gibi, bir kaç dakika öncesi de olabilir.) İngilizce Zamanlar (Tensler) Past continuous tense (geçmiş zamanda devamlılık) Geçmişte başlayıp, hala devam eden işleri ingilizce olarak anlatmak için past continuous tense kullanılır.
İngilizce Zamanlar (Tensler) Past perfect tense (geçmiş zamanın hikayesi) Bir işin geçmişte bir tarihten daha önce yapılmış olduğunu belirtir
İngilizce Zamanlar (Tensler) Past perfect continuous tense ( Geçmiş Zamanda Devam Etmişlik) bir işin geçmişte bir zamanda yapılmış olduğunu ve belli bir süre devam etmiş olduğunu anlatır.
İngilizce Zamanlar (Tensler) Simple present tense (İngilizce geniş zaman) bir işin her zaman yapıldığını anlatır. Şöyle bir tanımla da Simple present tense açıklanabilir. Bir iş her zaman yapılırmış gibi ifade ediliyorsa, o cümle geniş zamandır. Yani Simple present tense cümledir.
İngilizce Zamanlar (Tensler) Present continuous tense (İngilizce şimdiki zaman) Bir iş şu anda yapılıyorsa, o cümle şimdiki zamandır. Yani Present continuous tensedir.
İngilizce Zamanlar (Tensler)
Present perfect tense (İngilizce belirsiz geçmiş zaman) Present perfect tense bir işin geçmişte herhangi bir belirsiz zamanda yapıldığını ifade eder. simple past tense ile karıştırılmamalıdır. Geçmişte yapılmış işleri Present perfect tense ile açıklamak uygundur. Geçmişte belirli zamanları ifade eden "dün, Salı günü, geçen sene" gibi zarflar, Present perfect tense ile sadece since ve before (-den beri) ile kullanılır. Eğer işin yapılma tarihi belirtiliyorsa Present perfect tense kullanılmaz, yerine Simple past tense kullanılır.
İngilizce Zamanlar (Tensler) Present perfect continuous tense ( İngilizce geçmiş ve şimdiki zamanda devamlılık) bir işin şimdiye kadar yapıldığını ve şu anda yapılmasının devam ettiğini anlatır.
İngilizce Zamanlar (Tensler) Future tense (İngilizce Gelecek zaman) gelecekte gerçekleşecek bir iş veya eylem için kullanılır.
İngilizce Zamanlar (Tensler) Future continuous tense (sürekli gelecek zaman) Bir işin gelecek zamanda da devam edeceğini ingilizce olarak anlatmak istersek Future continuous tense cümle kurarız İngilizce Zamanlar (Tensler)
Future perfect tense (gelecek zamanda tamamlanmışlık) Bir işin gelecekte bir zamanda mutlaka tamamlanacağını ingilizce olarak anlatmak istersek Future perfect tense kullanmamız gerekir. İngilizce Zamanlar (Tensler) Future perfect continuous tense (Gelecek Zamanda Devamlılık) İngilizce’de gelecek zamanda devam edecek olan bir işi anlatmak için Future Perfect Continuous Tense kullanılır.
İngilizce Zamanlar (Tensler) FUTURE IN THE PAST ( GEÇMİŞTE GELECEK ZAMAN ) geçmişte gelecekle ilgili olayları anlatırken kullanılır. Türkçeye genellikle yapacaktı, edecekti, şeklinde tercüme edilir
İngilizce Zamanlar (Tensler) Can yardımcı fiili bir işi yapabilmek, becerebilmek anlamına gelen cümlelerde kullanılır. ► Can: e bilmek: güç, yetenek ► Be able to: ..e bilmek: Can' e eşittir.
İngilizce Zamanlar (Tensler) Could yardımcı fiili can yardımcı fiilinin past halidir. I can do. Yapabilirim. I could do. Yapabilirdim. (Yapabildim.)
İngilizce Zamanlar (Tensler) May yardımcı fiilinin iki kullanılış şekli vardır. İzin anlamı taşır ve daha çok soru şekli ile kullanılır. Olasılık gösterir. Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına may yardımcı fiili getirilerek kurulurlar. ► May:. funduszeue.infok: olası, tahmin
İngilizce Zamanlar (Tensler) ► Must: meli, malı: (Must'ta zorunluluk söyleyen kişiyle ilgilidir. Dışarıdan herhangi bir baskı yoktur.) ► Have to: zorunda olmak Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına must yardımcı fiili getirilerek kurulurlar.
Have to ve must’ın geçmiş zaman biçimidir. Tüm özneler için aynıdır. Eylemin yalın durumunu alır. Soru ve olumsuz yapılırken did kullanılır ve had to, have to’ya dönüştürülür.
İngilizce Zamanlar (Tensler) Might yardımcı fiili must yardımcı fiilinin past halidir. Olasılık-may’ den daha zayıf (Probability (weaker than may):
İngilizce Zamanlar (Tensler)
Shall yardımcı fiilinin geçmiş şekli should dur. ► Should: gerekir. Her ikisi de “tavsiye öneri” anlamında kullanılır. "Ought to" ile arasında çok az bir nüans farkı vardır, aynı anlamda kullanılabilirler ► Ought to: gerekir.
İngilizce Zamanlar (Tensler) Will yardımcı fiilinin geçmiş şekli would dur. funduszeue.info I will go. Ben gideceğim. I would go. Ben gidecektim
İngilizce Zamanlar (Tensler) would'un tek başına kullanımı ''used to '' ile aynıdıfunduszeue.info kendisinden sonra gelen fiile ''……-erdi'' anlamını funduszeue.infoçmişte yaptıgımız fiileri özne +would+ fiil ile kurabiliriz
İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıda, have ve get fiillerinden sonra söz konusu nesne ve ardından gerekli fiilin past participle hali getirilir. Cümlede işi yapan kişiye yer verilmez. Have ve get fiilleri, cümle hangi zamanda ise ona göre çekilmeli, cümlenin past participle kısmı sabit kalmalıdır:
İngilizce Zamanlar (Tensler) Birisine bir işi zorlayarak yaptırmak. Bunda neden-sonuç ilişkisi çok barizdir. Eş anlamlı fiiller = force = compell = oblige = zorlamak, mecbur etmek subject = özne + make(made) + somebody + do + something.
İngilizce Zamanlar (Tensler) izin vermek, müsaade etmek, salmak anlamına gelir. Birisine bir şey yapması için izin vermeyi anlatır. Let + somebody + do + something
İngilizce Zamanlar (Tensler)
Bu yapı, bilhassa şartlı cümleciklerde kullanılır ve geçmişte ancak şarta bağlı olarak “yapılırdı” manasında kullanılır. would have+V3 (yapılırdı ) would not have+V3 (yapılmazdı )
İngilizce Zamanlar (Tensler)
İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “yüksek ihtimalle öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için kullanırız
(-mış olmalı) Must not have+V3 (-memiş olmalı) Must have+V3
İngilizce Zamanlar (Tensler) Cümleye kattığı anlam: gerekli veya olumlu bir durum vardı ama olmadı ya da gerçekleşmedi. Geçmişte yapılan bir hata veya pişmanlıklardan bahsetmek için bu yapı sıklıkla kullanılır. should/ought to have+V3 : (-malıydı)
shouldn’t have+V3 (-mamalıydı)
İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olmadığından neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “yüksek ihtimalle öyle olmamıştır” dediğimiz durumlar için kullanırız. Can’t have+V3 (-mış olamaz)
İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “belki, bir ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur. may have+V3 :
(-miş olabilir)
May not have+V3 (-mamış olabilir)
İngilizce Zamanlar (Tensler)
Bir durumun gerçekleşmesi ihtimali vardı ama olmadı, gerçekleşmedi demek için kullanırız. could have+V3 (-ebilirdi) couldn’t have+V3 (-mış olamaz)
İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “belki, bir ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur. might have+V3 (-miş olabilir)
might not have+V3 (-mamış olabilir)
İngilizce Zamanlar (Tensler) Bu yapıyı geçmişte yapılan bir şeyin gerekli olmadığı ama gerçekleştiği durumlarda kullanırız. Needn’t have+V3 (gerekmezdi)
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I went to school yesterday.
Ben dün okula gittim.
We played basketball last Sunday.
Biz geçen pazar basketbol oynadık
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I was writing a book
Ben bir kitap yazıyordum.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
The baby had cried till the morning
Bebek sabaha kadar ağlamıştı.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I had been working in the garden yesterday.
Ben, dün bahçede çalışmaktaydım.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
We live in Istanbul.
Biz İstanbul'da yaşarız.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I am cooking a cake now.
Ben şu anda kek pişiriyorum.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I have cooked cake before.
Ben daha önce kek pişirdim.
I
I
Örnek cümle
I have been singing a song.
Türkçesi
Ben şarkı söylemekteyim.
Özne
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I will see you tomorrow.
Seni yarın göreceğim.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
The baby will be sleeping in the afternoon.
Bebek öğleden sonra uyuyor olacak.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I will have finished my homework by dinner time.
Ev ödevimi akşam yemeğine kadar bitirmiş olacağım.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I will have been working in the garden tomorrow.
Ben yarın bahçede çalışmakta olacağım.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I was going to meet Mr Smith
Mr Smith ile buluşacaktım.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
Ayşe can speak English.
Ayşe İngilizce konuşabilir.
Ayşe
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
He could speak English very well.
O, çok iyi İngilizce konuşabilirdi.
We
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
She may be late tonight.
O, bu gece geç kalabilir.
she
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I must go to school five days a week.
Haftada beş gün okula gitmeliyim.
ı
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I had to pay a fine
Ceza ödemek zorunda kaldım.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
He might be late that night.
O, o gece geç kalabilir.
he
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
You should apply for that job.
Bu işe başvurmalısın.
you
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
He would be here at five o’clock
O, saat beşte burada olacaktı.
he
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I would call my parents every Sunday.
Anne-babamı her Pazar arardım.
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
She had/got her hair dyed yesterday.
Dün saçını boyattı.
she
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
I made my students come to class in time
Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirt tim
I
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
My father let me drive his car the other day.
Babam geçen gün bana arabasını kullandırdı./kullanmama izin verdi.
My father
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
If my mum had seen this bird, she would have bought it.
Şayet annem bu kuşu görseydi, onu satın alırdı.
If my mum
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
He would have arrived by 6
altıya kadar gelmiş olacaktı
He
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
He must have seen you
Seni görmüş olmalı
He
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
She should have taken the job
İşi kabul etmeliydi
She
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
He can’t have committed suicide
İntihar etmiş olamaz
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
She might have killed her husband by mistake
Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir
she
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
He could have fallen down
Yere düşebilirdi
he
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
A member of his family might have killed him
Aileden biri onu öldürmüş olabilir
A member of his family
Örnek cümle
Türkçesi
Özne
Bulaşığı yıkaman gerekmezdi
Fiil 2.Şekli
Tümleç
Türkçesi
called
the ambulance.
Ben ambulans çağırdım.
Yardımcı fiil
Fiil + ing takısı
Tümleç
Türkçesi
was
going
to the office.
Ben ofise gidiyordum.
Yardımcı fiil
Fiil 3.Şekli
Tümleç
Türkçesi
had
written
a poem.
Ben bir şiir yazmıştım.
Yardımcı fiilin Past hali + to be fiilinin 3. şekli
Fiil + ing takısı
Tümleç
Türkçesi
had been
working
in the garden.
Ben bahçede çalışmaktaydım.
Fiil
Tümleç
Türkçesi
Olumsuz
Simple present tense olumsuz cümleler
eat
an apple.
Ben bir elma yerim.
Yardımcı fiil
Fiil + ing takısı
Tümleç
Türkçesi
am
going
to Bristol.
Ben Bristol'a gidiyorum.
Yardımcı fiil
Fiil 3.Şekli
Tümleç
Türkçesi
have
studied
English.
Ben İngilizce çalıştım.
Yardımcı fiil
Fiil + ing takısı
Tümleç
Türkçesi
have been
travelling
to Europe for 2 weeks.
Ben 2 haftadan beri Avrupa'yı gezmekteyim.
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
will
stay
in the hotel.
Ben otelde kalacağım.
Yardımcı fiil
Fiil + ing takısı
Tümleç
Türkçesi
will be
waiting
for her.
Ben onu bekliyor olacağım.
Yardımcı fiil
Fiilin 3.Şekli
Tümleç
Türkçesi
will have
come back
home.
Ben eve dönmüş olacağım.
Yardımcı fiil + to be fiilinin 3. şekli
Fiil + ing takısı
Tümleç
Türkçesi
will have been
working
in the garden.
Ben yarın bahçede çalışmakta olacağım.
Yardımcı fiil
going to
Fiil
Tümleç
was
going to
meet
Mr Smith
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
can
speak
English.
Ayşe İngilizce konuşabilir.
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
could
get back there
by the five o'clock
Saat beşe kadar oraya dönebilirdik.
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
may
be late
tonight
O, bu gece geç kalabilir.
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
must
go to
school
ben okula gitmeliyim
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
Had to
pay
a fine
Ceza ödemek zorunda kaldım.
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
might
be late
that night
O, o gece geç kalabilir.
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
should
apply
for that job
Bu işe başvurmalısın.
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
would
be here
at five o’clock
O, saat beşte burada olacaktı.
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
would
call
my parents every Sunday
Anne-babamı her Pazar arardım.
Yardımcı fiil
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
had/got
her hair dyed
yesterday.
Dün saçını boyattı.
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
Made
my students
come to class in time
Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirttim
Yardımcı fiil
Fiil
Tümleç
Türkçesi
let
me drive his car
the other day.
Babam geçen gün bana arabasını kullandırdı./kullanmama izin verdi.
Yardımcı fiil
Fiil
Özne
Yardımcı fiil
had seen
this bird,
she
would have
Yardımcı fiil
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
would have
arrived
by 6
altıya kadar gelmiş olacaktı
Yardımcı fiil
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
must have
seen
You
Seni görmüş olmalı
Yardımcı fiil
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
should have
taken
the job
İşi kabul etmeliydi
Yardımcı fiil
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
might have
killed
her husband by mistake
Yanlışlıkla kocasını öldürebilir
Yardımcı fiil
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
could have
fallen
down
Yere düşebilirdi
Yardımcı fiil
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
might have
killed
him
Aileden biri onu öldürmüş olabilir
Yardımcı fiil
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
Özne
Yardımcı fiil olumsuz şekli
Fiil 1.Şekli
Tümleç
I
did not (didn't)
ring
the bell.
Özne
Yardımcı fiil
Fiil + ing takısı
I
was not (wasn't)
walking.
Özne
Yardımcı fiil
Fiil 3.Şekli
I
had not (hadn't)
broken
Past Perfect Continuous Tense ile olumsuz cümleler
Özne
Yardımcı fiilin olumsuz hali + to be fiilinin 3. şekli
Fiil + ing
I
hadn’t been
reading
Özne
Yardımcı fiil
Fiil
Türkçesi
I
do not (don't)
run.
Ben koşmam.
Özne
Yardımcı fiil (olumsuz şekli)
Fiil + ing takısı
I
am not
singing.
Özne
Yardımcı fiil
Fiil 3.Şekli
I
have not (haven't)
seen
Past continuous tense olumsuz cümleler,
Past perfect tense olumsuz cümleler
Present continuous tense olumsuz cümleler
Present perfect tense olumsuz cümleler
Present perfect continous tense olumsuz cümleler,
Future tense olumsuz cümleler
Future continuouns tense olumsuz cümleler
Future perfect tense olumsuz cümleler
Future Perfect Continuous Tense cümleler
Özne
Yardımcı fiil
Fiil + ing takısı
I
have not been (haven't been)
wearing
Özne
Yardımcı fiil (olumsuzluk eki)
Fiil
I
will not (won't)
eat
Özne
Yardımcı fiil olumsuz şekli
Fiil + ing takısı
I
will not be
sleeping
Özne
Yardımcı fiil
Have+ fiilin 3.Şekli
I
will not have (won't have)
finished
Özne
Yardımcı fiil + to be fiilinin 3. şekli
Fiil + ing takısı
I
will haven’t been
reading
Özne
Yardımcı fiil olumsuz Şekli
I
wasn't
Türkçesi FUTURE IN THE PAST olumsuz şeki Mr Smith ile buluşacaktım.
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
Tümleç
I
Can't
climb
a tree
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
I
couldn’t
dance
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
I
may not
go to
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
we
mustn't
talk
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
I
didn't Have to
pay
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
my mother
might not
be happy
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli you
shouldn't
eat too much
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
ayşe
wouldn't
leave
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
I
would not
call
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil'in 3. hali
she
haven’t had/got
her hair dyed
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
I
could' t Make
my students
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil
My father
wouldn’t let
me drive his car
Tümleç
Türkçesi
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
Fiil'in 3, hali
olumsuz şekli
olumsuz şekli bought
it
Şayet annem bu kuşu görseydi, onu satın alırdı.
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil'in 3. hali
He
would not have
arrived
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil'in 3. hali
He
must not have
seen
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil'in 3. hali
She
should not have
taken
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil'in 3. hali
he
can’t have
committed
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil'in 3. hali
she
might not have
killed
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil'in 3. hali
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli
olumsuz şekli he
could not have
fallen
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil'in 3. hali
A member of his family
might not have
killed
Özne
Yardımcı fiil olumsuzu
Fiil'in 3. hali
You
needn’t have
done
olumsuz şekli
olumsuz şekli
Türkçesi Ben zili çalmadım.
soru cümleleri
Türkçesi
Ben yürümüyordum.
Tümleç
Past continuous tense soru cümleleri
Yardımcı fiil
Özne
Fiil 1.Şekli
Did
I
loose
Yardımcı fiil
Özne
Fiil+ing takısı
Was
I
carrying
Yardımcı fiil
Özne
Türkçesi Past perfect tense soru cümleler
the rules.
Ben kuralları bozmamıştım.
Had
I
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiilin Past hali
Özne
Had
I
a novel.
Simple present tense soru cümleleri
Ben bir roman okumamaktaydım.
Yardımcı fiil
Özne
Fiil
Tümleç
Do
I
drink
water?
Yardımcı fiil
Özne
Fiil + ing takısı
Am
I
eating
Yardımcı fiil
Özne
Have
I
Türkçesi
Ben şarkı söylemiyorum.
Present continuous tense soru cümleleri
Tümleç
Türkçesi
a kangaroo.
Past Perfect Continouos Tense soru cümleleri
Ben hiç kanguru görmedim.
Past continuous tense, ingilizce belirsiz geçmiş zaman soru cümleleri
Tümleç
Türkçesi
a coat.
Ben mont giymemekteyim.
Tümleç
Türkçesi
the lunch.
Ben öğlen yemeği yemeyeceğim
Tümleç
Türkçesi
on the bus.
Tümleç
Future tense soru cümleleri
Future continuous tense soru cümleleri Ben otobüste uyuyor olmayacağım.
Türkçesi
the phone call.
Ben telefon konuşmamı bitirmiş olmayacağım.
Tümleç
Türkçesi
a book tomorrow.
Ben yarın bir kitap okumakta olmayacağım.
going to
Fiil
going to
Present perfect continous tense soru cümleleri
meet
Türkçesi
Future perfect tense soru cümleleri,
Future Perfect Continuouns Tense (İngilizce gelecek zamanda devamlılık) soru cümleleri
Tümleç
Yardımcı fiil
Özne
Have
I
Yardımcı fiil
Özne
Will
I
Yardımcı fiil
Özne
Will
I
Yardımcı fiil
Özne
Will
I
Yardımcı fiil
Özne
Will
I
Türkçesi FUTURE IN THE PAST Soru cümleleri
Mr Smith
Mr Smith ile buluşmayacaktım.
Yardımcı fiil
Özne
Fiil
Can
you
close
soru şekli Ben ağaca çıkamam.
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli very well
Ben iyi dans edemezdim.
Could
you
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli the party
Partiye gitmeyebilirim
may
ı
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli about it
Bunun hakkında konuşmamalıyız
must
they
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli a fine
Ceza ödemek zorunda kalmadım.
Did
I
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli very well
Annem mutlu olmayabilir
might
ı
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
fast food.
Bu kadar çok hazır yiyecek yememelisin.
should
I
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli me
Ayşe beni terk etmeyecekti.
would
you
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli my parents every Sunday
Anne-babamı her Pazar aramazdım.
would
I
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli yesterday.
Dün saçını boyatmadı
had/got
she
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
come to class in time
Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirtemedim
did
I
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
the other day.
Babam geçen gün bana arabasını kullanmasına izin vermezdi ./kullanmama izin vermedi
Did
My father
Özne
Yardımcı fiil
Özne
Yardımcı fiil
soru şekli
soru şekli
Fiil
If my mum
had not seen
Tümleç
Türkçesi
this bird,
she
would not have
Yardımcı fiil
özne
Yardımcı fiil
özne
Yardımcı fiil
özne
soru şekli by 6
altıya kadar gelmiş olmayacaktı
Tümleç
Türkçesi
soru şekli You
Seni görmemiş olmalı
Tümleç
Türkçesi
soru şekli the job
İşi kabul etmemeliydi
should
she
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli suicide
İntihar etmiş olamaz
can’t have
he
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
her husband by mistake
Yanlışlıkla kocasını öldürmemiş olabilir
might
she
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli
soru şekli
soru şekli down
Yere düşmüş olamaz
could have
he
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli him
Aileden biri onu öldürmemiş olabilir
might have
A member of his family
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
özne
soru şekli the washing up
Bulaşığı yıkaman gerekmezdi
Tümleç
Türkçesi
weight?
Ben kilo verdim mi?
Tümleç
Türkçesi
Soru kelimesi soru zarflı cümleler
What
Soru kelimesi Past continuous tense soru zarflı cümleler
a bag?
Ben çanta taşıyor muydum?
Fiilin 3.Şekli
Tümleç
Türkçesi
tasted
her homemade cake?
Ben onun ev yapımı kekini tatmış mıydım?
To be fiilinin 3. şekli
Fiil + ing takısı
Tümleç
Türkçesi
been
reading
a book?
Ben bir kitap okumakta mıydım?
Soru kelimesi
Fiil
What
do
Türkçesi
Ben su içer miyim?
Tümleç
İngilizce geniş zaman soru zarflı cümleler
Türkçesi
What
Soru kelimesi Present continuouns tense, (İngilizce şimdi zaman) soru zarflı cümleler
pizza?
Ben pizza yiyor muyum?
What
Fiil 3.Şekli
Tümleç
Türkçesi
taken
the medicament?
Ben ilacı içtim mi?
be + fiil + ing takısı
Tümleç
Türkçesi
been watching
the movie?
Ben film izlemekte miyim?
Fiil
Tümleç
Türkçesi
Present perfect continuous tense, ingilizce geçmiş ve şimdiki zamanda devamlılık soru zarflı cümleler
İngilizce gelecek zaman soru zarflı cümleler
drink
water?
Ben su içecek miyim?
be +fiil + ing takısı
Tümleç
Türkçesi
be swimming
in the ocean?
Ben okyanusta yüzüyor olacak mıyım?
Have +fiilin 3.Şekli
Tümleç
Türkçesi
have finished
the homework?
Ben ödevi bitirmiş olacak mıyım?
To be fiilinin 3. şekli
Fiil + ing takısı
Tümleç
Türkçesi
have been
working
in the garden?
Ben yarın bahçede çalışmakta olacak mıyım?
Yardımcı fiil
Özne
going to
Fiil
Was
I
going to
Buy
Tümleç
Türkçesi
the door please
Kapıyı kapatabilir misin lütfen?
Future continuouns tense, İngilizce sürekli gelecek zaman soru zarflı cümleler,
Future perfect tense, ingilizce gelecek zamanda tamamlanmışlık soru zarflı cümleleri
fiil
Tümleç
Türkçesi
please
speak louder
Lütfen daha yüksek sesle konuşabilir misiniz?
fiil
Tümleç
Türkçesi
borrow
your pen
Kaleminizi ödünç alabilirmiyim
fiil
Tümleç
Türkçesi
come
here tomorrow
Yarın onlar buraya gelmeliler mi?
Yardımcı fiil
fiil
Tümleç
Türkçesi
have to
pay
a fine
Ceza ödemek zorunda kaldım mı ?
fiil
Tümleç
Türkçesi
use
your telephone
Telefonunuzu kullanabilir miyim?
fiil
Tümleç
Türkçesi
study
english ?
Ben ingilizce çalışmalı mıyım ?
fiil
Tümleç
Türkçesi
give
him this letter
Lütfen bu mektubu ona verir miydiniz?
fiil
Tümleç
Türkçesi
call
my parents every Sunday
Anne-babamı her Pazar ararmıydım.
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
her hair dyed
yesterday.
Dün saçını boyattımı.
fiil
Tümleç
Türkçesi
make
my students come to class in time
Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirtdim mi?
fiil
Tümleç
Türkçesi
let
me drive his car the other day.
Babam geçen gün bana arabasını kullanmaya izin verir miydi
Fiil'in 3, hali
Tümleç
Türkçesi
bought
it
Şayet annem bu kuşu görmeseydi, onu satın almazdı
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
have taken
the job
İşi kabul etmeli miydi ?
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
committed
suicide
İntihar etmiş olamaz mı ?
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
have killed
her husband by mistake
Yanlışlıkla kocasını öldürmüş olabilir mi ?
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
fallen
down
Yere düşmüş olabilir mi ?
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
killed
him
Aileden biri onu öldürmüş olabilir mi ?
Fiil'in 3. hali
Tümleç
Türkçesi
Yardımcı fiil
Özne
Fiil 1.Şekli
Türkçesi
did
you
do?
Ne yaptınız?
Yardımcı fiil
Özne
Fiil+ing takısı
Türkçesi
were
you
expecting?
Ne bekliyordunuz?
Özne
Tümleç
Türkçesi
Açıklama
you
do?
Simple Present Tense'de şöyle bir özellik Kuracağımız cümlede, özne üçüncü tekil Ne yaparsın? vardır. şahıssa fiilin sonuna “s” getirilir. Ancak çoğul 3. şahıslarda ve diğer şahıslarda “s” getirilmez.
Yardımcı fiil
Özne
Fiil + ing takısı
Türkçesi
are
you
doing?
Siz ne yapıyorsunuz?
soru kelimesi
Yardımcı fiil
Özne
be + fiil + ing takısı
What
have
you
been wearing
Soru kelimesi
Yardımcı fiil
Özne
Fiil
What
will
you
do
Soru kelimesi
Yardımcı fiil
Özne
be +fiil + ing takısı
What
will
you
be cooking?
soru kelimesi
yardımcı fiili
özne
have+fiilin 3.şekli
What
will
you
have eaten
Tümleç
Türkçesi
These shoes
Ben bu ayakkabıları satın alacakmıydım?
Açıklama
!!! Dikkat edilecekler: * fiilde kullanınan "ing" takısı: sonu "e" ile biten fiillerde "e"den önce gelen harf ünsüzse 3. tekil şahıs çekimlerinde e kaldırılır, "ing" eklenir.
Tümleç
Türkçesi
today
Bugün ne giymektesin?
Tümleç
Türkçesi
at home?
Evde ne yapacaksın?
Türkçesi
Ne yemek yapıyor olacaksınız?
Tümleç
Türkçesi
before the operation
Ameliyattan önce ne yemiş olacaksın?
Seperable (Ayrılabilir) Phrasal Verbs Nesne, phrasal verbs ‘ den sonra gelebilir, veya cümleyi iki kısma ayırabilir. · You have to do this paint job over. (Bu boyamayı tekrar yapman gerekir.) · You have to do over this paint job.
Aşağıdaki Phrasal verbs’lerin nesnesi zamir olduğunda, bu iki kısmın ayrılması gerekir
Fiil
Anlam
blow up
Patlamak, havaya uçurmak
bring up
Bir konudan bahsetmek
bring up
Çocuk yetiştirmek.
call off
İptal etmek
do over
Bir işi tekrar etmek
fill out
Bir formu doldurmak
fill up
Tamamen-ağzına kadar doldurmak
find out
öğrenmek
give away
Birisine bir şeyi bedava vermek
give back
Bir şeyi geri vermek
hand in
Bir şeyi onaylamak (ödev yapmak)
hang up
Telefonu kapatmak
hold up
Geciktirmek
hold up (2)
soymak
leave out
Atlamak, çıkarmak, savsaklamak
look over
incelemek, kontrol etmek
look up
Bir listenin içinde aramak
make up
Bir hikaye veya yalan uydurmak
make out
Duymak, algılamak
pick out
Seçmek
pick up
Bir şeyi kaldırmak
point out
Dikkat çekmek, belirtmek
put away
Saklamak
put off
Ertelemek
put on
Giyinmek
put out
Söndürmek
read over
Dikkatli okumak
set up
Düzenlemek, kurmak
take down
Not etmek
take off
Kıyafet çıkarmak
talk over
tartışmak
throw away
atmak
try on
Kıyafet denemek
try out
denemek
turn down
Bir şeyin sesini kısmak
turn down (2)
Reddetmek, geri çevirmek
turn up
Bir şeyin sesini yükseltmek
turn off
Elektriği kapamak
turn off (2)
Mide bulandırmak, tiksindirmek
turn on
Elektriği açmak
use up
boşaltmak
Inseperable (ayrılmaz) Phrasal Verbs Transitive (Geçişli) Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan) ayrılamaz :"Who will look after my estate when I'm gone" "Ben yokken evime kim bakacak?" Fiil Anlam call on
Ezbere okumak,Ziyaret etmek
call on (2)
Ziyaret etmek
get over
Bir hastalığı atlatmak veya bir hayal kırıklığının üstesinden gelmek
go over
Yeniden incelemek, gözden geçirmek
go through
tüketmek
look after
İlgilenmek, bakmak
look into
Araştırmak, incelemek
run across
rastlamak
run into
Karşılaşmak, rast gelmek
take after
benzemek
wait on
Servis yapmak
Üç Kelimeden Oluşan Phrasal Verbs (Geçişli)
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler de üç kısım göreceksiniz : "My brother dropped out of school before he could graduate Erkek kardeşim mezun olamadan okulu bıraktı.” Fiil Anlam
break in on
Bir sohbeti bölmek
catch up with
Yakın olmak
check up on
İncelemek, kontrol etmek
come up with
Bağışta bulunmak
cut down on
Kesmek, azaltmak
drop out of
Sınıfta kalmak
get along with
İyi anlaşmak
get away with
Bir işten sıyrılmak
get rid of
kurtulmak
get through with
bitirmek
keep up with
Geri kalmamak
look forward to
Dört gözle beklemek
look down on
Hor görmek, küçümsemek
look in on
Birini ziyaret etmek
look out for
Önce davranmak, tahmin etmek
look up to
Saygı göstermek
look up to
Saygı göstermek
make sure of
Doğrulamak, emin olmak
put up with
Hoşgörü göstermek
run out of
tükenmek
take care of
İlgilenmek, sorumlu olmak
talk back to
Kaba bir şekilde cevap vermek
think back on
Yad etmek, anmak
walk out on
Terk etmek, başından atmak
Intransitive (Geçişsiz) Phrasal Verbs
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can never really go back again." “Evden b kez ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.” Fiil Anlam break down
bozulmak
catch on
tutmak
come back
Geri dönmek
come in
girmek
come to
Şuuru yerine gelmek
come over
Ziyaret etmek
drop by
Habersiz ziyaret etmek
eat out
Yemek için dışarıya çıkmak
eat out
Yemek için dışarıya çıkmak
get by
Hayatını sürdürmek
get up
kalkmak
go back
Geri dönmek
go on
Devam etmek,Olmak, meydana gelmek
go on (2)
Olmak, meydana gelmek
grow up
büyümek
keep away
Uzak durmak
keep on (with gerund)
Devam etmek
pass out
bayılmak
show off
Gösteriş yapmak
show up
Varmak, ortaya çıkmak
wake up
Uyanmak
i iki kısma ayırabilir.
krar yapman gerekir.)
bu iki kısmın ayrılması gerekir
Örnek The terrorists tried to blow up the railroad station. “Teröristler demiryolu istasyonunu havaya uçurmaya çalıştılar.” My mother brought up that little matter of my prison record again. “Annem, o kadar da önemli olmayan sabıka kaydımdan bahsetti.” It isn't easy to bring up children nowadays. “Bu günlerde çocuk yetiştirmek kolay değil.” They called off this afternoon's meeting “Öğleden sonraki toplantıyı iptal ettiler.” Do this homework over. “Bu ödevi tekrar yap.” Fill out this application form and mail it in. “Bu başvuru formunu doldur ve postala.” She filled up the grocery cart with free food. “Sepeti tamamen, bedava yiyecekle doldurdu.” My sister found out that her husband had been planning a surprise party for her. “Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir parti düzenlediğini öğrendi.” The filling station was giving away free gas. “Benzin istasyonu bedava gaz veriyordu.” My brother borrowed my car. I have a feeling he's not about to give it back. “Erkek kardeşim arabamı ödünç aldı.Arabayı geri vermeyeceğini düşünüyorum.” The students handed in their papers and left the room. “Öğrenciler, ödevlerini tamamladılar ve sınıftan çıktılar.” She hung up the phone before she hung up her clothes. “Kıyafetini asmadan önce telefonu kapadı.” I hate to hold up the meeting, but I have to go to the bathroom. “Toplantıyı geciktirmekten hiç hoşlanmıyorum ama lavaboya gitmem gerekiyor.” Three masked gunmen held up the Security Bank this afternoon. “Üç maskeli ve silahlı adam Güvenlik Bankasını bu öğleden sonra soydular.” You left out the part about the police chase down. (Polisin kovalamasıyla ilgili bölümü atladın.)
The lawyers looked over the papers carefully before questioning the witness. (They looked them over carefully.) “Avukatlar tanıkları sorgulamadan önce evrakları dikkatlice incelediler.” You've misspelled this word again. You'd better look it up. “Bu kelimeyi yine yanlış yazdıfunduszeue.infoğru yazılımına baksan iyi olacak.” She knew she was in trouble, so she made up a story about going to the movies with her friends. “Başının belada olduğunun farkındaydı bu yüzden arkadaşlarıyla sinemaya gittiğini uydurdu.” He was so far away, we really couldn't make out what he was saying. “O kadar uzaktaydı ki onun ne söylediğini duyamadık.” There were three men in the line-up. She picked out the guy she thought had stolen her purse. “Sırada üç adam vardı.Cüzdanını çaldığını düşündüğü adamı seçti.” The crane picked up the entire house. (Watch them pick it up.) “Vinç bütün evi havaya kaldırdı.” As we drove through Paris, Francoise pointed out the major historical sites. “Paris’ten arabayla geçerken, Francoise başlıca tarihi yerlere dikkatimizi çekti.” We put away money for our retirement. She put away the cereal boxes. “Paramızı emekliliğimiz için saklıyoruz.” We asked the boss to put off the meeting until tomorrow. (Please put it off for another day.) “Patrondan toplantıyı yarına kadar ertelemesini rica ettik.” I put on a sweater and a jacket. (I put them on quickly.) “Bir süveter ve ceket giydim.” The firefighters put out the house fire before it could spread. (They put it out quickly.) “İtfaiyeciler yangını, bütün evi sarmadan söndürdüler.” I read over the homework, but couldn't make any sense of it. “Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey anlamadım.” My wife set up the living room exactly the way she wanted it. She set it up. “Karım sofrayı tam istediği gibi hazırladı.” These are your instructions. Write them down before you forget. “Unutmadan bu bilgileri bir yere not et.” It was so hot that I had to take off my shirt. “Hava öyle sıcaktı ki tişörtümü çıkartmak zorunda kaldım.” We have serious problems here. Let's talk them over like adults. “Yaşadığımız ciddi problemleri tıpkı bir yetişkin gibi tartışmalıyız.” That's a lot of money! Don't just throw it away. “Pahalı bir şey o! Sakın atma.”
She tried on fifteen dresses before she found one she liked. “Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane kıyafet denedi.” I tried out four cars before I could find one that pleased me. “İstediğim arabayı bulana kadar dört tane araba denedim.” Your radio is driving me crazy! Please turn it down. “Radyonun yüksek sesi beni rahatsız ediyor.Lütfen biraz sesini kıs.” He applied for a promotion twice this year, but he was turned down both times. “Bu yıl iki kez terfi etmek için talepte bulundu ama her defasında geri çevrildi.” Grandpa couldn't hear, so he turned up his hearing aid. “Büyük babam duyamadığı için kulaklığının sesini açtı.” We turned off the lights before anyone could see us. “Kimse bizi görmeden ışığı söndürdük.” It was a disgusting movie. It really turned me off. “O kadar kötü filmdi ki midem bulandı.” Turn on the CD player so we can dance. “CD çaları açta dans edelim.” The gang members used up all the money and went out to rob some more banks. “Gangsterler bütün parayı boşalttılar ve birkaç banka daha soymak için gittiler.”
kte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan) ne" "Ben yokken evime kim bakacak?" Örnek The teacher called on students in the back row. (Öğretmen arka sıradaki öğrencilerin isimlerini ezbere söyledi.) The old minister continued to call on his sick parishioners. “Eski başkan, hasta kilise cemiyeti üyelerini ziyaret etmeye devam etti.”
I got over the flu, but I don't know if I'll ever get over my broken heart. “Nezleyi atlattım ama kırılan kalbimi onarabilecek miyim, hiç bilmiyorum.” The students went over the material before the exam. They should have gone over it twice. “Öğrenciler sınavdan önce konuları tekrar gözden geçirdiler. İki kez bakmalıydılar..” They country went through most of its coal reserves in one year. Did he go through all his money already? “Ülkeleri, bir yıl içinde en çok, kömür rezervlerini tüketti. Bütün parasını şimdiden harcadı mı?” My mother promised to look after my dog while I was gone. “Annem ben yokken köpeğime bakacağına söz verdi.” The police will look into the possibilities of embezzlement. “Polis zimmete para geçirme olasılıklarını araştıracak.” I ran across my old roommate at the college reunion. “Eski oda arkadaşımla kolej yemeğinde karşılaştım.” Carlos ran into his English professor in the hallway. “Carlos İngilizce profesörüyle koridorda karşılaştı.” My second son seems to take after his mother. “Ortanca oğlum annesine benziyor.” It seemed strange to see my old boss wait on tables. “Eski patronumu masalara servis yaparken görmek çok tuhaftı.”
"My brother dropped out of school before he could graduate." “ Örnek I was talking to Mom on the phone when the operator broke in on our call. “Operatör konuşmamızı kestiği zaman telefonda annemle konuşuyordum.” After our month-long trip, it was time to catch up with the neighbors and the news around town. “Aylar süren yolculuğumuzdan sonra, komşulara ve kasaba çevresine yakın olup onlardan haber almanın vakti gelmişti.” The boys promised to check up on the condition of the summer house from time to time. “Çocuklar yazlığa zaman, zaman bakmak için söz verdiler.” After years of giving nothing, the old parishioner was able to come up with a thousand-dollar donation. “Eski kilise cemiyeti üyesi bin dolarlık bir bağış yaptı. Yıllardır hiçbir bağışta bulunmamıştı.” We tried to cut down on the money we were spending on entertainment. “Eğlenceye harcadığımız parayı azaltmaya çalıştık.” I hope none of my students drop out of school this semester. “Umarım öğrencilerimin hiç biri bu sömestr sınıfta kalmaz.” I found it very hard to get along with my brother when we were young. “Erkek kardeşimle anlaşmak, küçükken daha zordu.” Janik cheated on the exam and then tried to get away with it. “Janik sınavda kopya çektiği halde bu işten sıyrılmaya çalıştı.” The citizens tried to get rid of their corrupt mayor in the recent election. “Vatandaşlar son seçimlerde fırsatçı belediye başkanından kurtulmaya çalıştı.” When will you ever get through with that program? “Bu programı ne zaman bitiriceksin?” It's hard to keep up with the Joneses when you lose your job! I always look forward to the beginning of a new semester. “Yeni sömestrin başlamasını her zaman dört gözle beklerim.” It's typical of a jingoistic country that the citizens look down on their geographical neighbors. Komşularını, tipik ırkçı ülke vatandaşları küçümserler. We were going to look in on my brother-in-law, but he wasn't home. “Kayınbiraderimi ziyaret edecektik ama evde yoktu.” Good instructors will look out for early signs of failure in their students “İyi eğitimciler öğrencilerinin yapacakları hataları önceden görürler.” First-graders really look up to their teachers.
“Eski nesil, öğretmenlerine gerçekten saygı gösterirler.” Make sure of the student's identity before you let him into the classroom. “Öğrencilerinizi sınıfa almadan önce, kimliklerinin doğru olduğundan emin olun.” The teacher had to put up with a great deal of nonsense from the new students. “Öğretmen yeni öğrencilerin bütün saçmalıklarını hoş görmek zorunda kaldı.” The runners ran out of energy before the end of the race. “Koşucuların dirençleri, yarışın sonuna gelmeden tükenmişti.” My oldest sister took care of us younger children after Mom died. “Ablam, annem öldükten sonra bize, daha küçük çocuklara baktı.” The star player talked back to the coach and was thrown off the team. I often think back on my childhood with great pleasure. “Çocukluğumu sık, sık büyük bir mutlulukla anarım.” Her husband walked out on her and their three children. “Kocası onu ve üç çocuğunu terketti.”
leave home, you can never really go back again." “Evden bir Örnek That old Jeep had a tendency to break down just when I needed it the most. “Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda bozuldu.” Popular songs seem to catch on in California first and then spread eastward. “Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra doğuya doğru yayılır.” Father promised that we would never come back to this horrible place. “Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize söz verdi.” They tried to come in through the back door, but it was locked. “Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.” He was hit on the head very hard, but after several minutes, he started to come to again. “Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra bilinci yerine gelmeye başladı.” The children promised to come over, but they never do. “Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç gelmiyorlar.” We used to just drop by, but they were never home, so we stopped doing that. “Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde bulamazdık bu yüzden artık gitmiyoruz.” When we visited Paris, we loved eating out in the sidewalk cafes.
“Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek yemeye bayılırdık.” Uncle Heine didn't have much money, but he always seemed to get by without borrowing money from relatives.
“Heine amcanın çok fazla parası yoktu ama o, akrabalarından borç almadan da her zaman hayatını sürdürürdü.” Grandmother tried to get up, but the couch was too low, and she couldn't make it on her own. "Büyükannem ayağa kalkmaya çalıştı ama kanepe çok alçak olduğu için kendi başına kalkamadı." It's hard to imagine that we will ever go back to Lithuania. “Litvanya’ya bir daha geri dönemeyeceğimizi düşünmek çok zor.” He would finish one Dickens novel and then just go on to the next. “Dickens romanının birini bitirir, hemen bir sonrakine devam ederdi.” The cops heard all the noise and stopped to see what was going on. “Polisler bütün gürültüyü duydu ve neler olduğuna bakmak için durdu.” Charles grew up to be a lot like his father. “Charles tıpkı babası gibi olmak için büyüdü.” The judge warned the stalker to keep away from his victim's home. “Yargıç, suçluyu kurbanın evinden uzak durması için ikaz etti.” He tried to keep on singing long after his voice was ruined. “Sesini iyice kaybetmeye başladıktan sonra bile şarkı söylemeye devam etmeye çalıştı.” He had drunk too much; he passed out on the sidewalk outside the bar. “Öyle çok içmişti ki barın önündeki kaldırıma düşüp bayıldı.” Whenever he sat down at the piano, we knew he was going to show off. “Piyanonun başına ne zaman otursa, gösteriş yapacağını bilirdik.” Day after day, Efrain showed up for class twenty minutes late. (Efrain ardı ardına derse yirmi dakika geç kalıyordu.) I woke up when the rooster crowed. “Horoz öttüğünde uyandım.”
1. Hali .Present awake be bear
2. Hali .Past Simple awoke was, were bore
3. Hali. Past Participle awoken been borne
beat become begin bend beseech bet bid bite bleed bless blow break breed bring broadcast build burn burst buy catch choose cleave
beat became began bent besought bet bid bit bled blest blew broke bred brought broadcast built burned/burnt burst bought caught chose cleaved/clove/clef
beaten become begun bent besought bet bid bitten bled blest blown broken bred brought broadcast built burned/burnt burst bought caught chosen cleaved/cloven/clef
clothe come cost creep cut deal die
clad came cost crept cut dealt died
clothed/clad come cost crept cut dealt died
dig dive do draw dream drink drive eat fall feed feel fight find flee fly forbid forecast forget
dug dived,dove did drew dreamed/dreamt drank drove ate fell fed felt fought found fled flew forbade forecast forgot
dug dived done drawn dreamed/dreamt drunk driven eaten fallen fed felt fought found fled flown forbidden forecast forgotten
1. Hali .Present forgive forsake freeze get give go grow hang have hear heave
2. Hali .Past Simple forgave forsook froze got gave went grew hung had heard heaved or hove
3. Hali. Past Participle forgiven forsook frozen gotten given gone grown hung had heard heaved or hove
hew hide hit hold hurt keep know lay lead lean learn leave lend let lie light lose make mean meet mistake misunderstand of pay plead
hewed or hewn hid hit held hurt kept knew laid led leant learned/learnt left lent let lay lit,lighted lost made meant met mistook misunderstood ofed paid pled
hewed or hewn hidden hit held hurt kept known laid led leant learned/learnt left lent let lain lit,lighted lost made meant met mistaken misunderstood ofed paid pled
prove put read
proved put read redid rode rang rose ran sawed said saw sought sold sent set
proved,proven put read redone ridden rung risen run sawn,sawed said seen sought sold sent set
Redo ride ring rise run saw say see seek sell send set
1. Hali .Present shake shine show shrink shut sing sink sit slay sleep slide
2. Hali .Past Simple shook shone showed shrunk-shrank shut sang sank sat slew slept slid
3. Hali. Past Participle shaken shone showed/shown shrunk-shrunken shut sung sunk sat slain slept slid
smell smite sneak speak spell spend spin
smelt,smelled smote sneaked, snuck spoke spelt spent spun
smelt,smelled smitten sneaked spoken spelt spent spun
spit spread stand stave steal strike string strive swear swim take teach tear tell think throw understand upset wake wear weep wet win wind wring write
spat spread stood stove stole struck strung strove swore swam took taught tore told thought threw understood upset woke wore wept wet,wetted won wound wrung wrote
spat spread stood stave stolen struck strung striven sworn swum taken taught torn told thought thrown understood upset woken worn wept wet,wetted won wound wrung written
Türkçe Anlamı uyanmak olmak funduszeue.infoŞIMAK, DAYANABİLMEK funduszeue.info,tahammül etmek vurmak olmak başlamak bükmek yalvarmak bahse girmek emretmek ısırmak kanamak. kutsamak esmek kırmak üremek.,yetiştirmek. getirmek yayımlamak inşa etmek yakmak patlamak satın almak yakalamak seçmek yarmak, bölmek; yarılmak, bölünmek. üstünü öfunduszeue.infomek gelmek değer biçmek emeklemek kesmek anlaşmak ölmek, vefat funduszeue.info atmak, çok istemek: kazmak dalmak yapmak çekmek rüya görmek içmek sürmek yemek yemek düşmek beslemek hissetmek dövüşmek bulmak firar etmek uçmak yasaklamak tahmin etmek unutmak
Türkçe Anlamı affetmek yüzüstü bırakmak, terketmek. donmak elde etmek vermek gitmek büyümek asmak sahip olmak duymak büyük bir güçle atmak veya fıfunduszeue.info kaldırmak yontarak şekil vermek. saklamak vurmak tutmak yaralanmak saklamak bilmek yaymak rehberlik etmek egilmek,meyletmek öğretmek ayrılmak ödünç vermek izin vermek yalan söylemek yakmak,aydınlatmak kaybetmek yapmak anlamına gelmek buluşmak hata yapmak yanlış anlamak öldürmek. ödemek mazeret olarak göstermek, bahane etmek. kanıtlamak koymak okumak yeniden yapmak. binmek çalmak yükselmek koşmak biçmek,kesmek söylemek görmek ARAMAK, SORUŞTURMAK satmak göndermek koymak,başlatmak,kurmak
Türkçe Anlamı sallamak parlamak göstermek KÜÇÜLMEK,ÇEKMEK kapamak şarkı söylemek batmak oturmak öldürmek. uyumak kaymak,sessizce gitmek veya geçmek. koklamak ,kokmak cezalandırmak,öldürmek,vurmak gizlice sokulmak konuşmak harf harf söylemek harcamak kafadan atmak, uydurmak. (topaç v.b.'ni) döndürmek; (topaç v.b.) dönmek. tükürmek yaymak ayakta durmak,durmak Çökertmek çalmak çarpmak sıra halinde gitmek, ipe dizmek çabalamak yemin etmek yüzmek almak öğretmek yırtmak anlatmak düşünmek fırlatmak anlamak üzmek,alt üst etmek uyanmak giymek ağlamak ıslamk,kutlamak kazanmak çevirmek,kurmak (çamaşırları) sıkmak veya burmak. yazmak
word
Prepositional phrase ler meaning word meaning
a diversity of
birçok farklı
in advance of
öncesinde,-in önünde
a good deal of a great deal of a large amount of a large quantity of
birçok ..çok, bir hayli çok miktarda çok miktarda
in aid of in an attempt to in an efort to in and around
menfaatine, -e yardım için. .mak için. mek için, amacıyla amacıyla, mak için, mek için içinde ve çevresinde
a number of a range of a variety of a whole bunch of a wide range of
birkaç, bir çok bir dizi bir çok farklı bir sürü bir çok farklı
in anticipation of in between in case of in commemoration of in common with
bir şeyin gerçekleşebileceği düşüncesiyle arasında, aralarında ın durumunda anısına ile ortak olarak
according to
e göre
in company with
ile beraber, birlikte.
adjacent to
bitişik, -e komşu
in compliance with
.-e uygun olarak, gereğince
afermath of ahead of along with alongside of apropos of
ardından. sonrası ilerisinde, önünde ile birlikte . -in yanında ile ilgili, -e ait, hakkında.
in conjunction with in connection with in consequence of in contrast to in cooperation with
ile beraber/birlikte ile ilgili olarak sonucunda, nedeniyle. ın aksine ile işbirliği halinde
as a part of as a token of
bir parçası olarak,bir bölümü olarak işareti olarak
in defense of in deference to
savunurken dikkate alarak
as an example of
örnek olarak, örneği olarak in defiance of
. -i hiçe sayarak, -e meydan okuyarak.
as before
eskisi gibi, geçmiş yıllardaki gibi
in excess of
. -den fazla
e gelince itibaren, -den başlayarak gibi (olmak): kadar iyi
in face of in favour of in front of
karşısında,ragmen ..ın lehinde önünde
.-da olduğu gibi,gibi aslında,gerçekte
in guise of in lieu of
kisvesi altında in yerine, -e bedel olarak.
as much as of
bu duruma gelmiş olduğu için kadar den sonra
in line with in need of in obedience to
uyumlu olarak, doğrultusunda ihtiyacında, gereğinde muhtaç itaat funduszeue.info
as ofen happens
hep olduğu gibi
in order of
sırasıyla
as opposed to
in aksine olarak , -e karşılık
in order to
as for as from
as good as as in as it happens as it was
funduszeue.info için,amacıyla,maksadıyla
as per
gereğince,uyarınca, göre funduszeue.infoe, ile ilgili . -de olduğu gibi
in particular in place of in point of in preference to
özellikle, bilhassa ın yerine hususunda, bakımından . -e tercihen,öncelikle
as regards as such in
as to
e dair, -ile ilgili
in prospect of
varsayımıyla
as to whether as well as well as as with
olup olmadığına gelince, olup olmadığı konusunda de , -da ve de, yanısıra,yanısıra da olduğu gibi
in pursuance of in pursuant of in pursuit of in recognition of
yerine getirirken, peşinde koşarken, gerçekleştirmeye çalışırken uygun olarak,göre peşinde, arayışta bakımından, tanınmasıyla
as yet
şimdiye kadar, henüz
in reference to
e dair, -e ilişkin,nazaran
aside from astern of at least at odd at once
dışında, -den başka .-den arkaya,arkada en azından, hiç olmazsa arası açık olmak hemen,bir kerede
in regard to in relation to in respect of in response to in revenge for
.-e gelince. -e göre hakkında. - e ilişkin olarak dair,hakkında,hususunda e karşılık olarak öç almak için
at the back at the behest of at the bidding of at the expense of
arkasında emriyle, emri üzerine nın emrinde hesabına, pahasına
in search of in sight of in spite of in support of
peşinde, -i araştırmak için gözü önünde e rağmen…- e karşın desteklemek için. Yararına
at the expensive of
pahasına
in terms of
..e dayanarak, açısından,-e göre
at the mercy of at the top of
.-in insafına (kalmış), -in elinde. tepesinde
in the absence of in the act of
yokluğunda halinde,halde
at the whim of
nın ellerinde
in the care of
bakımında,bakımı altında,sorumlulugunda
at variance with back to
ile funduszeue.infof içinde geri
in the case of in the cause of
durumunda,halinde nedeniyle,uğruna
based on
nedeniyle, -e dayanarak
in the company of
yanında
because of
den dolayı,yüzünden
in the context of
bağlamında
but for but that by dint of
in the course of
by the side of
olmasa,olmasaydı . -nın dışında in sayesinde. vasıtasıyla,aracıyla yanı başında
in the employ of in the event of in the eyes of in the face of
sırasında, esnasında. maiyetinde ın durumunda gözünde,nazarında karşısında
by virtue of
.-den dolayı, nedeniyle, yüzünden.
in the field of
alanında,sahasında
care of
eliyle: vasıtası ile
in the grip of
boyunduruğu altında olmak, kontrolünde
by means of
circa close to
dolaylarında, takriben, aşağı yukarı. başucunda, -e yakın
in the hope of in the interest of
ümidiyle, umuduyla menfaatine, in yararına
compared with
ile karşılaştırılırsa
in the manner of
yolunda
contrary to
ın aksine
in the matter of
hakkında, hususunda,konusunda
due to except for
den dolayı, nedeniyle, yüzünden. istisna
in the name of in the order of
adına, namına, yerine. mertebesinde / düzeyinde
excluding
hariç
in the presence of
.. -in huzurunda,, karşısında
far from for example for instance
şöyle dursun,hiç örneğin örneğin
in the rear of in the region of in the setting of
gerisinde -e bölgesinde Ortamında
for the honour of
birinin onuruna, birinin şerefine
in the throes of
eşiğinde, ile mücadele eden
for the sake of from over identical to
yüzü suyu hürmetine, uğruna . -den ile aynı
in the wake of in the way of in the words of
ardından, peşinde gibi, açısından,bakımından 'nın deyişiyle
in a series of
silsilesinde
in token of
in belirtisi olarak, in işareti ya da izni olarak
in accordance with
..e paralel olarak e ilaveten
in trust
gözetiminde
in addition to
word
meaning
in view of
funduszeue.info dolayı, göz önüne alarak
in wake of including inside of instead of
izini takip ederek,peşinde dahil dahilinde, -in içinde ın yerine
irrespective of just like less than mindless of more than
e bakılmaksızın gibi den az .e aldırış etmeyen den fazla
next to
.-in yanında, -e bitişik; -in yakınındaki.
no sooner,,,,,, than
daha yeni, henuz,ile beraber, -er -mez (yapar yapmaz gibi)
of on a level with on a par with on account of on an equal with
. -den uzak,ötede, açıklarında ile aynı düzeyde aynı değerde,eşit den dolayı ile eşit olarak
on behalf of on charges of
funduszeue.info adına .-nın iddiasıyla
on receipt of
kabul funduszeue.infoındığında
on the cusp of
..ın eşiğinde
on the eve of on the order of on the outside of
arifesinde,hemen öncesinde tarzında,yaklaşık dışında
on the part of on the point of
tarafından, -in tarafından neredeyse,üzere
on the pretext of on the subject of on the top of
bahanesiyle konusunda konusunda
on top of
.-e ek olarak, -in yanı sıra, ile beraber:
opposed to
..e karşı
opposite to other than out of keeping with outside of
. -e karşı,-e muhalif funduszeue.info başka ile uyumsuz olarak dışında, haricinde
over and above
yanında,üstelik,-den ayrı olarak, -den başka.
owing to partial to pertaining to prior to
den dolayı meyilli, -e tarafar ile ilgili den önce
pursuant to
.-e göre.-e uygun olarak
ranging from rather than regardless of related to repugnant to
. -den tutun da, -den -e uzanan funduszeue.info ziyade e bakılmaksızın ile ilgili e zıt, -e karşıt.
short of similar to so as to subject to
den başka,haricinde e benzer funduszeue.info için tabi
subsequent to
arkasından, -den sonra
such as tantamount to
örneğin, gibi ile aynı.farksız
thanks to
ın sayesinde
the number of the same As
..ın sayısı aynı
the yoke of
nın boyunduruğında
through
yoluyla,vasıtasıyla, başından sonuna kadar
through the agency of to the detriment of to the exclusion of up to vis-a-vis
vasıtasıyla,aracılıgıyla funduszeue.infoına hariç tutarak. dışında bırakarak ..e kadar ile karşılaştırınca
hangisi ise:hangi whichever-whichsoever ise: with a feeling of
.-nın hissiyle
with a view to with exception of
funduszeue.info amacıyla istisnasıyla
with reference to
funduszeue.info ilgili, -e ilişkin olarak
with regard to
e funduszeue.infonda,ile ilgili
with respect to with the aid of
funduszeue.info ilgili, -e göre ..ın yardımıyla
with the contributions of
katkılarıyla
With the exception of with the help of with the intent of
istisnasıyla, hariç olmak üzere ın yardımıyla amacıyla
with the object of
itirazıyla, amacıyla
with the purpose of with the view with the view of
amacıyla,maksadıyla niyetiyle niyetiyle,maksadıyla
within an ace of
az kalsın, neredeyse:
within the scope of
kapsamında, çerçevesinde
word
Conjunction word meaning
meaning
according as
.-dikçe, tıpkı ,,-diği gibi
except
haricinde,dışında
accordingly actually
bu doğrultuda,buna göre aslında, gerçekten
except if for fear that
. -mesinin dışında korkusu ile
additionally afer
ek olarak ,ayrıca den sonra, ardından
for that reason that for the reason that
işte bu sebepten ötürü sebebiyle
afer which
mesinden sonra.-den sonra
from which
oradan , -den
aferwards
ardından
furthermore
Albeit also although yet although/though and so and so forth
de olsa:gerçi,hernekadar,isede ayrıca,hemde -de, -da her ne kadar olsa da ….-e rağmen/rağmen ve böylece, bu nedenle ve bunun gibi
given that hence however however much if if ever
tahminen, farz edelim ki bu yüzden ancak,fakat,her nasılsa ne kadar olursa olsun eğer, -se/sa şayet,nadiren,belkide hiç
and yet
hal böyleyken, böyle olmakla beraber
if only
keşke
as
dığı için, çünkü, -iken, gibi,olarak
İf So
öyleyse
as a consequence as a matter of fact as a result as and when as far as as if as long as as much as
sonuç olarak aslında, gerçekte sonuç olarak ne zaman kadar mış gibi,sanki dığı sürece,şartıyla kadar
in a way in addition in contrast in fact in order for in order that in so far as In spite of the fact that
bir bakıma ek olarak ,ayrıca aksine aslında, gerçekten için, teminen …-sın diye,bu sırada e kadar. karşı,gerçeğine rağmen
as so as soon as
.-dikçe yapar yapmaz
in such a manner that in such a way that
şfunduszeue.info şekilde, şöyle ki, şekilde
as such as though
öyle/şöyle/böyle/gibi mış gibi,sanki
in that in the belief that
yüzünden, -den dolayı; çünkü; mademki.şu bakımdan ki inancıyla,diye
because before being that
…-dığı için, çünkü den önce,önce çünkü,-den beri
in the expectation that in the hope that in the meantime
ümidiyle, beklentisiyle ümidiyle bu arada, bu süre içinde
besides
den başka , ayrıca,üstelik in the way
bundan başka, ayrıca.
şeklinde, engelleyen
but by all means by no means
fakat, ama, ancak elbette, kuşkusuz hiçbir şekilde
in the way that in view of the fact in view of the fact that
şeklinde,gibi göz önünde bulundurarak göz önünde bulundurarak
by now
şuanda kadar,şimdiye kadar
in which case
o durumda,,, ki o durumda
by the time by the way by then by way of
dığı zaman, -dığı zamana kadar bu arada,bu vesile ile o zamana kadar yolu ile, -den.
inasmuch as indeed insofar as insomuch that
….-diğine göre,-diği derecede/kadar. gerçekten,aslında .-diği derecede/kadar. o kadar ki.
by which
vasıtasıyla,ki içinde
instead
yerine
consequently
sonuç olarak,bu nedenle
just as
tıpkı, tam o anda
conversely
aksine,tersine
just in case
her ihtimale karşı, ne olur ne olmaz
despite the fact that due to the fact that even afer
e rağmen den dolayı …-den sonra bile
lest likewise meanwhile
mesin diye aynı biçimde, benzer şekilde bu arada
even as even before
iken bile …-den önce bile
moreover nevertheless
ayrıca,üstelik,bundan başka,dahası yine de, buna rağmen
even if even so
…olsa bile. öyle olsa bile,yinede
no matter nonetheless
önemi yok,mühim degil yine de, buna rağmen
even then even though
o zaman bile,buna rağmen nor e rağmen now that
ne, ne de dığından,mademki
even when
dığı zaman bile
koşuluyla,şartıyla
on condition that
word on the contrary
meaning aksine
on the grounds that e dayanarak on the other hand öte yandan on the pretext that bahanesiyle once bir zamanlar,bir kere,-ir -mez one would think that
güya
one would wish that
gönül ister ki
only if or or else otherwise provided that providing
tek şartla veya, ya da, aksi takdirde aksi takdirde aksi takdirde koşuluyla,şartıyla koşuluyla,şartıyla
providing that
koşuluyla,şartıyla,-se
similarly
benzer şekilde
since so so long as so much as so much so that so that so that not still
dığı için, çünkü, -den beri,Mademki bu yüzden,yani,çok,böylece
dığı sürece,şartıyla ne kadar çok olursa,bile hatta o kadar ki,zaten, öyle ki mek için,diye,böylece . -memesi için, -mesin diye yine de,hala
suggesting that suppose that
varsayalım ki, öne süren, gösteren varsayki,eğerki
that is that is why
yani bu yüzden
then thereby therefore
o zaman, öyleyse, ondan sonra öylece, onunla ilgili bu yüzden
thereof
ondan,funduszeue.info nedenle , bu yüzden
thus unless until/TİLL what is more
böylece,bu nedenle mezse, mazsa,olmadıkça e kadar bundan başka, ayrıca.
whatsoever when whereas whereby
herhangi ,her ne,hangi dığı zaman,iken,ne zaman …dığı için ,oysa,halbuki vasıtasıyla. Sayesinde
wherein
neyin içinde,neyin içine, ki içinde
whereon
bunun üzerine, üstünde
whereupon
bunun üzerine,bundan sonra
Whether Whether or Whether Or Not
olup olmadığını ,eğer olup olmadıgını olsa da olmasa da
whether or which is why
ister işte bu yüzden
while with whom
iken, ne, esnasında ,zaman,süre,müddet kim,kiminle
would that yet
keşke fakat, ama, ancak
yet more
hatta bundan daha fazla, hatta
word
meaning
Phrasal verbs word meaning
word
abide by account for act on
e uymak, -e riayet etmek. hesap vermek, açıklamak etkilemek
go by go down go down on
geçmek,göre hareket etmek, kılavuz saymak inmek,(iş vb) batmak oral seks yapmak
ride out ride up rig out
act out
(rol) canlandırmak
go for
tercih etmek,dışarı çıkmak,hoşlanmak
rig up
act up
yaramazlık yapmak,gösteriş yapmak.
go in
içeriye girmek,içeri girmek
rile up
add up
toplamak,makul olmak, akla yakın olmak. go in for
bir şeyi yapmaktan hoşlanmak,bir şeyin meraklısı olmak
ring off
add up to
-e varmak, (bir yekûn) funduszeue.infoına gelmek:
go into
girmek, girmek (konuşmayatartışmaya)
rip of
afer careful thought
iyice düşündükten sonra
go loco
delirmek, balatayı yakmak
roll away
roll on
afer math
kötü sonuç,kötü yan etki
go off
.. -den hoşlanmamaya başfunduszeue.infoak. geçmek (bir olay belirli bir şekilde)
all but
hemen hemen,neredeyse
go off on one
kendini kaybetmek, kontrolü kaybetmek
roll out
amp up
güçlendirmek, arttırmak
go on
Devam etmek,Olmak, meydana gelmek
roll up
arm up
silahlanmak,elleri yukarı kaldırmak go on with
. -e devam etmek
roof over
back down
caymak, sözünden dönmek.
go out
dışarıya çıkmak, modası geçmek,çıkmak
root out
back of
vazgeçmek, geri çekilmek
go over
Yeniden incelemek, gözden geçirmek, karşı safa geçmek
rope in
back out
caymak, sözünden dönmek.
go sour
rope someone into bozulmak, kötüye gitmek. Ekşimek something
back up
desteklemek, doğrulamak,geri sürmek, geri gitmek.
go south
kötüye gitmek,değeri düşmek
rot out
bail out
kurtarmak,kefaletle serbest bırakmak
go through
yaşamak, geçirmek, incelemek,tüketmek
rough up
ball up
berbat etmek,rezil etmek
go through with
gerçekleştirmek,planlanmış bir şeyi gerçekten yapmak round on
bang on
bir şeye vurup durmak, tamamen
go up
çıkmak, yükselmek,kadar gitmek… round up
bang up
mahvetmek, canına okumak:
go with
.-e uygun olmak, -e uymak; -e yakışmak.
row over
bank on something
bir şeye bel bağlamak
gobble up
çabuk yiyip bitirmek, silip süpürmek
rub of
base on
dayanmak, esas kabul etmek
goof around
avare avare dolaşmak
rub out
bash in bask in
haşat etmek, parçalamak zevk almak
gouge out grapple with
oymak, oyup çıkarmak ile boğuşmak
rule out rummage around
bawl out
azarlamak, paylamak, haşlamak.
grind out
eziyet etmek, çektirmek
run across
grope around
(düşürdüğü bir şeyi vb.) el yordamıyla aramak,
run after
be fed up with
bezmek, usanmak
be through
(biri) işe yaramaz olmak. beraberliği bitirmek gross out
iğrendirmek,iğrenmek
run around
beam up bear away bear down on
ışınlamak taşımak,götürmek .. -e doğru gelmek/ilerlemek.
grow up grub out gulp down
büyümek find by digging in the ground bir şeyi yutuvermek.
run down run in run into
bear of
yönünü değiştirmek, kapıp götürmek
gunk up
yapıştırmak
run of
bear on
topa tutmak, ile ilgisi olmak
hack of
sinirden kudurtmak, küplere bindirmek
run on
bear out bear with beat back
onaylamak, tasdik etmek .-e sabır göstermek. geri püskürtmek,yenmek
hammer away hammer out hand down
kafa funduszeue.infoan çalışmak ..e şekil vermek. kuşaktan kuşağa devretmek
run out run out of run out on
beat down
bardaktan boşanırcasına yağmak, bastırmak,azaltmak
hand in
vermek, teslim etmek.
run over
beat of
kovmak, defetmek.
hand on
babadan oğula geçirmek, başkasına vermek run through
beat up
hırpalamak, fena halde pataklamak hand out
dağıtmak, yazılı kağıdı dağıtmak
run towards
become someone's plaything bed down
oyuncağı haline gelmek, oyuncağı olmak yatıp uyumak
hand over
hand up
vermek,teslim etmek,devretmek uzanmak,yetişmek
run up run up to
beg of
kuvvetlendirmek.,güçlendirmek özür dilemek
hang about hang around
başıboş gezerek oyalanmak başıboş gezerek beklemek.
rush into rush out
belch out belly up
fışkırmak batmak,iflas etmek
hang back hang on
geri durmak/beklemek bağlı olmak,dayan,bekle
sack something up save on
belt out
yüksek sesle şarkı söylemek,nakavt etmek hang out
bir ortama takılmak, çamaşır asmak
saw of
billow out
dışarıya doğru tütmek/çıkmak,rüzgarla şişmek
hang over
üzerine çökmek,üstüne gelmek
scab over
scent out scoop out
beef up
bind of bitch about
ilmik üstüne ilmik atmak şikayet etmek
hang up happen across
asmak,telefonu kapamak,kapatmak, için yanıp tutuşmak tesadüf etmek, rastlamak
bite of
ısırmak, ısırıp koparmak
hark back to
geçmişi yad etmek, eskiyi anımsamak
scoop up
black out
karartmak,geçici olarak şuurunu kaybetmek, gözü funduszeue.infoi gizlemek, karartmak
hash out
konuşarak bir çözüme bağlamak
scoot over
blame on
birisini suçlamak
haul of
yön değiştirmek, yönünü değiştirmek
scrape of
bleed out
kan kaybetmek
have on
giyinmek.şaka etmek
scrape up
blend in
ile uyumlu olmak, uymak. araya kaynamak
have out
(tartışarak) çözümlemek, (diş vb) çektirmek
screw up
girmesini engellemek, görmezden gelmek have over gizlemek, ortadan kaldırmak have up birini saşırtmak head of
birini birinin evinde tanıştırmak mahkemeye vermek yolunu kesmek
blow off
haber vermeden gelmek, ansızın gelmek uçurmak, kaytarmak
head on over
doğrudan,direkt gitmek
seal of see out
blow over
dinmek (fırtına),unutulmak, geçmek.
head out
yola çıkmak,yola koyulmak
see someone out
blow through
hızla harcamak,çabucak bitirmek
head toward
. -e doğru yol almak, -e doğru yöneltmek
see through
blow up
blurt out
Patlamak, havaya uçurmak ağzından kaçırmak,
head up hear out
başına geçmek, başına geçirilmek sonuna kadar dinlemek.
seek out seep into
bob up
baskın yapmak, birdenbire ortaya çıkmak
help out
yardımda bulunmak.
seep out
bog down
batağa saplanmak,bataklığa gömülmek
hem in - hem about kuşatmak, içine almak, çevirmek.
seethe with someone
boil down
özetlemek, kısa kesmek, kaynayarak suyunu çekmek
hew out
yontarak şekil vermek.
sell of
saklamak; saklanmak. polisten saklanmak, gizlenmek
sell out send for
block out
blot out blow away blow in
head on
book something up tüm yerleri rezerve etmek/ayırmak hide away boot out işten atmak, kapı dışarı etmek hide out
scrounge around for someone
scrub away scuttle away
border on bottle up
sınır komşusu funduszeue.infoinde olmak bastırmak,gizlemek (hisler gibi)
hike up hinge on
yukarı çekmek bağlı olmak, dayanmak
send in send of
bounce back
durumu iyiye gitmek, kendini toparlamak
hit of
keşfetmek,ortaya çıkarmak
send out
bow out
çekilmek, emekliye ayrılmak
hit on
tesadüfen bulmak, birisine asılmak
send someone over
box in
sıkıştığı yerden çıkmamak, kutu barajı yapmak,sıkışıp kalmak
hitch up
(pantolon) yukarı çekmek
send up
break away break down
işi genişletmek,dallanıp budaklanmak kurtulmak,kaçmak,ayrılmak bozulmak
hold accountable hold back hold dear
sorumlu tutmak zaptetmek, kendini tutmak (birine) düşkün olmak
serve out set about set alight
break even
kar ve zararı eşit olmak, ne kar ne zarar etmek hold down
(işi) iyi yürütmek, bastırmak
set back
break in on
zorla girmek,sözünü kesmek,alıştırmak Bir sohbeti bölmek
hold forth hold in
önermek, öne sürmek. uzun uzadıya konuşmak tutmak, zaptetmek.
set down set foot
break in on somebody's conversation
lafını kesmek
hold of
uzakta tutmak, yaklaştırmamak.
set free
break of break out
ayrılmak, bırakmak, sonlandırmak, koparmak,kopmak, ilişkiyi kesmek,birdenbire durmak hold on patlak vermek, kaçmak hold on to
beklemek, tutmak tutunmak
set in set of
branch out
break in
break through
engeli geçmek, aşmak
hold onto
tutmaya çalışmak
Set Off, Out
break up
ilişkiyi kesmek, ayrılmak (sevdiğinden),ayırmak
hold out
ileri sürmek, ısrar etmek,uzatmak
Set On
brim over
taşmak (su vb)
hold out on someone
birinden funduszeue.info vermeyi reddetmek
set out
bring about
sebep olmak, neden olmak
hold over
ertelemek,süre dolmasına rağmen set someone görevine devam etmek straight
bring along
yanında getirmek.
hold up
geciktirmek,havaya kaldırmak,tutmak,soymak
set up
bring down
devirmek, indirmek, azaltmak
hold water
eleştirilere göğüs germek,makul olmak.
set upon
bring in bring into bring on bring out
tanıtmak, sunmak, kazandırmak, işe almak getirmek geliştirmek, sebep olmak ortaya çıkarmak
hold with hole up hone in on honk at someone
ile aynı fikirde olmak. köşesine çekilmek,saklanmak odaklanmak birine korna çalmak
settle down settle in settle on settle up
bring over
ikna etmek,razı etmek, karşıya geçirmek
hook something into something
bir şeye bir şeye bağlamak
shake down
bring up
çocuk yetiştirmek, bahsetmek, kusmak
hook up
ilişki kurmak, askıya asmak
shake out
brush away
fırçalayarak temizlemek/çıkarmak
hook up with
ile evlenmek,ile ilişki kurmak
shape up
brush up
tazelemek (bilgiyi)
hook up with someone
biriyle buluşmak/görüşüyor olmak shell out
buck for
elde etmeye çalışmak (zam/terfi vb'ni)
hop in
(araba vb'ye) binmek
buck up buckle down buckle on
neşelenmek ciddiyetle/gayretle çalışmak. toka ile tutturmak, iliştirmek
hop on hose down
hop diye atlamak, üzerine binmek ship of hortumla sulamak/süpürmek ship out ısınmak,heyecanlanmak shoo away
budge up
kenara kaymak
bug out
hot up
shin up
hover over
someone
(akbaba gibi) birisinin tepesinde/tepesine dikilmek
shoot of
hızlı kaçmak, sıvışmak
huddle up
kıvrılmak
shore up
build on
üzerine eklemek yaparak geliştirmek. Dayandırmak
hunch up
kamburlaştırmak
show in
build up bulge out
birikmek, artmak, güçlendirmek pırtlamak
hunt down hurry out
yakalayıncaya kadar peşini bırakmamak, peşine düşmek aceleyle çıkmak
show of show out
bulk up
kilo almak (özellikle kasların şişmesiyle)
hush up
örtbas etmek, üstü örtülmek
show up
bump into
karşılaşmak, arabayla (ağaca vb) çarpmak
ice up
buzlanmak, buzlanıp kalmak
shrivel up
bump up
artırmak,yükseltmek
immure in
bir yere göfunduszeue.infomek
shrug of
bunch up
birbirine kenetlenmek
indulge in
kendine bir şey yapma izni vermek: shuffle of
buoy up
moral vermek, neşelendirmek
inure someone to something
birini bir şeye alıştırmak
shut in
anlaşmazlıkları ya da sorunları çözmek,(pürüz, sorun v.b.'ni) gidermek.
burn down
yanıp kül olmak
iron out
burn of
yakıp kül etmek
iron out something tüm sorunları çözmek
sidle up to
burn out
funduszeue.infoıp yok etmek.
jack in
bırakmak, vazgeçmek
sif through
burn up
tamamen yanmak.,yakmak, yakıp yok etmek.
jack of
mastürbasyon yapmak
sign away
burst in
söyleyivermek,haykırmak
jam up
bir şeyi sıkıştırmak/tıkamak
sign of
bust out of
(bir yerden) sıvışıp kaçmak.
jazz up
canlandırmak, hareketlendirmek.
sign on
butter up
.-e yağ çekmek, -i yağlamak, -e dalkavukluk etmek.
jeer at
ile alay etmek, ile eğlenmek.
sign out
button up
iliklemek,düğmelemek
jerk of
otuz bir çekmek,masturbasyon yapmak.
sign over
buy of
rüşvet vermek, rüşvet kabul etmek jibe with
e uymak, ile uyuşmak.
sign up
buy out
bütün hisselerini almak.
jot down
not almak/etmek
simmer down
call away
çağırmak
juice up
ortamı renklendirmek, içki içmek
sing out
call for
istemek, gerektirmek, çağrıda bulunmak
jump in
. nın içine zıplamak
single out
call in
(yardımcı veya danışman olarak) (birini) çağırmak.
jump on
çıkışmak, üzerine binmek
sink in
jump out at jump up
üstüne zıplamak zıplamak, atlamak
siphon of
call on
iptal etmek, sona erdirmek, durdurmak Ezbere okumak,Ziyaret etmek
call out to
seslenmek
jut out
çıkık olmak, çıkıntı yapmak
sit on
call upon
başvurmak,ziyaret etmek
keel over
birden devrilip düşfunduszeue.infoa olmak.
sit out
cancel out
etkisini yok etmek,iptal etmek
keep away
uzak durmak, uzak tutmak
sit with someone
care for
bakmak, ilgilenmek, sevmek
keep down
kontrol altına almak,zulüm yapmak,yükselmesine izin vermemek.
sketch out
carry along
aynı görüşü paylaşmak,sürekli desteklemek
keep in
saklamak,içeride alıkoymak
skim over
call of
sic on
sit in
skip out on
something
carry away carry of
alıp götürmek, sürüklemek. kapmak, üstesinden gelmek
keep of keep on
uzak durmak devam etmek
carry on
devam etmek
keep on (with gerund)
Devam etmek
slave away
carry on with
ile ilişkisi olmak, devam etmek
keep out
dışarda tutmak, girmemek
sleep of
carry out
yapmak, gerçekleştirmek, uygulamak,(birini/bir şeyi) dışarıya taşımak keep up
yukarda tutmak
slice up
carry through
(bir şeyin) sayesinde (bir işi) yapmak veya başarmak:
ayak uydurmak, hızına yetişmek
slick something down
keep up with
skip over
cart away from
dışarıya çıkarmak/götürmek
kick around
aylaklık etmek, oyalanmak
slim down
cash in
kazanç sağlamak, yararlanmak, paraya çevirmek
kick off
başlamak,girişmek
slip away
cash in on
çıkar sağlamak,faydalanmak
kink up
düğüm düğüm olmak
slip by
cast aside
bir kenara bırakmak, başından savmak
kit out
temin etmek
slip off
knock around knock down
boşa zaman harcamak, gezmek yumrukla yere devirmek.
slip out
cast of
ıssız adada mahsur kalmak, başından savmak reddetmek
cast on
ilmek atmak, örgüde ilk ilmeği atmak
knock of
işi bırakmak, paydos etmek, tatil etmek.ölmek
slog on
cast out
toplumdan dışlamak, uzaklaştırmak
knock on
. -e vurmak, -i çalmak
slow down
catch on
anlamak, çakmak. moda olmak, tutmak.
knock out
nakavt etmek, oyun dısı etmek.
smack into
catch out
meydana çıkarmak, kötü bir şey yaparken yakalamak
knock over
devirmek.
smoke out
catch up
hızına yetişmek, tamamlamak , konuşmak
knock up
hamile bıfunduszeue.infoıya vurup uyandırmak.
smooth down
catch up in
(şaçını vb) kaptırmak
lap something up
bir şeye balıklama atlamak, bir şeyi büyük bir zevkle kabul etmek smooth out
catch up with
.-e yetişmek:aynı düzeye gelmek
lash down
bağlamak, (gemiyi) bağlayıp muhafaza etmek
cave in
morali bozulmak,çökmek
lash out
centre around chalk up
çevresinde yoğunlaşmak, çevresinde gelişmek deftere yazmak
lash out at last out
sert ve ani çıkış yapmak çekmek,katlanmak
snap up snatch away from
snatch up sneak in/on/into/onto
cast away
(ani ve sert) tepki göstermek/vermek,saldırmak
slip up
snap at snap of
change back
eksi haline dönmek
latch on
yeni fikirler benimsemek, karşısındakinin ne dediğini (sonunda) anlamak
change over
bir yöntemden diğerine geçmek
latch on to
anlamak,benimsemek
charge of
kayıttan silmek
lather up
traş kremini sürüp köpürtmek, (bir şeyi) köpürtmek snoop around
charge with
(bir şeyle) suçlamak
launch into
başlamak, istekle girişmek
snuck out
chase of
kovalamak, (köpek vb.) birisini kovalayarak dışarıya çıkarmak
lay down
yatmak, döşemek
snuck out
chat up
birine yazmak/asılmak
lay into
.-i azarlamak, -i haşlamak. -i dövmek, -e dayak atmak.
snuggle down
check into
pansiyon otel vb'nde kaydını yaptırıp bir oda tutmak
lay of
bir şeyi yapmaya son vermek, (ekonomik nedenlerden dolayı) işçi çıkartmak soak up
check on in
birini kontrol etmek
lay on
üzerine atılmak, saldırmak.
sob something out
check out
.-e iyice bakmak; -e alıcı gözüyle bakmak.
lay out
yere sermek,sermek, hazırlamak
sort out
check over
incelemek,denemek amacıyla gözden geçirmek
lay over
kaplamak
sort through
bir şeyin içine işlemek, (bir şeyin içine doğru) sızmak
sound of
yorgun düşmek, bezginlik duymak lead away
saptırmak,alıp götürmek
sound out
chew out
fırça atmak,azarlamak
lead in
bir şeye girmek/girişmek/başlamak,giriş
space out
chicken out
korkup vazgeçmek
lead on
yutturmak,inandırmak
spar with someone
chill out
sakin ol,sakin kalmak, rahatlamak
lead someone down something
birinin bir yerden (merdiven/sandalye) inmesine yardımcı olmak
speak out
chime in
maydanoz olmak, lafa karışmak
lead to
neden olmak,sonucunu doğurmak, yol açmak spell out
chip away
bir şeyden yavaş yavaş bir parçacığı koparmak, küçük parçalara ayrılmak lead up to
zemin hazırlamak,yol açmak
spew out
chop down chuck away
para vermek, lafa girmek doğramak budamak,kesip düşürmek. çöpe funduszeue.infoşa harcamak
lead with someone leak out lean in lean over
(maça/oyuna) bir şey ile başlamak dışarı sızmak (sır), sızdırmak yüklen, omuz ver üzerine eğilmek, abanmak
spin of spin on spit out sponge up
churn out
seri üretim yapmak
leap out
birden önüne çıkmak, pat diye önüne çıkmak
spout of about something
clam up
tek bir kelime etmemek,sesini çıkarmamak
leave off
.-den vazgeçmek, -i bırakmak.
sprawl out
leave out leave over
dışarda tutmak, katmamak,atlamak ertelemek
spring up
clear of
temizlemek,soymak sıvışmak, tüymek.
clear out
boşaltmak,sıvışmak, tüymek.
leave up
başkasına bırakmak
spruce up
Clear Up
çözmek,halletmek,temizlemek
let on
sırrı ifşa etmek,sırrı başkasına söylemek
spur on
close down
kapatmak, kepenk indirmek
let down
birinin bir yere inmesine yardımcı olmak/rehberlik etmek, hayal kırıklığına uğratmak
square away
close in
kuşatmak,sarmak
let in
kapıyı açıp içeriye almak.
square of
close in on
kuşatmak,-in etrafını çevirmek.
let of
cezasını affetmek, cezasını funduszeue.infot bırakmak
square with someone
close of
hesabı kapatmak
let slide
vazgeçmek.
squirrel something away
cloud over
bulutla kaplamak, hava kapanmak let through
girmesine izin vermek, geçiş izni vermek
stack up
clue in
ipucu vermek
let up
yumuşamak, sertliğini kaybetmek. stack up against
comb through something
derinlemesine araştırmak/incelemek
Lie back
sırtüstü yatmak,dinlenmek
stake of
come about
doğmak,meydana gelmek
lie down
yatmak, uzanmak.
stake out
check up on
İncelemek, kontrol etmek
cheese of
chip in chop up
Clean Out
leach into something
spring on
lie with
cinsel ilişkiye girmek,birinin sorumluluğunda veya vazifesinde olmak
stalk of
varmak, birlikte gitmek, ortaya çıkmak, gelişmek
lie within
içinde kalmak
stamp out
come along with
birisiyle gitmek/gelmek
lie-in
geç saate kadar yatmak
Stand by
come at come away
üstüne yürümek, saldırmak. Keşfetmek ayrılmak,terketmek
light on\upon light out
rastlantı sonunda bulmak, gözüne takılmak stand down hızla terk etmek, sıvışmak stand in
come back
geri dönmek , aklına gelmek
light up
neşelendirmek,sevindirmek,sigara yakmak stand of
come by
elde funduszeue.infoak, ziyaret etmek
limp away
topallayarak uzaklaşmak
stand out
come down on
haşlamak, cezalandırmak
line up
sıraya girmek,düzenlemek,sıralamak
stand over
come forward
(belirli bir amaçla) ortaya çıkmak:
something
bir şeyin üzerinde sıraya girmek/sıra yapmak
stand over
come in on
yer almak,katılmak
line up with
sıraya dizmek
stand up
come into come of
mirasa konmak, girmek, katılmak. kopmak,açığa çıkmak
link up live by
bağlamak, birleştirmek; bağlanmak, birleşmek. ile yaşamak, geçinmek
start by start in
come across
karşılaşmak, iyi etki bırakmak
come along
line up on
somebody
come on
sahneye çıkmak.
live down
unutturmak
start in on someone or somethink
Come Out
çıkmak, görünmek, gözükmek.
live of
kıt kanaat geçinmek, geçimini sağlamak
start of
come out right
doğru çıkmak
live on
geçimini sürdürmek,yaşamını idame ettirmek
start on start out with
someone
come over
başına gelmek,olmak,Ziyaret etmek live out
sonuna kadar yaşamak.
come through come to
becermek, başkalarını hayal kırıklığına uğratmamak,(bir haber) gelmek. live through ayılmak, kendine gelmek. Live Up To
zor bir durumdan sağ olarak çıkmak,yaşamak (bir zamanı/olayı) start up ulaşmak,-e uygun yaşamak stave of
come up
yaklaşmak, ele alınmak, ortaya çıkmak, piyasaya çıkmak
liven up
i neşelendirmek, -i canlandırmak stay down
come up to
(belirli bir hizaya) kadar gelmek. (belirli bir seviyeyi) tutturmak.
lock away
kilitleyip saklamak
stay of
come up with
çözüm yolu bulmak,yetişmek,(bir plan, çare, cevap v.b.'ni) bulmak.
lock out
dışarıda bırakmak, (işçileri) işyerine sokmamak
stay out
conjure up
. -i anımsatmak, -i akla getirmek, -i uyandırmak. lodge in
takılıp kalmak
stay over
cook up
tezgahlamak,uydurmak
log in
sisteme oturum açmak, -e girmek
stay put
cool down
sakinleşmek
log on
e girmek,baglanmak
steal over someone
bakmak (ilgilenmek)
steal up on someone
yüzünü yana çevirmek
steep in
look away from someone
(birinden) bakışlarını çevirmek
steer into
başa çıkmak
look back on
arkasına/geriye dönüp bakmak
step down
cordon of cotton on
güvenlik çemberi oluşturmak, kordon altında almak farkına varmak, kavramak
look down on look for
hor görmek, tepeden bakmak aramak
step into something step of
cough up
zorla söylemek, zoraki anlatmak
Look Forward To
Dört gözle beklemek
step out
count for something
bir değeri/önemi olmak,para etmek look in on
kısa bir ziyaret yapmak.
step over
count on
güvenmek, bel baglamak
look in on somebody
birini ziyaret etmek
step up
count out cover up
birer birer saymak gizlemek; örtbas etmek.
look into look on
incelemek, araştırmak,içine bakmak seyirci kalmak,izlemek
stew over stick in
cower away crack down
çekinmek aşırı önlem almak
look out
crack down on
cool of
serinlemek,sakinleşmek
look afer
coop up
özgürlüğünü sınırlamak, kapamak (bir şeyi kapamak) look away
coop up in something
hapsetmek, tıkmak
cope with
stick out
look out for
dışarı bakmak,bakmak dikkat etmek, gözetmek
son vermek için birşeyin üstüne gitmek
look over
göz gezdirmek, incelemek
stock up
crack on
birşey yapmaya mümkün oldugu kadar devam etmek
look through
incelemek, göz atmak
stock up on
cram into -in
tıkmak,tıkıştırmak
look up
iyilesmek, düzelmek.-i aramak, -e bakmak.
stop by
cram up
ineklemek
look up to
hayranlık duymak, saygı duymak
stop of
crank out
kalitesine bakmaksızın çok sayıda üretmek
look upon
bakmak,olarak görmek
storm out
crank up
hareket ettirmek.
loop in
to keep someone informed of what is happening stow away
crap out crash in on
mortoyu çekmek,bozulmak,ölmek loose of üzerine yıkılmak loosen up
mermi yağdırmak, kurşun yağdırmak açmak, gevşetmek
crash with someone crawl out
birisinin evinde kalmak sürünerek çıkmak
lop off
stretch away
lose out
kesmek,kesip atmak kaybetmek,kaybolmak
creep out
gizlice çıkmak/sıvışmak
lumber of
hantal hantal gitmek/ilerlemek
strike down
crop up
birdenbire oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak, çıkmak. lurk around\about gizli gizli dolaşmak.
cross out crow about
karalamak, silmek, üstünü çizerek iptal etmek. birşey hakkında böbürlenmek
make a go of make do with
bir işyerini başarılı bir şekilde idare etmek, başarılı olmak strike up ile yetinmek string out
crowd in
kalabagını yararak ilerlemek,itiş kakış ilerlemek
make down
fiyatını düşürmek
string up
cull out
seçip ayırmak/almak
make for
e doğru gitmek, e neden olmak, sağlamak
strip of
stink up
strap someone in stress out
stretch out
strike of
cut across
karşı gelmek, üstün olmak, kestirmeden gitmek
make of
kapkaç yapmak
struggle on
cut down on
azaltmak,kısmak,kesmek
make out
(ne olduğunu) kestirmek, çıkarmak; seçmek, fark funduszeue.infok, çözmek strung out
cut in
araya girmek,(birinin) sözünü kesmek
make over
dönüştürmek,yenilemek,devretme k stuf in
cut in on
azaltmak. sözünü kesmek
make sure of
Doğrulamak, emin olmak
stuf something down something
cut into
azaltmak.
make through
üstesinden gelmek,atlatmak
stumble across/on/upon
cut loose
gayrete gelmek, bağlarını koparmak,kelepçelerini çözmek
make up
oluşturmak, uydurmak(hikaye vs yalan) makyaj yapmak
stumble over
cut of
kesmek, kapatmak, durdurmak
make up for
telafi etmek
suck in
cut out
kesip çıkarmak, bırakmak
make up with
gönlünü almak, ile arayı düzeltmek suck up
cut out for
(bir şey için) biçilmiş kaftan olmak
map out
ayrıntılarıyla planlamak
sum up
cut through
something
(boylu boyunca) kesmek, anlaşılmasını kolaylaştırmak
cut up
parça parça kesmek, doğramak.
mark out mark up
seçip ayırmak.sınırlarını çizmek. fiyatları yükseltmek
surge up suss out
dash down
acele ile yazmak, karalamak
marry of
evlendirmek,baş göz etmek
swathe in
dawn on deal in
kafasına dank etmek, anlamaya başlamak ticareti yapmak.
measure up measure up to
istenilen ölçülere göre/uygun olmak. kadar iyi olmak:
sweat out sweep away
deal with
ele almak, çözmek, başa çıkmak
meet up with someone
biriyle karşılaşmak, birine rastlamak
sweep in
deck out depend on
giyinip kuşanmak, allamak pullamak güvenmek , bağlamak
mesh with something mete out
bir şeyle uyuşmak paylaştırmak, dağıtmak
sweep into swell up
dick around
aylak aylak dolanmak, boş boş takılmak
miss out
atlamak,kaçırmak
swept away
die down die of
sönmek (ateş),gücü azalmak birer birer ölmek.
miss out on mist over
elde edememek,(bir etkinliği vb) kaçırmak (katılamamak) buğulanmak
swerve away swing by
die out
yok olmak, soyu tükenmek
mix someone up in something birini bir şeye dahil etmek
somebody
swoon over someone
dig through
kazmak,(gömülmüş birini/bir şeyi) kürekleyerek çıkarmak. mix up delmek mob up
karman çorman etmek,kafasını karıştırmak (kavga vb için) adam toplamak
swoop down swoop in
dig up
kazıp çıkarmak
monkey with
ile oynamak, -i ellemek.
tack down
dim out
karartmak
mop up
temizlemek,silip süpürmek
tack something up
dine out
dışarıda yemek yemek.
mount up
üzerine binmek
tail of
dig out
terbiyesiz/küstah bir şekilde konuşmak. boşboğazlık etmek
take afer
servis yapmak, yemekleri dağıtmak move along
ilerlemek
take along
divvy up
paylaşmak,bölmek
move in on
bir yere dadanmak/bir yerin kontrolünü eline geçirmek
take apart
do away with
move in on somebody move of
abayı sermek uzaklaşmak,gitmek,ayrılmak
take away
do over
yürürlülükten kaldırmak , durdurmak Bir işi tekrar etmek
do with
alakalı olmak, ilgili olmak,ile yapmak
move out
evden taşınmak.
take care of
do without
olmadan idare etmek, sız idare etmek,siz yapmak
move over
kenara çekilmek
take down
dole out
azar azar dağıtmak,dagıtmak
move through
üzerinden hareket etmek, içinden geçmek take for
doll up
güzelce giyinmek, güzelleştirmek
move up
öğrenciyi bir üst sınıfa yükseltmek take in
dope up
(hayvana ya da insana) ilaç vermek mow down
kurşun yağmuruna tutmak, soykırım yapmak
take into
dote on
gözü gibi bakmak, çok sevmek
muck up
eline yüzüne bulaştırmak, berbat etmek
take of
double up doze of
eğilmek; iki büklüm olmak; iki büklüm etmek. uyuklamak, uykuya dalmak
muddy up
bulandırmak
muffle in
sarınmak
take on take out
drag along
sürüklemek
muffle something up
(sesi) boğmak/bastırmak
take over
drag of
çekerek taşımak
mull over
.-i iyice düşünmek, -i düşünüp taşınmak.
take place
dragoon something into somebody
zorla yaptırmak
muscle in on
ihlal etmek/girmek
take someone across something
drape over
bir şeyin çevresini sarmak
nail down
garantiye almak. -i çivilerle sabitleştirmek
take someone through something
draw down
aşağı doğru çekmek, tüketip bitirme
narrow down
daraltmak,sınırlandırmak
take through
draw on
yararlanmak, zamanın yaklaşması, (sigaradan) duman çekmek nip in
dalmak
take to
draw out
funduszeue.infoşturmak, söyletmek, nip of
budamak,kesmek
take up
draw up
dredge up
(kontrat, senet v.b.'ni) hazırlamak, funduszeue.infoşıp durmak: nod of araştırmak, eşelemek number of
uyuklamak, kestirmek. saymak
take up on take up with
drill down
veritabanlarında hiyerarşik yapının aşağı seviyedelerinde yer alan nurse somebody veriye ulaşma through
hasta bakıcılığını yapmak
talk back to
drink down
kadeh yuvarlamak, içki yuvarlamak nut out
To find a solution for
talk down
dip into
gözden geçirmek
dish out
mouth of
take back
drive around
büyük bir zevkle seyretmek/dinlemek. araba ile gezmek
open out on open up
.-e açılmak. başlatmak, açmak
drive away
arabayla uzaklaşmak,kovmak
opt out
.-den çekilmek, -den vazgeçmek, -i yapmamaya karar vermek. talk over
drive by
arabayla geçmek; arabayla önünden geçmek.
order away
göndermek,yollamak
talk through
order in own up
girmesini söylemek,dışarıdan yemek söylemek itiraf etmek
talk to
pair off
adımla ölçmek,adımlamak (sigarayı/alkolü vb) bırakmak uzatmak,şişirmek eşleşmek; eşleştirmek.
tamper with tap into tap out tape up
pan out
sonuç funduszeue.infoini vermek
team up with
i ziyaret etmek. bir yere uğramak pass along bırakmak,düşmek pass around
(bir bilgiyi/haberi/mesajı) iletmek/vermek elden ele gezmek
tear apart
drop out of
ayrılmak, okula devam etmemek Sınıfta kalmak
Pass Away pass by
ölmek,vefat etmek,geçmek geçmek,geçip gitmek
tear down tear of
drop round
uğramak
pass down
nesilden nesle geçmek, nesilden nesle geçmesini sağlamak
tee of
dropout
topluma ters düşerek ayrı duran kimse,öğrenimini tamamlamayan kimse
pass on
yansıtmak, aktarmak,devam etmek
teem with
dry of
kurulamak
pass out
bayılmak, kendinden geçmek.
tell of
dry out
kurumak,tamamen kurumak
pass over
üzerinden geçmek
test out
dry up duck down duck into
kurumak, tükenmek; kurutmak, tüketmek. (öne doğru) hızla eğilmek bir yere dalmak
pass through
thaw out thin out
patch up
içinden geçmek.nüfuz etmek. geçmek onarmak
duck out
(sorumluluktan vb) kaçınmak,ortadan kaybolmak
pawn of
birine bir şeyi (olarak) kakalamak/yutturmak
think over
duke it out
kozlarını paylaşmak. rekabet etmek.
pay of
parasını verip kovmak,(borcu) tamamıyla öfunduszeue.infoı olmak
think through
dust of
yeniden kullanıma almak, pratik yapmak
pay out
(parayı) ödemek.
think up
dwindle away
gittikçe küçülmek
pay up
(borcunu) ödemek; borcunu ödemek.
thirst out
eat out
Yemek için dışarıya çıkmak
something)
bir şeye şöyle bir bakmak
thrive on
ebb away
yavaş yavaş azalmak
peel of
kabuk soymak (meyve vb), inişe geçmek
throng around someone
edge away
(yoldaki birisinden) yavaş yavaş uzaklaşmak
peep out
çıkmak, görünüvermek
throw about
drink in
drive of drive on
drive out drone on
kovmak, funduszeue.infola uzaklaşmak/ayrılmak.
sürmeye devam etmek
drop down
kovmak, defetmek. homurdanmak Habersiz ziyaret etmek düşmek.
drop in
habersiz uğramak,çat kapı ziyaret etmek
drop by
drop in on drop off
drop out
pace out
pack in pad out
pass up
peek in(to
talk into talk out
tamp down
tear away
think back on
egg on
tahrik etmek, kışkırtmak.
peer out
aralıktan dışarı bakmak
throw away
eke out
zorluklara göğüs gererek başarmak, kastırmak
perk up
neşelenmek, canlanmak; neşelendirmek, canlandırmak.
throw in with someone
end up
sonuçlanmak,bitirmek
peter out
miyadını doldurmak, yavaşça yok olmak
throw of
end up in end up with
boylamak, düşmek ile sonuçlanmak
phase out phone in
yavaş yavaş kullanımdan kaldırmak/sona erdirmek. telefon giriş
throw on throw over
even out
eşit olarak bölüştürmek, eşitlendirmek
pick at
(yemeği) isteksizce yemek
throw up
eye up
gözünü dikmek
pick of
(tabanca ile) -i birer birer vurup düşürmek ,kaldırmak.
throw up on someone
factor in factor into-in
(hesaba) dahil etmek/katmak, göz önüne almak pick on hesaba katmak pick out
durmadan kusur bulup azarlamak; ile uğraşmak. thrust into Seçmek tick away
fade away
solmak,unutulup gitmek
pick over
ayıklamak. ince eleyip sık dokumak tick up
fade out
karartmak, zayıflayıp kaybolmak
pick up
Bir şeyi kaldırmak
tidy up
fall apart
parçalara ayrılmak, uzak düşmek
pick up on
çabucak anlamak, hemen kavramak
tie down
fall back on
(güvenilecek bir kimseye/yere) başvurmak.
pile in
doluşmak
tie up
fall below
(bir şeyin) altına düşmek. (bir şeyin) altına inmek
pile on
üşüşmek,tepeleme doldurmak
tinker with
pin down
arttırmak saptamak.
tip of tip over
pile up fall down
something
fall in
düşmek. çökmek,sıraya girmek
fall of
yüksekten düşmek,düşmek,terketmek
pin on
iğne ile bağlamak, yamamak
toil away
fall on
e hücum etmek, -e saldırmak.
pine away
erim erim erimek, eriyip solmak.
top of
fall out
ortaya çıkmak,dışıra çıkmak,dökülmek
pine over someone birinin özlemini/hasretini çekmek
fall out with
ağız dalaşına girmek, kavga etmek pipe down
çenesini kapamak,susmak
toss around
fall over
yıkılmak.üzerine düşmek
piss of
defol,siktir olup gitmek
toss in
fall through
suya düşmek, güme gitmek
pitch in
(bir grup çalışana) yardım etmek; (yardım etmek üzere) gelmek:
toss out
fan out
yayılmak,esmek
place on
yerleştirmek,üzerine koymak
toss something down
far away
uzak,uzakta
üzerine plan yapmak,biri için plan on something hazırlık yapmak
far off
fend of
uzak,uzakta uzaklaştırmak, kovmak
play down play out
önemsememek, hafifsemek bitirmek
touch of tower up
ferret out
arayıp tarayıp bulmak, ortaya çıkarmak
play over
tekrar/baştan oynatmak
track down
fight of
defetmek, mücadele etmek
play something through
(albümü/eseri) baştan sona çalmak trade in
top up
tot up
figure in figure out
hesaba dahil etmek, ilave etmek anlamak, çözmek
play up to plop down
e yaltaklanmak. gözüne girmeye trade up (to çalışmak something) külçe gibi oturmak trail off
file out
tek sıra halinde çıkmak
plow through
yol açıp arasından geçmek, güçlükle ilerlemek
trickle down (to something)
fill in fill out
birinin (görev) yerine bakmak,doldurmak. form doldurmak
plug away plug in
dur durak bilmeden çalışmak, gayretle çalışmak fişi prize sokmak:
trip out trip over
plump up
vurarak kabartmak (yastık vb'ni)
trot out
fill someone in on birine bir konu hakkında bilgi something vermek
filter down
Tamamen-ağzına kadar doldurmak plunge down aşağıya doğru yayılmak plunge into
find in
aranan konum, içinde bul
point out
düşmek (dikine ve büyük bir hızla) truss up dalma,dalış,atılmak,daldırmak try on açıklamak,Dikkat çekmek, belirtmek try out
find out
anlamak, bulmak, çözmek, keşfetmek
poke around
bakınmak, el yordamıyla aranmak tuck in
finish of
bitirmek.
polish of
sonuçlandırmak, (işi) çabucak bitirmek.
fire away
konuşmaya başlamak, silahı ateşlemek, durma, yap!
pony up
istemeye istemeye vermek (para), sökülmek (paraları) tuck under
fire something up çalıştırmak (motoru)
pop by
geçerken ugramak
Tuck up
fish out
bulup çıkarmak,arayıp bulmak
pop in
sokuvermek, geçerken uğramak
tucked away
fit in
. -e girmesini sağlamak. yerine uydurmak -sığdırmak
pop of
ölmek,çekip gitmek
tucker out
fit out
ihtiyaçlarını sağlamak, teçhiz etmek
pop out
yuvasından fırlamak,fırlamak
tumble down
fix on
i seçmek, -e karar vermek.
pop up
birdenbire ortaya çıkmak,pat diye belirmek/ortaya çıkmak
tune in on
fix with
organize etmek, düzenlemek
pore over
konsantre olmak,incelemek
turf out
fizzle out
iyi başlayıp sonradan suya düşmek. pounce upon
birden üstüne atılmak
turn around
flat out
pound something son hızla, tüm gücünü harcayarak out
bir şeyi vurarak/döverek bir şeyi düzleştirmek
turn back
flesh out
ayrıntılarıyla anlatmak,ayrıntılı hale getirmek pour out
içini dökmek, dökülmek
turn down
fling away fling out
(birisini) yana doğru ittirmek, boşa harcamak,atmak prance about atmak,fırlatmak preside over
hoplayıp zıplamak başkanlık etmek
turn in turn into
flip on
alevlenmek, kızgınlıktan patlamak
prey on
avlayıp yemek, -i ağına düşürüp soymak
turn of
flip out
tepesi atmak
prey upon
içine dert olmak, yiyip bitirmek
turn on
flit about flood in flop down
uçuşmak akın akın gelmek. sel basmak küt diye oturmak
prick up print of prop up
dikmek (kulak), kulaklarını dikmek turn out negatiften çıkarmak turn over desteklemek,dayamak turn round
fill up
tuck into
flush out
saklandığı yerden çıkarmak
prowl around
sessiz sessiz/sinsice dolanmak
turn to
fly of
uçup gitmek.
pry something out of someone (birinin) ağızdan laf/bilgi almak
turn up
fly out
öfkelenmek, fırlamak
psych out
kafayı sıyırmak, kendini kaybetmek turned off
fob of
kazık atmak, üçkağıtla benimsetmek
pucker up
kırıştırmak,buruşturmak
use up
follow up
takip etmek, ardını bırakmamak
puf out
şişirmek,kabartmak
usher in
fool around
vaktini boşa geçirmek, aylaklık etmek
puf up
abartarak övüfunduszeue.infomak,şişirmek
verge on
Pull of
çekip ayırmak. i çekip çıkarmak.
vest in wade into
pull on pull out
çekmek, (giysi) çekmek çıkarmak, yerinden sökmek
wade through
bir hobi olarak (bir şey) ile fool around with ilgilenmek, ile oynamak force out dışarı çıkmaya zorlamak
pull apart
freshen up fret over
yüzünü yıkayıp kendine bir çekidüzen vermek. Ferahlamak dokuz doğurmak,dert edinmek
fritter away
azar azar çarçur etmek, parça parça harcamak. pull over
sürücü arabayı yolun kenarına çekmek,kenara çekmek
wait on
frown upon
uygun görmemek, razı olmamak
pull through
iyileşmek, başarmak, yardım etmek
wait out
fuss over futz around gang up
üzerine titremek boşa vakit harcamak birlik olmak,takım olmak
pull together pull up pump up
işbirliği funduszeue.info bulunanlardan meydana getirmek. wake up azarlamak, durmak walk along pompayla şişirmek walk away
gang up on gaze on gear up
karşı cephe oluşturmak (birine), toplanıp karşı saldırmaya hazırlanmak gözünü dikmek, dalıp gitmek vitesi yükseltmek. Hazırlanmak
punch in punch through punk out
birisinin işe giriş saatini kaydetmek walk into kirişi kırmak walk of korkmak, tırsmak walk on
get ahold of something
iletişim funduszeue.infoşmak
push around
kabadayılık etmek, gözünü korkutmak
walk out on
get along with
İyi anlaşmak, birisiyle geçinmek
push into
içine doğru itmek, sokuşturmak
walk over
get around
yayılmak, gezmek
push of
gitmek, kaçmak.
walk through
get around to
bir şey için zaman bulmak,vakit ayırıp bir şeyi yapmak
push out
başından atmak,kovmak
wall something in
get at
kastetmek, demek istemek; ima funduszeue.info vermek, kötülük etmek.
push through
zorla kabul ettirmek.
wallow in
get away
kaçmak, kurtulmak
put about
yaymak (haber/dedikodu)
ward off
get away with
yanına kar kalmak,çözmek,Bir işten sıyrılmak put aside
bir kenara bırakmak,askıya almak
warm up
wait for
get back
dönmek,geri çekilmek
put away
içeri atmak, hapse atmak. ortadan kaldırmak, saklamak.
wash down
get behind
geride kalmak, gerisine düşmek
put back
ilerlemesine engel olmak., yerine koymak,geri almak
wash of
get by
Hayatını sürdürmek,geçmek.
put down
yere koymak,kaydetmek, yazmak.
wash out
get by on
bir şeyle yola çıkmak, (yaşayabilmek için) bir şeye dayanmak
put forth
yayınlamak, ileri sürmek
watch over
get far get going
yere devirmek,devirmek(mesela içki) (bir işe) bakmak, başlamak. mesafe katetmek (gayretle) başlamak.
put forward put in put in place put into
ileri sürmek, iddia etmek, önermek takmak., içeri koymak, sokmak. devreye sokmak . -e para vermek, içine koymak
wean someone of wear of wear out weed out
get in
binmek, gelmek,içeri girmek
put of
ertelemek, giysi çıkarmak,caydırmak
weigh in at
get in on something
bir şeye katılmak
put on
giymek, açmak, kilo almak
well into
get in with
(birinin) arkadaşlığını kazanmak; (birinin) gözüne girmek.
put on hold
askıya almak
well out
get into
alışmak.öğrenmek,,-e sokmak\girmek
put out
söndürmek, bir uzvun yerinden çıkması, kapamak (ışığı),sinir etmek, sinirlendirmek.
well up
get off
inmek,paçayı kurtarmak; (birini) cezadan kurtarmak:ayrılmak
put over
demir atmak,etkili bir şekilde iletmek/anlatmak/açıklamak.
wheel out
get of with
abayı yakmak,yakın arkadaşlık kurmak
put right
düzeltmek,doğru yola sokmak
wheel round
whip in
get down get down to
get on with it
devam etmek,biriyle geçinmek
put through
telefon ile bağlamak,gerçekleştirmek, (bir yasa tasarısını) (meclisten) geçirmek.
get on,get upon
binmek, geçinmek, devam etmek
put to
(bir şeyi bir şeyin) yanına yerleştirmek
whip of
get onto get out
(bir işe) bakmak, (bir işi) ele almak, (bir işe) meşgul olmak. put up çıkmak, inmek, yayılmak put up at
çıkarmak,(satışa) çıkarmak. (direnişte) bulunmak; (kavga) etmek, (mücadele) etmek. kalmak (otel vb'nde)
whip up whittle down
get over
iyileşmek, atlatmak, üstesinden gelmek
Put Up With
katlanmak,tahammül etmek
whore up
putter around puzzle out quit on someone
ufak tefek şeyler yapmak kafa yorarak çözmek. işi aniden bırakmak
win back win out win over
rack out
uyumak
wind down
rack up
puan toplamak (bir oyunda), toplamak
Wind Up
get through
yapıp da kurtulmak,bitirip kurtulmak kurtulmak,kovmak zaman ayırmak,vakit bulmak telefonla ulaşmak, başarılı olmak, tüketmek
get through to
… e ulaşmak, e varmak, telefon bağlantısı kurmak (biriyle), anlamasına yardımcı olmak
get over with get rid of get round to
get through with (birinin) işini bitirmek, -i tüketmek rage on
devam etmek
wipe of
get to
varmak ,başlamak,lazım olmak, gerekmek; şart olmak
rain in on
(pencereden) içeriye yağmak
wipe out
get up
yataktan kalkmak, ayağa kalmak,hazırlamak, düzenlemek.
rake up
aydınlatmak, canlandırmak
wither away
get up to
(belirli bir düzeye) yükselmek \erişmek, uğraşıp didinmek
ram something in
bir şeyle bir şeye vurmak,tokmaklamak
wither up
ginger up gird up
ortamı canlandırmak, ortama renk katmak ramble on (silah vb) kemerine takmak ramp up
yürümek,gezinmek arttırmak (üretimi vb)
give away
Birisine bir şeyi bedava vermek
rap on something
(birinin dikkatini çekmek için) bir şeye/bir şeyin üzerine vurmak
give back
rat on someone
birini ispiyonlamak/gammazlamak work off
give in
geri vermek razı olmak, pes etmek, teslim etmek
rat out
yüzüstü bırakmak,ispiyon etmek
work on
give in to
boyun eğmek, -e teslim etmek
ratchet up
yoğunlaştırmak (baskıyı vb), çoğaltmak
work out
give of
salmak, dışarı çıkartmak, bırakmak
rattle away
habire konuşmak, cır cır konuşmak work over
give on to
.- e dönük olmak,bir yöne bakmak rattle of
çabuk çabuk söylemek ,ezbere söylemek
give out
çok yorulmak, bitmek. açık açık söylemek
rattle on
cır cır ötmek, durmadan konuşmak. work up to
rave about someone
reach out
birine methiyeler düzmek, hayranlıkla söz etmek uzanmak, birisine ulaşmak
read over
baştan başa okumak. tekrar okumak
write of
wolf down work away
work for
Work Up
wrench something
away from somebody write in
give over give rise to
kendini adamak, vazgeçmek sebep olmak
give up
bırakmak, vazgeçmek
give way to
yerini bırakmak,(biri ya da bir şeyle) yer değiştirmek read through
sahneye koymadan önce oyuncuların oyunu okuması
write out
gloss over go about
örtbas etmeye çalışmak işe koyulmak. ele almak
read up read up on
okuyup bilgi edinmek araştırma yapmak
write up yank of
go about with
birlikte olmak, birlikte görülmek devam et
ream out reel something in
fena halde azarlamak makara ile içeriye sarmak
yank someone around yield up
hüküm sürmek, hükmetmek
zero in on tee up hollow out
Go Ahead
go along with go around-go round
ile beraber gitmek.-e razı olmak, -i kabul etmek. reign over
go away
gezinmek,dolaşmak gitmek, ayrılmak.
rely on rely upon
güvenmek, bel bağlamak bel bağlamak,güvenmek
go back
Geri dönmek
remark on someone
biri hakkında yorumda bulunmak
go back over go behind
tekrar/yeniden gözden geçirmek/incelemek peşine takılıp gitmek
rev up ride off
hızlandırmak atını sürerek gitmek
meaning sağ salim çıkmak yukarı çıkmak süslenip püslenmek uyduruvermek sinirlendirmek
telefonu kapamak kazık atmak, kazıklamak yuvarlanarak ilerlemek
yuvarlanmak sunmak,ilk kez görücüye çıkarılmak sıvamak,toplanmak çatı yapmak kökünden sökmek, kökünü kazımak kandırmak. güvenlik çemberi oluşturmak birini bir yere/olaya çekmek çürüyüp dökülmek hırpalamak, sert davranmak birdenbire saldırmak (fiilen), laf atmak yuvarlamak (sayı), toplamak (hayvanları/insanları) kürek çekerek geçip gitmek silip çıkarmak. silip çıkarmak, sürtünmeyle çıkmak gözardı etmek, önlemek,hükümsüz kılmak arayıp taramak
rastlamak, tesadüf etmek. peşinden koşmak,kovalamak oradan oraya koşturmak aşagıya kosmak,dökülmek,kötüye gitmek uğramak, eklemek Karşılaşmak, rast gelmek kaçmak,(matbaacılık ) basmak. devam etmek bitmek, tükenmek tüketmek, bitmek (birini) terketmek. ezmek, taşmak, tüketmek göz atmak, var olmak, tüketmek . - e doğru koşmak
fırlamak, artmak erişmek akın etmek,dalmak fırlamak,birden önüne çıkmak çuvallara koymak/doldurmak, yağma etmek tasarruf etmek kesmek,doğramak kabuk bağlamak
iz sürmek kepçe ile çıkarmak, çukur açmak toplamak,kaldırmak
kenara kaymak kazıyarak silmek\çıkartmak güçlükle bir araya getirmek, güçlükle toplamak
bir işin içine etmek, bir işi berbat etmek; (bir işin) içine etmek, (bir işi) berbat etmek. birini bulmak için bir yerin altını üstüne getirmek leke vb. Ovalayarak çıkarmak (hayvan) kaçışmak,kaçmak mühürlemek kapıya kadar geçirmek birini (kapıya kadar) geçirmek destek olmak,arka çıkmak, aklından geçeni görmek araştırmak,aramak içine sızmak sızmak ile kaynaşmak/kaynaştırmak hepsini satıp bitirmek, elden çıkarmak. kişisel çıkar için ele vermek,elden çıkarmak çağırmak, getirtmek içeri göfunduszeue.info, arz etmek. yollamak. dışarı göndermek,yollamak birini bir yere göndermek havaya atmak, hapse atmak (cezasını/görevini) tamamlamak başlamak, girişmek, koyulmak. tutuşturmak ilerlemesine engel/mani olmak yazmak, ayak basmak
serbest bırakmak, azat etmek.
başfunduszeue.infomak,meydana gelmek yola çıkmak, yol açmak
SEYAHATE BAŞLAMK, YOLA ÇIKMAK ATAK yola çıkmak, başlamak,açıklamak birini hizaya getirmek kurmak, düzenlemek, hazırlamak üzerine saldırmak yerleşmek, uslanmak yerleştirmek, mesken tutmak e karar vermek. yoluna koymak, halletmek haraca bağlamak, para sızdırmak silkip atmak (biri) iyi bir yolda olmak; (iş v.b.) iyi gitmek: (para) vermek. sarılarak tırmanmak bir yere göndermek,yollamak yola çıfunduszeue.infoe gitmek. kışt diyerek kovmak fırlamak,vurmak destek vurmak,bir tarafına destek koymak (bir şeyin çökmesini önlemek için) içeri almak Gösteriş yapmak kovmak,uğurlamak çıkagelmek, ortaya çıkmak,varmak kuruyup buruş buruş olmak; büzüşmek. umursamamak, (bilmiyorum veya ilgilendirmiyor anlamında) iki omuzu yukarı kaldırmak (sorumluluk vb) üstünden atmak görüşünü engellemek,hapsetmek,kapamak
birini birine saldırtmak,köpeği birine saldırtmak (birinin) yanına yaklaşmak, (birine) yanaşmak.
elekten geçirmek, inceleyerek okumak kendi imzasıyla bir şeyi başkasına devretmek mektubu bitirmek, mektubu noktalamak. ekibe katılmak (sözleşmeli olarak),imzalamak imzalamak kendi imzasıyla (bir şeyi) (başkasına) devretmek. kaydolmak, yazılmak. kendine hakim olmak, sakinleşmek bülbül kesilmek, ötmek,şakımak birer birer almak,şeçmek batmak çekmek, almak. başında durmak,bakmak alıp hiçbir şey yapmamak (bir şeyi) katılmamak, dahil olmaktan kaçınmak biri ile kalmak
tasarlamak,karalamak göz gezdirmek,çabuk ve üstünkörü okumak bir yerden sıvışmak atlamak (konu vb) köle gibi çalışmak uyuyarak gidermek, uyuyarak kurtulmak
dilim dilim etmek, dilimlemek (saçını vb) düzleştirmek
zayıflamak süzülmek, dikkati çekmeden sessizce gitmek geçip gitmek,akıp gitmek (zaman) çıkarmak,kaçmak dikkati çekmeden sessizce gitmek yanılmak, hata yapmak
zorlanmak, zorla yürümek yavaşlamak, sakinleşmek şiddetle çarpmak/bindirmek ortaya çıkarmak sakinleştirmek,düzeltmek
düzlemek, pürüzsüzleştirmek ısırmaya çalışmak,ağzıyla kapmaya çalışmak koparmak,kırmak hemen satın almak, hemen kabul etmek,yakalamak ayırmak,koparmak
kapmak .-e gizlice sokmak; -e gizlice girmek. (etrafa) bakınmak (SİNSİCE) anne babanın haberi olmadan evden kaçarak bir yere gitmek aileden izinsiz gece dışarı çıkmak kıvrılıp yatmak
içine çekmek ,emmek hıçkırarak söylemek/anlatmak, içini çeke çeke/hıçkırarak ağlamak sınıflandırmak,halletmek,çözümlem ek içinden ayıklamak, içinden seçmek
çalmaya başlamak (müzisyenler), hazırlık borusu çal! Komutu ağzını aramak
boşluk bırakmak, ara vermek biriyle tartışmak/ağız dalaşına girmek ne düşündügünü açıkça söylemek. daha yüksek sesle konusmak. hecelemek,heceleyerek okuma kusmak, şiddetli bir şekilde fışkırtmak,çıkartmak bir şeyden kopup fırlamak, ayrı bir birim haline getirmek üzerinde dönmek tükürmek,söylemek beleşe konmak bir şey hakkında böbürlenerek konuşmak serilmek, uzatmak birdenbire meydana gelmek,türemek pat diye söyleyivermek çeki düzen vermek,şık giyindirmek birini teşvik etmek. Cesaretlendirmek
(işleri) yoluna koymak dört köşeli hale getirmek (bir şeyin kenarlarını), karelere bölmek, meydan okumak birinden özür dilemek birşeyleri sonra kullanmak üzere saklamak düzenli yığmak, yığılmak ile karşılaştırıldığında (iyi/kötü vs.) görünmek kazıklarla (bir yerin) sınırlarını belirtmek belirlemek, kazıklarla belirlemek
sinirli sinirli yürümek kökünü kazımak, yoketmek beklemek; hazır beklemek. savaş/saldırı pozisyonundan çıkmak, bulunduğu makama bir daha aday olmamak katılmak,yerini almak uzak tutmak,denize açılmak göze çarpmak,fırlamak (birinin) başında durmak. başına dikilmek ayaga kalkmak,dayanmak,dikilmek (söyleyerek/yaparak vb) başlamak başlamak,atılmak bir şey yada biriyle uğraşmaya başlamak hareket etmek,başlamak ilgilenmek (hobi vb), başlangıç yapmak (bir çalışmaya vb) biri ile başlamak
şaha kalkmak,fırlamak,çalışmak geçici olarak savmak,defetmek
(tehlike anında vb) eğilmek
yaklaşmamak, uzak durmak
dışarıda kalmak yatıya kalmak yerinden kımıldamamak (bir duygu/his) yavaş yavaş sarmak/bürümek
birine sessizce/sinsice yaklaşmak . -e batmak yöneltmek inmek,istifa etmek; emekliye ayrılmak. burnunu funduszeue.info şeye karışmak . -den inmek,adımlamak çıkmak,dışarı çıkmak yürüyerek üzerinden geçmek (süreci) hızlandırmak, terfi ettirmek; terfi etmek. .. -in yüzünden telaşa düşmek sokmak, batırmak çıkıntı yapmak,besbelli olmak, (dışarı) çıkarmak/uzatmak. kokutmak depolamak, stok yapmak oldukça çok miktarda satın almak ugramak,ziyaret etmek (bir yerde) durmak; mola vermek. hiddetle ayrılmak kaçak yolculuk yapmak birini kayışla bağlamak aşırı strese girmek (boylu boyunca) uzanmak uzatmak,germek devirmek uçurmak, kesip koparmak çalmaya başlamak,söylemeye başlamak .-i ipe asmak. Dizilmek birini ipe çekmek. soymak,çıkarmak
uğraşmak
sarhoş tıkıştırmak tıka basa (bir şeyin içine) doldurmak/itmek rasgele bulmak, tesadüfen bulmak; tesadüf etmek.
dengesini kaybetmek, sendelemek içine çekmek, emmek emmek,içine çekmek,yagcılık etmek özetlemek birdenbire içini kaplamak (bir his vb), şiddetle yükselmek (dalga) kontrol etmek, çözüm üretmek ile sarmalamak (sargı/giysi/örtü/kumaş) terleyerek atlatmak, endişeyle beklemek alıp götürmek,silip süpürmek içeri dalmak/akın etmek içeri dalmak/akın etmek şişirmek,yükseltmek ayakları yerden kesilmiş aniden yönünü değiştirmek geçerken uğramak birisi için ayılıp bayılmak üstüne çullanmak, birdenbire inmek (kuş) baskın yapmak bir şeyi çivileyerek veya raptiyeleyerek açılmaz veya hareket etmez bir duruma getirmek. raptiye ile tutturmak azalarak sona ermek,yavaş yavaş kaybolmak
(fiziki olarak) (birine) benzemek; (biri) gibi davranmak. beraberinde götürmek, yanına almak parçalarına ayırmak,sökmek götürmek,ortadan kaldırmak sözünü geri almak, geri vermek ilgilenmek, göz kulak olmak indirmek, not almak zennetmek,yanında götürmek, dikkate almak almak,anlamak,dolandırmak içine almak,sokmak,getirmek Kıyafet çıkarmak, (uçak, kuş) funduszeue.infobire çıkıp gitmek; yola çıkmak. üstlenmek, almak (taşıt kargoyu/yolcuyu),(biriyle) uğraşmak/meşgul olmak. (biriyle) boy ölçüşmek çıkarmak,gezmeye götürmek devralmak, üstlenmek, yönetimini almak meydana gelmek, olmak
birini bir şeyin karşısına geçirmek
detaylarıyla açıklamak detaylarıyla açıklamak ısınmak, hoşlanmak, başlamak almak,yakalamak,mesgul olmak
birinin önerisini kabul etmek (biriyle) arkadaş olmak.
Kaba bir şekilde cevap vermek aşağılamak
ikna etmek, -meye ikna etmek konuşarak çözmek hakkında konuşmak,bahsetmek,tartışmak bir sorunu ya da durumu ayrıntılı bir şekilde konuşmak konuşmak, biriyle konuşmak bastırıp sıkıştırmak, yatıştırmak birisini etkilemeye çalışmak, -i değiştirerek bozulmasına yol açmak faydalanmak, ölmek sarı bant/şerit çekmek ile birlikte çalışmak yırtarak ayırmak koparmak,kurtarmak,ayırmak yıkmak koparmak,sıyırmak,ayrılmak birini çok kızdırmak, sinirden kudurtmak
ile dolu olmak, kaynamak ağzının payını vermek, azarlamak test uygulamak,bir şeyi denemek ısıtarak buzunu çözmek inceltmek,zayıflamak Yad etmek, anmak iyice düşünmek
enine boyuna düşünmek uydurmak, bulmak susamak,susatmak (bir şey) (birine/bir şeye) iyi gelmek: çevresine doluşmak/uçuşmak/akın etmek savurmak,dagıtmak
atmak,boşa harcamak bir araya gelmek, birlikte/beraber bir şey yapmak .-den kurtulmak, -i başından atmak. (giysiyi) giyivermek. üzerine giyivermek ile ilişkisini kesmek, terketmek kusmak,gelişigüzel yapmak (binayı) birinin üstüne kusmak sokmak (bir başka şeyin içine), hücum etmek (zaman) acımasızca geçmek işaretlemek,tik koymak toparlamak,kendine çeki düzen vermek,düzeltmek bağlamak, özgürlüğünü kısıtlamak bag,baglantı,ilişki kurmak kurcalamak (tamir/düzeltme amacıyla) ihbar etmek,herkesin bilmediği bir haber vermek devrilmek, devirmek çalışıp çabalamak son vermek,bitirmek, tamamen doldurmak (yarım olan bardağı/içkisini) doldurmak/fullemek savurmak hafifçe karıştırmak (bir yiyeceği bir sıvıyla)
başından atmak, görmezden gelmek bir dikişte içmek toplamak neden olmak, bir şeye sebep olmak yükselmek izini aramak,iz sürerek bulmak takas
daha pahalısıyla/büyüğüyle takas etmek azalarak yok olmak bir şeye damlamak kafayı kırmak, uyuşturucu alıp uçmak takılıp düşmek ileri sürmek, öne sürmek. bağlamak, iple bağlamak. elbise denemek denemek sokmak ağzını tıka basa doldurmak altına kıvırmak. sıvamak,katlamak saklanmış,gizlenmiş yormak düşmek; düşürmek. açmak dışarı atmak,kovmak, kapı dışarı etmek arkaya dönmek,geriye dönmek geri dönmek Bir şeyin sesini kısmak,Reddetmek, geri çevirmek funduszeue.info etmek. dönüşmek, dönüştürmek Elektriği kapamak,Mide bulandırmak, tiksindirmek cinsel istek uyandırmak, heyecanlandırmak,açmak (elektrik vs),saldırmak. tersyüz etmek,söndürmek,üretmek, olduğu ortaya çıkmak, sonuçlanmak devretmek, iş yapmak çevirmek; çevrilmek, dönmek.
e başvurmak, -in yardımını istemek. varmak, sesini açmak,ortaya çıkmak. sapmak tüketmek, harcamak,boşaltmak (konser/sinema vb) birini bir yere getirmek,birine bir yere kadar eşlik etmek yaklaşmak,doğru gitmek devretmek, -e vermek .-e hemen girişmek. ağır ağır ve güçlükle ilerlemek, içinden yürüyerek geçmek (sığ su/çamur) dört gözle beklemek,beklemek . -e hizmet etmek. -e servis yapmak. to wait until something ends
Uyanmak (bir şeyin) yanından geçmek yürüyüp gitmek,uzaklaşmak kendi hatasıyla başını belaya sokmak, (birinin üzerine) saldırmak çekip gitmek. ileri gitmek,terketmek Terk etmek, başından atmak ..i kolayca funduszeue.infomak inceleyerek gezmek, şöyle bir incelemek etrafına duvar örmek (çamur, su v.b. içinde) yuvarlanmak, içinde yüzmek:
defetmek (kötü bir şeyi),,(darbeyi) engellemek, savuşturmak, etkisiz hale getirmek, (darbenin) etkisini azaltmak; (darbeden) korunmak. ısıtmak,
yıkayıp temizlemek yıkayıp temizlemek içini yıkamak, iflas etmek
gözkulak olmak birisini (uyuşturucu vb gibi) kötü bir alışkanlıktan uzak tutmak yıpranmak,yavaş yavaş azalmak yıpratmak,tüketmek çıkarmak, ayıklamak. tartıldıgında belli bir ağırlıkta almak . -a kadar, -lere kadar
fışkırmak (sıvı bir yerden), akmak
ile dolmak (gözyaşı/bir duygu)
ileri sürmek, öne sürmek: birdenbire dönmek
girivermek hızla çıkarmak
yapıvermek, tahrik etmek bozmak, azaltmak abartmak geri kazanmak, tekrar kazanmak sonuçta galip çıkmak. dostluğunu kazanmak araba camını aşağı indirmek, giderek yavaşlamak, kapamak
sarmak,tasfiye etmek,son vermek
silerek temizlemek, -den kurtulmak yok etmek
sararıp solmak solmak,sararıp solmak aç kurt gibi yemek, hapır hupur yemek, (yemek) atıştırmak. ugraşmak,meşgul olmak bir şey için çalışmak, (bir şirket) için çalışmak bitirmek, yok etmek üzerinde çalışmak, anlamak, hesaplamak, antrenman yapmak,halletmek pataklamak, hırpalamak hazırlamak,geliştirmek, (ilgi, heves, heyecan v.b.'ni) uyandırmak. kötü bir haberi hazırlanmak
bir şeyi birinden zorla çekip almak eklemek mektupla başvurmak,aktif bir hesabı masrafa veya kar zarara geçirme, başarısız olarak görmek tamamını yazmak,yazmak övgüyle söz etmek,rapor hazırlamak aniden çekmek birini rahatsız etmek teslim etmek/vermek bütün gayretini tek noktaya toplamak, yoğunlaşmak ayaralamak (randevu vb) çukur açfunduszeue.info
Word (it's well) worth it a bit more a bunch of a clear conscience a dithering idiot
pronunciation
turkish meaning of below words
Word
Line
interjection interlocutor
interlude
a leg up a little way off
buna değer biraz daha fazla bir grup gönül rahatlığı sarsak az sayıda bir damla,birçok pek çok , çok fazla destek,koltuk çıkma biraz uzakta
11 12 13 14 15 16 17
a long way off a modicum of a must a pile of a puff of smoke a set of a spate of
çok uzak,çok uzakta zerre kadar,az bir miktar vazgeçilmez tercih, olmazsa olmazı yığın duman kümesi bir takım pek çfunduszeue.info süre
intern internal affairs internalize
18 19 20 21
a taste a tough nut
bir tadımlık çetin ceviz TERK ETMEK terkedilmiş, bırakılmıþ, metruk.
interpolate interpose
22 23 24 25
abandoner
başkasına mal bırakan kimse terk, bırakılma, vazgeçme azalmak,hafiflemek azaltma, hafifletme; azalma, hafifleme.
interregnum interrelate interrelated interrelatedly
26 27 28 29
abattoir abbey
interrelatedness interrelation interrelationship
abbrevation
mezbaha, kesimevi manastır başrahip kısaltma
30 31
abbreviate abbreviated
kısaltmak. kısaltılmış
Interrupt
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
A Few
a good deal of A Great Many
Abandon abandoned
abandonment abate abatement
abbot
interloper Intermediate
interment interminable intermingle
intermittent intermittently
International
internist interplanetary interplay
Interpret interpretation
interrogation
intersect
pronunciation
Word
pronunciation
turkish meaning of below words
Word
Line
Abhor abhorrence
kısaltma yapan kimse (bir haktan) vazgeçmek, feragat etmek. funduszeue.infoını ve tahtını terketme. karın karna ait. karınsal birisini kaçırmak kaçırma kaçıran kişi ( çoçuk vs) yatakta (eski söyleniş) sapma,sapıklık normal olmayan,sapkın,doğru yoldan ayrılmış sapkın bir halde, anormal bir şekilde beklenen durumdan sapmak sapma (doğru/doğal/normal olandan) suç ortaklığı yapmak,yardım etmek nefret etmek,tiksinmek nefret,iğrenme
50
abhorrent
nefret uyandıran, tiksindirici.
intonation
51 52 53 54
abhorrer
tiksinen kimse beklemek,sadık kalmak bir yerin sakini YETENEK
intone intoxicate intoxicated intoxication
55 56 57 58 59 60 61 62 63 64
abject abjectly abjectness abjure
kendini küçük düşüren,küçük düşürücü,rezil ,aşagılıyıcı gurursuzca, kendini alçaltarak. bayağılık,alçaklık tövbe etmek, yeminli terk ve feragat etmek yanmakta,tutuşmakta MUKTEDİR aptes, gusül iyi bir şekilde. kaçmak (sorumluluktan), feda etmek feragat etme,fedakarlık
intractable intransigence intransigent intravenous intravenously intreat intrepid
32 33 34
abbreviator
35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49
abdomen
abdicate abdication abdominal abdominally Abduct abduction abductor
abed aberrance-aberrancy aberrant aberrantly aberrate aberration abet
abide abider Ability
Ablaze Able
ablution ably abnegate abnegation
intersection
intersperse interspersion intertwine Interval intervene
intervening intervention Interview
interwar interweave Intestines intimacy intimate intimidate
intimidation Into intolerant
intricacy
intricate intrigue
pronunciation
65 66 67
Word abnormal abnormally Aboard
68 69 70 71 72 73
abode
74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92
abominable abominably abominate abomination aboriginal abortion
93 94 95 96 97 98
Abolish abolishable abolisher Abolition-abolishment abolitionist
abortive abortively abortiveness abound abounding About Above Above All above and beyond
aboveboard abrasion
pronunciation
turkish meaning of below words anormal. anormal bir şekilde (bir taşıtın)İÇİNDE OLMAK ikametgâh, ev. bir yerde ikamet etmek İPTAL ETMEK,yürürlükten kaldırmak feshedilebilir, iptal edilebilir iptal eden kimse KALDIRMAK,FESH,İPTAL köleliğin kaldırılması yanlısı, iptal etme taraftarı
intriguer
Introduce introduction
iğrenç,tiksindirici tiksindirici bir şekilde nefret etmek, tiksinmek. nefret etme, tiksinme.
intrude
Invent invention
yerli, bir ülkenin asıl yerlisi.
kürtaj,düşük gelişmemiş,başarısız verimsiz bir şekilde,eksik olarak gelişmemişlik, başarısızlık bol miktarda bulunmak bol,çok funduszeue.infoDA funduszeue.infoŞIK OLARAK,etrafında YUKARIDA herşeyden en önemlisi fazlasıyla, yeter de artar
abreast
kanuna aykırı olmayan,yasal aşınma,aşındırma kaba,kırıcı yan yana, aynı hizada; başabaş.
abreast of
ayak uyduran,(herhagi bir konu hakkında) son gelişmelerden haberi olan
Abrasive
abridge abridged abridgement Abroad
abrogate
Word
Line
kısaltmak, özetlemek. kısaltılmış versiyon kısaltma, özet. YURT DIŞI iptal etmek, feshetmek.
intrinsically
intrinsic-intrinsical
introspect introspection introspective introvert
intruder intrusion
intrusive intrusiveness intrust intuit intuition
intuitive inundate Invade Invalid invalidate
invariable invariably invasive invective-invectiveness invectively inveigle
inversion invert Invest Investigate
pronunciation
99
Word abrogation abrupt abruptly
abruptness
absoluteness
abscond absconder Absence Absent
absent minded absentee absently Absolute absolutely
absolution absolve absolved Absorb absorbability absorbable absorber Absorption
abstain abstainer Abstinence
abstinent abstract abstraction abstractly abstractness Absurd absurdity-absurdness absurdly Abundance
abundant
pronunciation
turkish meaning of below words
Word
Line
iptal, feshetme. ani,beklenmedik aniden,birdenbire anilik,tutarsızlık kaçmak, sıvışmak. kaçak,firari YOKLUK funduszeue.info funduszeue.info unutkan,dalgın devamsız kimse,vazifede bulunmayan eksik bir şekilde,dalgın bir biçimde MUTLAK, KESİN,emin mutlaka, kesinlikle
İnvestigation investigator investment
investor
tamlık,kesinlik (günahların) Allah tarafından affolunması. temize çıkarmak,kurtarmak suçu affedilen,affedilmiş EMMEK soğurulabilirlik emilebilir, emilebilen yutucu,emen emme, içine çekme hiç yapmamak, sakınmak: çekimser,çekimser kalan biri kaçınma,uzak durma nefsini kıran,(kendini bir şeyden) mahrum eden. soyut,özet,soyutlamak,özet çıkarmak soyutlama; funduszeue.infoınlık soyut olarak soyutluk SAÇMA saçmalık, akılsızlık saçma bir şekilde, anlamsız olarak bolluk bol, bereketli.
invoke involuntary
inveterate invigorate inviolate invitation
invitation card Invite İnvite
invocation Invoice
Involve involve in involved involvement inward
inwardly inwrought iota irascible ire ireful irefully irksome irksomeness Iron
iron will ironclad ironic Ironically
irradiate
pronunciation
Word abundantly abusable Abuse
abuser
Abusive
accede to
Accelerator Accent
abut abuzz abysmal abysmally Abyss Academic
Accelerate acceleratingly acceleration
accentuate Accept Acceptanceacceptingness acceptingly Access Accessible
pronunciation
turkish meaning of below words bol bol, buram buram suistimal edilebilir SUİSTİMAL,TACİZ,KÖTÜYE KULLANMA suistimal eden kişi
irrational
irredeemably
küfürlü,aşalayıcı yaslanmak, bitişik olmak uğultulu çok kötü, feci. berbat bir halde uçurum,derinlik AKADEMİK
irrefutable
razı olmak,kabul etmek hızlandırmak hızlandırarak hızlandırma,ivme
irreproachable irresistible
GAZ PEDALI,hızlandırıcı ŞİVE, AKSAN vurgulamak. KABUL ETMEK
irretrievably irreverent irreversible
kabul, alma, razı olma kabul ederek 1)GİRİŞ 2)YOL,erişmek ulaşılabilir
irrevocably irrigate irritability
Irritate Island
Issue
accession
acclaim acclaimer
katılma,ulaşma, tahta çıkma KAZA,TESADÜF tesadufi, kaza kazara,tesadüfen alkış,alkıslamak.büyük beğeni. alkışlayan,bagıran
acclamation acclimation
alkış, tezahüratla ilan etme iklime alışma,ortama alışma
Accident Accidental accidentally
Word
Line
irreconcilable irredeemable
Irregular irrelevant irrelevantly irreparable irreparably
irreplaceable
irresistibly
irretrievable
irrevocable
irritable
islet isolation
Israelite issuance
issuing
pronunciation
Word acclimatize-acclimate
accolade
Accommodate
pronunciation
turkish meaning of below words
Word
Line
iklimine alışmak, ortama alıştırmak
It
it is no skin off my nose
it İs What İt İs Itch
accomplisher accomplishment
onurlandırma, şövalyelik verirken kılıçla dokunma YERLEŞTİRMEK,kalacak yer sağlamak yardımsever, yardımcı. KONAKLAMA YERİ uyabilen, intibak eden uyumluluk eşlik etme. EŞLİK ETMEK şuç ortagı başarmak, tamamlamak başarılabilir başaran üstesinden gelme,başarma
accord accord with accost
akord,uyum,uymak,teslim etmek,anlaşma, mukavele. uyum sağlamak, ile bağdaşmak yaklaşıp bir şey söylemek.
jabber
account accountability
HESAP,röportaj; (birinin) anlattığını
accountable
sorumlu. muhasebeci MUHASEBE askeri giyecek vermek teçhizatlı,donanımlı donanım,techizat
Jack Jackal jackdaw Jacket
accuracy
tahakkuk edilebilir,biriktirebilir tahakkuk etmek,artmak,büyümek TOPLAMAK,BİRİKTİRMEK birikme, yığın doğruluk.
Accurate
DOĞRU, HATASIZ
jamb
accommodating Accommodation accommodative accommodativeness accompaniment Accompany accomplice Accomplish accomplishable
Accountant Accounting
accoutre-accouter accoutred
accoutrement accretion accruable accrue Accumulate Accumulation
sorumluluk, hesap verme mecburiyeti
büyüme. yeni maddeler katılması ile büyüme
itching Item
itemization itemized-itemised itemize-itemise iteration itinerant
itsy-bitsy ivory jab
jabberwocky jabot
jade jaded jag
jag off jagged jag-off Jaguar
jai alai Jail Jam
pronunciation
Word
pronunciation
turkish meaning of below words
Word
Line
kesin olarak,doğru olarak gerçekleşme,tahakkuk etme şuçlama SUÇLAMAK SANIK,şuçlu suçlayan kişi suçlanır bir şekilde ALIŞTIRMAK Alışma ALIŞIK,ALIŞKIN . -e alışık,- e alışkın işinin ehli,uzman maça beyi iğneleyici (konuşma) AĞRI,agrımak başarılabilir, ulaşılabilir ÜSTÜNDEN GELME,ERİŞMEK,BAŞARMAK BAŞARI başarılı kimse ağrılı bir halde, acı çekerek ASİT,iğneleyici dokunaklı bir şekilde,ekşiyerek ekşilik,asitlik ONAYLAMAK,(bir gerçeği) kabul etmek.
jangle
jape Jar
jettison jew
Acquire
onaylanmış bir halde, kabul ederek onaylama,kabul etme TANITMAK,BİLDİRMEK tanıdık, tanış.,tanışma tanışıklık, aşinalık, ahbaplık boyun eğmek, katlanmak, kabullenmek. uysallık, kabul,rıza KAZANMAK,EDİNMEK
acquiror-acquirer Acquisition
edinen, tüccarlar adına kredi muameleleri yapan kuruluş EDİNME
jilt jingle
accurately accurement Accusation
Accuse Accused accuser accusingly Accustom accustomation Accustomed accustomed to
acknowledgedly acknowledgement Acquaint
ace ace of spades acerbic Ache achievable Achieve Achievement
achiever achingly Acid acidly acidness Acknowledge
acquaintance acquaintanceship acquiesce acquiescence
Janissaries January
jar with jargon jarringly
jaundiced jaunt jauntily jaunty Jaw Jazz Jealous Jeans jeer Jelly Jellyfish Jeopardize Jeopardy Jerk
Jesuit Jet
Jewel jewellery jewelry
Jewish jibe jiggle
pronunciation
Word
pronunciation
turkish meaning of below words
Word
Line
acquisitive
Acre
acrid acridity-acridness acridly acrimonious acrimoniously acrimoniousness
mal düşkünü, gözü doymaz aklamak,suçsuz/temyiz e çıkarmak aklanma, beraat. ödeme belgesi dönümlük acı, ekşi, keskin. keskinlik, ekşilik keskin bir şekilde, tehlikeli bir halde sert,huysuz huysuz bir şekilde, sert bir halde haşinlik, huysuzluk
acronym acronymic acronymically
kısaltma,birkaç kelimenin baş harflerinin veya ilk hecelerinin birleşmesiyle meydana gelen kelime kısaltılmış kısaltılmış bir halde
Joke
Across Act actable acting Action actionless Active
funduszeue.info UÇTAN DİĞERİNE funduszeue.infoĞER TARAFTA,karşıdan karşıya , karşınına funduszeue.infoIŞ funduszeue.infoMAK,ROL ALMAK davranılabilir,rol edilebilir vekâlet eden, vekil:oyunculuk eylem,hareket,çarpışma etkisiz, tesirsiz ETKİN, FAAL
jolt jost jot
active role
joust jovial joviality jovialness
acquit acquittal-acquittance
actively activeness Activities Actor Actress Actual actuality actually actualness
actuary actuate acumen
etkin rol etkin bir şekilde, aktif olarak aktiflik,hareket edebilirlik Etkinlikler ERKEK OYUNCU KADIN OYUNCU GERÇEK gerçek, hakikat.
aslında; gerçekten. gerçeklik sigorta uzmanı çalıştırmak. faaliyete geçirmek çabuk kavrama yeteneği, keskin zekâ.
jinx jitter jitters jittery jizz Job
jobber Jockey Join Joint
jollity Jolly
Journal journalism Journalist Journey
jowl
jowly Joy
joyfully joyless joyous jubilant jubilantly jubilation
pronunciation
Word acuminous acute acutely acuteness
pronunciation
turkish meaning of below words keskin zekalı keskin.ağır,akut keskin bir şekilde,agır bir şekilde keskinlik,agırlık
Word
Line
Jubilee
judge of character
juddering Judge
ad infinitum
ebediyen. Nihayetsiz
adage
atasözü. sertlik,inatlık dik başlı,sert,inatçı dik başlı bir şekilde,inat bir şekilde uyum sağlamak,alıştırma yapmak uyum yeteneği, adapte olabilirlik
jug
adamancy Adamant adamantly Adapt
adaptability
Judgement Judgment judgmental
judicial judiciary judicious judiciously
adaptable adaptation-adaptedness Adaption Add addable,addible addedly Addict addictedly addiction addictive Addition Additional
additive
yeni koşullara adapte olabilen veya uyarlanabilen. uyarlama,alışma alıştırma, uyum TOPLAMAK,EKLEMEK toplanabilir,eklenebilir toplam bir şekilde TİRYAKİ,BAGIMLI bağımlı bir şekilde düşkünlük, bağımlılık alışkanlık yapan ekleme ilave,ek, ilave edilen katkı,katılan kimyasal madde.
addlebrained addled
ahmak cılk (yumurta),sersem,şaşkaloz
juncture
Address addresser-addressor
adres,hitap etmek,söylemek gönderen,gönderici usta, çok becerikli,işinin ehli yeterli, kâfi. yeterli olarak yeterlilik yapışabilir yapışmak,baglı kalmak
junket
Adept at adequate adequately adequateness adherable Adhere
juggle juggler jugular Juice
juicer July jumble
jumble up Jump jumper
jumpy junction
June
jurisdictional jurisprudence Jury Just just about just because
just before
pronunciation
Word
pronunciation
turkish meaning of below words
Word
Line
Adherence adherent
yapışma,baglılık,vefa taraftar, yandaş.
just in time
adherer
sadık yapışma yapışabilen, yapışma eğilimde olan yapıştırıcı bitişik,yanyana bitişik halde, komşu olarak yan,yandaki ertelemek, tehir etmek karar vermek,hüküm vermek
just so Just Then Justice
adjudicate adjugment
karar vermek,hükme bağlamak karar,hüküm ayarlamak, uydurmak ayar,ayarlama,düzeltme,alışma yaverlik muavin,yardımcı yönetmek, idare etmek. yönetmek, idare etmek İDARE,yönetim
juvie juxtapose juxtaposition kafkaesque
idare edilebilir,yönetilebilir yönetimsel olarak, idari açıdan takdire değer,hayranlık uyandıran
Keep
hayranlık uyandırma, takdire değer olma hayran bırakan bir şekilde, beğenilir bir halde AMİRAL hayranlık BEĞENMEK,HAYRAN OLMAK takdir eden, beğenen; hayran.
keep a tab on keep company keep guard keep one's promise keg ken
kabul edilebilir. 1)KABUL, İTİRAF 2)GİRİŞ funduszeue.info ETMEK funduszeue.info VERMEK,itiraf etmek
kent
adhesion adhesional Adhesive Adjacent adjacently
adjoining Adjourn
adjudge
Adjust Adjustment
adjutancy adjutant administer administrate
Administration administrationaladministrative administratively admirable
admirablenessadmirability admirably Admiral Admiration Admire admirer
admissible-admittable Admission Admit
Just Like That
justifiable justifiably Justify jut
juvenile juvenility
karma kedge
keelhaul Keen keenly
keep a lid on keep a lid on it
kerb kerfuffle
pronunciation
Word admittance Admonish admonisher
admonishingly
Advance Advanced Advancement
admonishment admonition adobe Adolescence
adolescent Adopt adopter Adoption adoptive
adoration Adore
adorer adoringly adorn adroit adroitly adroitness adulate adulation Adult
adulterate adulterator adulterous adultery adulthood-adultness adultly
advancing Advantage
pronunciation
turkish meaning of below words
Word
Line
kabul; giriş uyarmak,hafifçe azarlamak öğüt veren kişi nasihat eder şekilde, azarlar bir şekilde uyarma, öğüt verme tembih; kulağını çekme. kerpiç gençlik,büyüme çağı ergen, ergenlik çağında olan (genç). 1)KABUL ETMEK ,BENİMSEMEK,evlat edinmek. evlat edinen, benimseyen kabullenme, benimseme üvey,manevi,benimsenmiş tapınma, çılgınca sevme. tapmak aşık, tapan kimse tapar bir şekilde süslemek, donatmak, donamak. usta, çok becerikli. ustalıkla beceri,ustalık funduszeue.infolanmak dalkavukluk, yaltaklanma YETİŞKİN içine yabancı madde katmak. hilekar, sahtekar aldatan eş, zina yapan zina,eşini aldatma reşitlik, erişkinlik dönemi olgun bir biçimde
Ketchup
kibosh Kick kick it up a notch Kid Kidnap
funduszeue.info funduszeue.info,ilerlemek.yükselmek,yaklaşım; teklif. GELİŞMİŞ,ilerlemiş ilerleme ilerleyen, gelişen AVANTAJ
kith and kin
kettle of fish Key
kidnapper Kidney Kill Kin Kind
kinda (kind of) kindergarten kindhearted kindheartedness kindle -enkindle kindling kindly Kindness
kindred King Kingdom kingship
kip kismet Kiss
kit Kitchen
kitsch knack knapsack knave
pronunciation
Word
pronunciation
turkish meaning of below words
Word
Line
gelme, ortaya çıkma,geliş MACERA macera dolu rakiplik, düşmanlık düşman,rakip TERS, ZIT zararına zıtlık,karşılık ilan,reklam,bahsetmek REKLAM YAPMAK, İLAN VERMEK ,Duyurmak ilan,duyuru,reklam reklamcı,ilancı reklamcılık TAVSİYE
knavery
knee deep
knockdown knock-kneed
Affair Affect affectibility Affection affectionate
tavsiye edilebilir,uygun TAVSİYE ETMEK danışman,avukat savunmak,desteklemek,avukat taraftar,yandaş ebediyet,sonsuzluk ANTEN UÇAK estetik uzak,uzakta korkak hoşluk,nazikilk rahat, dostça ve sokulgan. cana yakın bir şekilde,tatlılıkla funduszeue.info 2.İŞ funduszeue.infoŞKİ ETKİLEMEK etkilenebilirlik sevgi, şefkat sevgisini gösteren; şefkatli, sevecen, sevgi dolu.
affectionately
sevgilerle,sevgilerimle ,şevkatle
Labor
Advent Adventure adventureful
adversariness Adversary-adversarial Adverse
Advisable Advise Adviser-Advisor Advocate advocator
adversely adverseness advert Advertise-advertize Advertisement advertiser Advertising Advice
aeon Aerial Aeroplane
aesthetic afar afeard affability-affableness affable affably
knead Knee Kneel Down
knell knick knack Knife Knight Knit knitting needle Knob
knobbly Knock
knoll Knot knout Know know of knowingly Knowledge
knuckle knuckle under
knucklehead kook
kopeck kowtow to kraut Kudos Label lability
pronunciation
Word
turkish meaning of below words
Word
Line
Affluent affluently Afford affordable
nişfunduszeue.infoşan yeminli ifade sahibi yeminli ve yazılı ifade. bağlamak. üye olarak almak yakın ilişki,birleştirme,üyelige kabul akrabalık,yakınlık,benzerlik, benzer taraf. doğrulamak, tasdik etmek. iddia edilebilir doğrulama, tasdik. olumlu doğrulayarak, iddia ederek takmak; yapıştırmak. acı vermek,ıstırap vermek dertli,sarsılmış dert; hastalık. zengin,varlıklı bolca,fazlaca SATIN ALMA GÜCÜ OLMAK satın alınabilir
affront affrontedly afield afloat aflutter afoot
hakaret, küçük düşüren davranış,hakaret etmek, küçük düşürmek. küçük düşürülmüş bir şekilde evden uzak,kırda yüzmekte; su üstünde çarpıntılı, titreyen ayakta, olup bitmekte
lager laggard laggardly
afore aforesaid aforethought
önceden,önce daha önce belirtilen, ismi geçen kasıtlı, planlanmış , önceden tasarlanmış KORKMAK den korkmuş, korkan SONRA kısa bir süre sonra şuda unutulmalıdırki,sonunda,nihayet,ragmen iyice düşündükten sonra
laissez-faire
affiance affiant affidavit affiliate affiliation affinity affirm affirmable affirmation
pronunciation
Affirmative
affirmingly affix afflict afflicted
affliction
Afraid afraid of After
after a while after all after careful thought
Laboratory
laboured
laboring Labour labyrinth
lace lacerate laceration Lack lackey
lacklustre Lad Ladder
lading Ladle Lady
lady-in-waiting Ladylike ladyship
lagging lagoon
laird
Lake Lamb Lamb
lame lamely lament Lamp Lamppost
pronunciation
Word
After That
Aftertaste
aghast Agile agilely Agility
agitate
afterburner Afternoon
afterthought Afterwards
afterword Again Against Age Aged
ageing Ageless Agency Agent ages
ages ago aggrandize aggrandizement Aggravate aggravating aggravatingly aggravation Aggression Aggressive
aggressor
aging
agitated agitatedly
pronunciation
turkish meaning of below words ondan sonra yakıcı ÖĞLEDEN SONRA ağızda kalan tat sonradan akla gelen düşünce (bir olaydan) SONRA son söz BİR DAHA;YİNE KARŞI, ZIT funduszeue.infoŞ 2.ÇAĞ YAŞINDA,yaslı yaşlandırma,ihtiyarlama yaşlanmayan, ihtiyarlamayan. ACENTE AJAN,TEMSİLCİ, ARACI uzun süre,uzun zaman,asırlar asırlar önce
Word
Line
Lampshade Land Land
land agent
atik,çevik çevikçe çeviklik,atiklik yaşlanma
lapse into a vegetative state larcenous larceny lard
kışkırtmak,üzmek,heyecanlandıfunduszeue.infoüst etmek heyecanlı tedirgin bir şekilde,heyecanla
largish lark larker
büyütmek.yüceltmek büyütme.
agırlaştırmak,kötüleştirmek kötüleştirici, can sıkıcı sinir bozucu bir halde, ağrır bir şekilde çileden çıkarma ,agırlaştırma saldırganlık SALDIRGAN, KAVGACI saldırgan, saldıran. dehşet içinde, donakalmış.
landing strip Landlady landlord
landmark Landscape Landslide Lane Language
languid languidly languish languisher languishing languishingly languishment languor languorous lanky
lantern lanyard lap lapel
Large
pronunciation
Word
turkish meaning of below words
pronunciation
Word
Line
agitation agitative agitator
çalkalama,endişe,sıkıntı endişe verici , heyecan veren kışkırtıcı, tahrikçi, provokatör
larkiness, larkishness larkish, larky
aglow Ago
parlak.
lassi lassitude
agonizingly-agonisingly
Last
agonize
agony Agree
agree on agreeable agreeably agreeingly Agreement Agriculture Ahead
ahem Aid
aide aide-de-camp aider aidful aidless Ail Ailing Ailment Aim aim at aimer aimlessly Air
airag Airhead
airing airlift
ÖNCE ıstırap çekmek. işkence eder bir şekilde, kahredici bir halde ızdırap,acı çekmek ANLAŞMAK,AYNI FİKİRDE OLMAK,razı olmak üstünde anlaşmak, kararlaştırmak hoş, funduszeue.infoı hoş bir şekilde, uygun bir şekilde kabul eder bir şekilde ANLAŞMA TARIM,ZİRAAT İLERİ,ÖNDE öhö öhö (dikkat çekmek için kullanılır) YARDIM,yardım etmek emir kulu,yaver emir subayı yaver,yardım eden yardımcı,yardımcı çaresiz, yardıma muhtaç rahatsız olmak,hasta olmak hasta, rahatsız. hastalık,rahatsızlık funduszeue.infoÇ funduszeue.info ALMAK hedeflemek
amaç edinen,yönlendiren amaçsızca… funduszeue.info funduszeue.infoNDIRMAk,herkese söylemek. kımız aklı havada açığa vurma, havalandırma, ortaya dökme hava yoluyla taşımak veya götürmek.
Lash
Last
last forever last long lasting lastingly lastingness Lastly latch latchkey child Late
late comer latent later on
lathe lather latitude latrine latte latter
latterly laud laudable laudative-laudatory laudatorily laudatory -laudative Laugh laughable
laughter Launch
pronunciation
Word
Airport airship
airtight airtightness Aisle ajar
akin akin to alacrity Alarm alarmedly
alas Album Alcohol
alcove Algebra algorithm Alias alibi Alienate
pronunciation
turkish meaning of below words HAVA ALANI zeplin,uçak hava geçirmez. hava geçirmezlik koridor,geçit aralık, az açık (kapı). benzer, yakın:
Word
Line
launch forth
Laundry Laundry-Basket
ALARM,korkutmak; dehşete düşürmek. etekleri tutuşmuş bir şekilde Eyvah!/Yazık! ALBÜM ALKOL hücre gibi ve kapısız ufak oda,çardak CEBİR algoritma,Arap rakamları sistemi Takma ad mazaret,bahane,suç mahallinden başka yerde yabancılaştırmak
lay low
(Geçmiş)
Present
(Şimdiki)
Future
(Gelecek)
CAN/ Be able to
CAN/ Be able to
Could
MAY
Might
Should/Ought to:
Would
Would
Have/get+object+past participle
Make+object+bare infinitive
Let+object+bare infinitive
If + PAST PERFECT + WOULD+
HAVE+ V3
WOULD+ HAVE+ V3
Must have+V3
should/ought to have+V3
can't have+V3
may have+V3
could have+V3
Might have+V3
Needn’t have+V3
İngilizce Zamanlar (Tensler)
► Must: meli, malı: (Must'ta zorunluluk söyleyen kişiyle ilgilidir. Dışarıdan herhangi b
yoktur.)
► Have to: zorunda olmak
Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına must yardımcı fiili getirilere
kurulurlar.
Have to ve must’ın geçmiş zaman biçimidir. Tüm özneler için aynıdır. Eylemin yalın durum
Soru ve olumsuz yapılırken did kullanılır ve had to, have to’ya dönüştürülür.
funduszeue.info
I will go. Ben gideceğim.
I would go. Ben gidecektim
İngilizce Zamanlar (Tensler)
would'un tek başına kullanımı ''used to '' ile aynıdıfunduszeue.info kendisinden sonra gelen fiile
''……-erdi'' anlamını funduszeue.infoçmişte yaptıgımız fiileri özne +would+ fiil ile kurabiliriz
Bu yapıda, have ve get fiillerinden sonra söz konusu nesne ve ardından gerekli fiilin past p
hali getirilir. Cümlede işi yapan kişiye yer verilmez. Have ve get fiilleri, cümle hangi zaman
göre çekilmeli, cümlenin past participle kısmı sabit kalmalıdır:
Birisine bir işi zorlayarak yaptırmak. Bunda neden-sonuç ilişkisi çok barizdir.
izin vermek, müsaade etmek, salmak anlamına gelir. Birisine bir şey yapması için izin verm
Bu yapı, bilhassa şartlı cümleciklerde kullanılır ve geçmişte ancak şarta bağlı olarak “yapılır
manasında kullanılır.
would have+V3 (yapılırdı )
would not have+V3 (yapılmazdı )
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “
ihtimalle öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için kullanırız
(-mış olmalı)
Must have+V3
Must not have+V3 (-memiş olmalı)
Cümleye kattığı anlam: gerekli veya olumlu bir durum vardı ama olmadı ya da gerçekleşme
Geçmişte yapılan bir hata veya pişmanlıklardan bahsetmek için bu yapı sıklıkla kullanılır.
should/ought to have+V3 : (-malıydı)
shouldn’t have+V3 (-mamalıydı)
İngilizce Zamanlar (Tensler)
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olmadığından neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani
ihtimalle öyle olmamıştır” dediğimiz durumlar için kullanırız.
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “bel
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.
Bir durumun gerçekleşmesi ihtimali vardı ama olmadı, gerçekleşmedi demek için kullanırız
could have+V3 (-ebilirdi)
couldn’t have+V3 (-mış olamaz)
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “bel
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.
Bu yapıyı geçmişte yapılan bir şeyin gerekli olmadığı ama gerçekleştiği durumlarda kullanı
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
We live in Istanbul.
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
The baby will be sleeping in the afternoon.
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Ayşe can speak English.
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Bebek öğleden sonra uyuyor olacak. I
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Ayşe İngilizce konuşabilir. Ayşe
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Yere düşebilirdi he
Türkçesi Özne
A member of his
Aileden biri onu öldürmüş olabilir
family
Türkçesi Özne
was going
had written
Fiil Tümleç
eat an apple.
Yardımcı fiil Fiil + ing takısı
am going
have studied
will stay
was going to
may be late
must go to
Yardımcı fiil Fiil
Had to pay
might be late
should apply
would be here
Yardımcı fiil Fiil
would call
Made my students
Olumsuz
Ben ambulans çağırdım. I
Tümleç Türkçesi
Past continuous
tense olumsuz
to the office. Ben ofise gidiyordum. cümleler,
Tümleç Türkçesi
Past perfect
tense olumsuz
cümleler
a poem. Ben bir şiir yazmıştım.
Türkçesi Özne
Present
continuous
tense olumsuz
to Bristol. Ben Bristol'a gidiyorum. cümleler
Tümleç Türkçesi
Present perfect
tense olumsuz
English. Ben İngilizce çalıştım. cümleler
Tümleç Türkçesi
Present perfect
continous tense
Ben 2 haftadan beri Avrupa'yı olumsuz
to Europe for 2 weeks. cümleler,
gezmekteyim.
Tümleç Türkçesi
Future tense
olumsuz
cümleler
in the hotel. Ben otelde kalacağım.
Tümleç Türkçesi
Future
continuouns
Future
continuouns
tense olumsuz
for her. Ben onu bekliyor olacağım. cümleler
Tümleç Türkçesi
Future perfect
tense olumsuz
home. Ben eve dönmüş olacağım. cümleler
Tümleç Türkçesi
Future Perfect
Continuous
Ben yarın bahçede çalışmakta Tense cümleler
in the garden.
olacağım.
Mr Smith ile
meet Mr Smith
buluşacaktım.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
by the five o'clock Saat beşe kadar oraya dönebilirdik.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
tonight O, bu gece geç kalabilir.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
school ben okula gitmeliyim
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
a fine Ceza ödemek zorunda kaldım.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
that night O, o gece geç kalabilir.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
for that job Bu işe başvurmalısın.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
at five o’clock O, saat beşte burada olacaktı.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
my parents every Sunday Anne-babamı her Pazar arardım.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
yesterday. Dün saçını boyattı.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
Öğrencilerimi sınıfa zamanında
come to class in time
getirttim
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
Babam geçen gün bana arabasını
the other day.
kullandırdı./kullanmama izin verdi.
Özne Yardımcı fiil Fiil'in 3, hali
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
by 6 altıya kadar gelmiş olacaktı
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
You Seni görmüş olmalı
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
the job İşi kabul etmeliydi
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
her husband by mistake Yanlışlıkla kocasını öldürebilir
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
down Yere düşebilirdi
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
him Aileden biri onu öldürmüş olabilir
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
Yardımcı fiil olumsuz şekli Fiil 1.Şekli
I hadn’t been
I am not
Özne
I couldn’t
I may not
we mustn't
Özne Yardımcı fiil olumsuzu
I didn't Have to
you shouldn't
ayşe wouldn't
Özne Yardımcı fiil olumsuzu
I would not
I could' t Make
he can’t have
reading a novel.
Türkçesi
seen a kangaroo.
wearing a coat.
Fiil Tümleç
wasn't going to
Tümleç Türkçesi
a tree Ben ağaca çıkamam.
Fiil Tümleç
Fiil Tümleç
go to the party
Fiil Tümleç
talk about it
Fiil Tümleç
pay a fine
Fiil Tümleç
Fiil Tümleç
Fiil Tümleç
leave me
Fiil Tümleç
Fiil Tümleç
Fiil Tümleç
olumsuz şekli
If my mum
arrived by 6
seen You
committed suicide
fallen down
killed him
Fiil'in 3. hali Tümleç
soru cümleleri
Did I
Do I drink
Yardımcı fiil Özne
Past continuous
tense, ingilizce
belirsiz geçmiş
zaman soru
cümleleri
Ben hiç kanguru görmedim. Have
Present perfect
continous tense
Ben mont giymemekteyim. soru cümleleri Have
Future Perfect
Türkçesi Continuouns Tense Yardımcı fiil
(İngilizce gelecek
zamanda
devamlılık) soru
cümleleri
Ben yarın bir kitap okumakta
Will
olmayacağım.
Mr Smith ile
meet Mr Smith
buluşmayacaktım.
soru şekli
soru şekli
Can you
soru şekli
Ben iyi dans edemezdim. Could
soru şekli
Partiye gitmeyebilirim may
soru şekli
Bunun hakkında konuşmamalıyız must
Türkçesi Yardımcı fiil
soru şekli
Ceza ödemek zorunda kalmadım. Did
soru şekli
Annem mutlu olmayabilir might
soru şekli
Ayşe beni terk etmeyecekti. would
Türkçesi Yardımcı fiil
soru şekli
Anne-babamı her Pazar aramazdım. would
soru şekli
Dün saçını boyatmadı had/got
soru şekli
Öğrencilerimi sınıfa zamanında
did
getirtemedim
soru şekli
Babam geçen gün bana arabasını
kullanmasına izin vermezdi Did
./kullanmama izin vermedi
Yardımcı fiil Fiil Özne
soru şekli
altıya kadar gelmiş olmayacaktı
soru şekli
Seni görmemiş olmalı
soru şekli
İşi kabul etmemeliydi should
Türkçesi Yardımcı fiil
soru şekli
İntihar etmiş olamaz can’t have
soru şekli
Yanlışlıkla kocasını öldürmemiş
might
olabilir
soru şekli
Yere düşmüş olamaz could have
soru şekli
Aileden biri onu öldürmemiş olabilir might have
Türkçesi Yardımcı fiil
soru şekli
Bulaşığı yıkaman gerekmezdi
Fiil 1.Şekli Tümleç Türkçesi
I been reading
Tümleç Türkçesi
I drink water?
I have to pay
I study english ?
he committed suicide
he fallen down
A member of
killed him
his family
özne Fiil'in 3. hali Tümleç
Soru kelimesi
Soru kelimesi
Türkçesi
Tümleç Türkçesi
What do
Soru kelimesi
Türkçesi
Türkçesi
Present perfect continuous
tense, ingilizce geçmiş ve
şimdiki zamanda devamlılık
Ben film izlemekte miyim? soru zarflı cümleler
Türkçesi
Türkçesi
Future continuouns tense,
İngilizce sürekli gelecek
zaman soru zarflı cümleler,
Future continuouns tense,
İngilizce sürekli gelecek
zaman soru zarflı cümleler,
Ben okyanusta yüzüyor olacak mıyım?
Tümleç Türkçesi
going to Fiil
going to Buy
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Tümleç Türkçesi
Ben bu ayakkabıları
These shoes
satın alacakmıydım?
Türkçesi
Ne yaptınız?
Türkçesi
Ne bekliyordunuz?
Açıklama
Siz ne yapıyorsunuz?
been wearing
Fiil
do
have+fiilin 3.şekli
have eaten
Açıklama
today
Tümleç
at home?
Türkçesi
Ne yemek yapıyor olacaksınız?
Tümleç
Bugün ne giymektesin?
Türkçesi
Evde ne yapacaksın?
Türkçesi
Nesne, phrasal verbs ‘ den sonra gelebilir, veya cümleyi iki kısma ayırabilir.
· You have to do this paint job over. (Bu boyamayı tekrar yapman gerekir.)
Aşağıdaki Phrasal verbs’lerin nesnesi zamir olduğunda, bu iki kısmın ayrılması gerekir
I read over the homework, but couldn't make any sense of it.
read over Dikkatli okumak
“Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey anlamadım.”
My wife set up the living room exactly the way she wanted it.
She set it up.
set up Düzenlemek, kurmak
She tried on fifteen dresses before she found one she liked.
try on Kıyafet denemek
“Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane kıyafet denedi.”
I tried out four cars before I could find one that pleased me.
try out denemek
“İstediğim arabayı bulana kadar dört tane araba denedim.”
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan)
ayrılamaz :"Who will look after my estate when I'm gone" "Ben yokken evime kim bakacak?"
Fiil Anlam Örnek
The teacher called on students in the back row.
(Öğretmen arka sıradaki öğrencilerin isimlerini ezbere
call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek
söyledi.)
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler de üç kısım göreceksiniz : "My brother dropped out of school before he could graduate." “
Erkek kardeşim mezun olamadan okulu bıraktı.”
Fiil Anlam Örnek
I was talking to Mom on the phone when the operator broke
in on our call.
break in on Bir sohbeti bölmek
“Operatör konuşmamızı kestiği zaman telefonda annemle
konuşuyordum.”
After our month-long trip, it was time to catch up with the
neighbors and the news around town.
catch up with Yakın olmak
“Aylar süren yolculuğumuzdan sonra, komşulara ve kasaba
çevresine yakın olup onlardan haber almanın vakti gelmişti.”
The boys promised to check up on the condition of the
summer house from time to time.
check up on İncelemek, kontrol etmek
“Çocuklar yazlığa zaman, zaman bakmak için söz verdiler.”
After years of giving nothing, the old parishioner was able to
come up with a thousand-dollar donation.
come up with Bağışta bulunmak
“Eski kilise cemiyeti üyesi bin dolarlık bir bağış yaptı. Yıllardır
hiçbir bağışta bulunmamıştı.”
We tried to cut down on the money we were spending on
cut down on Kesmek, azaltmak entertainment.
“Eğlenceye harcadığımız parayı azaltmaya çalıştık.”
Janik cheated on the exam and then tried to get away with it.
get away with Bir işten sıyrılmak
“Janik sınavda kopya çektiği halde bu işten sıyrılmaya
çalıştı.”
The citizens tried to get rid of their corrupt mayor in the
recent election.
get rid of kurtulmak
“Vatandaşlar son seçimlerde fırsatçı belediye başkanından
kurtulmaya çalıştı.”
When will you ever get through with that program?
get through with bitirmek
“Bu programı ne zaman bitiriceksin?”
keep up with Geri kalmamak It's hard to keep up with the Joneses when you lose your job!
I always look forward to the beginning of a new semester.
look forward to Dört gözle beklemek
“Yeni sömestrin başlamasını her zaman dört gözle beklerim.”
It's typical of a jingoistic country that the citizens look down
look down on Hor görmek, küçümsemek on their geographical neighbors.
Komşularını, tipik ırkçı ülke vatandaşları küçümserler.
We were going to look in on my brother-in-law, but he wasn't
look in on Birini ziyaret etmek home.
“Kayınbiraderimi ziyaret edecektik ama evde yoktu.”
Good instructors will look out for early signs of failure in their
students
look out for Önce davranmak, tahmin etmek
“İyi eğitimciler öğrencilerinin yapacakları hataları önceden
görürler.”
First-graders really look up to their teachers.
look up to Saygı göstermek
“Eski nesil, öğretmenlerine gerçekten saygı gösterirler.”
Make sure of the student's identity before you let him into the
classroom.
make sure of Doğrulamak, emin olmak
“Öğrencilerinizi sınıfa almadan önce, kimliklerinin doğru
olduğundan emin olun.”
The teacher had to put up with a great deal of nonsense from
the new students.
put up with Hoşgörü göstermek
“Öğretmen yeni öğrencilerin bütün saçmalıklarını hoş görmek
zorunda kaldı.”
The runners ran out of energy before the end of the race.
run out of tükenmek
“Koşucuların dirençleri, yarışın sonuna gelmeden tükenmişti.”
My oldest sister took care of us younger children after Mom
died.
take care of İlgilenmek, sorumlu olmak
“Ablam, annem öldükten sonra bize, daha küçük çocuklara
baktı.”
The star player talked back to the coach and was thrown off
talk back to Kaba bir şekilde cevap vermek
the team.
I often think back on my childhood with great pleasure.
think back on Yad etmek, anmak
“Çocukluğumu sık, sık büyük bir mutlulukla anarım.”
Her husband walked out on her and their three children.
walk out on Terk etmek, başından atmak
“Kocası onu ve üç çocuğunu terketti.”
Intransitive (Geçişsiz) Phrasal Verbs
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can never really go back again." “Evden bir kez
ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.”
Fiil Anlam Örnek
That old Jeep had a tendency to break down just when I
break down bozulmak needed it the most.
“Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda bozuldu.”
Popular songs seem to catch on in California first and then
spread eastward.
catch on tutmak
“Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra doğuya
doğru yayılır.”
Father promised that we would never come back to this
horrible place.
come back Geri dönmek
“Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize söz
verdi.”
They tried to come in through the back door, but it was
come in girmek locked.
“Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.”
He was hit on the head very hard, but after several minutes,
he started to come to again.
come to Şuuru yerine gelmek
“Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra bilinci
yerine gelmeye başladı.”
The children promised to come over, but they never do.
come over Ziyaret etmek “Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç
gelmiyorlar.”
We used to just drop by, but they were never home, so we
stopped doing that.
drop by Habersiz ziyaret etmek
“Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde bulamazdık
bu yüzden artık gitmiyoruz.”
When we visited Paris, we loved eating out in the sidewalk
cafes.
eat out Yemek için dışarıya çıkmak
“Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek yemeye
bayılırdık.”
Uncle Heine didn't have much money, but he always seemed
to get by without borrowing money from relatives.
yanında,üstelik,-den
as to e dair, -ile ilgili in prospect of varsayımıyla over and above ayrı olarak, -den başka.
as yet şimdiye kadar, henüz in reference to e dair, -e ilişkin,nazaran pursuant to .-e göre.-e uygun olarak
. -den tutun da, -den -e
aside from dışında, -den başka in regard to .-e gelince. -e göre ranging from uzanan
astern of .-den arkaya,arkada in relation to hakkında. - e ilişkin olarak rather than funduszeue.info ziyade
at least en azından, hiç olmazsa in respect of dair,hakkında,hususunda regardless of e bakılmaksızın
at odd arası açık olmak in response to e karşılık olarak related to ile ilgili
at once hemen,bir kerede in revenge for öç almak için repugnant to e zıt, -e karşıt.
at the back arkasında in search of peşinde, -i araştırmak için short of den başka,haricinde
at the behest of emriyle, emri üzerine in sight of gözü önünde similar to e benzer
at the bidding of nın emrinde in spite of e rağmen…- e karşın so as to funduszeue.info için
at the expense of hesabına, pahasına in support of desteklemek için. Yararına subject to tabi
at the expensive of pahasına in terms of ..e dayanarak, açısından,-e göre subsequent to arkasından, -den sonra
.-in insafına (kalmış), -in
at the mercy of elinde. in the absence of yokluğunda such as örneğin, gibi
at the top of tepesinde in the act of halinde,halde tantamount to ile aynı.farksız
bakımında,bakımı
at the whim of nın ellerinde in the care of altında,sorumlulugunda thanks to ın sayesinde
at variance with ile funduszeue.infof içinde in the case of durumunda,halinde the number of ..ın sayısı
back to geri in the cause of nedeniyle,uğruna the same As aynı
based on nedeniyle, -e dayanarak in the company of yanında the yoke of nın boyunduruğında
yoluyla,vasıtasıyla,
because of den dolayı,yüzünden in the context of bağlamında through başından sonuna kadar
but for olmasa,olmasaydı in the course of sırasında, esnasında. through the agency of vasıtasıyla,aracılıgıyla
but that . -nın dışında in the employ of maiyetinde to the detriment of funduszeue.infoına
hariç tutarak. dışında
by dint of in sayesinde. in the event of ın durumunda to the exclusion of bırakarak
by means of vasıtasıyla,aracıyla in the eyes of gözünde,nazarında up to ..e kadar
by the side of yanı başında in the face of karşısında vis-a-vis ile karşılaştırınca
.-den dolayı, nedeniyle, hangisi ise:hangi
by virtue of yüzünden. in the field of alanında,sahasında whichever-whichsoever ise:
boyunduruğu altında olmak,
care of eliyle: vasıtası ile in the grip of kontrolünde with a feeling of .-nın hissiyle
dolaylarında, takriben,
circa aşağı yukarı. in the hope of ümidiyle, umuduyla with a view to funduszeue.info amacıyla
close to başucunda, -e yakın in the interest of menfaatine, in yararına with exception of istisnasıyla
compared with ile karşılaştırılırsa in the manner of yolunda with reference to funduszeue.info ilgili, -e ilişkin olarak
e
funduszeue.infonda,ile
contrary to ın aksine in the matter of hakkında, hususunda,konusunda with regard to ilgili
den dolayı, nedeniyle,
due to yüzünden. in the name of adına, namına, yerine. with respect to funduszeue.info ilgili, -e göre
except for istisna in the order of mertebesinde / düzeyinde with the aid of ..ın yardımıyla
excluding hariç in the presence of .. -in huzurunda,, karşısında with the contributions of katkılarıyla
istisnasıyla, hariç olmak
far from şöyle dursun,hiç in the rear of gerisinde With the exception of üzere
for example örneğin in the region of -e bölgesinde with the help of ın yardımıyla
for instance örneğin in the setting of Ortamında with the intent of amacıyla
birinin onuruna, birinin
for the honour of şerefine in the throes of eşiğinde, ile mücadele eden with the object of itirazıyla, amacıyla
yüzü suyu hürmetine,
for the sake of uğruna in the wake of ardından, peşinde with the purpose of amacıyla,maksadıyla
from over . -den in the way of gibi, açısından,bakımından with the view niyetiyle
identical to ile aynı in the words of 'nın deyişiyle with the view of niyetiyle,maksadıyla
in belirtisi olarak, in işareti ya da
in a series of silsilesinde in token of izni olarak within an ace of az kalsın, neredeyse:
kapsamında,
in accordance with ..e paralel olarak in trust gözetiminde within the scope of çerçevesinde
in addition to e ilaveten
Conjunction
word meaning word meaning word meaning
according as .-dikçe, tıpkı ,,-diği gibi except haricinde,dışında on the contrary aksine
on the grounds
accordingly bu doğrultuda,buna göre except if . -mesinin dışında that e dayanarak
actually aslında, gerçekten for fear that korkusu ile on the other hand öte yandan
additionally ek olarak ,ayrıca for that reason that işte bu sebepten ötürü on the pretext that bahanesiyle
after den sonra, ardından for the reason that sebebiyle once bir zamanlar,bir kere,-ir -mez
mesinden sonra.-den one would think
after which sonra from which oradan , -den that güya
bundan başka, ayrıca. one would wish
afterwards ardından furthermore that gönül ister ki
de
Albeit olsa:gerçi,hernekadar,isede given that tahminen, farz edelim ki only if tek şartla
also ayrıca,hemde -de, -da hence bu yüzden or veya, ya da, aksi takdirde
although yet her ne kadar olsa da however ancak,fakat,her nasılsa or else aksi takdirde
although/though ….-e rağmen/rağmen however much ne kadar olursa olsun otherwise aksi takdirde
and so ve böylece, bu nedenle if eğer, -se/sa provided that koşuluyla,şartıyla
and so forth ve bunun gibi if ever şayet,nadiren,belkide hiç providing koşuluyla,şartıyla
hal böyleyken, böyle
and yet olmakla beraber if only keşke providing that koşuluyla,şartıyla,-se
dığı için, çünkü, -
as -iken, gibi,olarak İf So öyleyse similarly benzer şekilde
dığı için, çünkü, -den
as a consequence sonuç olarak in a way bir bakıma since beri,Mademki
as a matter of fact aslında, gerçekte in addition ek olarak ,ayrıca so bu yüzden,yani,çok,böylece
as a result sonuç olarak in contrast aksine so long as dığı sürece,şartıyla
as and when ne zaman in fact aslında, gerçekten so much as ne kadar çok olursa,bile
as far as kadar in order for için, teminen so much so that hatta o kadar ki,zaten, öyle ki
as if mış gibi,sanki in order that …-sın diye,bu sırada so that mek için,diye,böylece
as long as dığı sürece,şartıyla in so far as e kadar. so that not . -memesi için, -mesin diye
as much as kadar In spite of the fact that karşı,gerçeğine rağmen still yine de,hala
varsayalım ki, öne süren,
as so .-dikçe in such a manner that şfunduszeue.info suggesting that gösteren
as soon as yapar yapmaz in such a way that şekilde, şöyle ki, şekilde suppose that varsayki,eğerki
yüzünden, -den dolayı; çünkü;
as such öyle/şöyle/böyle/gibi in that mademki.şu bakımdan ki that is yani
as though mış gibi,sanki in the belief that inancıyla,diye that is why bu yüzden
o zaman, öyleyse,
because …-dığı için, çünkü in the expectation that ümidiyle, beklentisiyle then ondan sonra
before den önce,önce in the hope that ümidiyle thereby öylece, onunla ilgili
being that çünkü,-den beri in the meantime bu arada, bu süre içinde therefore bu yüzden
ondan,funduszeue.info nedenle , bu
besides den başka , ayrıca,üstelik in the way şeklinde, engelleyen thereof yüzden
but fakat, ama, ancak in the way that şeklinde,gibi thus böylece,bu nedenle
by all means elbette, kuşkusuz in view of the fact göz önünde bulundurarak unless mezse, mazsa,olmadıkça
by no means hiçbir şekilde in view of the fact that göz önünde bulundurarak until/TİLL e kadar
bundan başka, ayrıca.
by now şuanda kadar,şimdiye kadar in which case o durumda,,, ki o durumda what is more
dığı zaman, -dığı ….-diğine göre,-diği
by the time zamana kadar inasmuch as derecede/kadar. whatsoever herhangi ,her ne,hangi
by the way bu arada,bu vesile ile indeed gerçekten,aslında when dığı zaman,iken,ne zaman
by then o zamana kadar insofar as .-diği derecede/kadar. whereas …dığı için ,oysa,halbuki
by way of yolu ile, -den. insomuch that o kadar ki. whereby vasıtasıyla. Sayesinde
by which vasıtasıyla,ki içinde instead yerine wherein neyin içinde,neyin içine, ki içinde
consequently sonuç olarak,bu nedenle just as tıpkı, tam o anda whereon bunun üzerine, üstünde
conversely aksine,tersine just in case her ihtimale karşı, ne olur ne olmaz whereupon bunun üzerine,bundan sonra
despite the fact
that e rağmen lest mesin diye Whether olup olmadığını ,eğer
due to the fact that den dolayı likewise aynı biçimde, benzer şekilde Whether or olup olmadıgını
even after …-den sonra bile meanwhile bu arada Whether Or Not olsa da olmasa da
even then o zaman bile,buna rağmen nor ne, ne de would that keşke
even though e rağmen now that dığından,mademki yet fakat, ama, ancak
even when dığı zaman bile on condition that koşuluyla,şartıyla yet more hatta bundan daha fazla, hatta
Phrasal verbs
word meaning word meaning word meaning
geçmek,göre hareket etmek,
abide by e uymak, -e riayet etmek. go by kılavuz saymak ride out sağ salim çıkmak
account for hesap vermek, açıklamak go down inmek,(iş vb) batmak ride up yukarı çıkmak
act on etkilemek go down on oral seks yapmak rig out süslenip püslenmek
tercih etmek,dışarı
act out (rol) canlandırmak go for çıkmak,hoşlanmak rig up uyduruvermek
yaramazlık yapmak,gösteriş
act up yapmak. go in içeriye girmek,içeri girmek rile up sinirlendirmek
.. -den hoşlanmamaya
başfunduszeue.infoak. geçmek (bir
after math kötü sonuç,kötü yan etki go off olay belirli bir şekilde) roll on yuvarlanmak
kendini kaybetmek, kontrolü
all but hemen hemen,neredeyse go off on one kaybetmek roll out sunmak,ilk kez görücüye çıkarılmak
Devam etmek,Olmak, meydana
amp up güçlendirmek, arttırmak go on gelmek roll up sıvamak,toplanmak
arm up silahlanmak,elleri yukarı kaldırmak go on with . -e devam etmek roof over çatı yapmak
dışarıya çıkmak, modası
back down caymak, sözünden dönmek. go out geçmek,çıkmak root out kökünden sökmek, kökünü kazımak
Yeniden incelemek, gözden kandırmak. güvenlik çemberi
back off vazgeçmek, geri çekilmek go over geçirmek, karşı safa geçmek rope in oluşturmak
rope someone into
back out caymak, sözünden dönmek. go sour bozulmak, kötüye gitmek. Ekşimek something birini bir yere/olaya çekmek
desteklemek, doğrulamak,geri
back up sürmek, geri gitmek. go south kötüye gitmek,değeri düşmek rot out çürüyüp dökülmek
kurtarmak,kefaletle serbest yaşamak, geçirmek,
bail out bırakmak go through incelemek,tüketmek rough up hırpalamak, sert davranmak
gerçekleştirmek,planlanmış bir şeyi birdenbire saldırmak (fiilen), laf
ball up berbat etmek,rezil etmek go through with gerçekten yapmak round on atmak
yuvarlamak (sayı), toplamak
bang on bir şeye vurup durmak, tamamen go up çıkmak, yükselmek,kadar gitmek… round up (hayvanları/insanları)
.-e uygun olmak, -e uymak; -e
bang up mahvetmek, canına okumak: go with yakışmak. row over kürek çekerek geçip gitmek
bank on
something bir şeye bel bağlamak gobble up çabuk yiyip bitirmek, silip süpürmek rub off silip çıkarmak.
base on dayanmak, esas kabul etmek goof around avare avare dolaşmak rub out silip çıkarmak, sürtünmeyle çıkmak
gözardı etmek, önlemek,hükümsüz
bash in haşat etmek, parçalamak gouge out oymak, oyup çıkarmak rule out kılmak
bask in zevk almak grapple with ile boğuşmak rummage around arayıp taramak
aşagıya kosmak,dökülmek,kötüye
beam up ışınlamak grow up büyümek run down gitmek
bear away taşımak,götürmek grub out find by digging in the ground run in uğramak, eklemek
bear down on .. -e doğru gelmek/ilerlemek. gulp down bir şeyi yutuvermek. run into Karşılaşmak, rast gelmek
yönünü değiştirmek, kapıp
bear off götürmek gunk up yapıştırmak run off kaçmak,(matbaacılık ) basmak.
sinirden kudurtmak, küplere
bear on topa tutmak, ile ilgisi olmak hack off bindirmek run on devam etmek
bear out onaylamak, tasdik etmek hammer away kafa funduszeue.infoan çalışmak run out bitmek, tükenmek
bear with .-e sabır göstermek. hammer out ..e şekil vermek. run out of tüketmek, bitmek
beat back geri püskürtmek,yenmek hand down kuşaktan kuşağa devretmek run out on (birini) terketmek.
bardaktan boşanırcasına yağmak,
beat down bastırmak,azaltmak hand in vermek, teslim etmek. run over ezmek, taşmak, tüketmek
babadan oğula geçirmek, başkasına göz atmak, var olmak,
beat off kovmak, defetmek. hand on vermek run through tüketmek
beat up hırpalamak, fena halde pataklamak hand out dağıtmak, yazılı kağıdı dağıtmak run towards . - e doğru koşmak
become
someone's oyuncağı haline gelmek, oyuncağı
plaything olmak hand over vermek,teslim etmek,devretmek run up fırlamak, artmak
bed down yatıp uyumak hand up uzanmak,yetişmek run up to erişmek
beef up kuvvetlendirmek.,güçlendirmek hang about başıboş gezerek oyalanmak rush into akın etmek,dalmak
beg off özür dilemek hang around başıboş gezerek beklemek. rush out fırlamak,birden önüne çıkmak
çuvallara koymak/doldurmak,
belch out fışkırmak hang back geri durmak/beklemek sack something up yağma etmek
belly up batmak,iflas etmek hang on bağlı olmak,dayan,bekle save on tasarruf etmek
yüksek sesle şarkı söylemek,nakavt
belt out etmek hang out bir ortama takılmak, çamaşır asmak saw off kesmek,doğramak
dışarıya doğru
billow out tütmek/çıkmak,rüzgarla şişmek hang over üzerine çökmek,üstüne gelmek scab over kabuk bağlamak
asmak,telefonu
kapamak,kapatmak, için yanıp
bind off ilmik üstüne ilmik atmak hang up tutuşmak scent out iz sürmek
bitch about şikayet etmek happen across tesadüf etmek, rastlamak scoop out kepçe ile çıkarmak, çukur açmak
geçmişi yad etmek, eskiyi
bite off ısırmak, ısırıp koparmak hark back to anımsamak scoop up toplamak,kaldırmak
blow up Patlamak, havaya uçurmak head up başına geçmek, başına geçirilmek seek out araştırmak,aramak
blurt out ağzından kaçırmak, hear out sonuna kadar dinlemek. seep into içine sızmak
baskın yapmak, birdenbire ortaya
bob up çıkmak help out yardımda bulunmak. seep out sızmak
batağa saplanmak,bataklığa seethe with
bog down gömülmek hem in - hem about kuşatmak, içine almak, çevirmek. someone ile kaynaşmak/kaynaştırmak
özetlemek, kısa kesmek, hepsini satıp bitirmek, elden
boil down kaynayarak suyunu çekmek hew out yontarak şekil vermek. sell off çıkarmak.
book something kişisel çıkar için ele vermek,elden
up tüm yerleri rezerve etmek/ayırmak hide away saklamak; saklanmak. sell out çıkarmak
boot out işten atmak, kapı dışarı etmek hide out polisten saklanmak, gizlenmek send for çağırmak, getirtmek
sınır komşusu funduszeue.infoinde
border on olmak hike up yukarı çekmek send in içeri göfunduszeue.info, arz etmek.
bottle up bastırmak,gizlemek (hisler gibi) hinge on bağlı olmak, dayanmak send off yollamak.
durumu iyiye gitmek, kendini
bounce back toparlamak hit off keşfetmek,ortaya çıkarmak send out dışarı göndermek,yollamak
bow out çekilmek, emekliye ayrılmak hit on tesadüfen bulmak, birisine asılmak send someone over birini bir yere göndermek
sıkıştığı yerden çıkmamak, kutu
box in barajı yapmak,sıkışıp kalmak hitch up (pantolon) yukarı çekmek send up havaya atmak, hapse atmak
işi genişletmek,dallanıp
branch out budaklanmak hold accountable sorumlu tutmak serve out (cezasını/görevini) tamamlamak
break away kurtulmak,kaçmak,ayrılmak hold back zaptetmek, kendini tutmak set about başlamak, girişmek, koyulmak.
break down bozulmak hold dear (birine) düşkün olmak set alight tutuşturmak
kar ve zararı eşit olmak, ne kar ne
break even zarar etmek hold down (işi) iyi yürütmek, bastırmak set back ilerlemesine engel/mani olmak
zorla girmek,sözünü önermek, öne sürmek. uzun
break in kesmek,alıştırmak hold forth uzadıya konuşmak set down yazmak,
break in on Bir sohbeti bölmek hold in tutmak, zaptetmek. set foot ayak basmak
break in on
somebody's
conversation lafını kesmek hold off uzakta tutmak, yaklaştırmamak. set free serbest bırakmak, azat etmek.
ayrılmak, bırakmak,
sonlandırmak, koparmak,kopmak, başfunduszeue.infomak,meydana
break off ilişkiyi kesmek,birdenbire durmak hold on beklemek, tutmak set in gelmek
break out patlak vermek, kaçmak hold on to tutunmak set off yola çıkmak, yol açmak
break through engeli geçmek, aşmak hold onto tutmaya çalışmak Set Off, Out SEYAHATE BAŞLAMK, YOLA ÇIKMAK
ilişkiyi kesmek, ayrılmak
break up (sevdiğinden),ayırmak hold out ileri sürmek, ısrar etmek,uzatmak Set On ATAK
hold out on birinden funduszeue.info vermeyi
brim over taşmak (su vb) someone reddetmek set out yola çıkmak, başlamak,açıklamak
sebep olmak, neden ertelemek,süre dolmasına rağmen set someone
bring about olmak hold over görevine devam etmek straight birini hizaya getirmek
geciktirmek,havaya kurmak, düzenlemek,
bring along yanında getirmek. hold up kaldırmak,tutmak,soymak set up hazırlamak
devirmek, indirmek, eleştirilere göğüs germek,makul
bring down azaltmak hold water olmak. set upon üzerine saldırmak
tanıtmak, sunmak,
bring in kazandırmak, işe almak hold with ile aynı fikirde olmak. settle down yerleşmek, uslanmak
bring into getirmek hole up köşesine çekilmek,saklanmak settle in yerleştirmek, mesken tutmak
bring on geliştirmek, sebep olmak hone in on odaklanmak settle on e karar vermek.
bring out ortaya çıkarmak honk at someone birine korna çalmak settle up yoluna koymak, halletmek
ikna etmek,razı etmek, karşıya hook something
bring over geçirmek into something bir şeye bir şeye bağlamak shake down haraca bağlamak, para sızdırmak
çocuk yetiştirmek,
bring up bahsetmek, kusmak hook up ilişki kurmak, askıya asmak shake out silkip atmak
(biri) iyi bir yolda olmak; (iş v.b.) iyi
brush away fırçalayarak temizlemek/çıkarmak hook up with ile evlenmek,ile ilişki kurmak shape up gitmek:
hook up with
brush up tazelemek (bilgiyi) someone biriyle buluşmak/görüşüyor olmak shell out (para) vermek.
elde etmeye çalışmak (zam/terfi
buck for vb'ni) hop in (araba vb'ye) binmek shin up sarılarak tırmanmak
buck up neşelenmek hop on hop diye atlamak, üzerine binmek ship off bir yere göndermek,yollamak
buckle down ciddiyetle/gayretle çalışmak. hose down hortumla sulamak/süpürmek ship out yola çıfunduszeue.infoe gitmek.
buckle on toka ile tutturmak, iliştirmek hot up ısınmak,heyecanlanmak shoo away kışt diyerek kovmak
hover over (akbaba gibi) birisinin
budge up kenara kaymak someone tepesinde/tepesine dikilmek shoot off fırlamak,vurmak
bunch up birbirine kenetlenmek indulge in kendine bir şey yapma izni vermek: shuffle off (sorumluluk vb) üstünden atmak
anlaşmazlıkları ya da sorunları
çözmek,(pürüz, sorun v.b.'ni) birini birine saldırtmak,köpeği birine
burn down yanıp kül olmak iron out gidermek. sic on saldırtmak
(birinin) yanına yaklaşmak, (birine)
burn off yakıp kül etmek iron out something tüm sorunları çözmek sidle up to yanaşmak.
elekten geçirmek, inceleyerek
burn out funduszeue.infoıp yok etmek. jack in bırakmak, vazgeçmek sift through okumak
tamamen yanmak.,yakmak, yakıp kendi imzasıyla bir şeyi başkasına
burn up yok etmek. jack off mastürbasyon yapmak sign away devretmek
mektubu bitirmek, mektubu
burst in söyleyivermek,haykırmak jam up bir şeyi sıkıştırmak/tıkamak sign off noktalamak.
ekibe katılmak (sözleşmeli
bust out of (bir yerden) sıvışıp kaçmak. jazz up canlandırmak, hareketlendirmek. sign on olarak),imzalamak
.-e yağ çekmek, -i yağlamak, -e
butter up dalkavukluk etmek. jeer at ile alay etmek, ile eğlenmek. sign out imzalamak
otuz bir çekmek,masturbasyon kendi imzasıyla (bir şeyi) (başkasına)
button up iliklemek,düğmelemek jerk off yapmak. sign over devretmek.
buy off rüşvet vermek, rüşvet kabul etmek jibe with e uymak, ile uyuşmak. sign up kaydolmak, yazılmak.
buy out bütün hisselerini almak. jot down not almak/etmek simmer down kendine hakim olmak, sakinleşmek
call away çağırmak juice up ortamı renklendirmek, içki içmek sing out bülbül kesilmek, ötmek,şakımak
istemek, gerektirmek,
call for çağrıda bulunmak jump in . nın içine zıplamak single out birer birer almak,şeçmek
(yardımcı veya danışman olarak)
call in (birini) çağırmak. jump on çıkışmak, üzerine binmek sink in batmak
iptal etmek, sona
call off erdirmek, durdurmak jump out at üstüne zıplamak siphon off çekmek, almak.
call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek jump up zıplamak, atlamak sit in başında durmak,bakmak
call out to seslenmek jut out çıkık olmak, çıkıntı yapmak sit on alıp hiçbir şey yapmamak (bir şeyi)
birden devrilip düşfunduszeue.infoa katılmamak, dahil olmaktan
call upon başvurmak,ziyaret etmek keel over olmak. sit out kaçınmak
uzak durmak, uzak
cancel out etkisini yok etmek,iptal etmek keep away tutmak sit with someone biri ile kalmak
yapmak, gerçekleştirmek,
uygulamak,(birini/bir şeyi) dışarıya
carry out taşımak keep up yukarda tutmak slice up dilim dilim etmek, dilimlemek
(bir şeyin) sayesinde (bir işi) keep up with ayak uydurmak, hızına slick something
carry through yapmak veya başarmak: yetişmek down (saçını vb) düzleştirmek
cart away from dışarıya çıkarmak/götürmek kick around aylaklık etmek, oyalanmak slim down zayıflamak
kazanç sağlamak, yararlanmak, süzülmek, dikkati çekmeden
cash in paraya çevirmek kick off başlamak,girişmek slip away sessizce gitmek
cash in on çıkar sağlamak,faydalanmak kink up düğüm düğüm olmak slip by geçip gitmek,akıp gitmek (zaman)
bir kenara bırakmak, başından
cast aside savmak kit out temin etmek slip off çıkarmak,kaçmak
ıssız adada mahsur kalmak,
cast away başından savmak knock around boşa zaman harcamak, gezmek slip out dikkati çekmeden sessizce gitmek
cast off reddetmek knock down yumrukla yere devirmek. slip up yanılmak, hata yapmak
ilmek atmak, örgüde ilk ilmeği işi bırakmak, paydos etmek, tatil
cast on atmak knock off etmek.ölmek slog on zorlanmak, zorla yürümek
cast out toplumdan dışlamak, uzaklaştırmak knock on . -e vurmak, -i çalmak slow down yavaşlamak, sakinleşmek
anlamak, çakmak. moda olmak,
catch on tutmak. knock out nakavt etmek, oyun dısı etmek. smack into şiddetle çarpmak/bindirmek
meydana çıkarmak, kötü bir şey
catch out yaparken yakalamak knock over devirmek. smoke out ortaya çıkarmak
hızına yetişmek, hamile bıfunduszeue.infoıya vurup
catch up tamamlamak , konuşmak knock up uyandırmak. smooth down sakinleştirmek,düzeltmek
leach into bir şeyin içine işlemek, (bir şeyin çalmaya başlamak (müzisyenler),
check up on İncelemek, kontrol etmek something içine doğru) sızmak sound off hazırlık borusu çal! Komutu
cheese off yorgun düşmek, bezginlik duymak lead away saptırmak,alıp götürmek sound out ağzını aramak
bir şeye
chew out fırça atmak,azarlamak lead in girmek/girişmek/başlamak,giriş space out boşluk bırakmak, ara vermek
biriyle tartışmak/ağız dalaşına
chicken out korkup vazgeçmek lead on yutturmak,inandırmak spar with someone girmek
bir şeyden yavaş yavaş bir parçacığı kusmak, şiddetli bir şekilde
chip away koparmak, küçük parçalara ayrılmak lead up to zemin hazırlamak,yol açmak spew out fışkırtmak,çıkartmak
bir şeyden kopup fırlamak, ayrı bir
chip in para vermek, lafa girmek lead with someone (maça/oyuna) bir şey ile başlamak spin off birim haline getirmek
chop up doğramak leak out dışarı sızmak (sır), sızdırmak spin on üzerinde dönmek
chop down budamak,kesip düşürmek. lean in yüklen, omuz ver spit out tükürmek,söylemek
chuck away çöpe funduszeue.infoşa harcamak lean over üzerine eğilmek, abanmak sponge up beleşe konmak
birden önüne çıkmak, pat diye spout off about bir şey hakkında böbürlenerek
churn out seri üretim yapmak leap out önüne çıkmak something konuşmak
tek bir kelime etmemek,sesini
clam up çıkarmamak leave off .-den vazgeçmek, -i bırakmak. sprawl out serilmek, uzatmak
dışarda tutmak, birdenbire meydana
Clean Out temizlemek,soymak leave out katmamak,atlamak spring up gelmek,türemek
clear off sıvışmak, tüymek. leave over ertelemek spring on pat diye söyleyivermek
clear out boşaltmak,sıvışmak, tüymek. leave up başkasına bırakmak spruce up çeki düzen vermek,şık giyindirmek
sırrı ifşa etmek,sırrı başkasına birini teşvik etmek.
Clear Up çözmek,halletmek,temizlemek let on söylemek spur on Cesaretlendirmek
come about doğmak,meydana gelmek lie down yatmak, uzanmak. stake out belirlemek, kazıklarla belirlemek
come along with birisiyle gitmek/gelmek lie-in geç saate kadar yatmak Stand by beklemek; hazır beklemek.
come in on yer almak,katılmak line up with sıraya dizmek stand up ayaga kalkmak,dayanmak,dikilmek
mirasa konmak, bağlamak, birleştirmek; bağlanmak,
come into girmek, katılmak. link up birleşmek. start by (söyleyerek/yaparak vb) başlamak
come off kopmak,açığa çıkmak live by ile yaşamak, geçinmek start in başlamak,atılmak
start in on
someone or bir şey yada biriyle uğraşmaya
come on sahneye çıkmak. live down unutturmak somethink başlamak
kıt kanaat geçinmek, geçimini
Come Out çıkmak, görünmek, gözükmek. live off sağlamak start off hareket etmek,başlamak
geçimini sürdürmek,yaşamını ilgilenmek (hobi vb), başlangıç
come out right doğru çıkmak live on idame ettirmek start on yapmak
start out with
come over başına gelmek,olmak,Ziyaret etmek live out sonuna kadar yaşamak. someone (bir çalışmaya vb) biri ile başlamak
cook up tezgahlamak,uydurmak log in sisteme oturum açmak, -e girmek stay put yerinden kımıldamamak
(bir duygu/his) yavaş yavaş
cool down sakinleşmek log on e girmek,baglanmak steal over someone sarmak/bürümek
steal up on
cool off serinlemek,sakinleşmek look after bakmak (ilgilenmek) someone birine sessizce/sinsice yaklaşmak
özgürlüğünü sınırlamak, kapamak
coop up (bir şeyi kapamak) look away yüzünü yana çevirmek steep in . -e batmak
coop up in look away from
something hapsetmek, tıkmak someone (birinden) bakışlarını çevirmek steer into yöneltmek
inmek,istifa etmek; emekliye
cope with başa çıkmak look back on arkasına/geriye dönüp bakmak step down ayrılmak.
güvenlik çemberi oluşturmak, hor görmek, tepeden step into
cordon off kordon altında almak look down on bakmak something burnunu funduszeue.info şeye karışmak
cotton on farkına varmak, kavramak look for aramak step off . -den inmek,adımlamak
cough up zorla söylemek, zoraki anlatmak Look Forward To Dört gözle beklemek step out çıkmak,dışarı çıkmak
count for
something bir değeri/önemi olmak,para etmek look in on kısa bir ziyaret yapmak. step over yürüyerek üzerinden geçmek
look in on (süreci) hızlandırmak, terfi ettirmek;
count on güvenmek, bel baglamak somebody birini ziyaret etmek step up terfi etmek.
count out birer birer saymak look into incelemek, araştırmak,içine bakmak stew over .. -in yüzünden telaşa düşmek
cover up gizlemek; örtbas etmek. look on seyirci kalmak,izlemek stick in sokmak, batırmak
cram up ineklemek look up to hayranlık duymak, saygı duymak stop off (bir yerde) durmak; mola vermek.
kalitesine bakmaksızın çok sayıda
crank out üretmek look upon bakmak,olarak görmek storm out hiddetle ayrılmak
to keep someone informed of what
crank up hareket ettirmek. loop in is happening stow away kaçak yolculuk yapmak
mermi yağdırmak, kurşun
crap out mortoyu çekmek,bozulmak,ölmek loose off yağdırmak strap someone in birini kayışla bağlamak
crash in on üzerine yıkılmak loosen up açmak, gevşetmek stress out aşırı strese girmek
crash with
someone birisinin evinde kalmak lop off kesmek,kesip atmak stretch away (boylu boyunca) uzanmak
crawl out sürünerek çıkmak lose out kaybetmek,kaybolmak stretch out uzatmak,germek
creep out gizlice çıkmak/sıvışmak lumber off hantal hantal gitmek/ilerlemek strike down devirmek
birdenbire oluşmak, ortaya çıkmak,
crop up doğmak, çıkmak. lurk around\about gizli gizli dolaşmak. strike off uçurmak, kesip koparmak
karalamak, silmek, üstünü çizerek bir işyerini başarılı bir şekilde idare çalmaya başlamak,söylemeye
cross out iptal etmek. make a go of etmek, başarılı olmak strike up başlamak
crow about birşey hakkında böbürlenmek make do with ile yetinmek string out .-i ipe asmak. Dizilmek
kalabagını yararak ilerlemek,itiş
crowd in kakış ilerlemek make down fiyatını düşürmek string up birini ipe çekmek.
e doğru gitmek, e neden
cull out seçip ayırmak/almak make for olmak, sağlamak strip off soymak,çıkarmak
karşı gelmek, üstün olmak,
cut across kestirmeden gitmek make off kapkaç yapmak struggle on uğraşmak
oluşturmak, uydurmak(hikaye vs
gayrete gelmek, bağlarını yalan)
cut loose koparmak,kelepçelerini çözmek make up makyaj yapmak stumble over dengesini kaybetmek, sendelemek
kesmek, kapatmak,
cut off durdurmak make up for telafi etmek suck in içine çekmek, emmek
cut out kesip çıkarmak, bırakmak make up with gönlünü almak, ile arayı düzeltmek suck up emmek,içine çekmek,yagcılık etmek
cut out for (bir şey için) biçilmiş kaftan olmak map out ayrıntılarıyla planlamak sum up özetlemek
cut through (boylu boyunca) kesmek, birdenbire içini kaplamak (bir his vb),
something anlaşılmasını kolaylaştırmak mark out seçip ayırmak.sınırlarını çizmek. surge up şiddetle yükselmek (dalga)
cut up parça parça kesmek, doğramak. mark up fiyatları yükseltmek suss out kontrol etmek, çözüm üretmek
ile sarmalamak
dash down acele ile yazmak, karalamak marry off evlendirmek,baş göz etmek swathe in (sargı/giysi/örtü/kumaş)
dawn on kafasına dank etmek, anlamaya istenilen ölçülere göre/uygun terleyerek atlatmak, endişeyle
somebody başlamak measure up olmak. sweat out beklemek
deal in ticareti yapmak. measure up to kadar iyi olmak: sweep away alıp götürmek,silip süpürmek
(Geçmiş)
Present
(Şimdiki)
Future
(Gelecek)
CAN/ Be able to
CAN/ Be able to
Could
MAY
Might
Should/Ought to:
Would
Would
Have/get+object+past participle
Make+object+bare infinitive
Let+object+bare infinitive
If + PAST PERFECT + WOULD+
HAVE+ V3
WOULD+ HAVE+ V3
Must have+V3
should/ought to have+V3
can't have+V3
may have+V3
could have+V3
Might have+V3
Needn’t have+V3
İngilizce Zamanlar (Tensler)
► Must: ...meli, ...malı: (Must'ta zorunluluk söyleyen kişiyle ilgilidir. Dışarıdan herhangi b
yoktur.)
► Have to: zorunda olmak
Bu çeşit cümleler, geniş zaman cümlesinde, özne ile fiil arasına must yardımcı fiili getirilere
kurulurlar.
Have to ve must’ın geçmiş zaman biçimidir. Tüm özneler için aynıdır. Eylemin yalın durum
Soru ve olumsuz yapılırken did kullanılır ve had to, have to’ya dönüştürülür.
..ecekti
I will go. Ben gideceğim.
I would go. Ben gidecektim
İngilizce Zamanlar (Tensler)
would'un tek başına kullanımı ''used to '' ile aynıdır.would kendisinden sonra gelen fiile
''……-erdi'' anlamını verir.Geçmişte yaptıgımız fiileri özne +would+ fiil ile kurabiliriz
Bu yapıda, have ve get fiillerinden sonra söz konusu nesne ve ardından gerekli fiilin past p
hali getirilir. Cümlede işi yapan kişiye yer verilmez. Have ve get fiilleri, cümle hangi zaman
göre çekilmeli, cümlenin past participle kısmı sabit kalmalıdır:
Birisine bir işi zorlayarak yaptırmak. Bunda neden-sonuç ilişkisi çok barizdir.
izin vermek, müsaade etmek, salmak anlamına gelir. Birisine bir şey yapması için izin verm
Bu yapı, bilhassa şartlı cümleciklerde kullanılır ve geçmişte ancak şarta bağlı olarak “yapılır
manasında kullanılır.
would have+V3 (yapılırdı )
would not have+V3 (yapılmazdı )
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani “
ihtimalle öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için kullanırız
(-mış olmalı)
Must have+V3
Must not have+V3 (-memiş olmalı)
Cümleye kattığı anlam: gerekli veya olumlu bir durum vardı ama olmadı ya da gerçekleşme
Geçmişte yapılan bir hata veya pişmanlıklardan bahsetmek için bu yapı sıklıkla kullanılır.
should/ought to have+V3 : (-malıydı)
shouldn’t have+V3 (-mamalıydı)
İngilizce Zamanlar (Tensler)
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olmadığından neredeyse emin olduğumuzda kullanırız. Yani
ihtimalle öyle olmamıştır” dediğimiz durumlar için kullanırız.
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “bel
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.
Bir durumun gerçekleşmesi ihtimali vardı ama olmadı, gerçekleşmedi demek için kullanırız
could have+V3 (-ebilirdi)
couldn’t have+V3 (-mış olamaz)
Bu yapıyı geçmişteki bir şeyin olduğundan daha az emin olduğumuzda kullanırız. Yani “bel
ihtimal öyle olmuştur” dediğimiz durumlar için uygundur.
Bu yapıyı geçmişte yapılan bir şeyin gerekli olmadığı ama gerçekleştiği durumlarda kullanı
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
We live in Istanbul.
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
The baby will be sleeping in the afternoon.
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Ayşe can speak English.
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Örnek cümle
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Bebek öğleden sonra uyuyor olacak. I
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Ayşe İngilizce konuşabilir. Ayşe
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Türkçesi Özne
Yere düşebilirdi he
Türkçesi Özne
A member of his
Aileden biri onu öldürmüş olabilir
family
Türkçesi Özne
was going
had written
Fiil Tümleç
eat an apple.
Yardımcı fiil Fiil + ing takısı
am going
have studied
will stay
was going to
may be late
must go to
Yardımcı fiil Fiil
Had to pay
might be late
should apply
would be here
Yardımcı fiil Fiil
would call
Made my students
Olumsuz
Ben ambulans çağırdım. I
Tümleç Türkçesi
Past continuous
tense olumsuz
to the office. Ben ofise gidiyordum. cümleler,
Tümleç Türkçesi
Past perfect
tense olumsuz
cümleler
a poem. Ben bir şiir yazmıştım.
Türkçesi Özne
Present
continuous
tense olumsuz
to Bristol. Ben Bristol'a gidiyorum. cümleler
Tümleç Türkçesi
Present perfect
tense olumsuz
English. Ben İngilizce çalıştım. cümleler
Tümleç Türkçesi
Present perfect
continous tense
Ben 2 haftadan beri Avrupa'yı olumsuz
to Europe for 2 weeks. cümleler,
gezmekteyim.
Tümleç Türkçesi
Future tense
olumsuz
cümleler
in the hotel. Ben otelde kalacağım.
Tümleç Türkçesi
Future
continuouns
Future
continuouns
tense olumsuz
for her. Ben onu bekliyor olacağım. cümleler
Tümleç Türkçesi
Future perfect
tense olumsuz
home. Ben eve dönmüş olacağım. cümleler
Tümleç Türkçesi
Future Perfect
Continuous
Ben yarın bahçede çalışmakta Tense cümleler
in the garden.
olacağım.
Mr Smith ile
meet Mr Smith
buluşacaktım.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
by the five o'clock Saat beşe kadar oraya dönebilirdik.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
tonight O, bu gece geç kalabilir.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
school ben okula gitmeliyim
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
a fine Ceza ödemek zorunda kaldım.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
that night O, o gece geç kalabilir.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
for that job Bu işe başvurmalısın.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
at five o’clock O, saat beşte burada olacaktı.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
my parents every Sunday Anne-babamı her Pazar arardım.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
yesterday. Dün saçını boyattı.
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
Öğrencilerimi sınıfa zamanında
come to class in time
getirttim
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
Babam geçen gün bana arabasını
the other day.
kullandırdı./kullanmama izin verdi.
Özne Yardımcı fiil Fiil'in 3, hali
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
by 6 altıya kadar gelmiş olacaktı
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
You Seni görmüş olmalı
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
the job İşi kabul etmeliydi
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
her husband by mistake Yanlışlıkla kocasını öldürebilir
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
down Yere düşebilirdi
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
him Aileden biri onu öldürmüş olabilir
Tümleç Türkçesi
olumsuz şekli
Yardımcı fiil olumsuz şekli Fiil 1.Şekli
I hadn’t been
I am not
Özne
I couldn’t
I may not
we mustn't
Özne Yardımcı fiil olumsuzu
I didn't Have to
you shouldn't
ayşe wouldn't
Özne Yardımcı fiil olumsuzu
I would not
I could' t Make
he can’t have
reading a novel.
Türkçesi
seen a kangaroo.
wearing a coat.
Fiil Tümleç
wasn't going to
Tümleç Türkçesi
a tree Ben ağaca çıkamam.
Fiil Tümleç
Fiil Tümleç
go to the party
Fiil Tümleç
talk about it
Fiil Tümleç
pay a fine
Fiil Tümleç
Fiil Tümleç
Fiil Tümleç
leave me
Fiil Tümleç
Fiil Tümleç
Fiil Tümleç
olumsuz şekli
If my mum
arrived by 6
seen You
committed suicide
fallen down
killed him
Fiil'in 3. hali Tümleç
soru cümleleri
Did I
Do I drink
Yardımcı fiil Özne
Past continuous
tense, ingilizce
belirsiz geçmiş
zaman soru
cümleleri
Ben hiç kanguru görmedim. Have
Present perfect
continous tense
Ben mont giymemekteyim. soru cümleleri Have
Future Perfect
Türkçesi Continuouns Tense Yardımcı fiil
(İngilizce gelecek
zamanda
devamlılık) soru
cümleleri
Ben yarın bir kitap okumakta
Will
olmayacağım.
Mr Smith ile
meet Mr Smith
buluşmayacaktım.
soru şekli
soru şekli
Can you
soru şekli
Ben iyi dans edemezdim. Could
soru şekli
Partiye gitmeyebilirim may
soru şekli
Bunun hakkında konuşmamalıyız must
Türkçesi Yardımcı fiil
soru şekli
Ceza ödemek zorunda kalmadım. Did
soru şekli
Annem mutlu olmayabilir might
soru şekli
Ayşe beni terk etmeyecekti. would
Türkçesi Yardımcı fiil
soru şekli
Anne-babamı her Pazar aramazdım. would
soru şekli
Dün saçını boyatmadı had/got
soru şekli
Öğrencilerimi sınıfa zamanında
did
getirtemedim
soru şekli
Babam geçen gün bana arabasını
kullanmasına izin vermezdi Did
./kullanmama izin vermedi
Yardımcı fiil Fiil Özne
soru şekli
altıya kadar gelmiş olmayacaktı
soru şekli
Seni görmemiş olmalı
soru şekli
İşi kabul etmemeliydi should
Türkçesi Yardımcı fiil
soru şekli
İntihar etmiş olamaz can’t have
soru şekli
Yanlışlıkla kocasını öldürmemiş
might
olabilir
soru şekli
Yere düşmüş olamaz could have
soru şekli
Aileden biri onu öldürmemiş olabilir might have
Türkçesi Yardımcı fiil
soru şekli
Bulaşığı yıkaman gerekmezdi
Fiil 1.Şekli Tümleç Türkçesi
I been reading
Tümleç Türkçesi
I drink water?
I have to pay
I study english ?
he committed suicide
he fallen down
A member of
killed him
his family
özne Fiil'in 3. hali Tümleç
Soru kelimesi
Soru kelimesi
Türkçesi
Tümleç Türkçesi
What do
Soru kelimesi
Türkçesi
Türkçesi
Present perfect continuous
tense, ingilizce geçmiş ve
şimdiki zamanda devamlılık
Ben film izlemekte miyim? soru zarflı cümleler
Türkçesi
Türkçesi
Future continuouns tense,
İngilizce sürekli gelecek
zaman soru zarflı cümleler,
Future continuouns tense,
İngilizce sürekli gelecek
zaman soru zarflı cümleler,
Ben okyanusta yüzüyor olacak mıyım?
Tümleç Türkçesi
going to Fiil
going to Buy
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Türkçesi
Tümleç Türkçesi
Ben bu ayakkabıları
These shoes
satın alacakmıydım?
Türkçesi
Ne yaptınız?
Türkçesi
Ne bekliyordunuz?
Açıklama
Siz ne yapıyorsunuz?
been wearing
Fiil
do
have+fiilin 3.şekli
have eaten
Açıklama
today
Tümleç
at home?
Türkçesi
Ne yemek yapıyor olacaksınız?
Tümleç
Bugün ne giymektesin?
Türkçesi
Evde ne yapacaksın?
Türkçesi
Nesne, phrasal verbs ‘ den sonra gelebilir, veya cümleyi iki kısma ayırabilir.
· You have to do this paint job over. (Bu boyamayı tekrar yapman gerekir.)
Aşağıdaki Phrasal verbs’lerin nesnesi zamir olduğunda, bu iki kısmın ayrılması gerekir
I read over the homework, but couldn't make any sense of it.
read over Dikkatli okumak
“Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey anlamadım.”
My wife set up the living room exactly the way she wanted it.
She set it up.
set up Düzenlemek, kurmak
She tried on fifteen dresses before she found one she liked.
try on Kıyafet denemek
“Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane kıyafet denedi.”
I tried out four cars before I could find one that pleased me.
try out denemek
“İstediğim arabayı bulana kadar dört tane araba denedim.”
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan)
ayrılamaz :"Who will look after my estate when I'm gone" "Ben yokken evime kim bakacak?"
Fiil Anlam Örnek
The teacher called on students in the back row.
(Öğretmen arka sıradaki öğrencilerin isimlerini ezbere
call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek
söyledi.)
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler de üç kısım göreceksiniz : "My brother dropped out of school before he could graduate." “
Erkek kardeşim mezun olamadan okulu bıraktı.”
Fiil Anlam Örnek
I was talking to Mom on the phone when the operator broke
in on our call.
break in on Bir sohbeti bölmek
“Operatör konuşmamızı kestiği zaman telefonda annemle
konuşuyordum.”
After our month-long trip, it was time to catch up with the
neighbors and the news around town.
catch up with Yakın olmak
“Aylar süren yolculuğumuzdan sonra, komşulara ve kasaba
çevresine yakın olup onlardan haber almanın vakti gelmişti.”
The boys promised to check up on the condition of the
summer house from time to time.
check up on İncelemek, kontrol etmek
“Çocuklar yazlığa zaman, zaman bakmak için söz verdiler.”
After years of giving nothing, the old parishioner was able to
come up with a thousand-dollar donation.
come up with Bağışta bulunmak
“Eski kilise cemiyeti üyesi bin dolarlık bir bağış yaptı. Yıllardır
hiçbir bağışta bulunmamıştı.”
We tried to cut down on the money we were spending on
cut down on Kesmek, azaltmak entertainment.
“Eğlenceye harcadığımız parayı azaltmaya çalıştık.”
Janik cheated on the exam and then tried to get away with it.
get away with Bir işten sıyrılmak
“Janik sınavda kopya çektiği halde bu işten sıyrılmaya
çalıştı.”
The citizens tried to get rid of their corrupt mayor in the
recent election.
get rid of kurtulmak
“Vatandaşlar son seçimlerde fırsatçı belediye başkanından
kurtulmaya çalıştı.”
When will you ever get through with that program?
get through with bitirmek
“Bu programı ne zaman bitiriceksin?”
keep up with Geri kalmamak It's hard to keep up with the Joneses when you lose your job!
I always look forward to the beginning of a new semester.
look forward to Dört gözle beklemek
“Yeni sömestrin başlamasını her zaman dört gözle beklerim.”
It's typical of a jingoistic country that the citizens look down
look down on Hor görmek, küçümsemek on their geographical neighbors.
Komşularını, tipik ırkçı ülke vatandaşları küçümserler.
We were going to look in on my brother-in-law, but he wasn't
look in on Birini ziyaret etmek home.
“Kayınbiraderimi ziyaret edecektik ama evde yoktu.”
Good instructors will look out for early signs of failure in their
students
look out for Önce davranmak, tahmin etmek
“İyi eğitimciler öğrencilerinin yapacakları hataları önceden
görürler.”
First-graders really look up to their teachers.
look up to Saygı göstermek
“Eski nesil, öğretmenlerine gerçekten saygı gösterirler.”
Make sure of the student's identity before you let him into the
classroom.
make sure of Doğrulamak, emin olmak
“Öğrencilerinizi sınıfa almadan önce, kimliklerinin doğru
olduğundan emin olun.”
The teacher had to put up with a great deal of nonsense from
the new students.
put up with Hoşgörü göstermek
“Öğretmen yeni öğrencilerin bütün saçmalıklarını hoş görmek
zorunda kaldı.”
The runners ran out of energy before the end of the race.
run out of tükenmek
“Koşucuların dirençleri, yarışın sonuna gelmeden tükenmişti.”
My oldest sister took care of us younger children after Mom
died.
take care of İlgilenmek, sorumlu olmak
“Ablam, annem öldükten sonra bize, daha küçük çocuklara
baktı.”
The star player talked back to the coach and was thrown off
talk back to Kaba bir şekilde cevap vermek
the team.
I often think back on my childhood with great pleasure.
think back on Yad etmek, anmak
“Çocukluğumu sık, sık büyük bir mutlulukla anarım.”
Her husband walked out on her and their three children.
walk out on Terk etmek, başından atmak
“Kocası onu ve üç çocuğunu terketti.”
Intransitive (Geçişsiz) Phrasal Verbs
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can never really go back again." “Evden bir kez
ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.”
Fiil Anlam Örnek
That old Jeep had a tendency to break down just when I
break down bozulmak needed it the most.
“Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda bozuldu.”
Popular songs seem to catch on in California first and then
spread eastward.
catch on tutmak
“Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra doğuya
doğru yayılır.”
Father promised that we would never come back to this
horrible place.
come back Geri dönmek
“Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize söz
verdi.”
They tried to come in through the back door, but it was
come in girmek locked.
“Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.”
He was hit on the head very hard, but after several minutes,
he started to come to again.
come to Şuuru yerine gelmek
“Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra bilinci
yerine gelmeye başladı.”
The children promised to come over, but they never do.
come over Ziyaret etmek “Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç
gelmiyorlar.”
We used to just drop by, but they were never home, so we
stopped doing that.
drop by Habersiz ziyaret etmek
“Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde bulamazdık
bu yüzden artık gitmiyoruz.”
When we visited Paris, we loved eating out in the sidewalk
cafes.
eat out Yemek için dışarıya çıkmak
“Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek yemeye
bayılırdık.”
Uncle Heine didn't have much money, but he always seemed
to get by without borrowing money from relatives.
yanında,üstelik,-den
as to ...e dair, -ile ilgili in prospect of varsayımıyla over and above ayrı olarak, -den başka.
as yet şimdiye kadar, henüz in reference to ..-e dair, -e ilişkin,nazaran pursuant to .-e göre.-e uygun olarak
. -den tutun da, -den -e
aside from dışında, -den başka in regard to .-e gelince. -e göre ranging from uzanan
astern of .-den arkaya,arkada in relation to hakkında. - e ilişkin olarak rather than ..den ziyade
at least en azından, hiç olmazsa in respect of dair,hakkında,hususunda regardless of ...e bakılmaksızın
at odd arası açık olmak in response to ...e karşılık olarak related to ile ilgili
at once hemen,bir kerede in revenge for öç almak için repugnant to ..-e zıt, -e karşıt.
at the back arkasında in search of peşinde, -i araştırmak için short of ..-den başka,haricinde
at the behest of emriyle, emri üzerine in sight of gözü önünde similar to ...e benzer
at the bidding of .-- nın emrinde in spite of ...e rağmen…- e karşın so as to ..mek için
at the expense of hesabına, pahasına in support of desteklemek için. Yararına subject to tabi
at the expensive of pahasına in terms of ..e dayanarak, açısından,-e göre subsequent to arkasından, -den sonra
.-in insafına (kalmış), -in
at the mercy of elinde. in the absence of yokluğunda such as örneğin, gibi
at the top of tepesinde in the act of halinde,halde tantamount to ile aynı.farksız
bakımında,bakımı
at the whim of ..-nın ellerinde in the care of altında,sorumlulugunda thanks to ...ın sayesinde
at variance with ile uyumsuz.ihtilaf içinde in the case of durumunda,halinde the number of ..ın sayısı
back to geri in the cause of nedeniyle,uğruna the same ... As aynı
based on nedeniyle, -e dayanarak in the company of yanında the yoke of .--nın boyunduruğında
yoluyla,vasıtasıyla,
because of ...den dolayı,yüzünden in the context of bağlamında through başından sonuna kadar
but for olmasa,olmasaydı in the course of sırasında, esnasında. through the agency of vasıtasıyla,aracılıgıyla
but that . -nın dışında in the employ of maiyetinde to the detriment of aleyhine.zararına
hariç tutarak. dışında
by dint of ...-in sayesinde. in the event of ...ın durumunda to the exclusion of bırakarak
by means of vasıtasıyla,aracıyla in the eyes of gözünde,nazarında up to ..e kadar
by the side of yanı başında in the face of karşısında vis-a-vis ile karşılaştırınca
.-den dolayı, nedeniyle, hangisi ... ise:hangi ...
by virtue of yüzünden. in the field of alanında,sahasında whichever-whichsoever ise:
boyunduruğu altında olmak,
care of eliyle: vasıtası ile in the grip of kontrolünde with a feeling of .-nın hissiyle
dolaylarında, takriben,
circa aşağı yukarı. in the hope of ümidiyle, umuduyla with a view to ..mek amacıyla
close to başucunda, -e yakın in the interest of menfaatine, in yararına with exception of istisnasıyla
compared with ile karşılaştırılırsa in the manner of yolunda with reference to ..ile ilgili, -e ilişkin olarak
..-e
gelince.hususunda,ile
contrary to ...ın aksine in the matter of hakkında, hususunda,konusunda with regard to ilgili
...den dolayı, nedeniyle,
due to yüzünden. in the name of adına, namına, yerine. with respect to ..ile ilgili, -e göre
except for istisna in the order of ...mertebesinde / düzeyinde with the aid of ..ın yardımıyla
excluding hariç in the presence of .. -in huzurunda,, karşısında with the contributions of katkılarıyla
istisnasıyla, hariç olmak
far from şöyle dursun,hiç in the rear of gerisinde With the exception of üzere
for example örneğin in the region of ... -e bölgesinde with the help of ...ın yardımıyla
for instance örneğin in the setting of ... Ortamında with the intent of amacıyla
birinin onuruna, birinin
for the honour of şerefine in the throes of eşiğinde, ile mücadele eden with the object of itirazıyla, amacıyla
yüzü suyu hürmetine,
for the sake of uğruna in the wake of ardından, peşinde with the purpose of amacıyla,maksadıyla
from over . -den in the way of gibi, açısından,bakımından with the view niyetiyle
identical to ile aynı in the words of ...'nın deyişiyle with the view of niyetiyle,maksadıyla
in belirtisi olarak, in işareti ya da
in a series of silsilesinde in token of izni olarak within an ace of az kalsın, neredeyse:
kapsamında,
in accordance with ..e paralel olarak in trust gözetiminde within the scope of çerçevesinde
in addition to ...e ilaveten
Conjunction
word meaning word meaning word meaning
according as .-dikçe, tıpkı ,,-diği gibi except haricinde,dışında on the contrary aksine
on the grounds
accordingly bu doğrultuda,buna göre except if . -mesinin dışında that ...-e dayanarak
actually aslında, gerçekten for fear that korkusu ile on the other hand öte yandan
additionally ek olarak ,ayrıca for that reason that işte bu sebepten ötürü on the pretext that bahanesiyle
after ...-den sonra, ardından for the reason that sebebiyle once bir zamanlar,bir kere,-ir -mez
..-mesinden sonra.-den one would think
after which sonra from which oradan , -den that güya
bundan başka, ayrıca. one would wish
afterwards ardından furthermore that gönül ister ki
... de
Albeit olsa:gerçi,hernekadar,isede given that tahminen, farz edelim ki only if tek şartla
also ayrıca,hemde -de, -da hence bu yüzden or veya, ya da, aksi takdirde
although yet her ne kadar olsa da however ancak,fakat,her nasılsa or else aksi takdirde
although/though ….-e rağmen/rağmen however much ne kadar olursa olsun otherwise aksi takdirde
and so ve böylece, bu nedenle if eğer, -se/sa provided that koşuluyla,şartıyla
and so forth ve bunun gibi if ever şayet,nadiren,belkide hiç providing koşuluyla,şartıyla
hal böyleyken, böyle
and yet olmakla beraber if only keşke providing that koşuluyla,şartıyla,-se
...-dığı için, çünkü, -
as -iken, gibi,olarak İf So öyleyse similarly benzer şekilde
...-dığı için, çünkü, -den
as a consequence sonuç olarak in a way bir bakıma since beri,Mademki
as a matter of fact aslında, gerçekte in addition ek olarak ,ayrıca so bu yüzden,yani,çok,böylece
as a result sonuç olarak in contrast aksine so long as ...-dığı sürece,şartıyla
as and when ne zaman in fact aslında, gerçekten so much as ne kadar çok olursa,bile
as far as kadar in order for için, teminen so much so that hatta o kadar ki,zaten, öyle ki
as if ...-mış gibi,sanki in order that …-sın diye,bu sırada so that ...-mek için,diye,böylece
as long as ...-dığı sürece,şartıyla in so far as ..-e kadar. so that not . -memesi için, -mesin diye
as much as kadar In spite of the fact that karşı,gerçeğine rağmen still yine de,hala
varsayalım ki, öne süren,
as so .-dikçe in such a manner that şekilde.gibi suggesting that gösteren
as soon as yapar yapmaz in such a way that şekilde, şöyle ki, şekilde suppose that varsayki,eğerki
yüzünden, -den dolayı; çünkü;
as such öyle/şöyle/böyle/gibi in that mademki.şu bakımdan ki that is yani
as though ...-mış gibi,sanki in the belief that inancıyla,diye that is why bu yüzden
o zaman, öyleyse,
because …-dığı için, çünkü in the expectation that ümidiyle, beklentisiyle then ondan sonra
before ...-den önce,önce in the hope that ümidiyle thereby öylece, onunla ilgili
being that çünkü,-den beri in the meantime bu arada, bu süre içinde therefore bu yüzden
ondan,bunda.bu nedenle , bu
besides ..-den başka , ayrıca,üstelik in the way şeklinde, engelleyen thereof yüzden
but fakat, ama, ancak in the way that şeklinde,gibi thus böylece,bu nedenle
by all means elbette, kuşkusuz in view of the fact göz önünde bulundurarak unless ...-mezse, mazsa,olmadıkça
by no means hiçbir şekilde in view of the fact that göz önünde bulundurarak until/TİLL ...-e kadar
bundan başka, ayrıca.
by now şuanda kadar,şimdiye kadar in which case ... o durumda,,, ... ki o durumda what is more
..-dığı zaman, -dığı ….-diğine göre,-diği
by the time zamana kadar inasmuch as derecede/kadar. whatsoever herhangi ,her ne,hangi
by the way bu arada,bu vesile ile indeed gerçekten,aslında when ...-dığı zaman,iken,ne zaman
by then o zamana kadar insofar as .-diği derecede/kadar. whereas …dığı için ,oysa,halbuki
by way of yolu ile, -den. insomuch that o kadar ki. whereby vasıtasıyla. Sayesinde
by which vasıtasıyla,ki içinde instead yerine wherein neyin içinde,neyin içine, ki içinde
consequently sonuç olarak,bu nedenle just as tıpkı, tam o anda whereon bunun üzerine, üstünde
conversely aksine,tersine just in case her ihtimale karşı, ne olur ne olmaz whereupon bunun üzerine,bundan sonra
despite the fact
that ...-e rağmen lest ...-mesin diye Whether olup olmadığını ,eğer
due to the fact that ...-den dolayı likewise aynı biçimde, benzer şekilde Whether or olup olmadıgını
even after …-den sonra bile meanwhile bu arada Whether Or Not olsa da olmasa da
even then o zaman bile,buna rağmen nor ne, ne de would that keşke
even though ...-e rağmen now that ...-dığından,mademki yet fakat, ama, ancak
even when ...-dığı zaman bile on condition that koşuluyla,şartıyla yet more hatta bundan daha fazla, hatta
Phrasal verbs
word meaning word meaning word meaning
geçmek,göre hareket etmek,
abide by ..-e uymak, -e riayet etmek. go by kılavuz saymak ride out sağ salim çıkmak
account for hesap vermek, açıklamak go down inmek,(iş vb) batmak ride up yukarı çıkmak
act on etkilemek go down on oral seks yapmak rig out süslenip püslenmek
tercih etmek,dışarı
act out (rol) canlandırmak go for çıkmak,hoşlanmak rig up uyduruvermek
yaramazlık yapmak,gösteriş
act up yapmak. go in içeriye girmek,içeri girmek rile up sinirlendirmek
.. -den hoşlanmamaya
başlamak.patlamak. geçmek (bir
after math kötü sonuç,kötü yan etki go off olay belirli bir şekilde) roll on yuvarlanmak
kendini kaybetmek, kontrolü
all but hemen hemen,neredeyse go off on one kaybetmek roll out sunmak,ilk kez görücüye çıkarılmak
Devam etmek,Olmak, meydana
amp up güçlendirmek, arttırmak go on gelmek roll up sıvamak,toplanmak
arm up silahlanmak,elleri yukarı kaldırmak go on with . -e devam etmek roof over çatı yapmak
dışarıya çıkmak, modası
back down caymak, sözünden dönmek. go out geçmek,çıkmak root out kökünden sökmek, kökünü kazımak
Yeniden incelemek, gözden kandırmak. güvenlik çemberi
back off vazgeçmek, geri çekilmek go over geçirmek, karşı safa geçmek rope in oluşturmak
rope someone into
back out caymak, sözünden dönmek. go sour bozulmak, kötüye gitmek. Ekşimek something birini bir yere/olaya çekmek
desteklemek, doğrulamak,geri
back up sürmek, geri gitmek. go south kötüye gitmek,değeri düşmek rot out çürüyüp dökülmek
kurtarmak,kefaletle serbest yaşamak, geçirmek,
bail out bırakmak go through incelemek,tüketmek rough up hırpalamak, sert davranmak
gerçekleştirmek,planlanmış bir şeyi birdenbire saldırmak (fiilen), laf
ball up berbat etmek,rezil etmek go through with gerçekten yapmak round on atmak
yuvarlamak (sayı), toplamak
bang on bir şeye vurup durmak, tamamen go up çıkmak, yükselmek,kadar gitmek… round up (hayvanları/insanları)
.-e uygun olmak, -e uymak; -e
bang up mahvetmek, canına okumak: go with yakışmak. row over kürek çekerek geçip gitmek
bank on
something bir şeye bel bağlamak gobble up çabuk yiyip bitirmek, silip süpürmek rub off silip çıkarmak.
base on dayanmak, esas kabul etmek goof around avare avare dolaşmak rub out silip çıkarmak, sürtünmeyle çıkmak
gözardı etmek, önlemek,hükümsüz
bash in haşat etmek, parçalamak gouge out oymak, oyup çıkarmak rule out kılmak
bask in zevk almak grapple with ile boğuşmak rummage around arayıp taramak
aşagıya kosmak,dökülmek,kötüye
beam up ışınlamak grow up büyümek run down gitmek
bear away taşımak,götürmek grub out find by digging in the ground run in uğramak, eklemek
bear down on .. -e doğru gelmek/ilerlemek. gulp down bir şeyi yutuvermek. run into Karşılaşmak, rast gelmek
yönünü değiştirmek, kapıp
bear off götürmek gunk up yapıştırmak run off kaçmak,(matbaacılık ) basmak.
sinirden kudurtmak, küplere
bear on topa tutmak, ile ilgisi olmak hack off bindirmek run on devam etmek
bear out onaylamak, tasdik etmek hammer away kafa yormak.durmadan çalışmak run out bitmek, tükenmek
bear with .-e sabır göstermek. hammer out ..e şekil vermek. run out of tüketmek, bitmek
beat back geri püskürtmek,yenmek hand down kuşaktan kuşağa devretmek run out on (birini) terketmek.
bardaktan boşanırcasına yağmak,
beat down bastırmak,azaltmak hand in vermek, teslim etmek. run over ezmek, taşmak, tüketmek
babadan oğula geçirmek, başkasına göz atmak, var olmak,
beat off kovmak, defetmek. hand on vermek run through tüketmek
beat up hırpalamak, fena halde pataklamak hand out dağıtmak, yazılı kağıdı dağıtmak run towards . - e doğru koşmak
become
someone's oyuncağı haline gelmek, oyuncağı
plaything olmak hand over vermek,teslim etmek,devretmek run up fırlamak, artmak
bed down yatıp uyumak hand up uzanmak,yetişmek run up to erişmek
beef up kuvvetlendirmek.,güçlendirmek hang about başıboş gezerek oyalanmak rush into akın etmek,dalmak
beg off özür dilemek hang around başıboş gezerek beklemek. rush out fırlamak,birden önüne çıkmak
çuvallara koymak/doldurmak,
belch out fışkırmak hang back geri durmak/beklemek sack something up yağma etmek
belly up batmak,iflas etmek hang on bağlı olmak,dayan,bekle save on tasarruf etmek
yüksek sesle şarkı söylemek,nakavt
belt out etmek hang out bir ortama takılmak, çamaşır asmak saw off kesmek,doğramak
dışarıya doğru
billow out tütmek/çıkmak,rüzgarla şişmek hang over üzerine çökmek,üstüne gelmek scab over kabuk bağlamak
asmak,telefonu
kapamak,kapatmak, için yanıp
bind off ilmik üstüne ilmik atmak hang up tutuşmak scent out iz sürmek
bitch about şikayet etmek happen across tesadüf etmek, rastlamak scoop out kepçe ile çıkarmak, çukur açmak
geçmişi yad etmek, eskiyi
bite off ısırmak, ısırıp koparmak hark back to anımsamak scoop up toplamak,kaldırmak
blow up Patlamak, havaya uçurmak head up başına geçmek, başına geçirilmek seek out araştırmak,aramak
blurt out ağzından kaçırmak, hear out sonuna kadar dinlemek. seep into içine sızmak
baskın yapmak, birdenbire ortaya
bob up çıkmak help out yardımda bulunmak. seep out sızmak
batağa saplanmak,bataklığa seethe with
bog down gömülmek hem in - hem about kuşatmak, içine almak, çevirmek. someone ile kaynaşmak/kaynaştırmak
özetlemek, kısa kesmek, hepsini satıp bitirmek, elden
boil down kaynayarak suyunu çekmek hew out yontarak şekil vermek. sell off çıkarmak.
book something kişisel çıkar için ele vermek,elden
up tüm yerleri rezerve etmek/ayırmak hide away saklamak; saklanmak. sell out çıkarmak
boot out işten atmak, kapı dışarı etmek hide out polisten saklanmak, gizlenmek send for çağırmak, getirtmek
sınır komşusu olmak.egiliminde
border on olmak hike up yukarı çekmek send in içeri göndermek.sunmak, arz etmek.
bottle up bastırmak,gizlemek (hisler gibi) hinge on bağlı olmak, dayanmak send off yollamak.
durumu iyiye gitmek, kendini
bounce back toparlamak hit off keşfetmek,ortaya çıkarmak send out dışarı göndermek,yollamak
bow out çekilmek, emekliye ayrılmak hit on tesadüfen bulmak, birisine asılmak send someone over birini bir yere göndermek
sıkıştığı yerden çıkmamak, kutu
box in barajı yapmak,sıkışıp kalmak hitch up (pantolon) yukarı çekmek send up havaya atmak, hapse atmak
işi genişletmek,dallanıp
branch out budaklanmak hold accountable sorumlu tutmak serve out (cezasını/görevini) tamamlamak
break away kurtulmak,kaçmak,ayrılmak hold back zaptetmek, kendini tutmak set about başlamak, girişmek, koyulmak.
break down bozulmak hold dear (birine) düşkün olmak set alight tutuşturmak
kar ve zararı eşit olmak, ne kar ne
break even zarar etmek hold down (işi) iyi yürütmek, bastırmak set back ilerlemesine engel/mani olmak
zorla girmek,sözünü önermek, öne sürmek. uzun
break in kesmek,alıştırmak hold forth uzadıya konuşmak set down yazmak,
break in on Bir sohbeti bölmek hold in tutmak, zaptetmek. set foot ayak basmak
break in on
somebody's
conversation lafını kesmek hold off uzakta tutmak, yaklaştırmamak. set free serbest bırakmak, azat etmek.
ayrılmak, bırakmak,
sonlandırmak, koparmak,kopmak, başlamak.ayarlamak,meydana
break off ilişkiyi kesmek,birdenbire durmak hold on beklemek, tutmak set in gelmek
break out patlak vermek, kaçmak hold on to tutunmak set off yola çıkmak, yol açmak
break through engeli geçmek, aşmak hold onto tutmaya çalışmak Set Off, Out SEYAHATE BAŞLAMK, YOLA ÇIKMAK
ilişkiyi kesmek, ayrılmak
break up (sevdiğinden),ayırmak hold out ileri sürmek, ısrar etmek,uzatmak Set On ATAK
hold out on birinden gizlemek.bilgi vermeyi
brim over taşmak (su vb) someone reddetmek set out yola çıkmak, başlamak,açıklamak
sebep olmak, neden ertelemek,süre dolmasına rağmen set someone
bring about olmak hold over görevine devam etmek straight birini hizaya getirmek
geciktirmek,havaya kurmak, düzenlemek,
bring along yanında getirmek. hold up kaldırmak,tutmak,soymak set up hazırlamak
devirmek, indirmek, eleştirilere göğüs germek,makul
bring down azaltmak hold water olmak. set upon üzerine saldırmak
tanıtmak, sunmak,
bring in kazandırmak, işe almak hold with ile aynı fikirde olmak. settle down yerleşmek, uslanmak
bring into getirmek hole up köşesine çekilmek,saklanmak settle in yerleştirmek, mesken tutmak
bring on geliştirmek, sebep olmak hone in on odaklanmak settle on ..-e karar vermek.
bring out ortaya çıkarmak honk at someone birine korna çalmak settle up yoluna koymak, halletmek
ikna etmek,razı etmek, karşıya hook something
bring over geçirmek into something bir şeye bir şeye bağlamak shake down haraca bağlamak, para sızdırmak
çocuk yetiştirmek,
bring up bahsetmek, kusmak hook up ilişki kurmak, askıya asmak shake out silkip atmak
(biri) iyi bir yolda olmak; (iş v.b.) iyi
brush away fırçalayarak temizlemek/çıkarmak hook up with ile evlenmek,ile ilişki kurmak shape up gitmek:
hook up with
brush up tazelemek (bilgiyi) someone biriyle buluşmak/görüşüyor olmak shell out (para) vermek.
elde etmeye çalışmak (zam/terfi
buck for vb'ni) hop in (araba vb'ye) binmek shin up sarılarak tırmanmak
buck up neşelenmek hop on hop diye atlamak, üzerine binmek ship off bir yere göndermek,yollamak
buckle down ciddiyetle/gayretle çalışmak. hose down hortumla sulamak/süpürmek ship out yola çıkmak.gemiyle gitmek.
buckle on toka ile tutturmak, iliştirmek hot up ısınmak,heyecanlanmak shoo away kışt diyerek kovmak
hover over (akbaba gibi) birisinin
budge up kenara kaymak someone tepesinde/tepesine dikilmek shoot off fırlamak,vurmak
bunch up birbirine kenetlenmek indulge in kendine bir şey yapma izni vermek: shuffle off (sorumluluk vb) üstünden atmak
anlaşmazlıkları ya da sorunları
çözmek,(pürüz, sorun v.b.'ni) birini birine saldırtmak,köpeği birine
burn down yanıp kül olmak iron out gidermek. sic on saldırtmak
(birinin) yanına yaklaşmak, (birine)
burn off yakıp kül etmek iron out something tüm sorunları çözmek sidle up to yanaşmak.
elekten geçirmek, inceleyerek
burn out mahvolmak.yakıp yok etmek. jack in bırakmak, vazgeçmek sift through okumak
tamamen yanmak.,yakmak, yakıp kendi imzasıyla bir şeyi başkasına
burn up yok etmek. jack off mastürbasyon yapmak sign away devretmek
mektubu bitirmek, mektubu
burst in söyleyivermek,haykırmak jam up bir şeyi sıkıştırmak/tıkamak sign off noktalamak.
ekibe katılmak (sözleşmeli
bust out of (bir yerden) sıvışıp kaçmak. jazz up canlandırmak, hareketlendirmek. sign on olarak),imzalamak
.-e yağ çekmek, -i yağlamak, -e
butter up dalkavukluk etmek. jeer at ile alay etmek, ile eğlenmek. sign out imzalamak
otuz bir çekmek,masturbasyon kendi imzasıyla (bir şeyi) (başkasına)
button up iliklemek,düğmelemek jerk off yapmak. sign over devretmek.
buy off rüşvet vermek, rüşvet kabul etmek jibe with ..-e uymak, ile uyuşmak. sign up kaydolmak, yazılmak.
buy out bütün hisselerini almak. jot down not almak/etmek simmer down kendine hakim olmak, sakinleşmek
call away çağırmak juice up ortamı renklendirmek, içki içmek sing out bülbül kesilmek, ötmek,şakımak
istemek, gerektirmek,
call for çağrıda bulunmak jump in . ---nın içine zıplamak single out birer birer almak,şeçmek
(yardımcı veya danışman olarak)
call in (birini) çağırmak. jump on çıkışmak, üzerine binmek sink in batmak
iptal etmek, sona
call off erdirmek, durdurmak jump out at üstüne zıplamak siphon off çekmek, almak.
call on Ezbere okumak,Ziyaret etmek jump up zıplamak, atlamak sit in başında durmak,bakmak
call out to seslenmek jut out çıkık olmak, çıkıntı yapmak sit on alıp hiçbir şey yapmamak (bir şeyi)
birden devrilip düşmek.alabora katılmamak, dahil olmaktan
call upon başvurmak,ziyaret etmek keel over olmak. sit out kaçınmak
uzak durmak, uzak
cancel out etkisini yok etmek,iptal etmek keep away tutmak sit with someone biri ile kalmak
yapmak, gerçekleştirmek,
uygulamak,(birini/bir şeyi) dışarıya
carry out taşımak keep up yukarda tutmak slice up dilim dilim etmek, dilimlemek
(bir şeyin) sayesinde (bir işi) keep up with ayak uydurmak, hızına slick something
carry through yapmak veya başarmak: yetişmek down (saçını vb) düzleştirmek
cart away from dışarıya çıkarmak/götürmek kick around aylaklık etmek, oyalanmak slim down zayıflamak
kazanç sağlamak, yararlanmak, süzülmek, dikkati çekmeden
cash in paraya çevirmek kick off başlamak,girişmek slip away sessizce gitmek
cash in on çıkar sağlamak,faydalanmak kink up düğüm düğüm olmak slip by geçip gitmek,akıp gitmek (zaman)
bir kenara bırakmak, başından
cast aside savmak kit out temin etmek slip off çıkarmak,kaçmak
ıssız adada mahsur kalmak,
cast away başından savmak knock around boşa zaman harcamak, gezmek slip out dikkati çekmeden sessizce gitmek
cast off reddetmek knock down yumrukla yere devirmek. slip up yanılmak, hata yapmak
ilmek atmak, örgüde ilk ilmeği işi bırakmak, paydos etmek, tatil
cast on atmak knock off etmek.ölmek slog on zorlanmak, zorla yürümek
cast out toplumdan dışlamak, uzaklaştırmak knock on . -e vurmak, -i çalmak slow down yavaşlamak, sakinleşmek
anlamak, çakmak. moda olmak,
catch on tutmak. knock out nakavt etmek, oyun dısı etmek. smack into şiddetle çarpmak/bindirmek
meydana çıkarmak, kötü bir şey
catch out yaparken yakalamak knock over devirmek. smoke out ortaya çıkarmak
hızına yetişmek, hamile bırakmak.kapıya vurup
catch up tamamlamak , konuşmak knock up uyandırmak. smooth down sakinleştirmek,düzeltmek
leach into bir şeyin içine işlemek, (bir şeyin çalmaya başlamak (müzisyenler),
check up on İncelemek, kontrol etmek something içine doğru) sızmak sound off hazırlık borusu çal! Komutu
cheese off yorgun düşmek, bezginlik duymak lead away saptırmak,alıp götürmek sound out ağzını aramak
bir şeye
chew out fırça atmak,azarlamak lead in girmek/girişmek/başlamak,giriş space out boşluk bırakmak, ara vermek
biriyle tartışmak/ağız dalaşına
chicken out korkup vazgeçmek lead on yutturmak,inandırmak spar with someone girmek
bir şeyden yavaş yavaş bir parçacığı kusmak, şiddetli bir şekilde
chip away koparmak, küçük parçalara ayrılmak lead up to zemin hazırlamak,yol açmak spew out fışkırtmak,çıkartmak
bir şeyden kopup fırlamak, ayrı bir
chip in para vermek, lafa girmek lead with someone (maça/oyuna) bir şey ile başlamak spin off birim haline getirmek
chop up doğramak leak out dışarı sızmak (sır), sızdırmak spin on üzerinde dönmek
chop down budamak,kesip düşürmek. lean in yüklen, omuz ver spit out tükürmek,söylemek
chuck away çöpe atmak.boşa harcamak lean over üzerine eğilmek, abanmak sponge up beleşe konmak
birden önüne çıkmak, pat diye spout off about bir şey hakkında böbürlenerek
churn out seri üretim yapmak leap out önüne çıkmak something konuşmak
tek bir kelime etmemek,sesini
clam up çıkarmamak leave off .-den vazgeçmek, -i bırakmak. sprawl out serilmek, uzatmak
dışarda tutmak, birdenbire meydana
Clean Out temizlemek,soymak leave out katmamak,atlamak spring up gelmek,türemek
clear off sıvışmak, tüymek. leave over ertelemek spring on pat diye söyleyivermek
clear out boşaltmak,sıvışmak, tüymek. leave up başkasına bırakmak spruce up çeki düzen vermek,şık giyindirmek
sırrı ifşa etmek,sırrı başkasına birini teşvik etmek.
Clear Up çözmek,halletmek,temizlemek let on söylemek spur on Cesaretlendirmek
come about doğmak,meydana gelmek lie down yatmak, uzanmak. stake out belirlemek, kazıklarla belirlemek
come along with birisiyle gitmek/gelmek lie-in geç saate kadar yatmak Stand by beklemek; hazır beklemek.
come in on yer almak,katılmak line up with sıraya dizmek stand up ayaga kalkmak,dayanmak,dikilmek
mirasa konmak, bağlamak, birleştirmek; bağlanmak,
come into girmek, katılmak. link up birleşmek. start by (söyleyerek/yaparak vb) başlamak
come off kopmak,açığa çıkmak live by ile yaşamak, geçinmek start in başlamak,atılmak
start in on
someone or bir şey yada biriyle uğraşmaya
come on sahneye çıkmak. live down unutturmak somethink başlamak
kıt kanaat geçinmek, geçimini
Come Out çıkmak, görünmek, gözükmek. live off sağlamak start off hareket etmek,başlamak
geçimini sürdürmek,yaşamını ilgilenmek (hobi vb), başlangıç
come out right doğru çıkmak live on idame ettirmek start on yapmak
start out with
come over başına gelmek,olmak,Ziyaret etmek live out sonuna kadar yaşamak. someone (bir çalışmaya vb) biri ile başlamak
cook up tezgahlamak,uydurmak log in sisteme oturum açmak, -e girmek stay put yerinden kımıldamamak
(bir duygu/his) yavaş yavaş
cool down sakinleşmek log on ..-e girmek,baglanmak steal over someone sarmak/bürümek
steal up on
cool off serinlemek,sakinleşmek look after bakmak (ilgilenmek) someone birine sessizce/sinsice yaklaşmak
özgürlüğünü sınırlamak, kapamak
coop up (bir şeyi kapamak) look away yüzünü yana çevirmek steep in . -e batmak
coop up in look away from
something hapsetmek, tıkmak someone (birinden) bakışlarını çevirmek steer into yöneltmek
inmek,istifa etmek; emekliye
cope with başa çıkmak look back on arkasına/geriye dönüp bakmak step down ayrılmak.
güvenlik çemberi oluşturmak, hor görmek, tepeden step into
cordon off kordon altında almak look down on bakmak something burnunu sokmak.bir şeye karışmak
cotton on farkına varmak, kavramak look for aramak step off . -den inmek,adımlamak
cough up zorla söylemek, zoraki anlatmak Look Forward To Dört gözle beklemek step out çıkmak,dışarı çıkmak
count for
something bir değeri/önemi olmak,para etmek look in on kısa bir ziyaret yapmak. step over yürüyerek üzerinden geçmek
look in on (süreci) hızlandırmak, terfi ettirmek;
count on güvenmek, bel baglamak somebody birini ziyaret etmek step up terfi etmek.
count out birer birer saymak look into incelemek, araştırmak,içine bakmak stew over .. -in yüzünden telaşa düşmek
cover up gizlemek; örtbas etmek. look on seyirci kalmak,izlemek stick in sokmak, batırmak
cram up ineklemek look up to hayranlık duymak, saygı duymak stop off (bir yerde) durmak; mola vermek.
kalitesine bakmaksızın çok sayıda
crank out üretmek look upon bakmak,olarak görmek storm out hiddetle ayrılmak
to keep someone informed of what
crank up hareket ettirmek. loop in is happening stow away kaçak yolculuk yapmak
mermi yağdırmak, kurşun
crap out mortoyu çekmek,bozulmak,ölmek loose off yağdırmak strap someone in birini kayışla bağlamak
crash in on üzerine yıkılmak loosen up açmak, gevşetmek stress out aşırı strese girmek
crash with
someone birisinin evinde kalmak lop off kesmek,kesip atmak stretch away (boylu boyunca) uzanmak
crawl out sürünerek çıkmak lose out kaybetmek,kaybolmak stretch out uzatmak,germek
creep out gizlice çıkmak/sıvışmak lumber off hantal hantal gitmek/ilerlemek strike down devirmek
birdenbire oluşmak, ortaya çıkmak,
crop up doğmak, çıkmak. lurk around\about gizli gizli dolaşmak. strike off uçurmak, kesip koparmak
karalamak, silmek, üstünü çizerek bir işyerini başarılı bir şekilde idare çalmaya başlamak,söylemeye
cross out iptal etmek. make a go of etmek, başarılı olmak strike up başlamak
crow about birşey hakkında böbürlenmek make do with ile yetinmek string out .-i ipe asmak. Dizilmek
kalabagını yararak ilerlemek,itiş
crowd in kakış ilerlemek make down fiyatını düşürmek string up birini ipe çekmek.
e doğru gitmek, e neden
cull out seçip ayırmak/almak make for olmak, sağlamak strip off soymak,çıkarmak
karşı gelmek, üstün olmak,
cut across kestirmeden gitmek make off kapkaç yapmak struggle on uğraşmak
oluşturmak, uydurmak(hikaye vs
gayrete gelmek, bağlarını yalan)
cut loose koparmak,kelepçelerini çözmek make up makyaj yapmak stumble over dengesini kaybetmek, sendelemek
kesmek, kapatmak,
cut off durdurmak make up for telafi etmek suck in içine çekmek, emmek
cut out kesip çıkarmak, bırakmak make up with gönlünü almak, ile arayı düzeltmek suck up emmek,içine çekmek,yagcılık etmek
cut out for (bir şey için) biçilmiş kaftan olmak map out ayrıntılarıyla planlamak sum up özetlemek
cut through (boylu boyunca) kesmek, birdenbire içini kaplamak (bir his vb),
something anlaşılmasını kolaylaştırmak mark out seçip ayırmak.sınırlarını çizmek. surge up şiddetle yükselmek (dalga)
cut up parça parça kesmek, doğramak. mark up fiyatları yükseltmek suss out kontrol etmek, çözüm üretmek
ile sarmalamak
dash down acele ile yazmak, karalamak marry off evlendirmek,baş göz etmek swathe in (sargı/giysi/örtü/kumaş)
dawn on kafasına dank etmek, anlamaya istenilen ölçülere göre/uygun terleyerek atlatmak, endişeyle
somebody başlamak measure up olmak. sweat out beklemek
deal in ... ticareti yapmak. measure up to kadar iyi olmak: sweep away alıp götürmek,silip süpürmek
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası