evlenmek farz mı sünnet mi diyanet / Evlenmek farz mıdır, vacip midir, yoksa sünnet midir? Halis Hoca (Ebu Hanzala) | İslam Nedir?

Evlenmek Farz Mı Sünnet Mi Diyanet

evlenmek farz mı sünnet mi diyanet

Sünnet olmak farz mı, vacip mi, sünnet mi? Diyanet'e göre erkeklerin sünnet olmasının hükmü nedir? (DİYANET fetvası nedir?)

Sonradan müslüman olan erkekler için sünnet olmak farz mı, şart mıdır Diyanet'ten yeni bir açıklama geldi. Peki, Sünnet olmak farz mı, vacip mi, sünnet mi? Diyanet'e göre erkeklerin sünnet olmasının hükmü nedir? (DİYANET fetvası nedir?) Sonradan müslüman olanlar için sünnet farz mıdır? İşte cevabı

SÜNNET OLMAK FARZ MI, VACİP Mİ, SÜNNET Mİ? DİYANET'İN FETVASI

Hadisi Şerifler'de sünnet olmak erkekler için sünnettir buyuruyor.

Sünnet olmak ile ilgili Hadisi Şerifler şöyle:

  • - (Sünnet olmak, erkekler için, sünnettir.) (Taberani)
  • - (Sünnetsiz adam, 80 yaşında da olsa, Müslüman olunca yine sünnet edilir.) (Beyheki)
  • - Resulullah, Müslüman olan erkeğe, 80 yaşında olsa bile, sünnet olmayı emrederdi. (Taberani)
  • - (Fıtri sünnet beştir: Sünnet olmak, kasıkları temizlemek, tırnak kesmek, koltuk altını temizlemek ve bıyıkları kısaltmak.) (Buhari)
  • - (İbrahim aleyhisselam, 80 yaşında [sünnet emri gelince gecikmemek için] balta ile kendisini sünnet etti.) (Buhari)

Sonradan müslüman olan erkekler için Diyanet'ten yapılan fetva şu şekilde:

Küçük Yaşta Sünnet Olamayan veya Sonradan Müslüman Olan Yetişkin Erkeklerin Sünnet Olmasının Dini Hükmü hk.

Diyanet Fetvası:

Din İşleri Yüksek Kurulu tarihinde Kurul Başkanvekili Dr. Mustafa Bülent DADAŞ başkanlığında toplandı. Sosyal Hayat Komisyonu tarafından hazırlanan "Küçük yaşta sünnet olamayan veya sonradan Müslüman olan yetişkin erkeklerin sünnet olması gerekli midir?" başlıklı fetva metni müzakere edildi. Yapılan müzakereler sonucunda aşağıdaki metnin Kurul Kararı olarak kabulüne karar verildi:

Erkeklerin sünnet olması (hıtân), İslam'ın şiarlarından biridir. Hz. Peygamber (s.a.s.) sünnet olmayı fıtrat gereği yapılan işler arasında zikretmiştir (Buhârî, Libâs, 63, 64; İstizân, 51; Müslim, Tahâre, 49; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, ). İslam âlimlerinin çoğunluğu, sünnet olmanın vacip olduğunu söylerken Hanefiler bunun meşru bir mazeret olmadıkça terk edilmemesi gereken bir sünnet-i müekkede olduğunu vurgulamışlardır.

Bu itibarla sonradan Müslüman olan ya da küçükken sünnet olamamış bir kimsenin sünnet olması gereklidir. Ancak sünnet olmak İslam'ın şiarı olmakla birlikte, İslam'a girmek için bir ön şart değildir. Bu sebeple geç yaşta sünnet olmak kişiye bedensel ve ruhsal açıdan sıkıntı verecekse ya da sağlık açısından sakıncalar doğuracaksa kişi sünnet olmayabilir (Serahsî, Mebsût, X, ; Mâverdî, el-Hâvi'l-Kebîr, XIII, ; Karâfî, ez-Zahîre, XIII, ; İbn Kudâme, Muğnî, I, ; İbn Âbidîn, Reddu'l-Muhtâr, VI, ).

Sünnet olmak farz mı, vacip mi, sünnet mi? Diyanet'e göre erkeklerin sünnet olmasının hükmü nedir? (DİYANET fetvası nedir?)

SÜNNET DİYANET FETVASI İÇİN TIKLAYINIZ

SÜNNET NEDİR? SÜNNET OLMANIN HÜKMÜ NEDİR?

Türkçe'de sünnet erkeğin cinsiyet organının ucundaki fazla derinin alınması ameliyesini ifade eder. Arapça'da bunun karşılığı olan hıtân kelimesi, kadının cinsiyet organının üst kısmındaki derinin (prepus) ve kısmen bızırın (klitoris) alınması yanında "erkek ve kadının sünnet mahalli" ve "sünnet için verilen davet" anlamlarında kullanılır. İ'zâr hem erkek hem kadının, hafd/hifâd ise yalnız kadının sünnet edilmesini belirtir. Sünnetsiz olanlara ağlef/aklef denir. Hadislerde hıtân ve türevleri gerek sünnet ameliyesini gerekse erkek ve kadının sünnet yerlerini (el-Muva??a?, "?ahâret", 18; Buhârî, "Gusül", 28; Wensinck, el-Mu?cem, "?tn" md.), hafd ise kadının sünnet edilmesini (Hâkim, III, ) ifade etmek için kullanılır.

Sünnet, ilkel toplumlarda ve gelişmiş ülkelerde dinî-kültürel bir ritüel biçiminde uygulanmış, aynı zamanda tedavi edici ve hastalık önleyici yönüyle modern tıpta yer almıştır. Genellikle Sâmî/İbrâhimî gelenekle (Yahudilik, İslâm, Kıptî Hıristiyanlık) özdeşleştirilmekle birlikte tarih öncesi dönemlere ve farklı coğrafyalara uzanır (Eski Mısır, Afrika, Amerika ve Pasifik). Kökeniyle ilgili olarak dinî-etnik, sınıfsal veya cinsel göstergeden cinselliği/doğurganlığı etkileme işlevine ve hijyene kadar farklı açıklamalar yapılmıştır. Eski Mısır'da (en erken tarihî kayıt m.ö. 'ler) din adamı / yönetici sınıfı tarafından ergenlik ritüeli şeklinde uygulandığı bilinen sünnetin buradan Mısır ve civarında yaşayan Sâmîler'e ve diğer topluluklara geçtiği ileri sürülmüştür. Antik Yunan tarihçisi Herodot (m.ö. V. yüzyıl) bu uygulamayı Mısırlılar'ın yanı sıra Etiyopya, Kolki (Kolka), Fenike, Suriye ve Makron topluluklarına atfeder (Tarih, 2/; ayrıca bk. Josephus, "Against Apion", 1/22). Tevrat'ta erkek çocukların sünnet edilmesi Tanrı ile İbrâhim nesli arasında yapılan ahdin işareti, dolayısıyla bir tür dinî-etnik damga biçiminde sunulmakla birlikte (Tekvîn, 17/) Ahd-i Atîk'in Yeremya kitabı (9/25) İsrâiloğulları ve Mısırlılar dışında Sâmî soyuna mensup bulunan Edomlular, Ammonlular ve Moavlılar'ın da erkeklerini sünnet ettiklerine işaret eder. Araplar arasında İslâm'ın ortaya çıkışından önce de İsmâilî soydan gelmeleri sebebiyle sünnet uygulaması mevcuttu (Josephus, "Antiquities of the Jews", 1/). Mûsâ'nın Midyanlı karısından ilk doğan oğullarını bizzat sünnet ettiğine dair bir diğer Tevrat pasajından hareketle (Çıkış, 4/) İbrâhim soyundan olan Midyanlılar'ın da buna âşina olduklarını söylemek mümkündür. Grek kültüründe bedenin mükemmel yapısını bozucu olarak görülen sünnet uygulaması Helenistik ve onu takip eden Roma dönemlerindeki baskılar, özellikle Selevki (Selevkos) yönetiminin yasaklaması sebebiyle (m.ö. II. yüzyıl, I. Makkabiler, 1/), gerileme gösterse de yahudilerin yanı sıra bazı hıristiyan grupları, Nabatîler (Araplar) ve Mısır'ın seçkin kesimi arasında devam etmiştir.

Yahudi inancına göre ilk defa İbrânîler'in atası İbrâhim'e Tanrı tarafından emredilen ve Mûsâ şeriatında da yer alan sünnet İbrânîce ifadeyle "sünnet ahdi" (berit mila), İbrâhim'le yapılan ahdin ve yahudi kimliğinin önemli bir göstergesi olarak nesiller boyu süregelen bir uygulamadır. Tevrat'ta yer alan bilgilere göre İbrâhim doksan dokuz yaşında iken bu emri aldığında on üç yaşındaki oğlu İsmâil ve evin bütün diğer erkekleriyle birlikte kendisi de sünnet olmuş, daha sonra doğan oğlu İshak'ı aynı emrin gereği olarak sekiz günlük iken sünnet etmiştir (Tekvîn, 17/; 21/4). Kitâb-ı Mukaddes araştırmacılarına göre ise Filistin'e yerleşmeden önce İsrâiloğulları eski bir Sâmî âdeti olan ergen sünnetini devam ettirmiştir; uygulamanın yeni doğan çocukların sünnetine dönüşmesi daha sonraki dönemde gerçekleşmiştir. Mısır'dan çıkan İsrâiloğulları'nın sünnetli olmalarına rağmen -Mûsâ'nın durumu şüphelidir- çölde doğanların sünnet edilmemesi ve Peygamber Yeşu'nun kutsal topraklara girmeden önce kavmin bütün yetişkin erkeklerini cenk adamı olarak sünnet etmesine yönelik bilgi de (Yeşu, 5/) uygulamanın yetişkinliğe geçiş (ergen) sünnetine işaret etmektedir. Tekvîn kitabında (17/2, ) ahdin görünür işareti olmanın ötesinde bizzat ahdin kendisi ve zürriyet çokluğu vaadiyle, Levililer kitabında (12/3) hijyenle, Çıkış kitabında (4/) evlilik ve kefâretle ilişkilendirilen sünnet, "Tanrı'nın buyruklarına uyma" mânasında mecazen kalbin sünneti şeklinde de kullanılmıştır (Tesniye, 30/6; Yeremya, 4/4). Sünnet, bilhassa sürgün döneminde ve sonrasında -Mûsâ ahdinin işareti olan sebt (şabat) günü yasağıyla birlikte- yahudi olan ve olmayan ayırımının en belirgin unsurlarından (Hâkimler, 14/3; II. Samuel, 1/20; II. Makkabiler, 6/) ve yahudi dinine/cemaatine katılmanın şartlarından (Çıkış, 12/; Tekvîn, 34/) biri kabul edilmiştir. Antik dönemde ve daha sonra hıristiyan Ortaçağ'ında yahudi karşıtı söylemin başlıca sebeplerinden olan uygulama İbn Meymûn ve Philo gibi yahudi müellifleri tarafından sağlığı koruduğu, doğurganlığı arttırdığı, aynı zamanda cinsel arzuyu azalttığı şeklindeki deliller çerçevesinde savunulmuştur (The Guide of the Perplexed, 3/49; "The Special Laws I", i-ii). Gelenek içerisinde sünnete kutsallık, günahlardan arındırma, ölümden ve cehennemden koruma (kefâret) ve hıristiyan vaftizine benzer şekilde yahudiyi yahudi kılma gibi özellikler atfedilmiştir (Nedarim, 31b; Genesis Rabbah, 48/8). Tevrat'ta sünnet emrine uymama durumunda cemaat dışına atılma cezası zikredilmiş (Tekvîn, 17/14); sünnetin ayrıntılı biçimde tartışıldığı Rabbânî literatürde de sünnetsizlik günah kapsamında görülmüş, fakat bu durum yahudi olma özelliğini kaybetme şeklinde anlaşılmamıştır (Abodah Zarah, 27a; Sanhedrin, 99). Antik dönemde Helenizm yanlısı, modern dönemde Aydınlanmacı yahudiler tarafından terki savunulan sünnete Ortodoks ve muhafazakâr yahudilerce büyük önem atfedilmekte, bu âdet günümüzde bazı liberal yahudi gruplarınca da sürdürülmektedir. Erkek çocuklara sekiz günlükken uygulanan yahudi sünneti antik dönemde daha basit şekilde ve daha ziyade ebeler tarafından gerçekleştirilmiştir. Rabbânî dönemden itibaren -sünnet izini yok etme girişimine karşılık- üç ayrı aşamadan oluşan daha karmaşık bir uygulama olarak (Shabbath, a-b) bu konuda uzman kişilerce genellikle evlerde veya sinagogda dinî bir merasim eşliğinde ya da doktorlar tarafından hastahanede icra edilmektedir.

Hıristiyanlık'ta İnciller sünnetin önemli bir yahudi âdeti olduğunu, Îsâ'nın bu âdete uygun biçimde sekiz günlükken sünnet edildiğini ve uygulamayı reddetmediğini belirtir (Luka, 1/59; 2/21; Yuhanna, 7/23). Pavlus'un da sünneti -en azından yahudiler için- tamamen devre dışı bırakmadığına işaret eden ifadeler mevcutsa da (Resullerin İşleri, 16/; Romalılar'a Mektup, 3/), kurtuluş için şeriat (eski ahid) yerine imanı (yeni ahid) vurgulayan Pavlus, yeni anlamıyla sünneti fizikî olmaktan ziyade mânevî bir durum (kalbin sünneti) diye tanımlamış ve yahudi soyundan olmayan hıristiyanların sünnet edilmesine şiddetle karşı çıkmıştır (Romalılar'a Mektup, 2/; Korintoslular'a Birinci Mektup, 7/; Galatyalılar'a Mektup, 2/; 3/, 28; 5/; 6/; Filipililer'e İkinci Mektup, 3/; krş. Tesniye, 30/6; Yeremya, 4/4). Bu doğrultuda Kudüs'te toplanan ilk konsilde (Havâriler Konsili, m.s. 50) sünnet yasaklanmamakla birlikte bunun kiliseye dahil olmak isteyen paganlar için gerekli sayılmadığı görüşü kabul görmüş (Resullerin İşleri, 15/), "hıristiyan kimliğinin belirleyicisi" mânasında sünnetin yerine vaftiz uygulaması konulmuştur (Koloseliler'e İkinci Mektup, 2/). Yahudi şeriatına sâdık kalan ilk yahudi-hıristiyanlar arasında (Koloseliler'e İkinci Mektup, 3/20) sünnet uygulaması devam etmiştir. Ortaçağ'da gizli bir yerde muhafaza edildiğine inanılan Îsâ'nın sünnet derisine büyük önem verilmesine, gerek Doğu gerekse Batı kiliselerinde Îsâ'nın sünnet edildiği gün (Jülyen takvimine göre 1 Ocak) kutsal bir gün diye kutlanmasına rağmen sünnet uygulaması yahudilerle bağlantısı sebebiyle Katolik dünyasında olumsuz bir içeriğe sahip olmuş ve 'de papalık tarafından resmen yasaklanmıştır. Günümüzde dinî bir âdet şeklinde sadece Mısır (Kıptî), Etiyopya ve Eritre'deki Ortodoks hıristiyanların yanı sıra bazı Afrika kiliselerinde uygulanmakta, fakat bilhassa cemaate yeni katılanlar için bir gereklilik olarak görülmemektedir.

Sünnet Avustralya, Polinezya, Malinezya ve Amerika yerlileriyle çeşitli Afrika kabilelerinde eski Mısır toplumunda olduğu gibi çocukluktan yetişkinliğe geçiş (ergenlik) ve cemaate katılma (inisiyasyon) töreni kapsamında icra edilmektedir. Bu toplulukların bir kısmında ve özellikle Afrika yerlilerinde erkeklerin yanı sıra kızlar da sünnet edilir. Söz konusu geçiş merasiminin amacı, ergenliğe ulaşan erkek ve kızları evlilik hayatına ve sosyal yaşamda üstlenecekleri rollere hazırlamak ve ilgili kuralları öğretmek suretiyle onları yetişkin ve tam bir erkek/kız birey durumuna getirmektir. Genellikle toplumdan tamamen soyutlanma, yarı inziva ve topluma yeniden katılma şeklindeki üç aşamadan oluşan merasimde bilhassa erkek çocukların bu süreç yoluyla annelerinin etkisinden, yani kadınların alanından sıyrılıp yetişkin erkekler dünyasına (avcılık ve savaşçılık) katılması hedeflenir. Sosyal ve cinsel kimlik oluşturmaya hizmet eden bu geçiş töreninin ilgili aşamaları sembolik anlamda ölmeyi ve yeni kimlikle doğmayı temsil eder. Erkek çocuklar için genellikle toplu halde ve kutlama havasında yapılan geçiş merasiminde diğer bazı sembolik unsurların yanı sıra (çıplaklık, saç tıraşı, vücudun beyaza boyanması ve dövme tarzında yaralanması, aç kalma, dayak vb.), kadınlığı temsil ettiğine inanılan sünnet derisi kesilir, bazı topluluklarda organın alt kısmı boydan boya yarılır. Tören sonunda aday erkeklik alanına ve yetişkinlik konumuna girmiş olur. Kızların geçiş merasimi ise genellikle ferdî olarak âdet dönemi başlangıcında icra edilir. Bu defa amaç adayı, erkeklerde olduğu gibi yeni bir alana sokmak yerine zaten içinde bulunduğu kadınlık alanındaki yeni konumuna, yani evlilik ve ev hayatına yönelik görev ve sorumluluklarına hazırlamaktır. Günümüz Afrika kabilelerinde söz konusu geçiş merasimi büyük ölçüde terkedilmiştir; ancak daha hijyenik hale gelen sünnet uygulaması ergenliğin ve etnik kimliğin işareti olarak devam etmektedir.

Kız sünneti (ya da Batı'daki yaygın adlandırmayla "dişi üreme bölgesinin kesilmesi/bozulması") hatalı şekilde müslüman toplumlarla özdeşleştirilmekle birlikte gerçekte bu uygulama birçok müslüman ülkede (Arabistan'ın ve Körfez bölgesinin büyük kısmı, Kuzey Afrika, Anadolu, Balkanlar ve Orta Asya) bilinmez; yaygın olduğu ülkelerde ise (Mısır ve Orta Afrika-bilhassa Etiyopya, Somali, Kenya, Nijerya ve Sudan) müslüman kesimde daha fazla rağbet görmekle beraber o bölgeye has bir âdet şeklinde genellikle toplumun -yerel, hıristiyan ve Etiyopya yahudisi- diğer dinî/etnik gruplarınca da icra edilmektedir. Bu uygulamanın Güneydoğu Asya'daki (Malezya, Endonezya ve Singapur) varlığı ise doğrudan İslâm'ın etkisinden ziyade bu uygulamanın yaygın olduğu bölgelerden göç eden müslümanların gittikleri yerlerde bunu kültürel bir âdet halinde devam ettirmelerinin sonucudur. Öte yandan kız sünneti uygulamasına Avustralya'nın bazı yerli kabileleriyle bir kısım Latin Amerika ülkelerinde (Brezilya, Meksika ve Peru) rastlanmaktadır.

Kız sünnetinin kökeni ve tarihi kesin şekilde bilinmemekle birlikte en erken Eski Mısır'da, gerek genetik cinsel bozukluklara karşı tıbbî/estetik müdahale kapsamında gerekse evliliğe hazırlık olarak erkek sünnetine paralel bir ergenlik töreni biçiminde icra edildiğine yönelik kayıtlar mevcuttur (The Works of Philo, "Questions and Answers on Genesis III", 47). Mısırlılar ve Afrika yerlileri arasında kabul gören bir inanışa göre erkekteki sünnet derisi kızlığa, kadındaki sünnet bölgesi erkekliğe ait unsura karşılık gelmekte, söz konusu derinin ya da bölgenin kesilip alınmasıyla kişi tam erkek veya kadın durumuna, dolayısıyla evlilik hayatına hazır hale gelmektedir. Kız sünnetinin gebeliği mümkün kılan vajinal kanamanın veya erkek sünnetinin taklidi mânasında bir nevi doğurganlık ritüeli olduğu şeklinde antropolojik açıklamalar da yapılmıştır. Bazı kültürlerde kız veya erkekten kesilen sünnet derisini bir tür adak olarak veya nazardan/büyüden korunmak amacıyla toprağa gömme ya da nehre atma âdeti mevcuttur. Günümüzde farklı şekillerde uygulanan ve doğurganlığı arttırma, cinsel arzuyu kontrol etme, bekâreti koruma, hijyeni/estetiği sağlama gibi birtakım sosyokültürel ve ahlâkî teamüllere dayanan kız sünneti, Avrupa merkezli karşıt kampanya ile yerel dinî ve resmî otoritelerin bunu reddedici ve yasaklayıcı tavırları neticesinde son dönemlerde gerilemeye başlamıştır.

Asya (Çin ve Hindistan), Avrupa ve Kuzey Amerika'da -müslüman ve yahudi kesim hariç- dinî-kültürel bir ritüel biçiminde sünnet uygulaması mevcut olmamakla birlikte erkek ve nâdiren kız sünneti XIX. yüzyılın sonlarından itibaren İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri'nde tıbbî ve ahlâkî gerekçelerle icra edilmektedir. Günümüzde tıbbî gerekçeye dayalı kız sünneti söz konusu ülkelerde onaylanmazken erkek çocuk sünneti, bilhassa Amerika Birleşik Devletleri'nde belli hastalıkların (prostat ve rahim ağzı kanserleri, idrar yolları enfeksiyonu, HIV) önlenmesinde karşıt görüşlere rağmen hâlâ geçerli bir yöntemdir. Geçmiş dönemlerde çok daha yaygın olan erkek çocuk sünneti Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ve Kanada'da gerileme göstermiştir; İngiltere ve Yeni Zelanda'da ise çok düşük seviyede uygulanmaktadır. Filipinler ve Güney Kore, tıbbî gerekçelere dayalı ergen sünnetinin en yaygın olduğu ülkelerin başında gelmektedir.

Diyanet İşleriDini bilgilerDiniGündemGüncelHaberler

Evlenmenin hükmü nedir?

Değerli kardeşimiz,

Evleneceklerin durumuna göre nikâhın hükmü farz, vacib, sünnet, haram, mekruh veya mübah kısımlarına ayrılır:

1. Evlenmediği taktirde zinaya düşeceği kesin olan kimsenin -mehri verecek ve eşinin geçimini sağlayacak durumda ise- evlenmesi farzdır.(Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı, 9/29)

2. Yine evlenmezse zinaya düşme tehlikesi bulunan kimsenin -mehir ve nafakayı sağlayacak durumda ise- evlenmesi vacibtir. Hanefiler dışındaki çoğunluk farz ve vacib arasında bir ayırım yapmaz (İbnül-Hümâm, Fethu'l-kadir, II/; el-Kâsânî, el-Bedâyî', II/ vd.).

3. Evlenince, eşine zulüm yapacağına kesin gözüyle bakılan kimsenin evlenmesi haramdır.

Hem zinaya düşme, hem de eşine zulüm yapma korkusu bulunan kimsede haramlık yönü tercih edilir. Çünkü bir konuda helâl ve haram birleşince, prensip olarak haram üstün tutulur ve ondan kaçınmak gerekir. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyurulur.:

"Evlenmeye güç yetiremeyenler, Allah kendilerine fazlu kereminden zenginletinceye kadar iffetlerini korusunlar."(Nûr, 24/33)

4. Eşine zulüm yapacağından korkulan kimsenin evlenmesi mekruhtur (el-Mevsılî, el-İhtiyâr, III/82).

5. Cinsel bakımdan itidal halde bulunanların evlenmesi sünnettir.

İtidal; evlenmezse zinaya düşeceğinden korkulmayan, evlenirse de eşine zulüm yapacağından endişe duyulmayan kimsenin halidir. Toplumda çoğunluğun bu durumda olması asıldır. Yukarıda zikrettiğimiz, evlenemeyen gençlere oruç tutmayı tavsiye eden, evlilik konusunda aşırı çekimser kalmağa karar veren üç sahabeyi uyaran hadisler bunun delilidir.

Diğer yandan Hz. Peygamber (asm) ve ashab-ı kiram evlenmişler ve onlara uyanlar da bu sünneti sürdürmüşlerdir. Tercih edilen görüş budur (bk. el-Fetâvâl-Hindiyye, I/).

İmam Şâfiî'ye göre ise, bu durumda evlenmek mubahtır. Evlenmek veya bekâr kalmak caiz olur. O'na göre, vakitlerini ibadete ayırmak ve ilimle uğraşmak evlilikten daha üstündür. Dayandığı deliller şunlardır: Cenab-ı Hak Yahyâ peygamberi şu sözlerle övmüştür:

"efendi, nefsine hakim, iffetli,.."(Âl-i İmrân, 3/39).

Ayetteki hasûr ifadesi; gücü yettiği halde kadınla cinsel temas kurmayan kimse anlamına gelir. Evlilik daha üstün olsaydı, bunu terketmek övülmezdi. Çoğunluk fakihler bu örneğin daha önceki şeriat uygulaması olduğunu, İslâm ümmetini bağlamadığını söylemişlerdir.

İmam Şâfiî'nin diğer bir delili şu ayettir:

"Haram olanlar dışındaki kadınlar, onları mallarınızdan harcayarak almak, onlarla evlenmek ve zinâ etmemek şartıyla size helal kılındı." (Nisâ, 4/24).

Bir şeyin helal olması mübah olması demektir. Çünkü bu iki kelime birbirinin eş anlamlısıdır. Diğer yandan evlilik, kişiye cinsel yönden yarar sağlar. Yararına olan bir işi yapmak ise bir kimseye vacib olmaz. Böylece evlilik yeme, içme, alışveriş gibi mübah olan muamelelerdendir.(1)

İlave bilgi için tıklayınız:

- Evlenmeyi Düşünenlere

(1) bk. ez-Zühaylî, el Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk /, VII/33, 34; İbn Hacer el-Askalânî, Bülûğul-Merâm min Edilletil-Ahkâm, Terc. Ahmed Davudoğlu, İstanbul , II/ vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul , s. ,

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Sual: “Zina edenler, ancak zina edenlerle veya müşriklerle evlenebilir” mealinde bir âyet-i kerime vardır. Bunu nasıl anlamalıdır?

Cevab: Nur suresinin bu 3. âyet-i kerimesinin hükmü, aynı surenin "İçinizden bekârları evlendirin" mealindeki âyet-i kerimesi ile mensuhdur, nesh edilmiştir. Said bin Müseyyeb böyle buyurdu. Ulemanın ekserisi de bu görüştedir. İbni Ömer, Salim, Câbir bin Zeyd, Atâ, Tâvus, Ebu Hanife, Mâlik ve Şâfiî’nin kavli de budur. Zina büyük günah ise de, işleyen müslüman ise dinden çıkarmaz. Müslüman bir kimsenin müşrik ile evlenmesi câiz değildir. Kâfir ve zinâ edenler için muvakkat bir düzenlemedir. Ebû Dâvûd ve Tirmizî'nin rivayetine göre Amr bin Şuayb babasından, o dedesinden rivayet ettiğine göre, Mersed bin Ebi Mersed Mekke'deki esirleri Medine'ye getirip, kurtarırdı. Mekke'de "Anak" diye adlandırılan bir fâhişe vardı, bu da onun dostu idi. Mersed dedi ki: Peygamber aleyhisselâma gelip dedim ki: Ya Resulallah! Anak'ı nikâhlayayım mı? Bir müddet sustu, bana cevap vermedi. Bunun üzerine: "Zinâ eden kadını da ancak zinâ eden veya müşrik olan bir erkek nikâhlayabilir" mealindeki âyet-i kerime nâzil oldu. Beni çağırdı ve bana bu âyeti okuduktan sonra: "Onu nikâhlama" dedi. Bu hüküm o kadına hastır, çünkü o kadın kâfir idi. Zina eden müslüman bir kadının nikâh akdi feshedilmez. Bazı âlimlere göre ise, bu hüküm, kendilerine zinâ haddi tatbik edilmiş erkek ve kadın içindir. Böylece zinâ haddi vurulmuş bir erkeğin, zinâ haddi vurulmuş bir kadından başkasıyla evlenmesi câiz değildir. Hasan Basrî, Zeccâc ve Nehaî bu görüştedir. Nitekim Ebû Davud'un Sünen'inde Ebu Hureyre’den şu rivayet vardır: Resûlullah aleyhisselâm buyurdu ki; "Zinâ edip had vurulmuş bir erkek, ancak kendisi gibi olanı nikâhlayabilir." Şâfiî mezhebinin müteahhirr âlimlerinden bazısı bu görüştedir. Hatta âyeti kerimenin müşriklerle evlenme kısmının nesholunduğunu, zinâkâr ile evlenme kısmının hükmünün bâki olduğunu söylerler. Mâlikî âlimi İbnu'l-Arabî der ki: Nikâh lafzı ile ya İbni Abbas'ın dediği gibi, cinsî temas kastedilmiştir; yahud da nikâh akdi. Eğer cinsî temas kasdedilmiş ise bunun mânâsı, zinâ ancak zaniye bir kadın ile yapılır. Yani erkek de, kadın da, her iki taraf da zinâkârdır. Buna göre âyetin takdiri de şöyle olur: Zinâkâr bir kadın ile temas kurmak, ancak zinâ eden bir erkeğin yahut müşrik bir erkeğin işidir. Şayet nikâh lafzı ile akid kasdedilmiş ise, âyet-i kerimenin manası şöyledir: Zinâ etmiş bir kadın ile evlenip de, hâmile olup olmadığını anlamadan onunla gerdeğe giren bir kimse, zinâ eden kişi gibidir. Ancak bu hususta ulemanın ihtilâfı dolayısıyla ona had vurulmaz. Veya zinâ eden kadını, ancak onun zinâsına razı olan bir erkek nikâhlayabilir, demektir.

13 Temmuz Cumartesi

Kategori :

İlmi Sorular

Açıklama :

Evlenmek farz mıdır, vacip midir, yoksa sünnet midir? Halis Hoca (Ebu Hanzala)

Diğer sosyal medya hesaplarımızdan yayınlamadığımız özel paylaşımlarımızdan güncel olarak haberdar olmak için linke tıklayarak WhatsApp hattımıza abone olabilirsiniz; funduszeue.info

Soru:
Evlenmek farz mıdır, vacip midir, yoksa sünnet midir?

Cevap:
Evlenmek, alimler bu konuda ihitlaf etmiş olsalar da racih olan görüşe göre kişinin durumuna evlenmenin hükmü değişir.

Bir insan harama düşüyorsa, zinaya düşme tehlikesi varsa bu insanın evlenmesi vaciptir, farzdır. Bu insanın mutlaka evlenmesi gerekir.

Niçin?
Evlilik farz olduğundan dolayı değil, onu bir haramdan, bir kötülükten koruyacağından ve vacibin kendisi ile tamamlandığı şey de vacip olduğundan dolayı evlenmek onun için farzdır. Vaciptir.

Ama bir adam harama düşmüyorsa ve taabbud niyetiyle evliliği terk etmiyorsa, Yani ben evliliği terk ediyorum ki Allah’a daha yakın olayım. Ben evliliği terk ediyorum ki daha fazla ibadet edeyim. Böyle saçma olan, ruhbanlık olan, Hristiyanlıktan geçmiş olan bir sebepten ötürü değil de başka bir sebepten ötürü kişi eğer evlenmemişse, evlilik onun hakkında sünnettir. Eğer evlenirse hayırlı bir amel yapmış olur. Peygamberimizin teşviklerini yerine getirmiş olur, ecir almış olur. Ama evlenmezse bundan dolayı günah kazanmış olmaz. Tabi dediğim gibi bu konu alimler arasında ihtilaf edilmiş bir konudur. Ben kendi bildiğim veya kendi anladığım kadarını size aktardım. Evliik kişinin kendi durumuna göre hükmü değişir.

Ama üçüncüsü olur yani bir adam daha fazla Allah’a yakınlaşmak maksadıyla kendini ibadete verir ve evliliği terk ederse o zaman da Peygamberimizin sünnetinden yüz çevirdiği için haram işlemiş olur. Çünkü Peygamber (as): “ ‘Ben evlenmeyeceğim, kadınlardan da uzak duracağım’ diyen bir sahabeye demiştir ki: Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir. Ben hem evlenirim hem de kadınlarla nikahlanırım.”

Bu Allah’a yakınlaşmaya, Allah’a kulluk yapmaya engel bir durum değildir.

1. Zinaya düşme korkusu olursa evlilik farzdır.
2. Allah’a yakınlaşma isteğiyle evlilik terk edilirse haramdır.
3. Harama düşmeyen kişi için müstahaptır.

Küfrün Karanlıklarından, Vahyin Aydınlığına…

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası