dönenin kaşığı kırılsın / Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Atasözünün açıklaması ve anlamı ne demek

Dönenin Kaşığı Kırılsın

dönenin kaşığı kırılsın

Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın Atasözünün Anlamı Ne Demek?

Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın Atasözünün TDK Anlamı Ne Demek?

Cevap: yararlı bir şeyi elde etmek için sonuna kadar uğraşılmalı, direnilmelidir.

Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın atasözü ile ilgili Google aramalarda en çok sorulan sorular şunlardır: Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın atasözünün anlamı ne demek? Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın cümlesinin kısaca açıklaması nedir? Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın atasözünün TDK anlamı nedir? Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın atasözünün hikayesi

Art-izan Logo

KÖKLERİNDEN KOPMAYAN EKİP

Yarı-profesyonel bir tiyatro topluluğu olan Tiyatro Boğaziçi, bir yandan nitelikli ve renkli prodüksiyonları seyirci karşısına çıkarırken bir yandan da deneysel eğitim araştırma faaliyetleriyle tiyatromuza kalıcı katkılar sunmayı hedefleyen bir topluluk. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) tiyatro birimini oluşturan Tiyatro Boğaziçi’nin kaynağını bir anlamda Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) oluşturuyor. Toplulukta kimlerin oyunculuğu profesyonel anlamda yapacağı, kimlerin yarı-profesyonel kalacağı ise zamanla netleşiyor. Boğaziçi Üniversitesi Oyuncularıyla bağını hiç koparmayan topluluk, onlara deneyim ve birikimlerini de taşımayı ihmal etmiyor. 

Tiyatro Boğaziçi bu sezon tam üç oyunla seyirci karşısına çıkıyor. Ağırlıkla ekip çalışmasıyla kotarılan işlere imza atan Tiyatro Boğaziçi’nin son birkaç sezondan beri sahnelediği ‘Yeni Bir Hayat İçin’, günümüz orta sınıf insanının bunalımlarına, hayallerine, gündelik yaşamına mizahi bir bakış getiren tek kişilik bir oyun. Topluluğun oyunculuk eğitiminde gerçekleştirilen doğaçlama çalışmaları sonucunda oluşturduğu ‘Berber Hikayeleri’ zaman zaman iç içe geçen dört farklı hikayeyi, meddah/anlatı geleneğimizden hareketle ele alıyor. ‘Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın’ adlı oyun ise üç arkadaşın 1980’den bugüne gelen birlikteliğini, ilişkilerinin ve karekterlerin değişimini toplumsal olaylara da gönderme yaparak anlatıyor. 

Kendin Yaz Kendin Oyna

Tiyatro Boğaziçi, öncelikle kendi metinlerini oluşturma gibi bir derdi güdüyor. Topluluğun kurucularından, sahnelenen pek çok oyunda yazar, yönetmen ve oyuncu olarak görev alan Cüneyt Yalaz, Tiyatro Boğaziçi’nin kendi metinlerini meydana getirme nedenlerini şöyle açıklıyor; “Yola klasiklerle çıktık. Klasiklerden ele alıp öğreneceğimiz hala çok şey var. Ancak çağdaş tekstler anlamında bizim anlatmak istediğimiz meselelere bakılmadığını gördük. Bizim için bugüne, Türkiye’ye dair birşeyler söylemek daha önemli ve değerli. O anlamda da mevcut Türkçe metinlerin çok da bizim üslubumuzla ve dünya görüşümüzle bağdaşmadığını fark ettiğimiz için kendi metinlerimizi yazma gereği gördük.” 

Oyunculuk dili açısından doğaçlamaya dayalı bir yöntemi tercih ettiklerini söyleyen Yalaz, yönetmen tiyatrosu yapmadıklarının altını özellikle çiziyor, ” Oyuncu tiyatrosuna daha yakınız. Klasikleri de ele aldığımızda oyuncuların yaptığı doğaçlamalar çok önemli. Aynı şekilde bu doğaçlamalar bizim yeni yeni metinleri oluşturmamıza da yardım ediyor.” İlk günden bu yana teatral üsluplarında da çok ciddi bir kırılma olmadığına değinen Yalaz, zaman içerisinde bambaşka bir yere geldiklerini de ifade ediyor, “Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nda deneysel tiyatronun ön planda olduğu bir tarzı benimsedik. Oyunculukta stilizasyon ve toplu hareketler gibi çok uzun süreli çalışmalar yaptık. Ve oyunlarımıza da bu yansıdı. Gövdesel anlatım ön plandaydı. Zaman zaman groteskin ön plana çıktığı bir dil. Şimdi şimdi biraz daha o üslubu, doğal oyunculuğun ellerine bıraktık. Yani aslında iki üslup arasında gidip gelen bir tarzımız var.” 

Cüneyt Yalaz, özellikle ‘Yeni Bir Hayat İçin’ oyunuyla birlikte seyirci kitlelerini genişletmeye başlattıklarını söylüyor, “Belli bir seyirci kitlemiz oluştu. O kitle bizi takip ediyor. Ufak bir duyuru bile de olsa geliyor. Ama sadece bu kitle ile yetinmek bize yeterli gelmiyor. Daha geniş kitlelere ulaşmak gibi bir niyetimiz var. Bunu çok da fazla bildik medyatik araçlara başvurmadan yapıyoruz. Sadece tiyatroyu kullanarak sesimizi duyurmak gibi bir derdimiz var. Bir yere gidip de nitelikli bir oyun sergilediğiniz zaman ikinci turnenizde mutlaka seyirci gelip sizi buluyor. Tiyatroya küsmüş büyük bir kitle var. Küskünleri ve hayatında hiç tiyatroya gitmemiş insanları tiyatroya kazandırmak istiyoruz.” 

Şehnaz Pak – Radikal – 9 Nisan 2003

PİLAVDAN (TİYATRO’DAN)DÖNENİN KAŞIĞI KIRILSIN

BGST’nin Tiyatro Boğaziçi’si yine yanıltmadı beni ve Tiyatro’ya olan inancımın tutkumun düzcesi yaşamımın tutamaklarından biri oldu son oyunu Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın ile!

Ülkemizde bir milat gibi bellediğim 12 Eylül’ün arifesinde başlayıp, kendi saptamalarıyla 1999’a uzanan günlere dek süren üç Devrimci solcunun hüzünlü-güldürülü öyküsü bu oyun. 

Trajik değil hüzünlü. 
Komik değil güldürücü. 
Oyunun seçilmiş eksikliği yönetmensizlik üç oyuncu/yazar/yönetmenin zaman zaman üslup tutarsızlık/çatışmalarına düşmelerine neden olsa da işteki coşku ve amaçtaki soyluluk önemsetmiyor bile bunu. 

Sahne geçişleri gazete başlıklarının okunmasıyla sağlanarak video, barkavizyon, dia gibi tiyatroya zor yakışan ve son yıllarda bıktırıcı ve tiyatro aleyhine işleyecek biçimde kullanılan bu gibi görsel teknikler bir kenara itilmiş, çok da iyi olmuş.
Oyunculukta gönül hiçbirini diğerinden ayırmak istemiyor ama, herkes kendi üslubunca katılıyor bu şenliğe. 

Sevilay Saral bizce gereksiz biçimde tedirgin Zeynep’in militan gençliğini oynarken. Cüneyt Yalaz “Yeni Bir Hayat İçin”deki tekbaşına oyunculuğun da getirdiği özgüven ve birikimle rahat ve usta. Zaman zaman karikatüre yaklaşan noktalamalı oyunculuğunu bir gıdım da törpülerse iyi olur. 

Uluç Esen. İşte “Fırtına”ile tanıdığımız bizi hiç şaşırtmayan derinlikli, yumuşak, kendine has bir oyuncu. Oyundaki sayısız tip/karakter içinde bir Kürt emekçi var ki, yalnız o rolde Uluç Esen’i izlemek için bir kez daha gidebilirim oyuna. 

Kendimi ne kadar zorlasam da nesnel bir eleştiri yazısı olamayacak bu.
Nasıl olsun, sahnede yaşamımızın birebir yansılaması dururken,daha ilk sahnede kahramanlarımız yazıya ellerinde ÇBS boya kutusuyla çıkmışken. Bana de ÇBS Çizgisi Belirsiz Solcu derlerdi, öyle aşağılarlardı o zamanlarda. E.Ö/E.S. Eylül Öncesi? Sonrası gibi ayırımlar koymuşken yıllarca yazılarımda. 

Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın basite kaçmayan naif bir oyun. Tiyatro’nun ölmezliğini ana unsurun İnsan olduğunu bağırmadan fısıldayan bir oyun. 

Emek,birikim,yetenekle yoğrulmuş Tiyatro’yu soylu bir araç edinmişlerin bir yüzakı.
O gün ödül jürilerinden kimseyi göremedim oyunda. Ne gam.
Siz ödül istiyorsanız Tiyatro adına BGST Boğaziçi Tiyatrosu’nun Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın oyununu izleyin kendinizi ödüllendirin. 

Ulvi Alacakaptan

PİLAVDAN DÖNENİN KAŞIĞI KIRILSIN

Tiyatro Boğaziçi’nin yeni oyunu Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın, uzun süredir iyi oyun seyretme fırsatı bulamadığımız İstanbul sahnelerinde, bu sezonun medar-ı iftiharı olmaya aday görünüyor. Üç arkadaşın 1980’lerde başlayan hikâyesini anlatan ve bu hikâye aracılığıyla bize son 20 yılın nasıl geçtiğini hatırlatan oyun, aynı zamanda seyirciyi kendi kendisiyle hesaplaşmaya da davet ediyor.

Üç arkadaş, 80’lerin başlarında büyük bir şevkle politize olmaya çalışırken, 12 Eylül’le gelen darbe ve sonrasında içlerinden birinin mahkûm olması sonucu en azından biçimsel olarak hayatlarına yeni bir yön verirler. Hapisteki için yapılabilecek hiçbir şey yokken, dışarıdaki ikisi evlenip çocuk sahibi olurlar. Dışarıdakiler fiili olmasa da ideal olarak politik fikirlerine sadık kalmaya çalışmakta ve aksi davrananları eleştirmektedirler. Daha sonra diğer arkadaşlarının da, mahkûmiyetini bitirip onlara katılmasıyla yollarına devam ederler, ama kaldıkları yerden değil. 

Oyun da bütünüyle bu değişim sürecini anlatıyor zaten: İdeallerine rağmen dışarıda değişen, yozlaşan düzenin bir parçası olmamayı başaramayan ama ideallerinden de uzaklaşmamak için düzeni kendine uydurmaya çalışıp daha da yozlaştıran, kendi değerlerinin içini boşaltan ve böylece ne kendine ne de topluma faydalı olabilen bir kuşağı. Uzun süre sonra hapisten çıkıp, hem dışardaki dünyanın hem de arkadaşlarının değişimine anlam ve onay veremeyen Edip bile, önceleri bir umut gibi görünürken çok kısa bir zamanda adaptasyonunu tamamlayıp oyundaki yerini alıyor. 

Oyun bir belgesel niteliğinde kurgulanmış. Bu kurgu, üç arkadaşın hayata karşı tavırlarındaki değişimleri, dönüm noktalarını en belirgin şekilde yansıtmayı sağlarken oyunun ritmini de belirliyor. Bu belgesel kurgusu sayesinde, hikâye geri dönüşlerle anlatılırken, gereksiz ayrıntıların oyuna sızmasının da önüne geçilmiş oluyor. Bu yapı aynı zamanda arkadaşları tanıyan ya da olaylara tanık olan kişilerin devreye girip deneyimlerini anlatmasına böylece olanlara farklı açılardan bakılmasına da olanak sağlıyor. Ve bütün bu unsurlar içerik açısından oyunun bütün tadını tuzunu oluştururken bir yandan da oyunun ritmini belirleyerek izleyiciyi de onun bir parçası haline getiriyor.

Oyunun metni göz önünde bulundurulduğunda ilk göze çarpan, uzun ve ciddi bir çalışma yapılmış olduğu. Son 20 yılın özetini en çarpıcı anlarıyla ortaya koyup, oyun kahramanlarının hayata karşı verdikleri tepkileri bu özetle örtüştürmek gerçekten önemli bir başarı. Ama daha önemlisi, tarihsel bir çalışma yapılıp bunun aktarılması değil (ki bunu pek çok kişi yapabilir), bunu yaparken gündelik hayatın ve insanların çok iyi gözlemlenmiş olması, her gün karşılaştığımız ama üzerinde durmadığımız ayrıntıların dengeli biçimde yani bir bombardıman haline getirilmeden sahneye taşınması ki, oyunun eğlenceli ve verimli tarafını da bu oluşturuyor. Bu başarılı uygulama, oyun kahramanlarının performansını yukarılara taşırken, çok kısa sürelerle sahnede kalan, kendi hikâyelerini ve kahramanlarımızı anlatan kişileri de, birer tip değil karakter kılıyor. 

Bunların yanı sıra çok sade bir sahne düzenlemesi kullanılmış olması seyirciyi gereksiz ayrıntılarla uğraşmaktan kurtarıp oyuncular ve anlatılanlarla baş başa bırakıyor. Bir grup çalışmasıyla ürettikleri kendi metinlerini abartısız oyunculukları, sahnedeki rahat tavırlarıyla birleştiren ve oldukça başarılı bir performansla sergileyen Cüneyt Yalaz, Uluç Esen ve Sevilay Saral’ın seyrine doyum olmuyor. Gösterdikleri performans, yeteneklerinin yanı sıra, oyunculuklar üzerine uzun soluklu ve titiz bir çalışma yapmış olduklarının da ispatı. Gerek metni, gerek sahne üstü performanslarıyla “Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın”, üzerinde düşünülmüş ve tesadüfi başarı olasılıklarından arındırılmış bir oyun.

Beratiye Şener

HÜZNÜN MİZAHI BİZDEN!

Tiyatro Boğaziçi, 80 öncesinin solcu gençlerinin tüketim ideolojilerine uyumu ve sindirme politikaları üzerine iki perdelik bir komedi sahneliyor: “Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın.”

90’lar, Boğaziçi Üniversitesi tiyatrosu için bir arayış dönemiydi. Brecht, yabancılaştırma ve bir itiraz biçimi olarak tiyatro, üniversitenin ilgili koridorlarında hep hakim oldu. Ancak dolu oynayan, hep seyredilen bu topluluk, yani büyük emekler vererek kendini tiyatroya adayan bu genç kadro ve özellikle dışarıdan gelen seyirci arasında yadsınamayacak bir kopukluk vardı. Ama dedik ya, 90’lar bir geçiş dönemiydi ve sonlarına doğru onlar da komşunun diliyle konuşmak hadisesinin yansımalarında kendilerini buldu. 

Bu, özellikle de mezunlar tarafından kurulan Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) için geçerli. 1995’te sanatsal çalışmalarını üniversite sonrasında sürdürmek isteyen Boğaziçi Üniversitesi mezunları tarafından kurulan BGST, bünyesinde tiyatro (Tiyatro Boğaziçi), müzik ve dans birimlerini barındıran alternatif bir oluşum. Onlar artık profesyonel olarak sanatla ilgileniyor, tüm konsantrasyonlarını bir yaşam biçimi olarak tiyatroya, dansa, müziğe yönlendiriyorlar. Anlayışlarında gelenek önemli bir alan kaplarken, geleneğin yorumu, çağdaş düzenlemeler ve sadık kalmaya özen gösterdikleri dünya görüşleri de BGST kimliğini oluşturuyor.

Tiyatro Boğaziçi, yeni oyunları “Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın’ın” prömiyerini ocak sonunda yaptı. Daha önceki yapımlar gibi “yönetmensiz tiyatro – ekip çalışması” anlayışının bir ürünü olan bu yapım, üç oyuncu, Uluç Esen, Sevilay Saral ve Cüneyt Yalaz tarafından yazılmış. Tiyatro Boğaziçi’nin çalışma tarzı, oyun metnini, sahne çalışmalarıyla paralel geliştirmek üzerine kurulu. Metin, sahne üstü denemelerinden alınan sonuçlara göre defalarca baştan yazılıyor. Böylelikle de sahne üzerine altı boş bir dramatürjik alan yansımasının önüne geçilmiş oluyor. Yönetmensiz tiyatro ise “yönetmen tiyatrosu”nun sanatçı oyuncuyu zanaatkârlaştıran ve teatral yoruma katkısını sınırlyan, hatta yok eden yaklaşımına bir başkaldırı. Oyuncuların üçü de BGST bünyesinde profesyonel olarak tiyatro ile uğraşıyor. Ayırt etmeden söylemek lazım, her üçü de beden, ses, yorum, farkındalık, gözlem, vizyon gibi imrenilecek niteliklere ileri derecede sahip

“Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın” nasıl söylesek, iki perdelik bir komedi. 80 döneminde eylemci olup da sonradan düzene ayak uyduranlar, uydurmak durumunda kalanlar ve uyduramasa da bir noktada tıkanıp kalanların durumunu deşifre ederken, şimdiye dek pek kotarılmamış bir açıklıkla ciddi bir kara komedi çıkarmışlar. 1980 ve 1999 yılları arasında üç arkadaş arasında yaşananlardan kesitler izlediğimiz yapım, belgesel olarak tasarlanmış. Bir patlama sonrasında üç arkadaştan sadece biri sağ kalmış ve arkadaşlarıyla yaşadıkları üzerinden bir dönemin portresini çizen bir belgesel yapmaya karar vermiş. Oyunun çatısını oluşturan belgesel konsepti, üç arkadaşı tanıyan insanlarla yapılan röportajlar ve onların hayatlarından alınmış bazı önemli olayların temsili tipler tarafından canlandırılması ile bu olayların arasındaki zaman atlamalarını netleştirmek için kullanılan haber spotlarından besleniyor. Bu teknik, özdeşleşme ve illüzyon olasılıklarını ortadan kaldırırken, yapımın naif yapısını korumasına da olanak veriyor. 80 öncesi birlikte yazıya çıkan, biri kadın üç arkadaşın mizahi bir üslupla anlatılan hikâyesi, çoğumuzun yakından tanıdığı, iç hesaplaşmalardan ve hayatın dayattıklarından kaynaklanan derin bir hüznü de içinde barındırıyor. İhtilal sonrası biri tutuklanan, diğer ikisi birbiriyle evlenen arkadaşlar, 90’larda yeniden buluşuyor. Evlilik boşanmayla, solculuk reklâmcılıkla, hapiste başlayan şairlik ise alkolizmle sonuçlanıyor. Yapımda çoğumuzun hatırladığı geçiş dönemleri, dönüşümler, kişiliklerin yaşadığı değişimler, takındıkları tavırlar seyirciyi afallatacak kadar şiddetle sahneye aktarılmış. Günümüzde tiyatro artık İtalyan sahneye sığmıyor. Tiyatro Boğaziçi de uzam yaratmak üzerinde kafa yormaya devam etmeli belki de. Ama ne demeli her şey kendi içinde, her gelişim zamanı geldiğinde helal!

Ilgın Sönmez – Milliyet Sanat – Şubat 2003

Bizi Anlatan Bir Belgesel…

” ‘Tarih Nedir?’ Sorusunu cavaplamayı denediğimizde, cevabımız bilerek ya da bilmeyerek, zaman içindeki kendi tutumumuzu yansıtır ve daha geniş bir soruya, içinde yaşadığımız toplum hakkında ne düşündüğümüz sorusuna yanıt vereceğimiz karşılığın bir parçasını oluşturur” diyen E. H. Carr’ın bu sözlerini şöyle anlayabiliriz: Günümüzü nasıl algılıyorsak geçmişe de öyle bakarız. Kralların, devlet adamlarının veya üstün kişilerin tarihi olarak adlandırabileceğimiz bu “tarih” anlayışı, bize gerçeği değil gerçeğin çarpıtılmış bir yansımasını sunar. Bu tarihin yerleşmesi ve insanların buna ikna olmalarıysa büyük ölçüde başarılır. Sözünü ettiğimiz bu tarih anlayışına karşı yürütülen mücadele politik bir mücadeledir. Bundan ötürü sanatta, bilimde, medyada vs. tarihsel olgular üzerinde yürütülen etkinlikler bu mücadelenin saflarından birine denk düşer.

Politik tiyatronun ustası olan Brecht’in önerdiği bir örnek olmasaydı, işte bu tek yönlü ve çarpıtılmış tarih anlayışına karşı tiyatro sanatına nasıl bir bakış açısı getirebileceğimizi tasarlamamız kuşkusuz oldukça zor olurdu. Brecht “kişisel ve çarpıtılmış” olguların tarihinin yerine, üretim ilişkilerine bağlı sınıf mücadelesinin tarihini koyan tarihsel materyalizmin verilerinden yararlanarak bu düşünsel devrimin sanatta da gerçekleştirilmesi için uğraştı. Bu mücadelenin sanatsal araçlarını bulmaya çalıştı.

Geçtiğimiz yıl bu tarihsel anlayışla ele alınmış, Brechtyen tarih anlayışının başarılı iki oyununu seyrettik. Gerek politik gerekse sanatsal tercihleri bakımından önemli olan ve piyasayı delerek bize ulaşan bu iki düzeyli oyundan biri Jülide Kural’ın oynadığı ve yönettiği Frida idi. Diğeriyse Tiyatro Boğaziçi’nin sergilediğiPilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın adlı oyun.

Kürt halkı üzerinde baskıların yoğunlaştığı ve talaplere tehditlerle karşılık verildiği, DEP davasının Kürt halkını inkar eden bir noktadan sürdürüldüğü, gazetelerin kapatıldığı, alanların emekçilere yasaklanmaya çalışıldığı ve emekçilerin taleplerine “kölelik” yasalarıyla yanıt verildiği şu günlerde, Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın, devrimci sanat için önemli bir örnek. Oyunda, Özgür Ülke gazetesinin bombalanmasından “eski solcu köşe yazarlarına”, doksanlarda yaşanan faili meçhullerden 80’lerde solla tanışmakla kalakalmış bir “aydın” kesime, DEP’li milletvekillerinin Meclisten atılmasına kadar pek çok konu ele alınmıştır. 

Tiyatro Boğaziçi, bu oyunu yeniden ele alınmış haliyle bu yıl da sergilemeye devam ediyor. Metni kollektif bir çalışmayla üretilen oyun, grubun kurulduğu günden beri sürdürdüğü doksanların ve ikibinlerin Türkiyesi’nin tarihsel-toplumsal panaromasını çıkarmaya yönelik çabanın bir devamı niteliğinde. Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın‘ı daha önceki prodüksüyonları olan Tiyatro… Yeniden! (1998) ve Yeni Bir Hayat İçin (2000) adlı oyunlarla birlikte ele alırsak topluluğun yukarıda sözünü ettiğimiz açılardan politik ve sanatsal tercihlerini daha iyi anlayabiliriz.

Bu üç oyun, sadece prodüksüyon açısından değil, tema, oyunculuk, kurgu gibi sanatsal kriterler açısından da benzerlikler gösteriyor. Bir tiyatro çeviri/araştırma dergisi olan Mimesis’in 8. sayısında yetmişli yılların tiyatrocularının anlatıldığı Tiyatro… Yeniden! üzerine yapılan bir söyleşide reji grubundan Ö. Faruk Kurhan bu konuyu tercih etmelerini şöyle açıklıyor:

“Türkiye’de bugün üzerinde konuşulan iki kuşak vardır: Altmışsekizliler ve seksen sonrası yetişen kuşak. Yetmişli yıllarda yetişen kuşak pek konuşulmaz. Altmışsekizliler genelde romantik bir biçimde yüceltilirken seksen sonrası yetişen kuşaktan şikayet edilir. Yetmiş kuşağı bir dönem daha çok politik yönüyle ele alındı ve kaba saba olmakla suçlandı. İşin garip yanı bu suçlamaları yapanların çoğunluğunun, zamanında suçladıkları kesim içinde yer almış olmalarıydı. Dolayısıyla özellikle yetmişli yılların sol siyasetini ve bu siyasete bağlı kültürünü yerden yere vuranların nesnellikten uzak oldukları “döneklik edebiyatı” yaptıkları kuşkusu yaygınlaştı. Bizim için çarpıcı olan geçmişte radikal sistem-karşıtı hareketler içerisinde yer almış olan yetmiş kuşağından unsurların yoğun biçimde sistem içine çekilmiş olmalarıydı.”

Tiyatro… Yeniden! alıntıdan da anlaşıldığı gibi bir dönem politik, ajit-prop gösteriler yapan bir tiyatro grubunun yeniden kurulma serüveni içerisinde, yetmişliler kuşağının doksanların Türkiyesi’ndeki durumunu tartışmayı amaçlamaktaydı. Oyun sisteme adapte olamamış ama yanlızlığa ve alkolizme sürüklenmiş Saffet Ferit’le, 1980 sonrasında sanatsal yeteneklerinin yardımıyla reklam sektöründe hızla yükselen Halit’in, çoktandır orta sınıf içerisinde yerleşmiş olan eski arkadaşlarını bir araya getirme çabasını ve yıllar sonra “yeniden… tiyatro” diyen bu tiyatrocuların deneyimini anlatır. Finalde Saffet Ferit ve Halit’in dışında kalanların “emeğe” dayalı böylesi bir yorucu süreçten kurtulmanın verdiği hafiflikle “tüketim kültürüne” dayalı alışkanlıklarına döndüklerini görürüz. Topluluk bu oyununda, 70’li yılların politik kuşağı içerisinde bulunan ve “sınıf atlama potansiyeli” taşıyan elit bir kesimin günümüzde sergilediği sistem içi tavırların eleştirisini merkeze almıştır.

İstanbul’da ve Anadolu’da çok sayıda seyirciyle buluşan Yeni Bir Hayat İçin aslında Tiyatro… Yeniden!‘in bıraktığı yerden devralır hikayeyi: Tek kişilik bu oyunda tüketim toplumunun batağına saplanmış “orta yaşlı, orta sınıf, ortalama” bir adamın hikayesi anlatılır. Oyunun kahramanı Selim Özben, Richard Senett’in “karakter aşınması” adlı kitabında irdelediği, kapitalist modernleşme sürecindeki bireyi, anımsatan bir “örnek vaka” gibi ele alınabilir. Kapitalizmin “kesenize göre özgürlükler” olarak sunduğu “seçenekleri” değerlendirerek hayatını “değiştirmeye” çalışan ve bu seçenekler içinde debelenen tipik bir “modern birey”.

1980 darbesinden sonra egemenler tarafından tasfiye edilen kültür ve sanat alanlarının, parlamenter sisteme yeniden geçildikten sonra devlet ve burjuvazinin özellikle de finans alanının eliyle yeniden şekillendirilmesi için ciddi bir “operasyon” yapılmıştır. Oyunda seyirci olarak, bu “operasyon” un da etkisiyle iyice güçlenen “kültür endüstrisi”nin sınırları içinde bir gezintiye çıkarız: Sanal ortamlarda yaşanan sanal ilişkiler, teleseks, barlarda örgütlenen ve her türlü fantaziye açık alt kültürler, para tuzağına dönüşen sanat kursları, trekking turları vs… Sahnede, seyirciye “sistemin sunduğu olanaklar çerçevesinde kaldığın sürece çıkışsız kalman kaçınılmazdır” deniliyor; ancak çıkış konusunda bir öneri yok. Metnin yazarları olan Uluç Esen ve Cüneyt Yalaz bu tercihleri konusunda şunları söylüyorlar:

“Oyunda ‘sayın seyirciler şunu şöyle yaparsanız çıkışı bulursunuz’ demenin, seyirciyle böylesine didaktik ve üstten bir söylemle ilişki kurmanın doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyoruz. Bizim bu oyunda yapmaya çalıştığımız daha çok var olanın eleştirisinden yola çıkarak seyirci ile bir sorunu tartışmak, seyircinin yaşadığı şeye farklı bir bakış açısından bakmasına yardımcı olmaktı.”

Topluluğun son oyunu Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın diğer iki oyunda ele alınan temaları tamamlayacak bir şekilde, seksenlerin kuşağını konu ediniyor; ancak bu sefer grup “şimdiki zaman” içinde toplumsal yapıdan bir kesit almak yerine, bir kuşağın evrim serüvenini mercek altına almaya çalışmış. Belgesel bir değer taşıyan bu oyunun daha önceki iki oyuna oranla kurgusal anlamda daha gelişkin olduğu görülüyor.

Politik hareketlerle 12 Eylül’den birkaç gün önce ilişkiye geçen üniversiteli üç arkadaşın serüveni etrafında, seksen sonrası oluşmuş farklı eğilimleri sergileyen solcu tipolojileri eleştirel bir gözle irdelenirken, diğer yandan görüntü ve ses efektleriyle, seksenden günümüze toplumsal mücadeledeki önemli olaylar anlatılır. Sahnede hem akmaya devam eden gündelik hayatı hem de tarihsel bir süreci seyrederiz. Bu noktadaPilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın‘ı Brechtyen tarih görüşü ve tarihe geleneksel tarzların dışında nasıl bakıldığı açısından değerlendirdiğimizde, oyunun varlık koşulunun tarihe bu düşünsel ve estetik anlayışla bakabilmek olduğu söylenebilir.

Brechtyen sahneleme biçimlerinin, düşünsel boyutundan ayrıştırılarak bir biçim önerisi gibi Hollywood sinemasından reklamlara geniş bir yelpazede kullanıldığı ya da politik bakımdan devrimci olsalar da sanatsal bakımdan egemen sınıfların kullandığı yöntemleri ve şablonları kullanan toplulukların olduğu şu günlerde Tiyatro Boğaziçi’nin bu denemesi önemli görünüyor. Oyunun metninin oluşturulmasında gerek dönemin emekçi hareketi, gerek Kürt mücadelesinin dönemleri, gerekse daha sonra liberalizmin ideologlarına dönüşecek olan “aydın” kesimin araştırıldığını, masa başı çalışmalarının titizlikle yürütüldüğünü görebiliyoruz.

Oyun metni, oyunun icrasını da üstlenen Sevilay Saral, Uluç Esen ve Cüneyt Yalaz tarafından oluşturulmuş. Oyunun üç karakteri olan Tarık, Zeynep ve Edip’in bir araya gelerek kurdukları yayınevi, bir Kürt derneğiyle aynı binadadır. Bir gün binada “nedeni bilinmeyen” bir patlama meydana gelir ve biz seyirciler olarak, bu patlamadan sağ kurtulan Tarık’ın arkadaşları anısına çektiği belgeseli seyrederiz. Arka planda, tanıklıklarla görüntü ve ses kayıtlarıyla Özgür Ülke gazetesinin bombalanışından Tariş grevine, DEP’li milletvekillerinin meclisten yaka paça atılmalarına kadar pek çok tarihsel olay anlatılıyor. Önde ise canlandırma sahneleriyle bu üç arkadaşın bu dönüm noktalarında aldıkları tavırlar ve duruşlar tartışılıyor. Sınıf atlamaya çalışan, bunu başarabilse bile yine de tatmin olmayarak kendileriyle bir hesaplaşma yaşayan “aydın” kesimin bu “değişim” debelenişleri ele alınıyor. Kimi zaman güldüğümüz, kimi zaman hüzünlendiğimiz, çoğunlukla da yarım bir tebessümle seyrettiğimiz sahnelerde, yaşananlara ve tarihe “devrimci iyimserlik”le bakabilme olanağı buluruz.

Dar bir kadroyla çıkarılmış bu oyunda, temel olarak oyunculuğa vurgu yapılmış. Sahne tasarımlarının son derece sade tutulması, yükü esas olarak oyuncuların omuzlarına yüklüyor. Oyuncuların bu yükü başarıyla sırtladıklarını söyleyebiliriz; ancak Tiyatro Boğaziçi’nin yıllardır bir sahneleme dili olarak tasarımı ikinci plana atması ve bu alanda kendisini pek geliştirmemesi yine de eleştirilecek bir konu gibi duruyor. Topluluk üyeleri bunun nedenini turne şartlarına uyum sağlamakla açıklasa da, topluluğun belli anlamda, öğrencilik döneminin alışkanlıklarını sürdürme eğiliminin de bunda etkisi olduğunu söyleyebiliriz.

Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın, “eski solcu” aydın ve köşe yazarlarının bu işe çoktandır el attığı bu dönemde, tarihinin alternatif bir bakış açısıyla yeniden yazılması gerektiğini savunanların keyifle izleyeceği, seyirciye çeşitli konularda tartışma olanakları sunan düzeyli bir yapım. Oyundaki matbaacı tiplemesi “İşin neyse onu yapacaksın. İşini iyi yapacaksın. Devrimci yapacaksın.” diyordu. Onun diliyle söyleyecek olursak Tiyatro Boğaziçi işini devrimci yapmış

KAYNAKÇA:
E. H. Carr, Tarih Nedir?, Birikim Yayınları
Kerem Karaboğa, Türkiye Tiyatrosunda Tarihsel Oyunlar, Mimesis-9, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları

Neslişah Hazar – Evrensel Kültür – Ocak 2004

İlgili

Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın Ne Demek? Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın Kelimesinin TDK Sözlük Anlamı Nedir?

Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın Ne Demek? Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın Kelimesinin Güncel TDK Sözlük Anlamı Ne Demektir?

Cevap: `Yararlı Bir Şeyi Elde Etmek İçin Sonuna Kadar Uğraşılmalı, Direnilmelidir` Anlamında Kullanılan Bir Söz

Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın Kelimesi Nasıl Yazılır? Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın Kelimesinin Doğru Yazımı Nedir?

Cevap: Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın

Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın kelimesi ile Google aramalarda en çok sorulan sorular şunlardır: Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın ne demek? Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın kelimesi nasıl yazılır? Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın kökeni nedir? Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın kelimesinin cümle içerisinde kullanımı



Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. atasözünün anlamı, açıklaması... TDK Açıklamalı Atasözleri Sözlüğü


Küçük harfle, sayı ve noktalama işareti kullanmadan arama yapın...


TÜRK ATASÖZLERİ SÖZLÜĞÜ İÇİN TIKLAYIN
TÜRKÇE DEYİMLER SÖZLÜĞÜ İÇİN TIKLAYIN

Atasözü Nedir? Özellikleri Nelerdir?

Tanımı:Atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını, tecrübelerini, bilgece düşünce ya da öğüt olarak ifade eden ve kalıplaşmış biçimleri bulunan kamuca benimsenmiş özlü sözlerdir.

Atasözleri hakkında detaylı açıklama ve bilgi için TIKLAYIN

Deyim Nedir? Özellikleri Nelerdir?

Tanımı:Çoğunlukla gerçek anlamından ayrı bir anlam taşıyan, en az iki sözcükten oluşan kalıplaşmış söz ya da sözcük grupları.eş.Tabir. Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı bir anlamı olan, ilgi çekici bir anlatımı bulunan, ifadeyi daha zengin kılan, iki veya daha fazla kelimeden meydana gelen, kalıplaşmış söz topluluklarına "deyim (tabir)" denir.

Deyimler hakkında detaylı bilgi için TIKLAYIN


TDK Güncel Türkçe Atasözleri Sözlüğü

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası