bilinmeyen alfabeler / Alfabe | Tarihi Olaylar

Bilinmeyen Alfabeler

bilinmeyen alfabeler

Oldu da bir gün güneşin yanında 3 güneş daha gördünüz, gece ayın yanına 1 mor 1 de yeşil ay eklenmiş… Anneniz evde: Eem geh leer keh nee ahd leen! Le suilon Lay swee lonn! Diyerek konuşuyor… Ne diyeceksiniz? “Aleyküm Selam anne” demek olmaz…

Panik yapmayın. Bir lisan bir insan. Bir antik lisan binlerce elf demekmiş… Huzurlarınızda günlük hayata adapte edebileceğiniz 10 fantastik alfabe.

Uruk Runes alfabesi

futurama
The Lord of the Rings – J.R.R. Tolkien

Kryptonik alfabe

kryptonian
Superman – Nelson Bridwell

Eski Hylian

hylian1
The Legend of Zelda

Gnom alfabesi

gnommish
Artemis Fowl – Eoin Colfer

Klingon alfabe

klingon
Star Trek

Antik çağ alfabesi

yazi antik
Stargate SG-1

Alien alfabesi

yazi antik 2
Futurama – Matt Groening

Tengwar -Elf- alfabesi

tengwar
The Lord of the Rings – J.R.R. Tolkien

Nyctographic alfabe

nyctographic
Alis Harikalar Diyarında – Lewis Carroll

Matoran

matoran
Bionicle – Lego

Türklerin Kullandığı Alfabeler

Türklerin Kullandığı Alfabeler

Türkler tarih boyunca yaşadıkları yerler, temas kurdukları diğer topluluklar ve kültürler, benimsedikleri dinler ve Türkçe’nin dönüşümü temelinde çok sayıda farklı alfabe kullanmıştır. Bu alfabeler temelde Göktürk, Uygur, Arap ve Latin alfabesi olarak sıralanır. Bu dört yazı sistemi Türkçe’nin gelişimine de ışık tutar. İşte, Türklerin kullandığı alfabeler ve özellikleri...

1. Göktürk (Orhun) Alfabesi

Türklerin kullandığı bilinen ilk alfabedir. Göktürk Devleti’nin yanı sıra Hunlar ve başka birçok Türk kavmi tarafından kullanılmıştır. Adını, 19. yüzyılda keşfedilen ve üzerine kazılı olduğu Orhun (Göktürk) Yazıtları'ndan alır.

Göktürk Alfabesinde Kaç Harf Vardır?

Göktürk alfabesi, Türklerin bugüne dek kullandığı alfabeler arasında en çok harfi içeren yazı sistemidir: 38 harften oluşur. Bu harflerin dördü sesli (ünlü), 26’sı sessiz (ünsüz), sekiz tanesi de hecelere karşılık gelen birleşik harflerdir. Zira alfabede ‘ok, uk, ko, ku, ük, kü, nç, nd’ hecelerinin her birine karşılık gelen birer ayrı harf bulunur. Dört sesli harf ise ‘a-e’, ‘ı-i’,‘o-u’ ve ‘ü-ö’ sesleridir; bunlar dört farklı işaretle ifade edilir. Bu sesler, kullanıldıkları sözcükte ünlü uyumlarının gerektirdiği şekilde okunur.

Göktürk Alfabesi Nasıl Yazılır?

Göktürk alfabesi Arapça ve Farsça gibi sağdan sola yazılır ve okunur. Tek noktalama işareti, sözcüklerin arasına konulan üst üste iki noktadır. Bundan başka noktalama işareti yoktur.

Nasıl Keşfedildi?

Orta Asya’da özellikle Yenisey Irmağı boyunca Göktürk alfabesi ile yazılmış çok sayıda küçük yazıt bulunmuştur. Alfabenin çözümlenmesine yönelik çalışmalar ise Orhun Yazıtları ismiyle anılan iki devasa yazıtın 1889’da Moğolistan’daki Orhun Irmağı’nın kıyısında keşfedilmesinin ardından yoğunlaştı. Danimarkalı Türkolog Vilhelm Thomsen, Orhun Yazıtları’nı 1893'te çözdü. Böylece, Kültigin ve Bilge Kağan tarafından diktirildikleri, yazıtların üzerindeki damgaların Göktürklere özgü bir yazı sistemini temsil ettiği ve bu dilin öz Türkçe’nin bir lehçesi olduğu tespit edildi.

Araştırmalara göre, Göktürk alfabesi ilk olarak 6. yüzyılda, Orhun Yazıtları’nın dikilmesinden yaklaşık 200 yıl önce kullanılmaya başlanmıştır. Alfabenin bu süreçte sadeleştiği, harf sayısının azaldığı ve mükemmelleştiği düşünülmektedir. Zira Yenisey’de bulunan daha eski yazıtlarda 150’den fazla işaret/harf bulunurken, bu sayı zaman içinde 38’e düşmüştür.

Göktürk alfabesi, çok sayıda Türk boyu tarafından Avrupa’ya da taşındı. Öyle ki, 16. yüzyıla dek Macaristan'da Sekeller tarafından hâlâ kullanılıyordu.

2. Eski Uygur Alfabesi

Türklerin Göktürk alfabesinden sonra ve Arap alfabesinden önce kullandığı yazı sistemidir. 8.-17. yüzyıllar arasında, Orta Asya’dan İstanbul’a uzanan bir coğrafyada kullanılmıştır. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra Arap alfabesini kullanmaya başlasa da, bazı Türk devletleri bu yazı sistemini kullanmaya devam etmiştir.

Eski Uygur alfabesinin, bugün Çin’in Sincan bölgesindeki Uygur Özerk Bölgesi’nde kullanılan ve Arap harfleri ile yazılan Uygur alfabesi ile karıştırılmaması gerekir. Bu nedenle, bu iki yazı sistemi arasında ‘eski Uygur alfabesi’ ve ‘yeni Uygur alfabesi’ olarak bir ayrım yapılmaktadır.

Yerleşik hayata geçen ve ticarete yatkın olan Uygur Türklerinin bu alfabeyi, Orta Asya’nın tüccar kavimlerinden Soğutlarla olan yakınlıkları sonucu geliştirdiği düşünülür. Zira eski Uygur alfabesi Soğd (Soğut) alfabesini temel alır; bu alfabedeki seslerin Türkçeleştirilmesiyle oluşturulmuştur.

Türk dili araştırmalarının temel kaynaklarından biri olan ve Türkçe’nin en önemli eserlerinden biri sayılan Kutadgu Bilig’in bir nüshası da bu alfabe ile yazılmıştır. Eski Uygur alfabesi, edebiyat, sanat, din, hukuk konularında sayısız kitabın yazımında da kullanılmıştır. Osmanlı sarayında Uygurca bilen kâtipler bulunduğu, Fatih Sultan Mehmet’in Otlukbeli Savaşı’ndan sonra Özbek Hanı’na gönderdiği zafernamenin Uygur alfabesiyle yazıldığı bilinmektedir.

Eski Uygur Alfabesinde Kaç Harf Vardır?

Eski Uygur alfabesinde 18 harf bulunur. Bu çerçevede Türklerin kullandığı en az harfli alfabe özelliğini taşır. Harflerin üçü sesli, 15’i sessizdir.

Eski Uygur Alfabesi Nasıl Yazılır?

Eski Uygur alfabesi sağdan sola yazılır, satırlar yukarıdan aşağıya doğru iner. ‘Z’ sesine karşılık gelen dışındaki tüm harfler bitiştirilerek yazılır. Harflerin içinde geçtikleri sözcüklerin başında, ortasında ya da sonunda yer aldıklarında değişen seslerine uygun olmak üzere üçer tane farklı yazım şekli vardır. Bu alfabe, Alman dilbilimci F. W. K. Müller tarafından çözülmüştür.

3. Arap Alfabesi


Türklerin 9. yüzyılda İslamiyet’i kabul etmeye başlamasından sonra kullandığı alfabedir. Türkçe’yi Arap alfabesi ile ilk yazanlar Karahanlılardır. Sonrasında bu alfabe Gazneliler, Tolunoğulları, İhşitler, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından benimsenmiştir. Yani Türkler bu alfabeyi yaklaşık 700 yıl boyunca kullanmıştır.

Türkçe’de bu alfabeyle yazılan ilk eserin Divanü Lûgati't-Türk olduğu sanılmaktadır. Bu alfabe ile Türk-İslam tarihinde sayısız eser yazılmıştır.

Arap Alfabesinde Kaç Harf Vardır?

Dünyada Latin alfabesinden sonra en çok kullanılan yazı sistemi olan Arap alfabesi, hepsi ünsüz olmak üzere 28 harften oluşur. ‘Hareke’ adı verilen bu harflerin 22’si Sami alfabesinin değişikliğe uğrayan seslerinden, altısı da tümüyle Arapça'ya özgü seslerden oluşur.

Türklerin Türkçe’yi yazmak için kullandıkları Arap alfabesine ise Türkçe’ye uygun bazı sesler eklenmiştir. Bu sebeple, Türklerin kullandığı Arap alfabesi 31 ila 36 harften oluşur. Bu eklemeler nedeniyle, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan Arap yazı sistemine ‘Osmanlı alfabesi’ de denmektedir.

Öte yandan, Arap alfabesinin özellikle ünlü eksikliği ve ünsüzlerin okunuşunun sözcük başı, ortası ve sonunda değişmesi nedeniyle Türkçe’nin seslerini yazmaya uygun olmadığı yönündeki tartışma Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında başlamış, Tanzimat sırasında reform çalışmaları için araştırmalar yapılmıştır.

Arap Alfabesi Nasıl Yazılır?

Arap alfabesi sağdan sola yazılır. Noktalama işaretlerinde kurallar yoktur. Harfler ise sözcüklerin başında, ortasında ve sonunda yer almalarına göre değişerek farklı şekillerde yazılır.

4. Latin Alfabesi

Bugün dünyada en yaygın kullanılan yazı sistemi olan Latin alfabesi, günümüzde Türkçe’yi yazarken kullandığımız alfabedir. Türkiye’de 1 Kasım 1928’de çıkarılan yasayla kullanılmaya başlanmıştır.

Latin alfabesi orijinal olarak antik Roma’da Latin dilinin yazılması için geliştirilen bir yazı sistemi olduğu için bu isimle anılır. Türkçe’ye uyarlanırken, dilimize uygun olan bazı sesler eklenmiştir.

Latin Alfabesinde Kaç Harf Vardır?

Klasik Latin alfabesi, 21’i Etrüsk yazı sisteminden alınmış 23 harften oluşur. Ortaçağ’da ise ‘I’ harfine ‘J’ harfinin, ‘V’ harfine de ‘U’ ile ‘W’ harflerinin eklenmesiyle harf sayısı 26’ya çıkmıştır. Bugün modern İngilizce bu 26 harf ile yazılırken, Latin alfabesinin kullanıldığı Avrupa dillerinin bazılarında harf sayısı farklılık göstermektedir.

Türkçe’de de, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde yapılan araştırmaların sonucunda 29 harften oluşan bir Latin alfabesi kullanılmaktadır. Bu alfabedeki harflerin 21'i sessiz, sekizi seslidir. Türkçe’ye uyarlanması sırasında klasik Latin alfabesinde yer alan ‘q/Q’, ‘x/X’ ve ‘w/W’ sesleri alfabeden çıkarılmıştır. Öte yandan, klasik Latin alfabesinde yer almayan ancak Türkçe dilindeki sesleri ifade etmek için ihtiyaç duyulan ‘ı/I’, ‘ö/Ö’, ‘ü/Ü’, ‘ğ’, ‘ç/Ç’ ve ‘ş/Ş’ harfleri de eklenmiştir. Azerbaycan’da kullanılan Latin alfabesinde ise 34 harf bulunmaktadır.

Türkiye’de Latin alfabesine geçiş bugün hâlâ zaman zaman tartışma yaratsa da, dilbilimciler sesli harf içermeyen Arap alfabesinin Türkçe’nin ses yapısına uygun olmadığını düşünmektedir.

Latin Alfabesi Nasıl Yazılır?

Türklerin geçmişte kullandığı yazı sistemlerinden farklı olarak, Latin alfabesi soldan sağa doğru yazılır. Harfler yazı stiline göre bitiştirilerek de bitiştirilmeyerek de yazılabilir; bu konuda sabit bir kural yoktur.

Kiril Alfabesi

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) topraklarındaki Türkler, bir devlet politikası olarak Kiril alfabesini kullanmaya zorlanmıştır. Kiril alfabesi, Bizans döneminde Hıristiyanlığın Slavlar arasında yayılması amacıyla, Yunan alfabesine bazı sesler eklenerek Slav dilinin yazılabilmesi için geliştirildi. Dolayısıyla Türkçe’ye uygun olmadığını söylemek mümkündür.

Ancak SSCB döneminde bu alfabe Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kazakistan’da zorunlu hale getirilmiş, her bir Türk toplumu için ayrı alfabeler oluşturulurken dillerinde de bu yazı sistemine uygun değişiklikler yapmaları istenmiştir. Bu nedenle SSCB’de yaşayan Türkler 20 ayrı Kiril alfabesi kullanmak durumunda kalmıştır.

FacebookTwitter

Alfabe Değişiminin Tarihsel Gelişimi Üzerine Bir Değerlendirme*

1. Giriş

Türkler, eldeki yazılı kaynaklardan anlaşıldığına göre başta Göktürk, Uygur, Arap ve Lâtin asıllı olmak üzere, değişik alfabeler kullanmışlardır. Bu alfabeler içinde en uzun ve en yaygın kullanılanı Arap alfabesi olmuştur. Ancak özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu alfabenin yetersizlikleri, eksiklikleri olduğundan hareketle değiştirilmesi ve ıslah edilmesi gündeme getirilmiştir.
Aşağıda bu sürecin nasıl gerçekleştiği tarihsel bir sıra içinde verilmeye çalışılacaktır:

2. Arap Alfabesinden Latin Alfabesine

2.1. Tanzimat Dönemi

Tanzimat aydınlarının önde gelen isimlerinden “Münif Paşa 1863’te Osmanlı Cemiyet-i İlmiyyesi’ne sunduğu projede Arap harflerinin bitiştirilmeden ayrı yazılmasını ve “ses uyumu kuralı’ nedeniyle sesli harflerin eksiksiz kullanılmasını öneriyordu. Latin harflerinin bilinmeyen ve kendini gizleyen bir taraftarı, Ali Vehbi Bey’in yayınladığı hatırata göre Sultan II. Abdulhamid’dir. Ona göre, “Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir.” Sultan, “Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur.” demektedir. Sabık Hakan’ın tersine bu konuda inandığını cesaretle savunanlar da vardır. Manastır Vilayeti’nin Görice sancağında Kur’an-ı Kerim ve Ulûm-ı Diniyye muallimi olan Hafız Ali Efendi, Latin harflerinin taraftarı olduğu için işinden atılmıştır. Taraftarlarının artmasına rağmen Latin harflerinin kabulü sorunu uygulamada cesaretsizlik nedeniyle hasıraltı edilmekteydi (Ortaylı, 2001:103).

2.3. II. Meşrutiyet Dönemi

II. Meşrutiyet döneminde de alfabenin ıslahı veya değiştirilmesine yönelik örgütlü girişimlerde bulunulmuştu. 1911 tarihinde Milaslı Ismayıl Hakkı öncülüğünde kurulan Islah-ı Huruf Cemiyeti, bu amaçla Yeni Yazı adlı bir dergi bile çıkarmıştı. Yönetim kurulunda Recaizade Mahmud Ekrem, Celal Nuri (İleri), Süleyman Nazif, Celah Sahir (Erozan) ve Cenab Şahabettin gibi dönemin ileri gelenlerinin bulunduğu dernek, amacını “harfleri tadil ve ıslah ile mükemmel hale getirmek” olarak açıklamıştı (Sadoğlu, 2003:220).

II. Meşrutiyet döneminde alfabe tartışmaları içerisinde belki de en ilginç tutum, Türkçülerin Arap harflerindeki ısrarıydı. Oysa Türkçüler için Latin alfabesi, okuma-yazmayı kolaylaştırmasının yanında Arapça-Farsça kökenli sözcükleri orijinallerinden farklılaştıracak ve imlasını yeniden düzenleyecek bir avantaja sahipti. Necip Asım, Milaslı İsmayıl Hakkı, Müftüoğlu Ahmed Hikmet ve hatta Gökalp; Arap harflerinden vazgeçilmesinin Müslümanlar arasındaki bağları zayıflatacağını savunuyorlardı. Arap alfabesi Türkçüler için aynı zamanda Türk lehçelerini yazıda birleştirebilecek bir işleve sahipti. Üstelik Arap alfabesi, Türk lehçeleri arasındaki fonetik ayrımları da gizleyebiliyordu. Ancak 1926’da tüm Sovyet Müslümanlarının Latin alfabesine geçirilmesi kararının alındığı Bakü’deki I.Türkoloji Kongresi’nden sonra Türkçülerin Latin alfabesi konusundaki tavırlarını belirgin şekilde değiştirmeleri de bu açıdan anlamlıydı (Sadoğlu, 2003:221).

2.3. Cumhuriyet Dönemi

Cumhuriyet döneminde alfabe değiştirilmesine yönelik ilk öneri 1923’te İzmir İktisat Kongresi’nde işçi delegelerinden Ali Nazmi tarafından verilmiş, ancak başta Kongre başkanı Kâzım Karabekir olmak üzere delegelerden büyük kısmı tarafından sert tepkiyle karşılanmıştır (Korkmaz, 1963:37).

Kâzım Karabekir Hakimiyyet-i Milliyye gazetesinin 5 Mart 1923 tarihli baskısında verdiği demeçte: Arkadaşlar, bugün hangi ecnebî ile görüşseniz ilk işiteceğiniz sözler: “Türkçe gayet güzel bir lisandır, kolaydır, fakat harfler fenadır.” Bunlar bütün ecnebîlerin ağzında ve sizinle ilk görüşen bir ecnebînin size telkin edeceği şeylerdir. Ve bu fikir ekseriyyetle gayr-ı İslâm insanlardan ibaret olan birtakım tercemanlar vasıtasiyle her tarafta ve hassat’an Istanbul’da ecnebîlere telkin edilmektedir…. Bizim dilimizi terennüm edecek hiçbir Lâtin hurufu yoktur. Bugün Fransızca huruf o kadar karışıktır ki bizim dilimizi kabil değil terennüm edemez.” (Levend, 1972:392-393) diyerek öneriye tepkisini dile getirmiştir.

Alfabe tartışmalarını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ilk taşıyan İzmir milletvekili Şükrü Saracoğlu olmuştur. Saracoğlu, Maarif Vekâleti’nin bütçesinin görüşüldüğü 25 Şubat 1924 tarihli oturumunda gösterilen gayrete rağmen, yine de halkın okuma-yazma oranının düşüklüğünü Arap alfabesine bağlıyordu: “Benim kanaatimce, bu büyük derdin en vahim noktası harflerdir. Eğer ben Arap harfi diyecek olursam burada da acaba benim fikrime tuğyan ve isyan edecek var mı? Efendiler! Bunun yegâne kabahati harflerdir. Arap hurûfatı, Türk lisanını yazmaya müsait değildir. Hacımızın, hocamızın, amirimizin, memurumuzun gayretine, asırlardan beri yapılan bunca fedakarlıklara rağmen halkımızın ancak yüzde ikisi veya üçü okumuştur” (Levend, 1972:395)

Kültürel anlamda muhafazakâr aydınların alfabe değişikliği konusunda duydukları rahatsızlığın gerekçesini anlamak mümkündü. Köprülüzâde M. Fuad ve Zeki Velidi (Togan) gibi Türkçüler, böyle bir değişikliğin uzun vadede bir “kültür buhranı”na yol açacağını savunuyorlardı. Üstelik Latin harfleri Batı medeniyetine dahil olmanın zorunlu bir koşulu da olamazdı. İlginç bir şekilde Musevi Avram Galanti de Latin harflerine aynı gerekçelerle karşı çıkıyordu. Galanti’ye göre “ilerleme” ile alfabe değişikliği arasında kurulan bağıntı da tamamen temelsiz bir iddiaydı. Nitekim Japonlar, geleneksel alfabelerini korudukları halde hızla modernleşebilmişlerdi (Sadoğlu, 2003:223).

20 Mayıs 1928’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bir oturumda “beynelmilel rakamların” kabulü görüşmeleri sırasında, Kastamonu milletvekili Hasan Fehmi Bey’in sorusuna cevap veren Maarif Vekili Mustafa Necati, konunun en kısa zamanda oluşturulacak bir “encümen” tarafından karara bağlanacağını ifade etmişti. (Levend, 1972:400) Kurulan Dil Encümeni’nin çalışmaları sonunda biri alfabe, diğeri dil olmak üzere iki ayrı rapor hazırlanmıştı. Alfabe raporuna göre Dil Encümeni, Latin esasında bir alfabenin ortak ve ve edebî dilimizin dayandığı İstanbul Türkçesine uygulanabileceğine karar vermiş ve bu amaçla yeni bir harf sistemi meydana getirmişti (Levend, 1972:401.)

Bu raporun ertesinde 9 Ağustos 1928 akşamı Mustafa Kemal Atatürk, Sarayburnun’daki büyük eğlentide de, etrafını saran halka hitaben, ilk defa harf inkılãbını açıklayarak yeni harflerin kabul edilmesi lazım geldiğini belirttikten sonra:

“… Bir milletin, bir heyet-i içtimâînin (toplumun) yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmez; bundan insan olanlar utanmak lâzımdır. Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir; iftihar etmek için yaratılmış bir millettir, tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir. Fakat, milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir. Türk’ün seciyesini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık mazinin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hataları tashih edeceğiz (düzelteceğiz).”

diyerek yeni alfabe önerisinin onaylandığını ve yakında yasal bir düzenlemeye konu olacağının işaretini vermişti (Atatürk, 1997:272).

Mustafa Kemal, Sarayburnu söylevinden sonra çıktığı yurt gezilerinde yeni alfabeyi bizzat kendisi halka tanıtmaya başladı. Dolmabahçe Sarayı “Başöğretmen”in daha seçkin öğrencilerine ev sahipliği yapıyordu. Atatürk, 1 Kasım 1928’de yaptığı açılış konuşmasında bu birkaç aylık alfabe seferberliğini hâlâ tereddüt yaşayanların kuşkularını gidermeye yönelik “basit bir tecrübe” sunacaktı.

Atatürk’ün konuşmasından hemen sonra “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” teklifi Tekirdağ milletvekili Cemil (Uybadın), Afyonkarahisar milletvekili Ali (Çetinkaya) ve Erzincan milletvekili Saffet (Arıkan) tarafından meclis başkanlığına verilmiş ve aynı gün mecliste kabul edilmiştir. 1353 sayılı kanun 3 Kasım 1928’de Resmi Gazete’de yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

3. Sonuç

Yukarıdaki tarihsel süreç göz önüne alındığında alfabe değişikliğinin hem bilimsel, hem de siyasî bir görünüm kazandığını söylemek mümkündür. Alfabe değişikliğinin gerekli olduğuna dair akademik ve entelektüel çevrelerce yapılan değerlendirmeler şu noktalarda toplanmıştır:

Bin yıla aşkın Türkler arasında kullanılan bu alfabe sistemi, Türkçenin ses sistemine uymayan özellikler içeriyordu. Türkçedeki temel 8 ünlüye karşılık Arap alfabesinde bunları karşılayabilecek üç harf vardı (elif, vav ve ye) (ا,و,ى). Türkçede yer almayan, sadece Arapça ve Farsça asıllı sözcüklerde kullanılan harfler mevcuttu (peltek se, ha, hı, zal, zı, ayın) ( ع ,ظ ,ذ ,خ ,ح ,ث ). K (ke), g (ge) ve nazal n ünsüzleri için de tek bir harf atanmıştı: kef ( ك).. Bunun yanı sıra ha-hı-he (ه ,خ ,ح ), peltek se-sin-sad ( ص ,ث س ), te-tı (ط, ت), peltek ze-ze-zı ( ظ, ,ز ذ ) gibi Türkçede tek sesle karşılanan birden fazla harf bulunmaktaydı. Harflerin yazımı sırasında da özellikle noktalı harflerde sorunlar yaşanıyor, nokta eksikliği ya da fazlalığı yanlış okumalara yol açıyordu.

Siyasî noktadan bakıldığında geleneksel kalmayı ve eski kurumların devamlılığını isteyenler, Cumhuriyet sonrasında gerçekleştirilen hemen her değişim hareketinde olduğu gibi alfabe değişikliğinde de direnç göstermiş, alfabe değişikliğini eski medeniyetten bir kopuş olarak algılamıştır. Bu algılayış siyasî olmanın ötesinde dinî bir söylemi de beraberinde getirmiş, Kur’an harflerinin Hıristiyan dünyaya ait Latin harfleriyle değiştirildiği yorumlarına yol açmıştır. Bu arada bin yıllık kültürel birikimin harf değişikliğiyle göz ardı edileceği de vurgulanmış, bu durumun “kültürel erozyon”a neden olacağı ileri sürülmüştür.

Yenilikçi ve değişimci kanattakiler ise, çağın ileri toplumlarının düzeyine ulaşmada geleneksel yapıları bir engel olarak görmektedir. Bu bağlamda Arap alfabesinin de toplumun genelini okuma ve yazmadan dolayısıyla çağdaş bilgiden yoksun bıraktığı ifade edilmiştir. Medeniyet dönüşümünün sadece maddî planda kalmaması gerektiği, bunun bir zihniyet dönüşümü olduğu ve harf değişikliğinin bu dönüşümü hızlandıracağı belirtilmiştir.

Alfabe değişikliğine gidilmesinde geri plana itilen bir yön de Türkiye dışındaki Türk topluluklarının Latin alfabesine geçişleri olmalıdır. 1926 yılında Bakû’de toplanan I. Türkoloji Kongresi’nin sonrasında, 1927 yılında “Yeni Türk Elifbası Merkez Komitesi” adını taşıyan ve çeşitli Sovyet cumhuriyetleri temsilcilerinden oluşan bir kurul, “Birleştirilmiş Yeni Türk Alfabesi (Yañalif)” adıyla yeni bir alfabe hazırlayıp yayınlamış, bu alfabe Sovyetlerde yaşayan bütün Türk halklarının ortak alfabesi olarak kabul edilmişti (Şahin, 2003). Ulusalcı yaklaşımı benimseyen Cumhuriyet kadroları, İsmail Gaspıralı’nın ifade ettiği “Dilde, Fikirde ve İşte Birlik” sloganına uygun davranma gereğini hissetmişlerdi. Bu açıdan alfabe değişimini çağdaşlaşma ülküsünün bir hamlesi olmaktan öte Türk birliğine dönük bir değişim olarak da yorumlamak mümkündür.

Sonuç olarak diyebiliriz ki tüm muhalif görüşlere rağmen Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen alfabe değişikliği, Tanzimat’tan 1928’e kadar süren tartışmaların teoriden uygulamaya geçişi olarak kabul edilmelidir. Batılılaşmaya doğru giden yolda gerçekleştirilen bu hamle öztürkçeleştirme hareketinin de ivme kazanmasına yol açmış, Türkçenin yabancı sözcük ve kalıplardan arındırılmasını hızlandırmıştır.

* Yard. Doç. Dr. Mustafa Altun, Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir