evliya çelebi seyahatnamesi
C1LD: m -rv
VÎ4d^l ıs a .
Piyerloti Cad. Dostluk Yurdu Sok. No; 1/3 ÇKMBERLÎTAŞ — İSTANBUL
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ ★ Mehmed Zilli oğlu EVLİYA ÇELEBİ ★ Sadeleştiren: Tevfik Temelkuran, Necati Aktaş ★ Baskıya hazırlayan: Mümin Çe vik ★ Cop. Oçdaî Neşriyat ★ Dizgi ve baskı: Tasvir Matbaası / İstanbul,
İÇİNDEKİLER Konya K a l e s i 9 C a m i l e r i 10 Katırcıoğlu M a c e r a s ı 63 Senesi Muharrem Ayında Şam’dan Sayda’ya ve Safed Ma lının Bekayasmı Almak tçin Şam Eyaleti Askeri ile Dürzistan Ülkesinde Ma’anoğullan Üzerine Gidişimiz . . . . 66 Akkâ Limam’nda Büyük Cezayirli C e n g i Kefer Nahon Yani Safed Ş e h r i 94 Safed’den Askalan’da Gazze’ye G i d i ş i m i z 96 Senesinde Şam’dan Anadolu’ya G itt iğ im iz Urfa (Roha, R e h a ) K a y s e r i Bor Kalesi’nden Aksaray’a G itt iğ im iz ' Sivas’a Gidişimiz . ! Sivas’dan Diyarbekir Eyaletindeki Murtaza Paşa Efendimizin Hâkiminden Mal Tahsiline G it t iğ im iz Senesi Cumâdelulâ Başında Sivas’dan İstanbul’a Geldiğimiz Melek Ahmed Paşa’nm S a d ra za m lığ ı Sadrazamlıktan Azlolunmuş Melek Ahmed Paşa ile Özü Eyâ letine ve İlk Olarak Rumeliye S ey a h a tim iz Yılı Rebiülevvel Ayında Özü Eyâleti Köy ve Kasabalarını Korumaya G ittiğ im iz Yılı Zilhicce Ayı Sonlarında Baba Dağı’ndan Rumeli Eyâ letine G ittiğ im iz Büyük Şehir F i l i b e Bir Şaban Tarihinde Sofya’dan İstanbul’a Hareketimiz . Edirne’den İstanbul’a G e l i ş i m i z Dervişlerin Garip H a l l e r i Senesi Cemâziyelulâ Ayının İlk Gününde, Üsküdar Şehrin den Çıkıp Melek Ahmed Paşa’nın Ardı Sıra Van Eyâletine Gidişimizi Beyan E d e r Pınarbaşı M e s i r e s i Başhan’dan Diyarbekir’e G it t iğ im iz
6
Diyarbekir’den Mardin ve Sencar Kalelerine Gidişimiz . . Diyarbekir’den Van’a Gittiğimiz . Melek Ahmed Paşa’nm Şanlı Bitlis Han’ı ile Buluşması ve Büyük Z i y a f e t Bitlis’den Van’a Revan O ld u ğ u m u z Bu Mübârek Senenin Ramazan Ayının Başında Kırkbin Askerle Van’dan Bitlis Hanı Üzerine S e fe r im iz Senesi Ramazan-ı Şerifin Yirmidokuzuncu Günü Van’a Doğru Yola Ç ık t ığ ım ız Senesi Zilkâde Ayının Üçüncü Günü Van’dan Elçilik ile Acem Diyarına G ittiğ im iz Rumiye’den Tebriz’e ve Cihan’m Yarısı İsfahan’a Gidişimiz . Zilhicce Ayında Azerbeycan ve Tebriz’den Kalkıp, İsfahan’dan Geçip Hemedan, Şehr-i Zor, Musul Eyâleti ve Bağdad’ı Ge zip Gördüklerimiz Musul’dan Kürdistan İçine G id iş im Senesi Erzurum Üzerinden Ulakla Rum’a Gidişimiz . .
ÜÇÜNCÜ CİLT
KONYA
KALESİ
ONYA Kalesi’nin yapıcısı, Yunanlılardan Yenvan Tarihinin sahibinin yazdığına göre, Nişan oğlu Aleksandır oğlu Harkılan’dır. Sonra, Hazret-i Ömer ile mektuplaşmış olan meşhur Kayser ikinci defa tamir ettirmiştir. Buraya Müslümanlardan ilk olarak gelen, Selçuklulardan Alâaddin Keykubat’tır. Bunlar Ana dolu Selçuklularındandır. Selçuklular, Mahan diyarından Danişmendoğulları ile gelerek Azerbaycan ülkelerini fethetmişler ve amca oğul ları Çobanbay’ı buraya hâkim tâyin etmişlerdir. Fakat bu sırada İran’da Ebu Said Cihangir padişah olduğundan, Çobanbay onun ve ziri makamında idi. Bunun çocuklarına Âl-i Çobâniyân derler. Son ra Ebu Said, Çobanoğulları ile bir kız meselesinden dolayı Pasin ovasında savaş edip, her ne kadar Selçuklular ve Danişmendliler yardım ettiler ise de, Çobanoğulları yine yenildiler. Devletleri Akkoyunlularm idaresine geçti. Danişmendliler ile Selçuklular ilerliyerek Sivas ve Amasya’yı ele geçirdiler. Danişmendliler burada ka lıp, Ilgın-Niksar şehrini merkez edindiler. Sonra bunların yardımı ile Selçuklular Konya’yı ele geçirip burada bağımsızlıklarını kazan dılar. Bunlardan sonra da Osman Gazi bayrak ve mehter sahibi oldu. İşte, Konya kalesinin üçüncü yapıcısı da Selçuklulardan Sultan Alâaddin’dir.
K
Konya Kalesi’nin şekli: tarihinde, yontma taş ile Sultan Mesud’un oğlu Sultan tzzeddin Kılıç Arslan inşa ettirip sağlamlaştıra rak, dördüncü yapıcısı olmuştur. Bir eyvan ve sultan divanhânesi yaptırmıştı ki, o asırda Kisra eyvanından daha üstündü. Zelzeleden yıkıldığında Keykubad tarafından onarılmış ve bir hendek kazıl mıştı ki, derinliği onbir, genişliği elli ve surlarının yüksekliği otuz melik zirâ’dır. Dış kısmındaki hisar duvarının çevresi onbin adım dır. Atpazarı kapısı üzerine zincirlerle asılmış bir kuru at kafasına gem vurup, gösteriş için koymuşlardır. Binici olan bu memleket hal kına nasihat için konmuştur. Yani avrata ve ata güvenmeyip, at ku ru kafa olsa da ağzından gemi, başından dizgin ve yuları eksik et meyesin demektir. îç kalenin avlusu belli değildir. Bu kale Selçuk lular zamanında oniki kapılı idiyse de, OsmanlIların eline geçtikte dördü bırakılıp diğerleri kapatılmıştır. Kalenin her tarafı çeşitli sa-
10
E V L İY A Ç E L E B İ S E Y A H A T N Â M E S İ
nat eserleriyle süslenmiştir. En son olarak, Sultan Alâaddin Keykubat’m oğlu Gıyaseddin yeniden yaptırmıştır. Sonra Erzurum ta raflarında yağma ve tâlan çoğaldığından, oraya gidip intikam almak üzere iken babası Alâaddin vefat etti. Anadolu Selçuklularının en son hükümdarı Alâaddin’dir. Hepsi ondört padişahtır. tarihinde, Ertuğrul Bey’in oğlu Osman Bey, hutbe okutup para bastırarak Emir olmuştur. Bu Konya havalisi Karamanoğulları’nın ellerinde kalıp, Kosova savaşında Hüdâvendigâr Gazi şehid olduktan sonra evvelce itaat etmiş olan Karamanoğulları da isyan etmiştir. Bunun üzerine tarihinde, Yıldırım Bayezid Han büyük bir ordu ile yıldırım gibi yetişip Konya kalesini aman ve zaman verme yerek fethetti. Bu şekilde Selçukluların eski merkezi, darü’l-em ân Karaman ülkesinin Konya şehri de Osmanlı şehirlerinden oldu. Ka nunî Süleyman Han kanunu üzere hâlâ Karaman eyâleti namiyle ayrı bir eyâlet olup, paşa idaresindedir. Paşanın has geliri altı yüz altmış bin yetmiş akçedir, iki bin asker ile eyâleti zabtedip elli bin kuruş elde ederek gider. Bu eyâletin hazine defterdarı, defter ket hüdası, defter emini, çavuşlar kethüdası ve çavuşlar emini vardır. Eyâlete bağlı yedi sancak bulunur. Bunlar Konya Şehri Paşa San cağı, Kayseri Livası, Niğde Livası, Yenişehir Livası, Kırşehir Livası, Akşehir Livası ve Aksaray Sancaklarıdır. Zeâmeti 68, timan ’dir. Defterdarının hassı , defter kethüdasının hassı ’dür. Tımar defteri de böyledir. Alaybeyisi, çeribaşısı ve yüzbaşıları var dır. Bu eyâletteki tımar, ve zeâmet sahipleri, sefer zamanında cebelü ve paşa askeriyle tam oniki bin seçkin asker toplar. Savaşta bir tımar sahibi olmazsa, tımarı başkasına verilir. Konya akçe lik mevleviyettir. Nahiyelerinden kadıya senede yirmi kese gelir sağlanır. Hepsi Hanefî mezhebindendir. Nakibüleşrafı, ayânı, ulema ve sâlihleri vardır. Mevlevi olanları da vardır. Asker sınıfı çok ol duğundan, sipah kethüdâ yeri ve yeniçeri serdarı yerine bir göste rişli yeniçeri çavuşu, bir muhtesib ağası, üç yerde şehir nâibi ve şehir subaşısı, pacdân, kale dizdarı, kırk aded küçük ve büyük top ları, yeteri kadar cebhânelikleri vardır. Her tarafı ile mükemmel bir şehirdir. Bu büyük şehir Meram dağının doğu tarafında düz bir ovada kurulmuş olup, bir saatlik mesafededir. CAMİLERİ En eski câmi, iç kalede Sultan Birinci Alâaddin Câmii’dir. Dil ler ile anlatılamayacak, kalemler ile yazılamayacak kadar güzel bir
E V L İY A Ç EL E B İ S E Y A H A T N A M E S İ
11
camidir. Fakat îç kalede olduğundan cemaati az olmaktadır. Bu iç kale yüksek bir yerdedir. Mükemmel cebhâneleri ve topları vardır. Bu kalenin doğu ve kuzey tarafları küçük bir göldür. Konya’dan geçen bütün pınarlar bu göle akarlar. Sultan Süleymanhan Camii: Birer tabakalı, minareli, geniş av lulu, has mermer ile kaplı nurlu bir camidir. Mescidleri de çoktur. Medreselerinin en meşhuru Nalıncı Medresesi’dir. Onbir aded darü’lkurra’sı vardır. Üç yerde darü’Ihadis, yüz yetmiş yerde sıbyan mek tebi vardır. Her yıl surre ve atiyyesi verilen kırk kadar derviş tek kesi vardır. En meşhuru Hazret-i Şems-i Tebrizî Tekkesi’dir ki ؛yük sek bir kubbesi olup onda da Mevlâna âyinleri yapılır. Mahkemeye yakın eski bir tekkedir. Çeşmeleri de çoktur. Kaynakları hep Me ram dağında olup, taksim kubbesinden gelir. Üç yüzden fazla tatlısu sebili vardır. Onbir aded ziyafet yeri olup, yiyeceği daima bol olanları Hazret-i Mevlâna Tekkesi ile Sultan Süleyman Tekkesi’dir. Hamamlarının en meşhuru Asitâne hamamı olup, eski usûl suyu ve havası güzel, iç açıcı bir hamamdır. Kale içinde Sunkur hamamı da böyledir. Vilâyet ayânmın dediklerine göre, saraylarında seksen kadar sa ray hamamı vardır. Üçyüzkırk kadar bağlı, bahçeli, akarsulu büyük sarayları vardır. Paşa sarayı meşhurdur. Hanlarından, Atpazarı ka pısı dışında Bağdad Fatihi’nin ilk annesi Kösem Sultan’ın yaptır dığı han meşhurdur. Ayrıca yirmialtı aded han vardır. Bedestanıyla beraber toplam bindokuzyüz büyük dükkânı bulunur. Yüzlercesi baştan başa kâgir, güzel dükkânlardır. Kâgir bina ve demir kapılı kanatlar ile örtülü kurşun kaplı bedestandaki zengin tüccarlarda dün yanın bütün kıymetli eşyaları bulunur. Sipahpazarı, sarachânesi, tahtakalesi güzel ve düzenlidir. Suyu ve havasının güzelliğinden, halkı sağlam ve sıhhatli kim selerdir. öyle yaşlı kimseler vardır ki, kuvvetleri gitmiş, ömrü yüzyetmişe yetmiş, güçleri bitmiş oldukları halde yine dinç olurlar. Bil ginleri olgun, efendi ve dürüst kimselerdir. Konya’nın helvacı ve berberleri dillere destandır. Eşrâf ve ayânmın önde geleni, Hazret-i Mevlâna’nın oğlu Halim Çelebi’dir. Yirmi kadar, Eflâtun ve ibn Sinâ’dan örnekler veren ha kim, cerrah, tabib bilginleri vardır. Sohbet ettiğimiz kimseler ara sında duası kabul olunan büyük kimseler vardır. Askerî kumandan ların hepsi samur kürk ve güzel elbiseler giyerler. Uleması da çeşit çeşit sof ve melâyi kumaşlar giyerler. Tarikata bağlı kimseler, Mev-
12
E V L İY A ÇELEBİ SE YA H A T N A M E Sİ
lâna’ya bağlı olduklarından, mevlevî külahları üzerine sarık sarar lar. Halkın hepsi Türk’tür. Açık-seçik ve güzel konuşan kimseleri vardır. Suyu ve havası gayet güzeldir. «Mâretü’n - Numan ve Halebü’ş-sehba havasından daha hoştur.» derler. Hakikaten, seher vakti sabah rüzgârından insan taze hayat bulur. Kale dışında su taksimi için bir kubbe yapılmıştır. O kubbeden çeşmeye su dağılıp şehrin cami, mescid, han ve hamamlarına, ayan saraylarına hep oradan su gider. Kaynağı, Meram dağında. dır. Ayrıca su kuyusu bulunur ki bostanlar sulanır. Bütün ne batlar bu şekilde yetişir. Şehir beşinci iklimin ortasında olup, yaz ve kışı normaldir. Yedi türlü buğdayı olup, devedişi tabir edileni ancak Şam civarında yetişir. Buğdayı gayet yağlı olduğundan ata çok vermek doğru olmaz. Hububat ve otları çok, tarlaları geniş, be reketli bir şehirdir. Kuyumcuları, külâhçıları, terzileri ve berber leri meşhurdur. Dericileri de Osmanlı ülkesinin en iyileridir. Meram dağında bir çeşit çiçek yetişir ki, çivid rengindedir. De riciler onunla derileri tabaklayıp gök rengi, şeftali sarısı, turuncu ve kırmızı deriler yaparlar. Bu deriler, Arabistan ve Acemistanda çok meşhurdur. Yiyeceklerden beyaz ekmeği, kâhisi (simit), çöreği, balı, böreği, çeşitli helvaları, zelbiyesi, pandisi, pişmaniyesi ve ta hini de çok meşhurdur. Hele sabunisi ve beyaz çinisini âşıklar ye diğinde lezzetinden dimâlan açılır. Özel olarak helvacı çarşısı var dır. «Konya’da adama helvayı döğerek yedirirler» sözü meşhurdur. Meyvelerinden Meram dağında «kamerü’ddevle ve kamerü’ddin» adiyle iki çeşit kayısı yetişir ki, Şam’ın kaysısmdan daha lezzetli, sulu ve tatlıdır. Yirmi çeşit armudu, kiraz, şeftali, üzüm sarması ve badem kırması olur. Burada tabiat şartlan gereğince limon, turunç, nar, incir ve zeytin gibi meyveler olmaz. Eğlence yerleri: Herkes ve bütün gezginler, Konya’nın gezi yer lerini ve bahçelerini methederler. Ben de yirminci seyâhatim olan bu seferime kadar, hakikaten böyle bahçeler görmedim. Budin hu dudunda Peçevî Sirem şehrinin kale ardındaki Baruthane mesiresi, Kınm yarımadasının Sodak bağı, İstanbul’un yüzyetmişten fazla bahçe ve gülistanları, Malatya’nın Uspuzu’su, Tebriz’in Şah-ı Cihan bağı bu Konya’nın Meram mesiresinin yanında bir çimenlik bile olamaz. Netice olarak, âriflerin sultanı Celâleddin Rumî hazretleriyle yetmişyedi tabakalık olgunluğu olduğundan, gavs-ı azamların tevec-
E V L İY A Ç EL E B İ S E Y A H A T N A M E S İ
13
cühüne mazhar olmuş evliyâların bulunduğu bir şehirdir. Dokuz bin kadar bağ ve bahçesi vardır. Yabancı bir kimse bu bağlardan biri ne girse, kaybolur gider. Güzel sesli kuşların ötüşünden insan ta ze hayat bulur. Konyalılar, çoluk çocuklarıyla sekiz ay Meram’da kalırlar. Zevk ve sefa ederek felekten kâm alırlar. Binlerce bağ evleri, kulübeleri, cami, mescid, musalla ve hanları, hamam, çarşı ve pazar yerleri var dır. Halkın Konya’ya gelmeye ihtiyaçları olmaz. Aksaray: Konya’nın doğusundadır. Üç merhale uzaklıktadır. Kıblesinden Kâfiriyân kalesini geçip Larende kalesine varılır. Gü neyinde Adalya (Antalya), Alâiye (Alanya) iskeleleri olup, ikişer konaklık mesafededirler. Konya’nın içinde ve dışında olan büyük evliyâlar: Önce İlâhî sırların müftisi, sonsuz nurların görücüsü, bilgi ışığı, yaratılmışların meşalesi, imamların önderi, kadri yüksek ve himmetli, âlemin ışığı, hürrem meşalesi, asfiyâmn direği, evliyâ’nm göz nuru eş-Şeyh Hazret-i ulemâ ki, isim ve şerefli künyeleri şöyledir: Haşan Belhi elHatib İbn Mahmud el-Hatib İbn Mevdud bin Sâbit bin Mesib bin Mutahhar bin Hammad bin Abdurrahman bin Emir el-Mü’minin Hazret-i Ebâ Bekir Essıddîk. Şerefli soyları Hazret-i Ebâ Bekir Sıddik’a ulaşır. Kendileri Belh’den Sultan Alâaddin’e gelmiş, tarihinde Anadolu’ya gire rek hakikati yaymaya başlamıştır. tarihinde vefat ettiğinde, Selçukluların da artık son günleri idi. Sonra, oğlu Celâleddin Rumî —ki Hazret-i Molla Hünkâr bin Sultan el-Ulemâ’dır— onun halifesi olup seccadesine oturmuştur. Sultan-ı Ulemâ kendi tekkesinde gömülüdür. Babasının sandukasıy la beraber aynı sandukada yüksek bilgi istekcisi, irfan içkisinin ta-, şıyıcısı, Hak’ka erenlerin öncüsü, müttekilerin dayanağı, ilim istek lilerinin istediği, imamet aleminin güneşi, keramet tahtının yıldızı, gören gözlerinin kaynağı, mücâhede bilimlerinin sahibi, vefa deni zi, şifa kaynağı, asfiyâmn bir tanesi, evliyânın öncüsü eş-Şeyh Molla Hüdâvendigâr Celâleddin Rumî, yâni Hazret-i Mevlânâ Muhammed bin Sultan el-Ulemâ Haşan el-Belhî yatmaktadır. Hazret-i Mevlânâ da Belh’de doğmuştur. Daha çocukluğunda babası ve bütün yakınları ile Karaman illerine gelmişlerdir. Doğum tarihi 6 Rebiülevvel ’dür. Olgunluk devresinde, Nakşibendî tarikatine mensup Müslümanlara öncü olmuştur. Kendileri de zâhirî bilginlerden iken, Şems-i Tebrizî hazretlerinden fakr yolunu kabul
14
E V L İY A Ç E L E B İ S E Y A H A T N A M E S İ
etti. Onlardan da bütün batini bilimleri öğrendi. Sonra Mevlevi tarikatini kurdu. Pörtyüz binden fazla kimseyi de irşâd etti. Küçük Sultan Rukneddin Süleyman zamanında, senesi (1) Cemaziyelâhir ayında dünyadan ahirete göç ederek babasının yanına defnolunmuştur. Buna göre, 68 sene 3 ay yaşamışlardır. Allah onun aziz sır larım mukaddes etsin. Hazret-i Mevlânâ’nın eseri olan «Mesnevi» si, Kur’an’ın açıkla ması ve hakikati arayan dervişlerin rehberi o٠ lup, hükmü kıyan ٥t ؛ kadar devam edip gönül ehlinin sevgilisi olarak kalacaktır. Din deryasına dalan, hakikat denizinin incisi eş-Şeyh Hüsâmeddin Haşan bin Muhammed bin Haşan bin Ahi Türkmân: Hazret-i Mevlânâ’nın gözlerindendir. Mesnevî’nin yazılmasına bu zat sebeb olmuştur. Hazret-i Mevlânâ’dan sonra bütün tarikat mensuplarının izni ile seccâde sahibi olmuştur. senesinde Gıyaseddin Mesud Selçukî zamanında vefat etmiş, Hazret-i Mevlânâ’nın bitişiğine defnolunmuştur. Din ve dünyanın sultanı, hakikat dağının ankakuşu eş-Şeyh Sul tan Veled Efendi-i Bahaeddin ibn Hazret-i Mevlânâ Celâleddin Ru mî ibn Hazret-i Mevlânâ Sultan el-Ulemâ: Hazret-i Molla Hünkâr’m kıymetli oğludur. senesinde Konya’da doğmuştur. Çelebi Hüsamöddin hazretlerinden sonra halife olmuştur. Bunun zamanında bü.yük annesi, yâni Hazret-i Mevlânâ’nın şefkatli anneleri, Konya şeh rinin kıble tarafındaki Larende şehrinde oturur idi. Bu Sultan Ve led Efendi’nin rüyasına bir gün büyükannesi girip, ona: «Yetiş, yâ «ğlum ! Son nefesimdir. Beni defneyle!» der. Sultan Veled uyanıp, göz açıp kapayıncaya kadar Darende’ye varır. Babaannesinin son nefeslerinde yetişir ve vefatından sonra onun yaptırttığı Lârende mevlevihânesine defneder. Sonra, yine bir anda Konya’ya gelir. Bu kerâmetli durumlarını anlattığında, senesi sonlarında vefat etmiştir. Ömrü 89 sene olup, vefatında babası Hazret-i Molla Hünkâr’ın yanma defnolunurken Mevlânâ hazretlerinin mübârek elleriyle Sultan Veled Efendi’yi gösterdiği bir gerçektir. Allah onlara rahmet eylesin. Ben hakir, tarihinde, Melek Ahmed Paşa efendimiz sadra zam iken padişahın fermanı ile bu tekkeyi tamir ettirip evkafnâmelerine baktığımda, soylarını şöyle yazılmış buldum : (1)
Rukneddin II. Süleyman Şah tarihinden tarihine kadar hükümdarlık yapmış olduğundan, bunun UI. Keyhüsrev'in zamanında olm ası gerekir.
3. ® S 1
Hazret-i Mevlânâ’mn makamı: Sultan Süleyman Han tarafın dan yaptırılmıştır. Daha nice melik ve sultan bu tekkeyi tamir et tirmiştir ama, Süleyman Han, Bağdad fethine giderken buraya ikiyüz kese masraf bırakmıştır. Bağdad’ı fethedip geldikten sonra, ön ce bilginler sultanının oğlu Molla Hünkâr’ın sandukasını altın sır malarla donatarak etrafını gümüş parmaklıkla çevirtnrrş, sonra dört tarafına hüsn-i hat ile âyetler yazdırarak gümüş kapkacak, şamdan, buhurdan, gülsuyu kabları, meşalelikler, binlerce süslü kandil ve süslü avizeler ile donatmıştır. Hazret-i Sultan el-Ulemâ’nın sandu kasını hepsinden yüksek, Molla Hünkâr’ınki ondan alçakça yapıl mıştır. Mübârek başlarında Mevlevi külahları üzerine beyaz sarık lar vardır. Keşmir ve Lahor şalları ve tılsân-ı sünnet-i Muhammedi ile öyle sevimli ve gösterişli kabirlerdir ki, avludan gören insan heyecana kapılıp adeta dehşete düşer. Bu kabirler semâhânenin kıb le tarafına düşen köşesinde olup etrafları parmaklıklıdır. Üzerle rinde ayrı ayrı kubbeleri yoktur. Semâhâne meydanı cilâlı, geniş bir yerdir. Bundan başka çalgı çalacak ve ibadet edecek yerleri, mihrabı ve sütunlarla yapılmış binaları olan bir tekkedir. Beyaz ham mermer ile döşenmiş geniş avlusu vardır. Pencereleri, etraf taki ağaçlıklara bakar. Haftada bir defa Mevlevi âyini yapılır. Bu âyinlere üçyüz kişiden fazla insan katılır. Kimi molla, kimi bey, ki mi paşa, herbiri birer bağın gülü olan Allah’ın ârifleri, dünya ya şantısını unutup Mevlânâ tekkesinde semâ ederek zikr ederler. Her biri okulda ikinci Aristo, eser sahibi, yazar, fakirlikle iftihar eden kimseler olup, gece ve gündüz Allah aşkı ile kendilerinden geçen dervişlerdir. Tekkede bulunan kiler, fırın, mutfak ve yemeklıâne de Süley man Han’ın hayratıdır. Bu tekkenin yanında iki minareli bir cami, bir medrese, bir ziyafet yeri vardır ki, bunlar da Süleyman Han tarafından yaptırılmıştır. Bu hayır yerlerinin hepsi de kâgir yapı olup kubbeler ile örtülü, baştan başa mermerlerle kaplı büyük bi nalardır. Osmanlı ülkesinde böyle büyük bir tekke daha yoktur. Bu tekke dışındaki derviş tekkelerinde yatan büyük evliyâlar: Eş-Şeyh Hazret-i Sadreddin Konevî: Kuyumcubaşı oğlu idi. Anne sini Muhiddin Arabi alıp, oğlu Sadreddin’i Muhiddin’e teslim etti. Bu şekilde bütün ilimleri ve İlâhî sırları Muhiddin Arabi’den öğre nerek olgun ve tam bir mürşit oldu. Muhiddin’in üvey oğlu ve onun yetiştirmesidir. Allah onlardan razı olsun. El-Mevlâ Muhyiddin Muhammed bin Muhammed eş-Şehir Bekarablus Efendi: Mevleviler yanında gömülüdür.
E
16
E VLİY A ÇELEBİ SEYAHATN ÂMESİ
El-Mevlâ Ahmed bin evvel el-Tarîni: Bu da mevlevîler yanında yatmaktadır. Bu Konya şehri, Osmanlı şehzâdeleriııin tahtı olmuştur. Binler ce şehzâdenin gözde yeridir. Niceleri de burada gömülüdür. Hatta senesinde Süleyman Han, Şehzâdesi Selim Han’ı Konya’ya vali tayin etmiştir. Selim’e: «Hüküm ve hükümet, adil ve adalet eyleyesin» diyerek Konya’yı ona ihsan ettiğinde, bu beyit tarih olarak dü şürülmüştür : «Livâ-yı adl-i şehzâde urup nûr, Karaman illerini kıldı aydın.» Konya şehrinden kalkarak yine kıble tarafına doğru giderek, sekiz saatte İsmail kasabasına geldik. Konya Karapınan kasabasın da biraz dinlendik. Rumeli’de dahi Kırkkilise ve Karapınar olduğun dan, buraya Konya Karapınar’ı derler. Konya toprağında ve Karası hududunda hâkimliktir. Havası ve suyu hoştur. Bağ ve bahçeleri şirin bir kasabadır. Çarşı içinde Süleymanhan Camii vardır. Kur şunlu büyük bir camidir ki, Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Bundan başka mescidleri, üç tekkesi, sıbyan mektebi ve bedestanı vardır. Buradan ayrılıp dokuz saatte Ereğli’ye geldik. Eski şehir ve eski kale Ereğli: Osmanlı ülkesinde seyahat etti ğimiz yerlerde dört Ereğli vardır: Biri, Rumeli’nde, İstanbul yakı nında bulunan Silivri ile Tekirdağ arasındaki Tekirdağı Ereğlisi olup, büyük limanlı bir kaledir. Biri de Karadeniz sahilinde, Bartın şeh ri ile Akçaşar arasındaki Bartın Ereğlisi’dir. Diğeri Saruhan Ereğ lisi olup, gittikçe harab olmaktadır. Bir de Karaman Ereğlisi olup, Hazret-i Peygamberin Hazret-i Ömer’e verdiği agz-ı yârı mucize siyle ve Hazret-i Sultan-ı Ulemâ ve Celâleddin-i Rumî Mevlânâ’nm orada bulunması sebebi ile günden güne şenlenip güzelleşmektedir. Buranın ilk kurucusu, Yenvan tarihinin yazdığına göre Nuh’un oğlu Hazret-i Sam aleyhisselâmdır. Sonra şehrin kalesini Hazret-i Ebu Bekir’in halifeliği zamanında Müslümanların korkusundan Kay ser Herakliyos yaptırmış ve adını da Herakliye koymuş idi. ta rihinde Sultan Alâaddin bu kaleyi kuşatmış ve yapılan büyük bir savaştan sonra fethetmiştir. Savaşta yaralananların yaralarına pey gamber pınarının başındaki çamurdan sürünce, o mübarek kil dert lere deva olmuştur. Bu sebeble o çamura «Erkili» yâni er çamuru denmiş ve bundan bozma olarak Ereğli adı ile Evliyanın gözdesi gü zel bir şehir olmuştur. Daha sonra buranın halkı isyan ettiğinden,
E V L İY A Ç EL E B İ S E Y A H A T N A M E S İ
17
Fatih Sultan Mehmed kaleyi ele geçirerek eşkiya gizlenmesin diye bazı yerlerini yıktırmıştır. Bir tepe üzerinde, beşgen şeklinde güzel bir kaledir, tçinde dizdarı, askeri ve cephanesi yoktur. Fatih’in ka nunu üzere, Karaman eyaletinden muaf olarak Mekke ve Medine (Haremeyi-n muhteremeyn) evkafı, güzel bir şehirdir. İstanbul’da ki Dârü’ssaâde ağası, padişah kanunu üzere bu işin görevlisidir. On lar tarafından tâyin olunan muhteşem, şanlı bir ağa yüz atlı ile ida re eder. Ereğli, İslâm hükümdarları elinde iken Haremeyn vakfı imiş. Hattâ kâfirler elinde iken, Kral Herakliyos bu şehrin suyunun pey gamberin mucizesi ile aktığını bilmekte idi. Fakat imana gelmemiş tir. Ama Hazret-i Ömer’e ve diğer müminlerin emirlerine her sene hediyeler gönderirdi. Bu şekilde, bu şehir Allah’ın resûlünün himâyesinde olmuştur. Zira bu Herakliyos’u, Hazret-i Ömer Medine’de durduğu yerde parmağiyle gözünü çıkarıp kör etmişti. O da korku sundan, hayatta bulunduğu müddetçe halifeye hediyeler gönderirdi. Halen bu şehir halifelerin himayesinde olup, Haremeyn hâkimine bağlıdır. Karaman paşasının adamları şehre asla eziyet edemezler. Bir hâkimi de şeriat tarafından olup, üç yüz payesiyle şerif kaza dır. Güzel nahiye ve köyleri vardır. Senede yedi kese bu nahiyeler den geliri olur. Kethüdâ yeri, yeniçeri serdarı, muhtesibi, şehir nâibi, şehir subaşısı ve su taksiminde mîr-i âbı yani su ağası vardır. Eğer su ağası olmasa, gece gündüz kavga eksik olmaz. Zira bu şe hir Peygamberpmarı dağı eteğinde kurulmuştur. Doğu, batı ve ku zeyi Herakl ovasıdır. Bu ferah verici yerde altı bin kadar bağ, bah çe ve tarla vardır ki, bu yerlerin hepsi aynı suya muhtaçtır. Bu sebeble bir su hâkimi bulunur. Herkese su sıra ile verilir. Şehirde bü yük saraylar vardır. Her evde bir akarsu, havuz ve şadırvan bu lunur. Koca Mehmetpaşa Camii: Süleyman Han’ın veziri tarafından yaptırılmıştır. Mimar Sinan’ın eseridir. Birçok tekke ve mescidler, hanlarından Rüstempaşa Kervansarayı da Mimar Sinan’ın eserleri dir. Hamamı ve çarşısı, pazarı, yiyecek ve içecekleri oldukça güzel dir. Ziyaret yerlerinden el-Mevlâ Iskenderzâde Abdürrahimefendi nurlu bir türbe olup, gönül sahiplerinin ziyaret yeridir. Peygamber Mucizesi mesiresi, yani Pınarbaşı: Bu yer hakkındaki Cemâli merhumun manzum medhiyesini teberrüken buraya yazıyorum: Bismillahirrahmanirrahim ve bihi nestaîn ya fettah. Evliya Çelebi rri-IV. F : 2
18
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Hamd kılmak Hâlik’a vâcibdir, Ni’metine ins ü cin tâlibdir. Hem salât ile selâm o Ahmed’e, Mazhar-ı Levlâk o sırr-ı Emced’e. Sahbma evlâdına olsun selâm. Anlar ile çünkü din temam. Ehl-i ahbârdan rivayet olunur, Çok tevârihde hikâyet olunur. Bir gün ol sultân-ı Zeyn-i Enbiyâ, Vâkıf esrâr-ı pâk-i «Hel Etâ». Otururdu, rahmeten !!’lâlemin, Hem salâtiyle emire’lmü’minin. İbn Hattâb Ömer ol kân-ı cûd, Hazret-i serverle kılmışdı sücûd. Hazret ağzından mübarek yârım, Ol nübüvvet ağacı esmârmı. Verdi ağzından dedi ki «Yâ Ömer! Emr-i Hak’dır, sen bunu tut mu’teber. Bu emanettir senin ağzında bil, Vakti gelinceye değin sakla gil». Anı bel’ etti emire’lmü minin, Mustafa’nın sırrına oldu emin. Dâr-ı mihnetten muhabbet darına, Gitti sultan, kodu yarın yarına. Yâr-ı sânî, âdil ve âmil Ömer, Ehl-i Islâm buldu devrinde zafer. Bir melikin adı merakl-i Rum idi, Kendisi ve cümle kavmi şum idi. Görmediler yüzünü Peygamberin, Mu’cizâtm bilnıeyüp ol serverin. Nâme yazub gönderüb ol kavm-i dâl, Sandılar ki ola bu iş muhal. Dediler ki «İsteriz biz yâ İmâm, Dininiz hak ise bildir bi’t-temâm. Zahir olsun ilimizde bir pınâr. Câri olsun görelim hem aşikâr. Terk edelim din kendi yılımız, Vakf idelim ana bütün ilimiz.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Hem müslüman olalım biz bi’ttemâm, Sözümüz hep cümle budur ve’sselâm». Nâme geldi çün Medine şehrine, Ol halife ve adalet bahrine. Nâme geldi çün ana buldu vusûl, Gördü ma’nasm bilüp ol pür usûl. Zâhiren verdi cevâb bâ sevâb, Lik düştü kalbine çok ızdırâb. Gice vardı merkad-ı Peygambere, Makdamına kodu başın, yüz yere. Çok tazarru eyleyerek ağladı, «Yâ Habiballah! Meded eyle!» dedi. Beyne nevm ve yekza ol pâk-ı zât, Gördü kim geldi göründü pür sıfât. Dedi kim: «Kaldır başım yâ Ömer! Hak katında çün sen oldun mu’teber. Sana verdiğim ağız yârı ki var, Gizli idi, oliserdir aşikâr. Gönder onu Rum’u ma’mûr eylesün, Zemzem ile ehl-i Rum’u sulasun». Çün emire’lmü’minin buldu safa. Dedi, zahir mu’cizât-ı Mustafa. Munkati olmaz cihandan tâ ebed, Cümleye andan eriserdir sened. Menzile geldi emire’lmü’minin, Çıktı ağzından o dem dirhemin. Gizledi sanduka içinde anı, Hurrem oldu görenin cân ve teni. Gönderüp ol dereyi aslıâb ile, îzzet ve ikram ile, ahbâb ile. îhtirâm ile anı götürdüler, Herakl-i Rum’a anı yitürdüler. Cem oldu ben, «Bu sihirdir» dediler, «Bu yalandır, ya mekrdir» dediler. Dediler: «Bunu koyalım bir yere, Olmaya toprak, ola taş ve dere». Kodılar bir yere yârı sengi çok, Bir deredir taşı çok, toprağı yok.
19
20
EVLÎYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Zâhir oldu anda en hâr-ı kirâm, Mu’cizât-ı Mustafa’dan ey himâm. Ne yere kim kazdılarsa çıkdı su, Çün hemân dem câri olup akdi su. Herbir bir dürlü söz söylediler, Bunun üzre ittifak eylediler. Yârı varub kodılar taş mermere, Çoğu, münkir oldular Peygambere. Diğer bir Kıt’a Koyunce senk üzre mâî zâhir, Tulü etdi o dem bir mâ-i tâhir. Seri’an onda dahi oldu câri, Resûl-ü Kibriyâ’nm ağzı yâri. Dediler ol pınara şimdi «Ejiz», Ne hikmetdir kim akar söyler tiz tiz. Cemi’an etdiler tecdid-i imân, İdüd tasdik olup cümle Müslüman. Mu’cize ve hem kerâmet oldu bu, Zemzem-i Ahmed değil midir bu su? Oldu meşhur zemzem ile İsmail, Hacer ana ile babası Halil. Lîk budur mu’cizâtı kibriyâ, 0 Şefâat kâni tâc-i asfiyâ. Münkirine oldu ma’lûm bi’ttemâm, Bildiler ol hazreti hep hâs ü âm. Zübde-i evlâ-ı Ismâil-i Halil, Hazret-i Ahmed muin bâ delil. Enbiya ve evliyânm efdali, Adem evlâdının oldur ekmeli. Mu’cizâtmdan zuhûr etdi pmâr, Tanımıdır zemzem denilse sad hezâr. 01 mübârek su başında hâs u âm, Mesken idüp tuttular anda hıyâm. Ol mahkâm oldu nazargâh-ı Hüdâ, Seyrederler pâdişâh ve hem gedâ. Müfti-i devr-i zemân, ehl-i yakin, Hazret.i Essad Efendi şeyh.i din.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Eyledikde hac içün azm-i sefer, Bu diyarı eyledi seyr ü güzer. Olmagiyle bu vilâyet râh-ı hac, Olduğiyçün dâhil-i min külli fec. îzzet ile bu diyara geldi ol, Vardı nehre seyr içün buldu vusûl. Meclisinde hazır olan ârifân, Olduğiyçün müft-i sahib-i zemân. Eylediler anda istiftâ ulur, «Bu suyun aslın beyan et» dediler. Suret-i fetvada verdiler cevab, Dinle budur ol cevab bâ savâb: «trâde eyleyüb yâri,
Mübârek ağzının yân. Yarub etrâb ve ahcân, Nehirler eyledi câri. Zülâl-i funduszeue.infoâtından, Bu yerler oldu dilseyrâb. Haraca kesdi tig ile, Bütün küffârı tüccârı». Mahasal su böylece oldu revân, Mu’cizat-ı Mustafa’dan her zemân. Ol feza kim yok idi onda pmâr, Olmamıştı bağ ve bostan, sebzezâr. Hep kuyudan içilirdi suları, Hem su için var idü kayguları. Gördüler kim akdi nehir bigirân, Dediler cümle olmak Müslümân. Ehl-i tslâm oldular cümle temâm, Mu’cizât-ı Mustafâ’dan hâs ü âm. Gördüler bu nehri câri bâ sebât, Bir sudur ki misli’dir Nil ve Fırat, îdüb cüş ü hurüş akdi kurâya, Hemândem başladı zikr-i Hüdâya. Anın sayt ve sadâsın sanma hâil, Zi zikrullah ider dinle makâil. Lisân-ı hâl ile der: «Yâ Muhammed, Ki sensin manhar-ı levlâk-ı Emced.
22
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Benim âşık sana can ü gönülden, Senin fikrin benim gitmez dilimden. ١Bana kılmak karar iken ola mı,
Fezâlar bana hiç mesken ola mı? Benim senden muradım budur, ey şâh! Mübârek yüzünü göstere Allah. Bile girem seniple cennete ben, Şefaat kıl, erişem rahmete ben. Ben oldum çünki mâ-i mucizâtın, Ki senden isterim hem iltifatın. Beni bir kere nûş iden ricale, Şefâat eyle, yalvar zülcelâle». Bu şavk ile temam etti fegânî, Hemân alçaklara oldu revânî. Olub câr-i figân vezârı güya, Ovalar oldu güyâ misl-i derya. Tahassun etmeğe hâk ve gubân, Götürüp yaydılar şeddi ile yârı. Geçüp yazı, dere deryây-ı Nil-ı veş, îdüb cûş-ı hurûş akdi sil-i veş. Dolup cümle su «Herakik» ovası, Su içre kaldı evlerin binası. Kaçup halkı sudan hep dağa çıktı, Ki tufân-ı veş olup dünya su aktı. Kral yanma geldi cümle âdem, Dediler: «Noliser bu hâl-i âlem. Ki derya oldu cümleten ovamız, Yıkıldı evlerimiz, hep yuvamız». Dedi: «Akılları bir iş idelim, Medine şehrine varub gidelim. Ki zira anda etdiler duâyı, Duasiyle sel almışdır ovayı. Varub bildirelim hâl-i temâmı», Ki râzı oldular hâs ile âmmı. Yazub nâme melik gönderdi âdem, Ana derler idi peyk-i mükerrem. Bu canibden varub nâme o şâha, Anın adlı erişdi mühr ü mâha.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Emire’lmii’minin ol ، bn Hattâb, Oturmuşdı yanında cümle eshâb. Okutdı nâmeyi bildi temâmet, Geliib nutka dedi sâhib-i salâ bet. Dedi: «Peygamberimiz bildiridir, Cemi’ enbiyanın servetidir. Muradınız ne ise ola hâsıl, Kaçan kim olasız şer’ ilel âmil» Diğer bir kıt’a Bir yere cem oldu suhb-ı Mustafa, îbn Hattâb Ömer ile Murtazâ. Cümle eshâb-ı Resûl-i Kibriya, Söylediler her birisi bir yâ Dediler ki: «Varalım Peygambere, Diyelim ahvâlimiz ol servere. Bize andan olıserdir bir cevâb, Olalım âmil, bulalım çok sevâb». Merkad-i Peygambere cümle varub, Hâk pâye cümleten yüzler sürüp. Kıldılar ana selâtile selâm, Başlayûben söylediler hep kelâm. Dediler ki: «Yâ Resûl-i zü’lmenen, Gel bizim müşkilimiz hal eyle sen». Yüz tutuben ağladılar her biri, Merkad-i pâkine kodular seri. Her kimin mir’at-i kaldı oldu pâk, Dediler ikrâr edüp «mair fenâk». Ol kişi kim kendisinden mahu ola, Zât-ı Hak’da kendüliğin yok kıla. Zâhir olur anda settare'l - ııyûb, Sert ider aybım settare’l - uyûb. Keşf olub cümle hakâyık dürteri, Zâhir iderler çu bâtın erleri. Lutf ile kılur tecelli ana Hak, İlm-i esrâı-ı ledüıı olur scbk. Ya peygamberden olanlara nice, Koşf-i esrar ohuasun mı hace?
23
24
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Cümlesinin kalbine mülhem olub, Murtazâ kim cümleden a’lem olub. Dediler ki ana île feth-i bâb, Bize ver gelsün cezâ-yı kâmyâb. îbn Ebî Tâlib Ali’dir şah-ı din, Dedi: «Bana keşf olubdur bu yakin.» Cümlemiz suya yazalım bir kitâb, Yazalım hem ismimiz şeyh ile şâb. Gönderelim bir kişi eshâbdan, îzzet ve ikrâm gören ahbâbdan». Cümle eshâba dahi söylediler, «Bize de mülhem olan bu» dediler. Yazdılar bir nâme Bismillah ile, Mustafa nâmı yazıldı evvele. Yazdılar: «Pes Ahmed Muhtar Haklu, Vech-i pâkinde olan envâr haklu. Nâme vardıkda sana ey me’ pâk, îtbâ’ yoluna et insilâk. Aşık şeydalığından geç âsû, Mest ve medhüş olup akmâğı ku. Nâsa enf’ ulu bin vaktiyle âk, Tâ ki ola rüz-ı mahşer yüzün âk. Nice bir âh ile feryâd idesin, Aşk ile kendini berbâd idesin. Mücerred hûy-ı hây ile iş olmaz, Senin gözün yaşiyle dünya dolmaz. Misâl-i ebkem ol kendi halinde. Koy bu cüş ve hurûşu git yolunda. Ki sırr-ı aşkı sakla, şendeki vâr, Müyesser ola tâ ki sana didâr. Ki haddinden tecâvüz etme asla, Ki senden hasıl ola, nice ma’nâ. Ki senden bula insan intifâı, Bulasın Hak katında irtifâı. Eğer ağlar isen vaktiyle ağla, Zamâniyle çıkıb bir hoşça çağla. Ki senden hasıl ola bağ ve bostan, Yiyüp andan safalar ide insan.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESt
Dahi bitsin kamu eşcâr ve esmâr, Ki günâ güne bite sende ezhâr. Ki feryâd eyleye murğ hoş elhân, Karargâh edinüb envâ-ı murgân. Eğer bir suda olsa sebze zârı, Anı kim görse kalmaya karan. Zamaniyle Çıkub da eyler ceryân, Görüb seyr eyleyenler ola hayran. Çıkub hengâm-ı gülde eyle feryâd, Olasın bülbül-i şeydâyâ üstâd. Ki vuslat demleri oldu o demler, Gel ur vuslat gider cümle sitemler». Bu uslubda yazub nâme temâmı, Dahi gönderdiler cümle selâmı. Varan âdemler ile bir sahâbe, Alub mektubu ol gitdi cevâle. Getirdi çün bulur mektubu Rum’a, Gelüp gösterdiler Herakl’le kavme. Pınar başında cem’ olup ulular, Ki eshâb ile ahbâb ve velîler. Dediler: «Varalım nehrin başına, Gözümüzle bakalım işlerine». Kim anda cem’ olup cümle ki’bân, Durup sat saf kamu şeyh ve sıgârı. Duâlar ederek anda cemâ’at, Zuhûr etdi nice dürlü kerâmet. Sahâbe kim yazub vermişti nâme, Okuyup nâmeyi erdi temâma. Mübârek su dahi dinledi anı, Ki suyun gûya var cism ü cânı. Tamamen okudu mektubu kâri, İşidüb su o dem eyledi zari. Ki gûyâ nâmeyi nehre etti tefhim, Kabul etti kelâmı oldu teslim. Nice etmeye ta’zim ol kelâmı, Lisân-ı hâl ile duydu selâmı. Nice dürlü işâret oldu anda, Dil ehline beşâret oldu anda.
25
26
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Hemândem nice hikmet oldu zâhir, Kesûlün ümmeti kıldı tefâhir. Pes andan su yine akub yürüdü, Aynen «Allah, Allah!» der idi. Pes andan güne güne zâr akdi, Acibler gördü o kim ana baktı. Açıldı pes o Herakile ovası, Göründü herkesin mülk-i esâsı. Yerine vardı herkes etti ma’mûr, Reâyâ ve berâyâ oldu mesrûr. Cemian zâid olan mâ-i câri, Akub buldu kemâl üzere karârı. Zevâid su varub bir çaya akdi, Ki Menfer oluben hep suyu çekd Bu asır içre denildi anaçün «rûd», Zevâid sular oldu anda mevcûd. Bu «rûd» suyunu çekmese evine, Olub derya, yürür idi setine. Taşar hengâm-ı kilde ol serâser, Olur n ef inde her mahlûk berâber. Su varır bağ ve bostan-ı ehl-i dihkân, Refâhiyet bulur insan ve hayvan. Medine vakfına bâis çu budur, Sebeb-i vakf olmağa budur, bu sudur. Anın ismiyle Herakl olur, Hark demek olur idi mükemmel. Mülük-ı Kayseriden bir melik zâd, Htikm ilminde idi kâmil, üstâd. Anılırdı vilâyet de adiyle, Olup meşhur o adi ve dâdı ile. Ereğli oldu adı şimdi meşhûr, Ziyaret eyleyenler oldu mesrür. Nice medh olmıya bu âb-ı seyyâr, Ki san’yle yaratmış anı settâr. Ki üçyüz altmışaltı hark suyu, Aceb taksim etmiş bunca suyu? Akar hark-ı misâf-ı mâ’i ceyhûn, Gider sahralara gûyâ ki mecnûn.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Olur her küşe anda sebzezârı, Bitüb güller olur bülbül kararı. Anın her kûşesi şân-ı bağ-ı cennet, Hayat bulur kılanlar anda sohbet. Ki nerde varsa anın bir miyzâbı, Döner üstünde nice âsiyâbı. Nedir anda olan bağ ve besâtin, Nedir ezhâr ile dürlü reyyâhin Ne hoşdur seyir kıl şu mâ’-i câri, Gönüllerde konmaz asla gubbârı. Ana bâğ-ı İrem disem hatâ yok, İrem bağında bu denlü safa yok. Biter şeftâlı ve armud ve elma, Olur zerdâlusu mânend-i hurma. Nice medh etmiyeyim ben bu cenânı, Ki yoktur bir tarafda ana sânî. Verüb vakfiyyetini Âl-i Selçûk, Bu hâli bilmiş idi cümle mahlûk. Telef olmuş idi ol vakf-ı hırâs, Mukarrer eylemişdi Âl-i Abbâs. Gelüb sonra yine mir-i Karaman, Muhakkik eyleyüb etmişdi fermân. Olub vali bu iklime Selim Şâh, Makâmın kıla Cennet’de evvel Allah. Virüb hükmi ana sâhib kırânı, Mukarrer etti evkâfmda ânı. Virüb vakfiyyesin cümle selâtîn, Mücedded verdiler hükm ve berâtin. Husûsâ bu zamanda ol vilâyet, Ki mettüh üstüne bâb-ı saâdet. Güzin-i Âl-i Osmân Hân-ı Osmân, Şehir، şâh-ı cihân sultan Osmân (2). Anın şimdi olubtur pâdişâhı, Hüdâ olsun nigelbân ü penâhi. Saâdetle mınıffer ola daim, Semâvet ile arz oldukça kâim. (2)
Sultan n . Osman Hân hazretleri.
28
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Olunca saltanat tahtına nâil, Anın vakfiyyetine oldu mâil. Verüb vakfiyyetine hükm-i te’kid, Anınçün oldu böyle vakf-ı te’yid. Celis-i Pâdişâh âlem ârâ, Enis-i tâcdâr.ı dâr.ı dünya. Karin-i şehriyâr heft kişver, Saâdet baht ve mansûr ve muzaffer. Agây-ı a’zam darü’s - saâde, Saâdetle ola daim küşâde. Ola vakfın re’yâsı safâda, Analar hayr ile dâim duâda. Tekellüf’den, meşakkatden, müsellem, Mu’at ve hiç müberrâ olan âdem. Huzûr-i kalb ile eyler duâyı, İderler rüz ve şeb hamdü senâyı. Cemâli’nin dahi budur ricâsı, îrişe kâmil inşânın duâsı. Temmet (tamam oldu). Ereğli şehri ne kadar anlatılsa azdır. Çünkü eski zamanda, An takya şehrinden sonra bu Harkile yani Ereğli şehri düzgün ve şen likli idi. Sonra Konya’yı Alâaddin Selçukî geliştirerek başşehir edin dikte, bu Ereğli’nin gelişmesi geri kaldı. Karaman Ereğlisinden yine kıble tarafına giderek, dokuz saatte Ulukışlak kasabasına vardık ve burada konakladık. Bu kasaba, Ka raman eyâletinin Niğde sancağında Koca Mehmed Paşa vakfıdır. Mütevellisi hâkimdir. Yüzelli akçelik şerif kazâdır. Kadısına senede beş kese gelir sağlanır. Kethüdâ yeri ve serdârı vardır. Evleri bağ ve bahçeli olup, toprakla örtülüdürler. En meşhur camii, Koca Mehmedpaşa Camii’dir. Kubbeli ve minareli olup, avlusu mermer döşeli şirin bir cami dir. Bitişiğinde bir tekkesi, güzel bir hamamı ve büyükçe bir hanı vardır. Güyâ bu han bu şehrin bir kalesidir. Yüzyetmiş ocakdır. Ay rıca harem odalığı, develiği, üçyüz tavla at alacak kadar ahırı, av lusu ortasında büyük bir havuz, bir kileri ve yemekhânesi vardır. Her akşam ocak başına birer bakır sini ile beşer tas buğday çorbası, beşer ekmek, birer yağ kandili ve her at başına birer torba yem verilir. Yiyeceği bol, geliri sağlam bir hayır yeridir. Üçyüz kadar
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
29
dükkân vardır. Bunların hepsi kâgir ve üstleri kurşunla örtülü olup, Mehmed Paşa vakfıdır. Hayır sahibi olarak öküz Mehmed Paşa namiyle meşhurdur. Haleb’de, Bekriler yanında bir türbede yatmak tadır. Allah rahmet eylesin. Her yerde hayırları vardır. Bu büyük kışlak hayratının, Şam’ın batı ve güney tarafındaki hanlar hariç bir benzeri yoktur. Buradan hareketle, yedi saatte Ramazanoğlu yaylasına geldik. Adana eyâletine bağlı, büyük bir yaylaktır. Osmanlı ülkesinde yet miş kadar yayla vardır. Başlıcaları şunlardır: • Erzurum’un üstünde Bingöl yaylası, Revan yakınında Ağrı yay lası, Van yakınında Verk ve Sübhan yaylaları, Şehrizor’da Harir yaylası, Musul tarafında Cudi yaylası, Mardin yakınında Sincar yay lası, Diyarbekir’de Karadağ yaylası, Kayseri’de Kökeş yaylası, Bir’de Boz yaylak, Tire yaylası, Manisa üzerinde Sultan yaylası, Bur sa’da Keşişdağı yaylası, Kastamonu yaylası, Sinob yaylası ve daha bunlar gibi birçok yaylalar Rumeli’de Samakov yaylası, Rile (Rilo) yaylası ve yakınında Dest-i but (Despot) yaylası, Serez yaylası, Sofya’da Vituş yaylası, Menlik yaylası, Hersek’de Çimpeme yaylası, Ayluk yaylası, Nevesin yaylası, Bosna’da Köprüz yaylası, Kızanlık yaylası, Şıbka yaylası gibi yaylalar. Bunların hepsini gördüm ve gez dim. Fakat Erzurum’un Bingöl yaylası ile Adana’nın Ramazanoğlu yaylası gibi yayla görmedim. Burada bulunan Türkmen aşiretlerinin isimlerini yazsak bir ki tap olur. Buraya daha çok Adana, Tarsus, Sis, Misis ve Silifke halkı yaylamaya çıkarlar ki her birinin hududları, kadı ve nâibleri, hâ kimleri, câmi ve yayla evleri, çarşı ve pazarları, han ve hamamları vardır. Yaylaya çıkan yedi milyon koyundan koyun hakkı alınır, di ye meşhurdur. Buradaki sular, yayla kirazları, yoğurt kaymağı ve tereyağı hiçbir yerde yoktur. Çarşı ve pazarı, baştanbaşa çam tah tasından ve çam kabuğu ile örtülü küçük dükkânlardan ibarettir. Murtaza Paşa efendimiz güzel ahlâk sahibi bir zat olduğundan, üç gün burada istirahat edip eğlendik. Çeşitli çiçek ve otların güzel kokuları ile zihinlerimiz kokulandı. Atlar bile yonca ve tirtil ye mekten küp kadar karın sahibi oldular. Paşa’ya bu yayla halkından tam üçbin koyun ve yedi at hediye geldi. Buradan yine kıble tarafına doğru yokuş aşağı dere ve tepeli, taşlık, dikenlik ve çalılık yerleri aşıp Çiftehan Hamamı’na geldik. Küçük fakat faydalı iki handır. Burada bir dere içinde hamamı var dır. Kâgir yapıdır. Üzeri bir kubbe ile örtülü olup, suyu normal sı caklıkta olduğundan bütün yayla halkı bu ılıcada yıkanırlar. ■Çifte.
30
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
han’ı ve bu ılıcayı geçip, yedi saatte Sultanhan’ı menziline vardık. Burası da küçük faydalı bir menzildir. Amma amansız bir yerde dir. Çoğunlukla Adana halkı buraya yaylamaya çıkarlar. Hayat su yu gibi pınarları vardır. Buradan yine kıble tarafına doğru dereli, tepeli, yokuş üstü yer leri aşıp Külek kalesine geldik. Aşağı kısmında konakladık. Külek kalesi: Bu kale sağ tarafımızda, göklere yükselen yalçın kayalar üzerinde yüksek bir kaledir. Mısır hükümdarı Yusuf S ؛؛؛ ؛ haddin’in korkusundan Ramazanoğulları bu kaleyi yuvarlak ve kü lek şeklinde yaptırdıklarından, halk ağzında «Külek kalesi» diye söy lenir. tarihinde Fetih babası Sultan Mehmed Han Karamanoğullarının Varsak eşkiyasını yenilgiye uğratıp ellerinden fethettiği için, hac yolu güvenli hale gelmiştir. Hâlen Adana şehri eyâletinde, Ku sun kazasının sağlam, cephaneli, dizdar ve askeri olan bir kalesidir. Kale içinde evleri vardır. Fakat kethüdâ yeri, yeniçeri serdarı yok tur. Halkı isyancıdır. Hiç kimse kaleye çıkmaya cesaret edemez. Za ten kaleye çıkmak çok güçtür. Çarşı, pazar, han ve hamam yoktur. Sadece Fatih’in bir camii vardır. Buradan kalkıp dere ve tepeleri, yedi yerde çayları binlerce güçlükle geçip, kıble tarafında ilerleyerek, dokuz saatte Çanta Hanı’na vardık. Bu han, Çanta nehri kenarındadır. tarihinde Bağdad Fatihi Sultan Murad Han’ın vezirlerinden Bayram Paşa tara fından yaptırılmıştır. Gayet amansız bir yerdedir. Büyük ve yetmiş ocaklı olup, avlusu ve ahırı vardır. Üstü toprak ile örtülü olup kale gibi bir handır. Dibinden geçen büyük nehir, bahar günlerinde asla geçit vermez. O zaman buralardan sallar ile geçilir. Bahardan baş ka zamanlar at ile geçilebilir. Gayet coşkun akar. Bu nehir Sis dağ larından doğar, bu Çanta Hanı altından geçip batıya doğru akar. Ak Tarsus altından Akdeniz’e dökülür. Osmanlı padişahının kanunu üzere, kırk bin aded top çeken çamışları vardır. Amma, şimdi hesap ve kitabını Allah bilir. Kendi biter kendi yeter, damgalı damgasız, her biri Dabbetü’larz (3)’a ben zer çamışlardır. Bunların bakımı için yedi şehrin halkı vergiden muaf ve müsellemdirler. Sefer zamanında binlercesi kemendlerle, tu zaklarla ve kapanlarla avlanır, sefere götürülerek balyemez topları çektirilir. Bu dağlarda kaplan da pek çok bulunur. Camış avına kap lan geldikde, camışlar —özellikle boğaları— kaplanları ortaya alıp (3)
Kıyamet vakti yaklaşınca çıkacak olan korkunç hayvan.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
31
o anda aman vermeyerek parçalarlar. Bu dağlara yabancı kimseler de giremez. Hattâ Murtaza Paşa ile bir alay düzenleyip bu dağlar içinde çeşitli mehter çaldırıp giderken, yedi tane camış mehter se sini duyup alayın üzerine hücum edince askerleri derhal kaçırmış tır. Davullar orman içinde kaldı. .Askerler silâhlı olarak yürüdüler ve camışlara hücum ettiler. O kadar mızrak vurdular ki, camışlarm vticudları kipri gibi oldu. Sayısız kurşun da yedikleri halde ruhları bile duymadı, yine dağlara girip kayboldular. Bu kadar camışa Os manlI padişahından başka hiçbir melik sahip değildir. Bu handan kalktık, Çanta nehrini geçerek yine kıble tarâfma doğru sekiz saat yol alarak Adana (4) şehrine geldik. Adana Kalesi'niıı yapısı: Emire’l mü’minin Muhammed bin Reşid imam iken, Seyhan nehri kenarında bir küçük, taştan kale ya par. İsmine «Dâr-ı Huma» derler. Ebu’lfeth Sultan Mehmed Han’ın burayı nasıl fethettiğini ve özelliklerini daha önce geniş bir şekilde anlatmıştık. Burada iki gün kaldık. Üçüncü gün kalkıp, Seyhan nehri üze rindeki onaltı gözlü büyük köprüyü geçtik. Yine kıble yönüne doğru giderek Misis Kalesine geldik. Bu kaleyi Ebû Cafer el-Mansur yaptırmıştır. Sonra burası İs panyolların (5) eline geçti ve onların zamanında bir şehir haline geldi. Bin aded çuka işyeri vardı. Fakat hac yolunda olduğundan, burayı güvenli hale getirmek için Bayezid-i Velî tarafından fetholundu ve kaleye çok sayıda asker kondu. Sonra İspanyollar gemi lerle gelip, sahilde olan Osmanlı kalelerini yakıp yıktüar. Misis ka lesini de berbad ederek bırakmışlardır. Bu kalenin özellikleri daha önce anlatılmıştı. Buradan da hareketle kıble tarafına gidip, Alçakbel’ini geçtik. Şahmeran kalesi, sol tarafımızdaki Maraş yolunda yalçın bir kaya üzerinde görünüyordu. Aynı yönde 12 saat giderek Kurtkulağı men ziline geldik ve kazada konakladık. Buradan da hareketle Demirkapı denilen yere vardık. Burası korkulu ve tehlikeli bir yerdir. Kayserler zamanında, buradan tâ deniz kenarına kadar bir sur çe(4)
(5)
Adana isminin Edirne ile karıştırılmaması için, Adana’nm «d» harfi «tı٠ ile Edir ne’nin «d . harfi ise •dal. ile yazılmıştır. Eski Arapça adı olan Edene’ye (elif, dal, nun, e) benzetilerek karışıklık kaldırılmış ve daha doğru okunması sağ lanmıştır. Venedikliler olacak.
32
EVLİYA ç e l e b i s e y a h a t n â m e s I
kilip ortasına bir demir kapı yapılmıştı. Arap askerlerinden emin olduklarından, bu yere «Demirkapı» derler. Halâ kalıntıları görül mektedir. Yalçın bir kaya üzerindeki harab kalesi ormanlık içinde kalmıştır. Şimdi bile burada «Cum» adlı Kürt eşkiyası yol kesip, avlanıp dağlara çıkarlar. Bu tehlikeli yeri geçerek Payas Kalesi’ne geldik. Sokullu Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Onun vakfıdır. Üçyüz kişi ile idare olunur büyük bir vakıftır. Yüz elli akçelik şerif kazad١،\ Na hiyesi onaltı akçelik sayılır. Yeniçeri serdarı, kethüdâ yeri, şehir nâibi, şehir subaşısı, muhtesibi,. gümrük emini olup, müftî ve nâibi yoktur. Kale dizdarı ve yetmiş aded kale askeri vardır. Payas Kalesi’nin yapısı: Deniz kenarında dört köşe, kayalık, gü zel bir yapıdır. Sekiz aded sağlam kulesi, her kulede küçük ve bü yük on aded topu vardır. Büyük bir burcunda balyemez toplar olup limanı korurlar. Burası Haleb’in iskelesi olduğundan hudud gibidir. Kalenin çevre uzunluğu sekizyüz adımdır. Kale içinde toprak ve kireç ile örtülü üçyüz kadar ev vardır. Kalenin duvarı iki kattır. Burçları gayet sağlamdır. Doğuya bakan ikişer kat demir kapılı kapısı, hendek üzerinde ağaç köprüsü vardır. İskele kulesi sağlam ve yuvarlak bir kule olup, üzerinde kale askerleri gece gündüz nö bet tutarlar. Zira gümrük bu kısımdadır. Burası eskiden gayet gü zel bir liman imiş, fakat şimdi o kadar bakımlı değildir. Gemiler bazen uğrarlar. Çoğunlukla büyük gemiler alarga demir alıp yatar lar. Sekiz çeşit rüzgârdan koruyucu bir limandır. Kale hendeğinin sol tarafında genişçe bir mahkemesi vardır. Kale kapısı önünde büyük bir dut ağacı var; ayrıca demir kapılı, kale gibi büyük bir hanı vardır ki tarihinde yapılmıştır. Han kapısı, kale kapısına bakar. Gayet düzenli, harem odalı, ahır ve de veliği olan geniş avlusu, yemekhaneli, eşsiz bir handır. Bu hanın yanında güzel ve garip bir cami vardır ki, İstanbul’da Silivri kapı sının iç kısmındaki İbrahimpaşa Camiine benzer. Mihrab ve min beri gâyet işlidir. Boyuna ve enine seksen ayaktır. Avlusu sanki Cennet’ten bir bahçedir. Şehrin en güzel selâtin câmii olduğundan cemaati boldur. Avlusunun ortasında bir havuzu vardır. Çepeçevre etrafında abdest muslukları vardır ki, sebil gibi gece gündüz devam lı akarlar. Burada abdest tazelenir. Bu havuzun etrafı çeşitli turunç ağaçlan ile donatılmıştır. Her birisinin hoş gölge ve havasından, li mon ve turunç çiçeklerinin güzel kokulanndan cemaatin dimağları hoş olur, herkes can ii gönülden Allah’a ibadet eder.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
33
Camiin iki kapısı vardır. Biri kıbleye açılan avlu kapısıdır. Sol daki kapı, sözü geçen dut ağacına bakar. Camiin içi gayet nurludur. Kubbesi ise daha da nurludur. Burada olan parmaklık, tunç pen cereler üzerindeki sedef işli kapaklar, necef, telli ve kurdekâr cam lar bir yerde yoktur. Nurlu güneşin ışıkları vurdukça, câmiin içi ne nur üstüne nur yağar. Kürsüsü ve müezzin yeri tezyinatlıdır. Şamdanlar, kandiller, avizeler ve ibrişim nakışlı halıları pek güzel dir. Kısacası kale, han, imaret, mescid, medrese, çarşı, pazar ve ha mam hepsi kâgir binalar olup, mavi kurşunla kaplıdırlar. Hayır ve yardımların hepsi şehid gazi Sokullu Mehmed Paşa’nın yapılarıdır. O zenginlik zamanlarında temel nazırı Sinan Ağa vilâyet halkının arzı ile yedi bin kese masraf göstermiş ise de, koca vezir buna hiç önem vermeyerek, az bile bulup defteri yakmıştır. Bu derece Cafer Bermeki’ye benzeyen, Aristo gibi bir vezir idi. Süleyman, Selim ve Murad Hanların vezir-i âzami olup kırk sene sadrazamlık etmiş, birçok defa görevden alınmış ve pek çok ke re başkumandan olmuştur. Bütün hayır ve hasenâtında üçyüzyirmi hutbe okunur. Rumeli’nde, Edirne yolunda, Burkaz (Burgaz) kasa basındaki hayratlar da onun eseri olup, hâlen vakıflarına kendi soyundan İbrahimhan zâdeler ocaklık olarak bakarlar. Allah’ın rah meti üzerlerine olsun. Çok kereler hayrat ve imâretlerinde yemek yemişizdir. Amma hayratlarının hepsinden önemlisi, bu Hac yolu üzerinde bulunan Payas (Peyâs) şehridir. Burası evvelce derbend halinde iken, vezirin imarı ile güvenli hale getirilmiş olup, halen düzenli, güzel bir şehirdir. Bağ ve bahçesi, gülistan ve sünbülistam vardır. Şehrin şirin bir görünüşü var. Toprak, kireç ve cisin ile ör tülmüş sekizyüzelli kadar ev vardır. Halkı avârız ve tekâlit vergi lerinden af olunmuş müsellemdir ki, sekiz bin kişi olarak sayılmış tır. Teşkilât ve zabıtası için onaltı kethüdâlık tabir olunur. Korsan ve dağ eşkiyası şehre ve yola bir kötülük etseler, hemen bu şehir halkının şehbazlan batıdan Kurtkulağına, kıble tarafından Bilan ve Bakras yollarına silahlı olarak hücum ederek eşkiyayı mut laka yakalarlar. Gelen giden Müslüman hacılarını, kara ve deniz tüccarlarını rahatlıkla geçirtirler. Gayet atik, kuvvetli ve son dere ce hünerlidirler. Bu güçlüklerine göre yine de gayet saygılı kimse lerdir. Şehirde sadece Mehmetpaşa Câmiinde hutbe okunur. Diğerleri tekkedir. Bilinenleri Halil ve İskele tekkeleridir. Üçyüz dükkân varEvltya Çelebi m -T V . F : 3
34
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
dır. Dükkânlarda herşey bulunur. Yedi aded kahvesi, bir hamamı olup bağ ve bahçelerinin sonu yoktur. «Mercanağa Kuyusu» deni len, suyu gayet soğuk bir kuyusu vardır ki, Temmuz ayında buz parçası kesilir. Şehir halkı hep ona muhtaçdır. ■Şehir sahil olduğun dan havası biraz ağırcadır. Fakat altı ay kışı pek hoş olur. Diğer altı ayda bütün halk, Temmuz olunca eşrâf ve ayân, küçük ve bü yük, Pay as dağı yaylağına çıkarlar. O kadar büyük bir yayladır ki, etrafı tarla olan Türkmen ve Araplardan iki yüzbin kişi bir milyon koyun ile Kuyruk yani Ülker yıldızı doğduğu andan başlayarak al tı ay bu yaylada kalırlar. Hava ve zindelik kazanıp döldöş sahibi olurlar. Binlerce hayat suyuna benzer akarsuları vardır. Asıl şehir halkı garip, dost Oğuz boylarıdır. Namazına devam eden, imanlı, Allah’ın birliğine inanan, tarikat sahibi, derviş kılıklı kimseleri var dır. Beyaz ve has ekmeği, yaylasında pişen livâşe yufka ekmeği, üzümü, inciri ve turuncu çok beğenilir. Yaylalarında kayısıya yakın bir üzüm olur ki buraya mahsustur. Yedi aded yaylası vardır. Her birinin ayrı özelliği vardır. Evvela, Sürmeli Yayla’da asla tâun hastalığı olmaz. Habib Neccâr hazretleri birçok defalar bu yaylada kalmış, halkı dine davet etmiştir. Seçkin bir kimsedir. Duâsı sebebi ile bu yaylada asla veba hastalığı görülmez. Göktepe yaylası: Çok yüksek ve büyük bir yayladır. Bunda hiç bir hayvanı Ülker vurmaz. Çatalağaç yaylası: Burada sıtma olmaz. Halkın sıhhati gayet güzel olur. Fındıklı yaylası: Bu yaylada asla yılan, çıyan, akreb ve benzeri zehirli hayvanlar bulunmaz. Şolgâni yaylası: Burada da hırsız ve eşkiya hiçbir zaman olmaz. Zirâ Cüneyd Bağdâdî hazretlerinin halifelerinden Solgânî Sultan burada yatmaktadır. Bir kimse başkasmın bir şeyine el uzatsa, eli kuruyup kalır. Denenmiştir. Yol kesicilik olmaz. Herkesin malı mey danda, açıktadır. Kimse bir şeye el uzatamaz. Sicin yaylası: Cüzzam ve miskin olanlar, burada Allah’ın emri ile altı ayda hayat suyu gibi sulardan içip sağlık bulurlar. Miskinin vücûdu beyaz inci gibi olur, hayat ve can bulur. Hazret-i tsâ aleyhisselâmm annesiyle birlikte Nablus’dan gelip oturdukları yer, bu yaylada mübârek bir ziyâret yeridir. Hazreti îsâ’nın halifesi Şem’un
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
35
Safâ hazretleri, Mısır’ın Behnisa şehrinden yola çıkarak bu yay ladaki Hazret-i İsâ makamını ziyârete gelmiştir. Makamı vardır. Peygamber nazargâhı olduğu için suyundan içen miskinler taze ha yat bulurlar. Doğru söylentiler vardır. Frenkler’in tarihlerinden bu yaylada Hazret-i îsâ ve Şem’un Safâ’nın yüksek makamları olduğu nu okuyarak, İskenderun’dan kalabalık bir halde bu yaylalara pek çok insan gelip ziyarette bulunur ve temiz hava alır. Kısacası, gö rülmeye ve gezmeye değer bir yayladır. Bu Payas şehrinde iki gün kaldık. Bütün askerin yiyecek ve içecekleri Mehmedpaşa Vakfı tarafından sağlandı. Sonra yol için borular çalınca hareket ettik. Payas’dan kıble tarafına giden yol da dört gözlü, güzel bir Sokullu Mehmedpaşa Köprüsü vardır. Ona yakın, sahilden gidince sağ tarafta, Şeyh Abdülkâdir Geylânî haz retlerinin türbesi vardır. Mâmûr, süslü ve dervişleri dindardır; din lenmek için en iyi yerdir. Buraları geçerek yine kıble tarafına gi dip, küçük Dedesultan Tekkesi’ne geldik. Burada birkaç Bektaşî der vişi vardı. Yine kıbleye doğru giderek Mühresin nehrinin köprüsü nü geçtik. Bu nehir Payas’m doğu tarafındaki sözü edilen yedi yay ladan toplanır, bu köprünün altından geçerek Akdeniz’e dökülür. Baharda coşkun halde akar. Buraya yakın Merkez kalesi vardır. Bu kale, Haleb vilâyeti sınırlarında denizden bir ok menzili uzaklıkta yüksek bir dağ eteğindedir. Dört köşe şeklinde, taştan yapılma gü zel bir binadır. Kayserler yapısıdır. tarihinde Selim Han Mı sır’a giderken, halkı itaat göstermişlerdir. Halen Payas naibliğine bağlıdır. Serdar ve askerleri vardır. Yeniçeri serdarı ve kethüdâ ye ri yoktur. Bağ ve bahçesi çoktur. Kale içinde câmi ile asker odaları vardır. Askerleri Haleb defterdarlığından aylıklarım alırlar. Bu kaleyi de geçtikten sonra, sahilde «Sakaltutan» beli gibi bir bel vardır. Allah korusun, gece gündüz eşkiyâsı eksik değildir. Ha leb’in Cum denilen Kürt haramilerinin karargâhıdır. Burada gayet ihtiyatlı davranmalıdır. Bundan sonra Acıçay denilen yeri de ge çip, iki buçuk saat yol aldıktan sonra İskenderun kalesine geldik. İskenderun Kalesi: Kaleyi ilk yaptıran Büyük İskender oldu ğundan, adına «İskenderun» demişlerdir. Sonra, buraları Urban kavmi harab etmiştir. Daha sonra, yine İbn Ebî Davud el-Bâdi kaleyi yaptırmıştır. Tekrar harab olmuş ise de, hac yolu kapalı olup harâmiler yatağı ve frenk durağı olduğundan, Sultan Ahmed Han za manında vezir-i âzam Nasuh Paşa burada sağlam bir kale yaptır maya başladı. O sırada, Karadeniz kenarında Sinop kalesini Kazak ların ele geçirdiğini Sultan Ahmed’e bildirmediği için, Ahmed Han
36
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Nasuh Paşa’yı öldürttü. Böylece İskenderun kalesi tamamlanmadan kaldı. Yine kolayca OsmanlIların gayreti ile onarılıp bir bender şeh ri olması mümkün idi. Zira Haleb’e iki menzil yakınlıkta, çok lü zumlu ve geniş caddeli bir iskeledir. Her sene limanına iki yüz par ça Frenk gemisi ve Müslüman kalyonları gelip, demirleyip yatarlar. Kalesi yarı harab olduğundan, Frenkler çoğu kez gümrük verme den giderler. Frenklerin âsî ve korsan kalyonları gümrük vermek istemediği zaman, bunlara karşı koymak mümkün değildir. Hâlâ bu bender yetmiş yük akçe iltizam ile gümrük emanetidir. Yüzelli akçelik kazadır. Köylerinden, senede, kadısına beş kese ge lir sağlanır. Güzel bir limanı vardır. Lâkin kara fraka, bursen, kal yon ve karavana kalyonları girip yatamazlar. Bir top menzili uzak ta yatarlar. Güzel, demir bir yataktır amma, batı tarafı açık oldu ğundan kumu çok gelir. Amma yine de güzel bir yataktır, demir kuvvetiyle yatılabilir. Bu limanın batı tarafında mil uzakta, Kıb rıs adasının Andros burnu vardır. «Açık ve güzel bir havada Kıb rıs adasının karlı dağları görünür» diyorlar amma, ben göremedim. Bu İskenderun’da Frenk ve Rumlar oturduğundan cami, han, hamam, çarşı ve pazar gibi şeyler yoktur. Amma meyhaneleri çok tur. Bazı gelip gidenler kış mevsiminde meyhanelerde kaldıkların dan, sanki birer handır. Suyu uzaktan eşekler ile Kervanpmarı’ndan getirilir. İskenderun çukur bir yer olduğundan, gelip gidenler bu Kervanpmarı’na konarlar. İskenderun’da yedi kralın balyoz vekilleri yani konsolosları var dır. Asıl balyozları, Haleb’de balyoz hanında oturur. İskenderun, Haleb ve civarının iskelesi olduğundan, gümrüğü yarımda büyük mah zenleri vardır. Frenkler gece gündüz orada alışveriş ederler. Hattâ Murtaza Paşa efendimiz büyük bir alay ile buradan geçerken, yatan yirmi parça kalyonlar «safa geldin» mânasına o kadar top atışı yap tılar ki, sanki her gemi ateş ve duman içinde kalmıştı. İskenderun’ un dört tarafı sazlık ve bataklıktır. Buradan kalktık, kervan ile Kervanpınar’ındaıı geçerek yine kıb le tarafına yöneldik. Bazen sahilden bazen dağlardan gidip, «Kargasekmez» denilen beli binbir güçlük ve belâ ile rahmet yağmuru içerek geçtik. Oraya yakın Gök Gedik denilen yeri de geçtik ve bi raz sonra Belen (Bilan) kasabasına geldik. Belen Kasabası: Türkmen lisanında, yokuş olan yere «Belen» derler. Burası Haîeb eyâletine bağlı voyvodalıktır. Yüzelli akçelik kazadır. Kethüdâ yeri ve yeniçeri serdar vekili vardır. Bütün evler birbiri üzerine havaleli, hayırlı yerlerde olup yediyüz adeddir. Üst-
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
37
leri toprak ile örtülü eski yapı binalardır. Hepsi Türk evleridir. Nü fusu üçbiıı kadardır. Su ve havasının güzelliğinden halkın yüzleri kırmızı renklidir. Fakat evleri gayet dardır. Yolcular hep bu du rumdan sıkıntı çekerler. Zira kasaba yoldan hayli uzaktır. Amma yaylak ve zengin bir yerdir. Kurşunlu bir câmisi vardır. Kapısı önünde muntazam, kurşun örtülü güzel bir hanı da var. Ayrıca harab, tamire muhtaç bir han daha vardır. Bir hamamı, kırk elli ka dar dükkânı mevcuddur. Sulu üzümü ve daha başka güzel meyve leri yetişir. Şehrin üstündeki dağlarda bulunan bağları ve havası hoş, yaylakları güzeldir. Buradan kalkıp yine kıble tarafına doğru yöneldik, iniş-yokuş yerler aşıp Gaffarlar belenini, yani yol yeniçerilerini geçtik. Onla rın sağ tarafında bir top menzili uzakta bulunan Bakras kalesini gördük. Eski zaman yapılarındandır. Birçok hükümdarların eline geçtikten sonra, tarihinde Selim Han Mısır üzerine giderken bu rası da teslim olmuş ve Tavaşî Sinan Paşa’ya anahtarlarını teslim etmişlerdir. Paşa, Yunus Paşa’yı buraya hâkim tayin ederek onu bu yollardan orduyu Merc-i Dabık sahrasına geçirmekle görevlen dirmiştir. Kale, bir bayır üzerinde, beşgen şeklinde küçücük bir yerdir. Çevresinin kaç adım olduğunu bilmiyorum. Haleb eyâletine bağlı dır. Yüz elli akçelik kazadır. Nahiye ve köyleri vardır. Kethüdâ ye ri, yeniçeri serdarı, kale dizdarı ve askeri vardır. Kalenin içinde ancak yüz elli kadar asker evleri bulunur. Bir câmii,. han, hamam ve küçük bir çarşısı vardır. Amma çarşısı pek güzel değildir. Zira yoldan uzaktır. Dağlarında yetişen sümbül ve müşk-i Rûmîsi düz lükleri süsler ki, Bakras sümbülü ve müşk-i Rûmîsi diye meşhur dur. Açtıkları zaman insana gönül hoşluğu verir. Buranın halkı bağ, bahçe ve dağlarında çiçek soğanları çıkarıp, İstanbul’a ve diğer yer lere götürüp satarlar. İşleri budur. Buradan kalkıp yine kıble tarafına gittik, Bakras altında Ka٠ yaağaç denilen yerde Akıncılar ve Kara Magrat’ı •geçerek 12 saatte Antakya’ya geldik. Eski Kale Antakya: Eski şehirlerden olduğu için, her lisanda başka başka söylenir: Antakye. Antakya, ayn-ı Takya, Antakiye ve Antekiye gibi. Amma en çok kullanılanı Entakye ve Antakya ad larıdır (6). (6)
Bunların hepsi de şehrin kurucusunun adına nisbetle Aııtiyohos kelimesinden bozmadır.
38
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Kıbtiler ise buraya Ceberyân derler (7). Çok eski bir şehirdir. Nuh tufanından önce, kaleyi Sureyd adında bir hekim küçük, bir yer olarak yaptırmıştır. Hazret-i îdris zamanında buranın halkı İlâ hî dini kabul etmediklerinden, Cehennem azabı gibi şiddetli Semum ateşi ile yanarak yok oldular. Tufandan sonra, Nuh’un oğlu Yafes aleyhisselâm bu yöreyi düzenleyip burada yerleşti. Sonra çocukla rı ve soyu çoğalıp dünyaya yayıldılar. Fakat yoldan saptıkları için, bir kere daha Allah’ın azabına uğrayıp kahroldular. Tarihçiler bu şehre Dâr-ı hacım ya da Kayserler yeri derler. Hazret-i Süleyman zamanında burada bulunan şâh isyan edince, şe hir bir ordu ile basılıp hükümdar esir edildi. Sonra burası kayser lerden Takyanos’un tahtı demek olan Antakyanos veya Antiyehos’dan bozularak Antakya olarak adlandırıldı. Anklidyanos hakkında açıklama : Eski zamanlarda bunlara Rum kayserleri derlerdi. Zirâ Erzurum, Sivas, Konya ve Kayseri şehir lerine bunlar sahipti. Çoğulu Kayâsiredir. Bu Takyanos da Rum kayserlerinden olup, hükümet merkezi Roma ve Antakya idi. Yu nanlı İskender takviminin senesinde kral olup, zulmünden usa nan Ashâb-ı Kehf’in, «ve yekûlûne seb’aten ve sâminehüm kelbühüm» âyetinde belirtildiği üzere, yedi-sekiz kişi olarak kaçtıkları bütün tefsirlerde yazılıdır. Bu Takyanos (8) puta tapıcı idi. Hristiyanları Mısır ve Şam’da kırıp, kiliselerini yıktırmıştır. Onlardan aldığı mal ile İskenderiye’ye gitti, kendisine isyan eden vezirini hile ile öldürtüp İskenderiye’ye sahib oldu. Mısır ülkesini de Buhtu’n - Nasr gibi harab edip, Acem ülkesine ait işler için bir vezirini serdar olarak İran’a gönderdi. Ve zir, Şapur Şah ile büyük bir savaş yaptı. Şahı öldürüp, ailesi Ve ço cukları ile hâzinesini Takyanos’a gönderdi. O da bu mal ile Antak ya kalesini bir kat daha sağlamlaştırdı. Yirmi sene krallık yaptık tan sonra, zâlim olduğundan yerine oğlu kral oldu. İki yıl sonra o da öldü. Bu Kayserler dönemi de onunla son bulmuş oldu. Sonra büyük kral olarak hristiya'n âyinleri düzenlemeye başla dı. ilk defa hristiyanlığı bu fakirler, yani Antakya halkı kabul etti. Takyanos’un bütün putlarını kırdılar. Heykellerin hepsini ateşe atıp, yerlerine kiliseler yaptılar. Amma Takyanos’dan sonra birçok de(7) (8)
Ceberyân, aslında kıbti lisanında Mısır bölgesinin adıdır. Diyokletien imparatorlarından olup, Milâdi - yılları arasında hüküm darlık yapmıştır. Hristiyanlara yapılan zulmün onuncusu bunun zamanında olmuştur.
E V L İY A Ç E L E B İ S E Y A H A T N Â M E S İ
39
falar Antakya’ya saldırılar oldu. Şehir harab olup, nice nice hüküm darların eline geçti. Hristiyan Kayseroğulları elinde iken, Hazret-i Ömer’in halifeliği sırasında Kudüs fethedildi. Sonra Halid bin Velid, Esvad bin M ١kdâd, Ebû Ubeyde bin-Cerrâh ve bunlar gibi bir çok sahâbe gelip savaş yaptıktan sonra şehri fethedemeden hepsi Mekke’ye döndüler. En sonra Abbâsi halîfesi Harune’r-Reşîd üçyüz bin asker ve Seyyid Battal Cafer Gazi ile gelip, büyük bir savaştan sonra bu rayı fethetti. Şehzâde Memun’u da şehrin hâkimi tâyin etti. Ha rune’r-Reşîd vefat edince, Rumlar kaleyi tekrar ele geçirdiler. Son ra, Şam hükümdarı Nureddin eş-Şehîd hazretleri şehri Rumlardan aldı. O vefat edince, Veziri Yusuf Selâhaddin Mısır sultanı iken Ku düs, Trablus ve Antakya şehirlerini Frenkler ele geçirdi. Türkmenoğulları beş kişidir. Bunlardan biri olan Emir Kerboğa büyük bir ordu ile Antakya’yı Frenklerden kurtarmak üzere iken yenilgiye uğramış, utancından Haleb tahtını bırakıp senesinde Acem ül kesinin İsfahan şehrine giderken Hoy şehrinde vefat etmiş ye ora da defnolunmuştur. Sonra Sultan Selâhaddin bin Yusuf Mısır’dan büyük bir ordu ile gelip Kudüs’ü, Trablus - Şam’ı ve bu Antakya’yı fethetmiştir. On dan sonra, tâ Çerkeş meliklerinden Sultan Gavri saltanatına kadar, Mısır padişahlarının elinde kaldı. Birinci Selim Han, İran’la savaş ederken, Şâh Gavri’nin İran’a yardım etmesi sebebi ile önce yenil miş, Allah’ın emri ile sonra zafer Selim Şâh tarafına dönünce Şâh İsmail yenilip kaçmış, kırk bin kadar seçkin Mısır askeri kılıçtan geçirilmiştir ve Selim Han da zaferle dönmüştür. Döner dönmez de «Kızılbaşa yardım ederek Müslim geçinen adamın katli vacibtir» di ye, Kemal Paşazâde Ahmed Efendi’den Fetvalar alıp, «Bismillâh ile niyet ettim gazâya» diye niy ؟t etti. Ertesi yıl Mısır’da Gavri’ye el çiler gönderdi. Elçilerin öldürüldüğü haberi geldi. Sultan Selim bu nun üzerine birçok fetvalar daha alıp, yer götürmez ordu ile Göksınır yaylasında Maraş hükümdarı Sultan Alâüddevle’yi bozguna uğ ratarak, yüzkırk bin Türkmen esirini kılıçtan geçirdi. Alâüddevle’nin devletsiz başı ile yetmiş kadar boybeyinin başım da Mısır’daki Gavri’ye gönderdi ve «Hazır ol vaktine!» dedi. Gavri de Selim Han’ı Merc-idabık’da dört yüz bin kişilik ordu ile karşıladı. Hazret-i Davud’un Melik Câlut ile kavga ettiği yerde Selim ile Gavri savaşı oldu ki, Gavri savaşın sonucunu beklemeden yedi yüz çerkes ile Haleb kalesine kaçtı. Selim Şâh onun peşine düştü. Haleb
40
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
kalesini aman ile fethetti. Yunus Paşa’ya da Antakya şehrinin anah tarlarım teslim etti. Yüzbinlerce altın hediye ile vilâyet halkı Haleb kalesi altında Selim Han’a gelip hediyelerini sundular. Bıyıklı Mehmet Paşa, Antakya Vâlisi oldu. Şehrin kadısı da İskefserizâde Rami Ali Efendi olup, Haleb eyâleti kayda yazıldı. Ha len Osmanlı devleti elinde olup, Haleb vâlisi haşşinin voyvodalığı hükümetidir. Üçyüz kişi ile idare olunur. Üçyüz akçelik şerif kaza dır. Defalarca beşyüz payesiyle Mollalara arpalık olarak verilmiştir. Dört mezhebden müftüsü, nakîbü’leşrâfı, kethüdâ yeri, yeniçeri ser darı, şehir nâibi ve muhtesibi vardır. Kale dizdarı ve kale askeri de mevcuttur, İç kısımda olduğundan, yeteri kadar cephânesi ve büyükküçük yirmi parça topu vardır. Eski ve büyük Antakya Kalesi: Cenâb-ı Hak bu yeryüzünü Ademoğulları ile süsleyeli binlerce sene geçmiş, nice büyük ve eski kaleler yapılmıştır. Amma Ademoğlu’nun ilk görülmeye değer ya pısı, Hazret-i îdris aleyhisselâmm öğretmesiyle Surit ve Klimon ad lı hâkimlerin zamanında Mısır’da yapılan Ehram dağlarıdır. Bun lar tufandan sonra yapılmıştır. Sonra Cûdi şehri, sonra Mısır’da Hâ şân yöresinde Ariş şehri, Belbis, Alimim, el-Vahat, Asvan, Sudan, Menutiye ve sonra da Antakya şehirleri kurulmuştur. îşte, yeryüzündeki büyük yapılardan biri de budur. Zaten dünyanın her bir tarafında şu büyük yapılar vardır: Dün yanın gözbebeği Kâhire-i Ma’ziye-i Mısır, Irak’da Bağdad Bihişt âbad, Arap Irak’ından Medine-i Halebüşşehbâ, Irak-ı Dadyan’da —Elbrüz dağı eteğinde— Deşt-i Kıpçak’a bakan Ahlat ve merkez Kostantiniyye Fakat. Antakya’nın kuruluşu tstanbul’dan öncedir. Hazret-i Süleyman burayı savaş ile fethetmiştir. Büyük suru beş aded yüksek dağ üzerine kurulmuştur. Kale duvarları, doğu tara fındaki yüksek dağlardır. Kalenin yarısı aşağıda, batı kısmında, tâ büyük Âsî ırmağının kenarına kadar olan alçak yerd'edir. Bu hesap üzere kalenin yansı dağın yüksek yerinde, yarısı da dağın etekle ri ndedit.. Mil olarak oniki mildir. Her mil dörtbin adımdır. Buna gö re, kalenin yüksek ve alçak kısmı çepeçevre kırksekiz bin adimdir. Normal yürüyüşte oniki saatte dolaşılır. Amma İstanbul kalesi kırkyedi bin adımdır. Duvarlarının yüzü seksenyedi bina arşını tutar. Bundan sonra Bağdad kalesi büyüktür. Yirmidört bin beden ve virmiyedi bin adımdır. Ondan sonra gelen Antakya kalesidir. Bun dan küçük kaleler ise sırasiyle şunlardır: Mısır, Şam. Haleb, Kı rım’da Kefe. Rumeli’de Selanik kalesi.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
•41
Antalya kalesinin duvarlarının ve kulelerinin yüksekliğini baş. ka hiçbir kalede görmedim. Doğu tarafında, dağlar üzerindeki du varlarının yüksekliği ، am seksen melik zira’sıdır. Âsî nehri sahili tarafları yirmi zira kadar olup, alçak ve yalınkat duvardır. Haleb ve Şam kapılarından yukarı çıkıncaya kadar kat kat yükselen burç ve duvarlar görünür. Eski zamanda her kulede birer kûs-i Takyanusî dökerlermiş. Her kulenin içi beşer tabakaya ayrılmıştır. Kalenin dağ tarafındaki du varının eni yirmi zira’dır. Kalenin yapıldığı taşların her biri birer fil azmanı büyüklüğünde vardır. Yapan usta Ferhad baltasiyle taş ları birbirine öyle kaynaştırmış ki, sanki kale duvarı bir tek taştan oluşmuştur. Kuzeye bakan Haleb kapısı yirmi arşın yüksekliğindedir (9). Bu kapının iç yüzündeki kayalardan hayat suyu gibi sular kaynar. Batı tarafında Âsî nehri kapısı üzerinden büyük bir köprü ile geçilir. Kuvvetli bir kapıdır. Kalenin doğusunda beş aded yük sek dağ vardır. Üzerlerindeki kale duvarları seksen zira yükseklikte olduğundan, şehre doğu kısmından iki saat sonra güneş düşer. Çün kü şehrin doğusu Cebb-i neccar tarafından ancak iki saatte çıkıla^ bilen dağlardır. Bu sebeple iki saat geçmeyince, güneşin doğuşu şe hirden anlaşılmaz. Mahallelerin adları, evler, saraylar ve imaretleri: Sekiz aded bü yük sarayları vardır. Birincisi, aşağı şehirde Ketagaçpaşa sarayıdır. Gayet geniş salonu vardır. Birçok odaları olup, kapısı demirden ve zincirli bir saraydır. Hatta bir kere zinciri Ketagaç Paşa kılıç ile iki parçaya ayırmıştır. Halen kapı üzerinde asılı durmaktadır. Zaten ketagaç da kılıç demektir. Muntazam evlerinin çoğu Âsî nehri tarafında toplanmıştır. Âsî nehri buradan kıble tarafına doğru akarak Akdeniz’e dökülür. Ha yat suyu gibi tatlı bir sudur. Hama şehri anlatılırken daha geniş bilgi verilecektir. Antakya’nın evliya ziyâret yerleri: Kulların şerefi, zâhidlerin hâzinesi, keramet dairesinin merkezi, vilâyet yuvarlağının kutbu, as habın öncüsü, sevgililerin direği, sırların saklayıcısı, doğruların ön cüsü Hazret-i Habib-i Neccâr, Hazret-i Yahya ve İsa’ya yetişmişler di. Bazı tarihler, Hazret-i İsa aleyhisselâmm halifelerinden ve ha varilerin başıdır diye yazarlar. Bazıları ise nebidir derler. Fakat an laşmazlık . vardır. (9)
Bu kapı, tarihinde meydana gelen zelzelede yıkılmıştır. Zaten anlatılan burçlar da hemen hemen kalmamış gibidir.
42
'
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Habib Neccâr’m menkıbeleri: Antakya’nın kurucularından Bîatü’l - Gassan adlı melikin bir oğlu vardı. O da babası gibi Hazret-i îsa’ya inanan, imanlı, bir Allah’ı kabul eden bir kimse idi. Allah’ın hikmeti, eceli ile ölüp Antakya şehrinde gömülmüştür. Yedi yıl geç tikten sonra bu Hazret-i Habib Neccâr’dan bir mucize istediler. «Bi zim hükümdarımızın Ya Vâhid adında adaletli bir oğlu var idi. Ye di sene vardır ki vefat etti. Onu diriltiniz, hepimiz iman edelim» dediler. Habib Neccâr, derhal şehzâdenin kabri üzerine vardı. Dua ede rek «Allah’ın izni ile kalk» deyince, şehzâde, Allah’ın emri ile ka birden çıkıp hayat buldu. Sonra yedi sene daha yaşadı. Bütün An takya halkı Müslüman oldular. Ve çocuk o kadar hayır ve adaletle hareket etti ki, Antakya’da birçok ibadethane ve hayır yerleri yap tırdı. Habib Neccâr geçinmek için neccârlık (marangozluk) ettiği için, kendisine Habib Neccâr denilmiştir. O zaman dülgerlerin piri idi. Lâkin Hazret-i Peygamber zamanında dülgerlerin piri Ebu’l-Kasım Abdülvâhid el-Buhârî’dir. Sonra Habib Neccâr kâfirler tarafından şehid edilmiştir. Saadetlû başı yüksek dağdan yuvarlanarak aşağı şehirde bir mağaraya düşmüştür. Orada merdiven ile inilir nurlu bir tekkenin içinde defnolunmuştur. Hâlâ bütün Müslüman ve Hristiyanların ziyaret yeridir. Şerefli vücudu ise kale içinde yüksek bir kaya üzerinde, mesire yeri olan bir türbede gömülüdür. Timurlenk’in buna bakıp taze hayat bulduğunu söylerler. Şehid olduğun dan beri, kabri üzerinde gece gündüz kandil sönmemiştir. Tekkede hizmet edenler devamlı yakmışlardır. Şehid oldukları esnada, Al lah’ın emri ile dirilttikleri şehzâde Yâ Vahid de vefat etmişti. Ka lenin iç kısmında, Habib Neceâr’m yakınında defnolunmuştur. Onun için, Hristiyanlar «Bizim kıralımızdır» derler. Fakat ben tarihte gör düm, bu şehzâdeyi dirilten Hazret-i îsa aleyhisselâm imiş. Buna de lil olmak üzere «Yâsin» suresindeki «Vadriblehüm» âyet-i keri mesini göstermiş. Tefsirine bakılsın demiş. Medreseler: İstanbul’daki gibi kâgir medreseler yoktur. Yedi yerdeki cami ve mescidlerde bütün bilimler• öğretilir. Özellikle ders hocaları fazıl ve bilgin kimselerdir. Darû’l-kurrâ ve çocuk mektebleri: Üç yerde seb’a, aşere ve takrib okuma usullerine ait okuma yerleri (dârü’l-kurrâ) vardır. Lâkin öğrencilerine ücret verecek durumda değildir. Şeyhi de ücretsizdir.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
43
Kırk kadar çocuk mektebi vardır. Çocuğun bayramlık elbiseleri ve harçlıkları vakıflar tarafından her yıl gönderilir. Güzel mekteblerdir. Tekkeler: Aşağı şehirde Habibneccâr Tekkesi vardır. Dervişler ile doludur. Çukur bir yerde yapılmıştır. Diğer bir Habibneccâr tek kesi de dağda vardır. Bir saatte çıkılır. Görülecek bir yerdir. Hamamları: Hamamları küçük ve- faydalıdır. Âsî nehri kenarın da olan kale duvarlarının iç kısmında olup, havaları hoştur. ■Suları da Âsî nehrinden dolaplar ile getirilir. Hanları: Dokuz aded bekârlara mahsus han vardır. Çarşısı üçyüz dükkândır. Kâgir bedestanı yoksa da yine kıymetli eşyalar bu lunur. Şehir Arabistan hududunda olduğundan ceylân gibi sürmeli gözlü, nurlu yüzlü, şirin sözlü, güzel civanları vardır. Paşaları şeh re girince, bütün kadınlar beyaz örtülere bürünüp çalgılar çalarlar. iklimi orta iklimdir. Şehrin doğu tarafında yüksek dağlar bu lunduğundan, bu dağların eteğinden nice hayat suyu gibi pınarlar akar. Güzel kaynakları vardır. Hattâ Haleb kapısının iç yüzünden turna gözü gibi akıp Âsî nehrine dökülürler. Beyaz devedişi buğdayı, çakıl ekmeği, limon, turunç ve kamış gibi meyveleri meşhurdur. Bahçeleri hep Âsî nehri kenarındadır. Bostanlan dolaplarla sulanır. Şehrin batı kısmı Rum ülkesi (Türkiye) sayılır. Arabistan ve Haleb ile huduttur amma, Arz-ı Mukaddes’den değildir. Antakya kalesini bu şekilde görüp seyrettim. senesi Rama zan bayramı namazını çarşı içindeki câmide kıldık. Sonra yolculuk için borular çalınıp hareket edildi. Yine kıble tarafına doğru yola koyulduk. Güzel köylerden geç tik. 8 saat sonra Zanbakiye kasabası menziline vardık. Verimli bir vâdi içinde, bağ ve bahçeli, zanbak çiçekleri bol olan üçyüz hâneli bir yerdir. Antakya’ya bağlıdır, incir ağaçları çok boldur. Kasaba içinde Canpolatzâde Ali Paşa, Murtaza Paşa’ya öyle bü yük bir ziyafet vermiştir ki, benzerini kimse yapmamıştır. Murtaza Paşa ve Ali Paşa’nın toplam altı bin askerleri ve bir o kadar da halkı yemek yediği halde, yine bir o kadar kab yemeklerle dolu kal dı. Paşa’ya üç küheylân kısrak hediye etmişti. Murtaza Paşa da Ali Paşa’ya samur kürk ve mücevherli bir hançer hediye etti. Buradan da hareketle yine aynı yönde giderek nursuz Şugur köprüsüne geldik. Burası Haleb toprağında, Âsî nehri kenarında, çi menlik bir yerdir. Küçük bir hanı vardır. Amansız bir yerdir.
44
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Oradan da hareket edip yine kıble tarafına doğru bazen kaya lık, bazen sazlık ve bataklık yerlerden geçtik. Altı saat sonra Medık (Mazîk) kalesine geldik. Burayı, Nureddin Şehid Sultan’ın Medık adında bir veziri yaptırmış. Onun ismi ile tanınmaktadır. Burayı da Selim Han, Çerkeslerin elinden aman ile almıştır. Haleb eyâletinde aynı adı taşıyan bir göl kenarında, küçük, kayak, alçak bir tepe üze rinde, dört köşe şeklinde yapılmış bir kaledir. Buradan sonra yedi saat giderek Şecer kalesine geldik. Mısır halifelerinin hatunlarından Şeceriid-dltr adındaki kadın, Diyarbekir eyâletindeki Hısn-ı Keyf’de bulunan oğlunu ziyarete giderken bu yerde kendisini eşkiya basmış ve yapılan çarpışmadan sonra zor lukla kurtulabilmiştir. Oğluna Hısn’ı Keyf’de halifelik haberi gelince, dönerken bu kor kunç ve tehlikeli yerde bir kale yaptırmıştır. Bu sebeple, bu hatu nun adı ile anılmaktadır. Sonra, Mısır’da bu kadına halifelik ve rildi. Firavun zamanında Dekuke adlı hatun Menof (Menfis) şeh rinde nasıl hükümdar oldu ise, bu da öyle bir melike oldu. Mısır sultanlarının bütün ağalarına ve iç oğlanlarına ve bin adama varın caya kadar yıllık hilâtîar vakfetti. Kâbe-i şerifi siyah işli bir örtü, altın bir kuşak, Mekke kapısını perde, İbrahim makamı örtüsü gibi şeylerle donatmıştır ki, bu örtüler halen durmaktadır. İşte, bu kale de o hatunun hayırlarından biridir. Mısır içinde Sitti Nefise yakı nında, Sirkeciler mahallesindeki güzel camii içindeki bir türbede defnolunmuştur. Kale sonraları Sultan Gavri’nin eline geçmiş ve ondan da I. Se lim fethetmiştîr. Eskilerin şehri, fakirlerin evi yani Hama Kalesi: Bu şehre Yu nanca «Hamotan» derler. Farsçası Dâr-ı Şenbet’dir. Dürziler Şehr-i Zol, Araplar ise genellikle Hama derler. Tufandan sonra şehrin ilk kurucusu Hâin bin Nuh aleyhisselâmdır. Gayet düzenli bîr yerdir. Âsî nehri kaynağım buralara getirmez den önce, dört yüz bin kadar büyük kuyusu bulunan büyük bir şe hir imiş!. Halkın hepsi İsrailoğulları olduğundan, Buhtu’n-Nasr bun lardan öcünü almak için bu Hamotan şehrini de harab etmiştir. Büyük İskender zamanına kadar şehir pek gelişmemişti. İsken der otuz iki yıl hükümdarlık yapıp vefat ettikten sonra, şehrin ka lesi Hum kayserleri tarafından yapılmıştır. Daha sonra çok güzel bir şehir oldu. Buranın hükümdarı, Şam Trablusu’nda oturan İspanya kralı İle anlaşma yapıp Şam, Mekke, Medine yollarını ve birçok
şehirleri harab etmeye başlamıştı. Nihayet Ömer’in halifeliği zama nında Ubeyde bin Cerrah başkumandan olup elli bin ’ asker ile bu kaleyi kuşattıklarında, Halid bin Velid, Hazret-i Ali’nin kardeşi Akil bin Ebi Tâlib, Esved bin Mıkdâd, Mâlik bin Eşter, Sâriyetü’l-cebel ve Yezid bin Süfyân gibi kimselerin her biri bir kola kumandan olup şehri kuşatmışlardı. Kale zor ile Rumlar elinden alındı ve îslâm ül kesine katıldı. Şam halifeleri zamanında Trablusşam’ı istilâ eden Frenkler bu raya da gelmişler, fakat çölden yardımcı Araplar yetişerek şehri kur tarmışlardı. Frenklerin kaçabilenleri de Dürzi dağlarına sığınarak Trablus’a güçlükle varabilmişlerdir. Sonra, halife tarafından kule gereği gibi tamir olunmuştur. Daha sonra kale Mısır sultanlarından Sultan Gavri’nin eline geç miş, Selim Han Mısır’ın fethine giderken de Şam veziri Çerkeş Sinalbay Selim Han’a itaat edip hiç güçlük çıkartmadan Hama kale sinin anahtarlarını teslim etmişti. Şehre Güzelce Kâsım Paşa vali, Kemâlpaşazâde damadı Hicâbî Muslihiddin Konevî de hâkim ve ka dı tayin edilmişti. Hama, Şam’a bağlı sancak olmuştur. Mısır’ın fethinden dönülürken yeniden kayıtlar yapılmış ve Ha ma Trablusşam eyâletinde ayrı bir sancak beyliği olmuştur. Hama beyin padişah tarafından akçe hassı olup, 33 zeâmet ve tımarı vardı. Çeribaşısı, yüzbaşısı, alaybeyisi vardır. Bütün paşa as kerleri, zeâmet sâhipleri ve cebelüleriyîe beraber iki bin asker olup sefere koşarlar. Dört mezhebden şeyhülislâmları, nâkibü’l-eşrâfı, ayân ve eşrâfı vardır. Sipâh kethûdâ yeri, yeniçeri serdârı, kale dizdârı, askerleri ve muhtesibi mevcuttur. Üçyüz payesiyle şerif kazadır. Nahiyele rinden senede kadısına altı kese gelir sağlanır. Beyine de kanun üze re otuz kese gelir. Şenbet-i dâr yani Hama kalesinin özellikleri: Çöl ortasında, Âsî nehri kenarında, yığma bir tepe (höyük) üzerinde, yontma taşlarla yapılmış bir savaş kalesidir. Eskiden çok muntazam imiş. İç kısımda olduğundan, burç ve kuleleri o kadar muntazam değildir. Dört tara fında hendeği yoktur. Kalenin içinde bin kadar bağ ve bahçeli, havuz ve şadırvanlı büyük saraylar vardır. Hepsi kerpiçten yapılmıştır. En meşhur sa rayı Arnavud Mehmedpaşa Sarayı’dır ki Âsî nehri kenarında üçyüz odalı, çok sayıda sütunlu, iki hamamlı, avlusu bahçeli bir saraydır. Benzeri ancak Şam’da bulunur.
46
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Burada Murtaza Paşa efendimize öyle bir ziyafet verildi ki, dil lerle tarif edilemez. Ayrıca Şeyh İbrahim Efendi bin Şeyh Abdülkâdir el-Geylânî’nin sarayı da meşhurdur. Camileri: Yüzbeş mihrabdır. Yukarı çarşı içinde Ubeyde bin Cerrâh Câmii vardır ki, Hama’nın ilk fatihinin camiidir. Yapıcısı, aşere-i mübeşşere (daha sağlığında Hazret-i Peygamber tarafından Cennet’e gidecekleri müjdelenen on kişi) den biridir. Bu câmi, ، ؛kiden kilise imiş. Sonra mihrabı yapılıp, fetih sırasında câmi h، ، ııne getirilmiştir. Humusluların vergileri ile onarılıp yenilenmiştir. Bu câmi çok eski bir ibâdet yeri olup, yapılması için harcanan para dört köşe mermer üzerine Celi yazı ile yazılmıştır. Cami duvarında alâmet olarak durur. Güzelce Kâsımpaşa Camii: Selim Han’ın fethinde vali olan Ka sım Paşa, bu nurlu camii yaptırmıştır. Camilerden başka mescidleri de çoktur. Ayrıca yetmiş iki kadar çocuk mektebi vardır. Tekkeleri de varsa da, en meşhuru Abdûlkâdir el-Geylânî Tekkesi olup güzel yapılı, süslü, dervişleri çok bir tekkedir. Gelirleri daima boldur. Tüccar ve bekâr hanları: Yedi aded tüccar hanı vardır. Çarşı ları gerçi Haleb ve Şam çarşıları kadar düzgün değildir. Amma, yi ne de kıymetli eşyalar bulunur. Kuyumcuları ile berberleri çoktur. Bölge biraz sıcak olduğundan halkın rengi buğdayımsı ise de, ba zıları beyaz tenli olup, kimisi de lâal renklidir. Zayıf, derviş kılıklı, duası kabul olan adamları bulunur. Terbiyeli ve nâmuslu kadınları vardır. Fakat o kadar güzel değildirler. Halk tabakası çuha, renkli ve ipek kaftan giyerler. Orta halli olanları, «Kazanan Allah’ın sev gilisidir» sırrınca kanaat ehli olup hepsi renkli ferâce ve sof giyer ler. Kadınları ayaklarına çizme giyer ٠ ve başlarına beyaz çarşaf bü rünürler. Şehir dördüncü iklimin ortasında olduğundan, suyu ve havası sıcaktır. Şehrin dışında bir sam yeli eser ki, insanı mahveder. Fa kat şehre etki etmez. Şehrin bütün halkı pamuk ipliği eğirip çar şaflar, havlular, siyah peşkirler yaparlar. Asker sınıfında ata binen çok olduğundan, gayet güzel atgemi yapan demircileri vardır. Hama gemi meşhurdur. Şam’ın Havran buğdayından daha taneli buğdayı olur. Temiz arpası, pamuğu, ful-ü reyhanı, tirfil ve yoncası olup, küheylân atları çoktur. Hamamları gayet düzgün ve süslüdür. Arnavud Mehmedpaşa Hamamı kadar aydınlık ve iç açıcı bir hamamı başka hiçbir yerde
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
47
görmedim. Kırım’ın Bahçesaray’mdaki Mehmet Giray Hamamına benzer. Bu hamam yeni yapılmış olduğundan, kubbelerindeki necef, billur ve moran taşları hamamın içine nur saçarlar. Bütün peştemalları ipektir. Havlu ve mendilleri çok temizdir. Hamamın içindeki Hanefî kurnalarının ve Şafiî havuzun lüle leri ve diğer taşlan altın yaldızlıdır. Bunlardan başka yüzseksen ka dar da saray hamamları vardır diye, şehir halkı övünür. Gerçekten de öyledir. Dolabın yapısı: Bu öyle bir dolaptır ki, dört yönündeki çöllerin sekiz saatlik uzak yerlerinden gece yarısı «Ya Muhammed» sesi açık açık duyulur. Bu sebeble adına Muhammed Dolabı derler. Göğe doğru yükselmiş bir dolaptır: Orta milinden tâ tepesine kadar kırk mimârî zira’i yüksekliktedir. Aşağı kısmı da kırk arşın olup, bütün yüksekliği seksen arşındır. Keresteleri, Baalbek dağlarından geti rilen çam ağaçlardır (10). Üzerinde yüz ve yüzellişer okkalık mıh ve çivileri vardır. Dolabın etrafında binlerce su kovası bulunur. Ku le üzerine temiz su çıkarılıp, oradan su kemerleri ile şehrin bütün cami, mescid, han, hamam, tekke, medrese, imâret ve saray gibi bü yük binalarına su gönderilir. Gayet büyük bir vakıf olup, her türlü vergiden muaf müsellem dülgerleri, kırk-elli kadar da görevlisi var dır. Yanına gidip seyreden kimsenin dolabın gürültülü sesinden ku lağı sağır olur. Esas garib olanı şudur ki, şehrin başıboş çocukları bu dolaba sa rılıp dönerler, yükseğe çıktıktan sonra Âsî nehrine atlarlar. Bu dolaptan başka, Âsî nehrinin iki tarafında üç bin kadar Cen net bahçesi gibi bağ ve bahçeleri vardır. Her birinde ikişer üçer dolap ile sebzeler sulanır. Amma bu Muhammediye dolabından bü yüğü yoktur. Bu dolap, bütün Acem ve Arap seyyahları arasında meşhur olmuştur. Hama Şehrinin ziyaret yerleri: el-Mevlâ Taşköprüzâde Hâmid Çelebi: Şehir dışındadır. Kudüs’den gelirken, yine mukaddes top raklardan olan bu Hama şehrinde vefat etmiştir. el-Mevlâ İbrahim Âzeri Çelebi: Muallimzâde Efendinin körpe can kuzusu olup Âzerî’dir. Hama’da humma hastalığından vefat etmiştir. Geylânî tarikati şeyhleri civarında, Hâmid Efendi’nin yanında defnolunmuştur. Ölü müne dair şu tarih düşürülmüştür: «Dediler geçdi Âzeri Çelebi» (10)
Sene:
Cedre de Liban dedikleri Sedr çam ıdır ki, bugün Lübnan’da bile kalmamıştır.
48
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Bu ziyaretlerden sonra, tuğlar ileri gönderildi. Çöl içinde Râstân köprüsünde konakladık. Büyük bir köprüdür. Mukaddes topraklardan akan iki nehir üze rinde böyle bir köprü daha yoktur. Mukaddes topraklardan akan büyük nehirlerden biri de Fırat nehridir. Malatya hududundan tâ Umman denizine kadar uzanır. Nehrin kıble, güney ve batı tarafları Hâşan, Askalân, Remle, Yafa, Akka, Sayda, Beyrut, Şam ve Trablus şehirlerine kadar mukaddes topraklardır. Ramazanoğlu yavlas' ١ıduddur. Maraş da buraya girer. Tefsircilerin yazdığına göre, Cenab-ı Hak mahşer gününde Israfile «Sur’ü vur» deyince bu mukaddes toprakları o kadar genişle tecektir ki, insan ve diğer bütün canlılar burada toplanacaklardır. Bu durumda bütün yaratıklar Kudüs’ü soracaklardır. Bu sebeble, bu ralara mukaddes yerler denir. Diğer bir söylenişe göre, Hazret-i Davud aleylıisselamm tabut ile gezdiği yerler mukaddes topraklardır. Kur’an’da delili de «Kâle lehüm nebiyyühüm inne âyete mülkihi en ye’tiye kiimü’t-tâbütü» âyetidir. Söz konusu tabut buralardan An takya, Kefernahon, Sayfe ve Mısır şehrine girmediğinden, tefsirdi ler de tarihçiler de bu üç şehrin mukaddes yerler olmadığında bir leşmişlerdir. Diğer bir söylenişe göre de peygamberlerin defnoiunduğu yerle re mukaddes yerler denmiştir. Buna göre mukaddes yerlerde yani Baalbek ovasında Tenur nehri, Zabul nehri. Kelh nehri. Zagzaa neh ri ve diğer nehirler bulunur. Amma Fırat ve Âsî nehirlerinden baş ka, mukaddes topraklarda akan büyük nehir yoktur. Fırat nehri mukaddes topraklara girdikten sonra Râstân köprüsünden geçer. Çünkü.bunun ötesinde köprü yoktur. Zira deniz gibi olduğundan köprü falan tutmaz. Malatya, Birecik ve Caber kaleleri önünde ge milerle geçilir. Birecik’ten tâ Bağdad ovasına ve Kurna’ya varınca ya kadar bütün tüccarlar mallarını keleklerle ve gemilerle Bağdad ve Basra’ya götürürler. Fakat bu Âsî nehri öyle değildir, köprü tu tar. Bir köprüsü Antakya köprüsü olup, biri de bu Râstân köprü südür. Abbâsî halifelerinden Harun Reşid,' Şam meliklerinden Nureddin Şehid ve daha birçok hükümdar, bu köprüleri tamir etmişler dir. Zira bunlar halkın geçitleri olup Mısır, Şam ve Haleb yolu üze rindedir. Bu köprünün Humus toprağı kenarında, bir bayır üzerin de ve Humus hududunda, yüz haneli bir Arap köyü vardır. Bu köyde zevk erbabının piri, şevk eshabının şeyhi, akıl ve şeriatin bekçisi, asıl ve dallarının arifi, İlâhî sırların şeyhî, sonsuz nurların
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
49
mücâhidi Şeyh Bayezid-i Bistâmî Hazretlerinin mübârek kabri bu lunmaktadır. Hazret-i Şeyh, o köy içinde büyük bir cami ve bir tek ke içindeki nurlu yüksek bir kubbe altında yatmaktadır. Tarikat sa hibi büyük şeyhdir. Tekkenin yüze yakın hademesi ve dervişi var dır. Gelen gidene bol nimetler verilir. Bütün Türk ve Araplar bu şeyhe bağlıdır. Büyük küçük herkesin ziyaret ettiği bir yerdir. Hazret-i Bayezid, Bağdad’m Kuşlar Kalesi denilen yerde evin den çıkınca görür ki, Arş-ı Azimin rahmet kapısı açılmış; «Subhâne’l-hallâk el-bâkî» deyip hayret âlemine dalınca, görünmezden «Ya Bayezid! Benim böyle yetmiş bin rahmetim kapısı vardır» diye bir ses duyar. Bayezid hemen «Hu!» diyerek Bağdad çölü içine doğru zikre gider. O çöllerde semâmdan (zikredip dönme) ayaklarında tır nak ve parmak kalmayarak kuru incik kemiklerle buraya gelir ve merhum olur. Cesedini defnederler. Sırları mukaddes olsun. Bu yerde Şam’ın çavuşlar kethüdası, çavuşlar emini, Şam yeni çeri, Mısır ağası ve birçok divan erbabı hediyelerle onun divan hiz metine geldiler. Buradan hareketle çöl içine doğru altı saat giderek Humus şeh rine geldik. Humus şehri: İlk kurucusu hakkında bilgim yoktur. Kalesini kayserlerin yaptırdığını söylüyorlar. Burayı Hazret-i Ömer’in hali feliği zamanında Ebu Ubeyde bin Cerrah aman ile funduszeue.info de sonra yine kâfirlerin eline geçmiştir. Fakat Hazret-i Halid bin Velid ikinci defa fethetmiştir. Daha sonra Mısır Sultanı Gavri’nin elin de iken, tarihinde şehir halkı OsmanlIların gelişlerini görüp Hazret-i Osman’ın el yazısı ile yazılmış Kur’an-ı Kerim ile kalenin anahtarlarını 1. Sultan Selim’e teslim ederler. Böyleee bütün vergi lerden affolundular. Evvelce tarihinde, Timurlenk Şam’ı harab edip yerle bir et meye gelirken, bu Humus şehrindeki Hazret-i Osman’ın yazdığı Kur’an sebebi ile buraları affedip harab etmemiştir. Sonra Selim Han kayıtlarında bu sancak Ihtiınanoğlu’na verilmiş, Trablusşanı eyâletinde sancak beyi merkezi olmuştur. Haleti de öyledir. Hâss-ı hümâyûnu akçe, tımar ve zeamet erbabı 'dur. AlayBeyisi, çeribaşısı ve yüzbaşısı vardır. Beyinin askeri ile tımar erbabı ve cebelüsü toplamı iki bin olup sefere giderler. Uçyüz ak çe pâyesiyle şerif kazâdır. Dört mezhebden müftileri ve nakihüleşF v
١ ؛v : ı
) '،؛؛.’ ili
1
r : 4
ﻞ ﺋ.ا ا؛٠ أل
50
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
rafları vardır. Muhtesibi ve şehir nâibi de vardır. Çöl olduğundan, nahiyelerini Araplar harab etmişlerdir. Humus kalesinin özellikleri: Asî nehrinden doğuya doğru tam beşbin adım uzaklıktadır. Çöl ortasında yığma bir tepe üzerinde, yontma taştan yapılmış sağlam bir kaledir. Batıya açılır bir kapısı vardır. Kapısı demir kanatlıdır. Etrafında hendek yoktur. Duvarla rın yüzleri nakışlı taşlarla süslüdür. Hisarın içinde evler vardır. Ka; le dizdarı ve askerleriyle yeteri kadar topları bulunur. Paşa efendimiz bu şehre girince, acaib şekilde top şenlikleri yaptılar. Oldukça yüksek bir kaledir. Bu Arabistan’da Humus, Ha ma ve Haleb kaleleri hep böyle yığma tepeler üzerine yapılmıştır. Aşağı varoşdaki evler daha güzeldir. Bağ ve bahçeleri yoktur. Asî nehri kenarında yer yer bahçeler bulunur. Şehre, geçmiş halifeler zamanından kalma bir kanal vasıtasiyle su gelir. Suyu gerçi bu şe kilde Âsî’den gelir amma, hamam suyu gibi ılık olur. Aşağı varoşun etrafında kervansaray olduğundan, çöl Araplarından çok korkarlar. Yukarı iç kalesinde Sultan Câmii o kadar ge niş bir câmi değilse de, büyüklerin nazargâhı olduğundan ruhâniyetlidir. Hazret-i Osman’ın Küfı yazı ile yazmış olduğu Kur’an-ı Ke rim bu câmidedir. Hazret-i Osman, Medine-i Münevvere’de bu Kur’andan okurken, Ramazan ayında şehid olmuştu. «Feseyekfiyekühümullahe ve hüve semîu’l-alîm» âyeti üzerinde hâlâ kan lekeleri ve izleri vardır. Bu câmiden başka daha câmi ve mescidleri de var dır. En meşhur mescidi, Bey’â mescididir. İki medrese, bir dârü’lhadîs, bir dârü’lkur’a ve yedi sıbyan mektebi vardır، Bunların va kıfları o kadar kuvvetli ve teşkilâtlı değildir. Üç aded tekkesi, üç hanı ve bir hamamı vardır. Hamamın suyu dolap ile Asî nehrinden gelir. Küçük, faydalı bir hamamdır. Öğleden sonra kadınlar girer. Bir mikdar da dükkân vardır. Her şey bulunur. Lâkin bedestanı yok tur. Su ve havası, çevresindeki çöller dolayısıyla şiddetli sıcaktır. Bazen sam yeli bile eser. Buralardan o kadar güzel çıkmaz. Dindar ve derviş kılıklı adamları çoktur. Burada üretilen elişlerinin en beğenileni beyaz havlu, pamuk mendil, ipek siyah peştemallar, siyah gararlar ve alaca mendiller dir. Halkı Oğuz kavminden olup yalan, iftira, dedikodu nedir bil mez. Eski zamanda kâhinler ve hekimler, bu eski şehir içindeki yı lan, çıyan, akrep ve diğer zehirli hayvanlar için yeraltına tılsımlar gömmüşlerdir. Bugün halen o tılsımların etkisi ile yılan, akrep ve benzeri hayvanlar zarar vermezler. Ara sıra görülüp insanı ısırsalar da tesiri olmaz.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
51
Humus’un toprağından bir kişi alıp götürse de yılan, akrep ve çıyanın soktuğu yere bu toprağı bağlasa, Allah’ın emri ile hemen iyi olur. Bir de şehir içinde bir su kuyusu vardır. Bir kimse bu su ile gömleğini yıkayıp giyse, o adamı asla akrep sokmaz. Eğer o göm leği başka bir su ile yıkarsa, bu özelliği kalkar. Ahâlisinden bir de şunu dinledim: Humus’un bir tarafında bir mescid varmış. Bu mescidin kapısı üzerinde acâip bir heykel var. Heykelin yarısından üst kısmı insan şeklinde, alt kısmı da akrep şeklindedir. Heykel ham mermerdendir. Bir adam o heykel üzeri ne bir parça çamur yapıştırsa, o çamur heykelin şekline döner. Ça mur kuruduktan sonra bir parçasını ateşe atıp akrep sokan kimseye tütsü yapılsa, o yaralı adam çamur kokusunu koklayınca yaranın acısı geçer. Dizdar Ağası bana elli dirhem kadar verdi, ben de sak ladım. Sonra Acem ülkesinde Urmiye şehrinde bir kölemi akrep sok tu. O çamurdan bir parçasını ateşe atıp köleye dumanını koklattı ğımda derhal acıdan kurtuldu ve yara yerinden sarı sarı sular aktı. Ziyaret yerleri: Humus’da eshâb-ı kiramdan İbn Ebû Cehil, Sâbir bin Cürhüm, Eddes bin Ukayl eş-Şems, Mervan bin Âmir, Ensârdan Sâlim bin Buheyre, Hişâm bin Beni Neccâr, Cübeyr bin Âsim el-Eslemî, Halif el-Eşteri en-Nah’î, Câşin bin Halef, Ahmed bin Ab dullah bin Neccâr, Huveylid bin Sehlü’l-Abâdî, Ma’rec bin Zâir elKelbi, Muammer bin el-Kays el-Mahzûnî, Hisan bin Ganem el-Mahzûmî, Cem’ bin Harb el-Yetimî, Talha bin Abdullah ve daha bir çokları gömülüdür. Humus civarında Sem’ân adındaki köyde de Emevilerden Ömer İbn Abdülaziz hazretleri yatmaktadır. İç hisarda Hazret-i Osman’ın el yazısı ile yazılmış bir mushaf-ı şerifin olduğu nu söylemiştik. Humus’da ne zaman su kıtlığı olsa bu Kur’ân-ı şe rifi çıkarırlar, o an yağmur yağmaya başlar. Hazret-i Amr Ayyâr: Asıl adı Ömer bin Ümeyyetü’d Damiri’dir. Hazret-i Peygamberin özel muhasebecisi idi. Peygamberin vefatın dan sonra dünya işlerini terk edip, tasavvufa kemer bağlayarak uzun zaman seyahat etmiş ve sonunda bu Humus şehrine gelmiştir. Bu rada, iki kişinin mezar kazmış olduklarını görmüş. Mezarcılar, «Aca ba uzun mu, kısa mı?» diye birbirleri ile münâkaşa ediyorlarmış. Hemen yanlarına yaklaşıp: —• «Ölen kimse ben kadar var mıdır?» der. Onlar da : — ٠«Evet, var» derler. Amr hemen sıçrayıp mezarın içine girer. Meğer mezar kazanın birisi Azrail imiş. Amr’m boynunu tutup, ruhunu alır. Oraya defn
52
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
olunmuştur. Bu Hazret-i Baba Amr’m türbesini çeşitli eşyalar ile süslerler. Allah ondan razı olsun. Diğer bir ziyaret yeri de el-Melikü’l-Eşref Muzafferüddin Musâ bin el-Melikü’l-Mansûr İbrâhim türbesidir. Babasının yerine Humus hâkimi olmuştur. senesinde vefat etmiştir. Humus’dan ayrıldıktan altı saat sonra, İkikapılı Han’a geldik. Şam hududları içinde ve çöl ortasındadır. On bin at alacak kadar büyük bir handır. Gelen ve gidenler bir kapısından girip diğer ka pısından çıktıkları için, iki kapılı derler. Kalesi büyüktür. İçindeki askerleri hâkimidir. Çöl eşkiyâsından etrafı korurlar. Buradan da kalkarak kıble tarafına doğru yedi saat giderek Nebük (Nebek) köyüne geldik. Şanı topraklarında bağlı ve bahçeli, sulu, aşevi olan güzel bir köydür. Bir camii vardır. Civarına bir han yapılsa daha da güzel olurdu. Buradan da kalkarak altı saatte «Kadife Hanı» adındaki büyük bir kaleye geldik. Burası Yemen fatihi Sinan Paşa’ıım vakfıdır. Üçyüz askerle mütevellisi hâkimdir. Bu hana bağlı yetmiş aded vakıf köyleri vardır. On bin kişi atı ile, devesi ile gelip içinde yerleşse, yine de hanın bir kısmı boş kalır. Çok sayıda odaları, beşbin atlık ahırı, ayrıca develiği, harem odaları, imareti, kileri, fırını, kırk aded dükkânı, ferah hamamı, mütevelli sarayı ve paşalara ait sarayları olan büyük bir handır. Her tarafı kâgirdir. Duvarlarında silah as mak için demir çengeller, etraflarında atları bağlamak için demir halkalâr vardır. Orta kısımda geniş bir havuz yapılmıştır. Her gece bütün, misafirler için her ocak başına birer bakır sini ile beşer tas etli buğday çorbası, adam başına birer ekmek ve her ocağa birer yağ kandili ile şamdan verirler. Ayrıca misafirlerin at. deve ve ka tırlarına yem çıkarılır. Hanın mütevellisi Kasım Ağazâde Mustafa Çelebi, Murtaza Pa şa efendimize öyle bir zivafet vermiştir ki diller ile anlatılamaz. Bu hanın hayır yerleri gayet çok olup, Arap ve Acem ülkelerinde «Ka difeli Han» adı ile meşhurdur. Buradan da yine kıble yönüne doğru giderek altı saatte Harsa köyüne geldik. Üçyüz hâneli, bağlı ve bahçeli, bir camii olan güzel bir köydür. Burada Şam’ın ileri gelenleri toplu halde hediyeleriyle Murtaza Paşa’ya gelip şereflendiler. Hepsinin hediyeleri kabul olun du. Yüzelli kadar hediye at ve kısrakları, cömert Paşa, ağalarına verdi. Diğer yiyecek ve içecek gibi hediyelerden paşanın askerleri paylarını aldılar. Bana da Nâşifzâde’nin hediyesi olan atı bütün takımivle hediye etti.
E V L İY A ÇE LEBİ S E Y A H A T N A M E S İ
53
Ertesi gün sabahleyin, Allah’ın büyüklüğü, Şam askeri deniz gi bi dolup taştı. Zırh, külah, cebe ve cevşene bürünmüş olarak cad denin iki tarafına sıra sıra dizilip selâma durdular. Onların kılıç ve mızraklarından Şam sahrası âdeta bir ormana döndü. Ok uçla rının parıltısı insanın gözlerini kamaştırıyordu. Şehrin bütün ileri gelenleri, âlimler, sâlilıler, imamlar, hatibler ve mollalar hepsi adam ları ile birlikte atları üzerinde sıra sıra dizilip selâma durmuşlardı. Hac emiri olan Sinan Paşa da ayrı grup askeriyle geçit resmine ka tılıp selâma durdu. Sonra Türkmenoğullarından İsâ ve Musa Ağa lar, Abdüsselâmoğulları, Sinan Paşa oğullan, Kâsmı Ağazâde, Nâşitzâde Mehmed Efendi, Şam defterdarı, Şam kethüda yeri, Şam çavuşlar kethüdası, çavuşlar emini, çavuşlar kâtibi ve diğer ileri ge lenler, mücevvezeli bir ablak sorguçlu küheylân atlar üzerinde çe şitli elbiseler giymiş olarak çavuşlar selâma durdular. Kör Abdüsselâm, Rahtvaz Mustafa Ağa, Keyvanoğulları, Safed hâkimi Yavaşça Mehmed Ağa, Salih Ağa, Hüseyin Ağa ve diğer bü tün ayan ve büyükler, saf saf olup saygı ile selâma durdular. Daha ileride Şam’ın binbeşyüz yeniçerisi zırh, külâh cebe ve cevşeıı giyinmiş olarak yeşil, kırmızı, güve rengi, âl renklerle adlı sanlı, seçkin ve şehbâz yiğitler vardı. Ellerinde onyedişer boğum kargı ve yalman demirli Haleb kalkanı ile genç, atik, ün yapmış beylerin her birisinin altlarında falan oğlu filan diye soy ve sopu yazılmış mühürlü kısraklar vardı. Bunlar da üzerlerinde Şam baş lığı, Şam takımı, Şam eğeri, Şam rikabı ve Şam’da dikilen ipek ku maşlar ve sırmalı sikkeler olduğu halde altı parça yancıklı kühey lân kısraklar üzerinde selâma durmuşlardı. Yevmiye yedi akçe ulufe alan, enselerinden en azından beşer, onar, kırkar dağınık kakül sarkan, gümüş kuşaklı, elleri sırıklı Gür cü, Abaza ve Çerkez gulâmlı yeniçeriler, arkalarında kapıkulu, ye niçeri serdarı, sipâh kethüdâ yeri olduğu halde, ayrı ayrı selâma durup törende bulundular. Şanlı paşa da büyük bir gösterişle Riistem ya da Efrâsyâb gibi atına binerek önce dörderyüz sedefli-savath, temiz, silâhlı, mükem mel kuskun ile 'atbaşı beraber geçti. Arkasından da ikiyiiz deli, ikîyüz gönüllü asker silah, pusat, kapanca, sırıklarına kurt derileri sa rılmış renkli flandire bayrakları ile yelken, şebküîâh. Salihli tak keleri ve çelenkleri ile atbaşı beraber geçtiler. Bunların arkasından yüz çeşnigir, yüz aded taşra külâhçıları da elleri sırıklı olarak küheylân atlar üzerinde geçtiler. Daha sonra yüz aded iç ağası, saraçlar, yüz aded mihrabcılar, matbah emini, vekil.
54
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
hare ve adamları da ellerinde sırıklarla geçtiler. Arkadan ikiyüz aded müteferrika, yüz samur kürklü, kapıcıbaşı küheylân atlı kırk ellişer eli sırıklı yiğitler, kafalarında zırh ve altın külâhlarla atbaşı bera ber geçtiler. Bunların arkasından paşanın bir yürük, bir ardçı bayrağı ve iki tuğu, ardından da paşanın sırmalara bürünmüş dokuz küheylân atı, yedekleri müeevvezeli yedekçileri ve ahür emiri ağa ile geldiler. Nihayet hepsinin arkasından, Paşa dibâ ve sırmalı, kadife cevâhir düğmeli samur kabaniçe ve okluk ile, iki yanında kırmızı dolamalı, zerduz üsküflü mataracılar ve altın taslı şatırlar ile dörtyüz aded silahlı ağası ve mehterhânenin vuruşu ile 10 Şevval se nesinde Şam’a girdi. Allah mübârek eyleye. Şam’ın imkân nisbetinde her yanını öğrendik. Bütün evliya ve peygamberlerin kabir lerini ziyaret edip yüz sürerek gezdik. Ayân ve eşrâfı açık seçik, düz gün bir şekilde konuşurlar. Lisanları Arapçadır. Arap dili: Din-i mübîn lisanıdır. Cenâb-ı Hak, bütün melâikelere Arapça söylemeyi emretmiştir. Hazret-i Âdem dahi yeryüzünden Cennet’e girdiğinde, Hazret-i Cibrîl-i Emin kendisine Arapça öğret miştir. Sonra Havvâ Ana, diğer melaikeler ve bilhassa Cenâb-ı Hak ile Arap lisanıyla konuşmuştur. Hazret-i Peygamber (Selâm üzerine olsun) şöyle der: «Lisanu ehlü’l-Cenneti’funduszeue.infoyeti ve’l-fârisiyyeti’dürriyeti» yani Cennet hal kının dili Arapça ve Farsçadır. Bu hadis-i şerif, belge olmak üzere Kemal Paşazâde merhumun eserlerinden Dekâyıku’l-hakâyık’da izah olunmuştur. Hazret-i Âdem Cennet’ten yeryüzüne indikten sonra, Cenab-ı Hak’km irâdesi ile üzüntüsünden kendisine unutkanlık geldi. Son ra kırlangıç kuşunun vasıtasiyle Arafat dağında Hazret-i Havvâ ile buluştu. Her ikisi de Allah’ın emri ile Arapça’ya yakın olan îberi lisanı ile konuştular. îberi harfleri de Arapça harfler kadardır. Bu lisan ile ilgili açık lamayı yine bu cildimizle yapacağız. Hazret-i Âdem’in çocukları ve torunları çoğalıp yayıldıkça îberî, Süryâni ve Umrâni dilleri ile konuştular. Tâ ki Hazret-i îsmâil Aleyhisselâm kırk yaşında peygamber olduğunda Arapça lisânı ile konuşur oldu. Arapça, Allah’ın övdüğü bir dildir. Delili, «bi-lisanin Arabiyin mübin» ayet-i kerimesidir. Öyle geniş bir lisandır ki, ucu ve başı yoktur. Bir anlam için yetmiş kelime kullanılır. Nitekim Mekke’nin
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
55
bu şekilde üçyüz adı vardır: Mekke, Bekke, Kabe ve Zâdünnemil gibi. Arslan için de yine üçyüzden fazla isim kullanılır. Çok geniş, açık seçik, gösterişli bir dildir. Dilleri iyi konuşan lar: «Arapça açık, Farsça zarif, Türkçe lâtif, diğer lisanlar ise yan lıştır» derler. Arabistan gibi geniş bir ülkede kavim ve kabilenin sayısı belli değildir. Bu sebeble, Arap dili, oniki kısımdır. Her biri kendi özellikleri ile kullanılır. Hepsinin en doğrusu Mekke, Tâif, Hi caz Araplarımn konuştuğudur ki, gizli inci gibidir. Bunlar Kur’an-ı Kerîm’e göre konuşurlar. Bu Şamlılar da açık seçik, düzgün konu şurlar. Âlimleri de her yerde meşhurdur. Uzun geziye çıkanların herkesle iyi geçinmek ve yakınlık kurması için her dilden biraz bil mesi gerektir. Su, ekmek isteyecek ve kendine zararlı olacak du rumları anlayacak kadar Arapça da bilmek lazımdır. îyi bir gezgin yüzkırk dil bilmeli ki, değerli insanlarca takdir edilsin. Bilgili ol mak her şeye yeğ tutulur. Seyyahlara en çok lâzım olacak Arapça kelimeleri verelim : Vâhid: 1, îsneyn: 2, selâse: 3, Erba’a: 4, hamse: 5, sitte: 6, Seb’a: 7, semâniye: 8, tis’a: 9, aşere: 10, ahadü aşere: 11, isnâ aşere: 12, Hubuz: ekmek, mâ: su, batih: karpuz, asel: bal, tin: incir, tebn: saman, rumân: nar, tuffâh: elma, ades: mercimek, basal: soğan, nahl: hurma ağacı, şecer: ağaç, temr: hurma, ntb: yaş hurma, beyza: yumurta, deccâc: tavuk, ganem: koyun, bakar: öküz, cemel: deve, feres: at, hımâr: eşek, bağl: katır, zi’b: kurt, kelb, köpek, hınzır: domuz, milh: tuz, fülfül: biber, debz: pekmez, hatab: odun, nâr: ateş, berd: soğuk, temmuz: sıcak, teâl: gel, ruh: git, iclis: otur, uk'ud: kalk, semek: balık, cebel: dağ, mekâlid: kilit, iftah: aç, el-babe: kapıyı, yâ veledi: eyoğul, galku’l-bâbe: kapıyı kapat, isterü’l-bâbe: kapıyı kapat, ta’al yâ ahi ürkübü’l-feres: gel kardeş bu ata bin, yâ sitti ta’al te’kül yaktin: ay kadıncığım! gel kabak ye, baklatü’l-hümeka: ahmak otu (se mizotu), eşâ bedke?: ne istersin?, inkalebu’l-hamru halâ: şarap sir keye döndü, eyyu se’elü’l-haberu: yani haber sordu, eyya vecedtuhu ceyyiden: ben onu yeni buldum, vecedtuhu bahîlen: onu cimri bul dum, sare vaktu hasâdun: ekin vakti geldin, üzziltü anhu’ş-şikâye: ondan şikâyetçi değilim, izâ kesire mdehu’l-lebüni: kaçan katında süt çok ola, i’tikaatü innehû kerîmun: inandım, muhakkak o cömert tir, revâ ölçdü, kâle: söyledi, haşiye: korktu, ganiye: zengin oldu, verese: miras yedi, edreke: anladı, yeşâ’u: sandı, vehebe: bağışladı, ekâme: durdu, tavafe: tavaf etti, müte: öldü, sâfere: sefer etti, kahare: kahır etti, te’addiye: kötülük etti, eyyu: yani, hıre: kedi, seba’a: arslan, Allahu yerdâ anke: Allah şenden razı olsun,
56
EVLİYA ÇELELİ SEYAHATNAMESİ
Arap lisânı sonsuz bir denizdir. Bunu, manâ derinliklerine da lanlar bilir. Ben bu kadarcığı müsveddelerimizde bulunsun diye yaz dım, ve’sselâm. Cennet’e benzeyen Şam’da, Murtaza Paşa efendimizle gece gün düz Hüseyin Baykara fasılları edip özel sohbetlerde bulunurken, İs tanbul’dan paşanın ulağı .geldi. Mevlevi vezir-i azamin görevden alı narak sürgüne gönderildiği ve yerine Kara Murat Paşa’nın vezir-i azam olduğunu bildirdi. Bu duruma paşa efendimiz çok üzüldü. Çün kü kendisi Koca Mevlevi Mehmed Paşa’nın çırağı olup, özel harem den doğru Koca Vezir sarayına çıkıp onun misafir ؛ve gözdesi ol muştu. O gece paşa ile sohbet ederken, Paşa efendimiz: Hazine darı çağırın» dedi. Hazinedar gelince, «Evliya Çelebiye içyüz al tın, bir samur parçası Serhaddî ve üç adam, üç kat elbise kürkle riyle, adamlarına da ellişer kuruş!» diye emretti. Hazinedar da der hal bana üçvüz altın verdi. Paşa efendimiz: «Kardeşim Evliyam! Allah kolaylık .,ere! Devlet kapısına yolcusun» deyince, aklım ba şımdan gitti. «Ne çâre, emir sizindir» dedim. O gece Murtaza Paşa ile bütün emirleri, mektupları yazdık. Sabahleyin de dostlar ile ve dalaşıp üç adamımla yola düştük. Şam’dan ulaklık ile İstanbul’a gidişimiz : İlk menzil İkikapılı’dır. Şam’dan 19 saat çeker. Sonra Humus ve oradan 12 saatlik men zil de Hama’dır. Burada menzil beygiri ve menzilci aldık. Şahor, Şugur köprüsü ve Dabkâ’yı geçtik. Gece Antakya, Belen, İskende run, Payas, Kurdkulağı ve Misis’i geçip Adana’ya geldik. Sonra Sultanhanı ve Ramazanoğlu yaylasına indik. Bu kışlakta menzil aldık. Sonra Ereğli ve Karapınar’ı geçip Konya’da menzil aldık. Konya’ dan çıkıp Lâdik ve Ilgın kasabalarını geçip Akşehir’e geldik ve bu rada da menzil aldık. Sonra Bolvadin, Bâbid, Hüsrevpaşa Han’ı ve Şeydi Gâzi’yi geçtik. Eskişehir’de menzil aldık. Sonra Söğüd, Lefke kasabalarını geçerek İznik kalesine vardık. Burada da menzil al dık. Oradan Yalıkâbâd deresinden. Kırkgeçit adındaki kaleden, kor kunç ve biçimsiz yerlerden geçerek tatlı canımızdan bıkmış halde derbendler aşıp, gece yarısı Gebze’de Acem adlı menzilcinin evinde dinlendik. Sabahleyin Üsküdar’dan kalabalık asker arasından güç lükle geçerek, paşanın kapı kethüdası Kuşçu Mahmud Ağa ile Sad razam Murad Paşa’yı Üsküdar otağında bulduk. Ben el öpüp mektubu verdim. Bana: — «Şam’dan çıkalı kaç gündür?» dedi. — «Çıktığım günden bugüne kadar on gündür» dedim.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
57
Benim hal ve hatırımı sorup mektuplardan hoşlandı. Sonra: — ٠«Paşa ne işler?» dedi. —١«Hayır duanızdadır» dedim, — «Biz onu büyük bir işe koşsak gerek. Hemen er olsun, baş yarsın, padişaha mal toplasın. Hele şu gâilemizi savalım» deyip ba na bir hilat giydirerek, kapı kethüdasına: «Evliyâ’yı bir hoşça göztt» dedi. Ben de yer öper şeklinde eğilip, Mahmud Ağa’nın çadırında yer leştim. Meğer bütün Osmanlı askeri, Gürcü Nebi ile Katırcıoğlu ve Çomar Bölükbaşı Celâlilerinin üzerine sefere çıkmışlar. Fakat adı geçen Celâliler Osmanlı askeri üzerine yüzbin kişi ile gelmek üzere olduk larından, Üsküdar’ın etrafına ve bağlar kenarına hendekler kazmışlarmış. İlâhî görünümler ve doğru riiyâ : Kara Murad Paşa vezir-i azam olup, Koca Mevlevi vezir Mehmed Paşa görevden alınmıştı. Kasım paşa mevlevî tekkesinin şeyhi Çelebi Halil Efendi bir rüya görmüş ve rüyasını Murad Paşa’nın tezkirecisi Karagöz Efendi’ye anlatmış. Onlar da bunu Kara Murad Paşa’ya anlatırlar. Paşa, hemen Şeyh Halil Efendi’yi yanma davet eder. Halil Efendi gördüğü rüyayı şöy le anlatır : «Üsküdar sahasındaki namaz kılınacak yere yüzbinlerce Muhammed ümmeti toplanmışlar. Belâyı savmak için yağmur duasına hazır olmuşlar. Üsküdarlı Mahmud Efendi vaaza çıkmış ve buyur muştur ki: «Üsküdar, Anadolu toprağında olup, bizim himayemizdedir. Gürci Nebî adlı Celâlinin Murad Paşa elinde hezimete uğ ramasını Allah’dan dua ettim. İnşallah, ’da Gürcü yenilip bin lerce Müslüman denizde boğulmaz, Üsküdar da yanmaktan kurtu lur. Allah, ricamızı kabul edip hayırla sona erdirsin. Sonra Murad Paşa Sadrazam olarak selâmetle Budin’e vali oldu. Sonra kapudân olarak yine sadrazam oldu. Sonra Arabistan’da Hama şehrinde ev lenip sülâle sahibi olmasını rica eyledik. Şimdiki halde bu yağmur duası onadır. Biraz da gözüm nuru canım kardeşim Abdulgafûr çe lebim kimsiye çıkıp vaaz ve nasihat etsin» diye buyurduklarında, Gafurî Elendi Üsküdar minberine çıkıp dua eylediler. Gökten rah met yağmuru başlayıp, Üsküdar ve İstanbul üzerinden uğursuzluk yok olup her taraf nurlandı.» İşte bu şekilde Şeyh Halil Efendi rüyasını anlattı. Murad Paşa: «Vallahi efendi, geçen gece, ben de rü.yâmda bu İstanbul’da ailemi boşadım. Hama şehrinde evlenerek kubbeli saraylar ve camiler bi-
58
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
na ettirmişim. İnşallah hayır ola» dedi. Sonra Halil Efendi’ve ik ramlarda bulunup hayır duasını aldı. Bu rüyadan sonra İlâhı bir şey zuhur edecektir derken, Gürcü Nebî’nin isyân ve ayaklanması ol muştur. Celâli isyanının sebebi: Bu Gürcü, pâdişâh hareminde yetişmiş, hizmet görür, zengin ve olgun bir kimse idi. Çok defa mutasarrıf olurdu. Sonra söz konusu paşa ile aralan açılmıştı. Anadolu eyâlet lerinin başı-bozuk, zararlı kimselerine bolca para verip, etrafına yirmibin bulaşık, hilekâr ve hain kimseleri topladı. İçindeki kin onu kötülüğe, hainliğe doğru sürükledi. Osmanlı ekmek ve tuzunu unut tu. Sonunun ne olacağını ve başına neler geleceğini düşünmeyerek Osmanlı Devleti’nden yüz çevirdi. Bir alay ipsiz-sapsız serseri ile İstanbul’u yağma etmeyi düşünmekteydi. Seksenbin askerini yetmişbin yalan sözlerle, boğaz tokluğuna, aç ve muhtaç kimselerden topladı. Nice görevlerinden alınmış beylerbeyi, mültezim ve bir ta vuk için kırk eve konan bedavacılar ile Anadolu tarafından Üskü dar’a gelmekte ısrar etmekte idi. Beri taraftan Osmanlı Devleti tarafında özel ve genel, büyük küçük herkesle görüşülüp, Hazret-i Peygamberin şerefli bayrağı Üs küdar’a çıkarılmıştı. «Her kim devletin birden bine, binden yüzbine varıncaya ekmek ve tuzunu yerse, Allah’ın Resulü’nün bayrağı al tına gelsin!» diye çağrıda bulunuldu. Allah’ın büyüklüğü, ben Üs küdar’a vardığımda dağ, taş, ova, sahra, bağ ve bahçeler insan de nizi olup dalgalanmakta idi. Ben bu büyük toplantıyı görünce, «Yine fâni cihanın nakışından çeşit çeşit hisse almaya gelmişiz» deyip seyretmeye koyulduk. Önce büyük bir tören ve Hazret-i Peygamberin sancak-ı şerifi ile Sadrazam Murad Paşa, yüzbinlerce İslâm askerini kayık, çekdiri ve diğer donanma gemileri ile Üsküdar sahrasına geçirip çadırında karar kıldı. İstanbul’da bulunan yetmişaltı oda Yeniçeri askeri, ko rucuları, Danişmend ve emeklileri, kul oğlu kul ve bütün acemiler ile toplam kırkdörtbin yeniçeri askeri, Üsküdar’a geçip saf saf ça dırlarını kurarak bağlar kenarında siperlere girmişlerdi. Bundan sonra onsekiz oda Dergâh-ı Âli topçu askerleri, ikiyüz aded Şâmî topları, kırk adet balyemez ve kolomborne topları yeni çeri siperleri önüne yerleştirilmiş olup, yer yer üçbin topçu askeri hizmet ederek topları ve diğer ihtiyaçlarını hazırladılar. Sonra otuz oda Dergâh-ı Âli cebecileri topların hizmetine, ordu ya cephâne ve çevşen vermeye ve diğer hizmetlere ayrıldılar. Üç bin cebeci görevleri başında hazır vâziyette durdular.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
59
Bütün bu askerî birliklerin arkasından, sadrazam hazretleri onbin seçkin ve tam techizatlı kapıkulu askeri ile, sağında ve solunda altı bölüm sipâhi, cebe ve çevşene ve diğer silâhlar ile donatılmış, ellerinde onyedişer boğum Bağdad ve Basra kargıları, bellerinde kı lıçları olduğu halde, «Yâ galiben gayri mağlûp» zikrini ederek sa vaş meydanına vardılar. Üsküdar, bayrak ve flandire sancakları ile bir lâle sahrasına dön müştü. Yüzelli yerde savaş davulları çalındı, tokmaklar vuruldu. Yer ve gök, güm güm gümledi. Yine o gün yetmiş aded tuğ, davul, bayrak sahibi ve diğer yedi kubbe vezirleri, kapıkullariyle alayla rını gösterdiler. Ayrıca, görevlerinden alınmış mirmiran ve Arap emirleri de derecelerinin yükselmesi için var kuvvetleri ile toplanıp hazır oldular. Herkes tayin olundukları yerlerde durup, her tarafa gözcüler (karakollar) gönderildi. Bütün toplar kirpi gibi kol kola yerleştirildi. Çamlıca, Bulgurlu, Kayışpınar, Albahadır, Secah bağ ları ve Kadıköy bağları tarafına karakollar tayin olunup, günden güne savaşa hazır durdular. Her gün Gürcü Nebi tarafından sadrazama casuslar gelip, «İşte falan menzile geldi, seksen bin askeri vardır» diye haber yayarlardı. Sadrazam hemen Kaptan Paşaya ferman edip, kırk parça donanmâ-yı hümâyün kadırgası ile beşbin asker tayin ederek İzmit bo ğazı yollarına gönderdi. Pendik, Kartal. Her eke yollarını Celâlilere karşı korumakla görevlendirildiler. Beri taraftan Celâliler, bu kadırgaların yolları üzerinde hazır bulunduklarını işitince, İzmit şehrine uğrayarak hesapsız erzakla rını zorla şehir halkından alarak Kocaeli sancağı içindeki güzel bah çe ve tarlalar içinden Üsküdar’a gelmeyi plânladılar. Bu haberin İstanbul’a geldiğinin ertesi günü, bizzat saadetlû pa dişah özel gemisine binip ikibin kadar bostancıbaşı kayıkları ve di ğer sandallar ile on iki bin kadar tüfekli, kurnaz bostancı yiğitleri, oniki bin baltacı, aşçı, helvacı, kilerci, ekmekçi, has ahırlı, yedekçiler, kapucular, zülüflü baltacılar ve diğer sayısız asker ile Üskü dar bahçesinde karargâh kurdu. O saat onikibin tüfeklinin Haydar paşa bahçesinden tâ Ali Bahâdır, Seccah Bahâdır bağlarına kadar kat kat siperlere girmelerini bostancıbaşıya ferman etti. O gün pa dişah hazretleri, Defterdarzâde Mehmed Paşa efendimizi huzuruna davet edip bir samur hilat giydirdi, başına da mücevher bir sorguç soktu. Duâ ve dilekten sonra :
60
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
«Serdâr-ı ekremim ve çarhacı٠vezir-i mükerremimsin. Yürü، Is lâm askerinin öncüsü ol. Allah işini kolay ede!» diye nice güzel söz ler söyledi. Defterdarzâde efendimiz de yer öpüp, başındaki padişah sorgucu ile sadrazama gelip 'on kese altın ihsan alarak otağına geldi, Din-i mübin gayretiyle çarhacılık hizmetine başlayıp önce kendi askerin den dört bin seçkin cirit atlı Abaza, Çerkez, Gürcü ile bunların ak rabalarından ve Hersek hudud gazilerinden ayırdı. Hepsini zırhlara bürüdü. Atlarının gemlerinin soluklarına birer zirâ yeşil mendil bağ ladı. Diğer bütün atların başlarına da yine birer zirâ yeşil mendil bağlayıp, iki bin kadar yaya askerine de yine öyle bir süs verdi. Bü tün atlı bin askerini ayrı elbiseler ile giydirerek akıllıca hareket et ti. Zira Celâli askeri de Osmanlı askeridir. Savaş meydanı mahşer gününe döndüğünde, bu yeşil mendiller çarhacı nişanı olacak idi. Bu kadar zamandan ve belki tâ Erzurum valiliğinden beri hiz metinde olan yirmiyedi bayrak sekban ve sarıcayı tüm olarak ya yaya dönüştürdü. Çatal fitil, çatal kurşun, çatal çakmaklı tüfekler ile silahlanmış olan gâzilerin hepsi ayaklı birer cephâneye döndü ler. Bütün deli gönüllüleriyle, rüzgâr suratlı Tatarları çarha savaşı için ileri sürdü. Yüzelli kapıcıbaşı da silahlı olarak askerleri ile pa şanın sağında ve diğer müteferrik sınıf da solunda, üçyüz aded tam yiğit iç ağaları alet ve silaha bürünmüş olarak Paşa’nın arkasında saf■ saf durdular. Bulgurlu denilen yerde çarha yeri diye karar kı lıp, her tarafına, düşmanın geleceği tahmin olunan yerlere ince ka rakollar, ikişer at yemiyle tayin ettiler. Allah bilicidir. Eğer çarhacı Defterdarzâde Mehmet Paşa öncü olup Gürcü Nebi askeriyle ka pışıp tam bir savaş yapmasaydı ve Üsküdar sahrasını dolduran bu adam denizine Celâliler at bıraksaydılar, beşyüzbinden fazla insan oğlunun Celâîiler eliyle denize döküleceği şüphesizdi. Fakat Cenab-ı Hak yardım edip Üsküdarlı Mahmud Efeııdi’nin ruhânî yardımiyle ve Defterdarzâfunduszeue.info gayreti ile yüzaklıkları ol du. Yine onun düşünce ve plânı ile Üsküdardaki asker kayıklarla İstanbul’a kaçmadı. Bütün iskelelere yeniçeri ve acemi çorbacıları tâyin olunup, tâ Anadoluhisarı’na varıncaya kadar karşı taraftan beri tarafa gelen kayıklara engel olunup gelen kayıklar yine geri ye gönderilirdi. Bu şekilde askerler karşıya geçemiyordu. Savaşa katılmak istemeyenlere karşı Defterdarzâde böyle çare bulmuştu. Askerler Ağaçayırı denilen yerde sıra sıra siperler kazıp bostancı lar, cebeciler ve topçular bu siperlere girmişlerdi. Her dirsekte tab yalar üzerine balyemez toplar konulup Üsküdar’ın her köşebaşma
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
61
kapılar tesbit olunup hendekler kazılmıştı. Her kapıya birer oda yeniçeri ve çorbacı askeri yerleştirildi. Bunların da savaş hazırlık ları Defterdarzâde Mehmet Paşa tarafından tamamlandı. Ertesi günü Celâliler tarafından casuslar gelip, âsîlerin Kapış Pınarı (11) denilen yere geldiklerini ve yarın mutlaka savaşa giri şeceklerini sadrazama haber verdiler. Sadrazam Kara Murat Paşa kırkbin tüfekli yeniçerilere, diğer yedi bölük askerin ileri gelenle rine ve. subaylarına güzel sözler söyleyip vaadlerde bulundu. Neveli’deıı, Bosna’dan ve Arnavutluk’tan onbin yiğit, cesur serdengeçtiler geldi. Peygamberin funduszeue.infoğı ile meydâna çıktılar. Çarhacı Def terdarzâde Mehmet Paşa’nm arkasında saf durdular. O saat cebehâneden hesapsız ok, yay, kılıç, tüfek, kalkan, mızrak, zırh, külah ve diğer savaş âletleri geldi. Kol kol deftere kaydedilip askerlere dağıtıldı. Yedi koldan bütün askerler sımsıkı dizilip hazır oldulaı. Nihâyet Bulgurlu, Çamlıca dağı ve Ali Bahadır bağı tarafla rında yedi yerden Celâlî askerleri göründü. Hemen sadrazam tara fındaki Peygamber sancağı açıldı. Allah’ın emri ile tatlı bir rüzgâr çıktı ve Celâliler üzerine doğru püfür püfür esmeye başladı. Gaziler b٠ u hali görünce, Allah’a şükredip taze can buldular. Yetmiş yerde sa vaş için davullar çalındı. Davul, netir, turna ve nekkâre göklere yükseldi. «Allah Allah!» sesleri ile Üsküdar sahrası çalkalandı. Bir saat sonra âsilerin çarhacısı Katırcıoğlu adındaki kortacı Bulgurlu dağı’ndan aşağı at sürünce, Çarhacı Mehmet Paşa efendimiz de bü tün askerleri ile bir ağızdan «Allah Allah!» diyerek hücuma geçti. İki taraf birbirine girdi: İki taraftan da kırk ellişer dirhemlik Rum mermiler atılmaya başladı. Defterdarzâde efendimiz, Celâlilere aman vermiyordu. Celâlî askerleri arasına girerek vurup kırmaya başladı. Kendi askeri ile Celâlî askerlerini ikiye varıp korkusuzca Celâlîlerin öbür tarafına, Çamlıca dağı eteğine vardı. Oradan tepe aşağı Celâl.ılerin üzerine doğru «Hûdur, Hû! Gaziler!» diyerek dal dı, yine kıra-geçire selâmetle sadrazamın tarafına çıktı. Yediyüzden fazla kelle götürüp at değiştirerek istirahata çekildi. Bir kere de Defterdarzâde ağalarından paşanın kafadan ve ya kın dostu olan Şamlı Osman Ağa çarhaya çıkıp: «Katırcıoğlu katırının tepmesi ne olacaktır? Bugün Kerbelâ-yı pür belâ günüdür. Uşaklarım! Padişah adalet köşkünde âdil edip baş getirene yüz altın, dil getirene sipahilik ve zeâmet veriyor!» ؛Kayış D ağı
62
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Diyerek bütün levend yiğitleri savaşa teşvik etmiş, yine akran ları olan asker içine girerek paşa ile öyle bir hücum etmişlerdir ki, nice Celâliyi toprağa serip zaferler kazanarak dönmüşlerdir. Paşa, atını Şamlı Osman Ağa’ya verip : «Koma kurdum!» Diyerek uğurladıktan sonra, Katırcıoğlu'nun üzerine saldırdı. O da cenge kanıkmış. Abaza, Çerkez ve Gürcü yiğitler ile hücum edin ce, kaş-göz arasında bin kadarı helak oldu. Paşa tarafından a icak yetmiş seksen kişi şehitlik şerbetini içmişti. Beri tarafta sadrazam kümesi hazır vaziyette durduğu gibi Ce lâli tarafından da Gürcü Nebi askeri hazır halde idi. Bu arada Defterdarzâde askeri ile Katırcıoğlu askeri çarha savaşı yapmakta idi ler. Amma doğrusunu söylemek gerekirse, Celâli tarafında da mert, yiğit ve cesur silahşor beyler vardı. Lâkin beri tarafta Defteraarzâde efendimizin Şamlı Osman Ağa’sı, Filibeli silahdar Mehmet Ağa’sı, Nakışlı bölükbaşısı, Kahveci İkbâl’i, Kilerci Haşan Ağa’sı ve Çukadar Behlül Ağa’sı vardı. Bunlar savaş meydanının namlısı, kah ramanlık meydanının en iyi ata binicileri idiler. Her biri birer arslan ve belki de her biri er oğlu er dilâver idiler. Celâlilerin kırk, ellişer dirhem dalyan tüfeklerine aldırmayıp, Şamlı Osman Ağa kalkanını yüzüne tutup ateş saçan kılıcını eline alarak at sürdü. Önüne geleni yere çaldı. Alayları, bölük bölük böl dü. Yırtıcı aslan gibi gürleyip kılıç vurdu. Amma onlardan Celâli Çomar bölükbaşı da İzorlu Kürt kabilesinden Rüstem gibi mert idi. Yedi defa paşanın, onbir kere Osman Ağa’nın üzerine hücum etmiş, her hamlesinde burnu kışırdayıp mutlaka bir-iki adam öldürüp geri boş dönmemiştir. Bu sırada Vezir-i Âzam Kara Murad Paşa, Şamlı Osman Ağa’ya gümüş takımlı bir küheylan at hediye edip Amasya sancağını söz verdi. Diğer gâzilerden kelle getirenlere hesapsız bahşişler vererek savaşa teşvik etti. Bu hâl üzere iki taraftan da çarha cengi kızışmış ve alevlenmişti. Bu vaziyette bile Gürcü Nebi tetiğini bozmadı. Ağır ağır Bulgurlu’dan aşağı îslâm ordusu üzerine yürüyünce, bütün as ker kol kol, grup grup olup yetmiş yerden Celâli askerini kuşatmış ve Gürcü Nebi galip gelecek durumda iken iki taraftan bir yaylım top ve tüfek atışı başlamıştı. Üsküdar sahrasındaki adam denizi ga leyana geldi. Dünyayı tutmuş Celâli askerlerinden bir sene kırmak la bitmez derecedeki âsiler kılıçtan geçirildiği halde, geride kalan kılıç artıkları yine de gayreti elden bırakmıyorlardı.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
63
Bu esnada Gürcü Nebî’nin alayı dalgalar hâlinde çalkalanıp dal kılıç halde Bulgurlu’dan tepe aşağı inmeye başladı. Yine çarhacı Defterdarzâde, Peygamber sancağı önünde, Gürcü Nebi askerinin içine daldı. «Hudur, Hu Allah!» diyerek coşunca, Gürcü Nebi aske ri yanladı ve aşağı toplar üzerine metrisleri basmak istediler. Metristekiler yaylım ateşine başlayınca, Allah’ın büyüklüğü, Üsküdar sahrasında bir gürültü koptu ve Celâliler ateş içinde kaldı. Bütün halk ve askerler şaşkına döndüler. Bu anda Defterdarzâde efendimiz asıl askere sıra vermeyip kendi askeri ile hücuma geçti. Celâliler yanlayıp kaçmaya başladılar. «Kul tedbirini alır, Allah takdir eder» hükmünce iş değişti. «Bre Celâliler bozuldu!» diye sekiz saat süren şiddetli bir çarpışmadan sonra, Üsküdar’daki Osmanlı askeri coştu. Mirmiran ve mirlivalar, yaya ve atlılar, Arafat günü .gibi birden siperlerden çıktılar. Ku mandan Defterdarzâde Paşa bütün askeri ile lânet olası Gürcü Ne bî’nin askeri üzerine saldırdı. Gekboza (Gebze) yolu üzerindeki Ke mikli Ali Baba’ya varıncaya kadar Celâlileri kırdılar. Kemikli Ba ha’da binlercesini parça parça ettiler. Sadrazam askeri de Çamlıca, Bulgurlu, Kayış Pınarı, Sarı Kadı ve tâ Kocaeli sınırına kadar Celâlileri kırarak kovdular. Bütün as kerler bol ganimet elde ettiler. Çarhacı Mehmed Paşa binlerce kelle ve ganimet malı ile padişahın huzuruna geldi. Bizzat saadetlû Pa dişah kendisine üzeri nakışlı bir hilat, bir samur kürk, başına mü cevher hediye edip bir de eyâlet tevcih etti. Yetmiş aded ağasına kıymetli hilatlar, elli adamına zeâmet, tımar ve sipahilik verdi. Kubbenişîn vezirlere, mirmirân ve diğer cebeci, topçu ve yeniçeri ne ferlerine de çeşitli ihsanlarda bulundu. Celâliler üzerine nefir-i âm emirleri verilip, «Malı sizin, cam benim!» diye fermanlar yazıldı. Bunun üzerine emirler yine Celâlilerin arkasına düşüp, gece ve gün düz yüzlercesini yakalayıp getirmeye başladılar. Padişahın otağı önünde yığılan kellelerin sayısı belli değildi. KATIRCIOĞLU MACERASI Sadrazam Paşa araya girmiş, Katırcıoğlu haramilikten tevbe edip devlete bağlılığım bildirmişti. Bunun üzerine Katırcıoğlu’na Anadolu eyâletinde sancak verilmişti. Beşyüz kadar eli kanlı, gözü kanlı, eskiden «Menem, diğer nist» (Benim, başka yoktur) diyen yiğitler de Girid adasına geçip, Deli Hüseyin Paşa ile gece gündüz Allah yolunda mücâdele edip yararlı işlerde bulunmuştur.
64
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Bu Üsküdar çenginin sona erdiği sevinçli günde ben sadrazam Murad Paşa’mn yanına varıp : —> «Gazânız mübarek ola, Sultanım! Bütün düşmanlarının kel leleri böyle yuvarlana, Sultânım. Ben geleli on sekiz gün oldu. Emr-i şerifiniz ile Şam’a, paşa kardeşinize bu fetih müjdesiyle gideyim» dedim. Paşa: — «Reis efendi! Murtaza Paşa kardeşime emr-i şerifler yaz! Şam eyâletiyle Safed sancağı malının bekâyası tahsiline de Dü,'، ؛s٠ tân’a başkumandandır. Emirler yazılsın. Karagöz Efendi’ye de ı، .٠، ctuplar yazılsın» diye tembilıde bulundu. Murtaza Paşa’mn serdarlığım saâdetlû padişah yazıp, yazı kapıcıbaşılarındaıı Kabakulak Mustafa Ağa’ya teslim olundu. O gün Defterdarzâde efendimizle görüşüp, «Gazânız mübarek ola» diye ha yır duada bulundum. Bana yüz altın yol harçlığı verdi. Ertesi sabah kethüdası Mahmut Ağa ile Sadrazamdan menzil emirlerini, serdarlık emrini, mektupları ve ikiyüz altın alarak besmele ile yola çık tım. Sırası ile menzillerden geçtik: Gebze, İznik, Eskişehir. Eskişe hir’den Akşehir’e giderken yolda dağlı bir yerde menzil beygiriyle çaresiz geceledik ve şu olayla karşılaştık: Bir tesadüf sonucu Çomar ٠Böiükbaşı ile karşılaşmam: Sabahle yin abdest alırken, Rüstem gibi cesur ve arslan gibi heybetli bir kimse çıktı karşıma. Kendisinden erlik umulan bu yiğit, atiyle ve donu ile bir dağ içinden çıkıp gelmişti. Amma atı ve kendisi hal sizdi. Ben hemen: «Bu iyi bir alâmet değildir.» düşüncesiyle duru munu inceledim. Öğrendim ki, Üsküdar çenginde Gürcü Nebî’nin baş bölükbaşısı olan Çomar Böiükbaşı imiş. Derhal yanıma çağırdım. Hal ve hatırını sorduktan sonra, kal kıp iki yanağından öptüm. Amma sanki zehir içmiştim. Bıyıkları kulaklarına erişmiş, tıraşlı, acaip yüzlü, çirkin ve kö.ii bir kimse idi. Fakat göz yum up: — «Tiz, tiz menzilci! Tütün, kahve getir. Heybede hazır ne var sa getir, bu kardeş ile yiyelim!» Dedim. Amma yemek yemeyi bile kabul etmeyip kalkmak is tedi. —■ «Elbette bir lokmamızı yemelisin» Dediğimde, ister istemez bir yere oturup yemeye başladık. Ben söz açıp : —٠«Dünya ve ahiret kardeşim ol! Devletten düşmüş bir yiğide benzersin, atların perişan olmuş. Nerelisin ve adın nedir? Bana ba ğışla, bu perişan halini bir bir anlat»؛
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
65
Dedim. Hemen söze başlayıp : — «Madem ki bana kardeş dedin ve kabul ettin, artık sen ben den eminsin, ben de senden!.. Yemeğini dahi yedik. Ben, İzoli Kürd kabilesindenim. Gürcü Nebî’nin baş bölükbaşısıyım. Adıma «Çomar Bölükbaşı» derler. Üsküdar çenginde bozulup geçe geçe, dağdan da ğa kaça kaça buraya gelip sana düştüm.» Dedi. Hemen kalkıp yine yüzünü, gözlerini öptüm. Sanki gön derisi öpmüştüm. Kılları neşter gibi dudaklarıma ve ciğerime battı. Ben : —٠«Canım! Ben şimdi o cenkten geliyorum. Çarhacı Mehmed
Paşa alayına, Şamlı Osman Ağa’ya karşı cenk ederek adamlarım ak taran sen misin? Ey! imdi birader! Ben seni elden komam. Ben Şam veziri Murtaza Paşa’nm ağalarından güvenilir bir kimseyim. Üskü dar çenginde senin yiğitliğini ve cesaretini gördüm. Ben seni elden komam. Paşa efendiye götürürüm.» Dedim, Bana: — «Canıma minnet. Amma atlarım halsizdir. Bozulalıdan beri gündüz sarp dağlarda yatarım, gece yollarda giderim. Nefir-i âm korkusundan köy ve kasabalara uğrayamıyorum. Artık açlık canı ma yetti. Burada sana rasladım. Senden bir av alalım derken, Hızır gibi tatlı dilinle ve nimetinle bizi avladın.. Amma siz ulak olduğu nuzdan, cenk görmüş bu yorgun atlar ile size arkadaş olmam imkân sızdır.» Dedi. Ben de şöyle dedim : — «Birader! Senin hatırın için ben dahi menzil menzil giderim. Atların kalırsa sana at verelim. Hemen durma gidelim». Yemin billah ederek onunla birlikte yola çıktık. Şeydi Gâzi menziline geldik. Burada atlarına ağır yemler astık. Sonra Bolva din’i geçerek bir sahraya geldik. Orada bin kadar askere rasladık. Çadırlar kurup istirahate çekilmişlerdi. Hemen içlerinden beş-on atlı haşarat yanıma gelerek: — «Ulak mısınız?» dediler. Ben d e : — «Evet. Ulakla İstanbul’dan gelirim» dedim. ٠ — «Ya bu yanınızdaki Üsküdar yorgunu sarıca kafirleri nedir?» Dediler. Ben d e : — «Murtaza Paşa Efendimizin böiükbaşıianndan, Amasya’dan gelirken rasgeldim. Şimdi Şam’a gidiyoruz.» E v liy a Ç eleb i III-IV . F : 5
66
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Dedim. — «Hele buyurun. Teftişçibaşı sizi ister.» dediler. Beni alıp pa şanın otağına götürdüler. Meğer benim efendim Ketenci Ömer Paşa’nm oğlu Bâki Paşa imiş! — ٠«Safa geldin Evliya Çelebi!» Diyerek bir at ve yirmi altın ihsan etti. Paşaya Üsküdar çengi ni anlattım. Yemeği beraber yedik. Buradan kalkıp kıble tarafına Çomar Bölükbaşı ile beraber yol aldık. Akşehir’e vardık. Buradan sonra da sırasiyle şu menzillerden geçtik: Konya, Ulukışla, Adana, Antakya, Hama, fkikapılı. Buradan sonra Şam’a girdik. Doğru İbrahim Kethüdayı gördük. Onunla bir likte paşanın yanına girdiğimizde, paşa ayağa kalkıp : — «Evliyâm! Hoş geldin! Yol zahmetleri çektin. Devlet kapısın dan çıkalı kaç gün oldu?» dedi. Emirleri ve mektupları şerefli eline verdim. Üsküdar çengini de olduğu gibi anlattım. Son derece sevindi. Bana bir hilat ve bir altın hançer hediye ederek Sayda ve Beyrut kalelerinin yoklama görevi ni verdi. Getirdiğim emirler okundu. Serdarlık görevinden herkes sevin di. Bana bir samur mintan abdest kürkü daha ihsan etti. Büyük di van toplantısı yapıp emirler okundu. Divanda bulunan Şam ileri gelerine tekrar tekrar tembihlerde bulundu. Kaza kaza, bütün Şam eyâ letine asker göndermek için kapıcıbaşılar giderek dua ve şükür ile saray meydanında kurbanlar kesildi, tuğlar çıkarıldı, tellallar bağır dı. Herkes hazırlanmaya başladı. SENESİ MUHARREM AYINDA ŞAM’DAN SAYDA’YA VE SAFED MALININ BEKAYASINI ALMAK İÇİN ŞAM EYALETİ ASKERİ İLE DÜRZİSTAN ÜLKESİNDE MA’AN OĞULLARI ÜZERİNE GİDİŞİMİZ senesi başında Murtaza Paşa Efendimiz Şam (Darü’s-selâm) askeri ile bir alay hazırladı. Alay, Şam’ın Gökmeydanı’nda çadır ku rup günden güne büyümekte idi. Paşanın kendi askeriyle birlikte vilâyetten yetmiş bayrak sekban, sanca, deligönüllü ve Tatar aske ri toplandı. Atlara oniki bin altmış aded sade yem asılmaya başladı. Ertesi gün hatt-ı şerif ile Dergâh-ı âli kapıcıbaşılarından Kabakulak Mustafa Ağa gelip paşayı sefere memur etti. Kapıcıbaşıya bir samur kürkle on kese ihsan olundu. Gökmeydanı’nda on gün kalındı. Bu sebeple Mencik Köşkü adlı yerde zevk
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
67
ve safalar ederken, Safed Hâkimi Tabanıyassı Yavaşça Mehmet Ağa ile Sayda ve Beyrut Hâkimi Nalbant Ali Ağa, bütün askerleriyle gelip Maanoğlu Emir Merhem’den, Şeyh Sarı Han’dan, Şehâboğulları’ndan ve Turâbîoğulları’ndan taraf taraf feryâd ve figân ile şi kâyetlerde bulundular. Adı geçen şeyhlere adam gönderilip çağır tıldı ise de: «Bizim devlete asla borcumuz yoktur. Paşa bildiğinden kalmasın» diyerek giden adamları kovdular. Bu haber gelince, sefer boruları çalındı. Şamlı Osman Ağa üç- ■ bin çatal fitilli yiğit ile, Üsküdar çenginde Gürcü Nebî’nin baş bölükbaşısı olan Çomar Bölükbaşı ile yeni gelmiş yedi bayrak silahlı sarıca yiğitleri Konakçı Şamlı Osman Ağa ile birleşip bir gün ön ceden hareket ettiler. Ertesi gün Paşa, Şam’dan kalkıp güney tarafında taşlık, dar bir boğaz olan Mize Boğazı’nı geçip, Banyas nahiyesinde Cebelü’s-selc (Kardağı) dibinde konakladı. Dağın her tarafına ve boğazlara pusu ve karakollar kurularak tuzak yerlere askerler yerleştirildi. O gece burada yatıldı. Zira bu Şam etrafı Dürzistan ve yirmi adet mezhepsiz, sapık kavimlerin yeri olup, yolları da güvenli değildi. Ordunun etrafına gözcüler tayin olundu. Şam askeri, Paşa askerinden uzağa yerleştirildi. CEBELÜ’S-SELC (Kardağı) Öyle yüksek bir dağdır ki, dünya kurulalı bu yüksek dağın te pesinden kar eksik olmamıştır. Yetmiş yerden akan coşkun dereleri Miyze Boğazı’nı geçerek Şam bağlarını sular. Bu dağlarda zülâl su yu dedikleri suda canlı kar kurdu vardır, derler. Araplar ismine «Dûdü’s-selc» derler. Ben de gördüm. Bu dağdan hergün biner yük kar, Şam’a gider. Şam suyuna karıştırdıklarında tad verir. Bu kardan insan ne kadar yese, o kadar faydalı olur. Hiç zararı yoktur. Öyle acâib görünüşlü dağdır ki, üç günlük yoldan görünür. Bu dağda Ebu’s-selc ziyaretgâhı vardır. Daima Şam halkına kar taşıyıp dağıttığı için, adına Ebu’s-selc derler imiş. Ona yakın Ebu’sselc-i Hindi ziyaretgâhı vardır. Bu zat Şam civarına gelmiş ve son ra Şam’da kalmıştır. Cebelü’s-selc’de defnolunmuştur. Herkesin zi yaret ettiği özel bir yerdir. Bu dağ eteğinden kalkıp güneye doğru giderek Cebel-i Reve'ye geldik. Şam’ın güneyinde bir merhalelik yerdir. Bazı tefsirciler «Ve âveynâ hümâ ile rebvetin zâti kararin ve ma’in» âyet-i kerimesinin bu boğaz hakkında olduğunu söyler. Gayet ormanlık bir dağdır. Te-
6B
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
peşinde Hazret-i îsâ (A.S.)’nııı halifelerinden biri yatmaktadır. Bu dağ üzerinde Muaviye iki mescid yaptırmıştır. Temmuz ayında Kerk ve Baalbek halkı bu dağa çıkıp havarileri ziyaret ederler. Bu dağa bitişik büyük bir dağ daha vardır. Bunda bir mağara bulunur. Bütün Hristiyanlar bu mağarayı ziyaret ederler. Şam halkı, Hazret-i Meryem’in Hazret-i İsâ (A.S.)’yı bu mağarada doğurdu ğunu söylerler. «Ve’zkür fi’l-kitâbi Meryeme izintebezet min ehliha mekânen şarkiyyen» âyet-i kerimesini buna delil gösterirler. Lâkin Hristiyan büyükleri ile tefsirciler ve Yunanlılardan Yenvan Tarihi’nin yazarı, Hazret-i îsa (A.S.)’ııın Kudüs yakınında Beytü’l Lahn denilen (halen büyük bir kilisedir) yerde ana rahminden çıktığım isbat ediyorlar. Bütün Rum tarihleri de bunu kabul ederler ki, bu tarihler asla yanlış yazmazlar. Buradan kalkarak Han-ı Garad denilen yerde menzil aldık. Banyas nahiyesinde geniş, dereli bir yerde Berâmike yapısı bir handır. Burada da askerler hazır durumda olup, dağlarda nöbet beklerlerdi. Günden güne askerin sayısı çoğalmakta idi. Buradan da kalkarak yine güneye doğru gidip Sulu Han men ziline geldik. Dimas köyü yakınında Emeviler’in yaptırdığı büyük bir handır. Dimas köyü, Bukâ nahiyesi hududunda üçyüz hâneli, câmili, bağ ve bahçeli güzel bir köydür. Buradan hareket edip, Deyr-i Zünnün köprüsü denilen yerde menzil aldık. Bikâ sahrasında üç gözlü büyük bir köprüdür. Yapısı belli değildir. Altından Bikâ nehri geçer. Bu nehir, Baalbek dağlarında Maan ile Lübnan dağlarından top lanıp Rebve nehrine, o da Tenûre nehrine, ondan Berid nehrine, o da Kasımiye kalesi dibinde Akdeniz’e dökülür. Bikâ nehri at ile ge çilebilir küçük bir nehirdir. Buradan hareketle Bikâ sahrası içinden geçip kuzeye doğru git tik. îlyas Nebi köyüne geldik. Bikâ sahrasının kuzeyinde Lübnan dağında Bikâ hakimi idaresinde ve Baalbek kazası hududunda ikiyüz hâneli bağı, bahçesi, hamamı ve küçük çarşısı olan bir köydür. Reâyasmın yansı Dürzi, yarısı da Fellah Arabıdır. Hazret-i İiyas Aleyhisselâm Ziyaretgâhı: İsrailoğulları’na gön derilmiş mübarek peygamberlerdendir. Bu büyük türbe içinde sof ile örtülü sandukası ve derviş türbeleri vardır. Amma nice tarihler de: «Bu âsitâne kabr-i şerifi değil yüksek makamıdır» diye yazılı dır. Zira halk ağzında Hazret-i Hızır ve Hazret-i îlyas Aleyhisselâm
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
69
hayatta olup, Hızır Nebî deniz, llyas Nebi de yerde görevlidir den mektedir. Yine Cebel-i Lübnan’da bu türbeye yakın Hazret-i Hatvan oğlu Hazret-i Elyasa’ aıevhisselâmın kabri vardır. Bu zat llyas Nebî’nin arkadaşı olup, yerine halife olmuştur. Kendileri kumandan olup Be ni îsrâil ile sefere gittiğinde kırk yaşında idi. Yine Cebel-i Lübnan’ da bu türbelere yakın Nuh aleyhisseiâmın türbesi vardır. Lübnan dağı eteğinde Kerk Nuh dağında bir köy var. tkiyüz hâneli, bağlı, bahçeli güzel bir köydür. Bikâ subaşısı idaresinde, Baalbek nahiyesi hududundadır. Nuh Aleyhisselâm’m ziyaret yeri : Bir çimenlik içinde, Cennet bahçeli büyük bir türbedir. Yüz kadar fukarası vardır. Nurlu tür besini Emevi halifelerinden Mervanoğlu Abdülmelik yaptırmıştır. Kabr-i şerifinin sandukası yeşil çuha ile örtülüdür. Çeşitli şamdan ve avizeler ile süslüdür. Peygamberler Tarihi yazarı îshakoğlu Mehmed’in söylediğine göre, Hazret-i Nuh (A.S.) ’m ömrü dörtyüz se neye vardığında kendisine vahiy gelmiştir. Yüzyirmi sene halkı dine davet etmiştir. Ancak seksen kişi iman etmiştir. Onun için tufan olmuştur. Hazret-i Nuh, gemisine seksen kişiyi alıp tufandan kur tulmuştur. Kırkıncı gün Irak’da Cudi dağı üzerinde kalmışlardır. Delili, «Ve kıyle yâ erdu ibla’î mâeki veya semâu ekli’î ve gıyde’lmâu» âyet-i kerimesidir. Cudi dağında seksen kişi Cudi şehrini kurmuşlardır. Orada yerleştiler. Çocukları ve torunları çoğalaıak yeryüzüne dağıldılar. İstedikleri yere yerleştiler. Hazret-i Nuh’a ikin ci baba denmesinin sebebi budur. Önce Hâşân ülkesinde Arîş şehri kuruldu. Sonra Balis şehri ku rulmuştur. Daha sonra Eski Mısır’da Ciyze topraklarında Hazret-i İdris (A. S.)’m öğretmesiyle Surid adlı hekimin yaptığı Ehram dağ ları, sonra Keremin şehri, sonra Eski Mısır —ki o asırda Fustat şeh ri derlerdi— kurulmuştur. İşte, ilk olarak kurulan şehirler bunlar dır. Tarihçilerin anlattıklarına göre, Hazret-i Nuh tufandan sonra üçyüz sene daha yaşamış ve üç oğlu olmuştur. Biri Hâm’dır ki Kara Zengiler, Firavunlar bunun Boyundandırlar. Biri Şam’dır ki Arap, Acem ve bütün peygamberler bunun temiz ırkmdandırlar. Diğeri Ya'fes’dir. Türk ve Tatarlar bunun Boyundandırlar. Bir oğlu da Ke nan idi. Bu, babası Nuh ile gemiye girmedi ve dinden döndü. Kenan, babası ile rahmet gemisine girmeyip yij^ecek ve içeceği ile bir tunç kumkuma içine girerek yiye içe pisliğinden boğulup tufandan sonra bir kenara çıkar.
70
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESÎ
Bazı tarihçiler Ham, Sam ve Yafes gemide idiler, derler. Bazı ları ise sonradan dünyaya geldiklerini yazarlar. Doğrusu da bu olsa gerek. Bazıları Feridun’un dahi Hazret-i Nuh ile beraber gemide olduğunu söylerler. Tatarların da onun soyundan geldiğini zanne derler. Feridun’un kabri Heyhât sahrasındadır. İnşaallah, onun hak kında da bildiğimizi yazarız. Hazret-i Nuh’un ziyaret yeri olan Kerk Nuh köyü semtinde Cebel-i Deyr denilen yüksek bir dağ vardır. Bir tarafı Beyrut tarafı na ve Akdeniz’e bakar. Bu dağda sapık fırkalardan Dürzi, Yezidî ve Mervânîler vardır. Kesinlikle söylendiğine göre, Nuh tufanı önce bu Bikâ sahrasındaki Tenur nehrinin kabarmasıyla başlamıştır. CEBEL İ LÜBNAN Şam’ın batısında, üç menzil mesafede, Bikâ sahrasının kuzeyin de ucu göğe yükselmiş olan güzel ve şenlikli bir dağdır. Nusayri, Dürzi ve çeşitli fırkalar burada yerleşmişlerdir. Dağın bir ucu An takya yakınındaki Kelbîn dağına varır. Diğer ucu da Hicaz’da, Mek ke’ye kırk konak mesafede son bulur. Böyle enine ve boyuna büyük bir dağdır. Dağdan akan su kaynaklarının sayısı belli değildir. Çe şitli meyveler ve çiçekler bulunur. Bütün Frenk ve Arap hekimleri ve kimyagerleri, bahar mevsiminde bu dağa çıkıp yüzbinlerce çeşit ilaç için faydalı otları toplayıp, binlerce çuval doldururlar. Bunları ilaç için diyar diyar götürürler. Kimyagerler burada çeşit çeşit özel otlar bulurlar. Bu dağda bir çeşit ot vardır ki, bu otu yiyen koyun ve keçinin dişleri altın gibi olur. Kimyagerler onu elde edip altın işleminde kullanırlar. Fakat çok az bulunur. Ben bu dağın tepesine çıktığımda abdal ve melâmîlerden kim seler vardı ki, kırk ellişer senedir bıçak ile boğazlanmış canlı et ye memişlerdi. Haftada bir iftar eder, gündüz oruçlu, gece ibâdet eder, kutsal güçleri olan kimselerdi. Haftada bir hurma ile üç badem ye yip bîr fincan süt içerler. Resul ve resul olmayan bütün peygam berler bu dağı ziyaret etmişlerdir. Sabahleyin bu dağa bakıldığın da, İlâhi nurun saçıldığı apâşikâr görünür. Burada birçok peygam berlerin kutsal kabirleri vardır. Birisi dağın eteğindeki Nuh Pey gamberin kabridir. Ben, Kûfe’de Hazret-i Ali (R.A.) nin şehid oldu ğu camide de bir Nuh Peygamber kabri ziyaret etmiştim. Doğru sunu Allah bilir. Tufandan önce gelen peygamberlerin mübârek ka birlerini ancak keremli evliyalar keşfederek bulabilirler. Fakat tu fandan sonra gelen peygamberlerin kabirleri çeşitli lisanlarda yazı-
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
71
lan dünya tarihlerinde belirtilmektedir, özellikle Kudüs-ü Şerif ve Halilü’r-Rahmen ziyaret yerleri tarihleriyle, yapılarındaki alâmetle riyle herkes tarafından bilinmektedir. Bu makamın civarında İbrahim, İsmail, İshak, Yakup Musa ve Yahya aleyhisselâmın saadetlû makamları vardır. Bu makamların yanında Şeyh Hazret-i Şeyban Râî yatmaktadır. Bu Cebel-i Lübnan’ın özelliklerini gördüğümüz şekilde yazsak, ayrı bir cild olur. Bu kadarla yetinmiş olduk. Bu yüksek dağın eteğinde Hızır aleyhisselâmın ziyaret yeri var dır. Hazret-i Hızır’ın Nuh’un oğlu Şam’ın evlâdından olduğu muhak kaktır. Bazıları hâlâ hayatta olduğunu söylerler. Amma Hazret-i Peygamber’in «Hızır sağ olsa bizimle buluşurdu» sözü de ağıziarda söylenmektedir. Hayatta olduğu Hazret-i Musa’ya Merce’l-bahreyn, İskenderiye, Reşid ve Dimyat adlı yerlerde arkadaşlık etmiş olmasiyle sabit olup, «Merece’l-bahreyni yeltekıyâni» ile «Hâzâ fırakun beyni ve beynike seunebbiuke» ve daha birçok âyet-i kerimelerle de sâbittir. Bunun da diğer bazı zatlar gibi nebiliğinde ihtilâf edil miştir. «Amâli» manzûmesinde etraflıca görünür. Bu ve İlyas aleyhisselâmm hayatta olduğu şüpheden uzaktır. Nice seyyah ve gönül ehli ile karşılaştıkları geleneklerle isbatlanmıştır. Hazret-i Hızır denizde, Hazret-i İlyas karada görevlidir. Gaibden haber verenler ve diğer mübarek evliyanın ruhları emirlerine memurdurlar. Hızır denmesine sebeb, kırda yattığı yerde ot bitme sidir. Araplar yeşile «ahzar» derler. Hafifletmek için baştaki elif kaldırılarak «Hızır» kalmıştır. Himmetleri hâzır olsun. Görülmeye değer bir ziyaret yeridir. Kerk Kalesi’nin vasıflan : Lübnan dağı eteğinde, Hazret-i Nuh kabrine yakın bir yüksek tepe üzerinde yapılmıştır. Kanûni Sultan Süleyman’ın emri ile Şam eyâletinde ayrı bir sancak beyliği mer kezidir. Beyinin hassı akçedir. kadar tımar ve zeârneti vardır. Dürzi kabilelerinden Ma’ânoğlu Şeyh Tâhir devlete karşı is yan ettiği vakit bu kaleyi yaptırmıştı. Hakikaten güçlü bir kale idi. Çevresi dörtbin adımdır. Yirmi kule ve yirmi dirsektir. Hiç hendeği yoktur. Duvarının yüksekliği otuz arşındır. Kıble tarafında demir bir kapısı vardır. Çok sarp bir kaya üzerinde olduğundan, kaleye girişle çıkış çok zordur. îçinde bina diye bir şey yoktur. Bikâ subaşısı ikiyüz askerle burada oturup idare eder. Üç aded şâhî topu vardır. Bu sağlam surun önünde, kaya içinde büyük bir mağarada
72
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Hazret-i Cibril-i Emın’in makamı vardır. Murtaza Paşa efendimiz çıkıp ziyaret etmiştir. Kale altında askerler istirahat edip, günden güne diğer askerler de gelmekte idi. Ben, Paşa’dan izin alıp, elli aded silahlı yiğit ile Bikâ sahrası içinde doğu tarafa doğru verimli topraklarda ilerleye rek Baalbek kalesine gittim. Görülmeye değer eski ve büyük yapı Baalbek kalesi: Bütün ta rihçiler, bu kaleyi Hazret-i Süleyman’ın yaptırmış olduğunu söyler ler. Doğrusu da öyledir (12). Hazret-i Süleyman’ın devleri hapsetti ği hapishane ve mutfağı açıkça görülmektedir. Her taşı Süleymaniye Camii’nin kubbesi kadar düzgün, parlak, cilâlı taşlardır ki in sanı hayrete düşürür, nefesini keser! Her burç ve kalesi dağ gibi birer sütundur. Elhâsıl, seyahatimde gezdiğim kaleler içinde böyle sağlam ve zorlu kale görmemiştim. Hazret-i Süleyman’dan sonra ni ce hükümdar eline geçmiştir. Emevîler zamanında bu Baalbek sah rası o kadar şenlendirilmiştir ki, sanki İrem bağlan idi. Sonra Şam meliklerinden Nureddin Şehid Hazretleri tamir ettirmiştir. Sonra Yusuf Selâhattin’in eline geçmiştir. Ondan Sultan Gavrî’ye kalmış ve H. senesi savaşından sonra Yavuz Sultan Selim tarafından fetholunmuştur. Şam eyâletinde subaşdık ve yüzelli akçelik kazâdır. Kale içinde, dizdar askerleri bulunur. Baalbek’in adı, dilbilgi sinde çekimsiz kelimeler' bahsinde örnek olarak gösterilir: «Ba’al» bir padişahın ismi, «bek» de onun sıfatıdır derler. îlyas Peygamber bir seyahatinde buraya uğrayıp görür ki, bu câmide «Ba’al» adlı bir puta tapıyorlar. Halkı bu puta tapıcılıktan uzaklaştırdı ise de, kendisinin nebiliğiııe inanmadıklarından, Allah tarafindan kıtlık ve kuralık olup hepsi yok oldular. Sonra Hazret-i îlyas bu şehri terk etti. Elyasa Peygamber ile Lübnan dağı eteğin deki Kerk-Nuh’a geldiler. Elyasa’ nebi halen orada gömülüdür. Bu rada îdris’in makamı, Halilullah’m makamı ve Emînullah Süley man kasrı vardır. Bu kaleye yakın Rabtan nehri akar. Nehir, Lüb nan dağının doğusundan çıkıp Baalbek köyü yakınından geçerek ni ce ekinleri sular. Sonra Tenur nehrine karışır ve Kayha kalesi di binde Akdeniz’e dökülür. Baalbek kalesini gördükten sonra, Bikâ sahrasının sağ tarafının kıble yönünde olan Yakûboğlu Yahuda aleyhisselâmm ziyaret yeri ne gittik. Hazret-i Yusuf’un büyük kardeşi idi. Hattâ Hazret-i Yu(12)
Baalbek, Fenike lisanında «Güneş Şehri» demektir. Kurucusu Fenikelilerdir.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
73
suf’u diğer kardeşleri kuyuya atmak istediklerinde Yahuda razı ol mamış ise de sözünü dinlememişler, Hz. Yusuf’u kuyuya atmışlar dır. Nihâyet Hazret-i Yusufu kuyudan kervancılar çıkarıp Mısır’da Aziz-i Mısr (Firavun)’a sattılar. Cenâb-ı Hak, Yusuf’u imtihan için hapis cezasına düşürdü. Nice günlerden sonra Peygamberlik ile Mı sır’a aziz edip onu yüceltti. Mısır’da kıtlık olunca, Hazret-i Yakup oğulları Ken’an ilinden Mısır’a erzak almaya geldiler. Hazret-i Yu suf gördü ki bunlar kendisini kuyuya atan Mikail, Heysan, Şem’un, Meşhar ve ana baba bir Bünyamin ile Yahuda’dır. Hazret-i Yusuf bunları görünce, hepsine güzel bir ziyâfet .verdi ve bol bol zahire ihsan etti. Amma Yusufun Yusuf olduğundan birinin haberi yok tu. Bu defa Yusuf, Bünyamin’i bir bahane ile yanında alıkoymak ister ve onun yüküne bir altın tas saklatır. Sonra arattırıp Bünyamin’in yükünde buldurur. Diğer kardeşleri bir cevap veremezler. Fakat Yahuda: — «Bak ey Aziz! Bu Biinyamin’in bir kardeşine de Yusuf der lerdi. Babamız Hazret-i Yakub, Yusufu çok severdi. Bu kardeşle rim Yusuf’u çekemediklerinden kuyuya attılar. Babamıza, «Yusufu kurt yedi!» dediler. Babamız da Yusufun hasreti ile ağlaya ağlaya kör oldu. Bu Bünyamin’i, Yusuf yerine sevmeye başladı. Şimdi sen de bunu hırsızdır diye hapsettin. Ken’an iline vardığımızda o pey gamber babamıza ne cevap verelim? Çabuk şu Bünyamin’i ver, yok sa bir nara atarım ki gökte bulutlar parça parça olur, Nil nehri de yere geçer, Mısır ateşten yanıp harab olur!» dediğinde, bütün tüy leri mızrak gibi elbibesinden dışarı çıkmıştı. Hazret-i Yusuf, kar deşi Yahuda’mn böyle ateş parçası kesildiğini görünce oğlu Efrayim’e : —٠«Var, Yahuda’nın sağından ve solundan geçerken elini eline bir bahane ile dokundur.» Der. Bunu yapınca Yahuda şaşırıp : —• «Ne hikmettir?. Bana Yakub oğullarından biri dokundu.» Diyerek susar kalır. Ne yapsalar Bünyamin’i bir türlü vermez. Kendilerine erzak paralarını da geri verir. Kardeşleri Ken’an iline gidince. Hazret-i Yusuf Bünyamin’i hapisten çıkartır. Onu bağrına basıp taht üzerine beraber otururlar. Hattâ Hazret-i Yusuf Fiyum şehrinde iken, babası oraya gelir, tki oğlunu da orada görüp son de rece sevinç duyar ve gözleri görmeye başlar. Hazret-i Yakub, ailesi ve çocukları ile Mısır’da yerleşmiştir. Vefatında, Hazret-i Yusuf onu Kudüs’de Halilü’r Rahman bitişiğinde defnettirmiştir. Halen
74
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
orada medfundur. Sonra Hazret-i Yusufu da Hazret.i Süleyman tunç sanduka ile Nil’den çıkarıp Halilü’r Rahman’da babasının ya nına defnettirmiştir. Amma Hazret-i Yusuf’un oğlu Efrâyim, Yusuf’un kardeşi Bünyamin, Hazret-i Musa’nın annesi, Yusuf’a âşık olan Zeliha Hatun, Mı sır’da büyüklerin bulunduğu yer olan Puşî dağı denilen büyük dağ da gömülüdürler. Bu yüksek dağın eteğinde Abdullah Magavvî hazretlerinin kab ri vardır. Onun karşısında da nice peygamberlerin oğulları büyük kubbe içinde defnolunmuşlardır. Halen Mısır’ın herkes tarafından ziyaret edilen yeridir. Fakat bu Yahuda hazretleri, babası Yakub Nebî’nin vefatından sonra Bikâ sahrasında vefat etmiş olup, alçak bir dağın eteğinde gü zel ve küçük bir nurlu kabirde defnolunmuştur. Boyu tam yüzkırk ayaktır. Türbesi kâgir olup üstü toprakla örtülüdür. Birkaç fakir dervişi vardır. Üzerine sanduka yapılamamıştır. Çünkü kabri uzun dur. Amma zamanımız kabirleri gibi kıble yönüne değildir, başı Ku düs’e doğrudur. Buradan arkadaşlarımızla batıya doğru üç saat yol aldık. Yine Bikâ sahrasının kıble tarafında bulunan Hazret-i Şit’in ziyâret ye rine geldik. Bir bayır dibinde yüzyetmiş adım uzunluğunda bir ka birdir. Saadetlû başı Kudüs tarafına doğrudur. Yetmiş seksen ka dar fukarası vardır. Etrafında köy ve kasaba gibi gelişmiş yerler olmadığından, ziyaretçisi azdır. Fakat garip bir ruhânîlik var. Şe refli kabrine girince, insanın vücûdu titrer. Hazret-i Âdem hayatta iken, Hazret-i Şife kırk yaşında peygamberlik gelmiştir. Çulhacılık ile geçinirdi. Babası Hazret-i Âdem’den sonra vefat etmiştir. Bu raya defnolunmuştur. îshâkoğlu Muhammed’in söylediğine göre, Hazret-i Şiften Hazret-i Peygamber’e kadar yıl geçmiştir. Hazret-i Şifin menkıbeleri: Birçok tarihçiler, Hazret-i Şit Pey gamber için şunları söylerler: Hazret-i Âdem Cennet’den çıkıp dünyaya geldikten sonra, Hin distan topraklarında Serendib adasına ayak basmıştır. Hazret-i Âdem Cenab-ı Hak’dan uzaklaşmanın acısı ile feryad edip ağladıkça, bü tün hayvanlar ve kuşlar Hazret-i Âdem’i ayıpladıklarında : —٠«Ya Rabbî! Yüzümün karasına bakma. Bana gam dağıtıcı bir dost ihsan eyle». Diye dualar eyledi. Nihâyet Hazret-i Âdem’e Cennet’ten bir öküz ve bir at ihsan olundu. Onlar ile yakınlık peyda edip üzerlerine bi-
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
75
nerek Hazret-i Havva (A.S.)’y 1 aradıysa da nâm ve nişanını bula mıyordu. Doğru olan rivayet ise şöyledir: Hazret-i Âdem Serendib ada sında iken kırlangıç kuşu gelerek sakalının telinden alıp Cidde’de bulunan Havva’ya, onun saçının telinden alıp Âdem’e götürmüştür. Bu kuş vasıtasıyla, Âdem ile Havvâ birbiriyle Aşurâ gününde Ara fat dağında görüşmüşlerdir. O an Hazret-i Âdem, Havva ana ile münâsebette bulunmuşlar ve bu birleşmeden Hazret-i Şit dünyaya gelmiştir. Bütün peygamberlerin ikinci babasıdır. Hazret-i Şit hakkında diğer bir hikâye : tarihine doğru Sul tan Süleyman zamanında, Derviş Paşa Şam valisi iken, bu Bikâ sahrasında şiddetli bir yağmur ve sel olur ki, yedi gün devam eder. Nice belde ve dağlarda kayalar parça parça olur. Nil nehri sel gibi dalgalanınca, bu Hazret-i Şit kabrinin bir tarafı yıkılır. Şit’in cese dinin, sağ tarafından mübarek elleri ve oylukları taptâze olarak mey dana çıkar. senelik bir vücud ortaya çıkınca, hemen Şam Va lisi Derviş Paşa’ya acele haber gönderilir. Onlar da gelip yüzbinlerce kişi ile Hazret-i Şit’in cesedini görürler. Binlerce kâfir imana gelir. Sonra Derviş Paşa bütün ileri gelen kimseleri toplar. Hazret-i Şit’in sağ tarafından cesedini gülsuyu, misk ve amber ile yıkayıp tekrar defnederler. Bu durum yakın zamanda olduğundan Bikâ mahkemesinde, Zeydaniye ve Baalbek sicillerinde kayıtlıdır. Sonra Sultan İbrahim Han’ın sadrazamı olan Civan Kapıcıbaşı Mehmet Paşa bu türbeyi tamir ettirmiş ve kabri beşyüz zira çuka ile örttürmüştür. Ben ziyaret ettiğimde bu çuha duruyordu. Bu nur lu kabir üzerindeki tozu toprağı süpürüp nebiye hizmette buluna rak Allah rızası için bir hatim indirmeye başladım. Sonra ziyaret ve dua ile veda ettik. Atlarımıza binerek akşam vaktinde Kerk Nuh kalesi dibinde orduya vâsıl olduk. Ertesi gün kös ve borular çalındı ve harekete geçtik. Firavun köprüsü köyünde menzil aldık. Bikâ sahrasında yüz evli câmi ve hamamı olan bir köydür. Halkı Arap ve Dürzi’dir. Bikâ subaşısı idaresindedir. Tenur üzerinde üç gözlü Tâhir Baybars köp rüsü vardır. Buradan kalkarak Taraman köyünde menzil aldık. Te nur nehrinin batı tarafında ve Zeydaniye nahiyesi hududundadır. Yüz hâneli Dürzi köyüdür. Bunlara «Kızıllı» derler. Savaş yerle rinde «Hubâr!» diye feryad ederek gülbank çekerler. Bütün evleri nin kapı ve duvarları, bahçelerindeki zeytin ve dut ağaçlan kızıl
76
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
aşı ile boyanmıştır. Allah'ın hikmetinden olacak, dağlarının ve ova larının toprağı da kırmızıdır. Çocuk ve kadınları baştan ayağa kır mızı giyerler. Bunun için Kızıllı adını almışlardır. İpek ve bilhassa zeytin üretimi gayet fazladır. Burada Maanoğlu’nun kendine bağlı şeyhleri geldi, hediyelerini vererek zimmetlerinde olan yüzyetmiş keseyi teslim edip Şam defterdarından senetler aldılar. Buradan da kalkarak Şakif kalsine geldik. Şakif kalesinin vasıflan : Buraları Kudüs’ü ele geçiren Avru palIların idaresinde iken, bu kaleyi Şekif adında bir Dürzi beyinin yardımı ile îspanyollar yaptırmıştır. Sonra Kudüs’ü feth eden Nureddin Şehid’in eline geçmiştir. Daha sonra tarihinde Selim Han’ın veziri Yunus Paşa tarafından fetholunmuştur. Şam eyâle tinde Kerk sancağı hududunda, Zeydaniye kazası subaşılığı idaresindedir. Yalçın ve beyaz bir yüksek dağın üzerinde, görülmeye de ğer bir kaledir. Aşağı Tenur nehrinden kalenin en yüksek yerine iki saatte çıkılır. Maanoğlu devlete isyan ederek bu kaleye yirmi bin tüfekli asker yerleştirip savaşa hazırlanmıştı. Kara tarafından Karaman, Sivas, Maraş, Adana, Haleb, Şam ve Trablus askerleri bu kaleyi kuşattılar. Deniz tarafından iki yüz parça kadırga ile Os manlI donanmasına Kaptan Cafer Paşa kumandan olup, Bektaş Ağa da donanma yeniçeri ağası tayin olunmuştu. Yetmiş, seksen bin as ker ile kale kuşatıldı. Bir taşma bin baş verilse Maanoğlu kaleyi ver mediğinden, ordu üzgün olarak geri döndü. Halen metris yerleri açıkça görülür. Binlerce Osmanlı şehidi gömülüdür. Kıble tarafı, Tenur nehri vâdisine bakan bir gayyâ kuyusudur. Allah korusun, insan aşağı doğru bakmaya cesaret edemez. Bu aşa ğı derenin beri tarafında, Baalbek tarafından gelen Rabtan nehri Tenur nehrine karışır. Aynısul nehri de burada Tenur’a karışır. Bu üç nehrin çıkardığı sesden insanın kulağı sağır olur. Sesler bir fer sahlık yerden duyulur. O tarihte Maanoğlu, bilgili dağ delici ustalar getirerek kaleden aşağı nehirlere kadar ayak taş merdiven kestirip su yollan yap tırmıştı. Ertesi sene Vezir Küçük Ahmet Paşa kumandan olup, çok sayıda asker ile Maanoğlu üzerine geldi. O yezidi zorla kaleden çı kararak devlet kapısına gönderdi. Sultan Dördüncü Murad Han’ın huzurunda kellesi kesilip, oğlu ise has harem hazine odasına alındı. Hâlâ bu Şakif kalesinde insan yoktur. Sapasağlam duran burç ve kulesi zerre kadar eskimemiş, beş köşeli güzel bir kaledir. Her taşı fil büyüklüğündedir. Kat kat sarayları, çeşitli oda ve salonları, bir
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
77
camii, erzak anbarı, cephane odaları ve su sarnıçları vardır. Hepsi de kâgir yapı olup, daha henüz yapılmış gibidirler. Kalede saat gibi kurulan bir çeşit un değirmeni vardır ki, dillerle anlatmak müm kün değildir. Acaib bir sanat eseridir. Bu kale düzenlenip insan doldurulsa, gayet sağlam ve eşsiz bir kale olur. Bu kaleyi seyrederken, bazıları Zeydaniye kalesini övdüler. He men aşağı orduya inip Paşadan izin aldık, kırk - elli yiğit ile Ten ur nehrini geçip yedi saatte Aynısul denilen yere vardık. Şakif nâhiyeşinde Aynısul adında bir kayadan çıkan su burada bir göl olur. Bu gölde senenin diğer zamanlarında balıktan eser yoktur. Amma Şubat ayı gelince o kadar çok balık olur ki, sanki halis gümüşdürler. Trabzon’un hamsi balığına benzer. Şubatın yarısı olunca bu ba lıklar çiftleşirler. Balıklar su yüzüne bir çeşit neft yağı gibi yağ çı karıp yüzerler. Bu yağı cüzzam olanlar yaralı yerine sürse veya tütsü yapsa, Allah’ın emri ile şifa bulurlar. Bu haliç üzerinde, ya ğın çıktığı yerde, bir kimse bu sudan içse sallabaşlık hastalığına tutulur. Cinsî münasebette bulunamaz. Bu balığı ateşe atsalar, ko kusunun gittiği yerde akrep, çıyan, yılan gibi şeyler olur. Balığın etini yiyenler de sallabaş olurlar. Burayı seyredip yine kıble tara fına doğru taşlık ve zeytinlik yerleri geçerek Zeydaniye kalesine geldik. Zeydâniye kalesinin vasıfları: Tarih-i Fütühât-ı Şam, bu kaleyi Emevilerden Süleyman bin Abdülmelik’in kardeşi Mesleme’nin yap tırdığını yazıyor. Sonra birçok meliklerin eline geçmiştir. Nihayet senesinde, buranın halkı Birinci Selim’e savaş yapmadan kale yi teslim etmişlerdir. Halen Şam eyâletinde Şam paşasının hâssından ayrılmış yedi kese gelirli kale olup, yüzelli adamı ile subaşısının idaresindedir. Yüz akçelik kazâdır. Zira köyleri tamamen Dürzi, Tilmânî ve Mervânî’dir. Şam yeniçeri serdarı, kale dizdarı ve nefer leri vardır. Kalenin yapısı: Yüksek bir dağın tâ tepesinde, beş köşeli bir kaledir. Duvarı yalınkattır. Yerle ilişiği yoktur. Bir tarafından fet hi mümkün değildir. Dört tarafında da hendeği yoktur. Çevresi altı bin adımdır. Bir demir kapısı vardır. Kalede bu gece Subaşı Saçlıoğlu’nda misafir kaldık. Ertesi gün yine kuzey tarafına süratle giderek, Şakif kalesi önün de orduya geldik. O gece orduda, askerler arasında, «Orduyu kırkbin tüfekli Dürzî basmış imiş» diye bir söylenti yayıldı. Gece or dunun dört çevresine tuzaklar kurulup binlerce yiğit yerleştirildi.
78
E VLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Tâ ki gece yarısı oldu, Allah’ın büyüklüğünden olacak, Lübnan da ğının üzerinde yüzbinlerce fitil meşâle görüldü. Bir hay-huy sesle ri koptu ki, yer ve gök tir tir titredi. Hangi taraftan baskın için hü cum ettilerse, tuzaklara raslayıp hüsrana uğradılar. Ertesi gün sa bahleyin bir gün evvel tuğların ileri gitmesi uygun görülmeyerek, bütün ordu hep birlikte batı tarafına gidilerek Kâsımiye kalesine geldik. Bu kaleyi Güzelce Kâsım Paşa’nın yaptırmış olduğunu ve diğer vasıflarını Hacc-ı şerif bölümünde anlattık. Burada gaziler, Akde niz kenarına çadırlarını kurup yerleştiler. Sayda ve Beyrut hâkimi burada yardıma geldi. Daha önce ulaklık ile İstanbul’dan geldiği mizde, Paşa efendimiz bu Sayda ve Beyrut kalelerinin teftişini ba na vermişti. Burada sayda hakiminden iki esedî (13) aldım. Yine o gün Safed hâkimi Nalbant Ali Ağa üçbin askerle gelip deniz kena rında yerleşti ve çarhacı tayin olundu. Oradan sahil boyunca gide rek iki saatte Re’sü’l-ayn tılsımlarına geldik. Bu diyar Yunanlılar elinde iken, hakimler, deniz kenarından yüz adım içeride, deniz ortasında, elli zira’ boyunda bir yüksek kule yapmışlardır. Ortasında gayet berrak su ile dolu büyük bir havuz vardır. Havuzun dibinde nice kıymetli eşyalar vardır. Nice serdengeçti kimseler ayaklarına taş bağlayıp kendilerini havuza atarlar, fakat dibe varmadan yaydan ok fırlar gibi su yüzüne çıkarlar ve bir şey olmaz. Suyun dibine erişmek imkânsızdır. Cüzzam hastalı ğı olanlar, bu havuzun suyundan içince iyi olurlar. Ne hikmettir ki, bu kalenin yakınında daha yüksek bir dağ olmadığı halde tepe de olan bu havuz coşkun deniz gibi taşıp kalenin dört tarafından denize akar. Buradan yine kıble tarafına doğru sahil boyunca giderek iki sa atte Sur şehrine geldik. Sur şehri ve kalesinin vasıflan : Sur şehri deniz kenarındadır. İskender’in yaptırdığını söylerler (14). Sonra Melik et-Tahir burayı îspanyollardan almıştır. Sonra tarihinde aman ile Selim Han’a teslim olunmuştur. Sayda hakimine bağlı voyvodalık bir kazadır. Sahilde kalesi ve büyük limanı vardır. Yer yer harab olmaktadır. Çevresi altı bin adımdır. Üç mahallesi, üçyüz toprak örtülü evleri, (13)
(14)
Üzerinde arslan resm i bulunan Felemenk dolarlarına, OsmanlIlar •Arslanlı., «Arslanî», •Esedî. kuruş derlerdi. Bu esedîler sekizbuçuk dirhem ölçüsünde gümüş idi. Eski adı •Tir. dir. İskender’ den çok evvel Fenikeliler kurmuş idi. İskender burayı zabtedip harabetmiştir.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
79
bir câmii, küçük bir çarşısı ve bir kilisesi vardır. Şehir halkı bu kiliseye «Aleksandr» mabedidir diye itibar ederler. Limana bakan bir kapısı olup, Yemen fatihi Sinan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Dizdarı ve elli askeri burada oturur. Sekiz rüzgârdan korunan bir limanı vardır. Akkâ limanında gemiler kışlayamayınca, bu liman da yatarlar. Amma denizden gelen kumlarla kum deryası kesilip, şehir günden güne kuma boğulmaktadır. Eski zamanda, burada kum tılsımı olmak üzere yüksek bir direk varmış. Maanoğlu define var dır diye direği yıkınca, kumlar şehre girmeye başlamış. Buranın hakkında daha geniş olarak Hacc-ı şerif bahsimizde bilgi verilmiştir. Buradan kalkarak ordu ile Nakura boğazını geçmek için müza kerelerde bulunuldu. Safed Hakimi çarhacı olarak, kırk bayrak sek ban ve sarıca askeri gece yarısı silâhlı olarak Nakura boğazına var dılar. Orasını boş bulduklarından, hemen pusulara çekilip bütün as kerler hazır vaziyete geçtiler. O gece Dürzîlerden yedi aded casus yakalandı. Bunlar Paşaya getirilip konuşturuldular. Ertesi sabah Nakura boğazından feryadcılar gelip: —• «Bire Sultanım, pusudaki askerleri Dürzîler bastı, bizimkiler mağlup olmak üzereler.» Deyince, hemen kırk bayrak piyâde olarak Şated, Sayda ve Bey rut askerleri ileri gidip imdada yetiştiler. Paşa da atlanıp, bütün or du ile bir saat içinde savaşa katıldı. Nakura dağı savaşı: Cenk çalgıları çalındı. Şamlı Osman Ağa bir koldan, Delibaşı bir koldan, dört iç ağaları deniz kenarındaki yalçın kayalardan, velhasıl onyedi yerden alarga dağlar içine girip tâ cenk yerine vardıkta «Allah, Allah!» sesleri göğe yükselince, bü tün Dürzi ve Timânîlerin akılları başlarından gitti. Daha önce pu suda yenilgiye uğrayan gaziler de taze can bulunca, iki asker ara sında kalan dinsiz Dürzîlerin: «Neresi! Ya neresi! Kurtuluş yeri neresi!» Mısraında olduğu gibi, bir kurtuluş yeri bulmalarına takatleri kalmadı. Kudurmuş köpek gibi yedi saat çok şiddetli çarpışmalar da bulundular. Şimdiye dek bu dağlarda öyle uzun cenk olmamıştır. Sonunda kimisi kendini kayalardan denize atarak boğuldu, kiminin başları kılıç ateşinden geçip kelleleri gövdelerinden ayrıldı. İkindi vakti olduğunda, üç bin kadar Nusayri ve Mervânî öldürülmüştü. Sonra Nakura boğazı yüzbin askerle güçlükle geçilerek, akşam vaktinde Şem’ün-i Safâ köyüne gelinip burada konaklandı.
80
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
Burası Safed hududundadır. Dürzistan topraklarmdandır. Şem’ün-i Safâ köyü bin hanelidir. Bir camii, hanı, hamamı ve pazar yeri vardır. Her evde kale gibi mazgal delikleri bulunur. Bütün kapı ları sağlım yapılıdır. Binaları kale gibi güzel toprak ile sıvamadır. Çevresi zeytin, dut, bağ ve bahçeleri ile donanmıştır. Bu kalede yediyüz esir alınıp kelleleri kesildi. Köy şeyhleri ile altıyüz kadar esir de bağlı olarak otağ önüne konuldu. Murtaza Pa şa askerinden ancak ikiyüz seksen asker şehid olmuş idi. Ye i١üz asker de yaralanmıştır. O gün ileri gelenlere hilatlar giydirildi Bir çoklarına zeametler ihsan olundu. İkibin kadar şehbaz, yiğit, hü nerli erlere çelenkler verilip, hepsine yetmiş kese bahşiş ihsan olun muştur. Bu cenk için şöyle bir tarih düşürmüştüm : «Evliya bu cengi gördükde dedi tarihini Binellidokuz yılında oldu bu şanlı gaza».
Sene:
Esirlerini kurtarmak için Dürzi şeyhleri gelip zimmetlerinde olan malları getirdiler. Bu Şem’un beldesinde yirmi gün kaldık. Bin kese mal, üçyüz katır yükü ham keten alınıp Şam’a gönderildi. Bü tün îslâm askerleri birer rehinler ile Dürzi dağlarına gidip, mallar alarak ağa ve bay olarak döndüler. Nakura dağının vasıflan : Akdeniz sahilinde ucu göklere yük selmiş kayalardır. Öylesine yüksektir ki, havada uçan bir kuş bu yüksek dağın üzerinden geçmeye güç bulamaz. Akka kalesinde ya tan Hazret-i Salih’ih duası sebebiyle, bu yüksek dağ üzerinde dar bir yol açılmıştır. Amma yine deve, katır, yüklü eşeğin geçmesi imkânsızdır. Bu Nakura boğazını açmışlar amma, yine sahil tarafı na bakmaya insan cesaret edemez. Mâlik el-Tahir, Akka kalesini fet he giderken yolları temizlemiştir. Dağın kendisi göğe yükselmiş, al tı ise sütun gibi bomboştur. Altına büyük kalyonlar girse direkle rinin, serenlerinin cundaları kayalara dokunmaz. Öyle mağaralar, kaya oyukları var ki, içine yirmişer bin atlı girse, yerimiz dardır demez. Öylesine geniş, görülmeye değer büyük mağaralardır. An cak lodos rüzgârları estiğinde, denizin dalgalarından her taraf kal kıp kopar. «Yedişerleme» demlen deniz kumu dağlar gibi gelip bu Nakura kayaları mağaralarına vurduğunda, o dağların yıldırımın dan insan Nakura’dan geçmeye cesaret edemez, ödü patlar. Öyle şiddetli ses çıkarırlar ki, üç menzil uzak olan Şam’dan bu Nakura kayaları mağaralarına dalgaların vurmasından çıkan ses duyulmak-
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
81
ta olup, «Nakura dağlan gürlüyor» derler. Bu derece büyük mağa ralardır. Bütün denizciler, kara ve deniz seyyahları ve tüccarlar arasın da meşhur olmuş bir boğazdır. Dar yolunun iki tarafı öyle yalçın kayalardır ki, külünklerin tırnaklarını iliştirecek yer bulunmaz. Bu kayalarda bir tüfekli kimse dursa bin adamı geçirmez, geçme im kânını da vermez. Hiç tüfek atmayıp da taş yuvarlasa yeter. Kuş uçamaz. Allah korusun sarp, korkulu ve tehlikeli yerlerdir. Böyle geçilmesi zor yerlerde Murtaza Paşa efendimize Dürzi melunlarının fethi nasib olmuştur. Kusurlu ben hakir de böyle bir gazada bulundum. Sonra Şem’un Safa köyünde Padişah malının alınmasına baş landı. Murtaza Paşa bana kırkbin kuruş alınmasını tembihlemişti. Ali Bölükbaşı bayrağı ile seksen aded silahlı asker götürüp, Zeydâniye nahiyesine yedi saatte yetiştik. Bir dağ başında, bağlı, bahçe li, incir, zeytin ve dut ağaçlarının bol olduğu bin hâııeli, şenlikli bir köydür. Allah’a şükür, yedi günde otuz kese topladık. Üç kese bana, bir kese bayrak sarıcalarına verildi. Hazret-i Şem’un Safa ziyaretgâhı: Hazret-i Mesih (A.S.)’ın oniki halifesi vardı. Bunların birincisi Habib Neccâr, İkincisi de Şem’ un Safa idi. Yunanlılar buna peygamber derlerse de aslı yoktur. Hazret-i îsâ, çocukluğunda bunların kucağında yetişmiştir. Bu Şem’ un, Hazret-i Yahya’nın akrabalarından idi. Hazret-i Mesih’in göğe çıkmasından sonra Nablus şehrini terk edip, çok zaman Antakya’da Habib Neccar ile oturmuş idi. Habib Neccar’m şehid olmasından sonra nice zaman seyahat etmiştir. Yaşlandığında bu Nakura da şe hid olmuştur. Hristiyanlar onu burada defnedip, üzerine kayserler den biri kubbe yaptırmıştır. Etrafına da güzel bir bahçe yapılmıştır. Bütün Muhammed ümmetinin ziyaret ettiği gibi, halen Hristiyanların da ziyaretgâhıdır. Nice yüz Dürzi dervişi ve fukaraları vardır. Nurlu kubbesinin içi çeşitli balmumu ile süslüdür. Şamdan, kaliçe ve meşaleler ile donatılmış ve oniki havari aşkına oniki kandil maaşallah gece gündüz devamlı yanmaktadır. Hiç sönmemişlerdir. Bü tün hizmetkârları bu işle görevlidirler. Zeytinyağı yaktıklarından, her köyden yüzlerce kab zeytinyağı gelir. Sığırları dağlarda başı boş gezerler. Asla kurt yemez. Hırsızlar uğramaz. Bir de bu köy halkının evlerinin kapıları gece gündüz açıktır. Gayet düzenli Dürzîleri vardır. Bütün eşyaları her tarafta meydanEvliya Çelebi TO-IV. P : 6
82
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
dadır. Hiç kimse dokunmaz. Bu da güzel bir âdettir. Hristiyanların bir müşkilleri olsa, bu türbeye gelip Şem’ûn Safâ’mn el yazısı ile ceylân derisi üzerine yazılmış ve halen türbede bulunan İncil âyet lerine el sürüp yemin ederler. Eğer yalan söylerler ise ölürler.. Fa kat suçlular korkup türbeye yaklaşmamdan önce kaçarlar. Ben bu İncili yedi kere açıp seyrettim. Muakkile yazısına benzer bir yazı dır. Masraf kâtibi Rum Mehmet Ağa ile bu gerçek İncilden Hazret-i Peygamber hakkında Hazret-i Isâ’ya gönderilen âyeti çıkartıp buraya yazdım. Âyet-i şerif İncilden olup, Muhammed el - Mustafa Sallaîlahu teâlâ aleyhi ve sellem için söylediklerinin Türkçesi şöyledir: «Bir çocuk, Azer oğlundan peygamber ola. Yalancı olmaya. Onun doğumu Mekke ola. Doğrulukla gelmiş ola. Onun mübârek adı Ahmed Muhammed ola. Ona uyanlar bu cihan ıssı olalar. Dahi ol cihan ıssı ola.» Bu Şern’un yazısı ile yazılan İncilden bu âyet-i şerife çıkarılıp yazıldı. Daha nice şeyler seyredildi. Bütün İslâm askeri, buraları ağaçlıklı bir yer olduğundan, gezinti için buralara gelir. Burada bü tün Akdeniz, kara tarafından Baalbek, Bikâ sahrası, Rebve boğazı, Yezid nehri, De’yr-i Cebeli, Zeydaniye kalesi, Şakif kalesi, Sayda ka lesi, Beyrut ve bütün Maanoğlu dağları görünür. Timânilerden her birinin birer çeşit lehçe ve lisanları vardır. Birbirinin lisanlarını tercümanla anlarlar. Çoğunlukla AvrupalIlar ile oturup kalkarlar. Tîmânî lisanından bazı kelimeleri: Vad: 1, âş: 2, sülüs: 3, rub’ : 4, harns: 5, sitte: 6, seb’a: 7, semân: 8, tisa: 9, âşer: 10, vad-aşer: 11, âs-aşer: 12, ârbâşer: 14, hamşâser: 14, sittaş: 16, seb’âs: 17, semânâş: 18, tisâşer: 19, teltîn: 30, vâd-tildin: 31, Hâbız: ekmek, mây: su, tâl: gel, râh: git, tâlkıd: gel otur, hobhâm: misk, telefrakt: zağferan, hâv: yağmur, zarmteîk: gökyüzü, hancercâs: Cennet, hü ateh Cehennem, haflâs: âsîler, gaftarat: ka leler, nâm: uyku, riş’at: ateş, Cemâ’at-i taft: Aksa Camii, hanh câs sakt: Cermet’e benzer, zemz bertay: tahkik, eva: bu dünya, kara ketlık: aldanma buna, galesternak: dünya fânidir, sar ezfild hacer: Âhiret gerçektir, marib: yılan, akreb: akrep, muşmuş: yemişler, kınâr: .atlar, ulâb: deve, ma’anfilnât: Hazret-i Nuh’un gemisi, batagele. remft: •selâmün aleyküm, remft bata gel: ve aîeyküm selâm, fasl-ı malhat: hayırlı sabahlar, bâ mâlhât: yâ hayır sabah, ömrü zât: dağ lar, zerirât: sanatlar, melniyas: yahudi.
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESÎ
83
Yine Timinilerin bir gazelini manzum olarak aynen ve tercü mesi ile alıyoruz. Rehâvî usülündedir. Dur dolu dob bzadhi? (Sen niçin ağlarsın böyle?) Dorula mertes mantuhi (Derdini bana söyle) Abid âd riyde rihi (Yarın yok ise âh eyle) Kul kulî kuli kul lâhî (Tel tellide raks eyle). Eğer bu ülke halkı ile devamlı görüşüp onların yaşayışlarını iyi ce öğrenip yazmış olsak koca bir kitap olur. Biz bu tarafta Murtaza Paşa efendimizle Şem’un Safâ köyünde yirmi günde devlet ma lını alıp sefer borularını çalarak, yine güney tarafına doğru yola çıktık. Makura dağından tepe aşağı indik. Sahili takib ettik. Yanı mızda dört yüz kadar köyün şeyhleri de vardı. Tavahiıı-i menşuhat menziline geldik. Burası Akkâ hâkimi ve kadısı idaresinde, deniz kenarında, Ye men Fatihi Sinan Paşa’nm değirmenleridir. Evkafı büyüktür. Yüzyetmiş parça âsî ve âsî olmayan Dürzî, Yezidî ve Timânı köyleridir. Ellibin yiğit askeri çıkar. Her bir beldesi kale gibidir. Bütün dağ ları zeytin ve dut bağlan ile kaplıdır. Sonra yine sahili takib ederek Akka kalesine geldik. Akkâ Kalesinin vasıflan : Burası sağlam ve eski yapı bir kale dir. İlk yapıcısı Hazret-i Yahya zamanında Hristiyanlardaıı birisi dir (15). Hicrî tarihinden önce, İspanya kralı bu kalevi tamir edip Kudüs-ü şerife büyük bir liman yaptı. Akka, o asırda çok güzeldi. Yediyüz kadar kilisesi, üçyüz han ve hamamı vardı. Her sene Kudüs’e ziyaretçi getiren gemiler bu rayı daha da güzelleştirirdi. Mısır’da Kölemenler yanında vezir olan Sultan Yusuf Selâhaddin, burayı ele geçiren Haçlıları çıkarmak için önce Dimyat’ı ellerinden almış ve Mansûriye’ye gelmişti. Bu esna da efendisi Nureddin Şehid Şam’da vefat edince, kendisi Mısır Sul tanı olmuştu. Büyük bir ordu ile Kudüs'e geldi. Kırk günde Haç lılar elinden Kudüs’ü aldı. Kaleyi temelinden yıktı. Selâhaddin’den sonra Tâhir Baybars zamanında yapılan toplantıda, «Madem ki Ak kâ kalesi Frenkler elindedir, Kudüs’e yine saldırmaları rmimkün) Saint •Jean d’acre.
84
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
dür» diyerek, denizden ve karadan yer götürmez asker ve yediyüz parça gemi ile kaleyi sardılar. Kale dibinde yedi sene beklediler. Bağ yetiştirdiler. Çoluk çocuk sahibi oldular. Yine de kaleyi fethe demediler. Bir gece .Tahir Baybars’a rüyasında, Haleb’deki Şeyh Abidin Efendi gelmeyince bu kalenin fethinin mümkün olamayacağını söylerler. Tahir hemen Haleb’e bir mektup ile adam gönderir. Adam gidip mektubu verdiğinde, abdest alan şeyhin bir gözü şehid olur. Varan adam şaşırır. Şeyh de, «Bu anda kale fetholur» diyerek, he men takunyesini çıkarıp havaya atar. O adama da: «Var Melik Tâhir’e selâm eyle, gazaları mübarek olsun. Biz dahi gerçek âlemde o kale dibinde cenk ederken bir ■gözceğimiz şehid oldu» diyerek, ölü gözünü bir kaba koyup Tahir Baybars’a gönderir. O esnada o adam kaleye geldiğinde görür ki kale yerle bir ol muş. Meğer mektubu verdiği zaman, şeyhin attığı nalın gelip sura değmiş ve surda bir sarsıntı olarak kalenin bütün duvarları ve ku leleri harab olmuş, burç ve duvarlar yere geçmiştir. Şimdi azizim, evliyaların kerâmetleri hakdır. İnkâr etmemek ge rektir. Akâid kitaplarımızda, «Evliyanın kerâmetleri hakdır» buyurulmuştur. Şeyh Abidin’in şehid olan mübârek gözü mücevher bir kutu içinde Şam’da Melik Tâhir’in nurlu türbesinin hâzinesinde .saklıdır. Ben gördüm. İşte Akkâ kalesinin fethi bu şekilde olmuştur. Sonraları yine Frenklerin eline geçmişse de devamlı kalmamıştır. Eyyûbilerden Melik Kâmil Mısır hâkimi iken, kaleyi tamir edip asker yerleştir miştir. Çerkeş sülâlesinden Sultan Gavri elinde iken, tarihinde Selim Han’ın Mısır seferinde kale halkı itaat edip kaleyi teslim et mişlerdir. Halen Şam eyâletinde Safed sancağı hududunda üçyüz kese ile iltizam olunan ve bir mikdar asker ile idare olunan hâkim liktir. Beyine de yüz kese kalır. Safed bir merhâle, Kudüs ise üç menzildir. Her iki şehrin de iskelesidir. Şehir nâibi, şehir muhtesibi, gümrük emini ve Şam yeniçeri serdarı vardır. Sipâh kethüda yeri yoktur. Dizdarı, kale neferleri, nakîbü’leşrafı ve şeyhülislâmı vardır. Ayân ve eşrafından eser yoktur. Çünkü halkı hep gemici ve tüccardır. İskele başındaki han içinde yedi kralın balyozları oturur. Akkâ Kalesinin yapısı: Akdeniz kenarında, bir körfez nihâye tinde, düz ve kumsal bir yerde, dört köşe eski bir kaledir. Beş kat tır. Her duvarı yirmi arşın eninde olup, bir sıra horasan ve tuğla, bir sıra da dört köşe kesme taşla örülmüştür. Beş kat duvarının ara larında birer kat elli arşın eninde hendekleri vardır. Hepsi beş sıra
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ
85
hendek olun, içlerinden deniz geçer. Yedi kapısı vardır. Çevresi dokuzbin adandır. Kapı ve duvarları harab olmaya yüz tutmuştur. Büyük kale içinde incir ve dut ağaçları vardır. Sanat eserleri yok tur. Kalenin güney tarafında deniz kenarında, Süleyman Han’ın ve zirlerinden Koca Lala Mustafa Paşa dört köşeli kule gibi küçük bir kale yaptırmıştır. Etrafı sekizyiiz adımdır. Batı tarafına açılan bir kapısı vardır. Askerler ve dizdar burada otururlar. Limana bakan yedi parça balyemez topları ve diğer cephanelikler bulunur. îçinde erzak anbarları, su sarnıcı ve Süleyman Han’ın bir camii vardır. Dış varoşunda bin kadar çeşitli binalar vardır. Mimâri eserlerinin en güzeli, Sinan Paşa’nın iskele başındaki Balyoz Ham’dır. Kaleden daha sağlam bir yapıdır. Civarındaki Sinanpaşa Camii küçük ise de cemaat gayet çoktur. Dükkân azdır. Kıymetli eşyalar ancak Bal yoz Hanı’nda bulunur. Şehrin dışında güzel, küçük bir hamam var dır. Hamamın içi zift ile döşenmiş olduğundan güzel kokusu var dır. Günden güne bu hamamı kum doldurmaktadır. Zira Büyük İs kender bu şehirde otururken kum için tılsım yaptırmış idi. Şimdi o tılsım harab olduğundan şehri kum bürümektedir. Hamamın yanında denize bakan harab, büyük bir saray vardır. Burada bulunan eserler ancak Ayasluğ ve Aydıncık şehirlerinde bu lunabilir. İskender Sarayı adıyla tanınmıştır. Bu şehri gezerek iskele başındaki Sinanpaşa Camiinde Cuma namazına hazırlanırken, büyük bir gemi on iki parça yelkenini açıp, orsa bayraklarında haçlı işaretlerini taşıyarak gürühü ile Akkâ li manına girdi. AKKÂ LİMANI NDA BÜYÜK CEZAYİRLİ CENGİ Felemenk ve Ingilizlerin öncü kalyonlarının peşinden bir küçük kalyoncuk koşarak, o da orsa bayraklarını ve yeşil sancağını açmış geliyordu. Bütün kırmızı fesli Müslüman gazileri kalpo, kıç ve baş palavrası üzere göğüsleri bağırları açık olarak «Allah, Allah *؛diyerekten o dağ parçası gibi gemiye saldırdılar. Bir kat alabanda top attılar. O gemiden de top atıldı. Arkadan yaylım tüfek ateşini baş tan ve kıçtan sardırıp, o kafir gemisini semender gibi Nemrud ateşi içinde bıraktılar. Binlerce hile ve şeytanlık ederek Cezayirîi’den alarga oldu. Gemi içinden hazin hazin trampet ve borular çalındı. Şehir içinde bulunan balyozlar Murtaza Paşa’ya, kadıya ve Safed hâkimine bol miktarda mal vermeye başladılar. Murtaza Paşa: - - «Görelim iş neye varır?»
;؛،؛
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Diye göz yumdu. Hemen Cezayirli can ve gönülden düşman ge misine saldırmaya başladı. Düşman gemisi de tekrar yelkenlerini açıp, kale arkası burasıdır diye, can havliyle gemilerini karaya oturt tular. Bütün tayfalar karaya döküldüler ve kale altına geldiler. Ce zayirli bu defa derhal tararnula edip limana gelirken bir de baktık ki, iki parça dağ gibi kalyonlar yelkenlerini döküp, haçlı bayrakla rım açmış olarak limana giriyor. Ardı sıra yeşil bayraklı, al fesli Cezayirliler bu iki gemiyi kovalayarak limana girdi. Hemen daha önce gelen küçük Cezâyir gemisi o iki düşman kalyonunun önünü aldı. Bu sefer o iki düşman kalyonu yelkenlerini ıskanda vurup sa vaşa başladılar. Üç îslâm gemisi arasında kalan bu iki düşman gemisi birbirine sarılıp Akkâ önüne geldiler. Tam üçbuçuk saat şiddetli savaş yap tılar. Akkâ içinde bütün halk top güllesinden kaçarken, şehir için den yetmiş-seksen kişi şehid oldu. Çok kimse de yaralandı. O esna da minarede sala veren bir müezzin, minârenin top güllesi ile yıkılmasiyle yere düşerek şehid oldu. Sonunda bütün Cezâyirliler bir ağızdan «Allah, Allah!» diyerek hücuma geçtiler. Top, tüfek atışı ile kıçtan ve baştan düşman gemilerine saldırdılar. Bu durumda, dal kılıç çarmıhlara ve gemi direklerine çıkarak çarmıh, âblı, karlı, gün cük, ıstaca ve kurnal gibi yelken âletlerini balta ve kılıç ile kesip ezanlar okudular. Bir saat kadar da düşmanla anbar içinde cenk ettiler. Önce Felemenk gemisi ele geçirildi. Sonra İngiliz gemisi fetholundu. Bu iki gemiyi yedeğe alarak tep, tüfek sesleri ile bir «Allah, Allah» gülbankı çektiler ki, Akkâ’nın dağ ve taşı sarsıldı. Orada de mir atıp yattılar. Beri taraftan balyozlar, bütün iş erlerine mal yedirerek: — «Ne demek? Osmanlı limanında gümrüğe gelmiş, yanaşmış gemilerimizi herkesin gözü önünde alalar!» Diye, Paşaya şikâyette bulundular. Paşa tarafından sandallarla Cezâyirlive adam gönderildi. Onlar d a : — «Üç gün üç gecedir tâ Kıbrıs adasından beri bu savaş yapıl maktadır. Kovalıyarak bu isyancıları buraya düşürdük. Gaziler ka nunu üzere bunları ele geçirdik. Mekke’de, Medine’de de olsa hak kımızdır, alırız.» dediler. Paşaya da iki esir hediye gönderip, avlarını yedeklerine çe kerek Akdeniz’e açıldılar. Allah bilir, karada durduğumuz yerde yedi, sekiz saat öyle bir deniz savaşı seyrettik ki, uzun zamandır böyle bir şey görmemiştik. Sonra Paşa, bazı evleri ve toptan yıkıl-
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
87
mış olan minareyi tamir ettirdi. Amma karaya düşen kalyonu Frenkler öyle bir onardılar ki akıllara hayret verir. Kalyonun çıkarılması: önce şehirden yüzlerce fıçı topladılar. Her fıçıya birer ip bağladılar. İplerin diğer uçlarına da birer fıçı bağla dılar. Yüz fıçıyı kalyonun bir tarafına, yüz fıçıyı da diğer tarafına koydular. İplerin hepsi geminin altında kaldı. Bu sefer bütün fıçı ları deniz suyu ile doldurup denize batırdılar. Her fıçıya birer kişi ile tulumba koydular. Fıçıların suları tulumbalar ile boşaltıldıkça, boş fıçılar yukarı kalkmaya başladı. Kıç tarafta olan demiri tramula edip kolayca gemiyi kurtardılar. însan bu hünere hayran olur. SANAT SAHİBİNİN HÜNERLERİ Bu Akkâ sahrasında yetmiş-seksen bin askerle beklerken, adı geçen savaşçı Cezâyir kalyonlarından iki adamıyla bir pehlivan çık tı. Bütün orduya, paşaya ve diğer ileri gelenlere yeşil bayraklar ve hediyeler verip : —• «İbretle görülecek hünerlerim var. Bunlar hakikaten görüle cek şeylerdir.» Diye herkesi meydana çağırdı. Mağrib (Kuzeybatı Afrika) yö resinde meydana çıkmış bir adamı vardı. Sözün kısası, üç gün bu hünerler devam etti. însan şaşırıp kalır. Bu üç günde seyircilerden iki kese kadar para topladı. Birinci hüner: Yüzlerce kimseye kavun, karpuz, kabak, hıyar, . turp gibi sebze ve bitki tohumları verdi. Herkese elindeki tohumları yere sokup seyretmesini söyledi. Tohumları yere soktular. Pehlivan hemen o tohumların üzerine yeşil bir tulum içinden bir çeşit su serpti. O anda bütün tohumlar yeşerip kısa zamanda meyve verir hale geldiler. Herkes ektiği yerden beşer, onar kavun, karpuz, hıyar alıp birbirlerine dağıttılar ve yemeye başladılar. Bu durumda her kesin eli ağzında kaldı. Hepsi hayrette kaldılar. İkinci hüner: Paşa’nın askerlerinden birçok âlufte, âşufte. açık meşreb levend takımı bu pehlivanı, bir harar içine koyup hararın ağzını öyle bağladılar ki, Süleyman devleri bile bunu çözemezdi. Pehlivan ise harar içinden bir kere «Ya Allah!» deyince kendisini dışarıda buldu. Üçüncü hüner: Halk üzerine bir efzun okuyup üfledi. Herkes birbiri ile öpüşmeye başladılar.
88
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Dördüncü hüner: Bir efzun daha okudu ve herkes birbirini baş sız görüp korktular. Beşinci hüner: Bir efzır daha okudu. Halk birbirini biçimsiz durumda görüp, hay-huy ederek olmayacak şakalar etmeye başla dılar. Ayrıldıkları zaman bu hallerine gülerek şaşırıp kaldılar. Üç gün içinde bu şekilde daha birçok hünerler gösterdi. Sahra, insan denizi haline geldi. Üçüncü günkü hüneri: Önce iki hizmetçisine def çaldırıp ken disi de semâ etti. —• «Bugünkü gün size, erenler son hünerimi göstereyim». Deyip, cebinden bir küçük karpuz kadar kırmızı, yuvarlak bir top çıkardı. Ucunda bir kınnap bağlı idi. Meydana iri bir at kazığı çaktı. O topun ucundaki ipi kazığa bağladı. Topu eline alıp kazığa bağlı olan ipden çeke çeke on kulaç kadar ipi topun içinden çıkar dığında, bu defa «Yâ Allah!» deyip topu bütün gücüyle havaya attı. Top havada titreyip boşlukta kaldı. Toptan şöyle bir ses geliyordu: — «Bütün dost seyirciler birer akçe vermeyince inmem.» Herkes elinde avucunda olanı verdikten sonra, topun altına gi dip: — ٠«îşte akçe, in aşağı» Dedilerse de top yine yerinde kaldı. Sonra herkes birlikte ipi çeke çeke topu indirmeye başladılar. On yerde ip kangal kangal yı ğıldı. Üç fil yükü ip oldu: Bu ipler hep havadaki toptan çıkıyordu. Bu sefer kendisi gazaba gelip, hizmetçisine: — ٠«Var şu topu indir!» Dedi. Hemen esmer renkli bir hizmetçisi toptaki ipe yapışıp, canbazlık ederek, herkesin gözü önünde ipe tırmanıp yukarı çıktı ve topun üstünde durdu. Bunun üzerine kendisi hemen : — ٠«Bre topu indir, sen de in» Diye emretti. Amma ne adam indi, ne de top! Onun için de yüz kuruş kadar para toplayıp yine: — ٠«în aşağı!» Dedi. Yine inen yok. Bu sefer de öbür çocuğa: — ٠«Var şunları aşağı indir» Diye tembih etti. Çocuk hemen kazıktaki ipe yapıştı. Gemici gi bi havaya çıkarak öbür çocuğun yanma vardı. O da orada kaldı. Bu durumu seyredenler şaşırıp kaldılar. Hemen pehlivan : — ٠«Bre inin oğlancıklar»
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESt
Bulgaristanda Türkçe yer adları şehir sıralaması yapılarak düzenlenmiştir. Listede Bulgarca adını arıyorsanız isimlerin son tarafında yazmaktadır.
Burgaz Abdal Köy (Abdi Oğlu Köy) Cubra
Burgaz Abdülrezzak Lyaskovo
Burgaz Aciz Dar Pripek
Burgaz Açlar Ekzarh Antimovo
Burgaz Ah Yolu Anhialo(Pomorie)
Burgaz Ahlatı Pricad
Burgaz Ahlı (Ahılı) Stratsin
Burgaz Ahrenli Tvırditsa
Burgaz Ahta Pol Agato Polis
Burgaz Ak Ezli(Yak Ezli) Debelt
Burgaz Ala Dağlı Venets
Burgaz Alan Kayrak Yasna Polyana
Burgaz Alçak Dere Panitsovo
Burgaz Alma Dere Yabılçevo
Burgaz Arnavut Köy Draganovo
Burgaz Atanas Köy Atanasova
Burgaz Aydos Aytos
Burgaz Ayvacık Dere Köy Dülevo
Burgaz Ayvacık Zvezda
Burgaz Azaplı Karanovo
Burgaz Azmak Ludza
Burgaz Bağ Tarla Lozovo
Burgaz Bağlar (Ballar) Lozenets
Burgaz Balcı Köy Medova
Burgaz Baraklı Orizare
Burgaz Barık Zavet
Burgaz Batacık Bata Ah Yolu
Burgaz Baya Köy Dolno Ezerovo
Burgaz Bayır Yeni Mhalle Ritlina
Burgaz Bayram Alan Dobra Polyana
Burgaz Bayram Dere Prilep
Burgaz Bey Mahalle Gospodarevo Karapınar
Burgaz Bilek Ahmet Mahalle (Bilek Mahalle) Kitka
Burgaz Boğaz Dere Starplanina
Burgaz Bokluca Radoynovo
Burgaz Boyacılar Zvinitsa
Burgaz Boyalar Vişna
Burgaz Burgas
Burgaz Buruncuk Prosenik
Burgaz Bükünceli (Bükürceli) Tserkovski
Burgaz Büyük Hediyatlar Pod-Gorets
Burgaz Büyük Pınar Bistrets Karapınar(Gruovo)
Burgaz Büyüklü (Bıyıklı) Vinarsko
Burgaz Can Kardaş Bratovo
Burgaz Celep Köprü Mostino
Burgaz Cemeren Gabır
Burgaz Civirli Dragovo
Burgaz Cumalı Haci Morinovo Karin Abat
Burgaz Cumalı Jitosuyat
Burgaz Cumaya Köy Sborsko
Burgaz Çanakçı Staro Paniçerovo
Burgaz Çavdarlık Rıjitsa
Burgaz Çelebi Köy Sini Rid
Burgaz Çepelce Planintsa
Burgaz Çerkeşli Slavyantsi
Burgaz Çımalı Mığlen
Burgaz Çiftlik Mahalle Bilka
Burgaz Çobanlar
Burgaz Dağ Yeni Lübnen Pop Köy(Popovo)
Burgaz Davutlu Kableşkovo Ah Yolu
Burgaz Demirdeş Jelyazovo
Burgaz Denizler Morsko
Burgaz Derbent-Dere Prohod
Burgaz Dere-Köy Reçitsa
Burgaz Dikence-Tikence Graniçar
Burgaz Dikenlik (Tekenlik) Trınak
Burgaz Doğanca Sokolovo
Burgaz Doğan-Kaya Sokolets
Burgaz Dokuz-Ek Devetintsi
Burgaz Domuz-Orman Mirolübovo
Burgaz Dülgerli Dülgeri
Burgaz Elma-Dere Yabılkovo
Burgaz Emine Emona
Burgaz Emir-Köy Emirsko
Burgaz Eresiller Snegovo
Burgaz Eres-Ova Vresovo
Burgaz Erikli İrali
Burgaz Erkeç Koziçino
Burgaz Eski-Paslı Lıka
Burgaz Evrenli Jeleznik
Burgaz Fakı Fakiya
Burgaz Fındıklı Lyaskovo
Burgaz Gerdeli Nevestino
Burgaz Gerdeme- Dere Reçitsa
Burgaz Gerdeme Yasenovo
Burgaz Gerge-Pınar Rosenovo
Burgaz Göcenler Zaycer
Burgaz Gökçe-Evren Podvis
Burgaz Göktepe Zvezdets
Burgaz Göz-Eken Kozyak-Grad
Burgaz Gücenler Zaycar
Burgaz Gürgen-Köy Gaberovo
Burgaz Hacı Balabanlı Dragantsi
Burgaz Hacı-Mahalle Struya
Burgaz Halvacı-Köy Rudina
Burgaz Halvacılar Rudina
Burgaz Harami-Dere Razboyna
Burgaz Has-Beyli Dobrinovo
Burgaz Hocalar(Hocamar) Meden-Rudnik
Burgaz İçmen-Zeamet Zaimçevo
Burgaz İçme-Vakıf Çeraşa
Burgaz İnce-Köy Gorovo
Burgaz İnce-Köy Tınkovo
Burgaz İsitli Devetak Karin-Abat(Karnobat)
Burgaz İsmail-Fakı San-Stefano
Burgaz İzor-Mahmut
Burgaz Kaba-Sakal Ravnets
Burgaz Kadı-Köy Mıdrino
Burgaz Kadı-Köy Sıdievo
Burgaz Kadir Fakılı Vezenkovo
Burgaz Kalgamaç Dobrovan
Burgaz Kamçı-Mahalle Kamçiya(Kamçi-Mahla) Karinabat
Burgaz Kapıcı Kapuci
Burgaz Kapıcı-Köy Vratitsa
Burgaz Kara- Pınar Grudovo
Burgaz Kara-Ağaç Brestovets
Burgaz Kara-Bayır Meden-Rudnik
Burgaz Kara-Gözler Marinka
Burgaz Kara-Kaya Kozare
Burgaz Kara-Kütük Pınçevo
Burgaz Karalılar (Kara Aliler) Listets
Burgaz Karamanca Koznitsa
Burgaz Karamlık Mladejko
Burgaz Kara-Pınar Karabunarska Grudovska
Burgaz Kara-Sarlı Çerno -Grad
Burgaz Kara-Tepe Çerna-Mogila
Burgaz Kara-Tepe Çerni-Vrıh
Burgaz Kara-Veliler Kara-Velovo
Burgaz Karin-Abat İlçesi Karnobatska Okoliya
Burgaz Kavaklar Kavatsite Size-Bolu(Sozopol)
Burgaz Kavak-Mahalle Topolitsa
Burgaz Kaya-Baş Skala
Burgaz Kayalı Kameno
Burgaz Kaynarca İzvor
Burgaz Kayrak-Köy Kruşevets
Burgaz Kayrak-Köy Plazovets
Burgaz Kayrak-Mahalle Dubromir
Burgaz Kazaklık-Yeni-Mahalle Vedrovo
Burgaz Keleş-Köy Troyanovo
Burgaz Kırcılar Polyak
Burgaz Kır-Çeşme Polski-İzvor
Burgaz Kır-Harman Harman
Burgaz Kırk-Çalı Draçevo Karapınar
Burgaz Kısıklar-Emir-Mahalle Emirovo
Burgaz Kısıklar-Hacı-Mahalle Struya
Burgaz Kışla-Köy Zimen
Burgaz Kızılcık Dryankovets
Burgaz Kız-Kilsie Momino-Tsırkva
Burgaz Kızlccık Rapitsa
Burgaz Kiremitlik Lülyakovo Aydos
Burgaz Koca-Bük Golyamo-Bukovo
Burgaz Koca-Kayın Golemo-Buk
Burgaz Kokar-İçme Çereşe
Burgaz Konak Byala-Voda
Burgaz Koparan Poroy
Burgaz Kos-Köy Kosovets
Burgaz Köpekli Peştersko
Burgaz Köprü Primorsko
Burgaz Köy-Çalı (Kücalı) Malka Polyana
Burgaz Kulazlı Krumovo-Gradişte
Burgaz Kurt-Koca Vılçin
Burgaz Kuru-Dere Rakovskovo
Burgaz Kuru-Dere Suho-Dol Karapınar
Burgaz Küçük-Alan Malka-Polyana
Burgaz Küçük-Hediyatlar Pripek
Burgaz Macarlar Zetiovo
Burgaz Marafta Morava
Burgaz Mehmet-Köy Rosen
Burgaz Mura-Dere Zmeevo
Burgaz Nadır-Köy Nadır
Burgaz Nadırlar (Nadarlar) Rojden
Burgaz Omur-Köy Strelets
Burgaz Orlan-Köy Orhanovo
Burgaz Orman Goritsa Ah Yolu
Burgaz Orta- Mahalle Sredna-Mahala
Burgaz Osman-Köy Dıbnik
Burgaz Paşa-Köy Paşino
Burgaz Poturnak Velika
Burgaz Recep-Mahalle Granitets
Burgaz Resiller Snyagovo
Burgaz Rupça (Urupça)
Burgaz Salihler Smoçevo
Burgaz Sancaktar Grozden
Burgaz Sapaca Sneja
Burgaz Sarı-Hanlar Jılti-Hani
Burgaz Sarı-Kaya Skalak
Burgaz Sarı-Musa Veselie
Burgaz Sarmaşık Brışlyan
Burgaz Sazlı-Köy Trıstikovo
Burgaz Sefer-Köy Raklinovo
Burgaz Sıra-Kaya Skalak
Burgaz Size-Bolu Sozopol
Burgaz Sungurlar(Sungular) Karin-Abat(Karnobat)
Burgaz Suvatlar Suvatite
Burgaz Şaban-Kırı Zagoritsi
Burgaz Şeyhler (Şıhlar) Raklitsa
Burgaz Tağar-Köy Tagarevo
Burgaz Taraş-Köy Kruşevo
Burgaz Tas-Tepe Çukarka
Burgaz Taş-Arı Pçelin
Burgaz Taşlık Kamensko
Burgaz Taşlı-Köy (Taşlık) Kamenyak
Burgaz Tatar-Köy Gılıbets
Burgaz Tellal-Köy Klikaç
Burgaz Tercüman İzvorişte
Burgaz Terzili Terziysko
Burgaz Tırnovacık Malko-Tırnova
Burgaz Topçu-Köy Topçiysko
Burgaz Toy-Köy Dropla
Burgaz Türk-Ala-Gün Varovnik
Burgaz Türk-Bey-Köy İskra
Burgaz Ulanlı(Oğlanlı) Ruen
Burgaz Urum-Köy İnce-Voyvoda
Burgaz Urum-Yeni-Köy Bılgarovo
Burgaz Vaya-Köy Dolno-Ezerovo
Burgaz Veli-Baş Veliko
Burgaz Vetren Jitarovo
Burgaz Yanık-Balabanlı Asparuhovo
Burgaz Yengeç-Dere Rakov-Dol
Burgaz Yeni-Köy Çernitsa
Burgaz Yeni-Köy Priseltsi
Burgaz Yeni-Köy Rezovo
Burgaz Yeni-Mahalle Lozitsa
Burgaz Yukarı-Almalı Gorno-Yabılkovo
Burgaz Yumrukkaya Sinio Kamene ????? ??????
Burgaz Yusuf-Çobanlar Mrejiçko
Burgaz Yusuflu Beronovo
Eski Cuma Abdallar Lovets
Eski Cuma Ağmaç Köy (Omaç Köy) Omarçe(Ralitsa)
Eski Cuma Ahmet Oğlu Dolneni
Eski Cuma Ak Mehmetler Podgoritsa
Eski Cuma Alfatlık Osman Pazar
Eski Cuma Ali Bey Eniovets
Eski Cuma Alvan Köy Stara Reçka
Eski Cuma Alvanlar-Albanlar Oraç
Eski Cuma Araplar Aprilovo
Eski Cuma Aşağı Hüseyinler Dolna Hubavka
Eski Cuma Aşağı Kab Dağ Dolna Kabda
Eski Cuma Aşağı Keçiller Has Keçiller Efras Keçiler Dolno Kozarevo
Eski Cuma Aşağı Kestane Dolno Novkovo
Eski Cuma Aşık Ova Pevets
Eski Cuma Aşıklar Lübliçevo
Eski Cuma Atlar Sıedinenie
Eski Cuma Avdalar Lovets
Eski Cuma Avlan Köy Stara Reçka
Eski Cuma Ayazlar Svetlen
Eski Cuma Aydın Köy Meçovo
Eski Cuma Ayladın(Alaeddin) Bistra
Eski Cuma Bahadırlar Padrino
Eski Cuma Bahçalar Gradinka
Eski Cuma Bahşişler-Bahşışlar Drinovo Pop Köy(Popovo)
Eski Cuma Balabanlar Razdeltsi
Eski Cuma Balcı Omur Medovina
Eski Cuma Ballıcalık Milino(Keremedin) Osman Pazar
Eski Cuma Baş Hasırcık Presentsi
Eski Cuma Başlar Pırvan
Eski Cuma Bayramlı Köy Velik Dençe
Eski Cuma Benli Köy Kruşolak
Eski Cuma Bezirgân-Köy Tıpçileştovo
Eski Cuma Boğaz Kesen Presyan
Eski Cuma Boğaz-Kesen Presyak ???? ??????
Eski Cuma Bolluksu Draganovetsi
Eski Cuma Bostan Osmanpazarı
Eski Cuma Buhlar Buhovtsi
Eski Cuma Bukak
Eski Cuma Büyük Yeni Köy Golemo Novo Pop Köy
Eski Cuma Cevizli Kalfa Miladinovtsi
Eski Cuma Çalgıcı Köy(Çalıcı Köy) Svirçevo Osman Pazarı
Eski Cuma Çamurlu Köy Kalnişte
Eski Cuma Çanakçılar Paniçino
Eski Cuma Çekendin(Çikendin Lilyak
Eski Cuma Çeli Köy Yarebiçno
Eski Cuma Çıkrıkçılar Malko-Çerkovna
Eski Cuma Çıkrıkçılar Petrino
Eski Cuma Dağ Köy Gorsko-Selo
Eski Cuma Dalgaç Dılgaç
Eski Cuma Dar Köy Nadarovo
Eski Cuma Dar Yeni Lübnen
Eski Cuma Davutlar Davitovo
Eski Cuma Demirciler Jelazaritsi Osmanpazarı(Omurtag)
Eski Cuma Demirciler Kovaçevets
Eski Cuma Demirciler Moravitsa
Eski Cuma Derbent Prolaz
Eski Cuma Dere Dolets
Eski Cuma Dere-Köy Golyamo-Dolyane
Eski Cuma Dere-Köy Malko-Dolyane
Eski Cuma Dırabollar Ravna-Selo
Eski Cuma Dobrucalar Dobrotitsa
Eski Cuma Doğanlar Yastrebinp
Eski Cuma Dura-Bolu Ravno-Selo
Eski Cuma Duraklar Stanets
Eski Cuma Duran-Köy Stoynovo
Eski Cuma Duranlar Çekantsi
Eski Cuma Dülger-Mahalle Zidari
Eski Cuma Ellezler İliyno
Eski Cuma Elvasan-Karalar Panayot-Hitovo
Eski Cuma Ereviş Osman Pazarı (Omurtag)
Eski Cuma Fübeller Elenovo
Eski Cuma Gag-Ova Gagovo
Eski Cuma Geren Bıbel
Eski Cuma Gündüzler Çerna-Voda
Eski Cuma Güne-Köy Koprets
Eski Cuma Güvenli Gılıbinka
Eski Cuma Hacı Ahmetler Pçelartsi
Eski Cuma Hacı-Köy Bukak
Eski Cuma Hacı-Yürük Opaka
Eski Cuma Halil-Hoca-Mahalle Dragovtsi
Eski Cuma Halvacılar Halvaciysko Osman Pazar
Eski Cuma Halvacı-Yeni-Köy Tsaasen
Eski Cuma Hamza-Köy Bankovets
Eski Cuma Hasan-Fakı Palaititsa
Eski Cuma Hasan-Köy Tsar-Asen
Eski Cuma Hasanlar Kiselets
Eski Cuma Hasçı-Köy Makrio-Pol
Eski Cuma Hası-Köy Svoboditsa
Eski Cuma Has-Keçiciler Dolno-Kozarevo
Eski Cuma Has-Kestane Gorno-Novkovo
Eski Cuma Haydar Kardam Pop Köy(Popovo)
Eski Cuma Hoca-Köy Kitino
Eski Cuma Hoca-Mahalle Pirinets
Eski Cuma Hotul Osman Pazar
Eski Cuma Hüseyinler Dolnaglavanak
Eski Cuma Işıklar Lübiçevo
Eski Cuma İki-Evler Dve-Kışti
Eski Cuma İsaklar Slınçovets
Eski Cuma Kademler Bılgaranovo
Eski Cuma Kalaycılar Prisoyna
Eski Cuma Kambur Kamburovo
Eski Cuma Kanlı-Köy Kınino
Eski Cuma Kara-Ağaç Slavynaovo
Eski Cuma Kara-Ağaç Snyagovo
Eski Cuma Kara-Atlar Vrani-Kon
Eski Cuma Kara-Baş-Köy Çerno-Kaptsi
Eski Cuma Kara-Çufallar Kozma
Eski Cuma Karadır Moraven
Eski Cuma Kara-Dilli Moravka
Eski Cuma Kara-Hasan Zaraevo
Eski Cuma Kara-Kaşlı Probuda
Eski Cuma Karalar Taymişte
Eski Cuma Karalar(kara-Aliler) Çerna
Eski Cuma Kara-Seller Poroyno
Eski Cuma Karlı-Köy Kralevo
Eski Cuma Karşı-Mahalle Nasreştna
Eski Cuma Kasırgalar Treskavets
Eski Cuma Kavacık Vidanovo
Eski Cuma Kaya-Başı Elşa
Eski Cuma Kaya-Pınar Skalni-Kladenets
Eski Cuma Kaykılar Bryak
Eski Cuma Kaynarca İzvor
Eski Cuma Keçiler Kolitsa
Eski Cuma Keçiler-Mahalle (Yavuzlar) Kozarevets
Eski Cuma Kedi-Ören Rosina
Eski Cuma Kelebek-Mahlle Kruşolak Osmanpazarı (Omurtag)
Eski Cuma Kemaller (Kemanlar) Stroynovtsi
Eski Cuma Keremedin MilinoOsman Pazarı
Eski Cuma Kestane Kestenyavo
Eski Cuma Keşkekçiler İzvorovo
Eski Cuma Kıdır-Köy Kitançevo
Eski Cuma Kına-Köy Kınino
Eski Cuma Kırallı-Köy(Rarlı Köy Kralevo
Eski Cuma Kırtıllı –Cami-Mahalle Bojurka
Eski Cuma Kırtıllı –Kayalar Payduşko
Eski Cuma Kızana-Tekke Momino
Eski Cuma Kızılcıklı-Belde Osman Pazar
Eski Cuma Kızıllar Gloginka Pop Köy(Popovo)
Eski Cuma Kızlar-Köy(Kazlar-Köy) Devino
Eski Cuma Kirecler-Kirejler Krasnoseltsi
Eski Cuma Kirepçe Krepça
Eski Cuma Koca-Doğan Golyama-Sokolovo
Eski Cuma Koçaşlı Makovo
Eski Cuma Kokarca Yazovets
Eski Cuma Konak Popköy(Popovo)
Eski Cuma Kovancılar Pçelno
Eski Cuma Köçekler Payduşko
Eski Cuma Köse-Köy Krışno
Eski Cuma Köseler Kösevtsi
Eski Cuma Köycük Debrene
Eski Cuma Kubadın (Kopadın) Loznitsa
Eski Cuma Kulazlar Kray-Pole
Eski Cuma Kulfalar Konop
Eski Cuma Kurt-Alan İvança
Eski Cuma Kuru-Veli-Köy Velevo
Eski Cuma Kuşluk-Köy Ptiçevo
Eski Cuma Kuyucuk Marçino
Eski Cuma Küçük-Sırt Osman Pazar
Eski Cuma Küllüce Pepelka
Eski Cuma Makaklar Makak
Eski Cuma Mehmetler Zvezda
Eski Cuma Mestanlar Prisoyna
Eski Cuma Muratlar Buynovo
Eski Cuma Musalar Visoçka
Eski Cuma Mutaflar Plıstina
Eski Cuma Nadır Nadarevo
Eski Cuma Nasçı-Köy Makriopolsko
Eski Cuma Okçular Zdravets
Eski Cuma Omarça Ralitsa
Eski Cuma Omur-Bey Zahari-Stoyanovo
Eski Cuma Orlanlar Oraç
Eski Cuma Ormancık Goritsa
Eski Cuma Orta- Mahalle Elda
Eski Cuma Orta-Köy Sredişte
Eski Cuma Orta-Mahalle Bratovo
Eski Cuma Orta-Pınar Yolu
Eski Cuma Osman Pazarı Omurtag
Eski Cuma Osmanlar Visino
Eski Cuma Osmanlar Visok
Eski Cuma Örçenler Bojurga
Eski Cuma Örencik Golâma-Gradişte
Eski Cuma Öte-Mahalle Östreştina
Eski Cuma Padırlar Padarino
Eski Cuma Papazlar Malo-Gradets
Eski Cuma Pazarcık Tırgovişte
Eski Cuma Piller Starçişte
Eski Cuma Pireler Starçişte
Eski Cuma Pop-Köy Popovo
Eski Cuma Posunlar Krasino
Eski Cuma Püller Starçişte
Eski Cuma Sadıklar Verentsi
Eski Cuma Saltıklar Presiyan
Eski Cuma Sarı-Duran Tvırdintsi
Eski Cuma Sarınasıf Zavetno
Eski Cuma Sarsıplı Tserovişte
Eski Cuma Sefer-Mahalle Bozartsi
Eski Cuma Selim-Köy Mirovets
Eski Cuma Semerciler Semertsi
Eski Cuma Sepetçi Novo-Malko-Koşniçari
Eski Cuma Seyit Seyaçi
Eski Cuma Sığırcık Rıtlina
Eski Cuma Sıratça Straja
Eski Cuma Sofular Bogomiltsi
Eski Cuma Sofular Kovil
Eski Cuma Sofular Sobina
Eski Cuma Sofu-Yurdu (Sofular) Bogomolsko
Eski Cuma Sultan Nevski
Eski Cuma Şahveler Tsarevtsi
Eski Cuma Şişko Şişkovitsa
Eski Cuma Tekkeciler Dıbravitsa
Eski Cuma Tekkeler Obitel
Eski Cuma Tekkeler-Cami Malko-Tsırkvişte
Eski Cuma Tekkeler-Kebir Obitel Osman Pazar
Eski Cuma Tekkeler-Sagir Golyama-Sırkvişte
Eski Cuma Tellal-Köy (Delâv-Köy) Glaştay
Eski Cuma Toz-Patlar Rositsa
Eski Cuma Turhanlar Tsvetnitsa
Eski Cuma Turna-Ovası Turnoso
Eski Cuma Türbe(Tülbe) Kapişte
Eski Cuma Türbeler Goritsa
Eski Cuma Uzunca-Alan Prostorno
Eski Cuma Veletler Verentsi
Eski Cuma Veli-Bey-Köy Veliçka
Eski Cuma Veli-Köy Velikovtsi
Eski Cuma Yağcılar Veselets
Eski Cuma Yalımlar Ostrets
Eski Cuma Yamna Preselets
Eski Cuma Yardım Pomoştitsa
Eski Cuma Yavaş-Köy Vasil-Levski
Eski Cuma Yaylacık Gorska-Polyana
Eski Cuma Yayla-Köy Polyana
Eski Cuma Yeni-Köy Aleksandrovo
Eski Cuma Yeşil-Ova Zelana-Morava
Eski cuma Yılancılar Zmeyno Osman Pazarı
Eski Cuma Yukarı Keçiller Gorno-Kozarevo
Eski Cuma Yukarı-Hüseyinler Gorno-Hubavka
Eski Cuma Yukarı-Kap-Dağ Gorno-Kabdal
Eski Cuma Yukarı-Toz-Patlar Gorno-Rozitsa
Eski Cuma Yürükler Ruets
Eski Cuma Zağarlı-Köy Stedinenie
Eski Zağra Ada Tepe Ostra Moliga
Eski Zağra Ahırlar Zagorite
Eski Zağra Ahlat Köy Kruşevo Çırpan
Eski Zağra Ak Baş Gavarevo
Eski Zağra Ala Beş Gorno Belovğ
Eski Zağra Ala Gün Pıstrovo
Eski Zağra Alacalı Bistren
Eski Zağra Altın Çayır Zlatna Livada
Eski Zağra Arabacı Kolarovo
Eski Zağra Arabacı Ova Kolarovo
Eski Zağra Arap Mahalle Çernevo
Eski Zağra Ardaşlı Mıglişta
Eski Zağra Arnavut İto
Eski Zağra Aşağı İsiva Dolno İzvorovo
Eski Zağra Aşağı Sahrane Dolna Sahrane (Kızanlık)
Eski Zağra Aşık Sinekli Sveti Kirilovo (Kirilovo)
Eski Zağra Aşıklı Gorno Graişte (Kınçevo) Kızanlık
Eski Zağra Avcı Doğancı Lovets
Eski Zağra Aydınlı Zora
Eski Zağra Baba Mahalle Baştino
Eski Zağra Bahaslı Dunavitsi
Eski Zağra Balabanlı Edrovo
Eski Zağra Balcılar Medovo
Eski Zağra Balıklı Ruda
Eski Zağra Baraklı Pryaporets
Eski Zağra Bata Kanlı Konstantinovets
Eski Zağra Bayasıllı Dunavtsi
Eski Zağra Bey Pınar Sredişte
Eski Zağra Biçerli Golyamo-Dryanovo
Eski Zağra Boz Doğancı Grudevo
Eski Zağra Bölücek Razdelna
Eski Zağra Burunsuz Malko-Borisovo
Eski Zağra Büyük Dere Boruştitşa
Eski Zağra Büyük Oba Golemo Selo Kızanlık
Eski Zağra Cadı Göl Lübenovo
Eski Zağra Cambazlar Kaloyanets
Eski Zağra Curanlı Kalitinovo
Eski Zağra Çanakçı Dolna Paniçarevo
Eski Zağra Çanakçı Yagoda
Eski Zağra Çanakçık Manuşevtsi
Eski Zağra Çanlı Malko Tırnova
Eski Zağra Çatal Tepe Elhovo
Eski Zağra Çavla Köy Stamovo
Eski Zağra Çeltikçi Orizovo
Eski Zağra Çergenli ,Çerkenli Çerganovo
Eski Zağra Çıkarcı Tsarsko-Selo Çırpan
Eski Zağra Çıracı Borovo
Eski Zağra Çırpan Çırpan
Eski Zağra Çıtalı Ploska Mogila
Eski Zağra Çiftlik Dırjaven
Eski Zağra Çolak-Ova Yavorovo
Eski Zağra Değirmen Viran Podrumçe
Eski Zağra Deli Binleri Yazdaç
Eski Zağra Derbent Zmeyovo
Eski Zağra Devren Zmeyovo
Eski Zağra Doğancıklı Benkovski
Eski Zağra Doğancıl Osen
Eski Zağra Doymuşlar Osetenovo
Eski Zağra Enişte Zetovo
Eski Zağra Eski-Zağra Stara-Zagora
Eski Zağra Eşekçi Nikolaevo
Eski Zağra Evciler Sredno-Graişte
Eski Zağra Fındıklı Lyaskovo
Eski Zağra Gök Pala Mihailovo
Eski Zağra Görücü Preslaven
Eski Zağra Gül-Pınar Rozov-Kladenets
Eski Zağra Hacı –Ayvalı Daskal –Atanasovo
Eski Zağra Hacı-Stamo-Çiftliği
Eski Zağra Hamursuz Rıjena
Eski Zağra Hamzalar Borilovo
Eski Zağra Harman-Köy Buzov-Grad
Eski Zağra Hasat Krın
Eski Zağra Has-Köy Krın
Eski Zağra Hıdrezli Tırniçene
Eski Zağra Himitli Yasenovo
Eski Zağra Horozlar Rozovo
Eski Zağra Işıklı Kınçevo
Eski Zağra İkizler Volovarovo
Eski Zağra İnekçi Kravino
Eski Zağra İskenderli Petrovo
Eski Zağra Kalfa Siedinenie
Eski Zağra Kalfa-Köy Pomoştnik
Eski Zağra Kara- Pınar Gılıbovo
Eski Zağra Kara- Pınar Sladık-Kladenets
Eski Zağra Kara-Ali Troyanovo
Eski Zağra Kara-Burun Zname-Nosets
Eski Zağra Karacalar Poroyno
Eski Zağra Karacalı Sırnevo
Eski Zağra Karaca-Ören Sırnevets
Eski Zağra Kara-Evren Bliznak
Eski Zağra Kara-Gitli Viden
Eski Zağra Karamanlı Velikovo
Eski Zağra Kara-Orman Çerna-Gora
Eski Zağra Karapça Stoyan-Zaimovo
Eski Zağra Kara-Pelit Mednikarovo
Eski Zağra Kara-Terziler Zapadno-Şivaçevo M Al Malko Şivaçevo Çırpan
Eski Zağra Karpuzca Dinya
Eski Zağra Kavak-Mahalle Topolyane
Eski Zağra Kazan Kazanka
Eski Zağra Keçi-Deresi Enina(Yanina)
Eski Zağra Kışla Zimntisa
Eski Zağra Kıymatlı Tsenevo
Eski Zağra Kızanlık Kazanlık
Eski Zağra Kızıl-Ağaç-Dere Sredno-Gorovo
Eski Zağra Kızlar(Kızıl-Dere-Köy ) Sredno –Gorovo
Eski Zağra Kolcular İskritsa
Eski Zağra Kovanlık(Erikli Dere) Slivito
Eski Zağra Kozluca Oryahovo
Eski Zağra Kozluca Şanovo
Eski Zağra Köseli Golo-Bradovo
Eski Zağra Kum-Doğancı Gılıbovo
Eski Zağra Kurt-Pınar Vinarovo
Eski Zağra Kutluca Dıbrova
Eski Zağra Küçükler Byalo-Pole
Eski Zağra Küçükler Klimentinovo
Eski Zağra Küçük-Oba Manolovo
Eski Zağra Lahanlı Vetren
Eski Zağra Lefeci Aprilovo
Eski Zağra Mahmutlar Slavyanin
Eski Zağra Mecit-Sünetler (Sünnetler) Kanliy
Eski Zağra Meçikler Belomortsi
Eski zağra Meriçler Çırpan
Eski zağra Meşe-Mahalle Dıbravitsa
Eski Zağra Misilim Pravoslav
Eski Zağra Muratlı Kolyo-Gançevo
Eski Zağra Mursal Spasovo
Eski Zağra Musa-Çelebi Musaçevo
Eski Zağra Mülüz(Mülüzler) Mıglij
Eski Zağra Müslim Pravoslav (Pravoslaven)
Eski Zağra Müslimler Hristiyanovo
Eski Zağra Nal-Döken Kovaç
Eski Zağra Okçular Aleksandrovo
Eski Zağra Orta Dvorişte
Eski Zağra Örenli Asen
Eski Zağra Paşa-Mahalle Voyvoda
Eski Zağra Pişman Razkayane
Eski zağra Radne-Mahalle Radnevo(Radne-Mahle)
Eski Zağra Sadıklı Veren
Eski zağra Sakarlı Markovo
Eski Zağra Saltıklar Koprinka
Eski zağra Sarı-İsmail Samuilovo
Eski Zağra Sarı-Papazlar Jılto-Kamık
Eski Zağra Seymen Mirovo
Eski Zağra Seymen Strajar
Eski Zağra Simitler Gorno-Çerkovişte
Eski Zağra Simitler Morozovo
Eski Zağra Sofular Mıdrets
Eski Zağra Sofular Skobelovo
Eski Zağra Söğütlü Vodnyanka
Eski Zağra Sungurlar (Songurlar) Sulitsa
Eski Zağra Sülmeşli Plodovitovo
Eski Zağra Sülmeşli Sredets
Eski Zağra Sünnetler Mozorovo
Eski Zağra Şah-Pazlı Yastrebovo
Eski Zağra Şamlı Gorno-Botevo
Eski Zağra Şekerli Hacı-Dimitriovo
Eski Zağra Şeker-Pınar Sladık-Kladenets
Eski Zağra Şeremet Stoletovo
Eski Zağra Şeremetler Berkovski
Eski Zağra Talaşmanlı Strelets
Eski Zağra Tekke Bogomilovo
Eski Zağra Tekke Manastırtsi
Eski Zağra Toprak-Hisar Zemlen
Eski Zağra Toyanlı Jergovets
Eski Zağra Türkmen-Mahalle Bılgarene
Eski Zağra Türkmeşli Rupkite
Eski Zağra Uflandır Tulovo
Eski Zağra Umucullu Şeynovo
Eski Zağra Uzun-Hasan Trakiya
Eski Zağra Yağ-Kanlı Dıblovo
Eski Zağra Yanaklar Novo-Selo
Eski zağra Yemişler Ovoştnik
Eski Zağra Yeni-Köy Nikolaevo
Eski Zağra Yeni-Mahalle Lüpka
Eski Zağra Yeni-Mahalle Nova-Mahalla
Eski Zağra Yeni-Şar-Köy Gorno-Novo Selo
Eski Zağra Yukarı Çanakçı Gorno Paniçerovo
Eski Zağra Yukarı-İsiva Gorno-İzvorovo
Eski Zağra Yukarı-Sahrane Gorno-Sahrane
Filibe Abraşlar Bryazovo
Filibe Acar Svejen
Filibe Ada Koyun Tepe
Filibe Ahlan-Ova Brani-Pole
Filibe Ahsen Kale Asenova Krepost Stanimaka(Asenov Grad)
Filibe Akça Kilise Sopot
Filibe Ambarlı -Hambarlı Jitnitsa
Filibe Arap Ova Çerniçani Karlı Ova
Filibe Arap Ova Suşutsa
Filibe Arap Ova Zlato Vrıh İstanimaka(Asenov Grad)
Filibe Armutlu Kruşevo yada Malo Kruşevo
Filibe Arnavut Köy Elşitsa (Otluk Köy)(Pamagürişte)
Filibe Aşağı Voden Dolni-Voden
Filibe Aşıklar Pevtsite
Filibe Aydın Köy Aydinovo
Filibe Ayran Mitenitsa
Filibe Ayran Orizari
Filibe Ayvacık Koyuntepe
Filibe Badarlı Vinitsa
Filibe Baltacılar Sekirovo
Filibe Bey Köy Bolyarino
filibe Bey Ova Karlovo Karlı Ova
Filibe Bezirgan (Bazirgan) Miletiç
Filibe Boğaz Prolom
Filibe Büyük Koru Köy Golyama Konare
Filibe Çakarcı Gradina
Filibe Çakırlar Yasno Pole
Filibe Çardak Bılgarski Çardak
Filibe Çepelli Çepelare
Filibe Çerçelen Dıbovan
Filibe Çeşnegir Sadovo Istanimaka(Asenov-Grad)
Filibe Çeşnegir Yeni Mahalle Çeşnegirovo
Filibe Çırpılı Klimentinovo
filibe Çit-Ak Bela-Reka Hacı İlyas(Pırvo May)
Filibe Çoba
filibe Çukurlu Pesnopoy Karlıova
Filibe Çulluk Graf-İgnatievo
Filibe Değirmen Dere Pırvenets
Filibe Demirci Köy Jelyazno
Filibe Demirci Köy Lilkovo
Filibe Demirciler Novo-Jelezari
Filibe Demirciler Staro-Jelezari
Filibe Demir-Dişli Nayden-Gerovo
Filibe Demir-hisar
Filibe Derbent (Yeni Mahalle) Debır
Filibe Dere-Köy Poroyna
Filibe Dereli Bogdan
Filibe Dink-Mahalle Dink
Filibe Dipsiz-Göl Ezerovo Borisov-Grad
Filibe Doğanca (Doğancı) Sokolitsa
Filibe Doğanca Çalıkovi
Filibe Doğancı Duvanli
Filibe Dorutlu Pravişte
Filibe Dumanlı Tseretelovo
Filibe Durat-Yeni-Mahalle Stoevo
Filibe Er-Köprü Mostovo
Filibe Ermenli Dragaş-Voyvoda
Filibe Eski-Dere Stara-Reka
Filibe Eski-Yeni-Köy Stara –Novo-Selo
Filibe Filibe Filipopol Plovdiv
Filibe Giren Belozem
Filibe Hacı-İlyas Hacı Eles Borisov-Grad Pırvomay
Filibe Halit Köy Kruşevo
Filibe Hamzalar Zelenikovo
Filibe Himitli İvan-Vazvo Karlı-Ova(Karlovo)
Filibe Hisar-Kapı Hisar-Kapiya
Filibe Hisar-Köseler Momina-Banya Karlıova(Karlovo)
Filibe Hoca-Köy Hocinovo,Bogdantsa Asenov-Grad
Filibe İne-Bekçi Strema
Filibe İriler İzvor
Filibe İstanimaka Stanmaka, Asenov-Grad
Filibe İz-Beyli İstanimaka
Filibe İzzeddinli
Filibe Kadı-Köy Kadievo
Filibe Kadırşık (Kadir Işık) Streltsi
Filibe Kalu-Fer Kalofer
Filibe Kara-Ağaç Brestnik
Filibe Kara-Ağaç Brestovitsa
Filibe Kara-Alan Bryagovo
Filibe Karaca-At Sırnegor
Filibe Karacalar Karacalovo
Filibe Karaca-Ova Sırno-Pole
Filibe Karacılar Popovo
Filibe Kara-Mustafalar Lüben
Filibe Kara-Reis Bolyartsi
Filibe Kara-Sarlı Stoletovo
Filibe Kara-Tahir Yoakim-Gruevo
Filibe Kara-Toprak Çerno-Zeman
Filibe Karlı-Ova Karlovo
Filibe Kasımlar Mominska
Filibe Katırlı Boyantsi
Filibe Kavak-Dere Koyun Tepe
Filibe Kayalı Vırbitsa
Filibe Kaynarca İzvor
Filibe Keşiş-Mahalle Kalugerovo
Filibe Ketenlik Lenovo
Filibe Kılıçlı Genaral-Nikolaevo
Filibe Kireççi (Kürekçi) Otets-Kirilovo
Filibe Koçmalar Otets-Paisievo
Filibe Komarlar Drangovo
Filibe Konuş İstanmaka
Filibe Korucular Pıdarsko
Filibe Koyun-Tepe
Filibe Kozluk Draygoynovo
Filibe Koz-Pınar Dılbok-İzvor
Filibe Kuleler
Filibe Kurt-Ova Kurtovo Konare
Filibe Kuru-Himitli Suho-Zem
Filibe Küçük-Koru-Köy Malo-Konare
Filibe Loç-Pınar Bukovo
Filibe Mintişli Marino-Pole
Filibe Mitiriz-Ova Levski
Filibe Muratlı Momino-Selo
Filibe Musacıklar Voden
Filibe Muslu-Çalı Vırben
Filibe Müslim Pravoslaven
Filibe Nasva-Köy Nedelevo
Filibe Okçular Sveti-Kliment Karlıovo
Filibe Papazlı Popovitsa
Filibe Paşa-Mahalle Krumovo
Filibe Pınarcık funduszeue.info
Filibe Pranga Patriarh-Evtimievo
Filibe Rahmanlar Boji-Dar
Filibe Rahmanlı Rozovets
Filibe Reis-Köy Glavatar
Filibe Sarı-Demirci Zlato-Sel
Filibe Sarı-Taş Jılt-Kamık
Filibe Satı-Bey Nadejdino
Filibe Selalı Borets
Filibe Selçuk-Ova Kalyanovo
Filibe Sığırcık Govedare
Filibe Şişmanlar Avtoevo
Filibe Tahtalı Malko-Topolovo
Filibe Tatar Moskovets
Filibe Tatar-Ova Tatarevo Hacı-İlyas(Pırvo-May)
Filibe Tekir Trivoditsi
Filibe Tekke Hristo-Danovo
filibe Timurtaşlı Koyuntepe
Filibe Tunafça Alaca hisar/Koznik
Filibe Uncular Kurtovo
Filibe Uzun-Kır-Ova Dılgo-Pole
Filibe Üç-Tepe Tri-Mogoli
Filibe Üsküdar Skutare
Filibe Üstün-El Üstina
Filibe Yağlar Dragomir
Filibe Yazla Hacı İlyas(Pırvo-GradDaha Sonra Boriso-Grad)
Filibe Yeni-Köy Brestovitsa
Filibe Yeni-Köy Tsar-Kalonyan
Filibe Yeni-Mahalle Novo-Selo
Filibe Yoğurtçu Lübenovo
Filibe Yukarı-Köseler Karavelovo
Filibe Yukarı-Mahalle Gorno-Mahala
Filibe Yusuflar Preslav
Filibe Zincirli Verigovo
Gabrova Alacı Silvovo
Gabrova Azmanlar Azmanite
Gabrova Çakallar Donkino (Çakalite)
Gabrova Çakallar İskra
Gabrova Diren-Ova Dryanovo
Gabrova Gacallar(Gacullar) Malinka
Gabrova Hacı Haciyle
Gabrova Hasanlar Yasanite
Gabrova Hocalar Stefanovo
Gabrova Kalpazanlar Boriki
Gabrova Kaya-Başı Zdravkovets
Gabrova Kayacık Skalsko
Gabrova Malkoç-Ova Malkoçovo
Gabrova Osmanlılar Planintsa
Gabrova Sarı-Beyli Yavorets
Gabrova Uzunlar Planintsi
Gabrova Yeni-Çeri Goryani
Hacı Oğlu Pazarcık Abdullah/Avdullah Bezmer
Hacı Oğlu Pazarcık Ala Kilise Tsırkva
Hacı Oğlu Pazarcık Alıç Köy Plaçidol
Hacı Oğlu Pazarcık Ali Hanife (Ali Kalfa) Dobrevo
Hacı Oğlu Pazarcık Ali Koç Kapitan Dimitrievo
Hacı Oğlu Pazarcık Arabacı Bozartsi
Hacı Oğlu Pazarcık Arabacı Kolartsi
Hacı Oğlu Pazarcık Araklar Kruşovo
Hacı Oğlu Pazarcık Araplar Polkovnik Dyakovo
Hacı Oğlu Pazarcık Armutlu Kruşak (Kruşari)
Hacı Oğlu Pazarcık Arnavut Köy Dolina
Hacı Oğlu Pazarcık Arnavutlar Makedonka
Hacı Oğlu Pazarcık Asıl Köy Telerig
Hacı Oğlu Pazarcık Aşağı Musa Bey Dolni İzvor
Hacı Oğlu Pazarcık Aşlıca Prisad
Hacı Oğlu Pazarcık Ay Orman Polyana
Hacı Oğlu Pazarcık Aydın Bey Svetlik
Hacı Oğlu Pazarcık Ayı Orman Stefanovo
Hacı Oğlu Pazarcık Azaplar Polkovnik Dyakovo
Hacı Oğlu Pazarcık Babadağ Dobruca
Hacı Oğlu Pazarcık Balçık Balçık
Hacı Oğlu Pazarcık Ballıca Stojer
Hacı Oğlu Pazarcık Baraklar Efreyter Bakalovo
Hacı Oğlu Pazarcık Baş Pınar Polkovnik Sveştaraovo
Hacı Oğlu Pazarcık Bayaç Köy Bayaç Evo
Hacı Oğlu Pazarcık Bayram Pınar Feldfeber Dyankovo
Hacı Oğlu Pazarcık Boğdanlı Snop
Hacı Oğlu Pazarcık Boz Yurt Jinitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Buğdaylı Beloklas
Hacı Oğlu Pazarcık Buğdaylı Çamurlu Jjiten
Hacı Oğlu Pazarcık Büyük Çamurlu Golyama-Smolnitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Büyük Tekkeler Golyama-Smolnitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Cafer Fakı Zahari Stoyanovo
Hacı Oğlu Pazarcık Caferli Üç Orman Trigortsi
Hacı Oğlu Pazarcık Çakırca Vrançantsi
Hacı Oğlu Pazarcık Çamurlu Malkar Smolnitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Çatallar Batova
Hacı Oğlu Pazarcık Çayır Harman Genaral Kolevo
Hacı Oğlu Pazarcık Çayır Mahalle Hitovo Tolbuhin
Hacı Oğlu Pazarcık Çıfıt Kuyusu Yovkovo
Hacı Oğlu Pazarcık Çoban Kuyusu Pastir
Hacı Oğlu Pazarcık Değnekler Miladinovtsi
Hacı Oğlu Pazarcık Deli Ormanlar Vladimirovo
Hacı Oğlu Pazarcık Deli Yusuf Kuyusu Loznitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Delne Bey Köy Semtemvriytsi
Hacı Oğlu Pazarcık Deveci-Köy Dobrin
Hacı Oğlu Pazarcık Diş-Budak Polkovnik-Savovo
Hacı Oğlu Pazarcık Doğan Yuvası Sokolovo Tolbuhin
Hacı Oğlu Pazarcık Durak-Kulak Blatnitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Duranlar Belgun
Hacı Oğlu Pazarcık Ekincik Posev
Hacı Oğlu Pazarcık Eli-Bey Pçelarovo
Hacı Oğlu Pazarcık Emirler Kalina
Hacı Oğlu Pazarcık Enbiya-Sakallı Naum
Hacı Oğlu Pazarcık Erci Zementsi
Hacı Oğlu Pazarcık Evlekler Lyahovo
Hacı Oğlu Pazarcık Ezi-Bey Paskalevo
Hacı Oğlu Pazarcık Fındıklı Lyaskovo
Hacı Oğlu Pazarcık Furladan
Hacı Oğlu Pazarcık Garipçe Krapets
Hacı Oğlu Pazarcık Gâvur-Köy Gurkovo
Hacı Oğlu Pazarcık Gâvur-Söğütçük Bılgareevo
Hacı Oğlu Pazarcık Gelincik Dimitr-Ganevo
Hacı Oğlu Pazarcık Geyikçiler Rogaçevo
Hacı Oğlu Pazarcık Giy Orman Prolez
Hacı Oğlu Pazarcık Göl-Kara-Ağaç Brestitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Göre Vidno
Hacı Oğlu Pazarcık Gürgenli Gaber
Hacı Oğlu Pazarcık Hacı Bayram Hacı-Dimitr
Hacı Oğlu Pazarcık Hacı-Köy Blagovets
Hacı Oğlu Pazarcık Hacı-Oğlu Pazarcık
Hacı Oğlu Pazarcık Hamzalar Hrabrovo
Hacı Oğlu Pazarcık Haralı Koriten
Hacı Oğlu Pazarcık Hardallı Koriten
Hacı Oğlu Pazarcık Harman kuyusu (Süleymanlı) Kardam
Hacı Oğlu Pazarcık Harman-Kuyusu Kardam
Hacı Oğlu Pazarcık Harmanlık Dıbovnik
Hacı Oğlu Pazarcık Hasanca Asenovets
Hacı Oğlu Pazarcık Hasır-Kuyusu Rogoina
Hacı Oğlu Pazarcık Haşlıca-Köy Prisad
Hacı Oğlu Pazarcık Hısım Dede Yabılkovo
Hacı Oğlu Pazarcık Hoş-Kadem Kotlentsi
Hacı Oğlu Pazarcık Hotluca (Otluca) Treven
Hacı Oğlu Pazarcık Hüseyince-Köy Viçovo
Hacı Oğlu Pazarcık İdris-Kuyusu Momçil
Hacı Oğlu Pazarcık İrice Krupen
Hacı Oğlu Pazarcık İsmail-Köy Çerno-Mortsi
Hacı Oğlu Pazarcık Kaba-Sakal Polkovnik-Minkovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kadı-Köy Kapitan-Dimitrovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kadı-Köy Vedrina
Hacı Oğlu Pazarcık Kalaycı Dere Tvırditsa
Hacı Oğlu Pazarcık Kalfa(Yürük Kalfa) Ovçarovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kalıkçı Staetsi
Hacı Oğlu Pazarcık Kapaklı Aleksandriya
Hacı Oğlu Pazarcık Kapıcı-Mahalle Vrataarite
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Ağaç Bayçevo
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Apdullah Bojan
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Bağlar Lozenets
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Baki Lülyakovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Başlı Voysil
Hacı Oğlu Pazarcık Karaca-At Sırnets
Hacı Oğlu Pazarcık Karacalar Sırnino
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Durmuş Snyagovo
Hacı Oğlu Pazarcık Karaelez (Kara İlyas ) Tsarevets
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Göz-Kuyusu Çerno-Okovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Gözler Vaklino
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Kışla Zimnitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Kurt Primortsi
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Kurt Vasilevo
Hacı Oğlu Pazarcık Karalar Neykovo
Hacı Oğlu Pazarcık Karalı Krasen
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Murat Zlatiya
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Nasuf Malıovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Pelit
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Sinan Rosenovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Sular Lovçantsi
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Yapılar Kremena
Hacı Oğlu Pazarcık Kara-Yazıcı Pisaovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kargalık Vranino
Hacı Oğlu Pazarcık Karin-Abat Karnobat
Hacı Oğlu Pazarcık Karlı-Bey-Köy Prespa
Hacı Oğlu Pazarcık Kasaplı Zograf
Hacı Oğlu Pazarcık Kasım-Köy Genaral-Toşevo
Hacı Oğlu Pazarcık Kavarna Buzone Dobruca
Hacı Oğlu Pazarcık Kavurga Voynikkovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kaya-Bey-Köy Skalna-Bryak
Hacı Oğlu Pazarcık Keçi-Deresi Polkovnikk-Kozarevo
Hacı Oğlu Pazarcık Keramet Bojanovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kıdır-Aşık Guslar
Hacı Oğlu Pazarcık Kılıç Tülenovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kırk-Ağaç Gorun
Hacı Oğlu Pazarcık Kızılcıklı Profesör Zlatarski
Hacı Oğlu Pazarcık Kilisecik (Kesecik) Taltsek
Hacı Oğlu Pazarcık Killi-Kadı Zırnevo
Hacı Oğlu Pazarcık Koca-Oğullar Pop-Grueva
Hacı Oğlu Pazarcık Koçmarlı Koçmar
Hacı Oğlu Pazarcık Kokarca Zagoritsi
Hacı Oğlu Pazarcık Konak Geşanovo
Hacı Oğlu Pazarcık Kovanlık Pçelarevo
Hacı Oğlu Pazarcık Kovanlık-Mahalle Pçelnik
Hacı Oğlu Pazarcık Koyunlu-Köy Bonevo
Hacı Oğlu Pazarcık Köseler Pçelino
Hacı Oğlu Pazarcık Köseler Telerig
Hacı Oğlu Pazarcık Köstekçiler Verijari
Hacı Oğlu Pazarcık Köylük İreçek
Hacı Oğlu Pazarcık Kurt-Duman Vasilevo
Hacı Oğlu Pazarcık Kurt-Pınar Tervel
Hacı Oğlu Pazarcık Kuruca-Köy Bratişte
Hacı Oğlu Pazarcık Kuyucuk Podslon
Hacı Oğlu Pazarcık Kuyu-Köy Karnuna
Hacı Oğlu Pazarcık Küçük-Ahmet Ognyanovo
Hacı Oğlu Pazarcık Küçük-Ak-Pınar Mali-İzvor
Hacı Oğlu Pazarcık Küçük-Çamurlu Malık-Molnitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Küpeler Metodievo
Hacı Oğlu Pazarcık Mal-Bey Bojurets
Hacı Oğlu Pazarcık Malkoç Seltse
Hacı Oğlu Pazarcık Mansur-Köy Svoboda
Hacı Oğlu Pazarcık Mazlum-Köy (Matlım-Köy) Lomnitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Meşe-Mahalle Dıbrava
Hacı Oğlu Pazarcık Mırzık Vodnyantsi
Hacı Oğlu Pazarcık Mumcu-Köy Malovets
Hacı Oğlu Pazarcık Mursal-Köy Severtsi
Hacı Oğlu Pazarcık Mursal-Köy Tırnovka
Hacı Oğlu Pazarcık Müslim Miryantsi
Hacı Oğlu Pazarcık Nasreddin Bojurovo
Hacı Oğlu Pazarcık Nasuf-Paşa Mınino
Hacı Oğlu Pazarcık Nebi-Kuyusu Yasnets
Hacı Oğlu Pazarcık Omur-Fakı Jeklartsi
Hacı Oğlu Pazarcık Orta-Çamurlu Sredna-Smolnitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Orta-Kuyusu Sredina
Hacı Oğlu Pazarcık Osman-Fakı Kozloduytsi
Hacı Oğlu Pazarcık Otluca Trevna
Hacı Oğlu Pazarcık Özlü-Bey-Köy(Özlü Benlik) Mogolişte
Hacı Oğlu Pazarcık Paracık Bistrets
Hacı Oğlu Pazarcık Paşa-Balı Kableşkovo
Hacı Oğlu Pazarcık Pir-İ Fakı Ravnets
Hacı Oğlu Pazarcık Pirli-Cami-Mahalle Glavamtsi
Hacı Oğlu Pazarcık Pirli-Davulcular-Mahalle Oreşnik
Hacı Oğlu Pazarcık Pirli-Köy Gradnitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Recep-Köy Dryanovets
Hacı Oğlu Pazarcık Resiller Ralitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Salman Plenimir
Hacı Oğlu Pazarcık Sarıca Balog
Hacı Oğlu Pazarcık Sarıca Rositsa
Hacı Oğlu Pazarcık Sarı-Mahmut Alekseevo
Hacı Oğlu Pazarcık Sarı-Meşe Gorun
Hacı Oğlu Pazarcık Sarı-Musa Smin
Hacı Oğlu Pazarcık Sarı-Nebi Balik
Hacı Oğlu Pazarcık Satılmış Ezerets
Hacı Oğlu Pazarcık Selim-Kuyusu Konare
Hacı Oğlu Pazarcık Semiz-Ala Draganovo
Hacı Oğlu Pazarcık Semizler Sırakovo
Hacı Oğlu Pazarcık Semizler Velikovo
Hacı Oğlu Pazarcık Serdimen Orlova-Mogila
Hacı Oğlu Pazarcık Sevdalı Kamen
Hacı Oğlu Pazarcık Seyit-Ahmet Rakovski
Hacı Oğlu Pazarcık Sırt-Köy Bilo
Hacı Oğlu Pazarcık Soyaklı Angelariy
Hacı Oğlu Pazarcık Söğütçük Riltsi
Hacı Oğlu Pazarcık Susuz-Köy Bez-Voditsa
Hacı Oğlu Pazarcık Süleyman-Fakı Strajitsa
Hacı Oğlu Pazarcık Süleymanlık Spasovo
Hacı Oğlu Pazarcık Sürtü-Köy Nanevo
Hacı Oğlu Pazarcık Şabla
Hacı Oğlu Pazarcık Şahinciler Sokolnik
Hacı Oğlu Pazarcık Şahinler Krugauevo
Hacı Oğlu Pazarcık Şahinler Nova-Kamena
Hacı Oğlu Pazarcık Tatar-Kadı-Köy Kapitan-Dimitrovo
Hacı Oğlu Pazarcık Tekke Obriçişte
Hacı Oğlu Pazarcık Ters-Kondu Severnyak
Hacı Oğlu Pazarcık Tokçular Slaveevo
Hacı Oğlu Pazarcık Tortamış Brastovo
Hacı Oğlu Pazarcık Toy-Kuyusu Dropla
Hacı Oğlu Pazarcık Turpçular Orlyak
Hacı Oğlu Pazarcık Tuzluk Balçişka Tuzlata
Hacı Oğlu Pazarcık Tülüce Prelog
Hacı Oğlu Pazarcık Türk-Söğütçük Topola
Hacı Oğlu Pazarcık Umur-Fakı Jeglartsi
Hacı Oğlu Pazarcık Uzlar Uzovo
Hacı Oğlu Pazarcık Veis-Köy Bobovets
Hacı Oğlu Pazarcık Veli-Fakı Popgrigorovo
Hacı Oğlu Pazarcık Yalı-Üç-Orman Tri-Gortsi
Hacı Oğlu Pazarcık Yanıklar Progorelets
Hacı Oğlu Pazarcık Yapılca Travnik
Hacı Oğlu Pazarcık Yastıkçılar Odırtsi
Hacı Oğlu Pazarcık Yazıcılar Poruçik Çunçevo
Hacı Oğlu Pazarcık Yeni-Bey Çelopeçene
Hacı Oğlu Pazarcık Yenice Çerna
Hacı Oğlu Pazarcık Yenice-Haydar Kraişte
Hacı Oğlu Pazarcık Yeni-Çeşme Medovo
Hacı Oğlu Pazarcık Yeni-Köy (Kara-Murat) Batenberg
Hacı Oğlu Pazarcık Yeni-Mahalle Odrintsi
Hacı Oğlu Pazarcık Yesirce Enevo
Hacı Oğlu Pazarcık Yılanlık Zmeevo
Hacı Oğlu Pazarcık Yukarı-Musa-Bey Gorni-İzvor
Hacı Oğlu Pazarcık Yunuscular Balkantsi
Hacı Oğlu Pazarcık Yurtluk On-Ogur
Hacı Oğlu Pazarcık Yürükler Kamen-Bryak
Hasköy Abdul Kadir Rabova
Hasköy Adaçalı Borıslavtsi
Hasköy Ak Baş Bağla Gorni Glavanak
Hasköy Ak Baş Zir Dolni Glavanak
Hasköy Ak Pınar Bel Kladenets
Hasköy Akçe İbrahim Dolno Belovo
Hasköy Ala Dağ Pıstro Gor
Hasköy Alan Mahalle İroka Polyana
Hasköy Alemdar (Alem Dere) Dolno Çrkovişte
Hasköy Ali Baba Tekkesi Sveti İliya
Hasköy Alvan Dere Malko Gradişte Mustafa Paşa(Svilen Grad)
Hasköy Arabacı Köy Kolarovo
Hasköy Aşağı Çit Aklar Dolno Voyvodino
Hasköy Avlan Dere
Hasköy Ay Durmuş Zornitsa
Hasköy Aydınlar Svetlina
Hasköy Balabanlı Velikan
Hasköy Belenli Rıjenovo
Hasköy Bey Köy Golemantsi
Hasköy Bey Pınar Bolyarski -İzvor
Hasköy Bunaklı Kirilovo
Hasköy Büyük Örencik Krepost
Hasköy Caferçe Elena Harmanlı
Hasköy Çamurlu Dinevo
Hasköy Çeri Başlar Voyvodenets
Hasköy Çirmen Çirmen Svilen-grad
Hasköy Çit-Aklar Gorno Voyodino
Hasköy Datlar
Hasköy Dere-Köy
Hasköy Derviş-Tepe Dervişka-Mogila
Hasköy Dinekli Lozen Mustafa Paşa
Hasköy Durak-Köy Boyan-Botove
Hasköy Dur-Ali Stoykovo
Hasköy Düdükçeli Svirkovo
Hasköy Elekçe Trakiets Haskova
Hasköy Elesçe Trakiets
Hasköy Eller Stambolovo
Hasköy Eski-Köy Stara Selo
Hasköy Evciler Ravna-Gora
Hasköy Fındıklı Leşnikovo
Hasköy Gerdeme Hlevovo
Hasköy Göcenler
Hasköy Göçürlü Brod
Hasköy Gurbet Stranko
Hasköy Güdüller Çerepovo
Hasköy Gün-Eli Lübenovo
Hasköy Gürgen Gaberovo
Hasköy Güvençler Gılıbets
Hasköy Güvendikli Podkrepa
Hasköy Habipçe Lübimets
Hasköy Hacı-Hüseyin Mahalle Nadejden
Hasköy Hacı-Köy Blaguntsi
Hasköy Hacı-Köy Yerusalimovo
Hasköy Hamzaç Dıbovets
Hasköy Harmanlı Harmanli
Hasköy Hasırlı Rogozinovo
Hasköy Hasırlık Ograjden
Hasköy Has-Köy Haskovo Haskovo
Hasköy Has-Köy Sladun Cimri Mustafa Paşa
Hasköy Hıdırlı Krum
Hasköy Hoca-Köy Malko-Popovo
Hasköy Hoca-Yeni-Mahalle
Hasköy Hüseyin-Köy Rumeliya
Hasköy İde -Bey-Köy Knijovnik
Hasköy İnce-Köy Tınkovo
Hasköy İncili Biser Harmanlı
Hasköy İşi-Beyli Vaskovo
Hasköy Kaba-Ağaç Novo-Selo
Hasköy Kadı-Köy(Kadı Viran) Dolno-Sıdievo
Hasköy Kara- Orman Çerna-Gorovo
Hasköy Kara-Ağaç Brestovo
Hasköy Kara-Ağaç Bryastovo
Hasköy Kara-Aplı Lisovo
Hasköy Kara-Atlar Çerno-Konovo
Hasköy Kara-Hıdır Çerni-Dıb
Hasköy Kara-Hisarlı Skobelovo
Hasköy Karamanlar Karamantsi
Hasköy Kara-Musalar Vodentsi
Hasköy Karaşlı Slavyanova
Hasköy Kara-Tepe Çerna-Mogila
Hasköy Kavak-Mahalle Kralevo
Hasköy Kavak-Mahalle Topolovo
Hasköy Kayacık Dimitrov Grad
Hasköy Kayalı Filevo
Hasköy Kayalı-Dere Kayaliyska Reka
Hasköy Kayık-Köy Raykova-Mogila
Hasköy Kazıklı Komets
Hasköy Kız-Mahalle Momino
Hasköy Kiralar Pıtnikovo
Hasköy Kirazlık Çereşak
Hasköy Kireçlik Varnik
Hasköy Koca-İnli Golyama-Dolina
Hasköy Koca-Kışla Zimovina
Hasköy Koçaşlı Kozlets
Hasköy Kokarca Dimitrov-Grad
Hasköy Koraşlı Knyaz-Borisovo
Hasköy Korucu Aleksandrovo
Hasköy Kovancılar Pçelino
Hasköy Kovat-Köy Silen
Hasköy Koyunlu Ovçarovo
Hasköy Kozlu-Bük Kostovo
Hasköy Kozluca Oreşets
Hasköy Kömürcü Vıglarovo
Hasköy Köse-Köy Golo-Bradovo
Hasköy Köse-Köy Preslavets
Hasköy Köseler Brusevts
Hasköy Köy-Alan Selska-Polyana
Hasköy Kulanlı Ovçarovo
Hasköy Kum-Köy Pyasıçevo
Hasköy Kumrular Angel Voyvoda
Hasköy Kuru-Çeşme Gorski-İzvor
Hasköy Küçük-Hasan Golyamo-Asenovo
Hasköy Küçük-Hasan Tekke Malko-Asenovo
Hasköy Küstü-Köy Kostur
Hasköy Küstü-Köy Radievo
Hasköy Kütüklü Koren
Hasköy Lefke
Hasköy Macarlar Macari
Hasköy Manastır Manastir
Hasköy Meriç Maritsa
Hasköy Musacık-Tekke Kalugerovo
Hasköy Musatlı (Mustalı) Orlovo
Hasköy Mustafa Paşa Sliven-Grad
Hasköy Nebi-Köy Dolno-Pole
Hasköy Obruklu Obruçişte
Hasköy Oğlanlı (Ohlanlı) Momkovo
Hasköy Osman-Baba-Tekkesi Teketo
Hasköy Ovacık Gorno-Pole
Hasköy Ovacık Polyanovo Ovocik ve Ferdinandovo Harmanlı
Hasköy Öksüzce Sirakovo
Hasköy Örencik Konstantinovo
Hasköy Örencik Krepost
Hasköy Örenciler Zlato-Ustovo
Hasköy Paşa
Hasköy Paşa-Köy Generalovo
Hasköy Paşa-Mahalle Paşovo
Hasköy Pınarcık Bunarçevo , İzorovo
Hasköy Pirinçli Zlato-Pole
Hasköy Saatler Zdravets
Hasköy Sadık-Köy Tyanevo
Hasköy Salihler Branitsa
Hasköy Saranlı Oryahovo
Hasköy Sarı-Yurt Jılti-Breg
Hasköy Sarnıç Sırnitsa
Hasköy Sel-Bükün
Hasköy Semihçe Klokotnisa
Hasköy Seymen Simeonov-Grad
Hasköy Sinecik Stamboliyski
Hasköy Sivri-Kaya Ostır-Kamık
Hasköy Soğucak Studena
Hasköy Solmaz Voden
Hasköy Sorgunlu Vırbovo
Hasköy Susam
Hasköy Sül-Büklün Malki-Voden
Hasköy Sülya –Köy Dositeevo
Hasköy Şahin-Dere Orlov-Dol
Hasköy Tatar-Köy Konuş
Hasköy Tekke Bogomil
Hasköy Tekke-Köy Malevo
Hasköy Tırnova-Seymen Zlaten-Dol Harmanlı
Hasköy Tiremezli Bregovo
Hasköy Toprak-Mahalle Smirnentsi
Hasköy Türk-Alan Bılgarin
Hasköy Urum-Köy Efrem
Hasköy Uzunca Dılghevo
Hasköy Uzunca-Ova Uzuncovo
Hasköy Üsküdar Ştit
Hasköy Viran-Tekke Kapitan Andreevo
Hasköy Yağlı Maslinovo
Hasköy Yahyalı Maslinovo
Hasköy Yatacık Macarovo
Hasköy Yenice Eniyo
Hasköy Yeni-Köy Kaluşevo
Hasköy Yeni-Köy Mladinovo Mustafa Paşa-Svilen-Grad
Hasköy Yeni-Mahalle Garvanovo
Hasköy Yere-Basan Krivo-Pole
Hasköy Yere-basan Krivo-pole
Hasköy Yunusca İvanovo
Hasköy Yuva-Büyük Stavri-Dimitriovo
Hasköy Yürükler Şişmanovo
Hasköy Yüzsüzler Stalevo
İslimiye Ak Dere Bela
İslimiye Ala Dağlı Gergevets
İslimiye Alvanlar Yablanovo Kazan(Kotel)
İslimiye Artaklar Kruşare
İslimiye Atlar Jrebçevo
İslimiye Atlı Oğlu Konovo
İslimiye Avdalar Zayçari
İslimiye Baş Köy Jeravna
İslimiye Beş Tepe Pet Mogoli Yeni Zağra
İslimiye Bitlice Staro-Selets
İslimiye Boğalı Bikovo
İslimiye Boz Ağaç Bryastovo
İslimiye Burgucu Gorno Aleksandrovo
İslimiye Cin Ovo Cinovo
İslimiye Cumalı Sborişte
İslimiye Çam Dere Borov Dol
İslimiye Çerkeşli Ferdinandovo
İslimiye Çiftlik Radevo
İslimiye Çit-Ak Tiça Kazan(Kotel)
İslimiye Çok Oba
İslimiye Çubuklu Lulitsa
İslimiye Çukur Alan Nizka-Polyana
İslimiye Dede Köy Dyadovo
İslimiye Değirmen Dere Gavrailovo
İslimiye Demircili Kamen
İslimiye Demir-Kapı Jelezni-Vrata
İslimiye Dilciler Gradets Yeni Zağra
İslimiye Dipsiz-Höyük Dibsizka-Mogila Yeni Zağra
İslimiye Doğancılar Sokolartsi Bela-Slatina
İslimiye Dursunlu-Tursunlu Samoilovo
İslimiye Dutluca-Tekke-Bolu(Tutluca Tekke-Bolu) Kaloyanovo
İslimiye Ekizce Bliznets
İslimiye Er-Doğanlı İzgrev
İslimiye Esirli Blatets
İslimiye Genç-Ali Mladovo
İslimiye Gerdeme Pitovo Yeni Zağra
İslimiye Gönüllü Mahalle Lübenova-Mahala Yeni Zağra
İslimiye Gün-Eli Lübenets
İslimiye Gün-Eli-Mahalle Lübenovo-Mahala
İslimiye Hamzalar Filaretovo
İslimiye Himitli Radetski
İslimiye İçme-Dere Pivki-Dol
İslimiye İmren-Köy Dıbova
İslimiye İnce-Balkan Novo-Selo
İslimiye İslimiye
İslimiye Kadı-Köy Sıdievo
İslimiye Kara-Kurt Prohorovo
İslimiye Kara-Sarlı Seliminovo
İslimiye Karsınlı Panretovtsi
İslimiye Kasımlar Çintulovo
İslimiye Kavlaklı Topolçane
İslimiye Kaymaklı Tsenino
İslimiye Kazan Kotel
İslimiye Keçi-Dere Kozin-Dol
İslimiye Kermenli Kermen
İslimiye Kersenlik Borintsi
İslimiye Kispetli Karanovo
İslimiye Korucu Pıdarevo
İslimiye Köçekler R Içenitsa
İslimiye Kömürcü-Çiftlik Vıglen
İslimiye Köpekli Avramov
İslimiye Köpekli Skobelovo
İslimiye Köse-Mahalle Novo Selets
İslimiye Küçükler Malko-Selo
İslimiye Maya-Kurfalı Ovçartsi
İslimiye Maynaslı Sıbrano
İslimiye Mehrem-Bey Staro-Tırnova
İslimiye Musa-Kocalı Gılıbintsi
İslimiye Müslimler Sredorek
İslimiye Nal-Bantlar Kovaçevo
İslimiye Örencik Gradsko
İslimiye Sarı-Yar Jılt-Bryag
İslimiye Sır-Alan Bratan
İslimiye Sırt-Köy Bilo
İslimiye Sütçüler Ostra-Mogila
İslimiye Şavklar (Şevkler) Svetlina Yeni Zağra
İslimiye Tekke-Mahalle Grafitovo
İslimiye Terke-Bolu Trapkolovo
İslimiye Terzi-Obası Golemo-Şivaçevo
İslimiye Topuzlar Topuzevo
İslimiye Torlak-Mahalle Zagortsi
İslimiye Ürlemiş Ezore
İslimiye Yaya-Köy Nikolaevo
İslimiye Yenice-Köy Stoil-Voyvoda
İslimiye Yeni-Köy Novaçevo
İslimiye Yeni-Mahalle Nova-Selişte
İslimiye Yeni-Mahalle Radinka
İslimiye Yeni-Paslı Kamenovo
İslimiye Yeni-Zağra Novo-Zagora
İslimiye Yoğurtçu Mlekarovo
İslimiye Yürekler Sırtsevo
Kırcali Abdurrahman Köy Çuçuliga
Kırcali Acı Oluk Tatul
Kırcali Ada Köy Potoçnik
Kırcali Ahat Baba Postnik
Kırcali Ahçılar Gotvarsko
Kırcali Ahlatlı Krin
Kırcali Ahmet Dere Kozitsa
Kırcali Ahmet Sipahi Sofiytsi
Kırcali Ak Alan Belo Polyane
Kırcali Ak Kayınlar Belite Brezi Eğri Dere(Ardino)
Kırcali Ak Pınar Bel İzvor
Kırcali Akça Alan Byala Polyana
Kırcali Akça Kayrak Beli Plast
Kırcali Akçe Hisar(Aşağı Akçalar Byala Gradets
Kırcali Al Kaya (Ala Kaya) Krayno Selo
Kırcali Ala Bayır Şaren Bryag
Kırcali Ala Gözler Pıstro Ok
Kırcali Alacılar Bağrıltsi
Kırcali Aladın (Ağladın) Yunatsi
Kırcali Alem Beyler Boylartsi
Kırcali Alfacı Köy Vetruşka
Kırcali Alfatlar Lenişte
Kırcali Alfatlı (Ahlatlı) Neofit Bozvelievo(Krin) (Koşu Kavak (Krumov Grad)
Kırcali Alfatlı Hacılar Svirets
Kırcali Alı Köy Tsvyatovo
Kırcali Ali Bey Konağı Nanıviş (Koşu Kavak(Krumov Grad)
Kırcali Ali Fakı Jelidovo
Kırcali Ali Paşa (Ali Paşinovo) Metliçina
Kırcali Almalı Dere Buk
Kırcali Almalık Yabılçeni
Kırcali Ambar Dere –Hambar Dere . Jitnitsa Eğri Dere(Ardino)
Kırcali Ambarcık-Hambarcık Jitarnik
Kırcali Ambarlar-Hambarlar Jitnitsa
Kırcali Anlık Domişte
Kırcali Apazlar Martino
Kırcali Arabacı Cerovo
Kırcali Arabacı Gurgulitsa
Kırcali Arazlı Erovets
Kırcali Armutlu Kruşitsa
Kırcali Arnavut Köy Gugutka
Kırcali Arnavutlar Albantsi
Kırcali Arslan Hoca Tütünce
Kırcali Arslan Köy Lıvovo
Kırcali Arslanlar Lıvska
Kırcali Asırlık Rogozovo
Kırcali Aşağı Ada Ostrovitsa
Kırcali Aşağı Karalar Dolna Krepost
Kırcali Aşağı Koca Ömer Samodiva
Kırcali Aşağı Köy Dolentsi
Kırcali Aşağı Übrü Eren Dolna Seltsi
Kırcali Aşarı Köy Desetkari
Kırcali Aşıklar Pesnopoy Eğri Dere(Ardino)
Kırcali Aşıklar Rani List
Kırcali At Alan Konçe
Kırcali Atmacalar Sokolino
Kırcali Ay Kulak Meçe Uho
Kırcali Ayvacık Dülitsa
Kırcali Ayvacık Pançevo
Kırcali Ayvalık Blagun
Kırcali Azaplar Skrivina
Kırcali Babalar Baştinovo
Kırcali Babalar-Yeni Mahalle Tatkovo
Kırcali Babası Oturdu Eğri Dere(Ardino)
Kırcali Bacalar Bedrovo
Kırcali Baharlar Bahasko
Kırcali Bakacık Medevtsi
Kırcali Bakılır Bakalite
Kırcali Bakiler Doborsko
Kırcali Balâ Burgaz Gorna Kula
Kırcali Balabanlar-Balabanlı Balabanovo
Kırcali Balca Medovitsa
Kırcali Balcı Bük Meden Buk
Kırcali Balcı-Bölük
Kırcali Balık Ribino
Kırcali Baraklar Baratsi
Kırcali Baş Ören Strainsko
Kırcali Baş Saçlı Sadovitsa
Kırcali Baş Viran Yavorovo
Kırcali Bayraktar Mahalle Pryaporets
Kırcali Bayram Köy Austa
Kırcali Bek Aşlı İvaylov Grad ortaköy
Kırcali Bekir Ağa Mahallesi Bosilek
Kırcali Bektaşlar (Beştaşlar Bektaşi)
Kırcali Bezirgan Köy Kuptsite
Kırcali Bostancılar Bostantsi
Kırcali Boyacı Köy Bagra
Kırcali Boyacılar Bagryanka
Kırcali Boyacılar Peevsko
Kırcali Bulutlar Mıglene
Kırcali Bursacık Brusino
Kırcali Büyük Dere Golyama Bara
Kırcali Büyük Erceli Dobrovolets
Kırcali Büyük İp Dere Dragonovo
Kırcali Cabirler Planinets
Kırcali Cami Cedit Atik Srınsko
Kırcali Can Başlı Duşinkovo
Kırcali Canarlar
Kırcali Cebel (Şeyh-Cuma) Şeyh Cumaya
Kırcali Cebel Ayvalı Gorsko Dülevo
Kırcali Cebil Oğulları Gledka Mestanlı(Momcilgrad)
Kırcali Cebiller Planinets
Kırcali Celepler Celepeko
Kırcali Celil Oğulları Dihanovtsi
Kırcali Celiller Pravdo Lüb
Kırcali Cuma Köy Sboreno / Cumaya Köy Sborino
Kırcali Çakal Köy Çakallarovo
Kırcali Çakallar Çalatsi
Kırcali Çakmaklar Çakmatsi
Kırcali Çal Cedit Çal
Kırcali Çalı Köy Stari Çal
Kırcali Çam Dere Karamanlar Borovsko
Kırcali Çanakçı Paniçkovo
Kırcali Çangallı(Çandır) Svetulka
Kırcali Çataklar(Çitak) Çitaşko
Kırcali Çavaklar Telçarka
Kırcali Çayır Çerniçino
Kırcali Çayırlı Göl Reçnitsa Senokos
Kırcali Çekirdekli Kostilkovo
Kırcali Çelikler (Çilik Çelik Çilik
Kırcali Çelikli Stomantsi
Kırcali Çiftlik Zbor
Kırcali Çilingir Mahalle Klüçevo
Kırcali Çit-Ak İ Atik Star -Çitak
Kırcali Çit-Ak İ Cedit Nov-Çitak
Kırcali Çit-Ak Vadisi Çitaşko
Kırcali Çorbacılar Çorbaciysko
Kırcali Dağ Harman Svobodinovo
Kırcali Dağ Mahalle Balkan
Kırcali Dallıca Çubrika
Kırcali Davut-Ova Davitkovo
Kırcali Dede Köy Dyadovsko
Kırcali Dedeler Dedets
Kırcali Dedeler Dyadovitsi
Kırcali Değirmen Dere Jerka
Kırcali Değirmenciler Vodeniçarsko
Kırcali Deli Gözler Gâvuroğlu(Sevdalım) Sevdalima
Kırcali Deli-Ahat Kovil
Kırcali Deliciler Bojak
Kırcali Delveler Devino
Kırcali Demirciler Jelezari
Kırcali Demir-Köy Perunika
Kırcali Demirler Jelezino
Kırcali Deniz-Koyluç Moryantsi
Kırcali Denizler Krasino
Kırcali Dere-Başı Sladko-Dum
Kırcali Dere-Köy Beli-Dol
Kırcali Dere-Köy Canka
Kırcali Dere-Köy Kos
Kırcali Dere-Köy Potoçe
Kırcali Dere-Mahalle Dolna-Krepost
Kırcali Deve-Dere Kamilski-Dol
Kırcali Dıngırlar Dıngovo
Kırcali Dikili-Cafer Golyam Devesi
Kırcali Dikili-Haluren Devesilitsa
Kırcali Dikili-Kayınlık Devesilovo
Kırcali Dikili-Kayrak Malık Devesil
Kırcali Doğancı-Köy Sokolentsi
Kırcali Doğancılar Sokolyane
Kırcali Dongurlar Zornitsa
Kırcali Doyranlar Doyrentsi
Kırcali Doyuranlar Doyrensko
Kırcali Dura-Beyler Sinçets
Kırcali Durbalı-Köy Tsarevets
Kırcali Dur-Hanlar Sipey
Kırcali Dutlu Çerniçevo
Kırcali Düğüncüler Svatbare
Kırcali Edil-Oğullar Edil
Kırcali Edir-Hanlı Çobanka
Kırcali Eğri-Bucak Kıtino
Kırcali Eğri-Dere Ardino
Kırcali El-Candıra-İl Candıra Eğri Dere
Kırcali Elciler Jinzifovo
Kırcali Elma-Çukur Yamino
Kırcali Elmalı-Kebir Yabılkovets
Kırcali Emirler Dobromirtsi
Kırcali Emirler Geneovo
Kırcali Emirler Knezovo
Kırcali Emirler Şoptsi
Kırcali Emir-Oğullar Glavatartsi
Kırcali Emir-Oğullar Vojdovo
Kırcali Ercek Ahrensko
Kırcali Ercil
Kırcali Ereğli Eğridere (Ardino)
Kırcali Erekli Şipok
Kırcali Erikli Kukuryak
Kırcali Esmerli Murgovo
Kırcali Evren-Köy Avren
Kırcali Evrenler Kandilka
Kırcali Ezedenli Kıklitsa
Kırcali Fakı-Pınar Çubrika
Kırcali Farfarlar Veslets
Kırcali Felekler Nebeska
Kırcali Fındacık Şimnatitsa
Kırcali Fındıkçık Lyaskovo
Kırcali Fren-Köy Dıb
Kırcali Gâvur-Dere-Hoca Penkovtsi
Kırcali Gazi-Oğullar Bogorov-Dol
Kırcali Gedikler Brayagovets
Kırcali Göcekler Malino
Kırcali Göçiler Durumçe
Kırcali Göçmenler Bejantsi
Kırcali Gökçe-Pınar Siv-Kladenets
Kırcali Göklemezler Dere Mahalle Stremovo
Kırcali Göklemezler Stremtsi
Kırcali Gök-Viran
Kırcali Gölcük General-Geşevo
Kırcali Gölcük Lebed
Kırcali Güller Rozino
Kırcali Gün-Eli Pripek
Kırcali Güveren (Güvüren) Zvezdel
Kırcali Güzel-Gani Krasino
Kırcali Güzel-Hatip Sladko-Dum
Kırcali Hacı-Köy Botka
Kırcali Hacı-Köy Brestovo
Kırcali Hacı-Köy Slivarka
Kırcali Hacılar Vransko
Kırcali Hacı-Mahalle Çegantsi
Kırcali Hacı-Mahalle Haciysko
Kırcali Hacı-Mehmetler Odılçensko
Kırcali Hacı-Oğulları Hacivetsi
Kırcali Hacı-Yürük Duşka
Kırcali Hallaç Dere Jitnitsa
Kırcali Hallaçlı Odrintsi
Kırcali Hamzalar Dobrinovo
Kırcali Hamzalar Kruşka
Kırcali Hardallar Golâmâ-Çinka
Kırcali Hasan Babalar Baştino
Kırcali Hasan Köy Kadınka
Kırcali Hasan-Oğulları Dobrintsi
Kırcali Hası-Yurt Tsarino
Kırcali Hatipler Pravdolüb
Kırcali Hatip-Oğulları Fotinoov
Kırcali Havuzlu(Havazlı) Şterna
Kırcali Hayranlar Gruevo
Kırcali Hısımlar Oreşnitsa
Kırcali Himmet Paşalar(Hümet-Hömet Paşalar Paşintsi
Kırcali Himmet-Köy Strinitsa
Kırcali Hisar Üstü Vişe-Grad
Kırcali Hisarlı
Kırcali Hisar-Yaltı Jelyazna-Vrata
Kırcali Hoca-Köy Hocovtsi
Kırcali Hoca-Köy Pırventsi
Kırcali Hoca-Köy Slınço-Gled
Kırcali Hocalar Rusalina
Kırcali Horozlar Petelevo
Kırcali Horozlar Petlino/Petlite
Kırcali Hotan(Fotan) Fotinovo
Kırcali Hotaşlı (Hoşatlı) Rusalsko
Kırcali Höyüklü (Üyüklü) Darets
Kırcali Hüsemler Diamandovo
Kırcali Ilıca Eğridere(Adrino
Kırcali Işıklar Rani-List
Kırcali İbrahimler Abramovo
Kırcali İdrisli Lülyakovo
Kırcali İlyasçı İliysko
Kırcali İmamlar Verko
Kırcali İmamlar Zvınçe
Kırcali İman-Oğulları Ednovertsi
Kırcali İnallar Poçevo
Kırcali İsaklar(Esnaflar) İvantsi
Kırcali İsmailler Boynen
Kırcali Kaba-Ağaç (Hasırcılar) Rogozari
Kırcali Kaba-Ağaç Debelyanovo
Kırcali Kaba-Viran Zvezden
Kırcali Kabiller Kabile
Kırcali Kadem-Erler Staro-Myasto
Kırcali Kadı-Alan Bozveliysko
Kırcali Kadı-Köy Luliçka
Kırcali Kadırlar Sredna Sredna-Arda
Kırcali Kadir Mescit Zelenikovo
Kırcali Kalamçılar Kırçovsko
Kırcali Kalaycılar Kalaycievo
Kırcali Kalfalar Minzuhar
Kırcali Kangırlar Tırnovitsi
Kırcali Kara- Pınar Moryantsi
Kırcali Kara-Ahmetler Grivyak
Kırcali Kara-Bahaslı Kaloyantsi
Kırcali Kara-Başlar Dyakonovo
Kırcali Kara-Beyli Pelin
Kırcali Kara-Çocuklar Voynovo
Kırcali Kara-Dede
Kırcali Kara-Demir Jeleznik
Kırcali Kara-Demirler Polkovnik –Jelyazovo
Kırcali Kara-Gözler Çerni-Oçi
Kırcali Kara-Kaş Lozengradtsi
Kırcali Kara-Kaya Çerna-Skala
Kırcali Kara-Kilise Çerna-Çerkva
Kırcali Kara-Köy Kos
Kırcali Kara-Köy Lale
Kırcali Kara-Köy-İbikler Kanyak
Kırcali Kara-Mehmet Eğri Dere
Kırcali Kara-Musalar Çernovtsi
Kırcali Kara-Şabanlar Limets
Kırcali Kara-Tarla Çerna-Niva
Kırcali Kara-Tepe Çerni-Rid
Kırcali Karlı Snegotin
Kırcali Kavacık Topolka
Kırcali Kavaklı-Büyük Topolçane
Kırcali Kaya-Altı Zvezdelina
Kırcali Kaya-Başı Skalina
Kırcali Kaya-Başı-Yağmurlar Tatul
Kırcali Kayacı-Başı Kamenartsi
Kırcali Kayacıklar Skalişte
Kırcali Kayalar(Kaylar) Kamenka
Kırcali Kayınlar Buk
Kırcali Kayın-Tepe Trepetlika
Kırcali Kayrak-Seydeli Plazişte
Kırcali Kazaklı Kazak
Kırcali Kazaklı Kazatsite
Kırcali Kazancılar Kotlari
Kırcali Kel-Oğullar Peşintsi
Kırcali Kel-Oğullar Zagoriçane
Kırcali Kemikler Kostino
Kırcali Keneler Bojurtsi
Kırcali Keremenler Kalinka
Kırcali Ketenli Lensko
Kırcali Kılavuzlar Vodaç
Kırcali Kırcalar Zagoritsi
Kırcali Kırcali
Kırcali Kırkım Strijba
Kırcali Kırlar(Horazlar) Povet
Kırcali Kırlar(Horozlar) Zimzelen
Kırcali Kırtılı İlinitsa
Kırcali Kışla Çomakovo
Kırcali Kışla-Arası Makedontsi
Kırcali Kızıl-Çal Jılti-Çal
Kırcali Kirazlı Çereşnitsa
Kırcali Kiraz-Tarla Yonçovo
Kırcali Kirlik Benkovski
Kırcali Koca-Ahmetler Grivka
Kırcali Koca-Aliler Rodopsko
Kırcali Koca-Musalar Leştarka
Kırcali Koca-Ömer Starovo
Kırcali Konacık Padala
Kırcali Korucu-Viran Pıdartsi
Kırcali Koşu-Kavak Krumov-Grad
Kırcali Kovancılar Pçelarovo
Kırcali Kozluca Oreşari
Kırcali Kozluca Oreşino
Kırcali Köprülü Mosten
Kırcali Körlü-Mahalle Kojuhartsi
Kırcali Köse-Hasanlar Golo-Brad
Kırcali Köseler Kösevo
Kırcali Terzolla Peniovo
Kırcali Köse-Oğulları Paşentsi
Kırcali Kufalar Boturçe
Kırcali Kulfalı Karamfil
Kırcali Kul-Oğulları Robino
Kırcali Kurancılar Kaçulka
Kırcali Kurt-Faşi Stoyanovo
Kırcali Kurt-Köy Vılkoviç
Kırcali Kuruca-Dere Gorski İzvor
Kırcali Kus-Köy(Kız Köy) Momina Sılza
Kırcali Kuş Alan Komuniga
Kırcali Kuşalılar-Yeni-Mahalle Novo-Selişte
Kırcali Kuyucuk-Viran Mişevsko
Kırcali Kuzgun-Dere Bırza-Reka
Kırcali Kuzular Yagnevo
Kırcali Küçük-Erceli Sedlovina
Kırcali Küçük-İp-Dere Çiçevo
Kırcali Küçük-Viran Mişev
Kırcali Külahçılar Şapkarevo
Kırcali Külcüler Hrastovo
Kırcali Külcüler Pepelişte
Kırcali Kürklü Kojuhartsi
Kırcali Kütüklü Pınevo
Kırcali Mahmutça Strahil-Voyvoda
Kırcali Mahmutlar Siniger
Kırcali Mahmutlu Strancevo
Kırcali Mahmut-Oğulları Yarebitsa
Kırcali Mahmut-Ova Alusiyan
Kırcali Makaklar(Salman) Ençets
Kırcali Makmutlu (Makmulu) Padina
Kırcali Maksutlar-Mahzunlar Beli-Vir
Kırcali Malkoç-Dere Malkoç
Kırcali Mandacılar Bivolyane
Kırcali Mandır-Ağaç Povien
Kırcali Maruflar Kruşevska
Kırcali Maşkılı Kobilâne
Kırcali Mehmet-Köy Bistrogled
Kırcali Memeler Menkovo
Kırcali Mestanlı İlçesi Momçil-Gradska Okoliya
Kırcali Mıkmıl Mak
Kırcali Molla Musalar Daskalovo
Kırcali Muharrem-Oğulları Metliçka
Kırcali Murat-Paşalar Metlika
Kırcali Mursallar Sredska
Kırcali Mürselim Kondovo
Kırcali Müslimler Dıhovo
Kırcali Nal-Bantlar Podkova
Kırcali Nanazlı-Dere (Narazlı Dere) Nane
Kırcali Nasuhlar Rucey
Kırcali Nebiler Zdravçets
Kırcali Nebi-Paşa Bregovo
Kırcali Nevse-Sipahiler Guliyka
Kırcali Nevse-Taşlı (Taşlı) Guliya
Kırcali Olacak Spoluka
Kırcali Omanlar Bosilitsa
Kırcali Orta- Mahalle Sreditsa/Srednevo
Kırcali Ortacı Sretsko
Kırcali Ortakçı Drujintsi
Kırcali Orta-Köy İvaylov-Grad
Kırcali Osman-Köy Vransko
Kırcali Osmanlar Osmantsi
Kırcali Osman-Paşalar Osmanovo
Kırcali Otaklar (Hatanlar) Sestrinsko
Kırcali Otaşlı Eğri Dere
Kırcali Ovacılar Bagryanka
Kırcali Ömer-Köy Rogaç
Kırcali Ömerler Lübino
Kırcali Ömer-Oğulları-Yağmurlar Dıjdovnitsa
Kırcali Ör-Bek Eğridere
Kırcali Ördekçiler (Gök Viran) Patitsa
Kırcali Ördekler Gıskovo
Kırcali Öse-Köy Visoko
Kırcali Özbek Ezbetsi
Kırcali Paparcık (Tağarcıklar) Sekirya
Kırcali Pazar(Yeni Pazar) Çerno-Oçene
Kırcali Pazarlar Pazartsi
Kırcali Peresiler Skalak
Kırcali Ponduzguzlar Besnurka
Kırcali Postalar Starjevtsi
Kırcali Rahimli Ralitsa
Kırcali Rahman-Hoca Raliçevo
Kırcali Rahmanlar Blagovets
Kırcali Ramadanlar Velikdençe
Kırcali Ram-Köy (Ramiş) Ayrovo
Kırcali Rüstemler Maystorovo
Kırcali Sabuncular Sabunare
Kırcali Sağırlar Gledika-Gluhar
Kırcali Salihler Prilentsi
Kırcali Salman-Cami-Atı Ençets
Kırcali Salmanlar Snejinka
Kırcali Saltıklar Visoka
Kırcali Samana Koşukavak
Kırcali Sap-Dere Bırzeya
Kırcali Sarhoşlar Veselçane
Kırcali Sarıca-Viran Samokkitna
Kırcali Sarı-Hanlı Sedefçe
Kırcali Sarı-Kız Jıltuşa
Kırcali Sarı-Yar Jılti-Rid
Kırcali Sarnıç Sırnak
Kırcali Sarp-Dere Ruçey
Kırcali Sarp-Dere Vırli-Dol
Kırcali Sarsaklar Zimornitsa
Kırcali Satı-Köy Polyanets
Kırcali Semerciler Sellari
Kırcali Sıçanlı Bejantsi
Kırcali Sırt-Köy Gırbişte
Kırcali Sırt-Köy Rıt
Kırcali Sipahiler (Ispahlar) Ovçevo
Kırcali Sipahlar-Burnu Konnitsa
Kırcali Softalar Softite
Kırcali Sofular Mıdrets
Kırcali Soğuk-Dal Mançevo
Kırcali Soğuk-Pınar Studen-Kladenets
Kırcali Soluklar Glumovo
Kırcali Söylemezler Dryanova-Glava
Kırcali Söylüm Pigavets
Kırcali Sultanlı Zlatolist
Kırcali Sulu-Köy Ohlüvets
Kırcali Sulumlu Zagarsko
Kırcali Susuz Bez-Vodno
Kırcali Susuz-Burun Buhovo
Kırcali Sürgülü Vleçugovo
Kırcali Sürmenler Şiroko-Pole
Kırcali Süt-Kesiği Mleçino
Kırcali Şaban Draganovo
Kırcali Şaban-Köy Draganovo
Kırcali Şabanlar Kableşkovo
Kırcali Şabanlar Topolska
Kırcali Şadiler Çavka
Kırcali Şahinler Mıjentsi
Kırcali Şahinler Sokolite
Kırcali Şahlı Sokolsko
Kırcali Şah-Pala Krilatitsa
Kırcali Şeyh-Köy Glavatartsi
Kırcali Şeyhler(Şehler) Stareyşino
Kırcali Talaşman-Dere Samovila
Kırcali Taşkınlar Vrelo
Kırcali Taşlı-Çilingir Golayamo-Kamenyane Koşu-Kavak
Kırcali Taşlık Noçevo
Kırcali Taşlı-Köy Kamneyane
Kırcali Taşlı-Sütlü-Dere Malko-Kamenyane
Kırcali Tekke-Menetler Broş
Kırcali Tepe-Altı Dolişte
Kırcali Tepe-Altı Pod-Vrıh
Kırcali Tepecik Rudina
Kırcali Terzi-Köy Kroyaçevo/Kroyatsi
Kırcali Terzi-Ören Tihomir
Kırcali Tilkiler Lisisite
Kırcali Tokacık Takaçka
Kırcali Tokaç Koşu Kavak
Kırcali Tokmaklı-Dere Çukovo
Kırcali Tomaşlar Rastnik
Kırcali Topallar Hvostyane
Kırcali Topalllar Kudsovo
Kırcali Topuzlar Paşkul
Kırcali Torfulu Pırvitsa
Kırcali Toz-İ-Balâ(Toz Balya) Gorno-Prahovo
Kırcali Toz-İ-Esir Dolno-Prahovo Eğri Dere
Kırcali Tuzluk (Tuzluk-Köy) Solişte
Kırcali Tüler Mrejiçko
Kırcali Türbeler Zayçino
Kırcali Türk-Erceği(Türk-Erecek) Rodopsko
Kırcali Türk-Gebe Plovka
Kırcali Türk-Kaba-Ağaç Veleşani
Kırcali Türk-Ürpek Latinka
Kırcali Umur-Veren Dıjlets
Kırcali Urlar Suhino
Kırcali Urum-Bey Greevtsi
Kırcali Uzun-Ali Koşu-Kavak
Kırcali Uzuncular Deventsi
Kırcali Uzun-Himmetler Oritsa
Kırcali Üç-Evler
Kırcali Üç-Tepe Tri-Mogili
Kırcali Ürpek Boynik
Kırcali Vis-Köy Vis
Kırcali Yağ-Basan-Kebir Golyama-Çinko
Kırcali Yağ-Basan-Sagir Malka-Çinka
Kırcali Yağmur-Baba Dıjdovnik
Kırcali Yağmur-Köy Dıjdino
Kırcali Yağmurlar Dıjdovnik
Kırcali Yamaç-Köy Ridovo
Kırcali Yamalı Propast
Kırcali Yanaklar Yanino
Kırcali Yar-Dere Ridino
Kırcali Yaşlar Perperek
Kırcali Yaşlı-Köy Jenda
Kırcali Yatacık Kitnitsa
Kırcali Yataklar Lojeto
Kırcali Yaylacık Visoka-Polyana
Kırcali Yaylalı Kopitnik
Kırcali Yazla Letovnik
Kırcali Yelceler Jenzifovo
Kırcali Yeni-Cuma Raven
Kırcali Yeni-Çayır Nova-Livada
Kırcali Yeni-Mahalle Zavoya
Kırcali Yoğurtçular Mogilyane
Kırcali Yukarı-Kale Gorno-Kale
Kırcali Yukarı-Karalar Gorno-Krepost
Kırcali Yukarı-Übrü-Eren Gorno-Seltsi
Kırcali Yunus-Köy Zvınarka
Kırcali Yunus-Viran Bubina
Kırcali Yura Yuri
Kırcali Yürük Darets
Kırcali Yürükler Gıskovo
Kırcali Zurnacılar Manolovo
Köstendil At Koru Savoski
Köstendil Büyük Köy Golemo Selo Stante Dimitrov
Köstendil Cerman
Köstendil Çatak Preseka
Köstendil Çavuş Tepe Stake Dimitrov(Dupnitsa)
Köstendil Çekan Çekanets
Köstendil Dupniçe Dupnitsa,marekstanke-Dimitrov
Köstendil Göklemez Usoyko
Köstendil Göl-Çiftlik Blatino
Köstendil Karalar Gorna-Krepost
Köstendil Kızıl-Kıyı Çevreni-Breg
Köstendil Otman-Köy Rezbartsi
Köstendil Tavalı Tavaliçevo
Köstendil Yukarı-Banya Gorna Banya
Kutlu Viçe Bayraktar Mahalle Aleksandrovo
Kutlu Viçe Boz Kırı Pişurka
Kutlu Viçe Cembek Mahalle Nikolaevo
Kutlu Viçe Demirciler Kovoçitsa Lom
Kutlu Viçe Derviş-Mahalle Krumovo
Kutlu Viçe Erden
Kutlu Viçe Hacı-Mahalle Çerkaski
Kutlu Viçe İslam-Mahalle Knyajeva-Mahala
Kutlu Viçe Kalu-Ger Mahalle Kaluger Mahla
Kutlu Viçe Kara-Bacak İgratovo
Kutlu Viçe Kara-Tepe Çerni-Vrıh
Kutlu Viçe Kule-Mahalle Kula- Mahala(Mihail Grad)
Kutlu Viçe Kutlu-Viçe Mihaylov Grad Mihaylov Grad
Kutlu Viçe Mahalle Staliska-Mahala
Kutlu Viçe Mesçit Mahalle Pirliçevo
Kutlu Viçe Mestanlı Momçil-Grad Sultan Yeri
Kutlu Viçe Minkov Mahalle Minkova-Mahala
Kutlu Viçe Ömer-Mahalle Botevo
Kutlu Viçe Pulmiye(Lom-Palanga) Lom
Kutlu Viçe Serdar-Çiftlik Stoyanovo
Kutlu Viçe Tatar-Mahalle Dondukovo Pulmiye(Lom)
Kutlu Viçe Yeni-Köy Novo-Selo
Lofça Aladanlı Leşnitsa
Lofça Çorlu Çorlovo Lom
Lofça Dermanlar Dermantsi Lukovit
Lofça Diksan-Mahalle Orlyane
Lofça Doyranlar Doyrentsi
Lofça Hısımlar Radoevskoto
Lofça Kara-Ağaç Brestovo
Lofça Kara-Hasan Aleksandrovo
Lofça Kara-Tepe Çerni-Vrıh
Lofça Kara-Yaş Velikovo
Lofça Karluk-Ova Yukarı Lukovit
Lofça Kızıl-Kıyı Çevren-Breg
Lofça Kızıl-Yaka Çevren-Breg
Lofça Kireçli Gorno-Pavlikene
Lofça Lofça Loveç Lovec
Lofça Mikre
Lofça Selim-Mahalle Kirkovo-Mahala
Lofça Şahlı (Şahin-Kaya) Sokolovo
Lofça Toros Lazor-Stanevo
Lofça Türk-Fındığı Tuska-Leşnitsa(Leşnitsa) Troyan
Lofça Türk-Pınar Bılgarski-İzvor(Turski-İzvor) Teteven
Lofça Yeni-Köy Novo-Selo Troyan
Lofça Yukarı-Lukovit Lukovit
Lofça Yukarı-Turgan Gorno-Turgan Lom
Lofça Yürükler Kırpaçevo
Paşmaklı Ahatlar Kebir Dve Topoli
Paşmaklı Ahatlar Malka Kruşevo
Paşmaklı Ak Dere Bela Reka Selvi
Paşmaklı Alami Dere Polkovnik Sreafimovo
Paşmaklı Ambar Dere Hambar
Paşmaklı Aşağı Dere Köy Sokolovtsi
Paşmaklı Aygır Dere Jrebevo
Paşmaklı Balaban Yagodina
Paşmaklı Balık Dere Ribnitsa
Paşmaklı Balıklı Dere(Balaklı Riben Dol
Paşmaklı Büyük Dere Plovdivtsi
Paşmaklı Çamlıca Boroviha
Paşmaklı Çangır Dere Çepintsi
Paşmaklı Çavdar Mahalle Çavdartsa
Paşmaklı Çelikli Stomanevo
Paşmaklı Çoban Pastirtsi
Paşmaklı Çukur Köy Zabırdo
Paşmaklı Darı Dere Zlato-Grad
Paşmaklı Dericiler Kojari
Paşmaklı Dolaştır Zagrejden
Paşmaklı Dospat Smolyan Devin
Paşmaklı Dörmete Lipets
Paşmaklı Düşük-Dere Vodni Pad
Paşmaklı Erikli Slivka
Paşmaklı Eskiler Vehtino
Paşmaklı Fındıcak Leştak
paşmaklı Gündüzler Zornitsa
Paşmaklı Hasan- Dere Reçani
Paşmaklı Hasan Köy Asenets
Paşmaklı Hasan-Kova Borikovo
Paşmaklı Kara-Bulak Borino Dövlen(Devin)
Paşmaklı Kara-Burun Çernalevo
Paşmaklı Kara-Muş Kornisoş
Paşmaklı Karluk Slavey
Paşmaklı Karşılı Vievo
Paşmaklı Kasap Kasapsko
Paşmaklı Kayrak Tınkovo
Paşmaklı Kestencik Kesten
Paşmaklı Kozluca Oryahovets
Paşmaklı Kurt-Dere Vılçan
Paşmaklı Küçük-Arda Malka-Arda -Yada – Staro Selo
Paşmaklı Küçük-Dere Vitina
Paşmaklı Maden Raven
Paşmaklı Murtaza Bırçevo
Paşmaklı Murtaza-Ova Breza
Paşmaklı Palaska Budo-Zemya
Paşmaklı Paşmaklı Smolyan
Paşmaklı Şeytan-Köy Kosovo
Paşmaklı Taşkın Buyhovitsa
Paşmaklı Tekir Sivino
Paşmaklı Topuklu Srednogortsi
Paşmaklı Toz-Burun Mogolitsa
Paşmaklı Uzun-Dere Nedelino Darı-Dere(Zlato-Grad)
Paşmaklı Yanuz-Dere Elhovets
Paşmaklı Yukarı-Dere-Köy Momçilovtsi
Pernik Aşağı Turgan Dolna Turgan Rodamir
Pernik Baba Nedelkovo
Pernik Batanlar Temelkovo
Pernik Demirciler Kovaçevtsi
Pernik Kaynarca İzvor Radomir
Pernik Kovanlık Pçelnitsi Radomir
Pernik Mehmet-Bey-Çiftlik Petrunovo
Pernik Musa-Bey Gılıbnik Rodoplar
Pernik Yarıcılar Yareilovtsi Radomir
Plevne Arkarı Mahalle Kamenna
Plevne Armutçuk Kruşovitsa
Plevne Aziziye Teliş
Plevne Baykal Beşli Boril
Plevne Corno Jernov
Plevne Çavuş Ova Tsenovo
Plevne Çirik Çirikovo
Plevne Derviş İzgrev
Plevne Eski-Köy Stara –Seltsi
Plevne Gigen Mahalle Gigenska Mahla
Plevne Gigen Niğbolu
Plevne Kara-Ağaç Borisovo
Plevne Kara-Ağaç Brestovets
Plevne Kara-Ağaç Karagaç Toltleben
Plevne Kara-Ağaç Levski
Plevne Mağura Zagrajden
Plevne Mahalle Mahlata
Plevne Maraş-Tırıstenik Trıstenik
Plevne Musalı Muselievo
Plevne Niğ-Bolu Nikopol
Plevne Ortaca-Köy Sredniyat-Vrıh
Plevne Orta-Köy Asparuhovo
Plevne Peser-Ova Pisarevo
Plevne Plevne Pleven
Plevne Rahmanlar Rozino
Plevne Rako-Viçe Orehovitsa
Plevne Şamlı Şamlievo
Plevne Yeni-Köy Novo-Selo
Razgrad Adalı Ostrovo
Razgrad Ahmak Mortagonovo
Razgrad Akçalar Belintsi
Razgrad Apaz Mahalle Slavçitsa
Razgrad Arnavut (Arnaut) Poroişte
Razgrad Arslan Lıvino
Razgrad Aşıklar Samuil
Razgrad At Köy Konevo
Razgrad Avanlar Gerlova
Razgrad Ayva Altı Pod Ayva
Razgrad Bal Pınar Yenice Veya Yenice Bal Pınar Medoveve
Razgrad Balpınar/Bal Bunlar Kubrat
Razgrad Balpınar-İlçesi Kubratska Okoliya
Razgrad Belegler Gerlova
Razgrad Bey Alan Knyajeva Polyana
Razgrad Borazan Trebaç
Razgrad Büyük Boğdan Golem
Razgrad Büyük Kokarca Golem Porovets
Razgrad Caferler Sevar Bal Pınar (Kubrat)
Razgrad Caferli Savin
Razgrad Çayır Köy, Şeraniçkoya yakın
Razgrad Çukur-Ova Trapişte
Razgrad Demirciler Jelezkovets
Razgrad Dikili-Taş Pobit Kamık
Razgrad Diş Budak (Duş Tubak) Yasenovets
Razgrad Duraç Razgrad/Kemaller(İsperih
Razgrad Duran Ludo-Gortsi
Razgrad Dursun-Köy Zdravets
Razgrad Erci Gradina
Razgrad Eski-Balabanlar Vazovo Hezar Grad
Razgrad Eski-Mahalle Stara -Selişte Hezar Grad
Razgrad Ezerce Ezerets Hezar-Grad
Razgrad Ferhatlar Delçevo Hezar-Grad
Razgrad Göç- Beyler Krupişte Hezar-Grad(Razgrad)
Razgrad Gökçe-Su Sinya Voda
Razgrad Güvece Zvinartsi
Razgrad Güzelce-Alan Kamenovo
Razgrad Habip Vladimirovtsi
Razgrad Hacı-Abdul Mahallesi Omur
Razgrad Hacı-Fakılar Genaral-Dobrevo
Razgrad Hacı-Kamber Mahalle Matovtsi
Razgrad Hasanlar Getsovo
Razgrad Hasan-Mahalle Golyama-Voda
Razgrad Hasan-Terzi Kroyaç
Razgrad Hatipler
Razgrad Hatipler Rrazgrad
Razgrad Hezar-Grad Razgrad
Razgrad Hırs-Ova Hırsovo
Razgrad Höyüklü(Üyüklü) Todorovo Razgad
Razgrad Hüseyince Osenets
Razgrad Hüseyinler Drago-Mıj
Razgrad Işıklar Samuil
Razgrad İne-Bekçi Strajest
Razgrad Kaba-Kulak Uşintsi
Razgrad Kabullar Kıpinovtsi
Razgrad Kalaycı Radin-Grad
Razgrad Kalfa-Köy (Kalfa-Dere) Telets
Razgrad Kal-Ova Dyankovo
Razgrad Kara-Ağaç Brestovene
Razgrad Kara-Arnavut Golem –İzvor
Razgrad Kara-Göz Veselina
Razgrad Kara-İp Kara Eyüp Çudomir
Razgrad Kara-Kocalar Suşevo
Razgrad Kara-Mal
Razgrad Karamanlar Kara Mihal
Razgrad Kara-Muart-Yeni Köy Batenberg
Razgrad Kasım-Kuyucuk Rakovski
Razgrad Kemaller-Kemallar İsperih
Razgrad Kılıçlar Nojarrovo
Razgrad Kılıç-Serman Bırdokvo
Razgrad Kınalı Huma
Razgrad Kışla-Köy Zadruga
Razgrad Kızıl-Murat Blagoevo
Razgrad Killi-Kuyucuk Kiçenitsa
Razgrad Kokarca-Mahalle Malık-Porovrts
Razgrad Kovanlık Pçelinar
Razgrad Köse-Abdi Raynino
Razgrad Küçük-Ada-Köy Ostrovçe
Razgrad Küçük-Kokarca Malık-Porovets
Razgrad Küçükler Gerlova
Razgrad Loç-Ova Glocevo
Razgrad Mesim-Mahalle Mıdrevo
Razgrad Mumcular Sveştari
Razgrad Musa-Baba-Tekke Tsırvino
Razgrad Nasreddin Bisertsi
Razgrad Nasufçular Duhovets
Razgrad Omurca Stariçene
Razgrad Orman-Beş-Evli Goriçevo
Razgrad Orta- Mahalle Sredno-Seltsi
Razgrad Osman-Mahalle Peçenitsa
Razgrad Ova-Şermen(Şermen) Volno
Razgrad Pınar-Beş-Evli Bojurovo
Razgrad Razgrad-Mahalle Razgrad-Mahala Kutliviçe
Razgrad Saldım-Köy Yakim-Gruevo
Razgrad Sarı-Hatip Vladimirovtsi
Razgrad Sazlı Trıstika
Razgrad Sevar Sevar
Razgrad Seydi-Oğlu Seydol
Razgrad Sırt-Alan-Kılıç Beliçitsa
Razgrad Sofular
Razgrad Soğucak Studenets
Razgrad Sucağız
Razgrad Şekere Lov
Razgrad Şen-Ova Senovo
Razgrad Şeremet-Köy Veslets
Razgrad Taşçı Kamenar
Razgrad Tekke Voden
Razgrad Tekke-Mahalle Manastirsko
Razgrad Terter
Razgrad Tete-Ven Tetovo
Razgrad Tet-Ova Tetovo
Razgrad Topçu Senovo
Razgrad Torlak Hlebarevo
Razgrad Tursun Zdravets
Razgrad Uzunca-Alan Ravno
Razgrad Ütükler Gortsvet
Razgrad Varatlar Delçevo
Razgrad Yeni-Balabanlar İvan-Şişmanovo
Razgrad Yenice Novak
Razgrad Yunus-Abdal Yonkovo
Razgrad Yunuslar Prelez
Razgrad Yürükler Seslovo
Razgrad Zavut Zavet
Razgrad Zincirli-Kuyucuk Rakovski
Rusçuk Balabanlı Gorazd
Rusçuk Basarb Ova
Rusçuk Beş Pınar Pet Kladenetsi
Rusçuk Bızın
Rusçuk Burunlu Peyçinovo
Rusçuk Çatmı Bosilkovtsi
Rusçuk Dikili-Taşlar Stılpişte,Meçka
Rusçuk Dolaplar Dolapite
Rusçuk Göl-Pınar Bistrentsi
Rusçuk Höceki Zahari-Stoyanovo
Rusçuk Hüceki Mogilino Bela
Rusçuk Kara-Kocalı Ekzarlh Yosif Belene
Rusçuk Kara-Lom Çerni-Lom
Rusçuk Karamanova (Karaman)
Rusçuk Kara-Su Çerna-Voda
Rusçuk Kaya-Mahalle Slivnitsa
Rusçuk Kızıl Çevren
Rusçuk Kızıl-Su Çervena-Voda
Rusçuk Kule Kula-Sredne
Rusçuk Kütüklü Tsar-Samuli
Rusçuk Lipnik Nikolovo
Rusçuk Para-Mahalle Paritsa
Rusçuk Ruscuk Ruse
Rusçuk Sağırlar Dryanovets
Rusçuk Semerci Semercievo
Rusçuk Sırna-Bey Borisovo
Rusçuk Taban Sandrovo
Rusçuk Vet-Ova Vetovo
Rusçuk Yeni-Köy Novo-Selo
Selvi Ahlatlı Kruşevo Gabrova
Selvi Akıncılar Petko Slaveykov Gabrova
Selvi Çadırlı Sennik Gabrova
Selvi Çiftlik Lovni Dol Gabrova(Sevlievo)
Selvi Dağ Erik Gors-Slivovo Gabrova(Sevlievo)
Selvi Dereli Gorna-Rozitsa Gabrova(Sevlievo)
Selvi Selvi (Servi) Sevlievo Gabrova
Silistre Abdul Ehat (Abtat Kalesi) Abrit
Silistre Abdullar Zvenimir
Silistre Ahmatlar (Ahmetler) Stefan Karaca
Silistre Ak Kadınlar Dulova
Silistre Ak Pınar Bistra
Silistre Ali Fakı Glavan
Silistre Anızcık Çerkovna
Silistre Arabacılar Kolarovo
Silistre Aratmaca Poprucanovo
Silistre Asvalt Köy(Asfat Köy Glavinitsa
Silistre Aşağı Mahalle Dolna Mahalla
Silistre Aşağı Rahova Dolna Rehovo Tutrakan
Silistre Ay Demir
Silistre Ay Doğdu İskra
Silistre Ay Doğdu Zvezdel
Silistre Ayvat Köy Malık Zvenimir
Silistre Bahar (Baylar) Kolobir
Silistre Bahar Köy Polkovnik-Taslakov
Silistre Balabanlar Zlatoklas
Silistre Baltacı Yeni Köy Bradvari
Silistre Bulgar Kosu Tutrakan
Silistre Cami Mahalle
Silistre Çanakçılar Paniçare
Silistre Çavuş Mahalle Sofytsi
Silistre Çillerçiren Yarebitsa
Silistre Dam Ada Zagrad
Silistre Davulcular Padina
Silistre Davutlar Davitovo
Silistre Deli Yusuflar Krasnogor
Silistre Denizler Varnentsi
Silistre Dere-Mahalle Dolets
Silistre Doğancılar Paisevo
Silistre Doğrular Pravda
Silistre Dorutlar Stan
Silistre Doymuşlar Sitovo
Silistre Duraklar Genaral Tsonkovo
Silistre Ekincek Silistra
Silistre Emir-Köy Suho-Dol
Silistre Emirler Boil
Silistre Fındıklı(Pındıklı) Vasil-Levski)
Silistre Güller-Köy Alekovo
Silistre Gürgencik Popkralevo
Silistre Hacılar Kalugenere
Silistre Hasan-Fakı Graniçarevo
Silistre Has-Köy Dobrotitsa
Silistre Hayrat
Silistre Hıdır-Çelebi Gospodinovo
Silistre Hırs-Ova Hırsovo Dobruca
Silistre Hoca-Köy Kalugerene
Silistre Hoca-Köy Nova-Popina
Silistre İbrahim-Mahalle İbryam Mahla
Silistre Kadı-Köy Malık-Preslavets
Silistre Kamberler Zaritsa
Silistre Kan-İpe Zebil
Silistre Kapaklı Slatina
Silistre Kara- Orman Stratsimir
Silistre Karadırlar Çerno-Gor
Silistre Kara-Ese-Köy Çernolik
Silistre Kara-Karayağmurlar Poroyno
Silistre Kara-Koç Oven
Silistre Kara-Omur Smilets
Silistre Kara-Veli Lüben
Silistre Kasımlar Osen
Silistre Kayalar Çernik
Silistre Kay-Pınar Polkovnik-Çolkaovo
Silistre Kayrak Kamentsi
Silistre Keçiler-Mahalle Kozyak
Silistre Kemal-Köy Diçevo Silistre/Tutrakan
Silistre Kerimler Oreşone
Silistre Kızıkcıklı
Silistre Kızıl-Burun Ruyno
Silistre Koçine (Yürükoğulları) Paisievo
Silistre Köse-Aydın Goleş
Silistre Kurt-Palan Vılkan
Silistre Kuzgun(Kuzgunluk) Atimovo
Silistre Küçük-Kaynarca
Silistre Kütüklü Dobrucanka
Silistre Masutlar Novarevo
Silistre Mesimler Listets
Silistre Musalar Okorş
Silistre Oluklu Kutlovitsa
Silistre Orman (Omran) Razdel
Silistre Orta- Mahalle Stolnik
Silistre Pıtraklı Baştino
Silistre Rahman-Âşıklar Okorş
Silistre Sağırlar İrnik
Silistre Sağsınlar Zafirovo
Silistre Salihler Bratimir
Silistre Sarı-Göl Tırnovitsi
Silistre Sarsanlar Zafirovo
Silistre Seyit-Ali-Fakı Skala
Silistre Sınır-Yeni-Mahalle Mejdan
Silistre Sırcılar Podles
Silistre Silistre Silistra
Silistre Siyahlar Angelovo
Silistre Soğanlık –Yeni Mahalle Malko-Paisievo
Silistre Soğucak Çistemensko
Silistre Söğütçük Vodno
Silistre Söneç Sırpovo
Silistre Söycük Vodno
Silistre Sungurlar(Sungullar) Vokil
Silistre Tatar-Atmaca Sokol
Silistre Tokmak-Köy Çukovets
Silistre Topçu Strelkovo
Silistre Tutrakan Tutrakan
Silistre Türk-Kosu Tutrakan
Silistre Türk-Kuyusu Kosara
Silistre Türk-Smil Nova-Çerna
Silistre Usul-Köy Sekulovo
Silistre Uzunca-Orman Bodantsi
Silistre Vis-Köy Tsarev-Dol
Silistre Yalı-Çatalca Polyana
Silistre Yenice-Köy Preslavitsi
Silistre Yeni-Mahalle Mejden
Silistre Zarniç Zarnik
Sofya Ağaç-Evli
Sofya Akçe-Kilise
Sofya Ala Kilise(Alaca Kilise) Vakarel
Sofya Avlu Köy Jivkovo İhtiman
Sofya Avrat Alan Koprivtitsa
Sofya Bali Efendi Knyajevo
Sofya Bayhanlı
Sofya Beyler Çiftlik Simeonovo
Sofya Busmanlar Novo Selo
Sofya Çamcağız Borika
Sofya Çamurlu. Şişmanovo
Sofya Çepinli Çepintsi
Sofya Çıkancı
Sofya Çukur-Ova Gabra
Sofya Danişmentli
Sofya Doğanca (doğancı)
Sofya Doğancılar
Sofya Doğancı-Mahmut
Sofya Doğan-Ova Yeni Köy(Novo-Selo)
Sofya Durağan Drugan
Sofya Gazi-Canlar Kaziçane
Sofya Gelembe/Gelenbe
Sofya Göreci Ognyanovo
Sofya Hacı- Hamza Boevitsa
Sofya Hatun Katun
Sofya İhtiman
Sofya İzledi Zlatitsa
Sofya Kaba-Aplı Stambolovo
Sofya Karalar Çernovo
Sofya Kayacık Rakovski Mustafa-Paşa(Sliven Grad
Sofya Kese-Bir Pod-Gorie
Sofya Kıranlar Verinsko İhtiman
Sofya Kilise –Köy Tsırkvişte
Sofya Kilisecik Tsırkvitsa
Sofya Kolanlar Çavdar
Sofya Kovanlık Pçelin
Sofya Köstence Köstenets
Sofya Köstence-Derbendi
Sofya Kuman-İtsa Türk Köyü
Sofya Kumanlar Radoslovovo
Sofya Kurşunlu Sofyada Mahalle
Sofya Macar
Sofya Mahalle Maritsa
Sofya Manav-Çiftlik Maçevo
Sofya Mansur-Köy
Sofya Musa-Çelebi Musaçevo
Sofya Orhaniye Bote-Grad
Sofya Ormanlı Lesnovo
Sofya Rumeli Rumeliya
Sofya Soğucak Studena
Sofya Sulu-Derbent Momina-Banya (Momino-Prohod)
Sofya Taban/Taçlar Venkovets
Sofya Taş-Kesen Sarantsi
Sofya Taşlık
Sofya Vidin Bononia Daha Sonra Bdin
Sofya Yazıcı-zade
Sofya Yazıcı-Zade Sofyada Mahalle
Sofya Yeni-Han Novi-Han
Sofya Yeni-Köy Novo-Selo
Sofya Yukarı-Banya Gorna Banya
Sofya Yürükler Gurkovo
Şumnu Abdurrahmanlar Kraygorsi
Şumnu Abdülrezzak Drumevo
Şumnu Ağa Baba Aboba Pliska
Şumnu Ahalar (Ağalar)-Ahlar (Ahiler) Drentsi
Şumnu Ak Dere Bela Reka( Stara Bela Reka
Şumnu Ak Yar Bel Bryak
Şumnu Alat-Baba Bela
Şumnu As Mahalle Arsovo
Şumnu Ası Köy-Has Köy Dobri Voynikov
Şumnu Asıllar (Asiller) Krasen Dol
Şumnu Aslar Naum
Şumnu Ay Doğdu İzgrev
Şumnu Bay Kocalar Baykovo
Şumnu Belene
Şumnu Beş Tepe Pet Mogili Yenipazar
Şumnu Beygirli (Bekirli) Konevo
Şumnu Bıyıklı Bortsi
Şumnu Boğaz
Şumnu Bohçalar Kaolinovo
Şumnu Bulanık Mitnitsa
Şumnu Burhanlar Radan Voyvoda
Şumnu Civel Nikola Kozlevo Yenipazar(Novi Pazar)
Şumnu Çalı Kavak Riş Preslav
Şumnu Çamurlu Kalino
Şumnu Çanakçı Krasen Dol Yeni Pazar
Şumnu Çatak Tiça Şumen
Şumnu Çatallar Tsar Krum
Şumnu Çavuş Köy Çavuş Ova Metodievo
Şumnu Çayır Dere
Şumnu Çengel Div Dedevo
Şumnu Çerençe Çerença
Şumnu Çerkez Köy Aleksandrovo
Şumnu Çoban Nasuh Zagoriçe
Şumnu Çoban-Mahalle
Şumnu Çufallar Tıkaç
Şumnu Çuha Suşino
Şumnu Çukur Köy Yasenkovo
Şumnu Çulfa Suşina
Şumnu Çulfalar Tıkaç
Şumnu Dağlar-Başı
Şumnu Dalakça Kosturino
Şumnu Dalar Göz Rujitsa Şumen
Şumnu Damar Göz Jilino
Şumnu Davulcular Gusla
Şumnu Demirci Köy Strahilitsa
Şumnu Demir-Hanlı Jelez
Şumnu Dere-Köy Kostena-Reka
Şumnu Dere-Köy Struyno
Şumnu Domuzluk
Şumnu Doruklu Praventsi
Şumnu Doyranlar Doyrentsi
Şumnu Durarca-Köy(Duracak) Stanyantsi
Şumnu Durmuş Lozevo
Şumnu Düz-Bayır
Şumnu Düzlük
Şumnu Eğri-Dere Kriva-Reka
Şumnu Ekizce Benkovski
Şumnu Elif-Köy Novi Pazar Yeni Pazar
Şumnu Emberler Kliment
Şumnu Erikli Slivak
Şumnu Eski-İstanbolluk Preslav
Şumnu Eski-Köy Vehtovo
Şumnu Fıçıcılar
Şumnu Göceci Stan
Şumnu Göller İz-Bul
Şumnu Güç-Eri Preselka
Şumnu Gül Roza
Şumnu Güller Rujitsa Yeni Pazar(Novi-Pazar)
Şumnu Gürgenli Gabritsa
Şumnu Hamarat
Şumnu Hasan-Kova Lovets
Şumnu Hasan-Ova Evdokiya
Şumnu Höyük( Ükke)Üğük
Şumnu Huy-Ven İvanovo Preslav
Şumnu Islahane
Şumnu Işık-Köy Osenovets
Şumnu İmrahor Doktor-Stambolov
Şumnu İmrenler İmrençevo
Şumnu İnce-Bayır
Şumnu İnece Tsarev-Brod
Şumnu Kab-Dağı
Şumnu Kabı-Yük Vırbak
Şumnu Kadı-Köy Panayot-Volovo
Şumnu Kalakoç-Dere
Şumnu Kalaycı-Dere İglika
Şumnu Kalay-Dere (Kalaylı) Kamenyak
Şumnu Kara-Başlı Çerno-Glavtsi
Şumnu Kara-Burun Çerni-Vrıh
Şumnu Kara-Demir Vinitsa
Şumnu Kara-Gözler Çerno-Okovo
Şumnu Kara-Gözler Karavelovo
Şumnu Karalar Çerna
Şumnu Kara-Muratlı Elenovo
Şumnu Karşı Yaka
Şumnu Kasaplar Dibiç
Şumnu Kasaplar-tabyası
Şumnu Kasım-Çeşme
Şumnu Kaspi-Çan Kaspiçan
Şumnu Kavaklık
Şumnu Kavlak
Şumnu Kavuklu Belokopitovo
Şumnu Kayacık-Timar Timarevo
Şumnu Kayalı-Dere Kamenyak
Şumnu Kayınlık
Şumnu Kaykı Stoyan Mihaylovski
Şumnu Kerçan
Şumnu Kıllak
Şumnu Kız-bayır
Şumnu Kızıl-Kaya Çervena –Skal
Şumnu Kızıl-Pelit Jelıd
Şumnu Kilecik (Kalecik) Lisi-Vrıh
Şumnu Kocacıklar Tervel Şumlu
Şumnu Koç-ova koçovo
Şumnu Kortalık
Şumnu Kozluca-Tavşan (Tavşan-Kozluca) Zayçino-Oreşe
Şumnu Kozluca-Tekke (Tekke-Kozluca) İz-Bul
Şumnu Köklüce Venets
Şumnu Köpek-Köy Mengişevo
Şumnu Köprü-Köy Zlokuçen
Şumnu Köseler Zvegor
Şumnu Köşkler
Şumnu Köteş Koçovo Şumen
Şumnu Kufalar Razvigorovo
Şumnu Kulak-Ova Dolina
Şumnu Kulfalar Razvigorovo
Şumnu Kuru-Dere Suha-Reka
Şumnu Kuz-Bayır
Şumnu Kuz-Köy Tıkaç
Şumnu Küçük-Ahmet Tsani-Ginçevo
Şumnu Külevce
Şumnu Küplüce
Şumnu Madara
Şumnu Mahmut-Köy Mostiç
Şumnu Mahmuzlu Todor-İkonomovo
Şumnu Makak
Şumnu Mir-Hanlı Trem
Şumnu Mratt-Allar Mirovitsi
Şumnu Muhla Mogila
Şumnu Nasırlı Radko-Dimitrievo
Şumnu Nuh-Sel Novo-Selo
Şumnu Orta- Mahalle Dennitsa
Şumnu Orta-Köy Sredne
Şumnu Osmar
Şumnu Ova-Söğütlüsü Vırvane
Şumnu Oyvoda Voyvoda
Şumnu Pamukçu (Pamukça ,Pamuklu) Pamukliya
Şumnu Peçeli Vekilitsi
Şumnu Salmanlar
Şumnu Saltıklar Sredkovets
Şumnu Sene-Bir Sini-Bir
Şumnu Sırt-Mahalle Vetrişte
Şumnu Sinan Pomen
Şumnu Sofular Malomir
Şumnu Sofular Osenets
Şumnu Sofular Vılnari
Şumnu Soğucağız Studenitsa
Şumnu Söğütlü Vırbak
Şumnu Su-Sığırlık
Şumnu Süleyman-Köy Seçişte
Şumnu Şarlılar Braniçevo
Şumnu Şeytancık Hitrin
Şumnu Şumnu Şumen
Şumnu Teker Zlatna-Niva
Şumnu Tekke-Dere
Şumnu Terbi-Köy Kapitan Petko
Şumnu Topal-Köy Krivitsa
Şumnu Uyvan İvanovo
Şumnu Uzunlar Dlıjko
Şumnu Vardun
Şumnu Veli-Bey Milanovo
Şumnu Yağmurluk
Şumnu Yanık-Ova Yankovo
Şumnu Yar-Kese
Şumnu Yazıcı Pisarevo
Şumnu Yazla Lyatno
Şumnu Yenice-Köy Tsarev-Brod
Şumnu Yeni-Köy Novo-Selo
Şumnu Yeni-Köy Visoka-Polyana
Şumnu Yeni-Pazar Novi-Pazar
Şumnu Yeşil-Tepe
Şumnu Yukarı-Köy Boyan-Civgrats
Şumnu Yurtluk-Altı
Şumnu Yusuhanlar Pristoe
Şumnu Yürük-Hacı/Yürükler Stanovets
Tatar Pazarcık Abdullar Apriltsi
Tatar Pazarcık Acılar (Alacalar) Aleko Korstantinovo
Tatar Pazarcık Akıncı Akancievo
Tatar Pazarcık Akıncı Graniçar
Tatar Pazarcık Armutluk Kruşata
Tatar Pazarcık Ası Koru Ravnogor
Tatar Pazarcık Aydın Ova İsperihovo
Tatar Pazarcık Aygır Köy Piştigovo
Tatar Pazarcık Ayvacık Dülevo Otluk Köy
Tatar Pazarcık Bardakçı Bırduçe
Tatar Pazarcık Başı Kır Glavinitsa
Tatar Pazarcık Batak
Tatar Pazarcık Batkun
Tatar Pazarcık Boz Alan Orlino
Tatar Pazarcık Caferli Otlukköy
Tatar Pazarcık Cumaya Sbor
Tatar Pazarcık Çanakçı Rozovo (Çanakçi Evo
Tatar Pazarcık Çangarlı Zvıniçevo
Tatar Pazarcık Çepine Çepino
Tatar Pazarcık Demirciler Kovoçevo
Tatar Pazarcık Derecik-Köy Debrıştitsa
Tatar Pazarcık Dere-Harman Dolno-Virşilo
Tatar Pazarcık Doğan-Ova Malko Konere
Tatar Pazarcık Ereğli Smilets Otluk-Köy (Panagürişte)
Tatar Pazarcık Firuzlu Ovçepoltsi
Tatar Pazarcık Hacılı Yunatsite
Tatar Pazarcık Horozlu Pevets
Tatar Pazarcık İstirelçe Strelça
Tatar Pazarcık Kalağlar Dolna Levski
Tatar Pazarcık Kara- Orman Çerna-Gorovo
Tatar Pazarcık Karağan
Tatar Pazarcık Kara-Mürsel Vinogradets
Tatar Pazarcık Kara-Pınar
Tatar Pazarcık Karezli Dovrovnitsa
Tatar Pazarcık Kavak-Dere Topoli-Dol
Tatar Pazarcık Kepeli (Küpeli) Tsar Boris Otlukköy(Panagürişte)
Tatar Pazarcık Koca-Köy Saraya
Tatar Pazarcık Kor-Ova Korovo
Tatar Pazarcık Köse-Murat Bratanitsa
Tatar Pazarcık Kula-Kasaplı İvaylo
Tatar Pazarcık Licene Lıcene
Tatar Pazarcık Okçulu Otluk-Öy(Panagürişte)
Tatar Pazarcık Otluk-Köy Panagürişte
Tatar Pazarcık Ömerli Soyko
Tatar Pazarcık Peştere Peştera
Tatar Pazarcık Rakit-Ova Rakitovo
Tatar Pazarcık Saran-Bey (Saruhan-Bey) Saranovo
Tatar Pazarcık Sarı-Göl Blatnitsa
Tatar Pazarcık Semçin
Tatar Pazarcık Sırt-Harman Gorno-Vırşilo
Tatar Pazarcık Şabanlı Sırnitsa
Tatar Pazarcık Şeyh-Aslı Eşikasli
Tatar Pazarcık Tatar Pazarcık
Tatar Pazarcık Vuruşlu Otluk Köy(Panagürişte)
Tatar Pazarcık Yağmurlu Mokrişta
Tatar Pazarcık Yassıca Lyahovo
Tatar Pazarcık Yassı-Koru Ravna-Gor
Tatar Pazarcık Yelli-Dere Vetren-Dol
Tatar Pazarcık Yeni-Köy Novo-Selo Peştere
Tatar Pazarcık Yeni-Köy Vetren
Tatar Pazarcık Yürükler Borimeçkovo
Tatar Pazarcık Zağarlı Veliçkovo
Tırnova Ahmetli Konstantin
Tırnova Akça Er Aleko
Tırnova Akçar (Akça Er) Alekovo
Tırnova Arabacı Kolari
Tırnova Arı Köy Sredno Selo
Tırnova Armutçuk Kruşovitsa
Tırnova Armutlu Kruşeto Yukarı Rahova (Gorna Orehovitsa)
Tırnova Armutlu Kruşovene Rahova(Orehovo)
Tırnova Arnavutlu Paisiy
Tırnova Aşağı Rahova Dolna Orehovitsa Yukarı Rahova (Gorna Orehovitsa)
Tırnova Balaban Mahalle Vetrintsi
Tırnova Balvan
Tırnova Batak Ziştovi
Tırnova Bayır Mahalle Çukata
Tırnova Bayır Mahalle Strımna
Tırnova Bederli Stefan Stambolovo
Tırnova Beş Kuyucuk Peti Kladenetsi Ziştovi
Tırnova Bey Vırbovka Vırbovka Yukarı Rah Ova
Tırnova Butan Veliko
Tırnova Büyük Yalılar Rusalya
Tırnova Çatal Dere Razsoha
Tırnova Çayır Teodosievo Yukarı Rahova(Gerno Orehovo)
Tırnova Çeşme Mahalle Çeşma
Tırnova Çoban Köy Gorni-Çobanka
Tırnova Dede Bal Dedintsi
Tırnova Dede Mahalle Dedina
Tırnova Deli Sülü Dragomirovo
Tırnova Demir-Köy Jelezartsi
Tırnova Desteci-Köy Jitnitsa
Tırnova Durlar Durovtsi
Tırnova Düz-Meşe Ravnovo
Tırnova Emir Gazi(Murgazlı Yantra Yukarı Rahova (Gorna-Orehovitsa)
Tırnova Emirler Povelya
Tırnova Emir-Oğlu Çistovo
Tırnova Er-Doğanlı Orlovets
Tırnova Fida-Bey Velçovo
Tırnova Göl-Köy Lokvata
Tırnova Hacı-Mahalle Gorno-Haciyska
Tırnova Hacı-Musa Morava
Tırnova Hamza-Mahalle Usoyna
Tırnova Hasanlar Stoyanovtsi
Tırnova Hasır-Köy Ribarsko
Tırnova Hayreddin Eredin
Tırnova Hibili Strahilovo Ziştovi(Sviştov)
Tırnova Hisar Tsarevets Ziştovi(Sviştov)
Tırnova İbrik İbriçevo
Tırnova İnce-Köy Temenuga
Tırnova Kadı-Köy Strajitsa
Tırnova Kara-Hasan Lozen Yukarı Rahova
Tırnova Kara-Hasanlar Filip-Totevo
Tırnova Kara-İsen
Tırnova Kara-Kurtlar Vılçovtsi
Tırnova Karaman-Ova
Tırnova Karamca Karantsi
Tırnova Keller Gorno-Şivaçevo
Tırnova Kestam-Bol Momin-Sbor
Tırnova Kılıçlar Asenovo
Tırnova Kıral-Pınar Tsarski-İzvor
Tırnova Kili-Far Kilifarevo
Tırnova Koruca-Erenler Tsarevo-Grad
Tırnova Kovanlık Pçelişte
Tırnova Koz-Dere Kozya-Reka
Tırnova Köy-Başları Glogovets
Tırnova Küçük-Türkler Stambolovo
Tırnova Küçük-Yusuflar Gorsko
Tırnova Lefece Bregovitsa
Tırnova Mekiş
Tırnova Merdane Merdanya
Tırnova Meşe-Koru Tserova-Koriya
Tırnova Mihallar Mihaltsi
Tırnova Mithat Paşa Köy Aleksandrovo
Tırnova Murat-Bey-Köy Byala-Çerkva (Gorni Turceta )
Tırnova Muşuklu Klimentovo
Tırnova Niküp
Tırnova Nuh-Sel Novo-Selo
Tırnova Odalar Odatite
Tırnova Okçular Strelets
Tırnova Omur-Bey Stambolovo
Tırnova Paşa-Köy Mirovo
Tırnova Raş-Köy Lübentsi
Tırnova Sarı-Yar Hacı Dimitriovo Ziştovi
Tırnova Ser-Güveç Ser-Güvets
Tırnova Seydi Köy Vino-Grad
Tırnova Söğün-Dal Suhin-Dol
Tırnova Süleyman-Köy Novogortsi
Tırnova Sünnetçiler Rezaç
Tırnova Şeytanlar Usoi
Tırnova Şükürler Svetoslantsi
Tırnova Tatarlar Tatare
Tırnova Tençe Tença
Tırnova Terziler Dolno-Şivaçevo
Tırnova Tıraşlı Zelinik
Tırnova Tospatlar Rositsa
Tırnova Trıstenik (Türk Trıstenik ) Slavyanovo
Tırnova Turna-Dere Rosno
Tırnova Tuzlu-Alan Maysko
Tırnova Türk-Eriği Kozlovets
Tırnova Türkeşe Şişkovitsa
Tırnova Uzun-Güney Dılgı-Pripek
Tırnova Uzunlar Visokovtsi
Tırnova Yağcı Maslerevo
Tırnova Yayla-Köy İzvortsi
Tırnova Yazıcı-Mahalle Gorko-Pisaevo
Tırnova Yeni-Şehir Nov-Grad
Tırnova Yukarı-Rah-Ova Gorno-Orehovitsa
Tırnova Yukarı-Yeni-Köy Gorno-Novo Selo
Tırnova Yumrukkaya Pestnik
Tırnova Yusuf-Hanlar Balkanski
Tırnova Yürükler Kamenari
Tırnova Yürükler Nikolaevo
Tırnova Yürükler Vladislav
Tırnova Ziştovi Sviştov
Varna Abdi Köy Samotina
Varna Acemler Aksakovo
Varna Acı Dere Sladka Voda
Varna Ahır Köy Gabırnitsa
Varna Ak Dere(Astra) Bela
Varna Ak Koyun İskır
Varna Akıncılar Zdravets
Varna Aladın Ezerovo
Varna Aladın Straşimirovo
Varna Ambarlık-Hambarlık Metliçina
Varna Araplar Genaral Lolevo Provadı
Varna Arnavutlar Rudnik
Varna Aslı Beyli Blıskovo Piri Vadi (Provadı)
Varna Aşağı Çiflik Dolen Çiftik (Georgi Traykov )
Varna Ayazma Voditsi
Varna Ayran(Ayran Köy) Mleçen
Varna Ayvacık Dülina
Varna Baldır Köy (Bıldır) Tutrakanrsi
Varna Bekçi Polyatsite
Varna Beyci Oğlu Bolyartsi
Varna Beyli Mlada-Gvardiya
Varna Boğaz Kesen Proseçen
Varna Burhanlar Edinakoztsi
Varna Cafer Solnik
Varna Caferli Kiçevo
Varna Cevizli Oreşak
Varna Cızlar Köyü Dobrina
Varna Cizdar Köy Dobrina
Varna Cizdar Köy Pripek
Varna Çalı Mahalle Dıbravino
Varna Çalıklar Trınitsa
Varna Çamurlu Çamurna Komunari / Yada Murna
Varna Çanlar Zvınets
Varna Çatma Levski
Varna Çavuş Köy Genaral Kantarcievo
Varna Çayak Çayka
Varna Çelebi Köy Gospodinovo
Varna Çenge Asparuhovo
Varna Çökek Kitka
Varna Damlalı Ehatlar Dolno-Staveykovtsi
Varna Damlalı Orta Sredno-Salveykovtsi
Varna Dana Göz Yunets
Varna Dede Köy Dobri-Dol
Varna Deli Hüseyin Mahalle Golyama-Delçevo
Varna Deniz-Köy Koşuta
Varna Derbent İzvorsko
Varna Dere-Köy Konstantinovo
Varna Dere-Köy Petrov-Dol
Varna Derviş-Müslim Deteline
Varna Desteci (Testeci) Jitnitsa
Varna Devne Devnya Piri-Adi(Provadiya)
Varna Diş-Budak Osenovo
Varna Doğuca Zornitsa
Varna Dülger Kruşa
Varna Eleç Dobro-Gled
Varna Eles-Fakı(İlyas Fakı Dobroplodno
Varna Emir Gazi Krakra
Varna Emirler Genaral-Kiselovo
Varna Emirler Markovo
Varna Esetli Momçilovo
Varna Eski-Arnavutlar Staroselets
Varna Eski-Derviş Stara-Oryahovo
Varna Fethi-Köy Hrabrovo
Varna Fındıklı Şkorpilovtsi
Varna Gebece Belovo
Varna Gebeş Krivini
Varna Gevrekler Kalimansi
Varna Gökçe-Dölük(Dölök Bdintsi
Varna Göle-Köy Zasmyano
Varna Gün-Doğdu İzgrev
Varna Gün-Yalısı Slınçevo
Varna Hacı-Sinanlar(Hacı-Hasanlar) Benkovsko
Varna Hallaçlı Drındar
Varna Hasırcık Ştipsko
Varna Hıdırca Nikoaevka
Varna Hoca-Köy Popoviç
Varna İnce-Köy(İnci-Köy) Topoli
Varna Kadı-Köy Bozveliysko Pirivadi(Provadı)
Varna Kapaklı Kilimentovo
Varna Kara- Pınar Kladençevo
Varna Kara-Ağaç Brestak
Varna Kara-Ağaç Sofular Trsıtikovo
Varna Kara-Ahmet Mahalle Debelets
Varna Karaca-Ot Stefan-Karaca Piri-Vadi
Varna Kara-Hüseyin Stratsimir
Varna Kara-Köse Çerno-Ok
Varna Karamanlar
Varna Karamanlı Karamanite
Varna Kar-Yağdı Snejina
Varna Kasımlar Esenitsa
Varna Kaya –Ardı Kamel-Dyal
Varna Kayradı Snejina
Varna Kazak-Dere Kazaşka-Reka
Varna Kazak-Mahalle Kazaşko
Varna Kazallık Krasimir
Varna Kazanlık Krasimir
Varna Kesap Nova-Şipka
Varna Kestiriç Tsarevo
Varna Kızıl-Baş Pyasıçnik
Varna Kızılcılar Çerventsi Pirivadi(Provadı)
Varna Koçak Radevo
Varna Kokarca Boyana
Varna Kopuzcu Padina
Varna Korkut Strahil
Varna Kos-Ova Kosovo
Varna Kovanlık Pçelnik
Varna Kozluca Nov-Gradets
Varna Kökçe-Dölük Bdinitsi
Varna Köklüce Zvezditsa
Varna Kömürlük Vıglen
Varna Köpekli Gradinarovo
Varna Köprü –Köy Rakovets Pirvadi(Grozdievo)
Varna Kumluca Krumovo
Varna Kurt-Dere Vılçi-Dol
Varna Kuş-Tepe Royak
Varna Kutlu-Bey Neofit–Rilski
Varna Mağlıç Drınar
Varna Manastır Manastir Pirivadi
Varna Memiş-Sofular Priseltsi
Varna Murat-Sofu(Sofu) Ovçaga
Varna Orta-Köy Sredno-Selo
Varna Oruç-Gazi Yunak
Varna Paşa-Köy Vladislavovo
Varna Paşa-Yiğit Voyvodino
Varna Pınarlı İzvornik
Varna Pir-İ Vadi Provadiya
Varna Potruşan Petruşan
Varna Recep-Mahalle Arkovna
Varna Ruslar Ignatievo
Varna Sandıkcı Rakla
Varna Sarıdır Venelin
Varna Sarı-Göl Lüben-Karavelovo
Varna Sarı-Kovanlık Medovets
Varna Sindel Sendel
Varna Sucağız-Köy Voditsa
Varna Sultan-Köy(Sultanlar) Sultantsi
Varna Suluca-Alı Sadova
Varna Sün-Bey Banovo
Varna Şadi-Köy Dobrotiç
Varna Şeremet Bırzitsa
Varna Taptık Kipra
Varna Taş-Hisar Pir-İ Vadi(Provadiya)
Varna Tatar-Mahalle Veselin
Varna Tuzlu-Su Solnitsa
Varna Türk-Arnavutlar Belogradets
Varna Üşenli Botevo
Varna Yaralı
Varna Yassı-Baş Ravna-Gora
Varna Yassı-Tepe Vetrino
Varna Yayla Goron-Bliznak
Varna Yayla Yagnilo
Varna Yenice-Köy Zlatina
Varna Yeni-Derviş Novo-Oryahovo
Varna Yeni-Köy Dılgo-Pol(Eski Adı Novo-Selo Pir-İ Vadi(Provadiya)
Varna Yeni-Köy Kumanovo
Varna Yeni-Mahalle Novakovo
Varna Yukarı-Çiftlik Gorno-Çiftik
Varna Yukarı-Damlalı Gorno-Slaveykovo
Varna Yukarı-Kumluca Gorno-Kumluca, Kurumova
Varna Yunus-Pınar Kaloyan
Varna Yüşepli Botevo
Vidin Ak Dere Bela Belgratçık
Vidin Akçar Arçar
Vidin Al Timir Rah Ova Vireca
Vidin Bel Gratçık Belo Gradçik
Vidin Bostan Mahalle Bostanie
Vidin Çunguruz
Vidin Diren-Ufça Drenovets
Vidin Geniş Dağ Şiroka Planina Beloratçık
Vidin Gür-İç Bel-Gradcık
Vidin Güz-Eli Peşakovo
Vidin Halvacı Mayor-Uzunovo
Vidin Kara-Ova Çerno-Pole
Vidin Kaynarca İzvor
Vidin Kirim-Bey (Kerim Bey) Tsar-Borisovo
Vidin Koca-Türk Tsar-Petrovo Kule
Vidin Kos-Ova Kosovo
Vidin Kule Kula
Vidin Kule(Adliye) kula
Vidin Musa-Bey-Çiftlik (Çiftlik Mahalle) Dolen-İzver
Vidin Nazır-Mahalle Gurkovo
Vidin Osmaniye Aleksandrovo-Bırzitsi
Vidin Sabri-Paşa-Köy Botevo
Vidin Salaş Belgratcık
Vidin Şef Zlaten-Rog
Vidin Şişeler Şişentsi
Vidin Tatarcık Slana-Bara
Vidin Yeni-Köy Novo-Selo
Vraça Beşli Boril Rah Ova
Vraça Çiren
Vraça Çomakoğlu Çumakovtsi Bela-Slatina
Vraça Devene
Vraça Eski-Köy Stara -Selo
Vraça Geçit- Köse Lüti-Brod
Vraça İsmail-Pınar Kneja
Vraça Karaş
Vraça Koy-Nar Koynare Bela-Slatina
Vraça Kozlu-Duy Rahova
Vraça Mahmudiye Radoykovo
Vraça Paşa-Köy Voyvodovo
Vraça Rah-Ova İlçesi Oryahovska Okoliya
Vraça Rah-Ova Oryahovo
Vraça Suatçe Suhatçe
Vraça Tırnak Bela-Slatina
Vraça Tırnava Bela-Slatina
Vraça Vraca Vratsa
Yanbolu Aftane Nedelsko
Yanbolu Ahlatlı Golemo Kruşevo
Yanbolu Ak Pınar Genaral İnzov
Yanbolu Ambarlı-Hambarlı Malomirovo Kızılağaç(Elhovo)
Yanbolu Arap Hoca Vidintsi
Yanbolu Araplı Çernozem
Yanbolu Armutlu Prisadets
Yanbolu Armutlu Sakarirsi
Yanbolu Arnavut Köy İreçekovo
Yanbolu Arpaç Bogorovo
Yanbolu Aşaklı Borisovo
Yanbolu Atlı Drajevo
Yanbolu Azap Köy Veselinovo
Yanbolu Ballı Pınar Meden Kladenets
Yanbolu Başalı Pırvents
Yanbolu Başatlı Jrebino
Yanbolu Bey Köy Karavelovo Kızılağaç
Yanbolu Boyacık
Yanbolu Burgucu Köy Polyana Elhovo
Yanbolu Büyük Boyalık (Şarköy) Şarkovo Kızılağaç(Elhovo)
Yanbolu Büyük Derbent Golem-Dervent Kızılağaç(Elhovo)
Yanbolu Cin Koca Cinot
Yanbolu Çömlek Köy Botevo
Yanbolu Çukur Köy Çukarovo
Yanbolu Davut-Beyli Zlatinitsa
Yanbolu Değirmen Dere Melnitsa
Yanbolu Değirmen Köy Vodeniçare
Yanbolu Değirmen Mahalle Vodeniçare
Yanbolu Dere-Köy Voden
Yanbolu Dere-Mahalle Malık-Voden
Yanbolu Doruklu Provdino
Yanbolu Dökmen Leyarovo
Yanbolu Elemenli Sitovo
Yanbolu Emirli Bolyarsko
Yanbolu Esse-Beyli Pçela
Yanbolu Fındıklı (Pındıklı) Tervel
Yanbolu Gaipler Kaybilâre-Strança
Yanbolu Gedikli Çelnik
Yanbolu Göç- Beyler Dobriç
Yanbolu Güğümlü Krumovo
Yanbolu Gülüm
Yanbolu Gündüzler Dennitsa
Yanbolu Hamza-Ören (Tunca) Bezmer
Yanbolu Hasan Beyli İzgrev
Yanbolu Hasan-Oğlu Aleksandrovo
Yanbolu Hıdır Vladimirovo
Yanbolu Hoca-Köy Kraynovo
Yanbolu Istralca Stralca
Yanbolu İbrahimli Kunevo
Yanbolu İçme Stefan-Karacavo
Yanbolu İnce-Hisarlı Okop
Yanbolu İncekli Stroyno
Yanbolu Kadı-Köy Kozarevo
Yanbolu Kalfa-Köy Miladinovtsi
Yanbolu Kapaklı-Yeni-Köy Rujitsa
Yanbolu Karapça Malomir
Yanbolu Karga-Köy Hanovo
Yanbolu Kargalı Kargona
Yanbolu Kasımoğlu-Mahalle
Yanbolu Kasımoğlu-mahalle
Yanbolu Kavaklı Topolov-Grad Kızılağaç(Elhovo)
Yanbolu Kavur-Alan Bılgarska-Polyana
Yanbolu Kaya-Burun Konevets
Yanbolu Kayacık Skalitsa
Yanbolu Kayalı-Dere Kamenna-Reka
Yanbolu Kışla-Köy Zimnitsa
Yanbolu Kızıl-Ağaç Elhovo
Yanbolu Kızılcıklı Dryanovo
Yanbolu Kispetli Karanovo
Yanbolu Koyun-Pınar Ovçi-Kladenets
Yanbolu Kozluca Oreşnik
Yanbolu Kulaklı Zagov
Yanbolu Kul-Köy Robovo
Yanbolu Kurt-Alan Vılça Polyana
Yanbolu Kurt-Pınar Vılçi-İzvor
Yanbolu Kurumuşlu Trınkovo
Yanbolu Kuyumcu-Gedük Zlatari
Yanbolu Küçük-Manastır Malık-Manastır
Yanbolu Mansarlı Pobeda
Yanbolu Meşeli Dıbovo
Yanbolu Murat-Hanlı Mamarçevo
Yanbolu Mursatlı Boyanovo Kızılağaç(Elhovo)
Yanbolu Otmanlı Simeonovo
Yanbolu Paşa-Köy Bolyarevo
Yanbolu Paşa-Köy Malenovo
Yanbolu Pop-Köy Popovo
Yanbolu Salmanlar Slamino
Yanbolu Saranlı Saransko
Yanbolu Saranlı-Yeni-Köy Telets
Yanbolu Seymen Lozenets
Yanbolu Sinaplı Sinapovo
Yanbolu Sulucalı Çarda
Yanbolu Şabanlı
Yanbolu Talaşmanlı Genaral-Toşevo
Yanbolu Taş-Tepe Kamen-Vrıh
Yanbolu Tatar-Köy Filipovo
Yanbolu Tatar-Köy Konstantinovo
Yanbolu Tatar-Köy Radovets
Yanbolu Tavşan-Tepe Kabile
Yanbolu Topuzlar Zornitsa
Yanbolu Turfanlı İglika
Yanbolu Türkmenler Tamarino
Yanbolu Upçeli Asenovo
Yanbolu Urum-Beyli Lesovo
Yanbolu Urum-Çiflik Stara-Reka
Yanbolu Vakıf Ustrem
Yanbolu Yanbolu Yambol
Yanbolu Yavuz-Dere Dobroselets
Yanbolu Yeni-Beyli Malko-Kirilovo Kızılağaç(Elhovo)
Yanbolu Yeni-Köy Mramor
Yanbolu Yeni-Mahalle Lülin
Yanbolu Yusuflar İsuflar
Yukarı Cuma Aşağı Orman(Orman) Laskerova
Yukarı Cuma Aşağı Singarya Jostovo, Hacı Dimovo
Yukarı Cuma Çam Çiftlik Borovo
Yukarı Cuma Dağ Çiftlik Dobrotino
Yukarı Cuma Demirciler Kovaçevitsa Nevrokop (Gotse-Delcev)
Yukarı Cuma Dere-Müsellim Lozenitsa
Yukarı Cuma Hasırlık Riltsi
Yukarı Cuma Haydar-Ova Oreşnik
Yukarı Cuma Hisarlık Zagrede
Yukarı Cuma Kaytan Gaytan Nevrokop
Yukarı Cuma Koçan
Yukarı Cuma Kule Kulata
Yukarı Cuma Nev-Rokop Gotse-Delçev
Yukarı Cuma Orman Kavrakirovo
Yukarı Cuma Orman-Çiftlik Damyanitsa
Yukarı Cuma Simitli Simigli (İzvorite)
Yukarı Cuma Üç-Durak Delçevo
Yukarı Cuma Yukarı Cuma (Cuma-i Balâ) Gorna Cumaya Blagoevgrad
Yukarı Cuma Yukarı-Orman Ladarevo
Ahi Baba
Ahi Çelebi Rodoplarda Dağlık
Ala Çeşme Şarena Çeşma
Ayıcı Oğlu
Ayvaz Baba
Barma Borma
Bosna
Büyük Dere Kadınçe Erceli
Çakıl Köy Güney Bulgaristan
Çavuşlar(Çavuşlu) Güney Bulgaristan
Çeren
Daydır
Doğanlı Duvanli
Eğri-Palanga
Elvan-Bey Çiftliği Osmanlı Çiftliği. Güney Bulgaristan
Göksü ile Yenice köyü birleşmiş
Güvençler
Hain-Boğaz Köyü Hainboazki Prohod
Mesutlar
Oba
Tıkızca
Turnacık Türk Bulgar Sınırında Türk Köyü
Tuzluk Slannik
Veli-Meşe Güney Bulgaristan
Visker
Yeniceler Güney Bulgaristan
Murat Ulutürk tarafından düzenlenmiştir.
Okunma Sayısı
BeğenYükleniyor
İbrahim CANBULAT, M. Arch
Site Name: City of Safranbolu
Year of Inscription:
Id N°:
Criteria of Inscription: (ii) (iv) (v)
it is known that money was minted by Dadybra in the second-third centuries AD (Ramsey, , ; Oaks, et al., , 4: ). Based on Byzantine historians, Cramer (Cramer, , 1: ) writes that Dadybra was a patriarch settlement. In the official registers of Rome, it was regularly stated as one of the 6 cities of Paphlagonia starting as of AD (Ramsay, , ). Most important of all, it has always had the attribute of being a strategic point due to the fact that it is at the junction of the secondary caravan roads connecting Central Anatolia to the Black Sea ports.
Safranbolu was a province of the Kastamonu Sanjak and in the 18th century, providing that the port duties of Inebolu are excluded from the evaluation, Safranbolu that had tax revenues even higher than Kastamonu became the largest economy of the Sanjak. Following The Celali Uprisings Safranbolu’s success in industry and trade should actually be attributed to a more liberal environment as for some time the Ottomans governed the economy through the local notables. We know that the most important element of the Safranbolu economy in the 18th century was the operation of the caravans. This brought Safranbolu material wealth as well as cultural wealth which was the result of intercultural relations. All these were the igniters of perfect city scape and impressive mansions and of course high level social life.
Beginning of 20th Century, Safranbolu lost all important economic activities:
*) This is the resume of the presentation at World Heritage Watch Symposium, İstanbul July ,
yılında Safranbolu Kıran Köy’de büyük bir yangın olduğu ve Rum evlerinin önemli bir kısmının yandığı bilinmektedir. Ancak, Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde bulunan /92, /19 ve /44 numaralı 3 adet belgeden yangının korkunç boyutu açık bir şekilde görülmektedir. Yangında Kıran Köy’de bulunan adet haneden ancak 50 bab hane kurtulabilmiştir.
Devleti-i Ali yangından zarar görenlere zahire yardımı yapılması ve “serian” uygun yerlere yerleştirilmelerini, gerekli giderlerin milli hazineden sağlanacağı bildirilmektedir. Ayrıca, Kastamonu Sancağı’nın Dahiliye Nazırlığı’na yazdığı yazılardan yangının bu denli büyük hasara neden olmasının nedeni evlerin çatılarında kullanılan bedavralar olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de Kıran Köy büyük yangınından sonra çevrede çeşitli kiremitlikler kurulmuş ve Safranbolu evlerine kiremit döşenmiştir. İlginç olan bu süreçte “Depçan nam kimesne”nin dilekçesinin etkin olmasıdır. Müteveffa Debçan’ın şikayeti, kendi evine kiremit kaplasa bile diğer evlerin bedavralı olması nedeniyle yangın riskinin her zaman olacağı yönündedir. Yazışmalar sonucunda, halkın uygun fiyatlarla kiremit temini sağlanacak ve baharla birlikte Safranbolu’ya gereken kiremitçiler gönderilecektir.
Yine bu bağlamda /60 numaralı belgeden o dönemde Safranbolu’da tek bir yangın tulumbası bile olmadığı anlaşılmaktadır.
***
Belge 1
Kastamonu Valisi’ne
15 Safer (13 Eylül )
funduszeue.info /92
***
Belge 2
Kastamonu Valisine
Zağferanborlu Kazâsına tâbi Kıran Karyesinde vukû bulan harîkde Rum milletinin ebniyeleri muhterik olarak kendileri şuraya buraya dağılıp şâyân-ı âtıfet ve muâvenet bulundukları Rum Patrikhanesi tarafından bâ-takrîr istidâ ve bu bâbda olan Rûmiyyül-ibâre mahzar takdîm ve isrâ olunmaktan nâşi keyfiyet Meclis-i Valâya ledel-havâle vukû bulan harîkden dolayı karye-i muzkûre ahalisinin musâb ve mutazarır oldukları gösterilmiş ise de izâhât-ı kâfiye olmadığından Hrıstiyan mahallesi külliyen mi muhterik olmuşdur yoksa bir mikdar hâne mi yanmışdır, ashâbının birazı erbâb-ı iktidârdan veyâ mecmûu âciz ve fakir makûledenmidir? Buralarının zâhire ihrâcı ve Hazine-i Celilenin ahvâl-i malûmesinin muvâzenesi ile badehû iktizâsına bakılmak üzere bunlar hakkında ne vechile muâvenet olunmak lazım gelir buralarının serîan bit-tahkîk izâhen ba-mazbata işârı ve sâye-i mekârimvâyei cenab-ı padişâhîde bunların vadî-i perişânîde kalması layık olmayacağından şimdiden kendilerinin münâsib yerlere yerleştirilmesi ve esbâb-ı âsâyiş ve istirâhatlerinin istihsâli her nasıl tedbire mütevakkıf ise bil-icrâ haklarında lâzım gelen muâvenet ve teshîlâtın tamamî-i ifâsı husûsunun savb-ı vâlâlarına bildirlmesi tezekkür olunmuş olmağla ber-minvâl-i muharrer iktizâsının icrâ ve inhâsına himmet buyurulması siyâkında şukka. 9 Rebiülâhir (5 Kasım )
funduszeue.info /19
***
Belge 3
Kastamonu Mutasarrıfı’na
Zağferanbolu Kazâsına tabî Kıran karyesinde muhterik olan Hristiyan hânelerinden inşâ olunmakda olanlarının üzerine kiremid pûşîde etdirilmesi husûsuna dair gönderilen tahrîrâta cevâben Kastamonu Meclisinin tevârüd eden mazbatasında mevsim-i şitânın hulûlü münâsebetiyle kiremid imâli mümkün olamayacağından mevsim-i bahar hulûlünde kiremitci ustası celbiyle iktizâsının icrâ kılınacağı inhâ ve işâr ve kazâ-i mezkûr meclisinin bu bâbda olan mazbatası tesyâr olunmakdan nâşî keyfîyet Meclis-i Valâya ledel-havâle siyâk-ı işâr muvafık-ı hâl ve maslahatdan olduğundan ve evvel bahar dahî takarrüb eylediğinden mevsimi hulûlünde hemen kiremitci ustasının celbiyle beraber kiremidlerin imâl ve ferş ettirilmesi zımnında muâvenet ve teshîlât-ı mukteziyenin icrâ kılınması husûsunun savb-ı saâdetlerine te’kidi tezekkür olunmuş olmağla iktizâsının icrâsı hususuna himmet eylemeleri siyâkında şukka. 28 Receb (20 Şubat )
funduszeue.info /44
***
Belge 4
Maliye Nazâret-i Celîlesine
Viranşehir sancağına tâbi’ Zağferanborlu’da vukû’ bulunan harîk keyfiyetine dâir Kastamonu Meclisinin vârid olan mazbatası manzûr-ı sâmileri buyrulmak üzere leffen gönderilmiş olup melfûf mahallî mazbatasına nazaran orada tulumba bulunmadığı anlaşılmış ve bu makûle büyücek kazalarda elân itfâiye bulunması lâzımeden görünmüş olduğundan ahvâl ve emsâline tatbîkan mahal-i mezkûra bir aded tulumba irsâl olunmak üzere iktizâsının icrâ ve ifâdesi mütevakkıf-ı himem-i behiyyeleridir.
Safer 28 (26 Eylül )
funduszeue.info /60
Not: Bu belgeleri sağlayan Katar Müzeleri, Sergiler Koordinatörü Sayın Selmin Kangala teşekkür ederim.
Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde funduszeue.info /13 numara ile kayıtlı 7 adet belgeden* yılında çok şiddetli bir kış yaşandığını ve bazı binaların yıkıldığı, binaların çatılarında biriken karların sokaklara kürenmesi nedeniyle sokakların kapanarak ulaşımın kesildiği, bu nedenle halkın ihtiyaçlarını ve kömürü temin edemediğini anlıyoruz. Belediyenin mali kaynakları da sokakların açılması için yeterli değildir. Evlerinde yiyecek ve yakacak kalmamış bulunan halkın acilen devletin yardımına ihtiyacı vardır. İhtiyaçların sağlanabilmesi için, Ziraat ve Ticaret Odası’a dayanarak “şimdilik” 20 kuruş gerekmektedir. Durum daha önce olumsuz yanıt aldığı anlaşılan Vali Nafiz tarafından bir kez daha Dahiliye Nazırlığı’na arzedilmektedir. Ne yazıktır ki Nazırlık, Devlet’in bunu sağlamasının mümkün olmadığını -bir kez daha- bildirmektedir**.
Vali 4 gün sonra bu kez Dahiliye Nazırlığı, Haberleşme Dairesi üzerinden Maliye Nazırlığı’nda aynı gerekçelerle yardım için şansını denemiştir. Kastamonu Valiliği’nin şifreli telgrafıyla Kastamonu Vilayeti’nde açlıktan ölme derecesindeki halk için kullanılamak üzere zaten 30 kuruş gerektiği belirtilmektedir.
Sonunda Maliye Nazırı adına Müsteşar, 7 Şubat günü 20 kuruşun havale edileceğini bildirir. Dahiliye Nazırlığı ise gönderdiği telgrafla Kastamonu Valisi Nafiz’in “meblağ-ı mezkûrun seriân tevzîiyle muhtâcînin tehvîn-i ihtiyâcâtına himmet buyrulması”nı emreder.
Sorun çözülmüştür.
Belge 1
TELGRAF
Dahiliye Nazâret-i Celîlesine
Deminki telgarafla arz olunduğu üzere vilâyet dâhilinde şiddetle nüzûl eden kardan Safranboluda birkaç emâkin münhedim olduğu gibi binalar üzerinde terâküm edip sahipleri tarafından atılan karlar da sokakları doldurmuş ve bu yüzden mürûr u ubûr munkatı’ olup ahâli-i mahalliyenin havâyic-i zarûriyelerinden olan hatab ve kömürün çâre-i nakli büsbütün mefkûd bir hale gelmiş olduğuna ve sokakların tathîri uğrunda ihtiyâr edilecek masârıfa mahalli belediyesinin vâridâtı dahi gayr-ı müsâid olup binâenaleyh hânelerinde yiyecek yakacak kalmamış olanlar peyderpey hükûmetin muâvenetine arz-ı ihtiyaç etmekte bulunduklarına mebnî gerek bunların tehvîn-i ihtiyaçlarına gerek bunların gerek sokakların tathîrâtına sarf edilmek üzere hazîne-i celîleden şimdilik yirmi bin kuruşun sarfına şiddetle lüzum görüldüğü Kaymakamlığıyla Zirâat ve Ticaret Odası Riyâsetinden alınan telgrafnamelerde ehemmiyetle bildirilmiş olmağın meblağ-ı mezbûrun sarfına me’zûniyet-i âcile itâ buyrulması marûzdur.
13 Kanunı Sâni sene [1] (26 Ocak )
Vali Nazif
(Cevâb: Kâbil değildir)
***
Belge 2
DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DAİRESİ
Kastamonu Vilâyetine telgraf
C[evâb-ı] 13 Kanunı Sâni sene [1] (26 Ocak ). Safranbolu muhtâcînine hükûmetce muâvenet ifâsı kâbil değildir.
***
Belge 3
DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DAİRESİ
Huzûr-ı âli-i Hazret-i Sadâretpenâhiye
Vilâyet dahîlinde şiddetle nuzûl eden kardan Safranboluda birkaç emâkin münhedim olduğu gibi binalar üzerinde terâküm edip sahipleri tarafından atılan karlar da sokaklar doldurulmuş ve bu yüzden mürûr u ubûr münkatı’ olup ahâli-i mahalliyenin havâyic-i zarûriyelerinden olan hatab ve kömürün çâre-i nakli büsbütün mefkûd bir hâle gelmiş olduğuna ve sokakların tathîri uğrunda ihtiyâr edilecek masârıfa mahalli belediyesinin varidâtı dahi gayr-ı müsâid olup binâenaleyh hânelerinde yiyecekyakacak kalmamış olanlar peyderpey hükümetin muâvenetine arz-ı ihtiyaç etmekde bulunduklarına mebni gerek bunların tehvîn ihtiyaçlarına gerek sokakların tathîrâtına sarf edilmek üzere hazîne-i celîleden şimdilik yirmi bin kuruşun tesviyesi husûsunun Maliye Nezâret-i Celîlesine emir ve tebliği menûtı re’y-i sâmî-i fahîmâneleridir. Ol bâbda.
17 Kanun-ı Sâni (30 Ocak )
***
Belge 4
BAB-I ÂLİ
DAHİLİYE NEZARETİ
Muhâberât-ı Umumiye Dâiresi
Kastamonu Vilâyetinden alınan şifre
Şitânın şiddet-i fevkalâdesi ve vesâit belediyenin mahdûdiyeti sebebiyle soğukdan ve açlıkdan ölenlere muâvenet ifâsı kabil olamıyor. Hükûmetce otuz bin kuruşun Kastamonu fukarâsına tahsîsi ve îsâl olunmasına lüzûm-ı mübrem ve acile vardır. Ol bâbda.
Fi 22 Kanunı Sâni [1] (4 Şubat )
Vali Süleyman Nazif
***
Belge 5
DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DAİRESİ
Huzûr-ı âli-i Hazret-i Sadâretpenâhiye (gayet müstacel)
Şitânın şiddeti fevkalâdesi ve vesâit-i belediyenin mahdûdiyeti sebebiyle soğukdan ve açlıkdan ölmek derecesine gelen fukarâ-yı ahâliye muâvenet ifâsı için hükümetce otuz bin kuruşun âcilen itâsı vücûbu Kastamonu Vilayetinden bâtelgraf işâr edildiğinden meblağ-ı matlûbun sürat-i mümkine ile tahsis ve itâsının Maliye Nezâreti Celîlesine emir ve tebliği menût-ı müsâade-i sâmiye-i fahîmâneleridir. Ol bâbda.
23 Kanun-ı Sâni (5 Şubat )
***
Belge 6
MALİYE NEZARETİ
Muhâsebe-i Mâliye Müdiriyeti
Umumi:
Hususi:
Huzûr-ı sâmi-i sadâretpenâhiye
Mâruz-ı çâker-i kemineleridir,
Zaferanboluda şiddet-i şitâdan dolayı yiyecek ve mahrûkat tedârikinden âciz kalan ahâlinin tahvîn-i ihtiyaçları ile gayr-ı kâbil-i murûr bir hâle gelmiş sokakların tathîrâtına sarf edilmek üzere Kastamonu Vilayetince kemâl-i ehemmiyetle taleb olunan yirmi bin Kuruşun masârıf-ı gayrı melhûza tertîbinden tesviyesi lüzûmuna dâir Dahiliye Nezâret-i Celîlesinden takdim kılınan tezkirenin leffen irsâl kılındığı beyân-ı âlisiyle mündericâtına nazaran iktizâsının ifâ ve inbâsı melfûfunun iâdesi resîde-i dest-i tanzîm olan 18 Kanun-ı Sâni [1] (31 Ocak ) tarihli tezkire-i sâmiye sadaretpenâhilerinde emr u iş’âr buyrulmuş olmasına mebni meblağ-ı mezbûr hakkında tanzîm olunan /49 numaralı havâlenâmenin vilâyet-i mezkûre defterdârlığına irsâl ve keyfiyet telgrafla da tebliğ edilmiş ve leffen irsâl kılındığı beyân buyrulan tezkire zuhûr etmemiş idiğinden arz ve beyânına ibtidâr kılındı. Ol bâbda emr u fermân hazret-i veliyyül- emrindir.
Fi 7 Safer sene [1] fi 25 Kanun-ı Sâni sene [1] (7 Şubat )
Maliye Nâzırı nâmına müsteşar
***
Belge 7
DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DÂİRESİ
Kastamonu Vilâyetine Telgraf
Safranboluda şiddet-i şitâdan dolayı erzak ve mahrûkat tedârikinden âciz kalan ahâlinin tehvîn-i ihtiyâçlarına ve kardan kapanmış olan sokakların tathîrine sarf edilmek üzere taleb olunan yirmi bin kuruşun havâlenamesi bit-tanzîm defterdarlığa isrâ ve telgrafla da malûmât itâ olunduğu Maliye Nezâretinden bildirilmekle meblağ-ı mezkûrun seriân tevzîiyle muhtâcînin tehvîn-i ihtiyâcâtına himmet buyrulması.
29 Kanun-ı Sâni (11 Şubat )
Av. Mehmet Basmacı, Derin Kar olarak adlandırılan bu afetle ilgili olarak bir de destan bulunduğunu bildirdi ve paylaştı; teşekkürlerimle:
KAR DESTANI
Kar ile doldu cihan
El aman ve’l-aman
Fukarâ hali yaman
El-mede ya Rabb emân
Bütün yollar kapandı
Geçilmez oldu heman
Yıkıldı hayli evler
Ne dam kaldı ne tavan
İki metre kar oldu
Kasabamıza yağan
Köylerden haber yoktur
Telef olmuş mudur can
Şüphesiz yıkılmıştır
Yüzlerce han ile man
Katık bulmakta müşkil
Yenir ekmekler yavan
Bulak Bostanbükü hep
Mücâvir köylü ihvân
Şehre gelinmez hâlâ
Dayanır mı buna can
Hükümet tatil oldu
Ham de mekteb-i sıbyan
Açılmıyor dükânlar
Bahalı acı soğan
Tiryakiler pür teleş
Bulunmaz oldu duhân
Yeni Hamamı kapattı
Odunsuzluktan Osman
Eski Hamam sağ ammâ
Yıkıldı gitti külhân
Gümüş Hamamı salim
Kazandı Yorganciyan
Kasabadan Bağlara
Gidilmedi bir zaman
Dört beş gün sonra ancak
Gidilebildi yayan
Şu onbeş gün içinde
Henüz gitmiyor hayvan
Odun sırtta taşınır
Dahi ot ile saman
Bir ev kürümek için
Yüz kuruş oldu elan
Hayvan kaldı ahırda
Çıkamaz taşra bir an
Çâr-pâ suya çıkamaz
Çekemez anı inân
Çok davar kırılmıştır
Boş kalır hayli çoban
Posta gidip gelemez
Sürücüdür peşiman
Telgraf kısmen bozuk
Düzemiyor çavuşân
Öd ağacı gibi odunu
Tartıyor kantar mizân
Bir okka kuru odun
Yedi paradır inan
Yaşına narh beş para
Dayansın buna insan
Bi’n-nisbe tahıl ucuz
Bulunur dakik u nân
Tuzu bazı muhtekir
Üçe satmıştır nihân
Lahm-ı çamuşu dörde
Aldılar bi-imtinân
Koyun eti tadamaz
Ortaca halli dehân
Bir kıyye yağ yirmiye
Aldırdı bana âvân
Soğuk zararsız lâkin
Kar eyliyor perişan
Santigrat der ki
Gösterdi anı ayân
Kasaba sıkılırsa
Köylü etmez mi figân
Bağlarda bir çok evler
Yıkıldı oldu virân
Hatta şehirde bile
Çöktü beş aldı mekân
Gümüş Tekyesi göçtü
Çoştu misl-i devrişân
Yüz yaşında adamlar
Görmemiş böyle tufân
Pencereyi yol etti
Kapıları kapanan
Bu kıştan gördü ziyan
Müslüman Hıristiyan
Hele eytâm u erâmil
Fukarâ ve hastagân
Hüdâ imdâd eylesin
Açlık oldu nümâyan
Himmet etdi ehâli
Yüzlerce ehl-i iman
Mevta kalırdı evde
Güç açtılar kabristan
Bin üçyüz yirmi altı
Kânûn-ı sâni bu an
İkisinden başladı
Yirmisidir pek yaman
Yâ Rab halâs et bizi
Ya Rahim ü yâ Rahman
Ecrini ihsân eyle
Lütfun durur firâvân
(Yağdı kar) tarih-i tâm
Yazdı (Ziyâ) destân
___________________________________
Notlar:
*) Adı geçen 7 belgeyi sağlayan Katar Müzeleri Sergiler Koordinatörü Sn. Selmin Kangala teşekkür ederim.
**) Osmanlı, İtalyanlarla Trablusgarbda savaşmaktadır.
* Translated by İbrahim Canbulat from Leonhard, R. Papahlagonia / Reisen und Forschungen im Nördlichen Kleinasien, Dieter Reimer, Berlin, , pages Place names are left as in German transliterations. This text is still under editing.
About Ovadjumasi after Kodjanos
X.
Many farmers from the area of Zafranboli come already for tomorrows market. For the first time again I see four-wheeled car, and also to the axis not the full wooden discs, but wheels with rims and spokes of wood.
Cheleby-koi[*] is located 1 1/2 km from the bazaar. We march thru the southwest valley out of Kuru getschid (dry = ford) a yoke which leads to southward. We adhere to the hills to the west which stretches north with a densely populated plane, to the south the land falls to the basin of Zafranboli. The path there leads and turns off over the nearby village Ovatschi which is uninhabited and desolate. In Chodjadjyk we are still in m height. From here the terrain falls gradually towards the basin of Zafranboli, which is about m deep. Ahead towards the northwest, the terrain rises gently to Olos Dagh, while in the West at least meters higher, rising abruptly Isbadagh closes the horizon.
The road turns unceasingly along the sling of Olos-Dagh, which is heavily wooded and ride beginning approximately at the same height, valley walls high above a river, which is at Tschapar-özü (probably the Sapandjiler Tschihatcheffs) valley with a coming from the south depth[†]. Then the trail descends and ascends finally into steep curves for Ova-chai, to the south of the suspension lowers the path of Zafranboli itself. Olos-chai meets with the road at the left bank leaving convenient land for Ova Djumasi ( m), which covers a Djami and Han. A bit further down leads on the right side Olos-chai, winding through a deep valley. As the horses are very tired of the descents, so we stay in the Han of Ova-djumasi, passed by the many farmers to the market after Eflani-bazar. At night noon raises a heavy rain and storm, which also continues for the night.
X.
Ovadjumasi must provide in good weathers an incomparable view, but unfortunately the rain did not stop. Since Eflanibazar, I could not have fresh bread, barely pulled out of the oven half-baked dough was uncomfortable, so I used the day to starvation, and succeeded better than the host of the Han could offer nothing but tomatoes. With which how Handji can live is not clear to me. The farmers buy a cup of coffee 5 para[‡] and are saved outside they crept into their carts, despite the pouring rain. Their horses were also outside overnight. It rained all day through until midnight. The air pressure rose 24 hours to 10 mm.
X.
As my condition improves and the weather had cleared, I left early to visit the previously unknown Kodjanos district (in jihan Numa real Gödjenes). The road in the valley to Bartin, which we initially followed a part at least in summer, be an important connection. Here I need to rectify the same that of Ovadjumasi down the river valleys there is only one road on the map. In reality, the riverbed itself serving as a way too often in Anatolia. We came very slowly to the smooth stream gravels along. Many sycamores are in a valley, which is uninhabited. Only to carriers at half height are occasional small settlements how Deli Fazlo-Koei. The plateaus are both sides of two m above the valley floor.
With a Han on the river, which lies in meters to the southwest of the lie at the height Dayb-Koei, we leave, run by a young farmer, the valley to follow for the transition after Kodjanos. On a steep slope stream bed, we climb the left side of the valley up through sandstone. The forest is lush, consisting of oak, alder and sycamore trees and undergrowth of laurel, and has large ferns.
The almost invisible path was very difficult, the last ascent to the village Merkeb-Oren (= donkey ruins, meters) pretty steep. From this village, we take in a gentle climbs the yoke of the watershed and pulled the hills up to the higher part to one of the sections of the village Ütsch-Basch ( m), on the slope down Herkimen-su flowing brook, whose sole we arrive at meters and the run we follow down.
Once the stream has resulted in a fort coming river water-rich from Isba Dagh above Akviran, we follow the course of west-north-west. The broad valley connected by wooded hills, one is partially cultivated and, as indicated by the most common place names in “viren”[1], ancient culture soil. The inhabitants are a curious, not unintelligent, reasonably small Turkish blow of something darker skin. In the valley is a desert mosque Eski Djami at m above sea level. Of her turns from the direction of the valley and takes the direction to Bairakraular in which we got stream beds downwards. At the mouth of a large river, which comes from the south, is located on the Ürkutlar below the annex village, our destination, the village Kumludja, only m above the sea. In the house of Hadji Jordan, a Greek, we find a very friendly welcome and good accommodation.
[1] Viren, viran, ören, etc. in Turkish means ruin
Kodjanos and mountain pass to Zafaranboli
X
Kodjanos difficult transition and the horses had very tired and rain started I took the suggestion of Hadji Jordan likes to keep a day of rest in this place and from this interesting man could make inquiries about the country and people. Our host can only speak Turkish, as the entire older generation of Greeks. He comes from Zafaranboli where he lives during the winter. He has Kumludja bought 15 years ago and here built a water mill, then gradually by money lending to the villagers, although not officially recognized, yet actually created leadership position, so that the villages or hamlets Kodjanos[§] former Nahie more or less dependent on him are. He is distinguished by intelligence and drive, is feared by the peasants, but knows that his sons, who do not have a healthy and confident way and his physical strength have the same degree, the property can not be hold.
Kodjanos is old cultural soil. Approximately m northwest from Kumludja, slightly above the river valleys, is the extensive ruins of a stately place the Byzantine period. The local patriots of Zafaranboli have introduced instead, the name Larissa from their Greek studies. Even the brick tombs were used. The building material of the foundation walls, wide, flat tiles, which were connected by mortar, has now been re-coated to the walls. A Byzantine column capital came from visible church, even small icons and crosses were found there, but small inscriptions. A ring with blue stone, the wife of Hadji Jordan possessed and which was also found there bears, Kufic script. The coins discovered there are all Byzantine.
The necropolis located in the districts Kodjanos which Hadji Khalfa describes Djihan Numa had led me in part to this roundabout. Hadji Jordan knew the plant, which in Kyrek Dagh (ie broken Mountains) about 4 hours southwest of Kumludja should steeply above the Kyzylartschai, near the village Kyzylar. Since the road was found to be very difficult to represent, so I had to desist, because even large marches were imminent. The description of our host, I took the following:
The entrance is made rectangular, and with a frame, columns, does not exist. A staircase leads down to the chambers; most of which turned over, but 3 or 4 are still accessible. These are a lot of skeletons and as adjuncts bottles, belts and earrings with filigree work. The floor of this rock chambers is designed with wide, flat tiles.
After this fairly credible reports appears to be a rock necropolis, which will demonstrate how the wide brick, would be almost impossible to sit through the Hellenistic period onwards.
Hadji Jordan regretted that we had made the difficult transition from Ovadjumasi ago. From three sides Kodjanos is surrounded by high mountains, in the valley just north of Kodjanos-tschai a wheeled route in 8 hours leads to Bartin. Difficult is the transition from west to Tchai- Djumasi or Filias bazaar and to the south to Jenidje-divan at Ulu-tschai wherever one expects 6 hours.
X.
The rain, which lasted for almost 24 hours now heard on our fortunes against morning. Hadji Jordan had sent a messenger to Zafaranboli and let us log into acquaintance of his. He prepared us that the road is difficult.
In the valley of the left Creek, who was again full of plane trees, it was initially a weak slope upward over the little Mochee Hadji Djamili ( m), then the right buckets of branched creek system over by oak shrubs on village Hadjä Sumular and steeper climbs on the height of valleys. By spruce forest of m upstream pending, incase we, with the view over the valleys to the higher water cracks around and are now getting very steep, with the horses can hardly be pulled up by us, except for a southwestward steep ridge m height, then gradually on the back of rising up and down up to m. Finally, the level reached m and there is a steep decline into a deep dry, indented valley fills well in only a few light showers for a short time, Demiroluk (iron pipe), in which we draw down.
The whole system of Bach Kodjanos stood in the sandstone of the Upper Cretaceous, who joined in our climbs three times with lime, the lower limestone was bluish, the white upper. The highest peak is formed of coarse conglomerate, in which the sandstone passes. The whole complex sweeps SW-NE and falls steeply to the northwest. Upon further descents into Demiroluk to below the curve of the valley ( m) is southeast of the first village beyond the yoke Susandyk, conglomerate the sterile soil. From here a small stream from the heights ( m) located Susandyk leads we forth out in a southerly direction from the Demiroluk-Dagh, the 4 5 km stops rather abruptly to the reduction of field Zafaranboli. At its margins lies the Eocene, mostly developed as nummulite, horizontally across the conglomerate respectively. Sandstone masses of the edge structure.
Upon entering the plane I tried to hold it in landscape photography, although the sun had already disappeared. But probably the most important features occur in the picture shows (Fig. 51). Finally there is the steep, m to the superior level of the wall Güzjaka-Dagh, which towers above the deep trough invisible Aratsch-chai. In the valley of our left tributary on the left bank Zafaranboli, the Turks city, high on the right bank Kyran-Koei (border town), the Greek city. I march in the latter, quite in the dark, and going into the Greek house in which I am registered, received very respectfully, but must be all present to answer questions, and receive only after three hours a meager dinner.
Zafaranboli from north
The canyon divides Turkish city on left and Greek city on right
X.
Our lodging in Kyranköi, respectively. Zafaranboli was m high. My hosts were very good, but quite unrealistic. For example, the question of an older man touched peculiar if there really were a country America. People here are quite cut off from all outside world, the Greeks understood only Turkish and Turks are half grown. Even the women are very shy and submissive. After, as almost always, public lever I received a visit from the police administrator and a Greek priest. Then I went over to the Turkish city, where it descends steeply to the river and almost as steep again went up, because the bulk of the Turkish city lies in a valley, the public buildings and the Citadel at the height of the left bank. The Kaimakam me very cool, he had not been notified of Kastamuni out from where I had been logged in Djidde. I wrote to Mr. Beichel Kastamuni, he would have the kindness to effect my application Vali in Boli. I gave the letter to the returning Aziz Tschausch.
It was perhaps been a mistake to stay at a Greek home, it diminishes the respect to the Turkish authorities. But here I was hoping to get at least the more active mentally Greeks some important evidence. The great assembly, the adjusting is interested in the afternoon, also for the ancient ruins and some of that could record what I turned out to be important later. The Christian quarter in which only Greeks living will, houses have, the Turks city , the latter figure might be too high[**].
Zafaranboli, perhaps the Byzantine Germia[††] is certainly since very ancient times a center. The already witness the three tumuli, which lie directly west of Kyran-Koei in the plane and excavation had been banned by the government. But the grave inscriptions G. Mendel found[‡‡] here confirm it as a branch before the Byzantine period.
The city of some trade for Bartin, who goes in the above riverbed of Ova-chai down and in winter when the water is high, stop. Whether the saffron still has a large share of the export, I can not say. His harvest takes place in September. Moreover, it is particularly cereals and fruit that grow well in the protected field reduction, the move to export.
As in other cities of Anatolia, the occupancy of Zafaranboli mainly live on the produce of their gardens. They are present in all directions of the plane. Tokat in the north, the west Bulak is particularly rich in country houses and makes the summer holiday. In other gardens that belong to Zafaranboli, I passed the next day. Nevertheless, one can get in such a little country town. At noon I had a delicacy small potatoes in the evening a little goat.
The industry, which may have been previously lively goes everywhere down due to cheap European imports.
The plateaus at Soghanly-su and the level of Viranschehr
X.
The Kaimakam had me put a zaptieh who should accompany me to Boli. I dare with my horses, since the Kodjanos were no longer fresh enough, not very difficult tours. There were also many archaeological interests, referring to rock monuments, which the French epigraphists had paid no attention. An intelligent Greek stonemason from Zafaranboli, Giannis, who knew the area, went with a guide. When we left the city, has been held in both parts of the market. South of the city, we went across the river and approached, pulling the pretty barren, formed by nummulite level to the southeast, gradually the deep cut Aratsch-su. Along the river course to spread the gardens of the residents of Zaferanboli, also in the valley of the Punarly-chai, which collects the waters from the northeast and therefore Eflani-su is called. On the left (east) bank of the Punarly-chai increases the plateau, is located on the Jürük-Koei, abruptly steep. Likewise, the steep rise in the south of Aratsch-su ago.
Above the mouth of the said creek in the Aratsch-su we camped for lunch at Sadiköi in only m above sea level. Up the river has cut deep into the plateau. About 1 km above our break we walked by the river and began to increase from a depression of the southern ridge to the southeast. At Tchertschen-divan ( m) over, reach steep climbs with the yoke height m, which is dominated by the western elevation about meters from the east at about m. From the heights we look towards the south into the deeply cut, the Aratsch-su parallel valley of Soghanly-su (= onion water), the same that was in the upper course and on average than Ulutschai Aktschai course as we know.
Something deeper, more to the southeast, is our destination, the village Ilbaryt ( m), consisting of 20 houses. It must be in imperial times here grow prosperity. Have prevailed, as numerous rock tombs[§§] are sometimes carved with Christian emblems. I will report about it in Chapter IX. The people of Ilbaryt were amazed they had never seen a man without a fez.
The upcoming, yellowish nummulite was here below on Punarlytschai disturbed, but not folded. The Oda of the place is at the same school, and just like the Djami well built. After Bojalü-bazar is expected of Ilbaryt 18 hour journey.
X.
At Karaschehr and Hadjilar-Obasi past we descended into the continuous below the latter place for Soghanly-su river lie within the canyon-like valley of deep caves in the limestone. Above the mouth, we reached the Soghany-su at meters above sea level and had to cross into the narrow valley ten times the pretty raging river. In the valley is at Sandstone, where the steep wall of the left bank are nearing Karakojunlu grave chambers hewn in two floors quite raw, with 4 top 5 chambers which stone benches that contain dead stock should. The latter figure comes from the peasants of the village, which claimed to have scaled the wall.
Karakojunlu is inhabited by Circassians. It struck me that geese were kept, which can be seen nowhere else. Tscherkesch the market town Bojalü-bazar is one knew only by hearsay. The river upstream through Günei, the last known villages was three hours away on the right bank Kyran-Koei and on the left in the forest Satlar.
Then I was led to the described in detail in Chapter VI rock tomb. It is located approximately m southeast of the village in a small valley, which contained an ancient settlement, as the pottery showed. The mukhtar of the village had accompanied me on this excursion.
On the river, near the foundations of old stone bridge, meters above sea level I rested under the trees and then walked meters above the wooden bridge located to visit the antiquities of the right bank. About this I report in Section V and VI. The ancient rocks were partly overgrown by dense bush (Fig. 52).
On the terrace of medium height and pulling towards the west, we again Hadjilar-Obasi ( m), a handsome, counted houses village, which is inhabited by Jürüken. The women hid themselves, even not called to prayer. The residents of Hadjilar-Obasi often go on some years after Konstantinople, the families who are among all related, have there, including a pie bakery where they detach, so it happened that I excellent in this world-remote mountain village by a sorbet was surprised.
My landlord had been working in the munitions factory in Yildis-kiosks, where he had worked Rifle runs. He had been suffering due to a break in the GermanHospital treated and had retained sympathy for Germany.
Primitive rock grave on the right bank of Soghanlysu
X.
Archaeological interests held me still in this interesting ridge. Tschavuschlar at ( m) me an alleged lion was shown, it was the re-given in Plate XXIX relief. West of the village against Bürnük still many grave plants were visible from late-Hellenistic period. (See Chapter IX.)
In the so called Bürnük Minareh of two ancient staircase pieces were composed. From here we descend to the southwest quite steeply to Soghanly-su, a piece move far down the river and through fords him in meters above sea level. Two dealers I met, I learned that the way to Kuleli was very difficult; Bojalü to ride for 12 hours across the plateau, in the river valleys longer.
From the river we climbed straight up, the slope is divided into several terraces. At the third level at meters I see in a cliff about 80 feet higher still, a necropolis of climbing which I had to leave for lack of time. According to the description that was made to me, the access from the east is enabling by a staircase of 50 steps supposedly. A walk on the outside into the individual rock chambers that seem to contain arcosolia. The retaining wall that I could see from afar, was built of bricks and the bad side of the outer chambers was completely artless.
The descent to the west was as arduous as the rise, especially since the whole back was covered with dense bushes. The worst of the Soghanly-su, were invested in the rice fields, just before we reached the mouth of the coming of the South Viranschehr-su, pull down on the big river, and then across the conglomerate hills up to Sobran ( m).
This high-altitude city is the seat of the Mudir Nahie Kizilbel in whose house we were quartered, although the Mudir was absent them. From this home was Kyranköi, the Christians of Zafranboli city, in the direction of N. 20 against O. visible. It is expected there 3 hours.
X.
In Sobran I saw several of the listed pieces by French archaeologists, the first statue of a seated headless virtogatus. The farmers were not able to recognize a human form. I also saw on the south of the town situated Mezar pillar pieces, part of a sarcophagus with Medusa head and garlands, finally, re-erected as grave, the grave stone sculpture, which I reproduce in my humble drawings in Chapter IX. This same Doublet[***] describes as a stele with a rider and a tree around which a snake curls. Quite correctly the same piece of G. Mendel[†††] describes as Sobran.
Doublet had heard the names of places vaguely written and Zorah, then closed out the name similarity to Sora. Should we mentioned in Hierocles Episcopal city Sora ever looking in this area, it should be recognized Sobran. The discovery of the ancient point of Sobran is just southeast of places now at a wooded site.
The descent took place after Viranschehr-su on the slopes of the hills, which consist of marl, which changes with the nummular lime, go to a small valley along its western side of the valley is situated high above the Burunsuz. We reached the valley floor at m above sea level and then rode the short but interesting gorge in the Viranschehr-su breaks above the confluence of the east half of the stream coming Ütschbasch leading by bright lime nummular, the Kilisse-Boghaz. On a bridge going over the road on the right bank. Near the south end of the canyon on the right side of the valley is becoming more a guard house, (Bek), in which an old zaptieh is posted. This leads me to the old tombs, which are next at a water mill (Deirmen). It follows the road for quite a number of graves, some with inscriptions, which were all copied from French epigraphers already. About the Empire no exits. I have seen brick pieces that can wear in the vicinity of a former village. Doublet and Mendel had apparently kept Sobran for the place at which the graves belong[‡‡‡]. R. Kiepert was the ancient city on the basis of the statement by Anton on the same bank suggested above halfway[§§§]. Today, everything is there, heavily forested. The river, the sea level was m. pending in the valley is only sandstone and conglomerate old, also marl. This may deposit older than Eocene lime, since they are more distorted than the almost always horizontal lime. Tschihatscheff was observed even by Kilisse-Boghaz south superimposing the marl by nummulite have (Geology II, p. ) the valley itself is partially grown, while the wide plains are thickly forested with both silk. To the left of the river Nahie Kodjuvas lies with 25 villages in the right Nahie Aktash.
In the valley upwards, we pass several solitary Hans, pass the stream that comes from Dereköi then Hanköi that of an ancient ruin has the name and turn into the valley of a tributary, flows into the valley in which the city Sama scattered in 4 Mahalles located (across the 54 houses).
Hidden in a side is the eastern Mahalle in which we can find accommodation ( m). Residents push tobacco cultivation and are relatively wealthy. Samail belongs directly to Tscherkesch where the inhabitants eight hours for each well must pass (jol-Teskere) or other credentials go. Bayndyr and Hahamlü away 5 hours each.
X.
Kale at Samail, the Lord had me in Bastelica sealed angry first attention was some fellow countrymen known. It is up to a half hour from the specified locations, as it seemed, in a southwesterly direction, but is very difficult, allegedly over a narrow ledge only with bare feet. To achieve. From foundations to be visible only slightly. The width of the rock tunnels seems to be about 5 m, and about 10 levels of the same width can still go down, then the stages are narrower and below will all be filled with stones.
The report agreed completely with the previously known rock tunnel.
We had to go after Viranschehr, go the valley back down, then moved in the valley of a right tributary of the Viranschehr-su about a mile further up, climbed out of a small left tributary from the hills of this page, which folded out more shale and partially crystal lime exist, and then climbed into the broad central valley of Viranschehr-su, lie at the western slope at altitude Kyranköi. Could the names of the villages in the valley, I can not determine. About Viranschehr-bazar ( m), located approximately m east of the river away, I moved up here in the strong widening valley.
The valley walls resign and are strongly resolved through the tributaries, two of which come from the left side. We moved to the northern along and came out of a farmer. Side of the stream to the first tombs belonging to the old city, which is called general Eski Viranschehr, Further west, between the two parallel streams, stands opposite the village Tshairly, nearly one kilometer north-west of this, a hill, consisting of lime and everywhere shows traces of rock work. On three sides of the mountain falls off with strong slope to the west it goes to plateau.
While under the river numerous grave pillars stand[****], in the lower part of the rock grave chambers are carved with arcosolia. Steps and stairs, which are carved into the rock, connect the lower to the upper terrace. Everywhere is the rock processed and narrow roads are created, retaining walls built on the terraces-waste and foundations of buildings visible. An inscription showed that Hadrianopolis Bithynia that Heinrich Kiepert had suspected was here long before me. As I learned later, G. Mendel had found not long before the place, but I can not agree with his description entirely, particularly his statement that every trace of buildings lacking. Hadrianopolis merited an investigation. It need not only be dug up, everything is open and is being exploited for a long time by the dwellers. I only saw a worthless glass bottles and pottery shards. But it should have been much sold from here to Constantinople. I had the impression that the city has been abandoned abruptly, perhaps as a result of the earthquake, in which the 4 and 5th century was so rich. By rain forced I return to Viranschehr-bazaar, where I put in the Han. Except this still constitute a Djami various stalls and the market town. ( m)
[†] Taschapar: The couriers were called, so that means “postman
[‡] Para: Ottoman monetary unit
[§] now it is combined with the Kaza Bartin
[**] Cuinet IV, Orthodox Christian and Moslems
[††] W. Ramsay, Historical Geography of Asia Minor, s.
[‡‡] Bull. Correspondance Hellenique Nr. , and Legrand a. A. O. , s.
[§§] These are the wait in the travel reports of Anton.
[***] Inscriptions de Bithynie, Bullet. Corr. Hell. p.
[†††] Bulletin Corr. Hell. Nr. from Sobran.
[‡‡‡] on the left bank of the Viranscher-su about an hour from the river! Bull Corr. Hell. , p. 28th
[§§§] Kale, which Anton has drawn on the basis of inquiries, should have been mentioned by A. D. Mordman former seat of a Derebey. Antons on the map to travel the distance is twice repeatedly. Also the height provisions of roundtrip agree not to each other.
[****] A portion of which is situated on the Turkish cemetery again
C. Bir “Turistik-Tarihi Kent”[1] Olarak Safranbolu’nun Karşı Karşıya Kaldığı Tehditler[2]
(’lar sonrası)
Genellikle bir söylem olarak Safranbolu’da korumanın yılında Belediye Meclisinin -yukarıda yazdığım- kararıyla başladığı belirtilir. Gerçekte, Avrupa Miras Yılı bağlamında MTRE, daha da kapsamlı bir yaklaşımla adeta Safranbolu’yu bir çalışma alanı olarak belirlemiş ve çok önemli bir başarıyı gerçekleştirmiştir. Bunu kısaca “Bilinçlendirme” olarak isimlendiriyorum.
Yukarıda da belirttiğim gibi, ’lara gelindiğinde Karabük Demir ve Çelik İşletmeleri’nin servis otobüsleriyle taşınan vardiyalı işçileri, konut üzerinde önemli bir talep yarattılar. Aradan bir nesil geçtiğini ve duygusal bağların azaldığını, hatta evdeki koca ananın bu arada öldüğünü düşünürsek; Safranboluluların, Çarşı evlerini işçilere satmalarının ne denli kolay oluverdiğini anlarız. Bu birinci el değiştirmedir. Çarşının yeni sahiplerini üstlendikleri misyon nedeniyle önemsiyorum. Vardiyalı taşımanın güzergâhı, Safranbolu’nun hinterlandını kapsamaktaydı ve bu insanlar Safranbolu kentlisi ile aynı kültür havzasını paylaşıyorlardı. Bu arada, Safranbolu Kenti’nin merkezinin henüz Çarşı’dan kaymadığını da göz önünde bulundurmak gerekir. İşte bu yeni kentli aydınlanmaya çok açıktı. Safranbolu’nun korunmasında bu grubun isteyerek ve doğası gereği çok önemli bir işlevi olmuştur. Her şeyden önce kente özenle ve özentiyle[3] yerleşmiştir. Bu grubun, zaman içinde nitelikli bir sanayi işçisi bilinçlenmesine ulaştığını, diğer yandan köyüyle ilişkisini de sürdürmekte olduğunu belirtmem gerekir. İşte bu noktada yarı kırsal, yarı kentsel özellikleri barındıran Safranbolu evleri onlara hem kentsel yaşamın hazlarını tattırmış, hem de kırsal özelliklerinden kopmadan kentsel yaşama katılmalarını sağlamıştır. Ben bunu bir yazımda “Denkleriyle ve inekleriyle geldiler; kolayca yerleştiler” diye anlatmıştım (Canbulat ). İşte bu grup MTRE’nin kucakladığı, ya da tarafından kucaklandığı gruptur. Bu süreçte gerek MTREye gerekse Belediye Başkanı Sayın Kızıltan Ulukavak’ın şahsında dönemin Safranbolulusuna derin minnet borcumuz var. Gerçekte, bütün bunların sonrasında -toplum kesimlerinin tamamının katılımıyla- uzun bir süre Safranbolu’nun korunmasını sağlayacak “Resmi Miras Söylemi” de oluşmuştur[4].
İlginçtir, aynı dönemde yeniden çekim merkezi haline gelen Safranbolu kenti hızla göç almaya başlamıştır. Yeni bir Safranbolu kurulmaktadır. Özellikle kooperatifleşme yöntemiyle Çarşı’nın kuzey batısında büyük bir konut bölgesi gelişmiş ve geometrik merkez Kıranköy’e kaymıştır.
Safranbolu’nun merkezinin Kıranköy’e kayma sürecine bir kez daha göz atmak gerekir. Gündüz Özdeş’in Karabük ve Safranbolu’yu birlikte ele alan imar planında, konut bölgeleri olarak yalnızca Kıranköy’ün kuzey batısı düşünülmemiş, ayrıca tarihi kentin kuzey doğusundaki Babasultan Mevkii başka bir deyişle Safranbolu – Yazıköy arasında kalan bölgeyi de imara açılmıştı. Bu çözüm Çarşı’nın Karabük yanında bir tali merkez olabilmesi için geometrik merkez de olması gerektiğini göz önünde bulundurulmaktaydı[5]. Kuzey-batı, kuzey ve kuzey-doğu’sundan saran yerleşmeler, Çarşı’yı merkez olarak kullanacaklardı. Daha sonraki dönemlerde Babasultan Mevkii’ne bazı binalar yapıldıysa da bunlar ön görünüme kötü siluetleriyle girdikleri için eleştirildi. Bu bölgede yapılaşma –Kıranköy’le yarışamadığı için- bir noktadan sonra durdu. Daha önce idari işlevlerin de teker teker Kıranköy’e taşındığını anlattım. Bugün Çarşı, kentin merkezinde değildir; artık çeperindedir.
Karabük’ün gelişen ekonomisinin etkisiyle Safranbolu’nun cazibe merkezi olma özelliği hız kesmemiştir. Safranbolu, artık başka kültür havzalarından, kuzeyindeki Ovacuma, Abdipaşa ve Ulus’tan; Ovacık, Eskipazar, Yenice gibi daha önce Safranbolu’ya bağlı olmayan yerleşmelerden yoğun göç almaya başlayacaktır.
’lere gelindiğinde yerel seçimlerde artık, “Resmi Koruma”ya karşı olan söylem prim yapmaktadır. Diğer yandan Çarşı da iyice gözden düşmüş bulunmaktadır. Evlerin ikinci sahipleri ölmüş, konaklar çok varisli hale gelmiştir. Yeni bir el değiştirme söz konusudur. Çarşı’ya ’li ’lı yıllarda sahip olanlar Emek’teki apartmanlara taşınırken, yerlerini yeni Safranbolululara satmış ya da kiralamıştır. Bugün Çarşı’nın sosyal yapısını işte bu yeni kentliler oluşturmaktadır. Bir bakıma Çarşı bugün alt ve alt orta sınıfın barınma ihtiyacını karşılamaktadır. Bu “Resmi Koruma Söylemi”nin de sonuna gelindiğinin resmidir.
’lara gelinceye kadar gerek seçilmişlerin gerekse atanmışların gündeminde koruma bulunmamaktadır. Yalnızca Koruma Kanunu ve İsmet Okyay’ın hazırladığı Koruma Amaçlı İmar Planı gelişmeleri yönlendirmeye çalışmaktadır. Bu dönemde Kültür Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği üç önemli proje Safranbolu’nun çehresini değiştirmiştir. Bunlar Yemeniciler Arastası ve Kaymakamlar Evi restorasyonları ile Hükümet ve Arasta Arkası sokaklarda gerçekleştirilen sağlıklaştırma projeleridir. Her üç proje de aradan yıllar geçmiş olmasına karşın Safranbolu’nun yüzünü ağartmaya devam etmektedir. Diğer bir önemli kazanım, yılında yanan Tarihi Hükümet Konağı restore edilerek Kent tarihi Müzesi olarak açılmasıdır.
Safranbolu seçilmişlerinin ilgisinin yeni kente yoğunlaştığı dönemde, korumanın yönetimini atanmışlar üstlenmişlerdir. Özel şahısların kendi kaynaklarıyla gerçekleştirdikleri az sayıdaki restorasyon uygulaması göz ardı edilirse, hemen tüm restorasyon çalışmaları devletin sağladığı destek ve finansmanla gerçekleştirilmiştir. Safranbolu’nun bütün resmi ve kamusal yapılarının hemen hepsinin iyi kötü restorasyonu tamamlanmış bulunmaktadır. Devletin parasal desteği ise hala sürmektedir[6].
Sanayisizleşme
Safranbolu[7], KDÇİ’nin 30 Mart ’teki özelleştirilmesi ve yeniden yapılanmasından aşırı derecede etkilenmiştir. ’de 13 çalışanı olan KDÇİ’nde bu sayı özelleştirmenin yapıldığı yılında 4 ’a gerilemiştir (Bulungiray). Bu yalnızca KDÇİ’den yaklaşık 9 kişinin ayrılmış olması demektir. Diğer yandan, kurumun o güne kadar sağladığı ekonomik örüntüde çalışan önemli sayıda sanayi ve ticaret işletmesi de örüntüden çıkmıştır. Bunlardan açığa çıkan iş gücü de dikkate alınmalıdır. Bu tam anlamıyla bir “Sanayisizleşme”dir (Çevik). ’te özelleşmesiyle birlikte yaklaşık 9 kişinin emekli olduğunu ve önemli bölümünün Safranbolu’da kaldığını biliyoruz. Bugün Safranbolu bir emekli kentidir. Safranbolu’nun turizm gelirlerinin yaklaşık yıllık 2,5 milyon TL olmasına karşın emekli maaşlarının 7,5 milyon TL civarında olduğunu hesaplıyorum[8]. Safranbolu’nun artık en önemli ekonomik geliri emekli maaşlarıdır.
Safranbolu’da Kültür Turizmi[9]
’ların başı Safranbolu’nun turistik kent olma yolunda önemli atılımların gerçekleştiği yıllardır. TTOK, Havuzlu Asmazlar Konağı’nı, restore etmiş ve otel olarak işletmeye almıştır[10]. Aynı yıllarda dönemin Kaymakamı Muammer Aksoy’un girişimiyle Ev Pansiyonculuğu Geliştirme Merkezi kurulmuştur. Öncüler bazı konakları restore ederek, turizm işine girmişlerdir. Bugün Çarşı’nın içinde bulunduğu sosyo-ekonomik durumun temelleri de bu dönemde atılmıştır. Bir yandan kıdem tazminatlarını, ikramiyelerini almış bir genç emekli nüfus, diğer yandan sermeyesi ve iş gücü devre dışı kalmış iş adamları plansız (fizibilitesiz) olarak turizme girmeye başlarlar. Safranbolu’nun, iş adamları, bazen tek başına bazen de bir araya gelerek bugün 2 kadar olduğunu tahmin ettiğimiz yatak sayısı için önemli yatırımlar yaparlar. Sonuçta, liberal ekonominin plansız ve programsızlığı Safranbolu’yu bugünkü noktaya sürükler. Kapasite artışı hala sürmektedir. – yılları arasında geceleme sayısı yalnızca 3 katına çıkarken, yatak kapasitesi 15 kat artmıştır. Bundan daha vahimi ortalama doluluk oranının – yıları arasında yalnızca ortalama %18 olmasıdır. Safranbolu’da turistin konaklama süresi çok kısadır. denek üzerinden konaklama süresi 1,65 gün olarak bulunmuştur[11]. Turizmin haftanın günlerine ve aylara düzgün dağıtılması amacıyla yapılan turizmin çeşitlendirilmesi amaçlı arayışlar ise önemli kazanımlar getirmemektedir[12].
Safranbolu turizme başladığında pazarlamayı seyahat acenteleri üzerinden yapmıştır. Bu ise Safranbolu’nun daha başında kitle turizmi sarmalına yakalanmasına neden olmuştur. Her otelcinin hayali, bir otobüs (40–45 kişi) alabilecek yatak kapasitesine sahip olmaktı[13]. Bunun sonucunda ulaşılan, her odasında ortalama 3 yatağı bulunan toplam 20 yataklı en az 2 konak otelden oluşan işletmelerdir. Safranbolu’da “Numaralı Konak” oteller böyle ortaya çıkmıştır. Bugün Safranbolu’nun 90 kadar tarihi evi, yaklaşık 27 milyon TL harcanıp[14], restore edilerek konak otel olarak işletmeye alınmıştır. Bu konaklarda toplam oda ile yatak kapasitesi yaratılmış bulunmaktadır. Diğer yandan, Safranbolu’nun UNESCO Dünya Mirası olmasındaki en önemli nedenlerden biri olan “Yaşayan bir Kent” olması ciddi tehdit altındadır. Gidiş tüm konakların turistik amaçla kullanılması yönündedir[15]. Yüksek yoğunluğu amaçlayan yapılanmanın, konaklar üzerindeki geri dönülemez tahribatı göz ardı edilmektedir (Canbulat ).
Artık, dünyada kültür turizmi bir kitle turizmi şeklini almıştır (WTO ). Kitle turisti düşük fiyatlı ürünü tercih etmekte ve bu sarmala giren turizm destinasyonlarını hızla tüketmektedir (Orbaşlı , 58–60, ). Kitle turizmine dönüşen kültür turizminin diğer bir olumsuz özelliği ise, tur operatörlerinin, turiste miras alanlarını gezdirip, konaklamayı tarihi kentte değil çevredeki daha ucuz otellerde yaptırmasıdır. Safranbolu’da bu da görülmeye başlamıştır. Çok düşük fiyatlarla pazarlanan Batı Karadeniz turlarının konaklamaları giderek Safranbolu dışına kaydırılmaktadır.
Konak otellerin restorasyonlarında nitelikleri yanında, önemli koruma hataları da yapılmaktadır. Örneğin işletmeciler, kültür düzeyi düşük konuklarının (Ashworth & Tunbridge 66) beklentilerini karşılamak için ahırlara “Aynalı Tavanlar” yapabilmektedirler. Bunun gibi örnekler artırılabilir. Konak otellerin büyük bir kısmında ışıklı ve ferah(!) ortak alanlar elde etmek amacıyla zemin katlarında bulunan kalın moloz taş duvarlar kaldırılmış ya da açılmış, mekânlar birbirine eklenmiştir. Bu çözümler evlerin arkitektoniğini bozduğu gibi, yapıların depreme dayanımını da tehlikeli bir şekilde zayıflatmaktadır.
Karsızlığın doğal sonucu olarak işletmelerin aralarındaki fiyat rekabeti kıyasıya sürmektedir. Bunun bedelinin ise hizmet standartlarında düşme olması, kaçınılmazdır (Orbaşlı , 39). Sonucunda Safranbolu, yalnızca daha kısıtlı bütçesi olan turisti tatmin edebilecek noktaya doğru hızla gerilemektedir.
Konaklama tesislerindeki aşırı şişkinliğe karşın, Safranbolu’da bir turizm destinasyonu olması için gereken restoran, kahve, bar, disko benzeri diğer turistik işletmeler ya yoktur ya da farklı gelir gruplarının beklentileri tatmin edecek şekilde çeşitlenmemiştir. Bu nedenle, Safranbolu miras alanı çok kısa bir süre içinde gezilip, tüketilmektedir. Safranbolu’da kalış süresinin kısa olmasının en önemli nedenlerinden biri de budur.
Dünyada, kültür turistlerinin hemen tamamı gittikleri yerlerde müze ziyareti yapmaktadır. Yanan tarihi hükümet konağının restore edilerek Kent Tarihi Müzesi olarak işlevlendirilmesi çok yerindedir, ancak teşhir edilmekte olan objeler çok kısıtlıdır. Objelerin çoğu yüzyıldan kalmadır. Bu nedenle 2 yıllık bir kentsel kültürü temsil etmekten çok uzaktır. Geçen 80–90 yılda sosyal yapısının üç kez değişmiş olması yanında bölgede arkeolojik çalışmaların yapılmamış olması da bu konuda önemli etkenlerdir. Safranbolu’nun geçmişteki en önemli ekonomik işlevlerinden bir olan tabakhaneler çöküntü durumundadır. Günümüzde endüstri müzeleri çok popüler olmakla birlikte, Safranbolu hala bir dericilik müzesi kuramamıştır. Kaymakamlar Müze Evi, Osmanlı konakları için önemli bir örnek olmaktadır. Safranbolu’ya gelen turist eğer günübirlikçiyse, bir evin içini görmeden gidebilmektedir[16]. Konak otellerin büyük bir kısmı ise Osmanlı evlerini temsil etmekten çok uzaklaşmış bulunmaktadır. Hemen bütün ortak alanları yatak odasına çevrilmiş bir konak otelde Osmanlı aile yaşantısını “gözünde canlandırabilme” olanağı kalmamıştır. Önemli kazanımlardan biri Yeni Hamam’ın yakın zamanlarda restore edilerek işletmeye açılmış olmasıdır. Hamama gitmek, özellikle yabancı konuklar için çok cazip bir deneyim olmaktadır. Safranbolu Miras Alanı’nın diğer bir eksikliği ise gezi planına ve yönlendirici işaretlere (signage) sahip olmamasıdır. Bu nedenle kültür turisti Safranbolu Miras Alanı’nı tam olarak değerlendirememektedir. Kıranköy tümüyle, Bağlar bir yere kadar turistin gözünden kaçmaktadır.
Safranbolu’da el sanatı (Orbaşlı , ) olarak yalnızca yemenicilik kalmıştır. Ne yazıktır o da tek bir yemenici tarafından yaşatılmaktadır. Yemeniciliğin gelişmesi için gösterilen çabalar sonuç vermemiştir. ’larda ortaya çıkan ev maketleri hızla “emtea”laşırken, niteliksiz, kopyanın kopyası kitch’lere dönmüş bulunmaktadır. Bunlar dışındaki hediyelik eşya ise dünyanın her yerinde satılan Güney-Doğu Asya kaynaklı objeler ya da Türkiye’nin her yerinde görülen tekstil ürünleridir. Safranbolu’ya gelip de lokum almadan ayrılan turist yok gibidir. Korkum o ki yakın gelecekte lokum da tadını kaybetmiş bir emtia haline gelecektir.
Kültür turisti, ziyaret ettiği miras alanında yaşayan insanların somut olmayan kültürel mirasını da tanımak istemektedir (Timothy & Nyaupane, 9–10). Yöresel yemek bile bir sorun olma noktasındadır. Safranbolu’da –zengin bir mutfak kültürüne sahip olmasına karşın- birçok yerde olduğu gibi yöresel yemek, yaprak sarma, gözleme ve mantı üçlüsünün dışına çıkamamaktadır. Örneğin, Çarşı’da safranlı bir yemeği menülerde bulamazsınız. Bu konuda da Safranbolu’da kitle turizmi yapılıyor olması ve kitle turistinin hızlı ve ucuz tüketim talebi etkin olmaktadır. Safranbolu’nun zengin türkü geleneğinin, akşamları Yemeniciler Arastası’nın kahvesinde bir araya gelen amatör müzisyenler tarafından yaşatılmakta olması belki de Safranbolu’daki tek değerli somut olmayan kültürel miras paylaşımıdır.
Gelinen noktada gerek işletmeciler, gerekse yöneticiler çözüm arayışındadırlar ancak bir başarı sağlayamamaktadırlar. Bunda en önemli neden bir ortak paydada buluşamamaları ve bu nedenle de bütüncül çözümlere ulaşamamalarıdır.[17]. Turistik-Tarihi Kent yönetimi konusunda deneyimi olmayan aktörler, tanıtım ve pazarlama politikalarını hedef belirlemeden oluşturulması sonucu günübirlik turisti çekmeye devam etmektedirler (McKercher & du Cros ). Günübirlik turist ise en önemli tahribatı kamusal alanda ve çarşıda yapmaktadır. Hediyelik eşya ve hizmetler sektöründeki[18] paralel, çarpık yaklaşım nedeniyle Çarşı’nın fiziki yapısı da tehdit altındadır. Çarşı esnafı, ister hediyelik eşya satsın, ister çay kahve tümüyle kamusal alanı işgal etmiş bulunmaktadır. O kadar ki hafta sonları ve bayramlarda sokaklarda yürümek bile olanaksızdır. Asıl önemlisi, mimari ve kentsel doku, sokağa taşan tezgâhlar, sokağa atılan masalar ve üstlerindeki tenteler nedeniyle artık algılanamamaktadır[19].
Ne yazık ki turist için iyi olan miras alanı için her zaman iyi olmamaktadır. Özellikle restorasyonların ve hizmetlerin, bilinçli olmayan turistin istek ve beğenilerine göre şekillenmesi mimari mirasın sürdürülebilirliğini olumsuz etkilemektedir (Orbaşlı , 47–51). Başlangıçta kültür turistini etkileyen patine yok olmakta ve giderek “Genius Loci” kaybolmaktadır. Bir noktadan sonra ortaya çıkan yeni doku ise artık ilgi çekmeyecektir.
Koruma başlığı altında incelediğim gibi, Çarşı yeni açılan ya da genişletilen yollarla Kıranköy üzerinden Karabük’e bağlanmış, Kazdağlı Camii etrafında yapılan istimlâkle de bir meydan yaratılmıştı. Bu müdahaleler tarihi merkezin motorlu araçlar tarafından kuşatılması için yetmiştir. Özellikle hafta sonları ve bayramlarda tarihi merkez kilitlenmektedir. Motorlu araç trafiğinin oluşturduğu gürültü, titreşim ve kirlilik yanında gelişigüzel park edilmiş araçların getirdiği kargaşa, tarihi kenti gezenlerin hakkı olan sessiz ve huzurlu ortamı yok etmektedir[20].
Dünyada bazı önemli miras alanlarının artık tanıtımı yapılmamakta, yapılacaksa bile çok özel hedef belirlemesi sonrası dikkatli bir şekilde yapılmaktadır. Miras alanları kırılgan yapılardır. Hele söz konusu olan, içinde insanların yaşadığı yerler ise, insan sistemlerinin yenilenemeyen yapılar olduğunu unutmamak gerekir. Bu açıdan miras alanlarına yapılacak tüm müdahalelerde çok dikkatli olmak gerekir[21]. Çarşı’da tarih boyunca olduğu gibi bugün de 5 – 6 kişi yaşamaktadır. Çarşı’ya yüksek sezonda bayramlar ve Cumartesi günleri günü birlikçiler dâhil yaklaşık 12 kişi gelebilmektedir[22]. Kent açısından çevresel kapasite “Environmental Capacity” önemli bir veridir. Yüzyıllar boyunca yalnızca 5 – 6 kişinin yaşadığı miras alanına bu sayının 2 katı turisti sokmaktayız. Safranbolu’ya içinde bulunduğumuz yılında kadar turist, bütün sorunlarıyla birlikte gelmeye devam edecektir. Diğer yandan, yerel yöneticiler yılda 1 milyon turisti hedeflediklerini tekrarlayıp durmaktadırlar.
Safranbolu Miras Alanı[23]
Bugün, farklı süreçleri yaşamış oldukları için Çarşı, Bağlar ve Kıranköy farklı konumlarda bulunmaktadır. Bağlar, yalnızca Safranbolu’nun değil Karabük’ün de varlıklı kesiminin konut bölgesi durumundadır. Haddeciler başta Karabük’ün varlıklı ailelerinin prestij yerleşmesi olmak yolunda ilerlemektedir. Kıranköy ise yeni merkezin etki alanı içinde kaldığından ekonomik ve fiziki yapı değişikline uğramaktadır. Yukarıda belirttiğim gibi, alt katlarında dükkân ya da işlik olması nedeniyle daha kolay yeniden işlevlendirilebilmektedir. Asıl tehdit altında olan Çarşı’dır. Merkez ve pazaryeri olma işlevlerini kaybetmesi yanında Safranbolu kentsel bütünlüğüne de kentin çeperinde kalması nedeniyle katılamamaktadır. Geçen zaman içinde Çarşı, Safranbolu kenti içinde bir tali merkez bile olarak tutunamamıştır. Artık Çarşı’nın turizm ve alt-orta sosyal grubun barınma ihtiyacını karşılamak dışında bir işlevi kalmamış bulunmaktadır. Diğer yandan, Çarşı’yı paylaşan konut ve turizm birbiriyle olumlu etkileşim içinde değildir. Çarşı’da bulunan evler verasetin parçalanması sonucu ve yapıların birden çok ailenin barınmasına olanak sağlayacak şekilde bağımsız bölümlere ayrılmasıyla aile evleri haline gelmiştir. Kanımca bu evlerde ciddi hijyen sorunları da bulunmaktadır. Bu yapılarda yavaş çekimli bir bozulma sürmektedir. Önemli sayıda ev ise boş ve bakımsız olarak durmaktadır. Ne yazık ki sokak sağlıklaştırma adı altında gerçekleştirilen çalışmalar bu dokuya yalnızca makyaj olmaktadır. Bu evlerin içten içe çürümekte olduğunu akıldan hiç çıkarmamak gerekir.
Çarşı’nın nüfusu hızla yaşlanmaktadır. Çoğu emekli olan aile reisleri, gençlerin oturmak için Çarşı’yı tercih etmediklerinden yakınmaktadır. Evlerin sahiplerinin, evlerini restore edebilecek gücü yoktur. Evlerin çağdaş yaşam standartlarını karşılayamaması yanında Çarşı, artık burada oturan 5–6 kişiye kentsel yaşamın hazlarını da sunamamaktadır. Turizm nedeniyle her şeyin fiyatı artmış bulunmaktadır. Kahveler turizm amaçlı olarak işlev değiştirmektedir (McKercher & du Cros 12). Çarşı’ya hizmet veren yalnızca bir iki bakkal ve bir iki kahve kalmıştır. Çarşılı, alışveriş için artık Kıranköy’e çıkmak zorundadır. Cumartesi kurulan Safranbolu’nun tarihi pazarı ise bitme noktasına doğru sürüklenmektedir. Çarşı’nın sosyal dokusu hızla yok olmaktadır (Timothy & Nyaupane, 57) [24].
’lı yıllarda başlayan turizm yatırımları bağlamında Çarşı’da bazı bar, kahve, restoran gibi eğlence yerleri de açılmış, KDÇİ’nin zaman içinde yarattığı nitelikli burjuva, bu işletmeleri turistin yanında kullanmaya başlamıştı. Çarşı’daki eğlence yerleri, bu müşteri grubunu KDÇİ getirdiği ekonomik refahın sona ermesi ya da mesleki nitelikleri nedeniyle başka yerlerde iş bulup göçmeleri nedeniyle tümüyle kaybetti. O kadar ki Karabük’te ve Safranbolu’da bir daha böyle bir tüketici grubu oluşamadı. Bugün Safranbolulu, Çarşı’yı zaman zaman gelen konuklarını gezdirmek dışında hemen hiç kullanmamaktadır. Son zamanlarda ortaya çıkan tarihi konaklarda düğün yapma modası ise getirdiği ses kirliliği nedeniyle katkıdan çok zarar vermektedir.
Çarşı’da yaşayanların çok büyük bir kısmı turizmle doğrudan ilişki içinde değildir. yılında kapanan konaklama işletmelerinin önemli kısmı ’ların başında turizmin gelişmesi için öncülük yapan ev pansiyonlarıdır[25]. Konak otellerin oluşturduğu rüzgâr nedeniyle evlerin fiyatları da yapay olarak artmış bulunmaktadır. Artık evlerin fiyatları TL olarak değil Emek’te kaç daire karşılığı olduğu şeklinde söylenmektedir. Kanımca, şu anda Çarşı’da oturanların tek hayali evini bir otelciye satıp Emek’e taşınmaktır. Artık onların yerini dolduracak başka yörükan da kalmamıştır[26].
Çarşı’yı yalnızca kültür turizmi yapılan bir sahne olarak ele almak büyük bir hatadır. Çarşı’da bugün yaşamakta olan 5–6 kişinin ve yaklaşık yapının başka bir dünyaları vardır. Gerek miras alanı, gerekse yapılan kültür turizminin sürdürülebilir olması giderek zorlaşmaktadır[27]. Safranbolu miras alanının ne yazık ki bir yönetim planı bulunmamaktadır. Yöneticilerin, iyi niyetli ancak bütüncül olmayan yaklaşımları sorunları çözmekte yeterli olamamaktadır[28].
[1] “Tourist-HistoricCity” karşılığı kullanıyorum (Smith 34).
[2] Bu bölümü yazmadan önce Mimar Başak Dökmeci, İnşaat Mühendisi Mehmet Adalar, Şehir Plancısı Dr. Suat Çabuk, Turizme Katkıda Bulunan Esnaflar Derneği Başkanı Selahattin Koş, Cami-i Kebir Mahallesi Muhtarı Erhan Başkaya, İsmet Saraçoğlu ve Hüseyin Güney’le yüz yüze görüşme yaptım, Safranbolu Turizm Danışma Ofisi istatistiksel veri sağladı. Ayrıca tüm sorularıma sabırla cevap veren Aytekin Kuş’a teşekkür borcum var.
[3] yılından bu yana Safranbolu’da yaşıyorum. Geçen dönem içinde yakın dostluklar kurduğum bu grup Safranbolu’nun yerlilerinden satın aldıkları ve yerleştikleri bu konaklarda eşraflaşmanın da keyfini çıkarmaktaydılar.
[4] L. Smith, AHD (Authorized Heritage Discourse) kavramını gündeme getiriyor.
[5] Kanyonların üstündeki konut bölgelerinden Safranboluluların 5–10 dakika yürümeyle merkeze inmelerini (Down Town) hayal etmek bile heyecan veriyor.
[6] Kaba bir hesapla bugüne kadar kamusal ve özel kaynaklardan restorasyon için yaklaşık toplam 30 milyon TL harcandığını hesaplıyorum.
[7] Safranbolu, yılında Zonguldak’tan ayrılarak yeni il olan Karabük’e bağlanmıştır.
[8] Safranbolu Emekliler Derneği’nin 7 üyesi vardır.
[10] Konaklamaya hazır hale gelmesi yılında olmuştur.
[11] Genel olarak konaklama tesislerinde karlılık eşiği olarak kabaca %40 doluluk kabul edilir. Buna karşın Safranbolu’da hala tasfiyeler ya da konsolidasyonlar gözlenmemektedir. Bunun kanımca en önemli nedeni işletme sahiplerinin çoğunlukla asıl işlerinden gelir sağlıyor olmalarıdır.
[12] Yatak kapasitesi hafta sonu doluluğu hedef alınarak belirlenmiş gibidir. Hafta sonu kültür turizmi yapılan Safranbolu’nun hafta içi konaklama kapasitesi bir yere kadar pazarlamacılarla değerlendirmektedir.
[13] Ben bunları “içine otobüs girebilecek oteller” olarak isimlendiriyorum.
[14] Konak başına alım, proje, restorasyon ve otel donanım bedelleri toplamı olarak TL hesabıyla.
[15] Son Koruma Amaçlı İmar Planı Revizyonu ile yeni işlev verme konusunda kısıtlamalar getirilmesi çok olumludur.
[16] Pervasızca açık kapılardan dalıp ve yatak odalarına bile girme cesaretinde olmayanlar dışında…
[17] Bir dönem Çarşı esnafı otelcileri valiye şikâyet etmiştir. “Fahiş fiyat uyguluyorlar, bu nedenle Safranbolu’ya yeteri kadar turist gelmiyor, biz de satış yapamıyoruz” diye.
[18] Emekliler hediyelik eşya dükkânları açmışlardır. Bunların önemli bir kısmının amacı –korkarım- bir adrese sahip olmaktır.
[19] Sorunların çözümü için, Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy’un girişimleri sonuç vermemektedir. Çarşı’da güçlü bir esnaf lobisi vardır.
[20] Şu anda görevde bulunan Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy’un tarihi merkezi trafikten arındırma projesi, çok ilginçtir, en büyük reaksiyonu otelcilerden görmüş ve proje rafa kaldırılmış bulunmaktadır.
[21] Venedik Belediyesi, artık tarihi kentte konaklama yapmayan turistin Venedik’e girmesine izin vermeme noktasına gelmiştir. Venedik miras alanında 60 kişi yaşamaktadır. Bir günde Venedik’e (Orbaşlı , –) girebilecek turist sayısını 25 – 30 olarak belirlemişlerdir.
[22] Kültür ve Turizm Bakanlığı, günübirlikçileri konaklamalı turistin 3 katı olarak tahmin etmektedir. Çarpıcı bir gerçek ise konaklamalı turistin yalnızca 1/3’ü kadar harcama yapmalarıdır.
Eylülünde Safranbolu’da 23 kişi konaklamıştı. 3 katı da günübirlikçi eklerseniz yaklaşık 95 kişi bulursunuz. Bunun yarısının 4 cumartesiye dağıldığını hesaplıyorum.
Safranbolu Turizm Danışma Ofisi’ne göre yılında yerli 32 yabancı konuk gecelemiştir.
[23] Yazının amacı çözüm önermek değildir. Ancak yapılması gerekenleri ana hatları için: ICOMOS Washington Charter
[24] (UNESCO, X) “Turizmin getirisinin cazibesi bazı koruma uygulamalarının göz ardı edilmesine neden olmaktadır.” denilmektedir. “DMA’nın (Dünya Miras Alanı) doğu ve güneydoğu kesimindeki yüksek alanlar üzerindeki yapılaşma DMA üzerinde baskı oluşturmakta ve tarihsel kent dokusunu görsel bakımdan bozmaktadır. Karabük kent merkezindeki yoğun hava kirliliği DMA’yı etkilemektedir.” gibi diğer tehditler sıralanmakta, ancak Safranbolu’nun diğer miras alanlarıyla karşılaştırılınca, önemli risk altında olmadığı belirtilmektedir.
[25] Safranbolu Turizm Danışma Ofisi
[26] Safranbolu’nun nüfusu toplam: 53 (kentsel: 41 , kırsal: 11 ). Kırsal nüfusun da çoğu emekli aile reislerinden oluşuyor ve büyük kısmının Safranbolu’da zaten bir evi bulunmaktadır.
[27] Gerçekte Safranbolu’nun sürdürülebilirliği tehdit altındadır. Turizm dışında bir kentsel işlev kazanamamıştır. Yaşlanan emeklilerinde devreden çıkmakta olduğunu düşünürsek, Safranbolu’nun nüfus kaybetmeye başlaması kaçınılmaz olacaktır. Tek kurtuluş yeni kurulan ve hızla kalabalıklaşan Karabük Üniversitesi olarak görülse de öğrenci nüfusunu gelip geçici olarak değerlendirmek gerekir.
[28] Bu yazı çözüm önerileri getirmeyi amaçlamamakla birlikte: Endüstri öncesi kentlerin özellikleri keşfedilmeye başlanmıştır (Urban Village). “Sürdürülebilirlik amaçlandığında kentsel işlevlerin hiyerarşik organizasyonu yanında, yürüme mesafesinde konumlandırılmış olmaları ve organik yapıları endüstri öncesi kentleri cazip hale getirmektedir Sürdürülebilir yerleşmeler insanların şimdi de gelecekte de çalışmak ve yaşamak isteyeceği yerleşmelerdir” (Rotwell 23). Bu açıdan Çarşı, çok önemli potansiyele sahiptir. Kentsel yenileme tuzağına düşmeden, tüm yapıların ve kentsel mekânların niteliği artırılabilir ve çağdaş yaşamın gereksindiği işlevler kazandırılabilir. Bu amaçla, kenti daha önce terk eden Safranboluların bir kısmının evlerini restore ederek yeniden burada yaşamaya başlamaları ve örnek olmaları sağlanabilir (Urban Renaissance).
B. Safranbolu’da Koruma Çabaları
(’lar ’lar)
Kurtuluş Savaşı’ndan bile fazla etkilenmemiş –işgal de görmemiş- olan Safranbolu, ardından üst üste gelen ekonomik darbelere dayanamamıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında askere yemeni dikmek belki de Safranbolu tabakhanelerinin ve yemenicilerin yaptıkları son önemli iş oldu. Genellikle deri işleme teknolojilerinin Fransız ve Avusturyalı sanayi casusları tarafından çalındığını ileri sürseler de asıl neden inorganik kimyasalları kullanarak deri işleme süreçlerini geliştiren batının, rekabet üstünlüğünü ele geçirmesidir. Bunun devamında Gerede’de ve İstanbul’da Kazlıçeşme’de kurulan tabakhaneler ve Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası yanında KDÇİ’nin hemen tüm iş gücünü çekmesi nedeniyle işçi bulunamaması, Safranbolu tabakhanelerinin ve deriden eşya üretiminin sonunu getirmiştir (Aktüre & Şenyapılı, 73). yüzyılın başlarında son bir atak olarak görülen fenni deri fabrikası yatırımı ise gerek işletme zorlukları gerekse işçi bulunamaması nedeniyle kapanmıştır. Bugün kanyonların dibinde duran fenni deri fabrikasının yıkıntısı, sanayileşemeyen Safranbolu’nun simgesi gibidir.
Safranbolu’nun en önemli ekonomik işlevi olan kervan işletmeciliği Gerede – Safranbolu Karayolu’nun yılında tamamlanması başta; gelişen karayolu ağları ve Ankara Zonguldak demiryolu ile birlikte tüm önemini kaybetti. Kaybedilen ekonomik işlevle birlikte Safranbolu’nun kervan yolları çatalında bulunmasının da önemi yok oldu. Homeros’un İliada’sında ilk kez tarih sahnesine çıkan Paflagonyalı – katır da işini kaybetmiş oldu (Yazıcıoğlu, ).
’den başlayarak, Kıranköy’de bulunan Rum Ortodoks nüfus Yunanistan’a gitti[1]. Mübadele kapsamında Rodos’tan gelen Müslümanlar ise Safranbolu’da tutunamayıp kısa bir süre sonra başka yerlere göç ettiler.
yılında yapılan ilk nüfus sayımına göre artık Safranbolu’da 5 kişi yaşamaktadır. 1 Haziran ’te Karabük’e ilk tren gelmesine, 3 Nisan ’de temeli atılan Karabük Demir Çelik İşletmeleri’nde ilk demir üretiminin 10 Eylül ’da olmasına karşın, Safranbolu hala nüfus kaybeder. Çeltik tarlalarını zaten KDÇİ için satan Safranbolu’nun varlıklı eşrafı ise sermayelerini ve iş becerilerini toplayarak başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere göçtüler. Kalanlar ise artı değer yaratamadıkları için sermayelerini kaybettiler[2]. nüfus sayımına göre kentsel nüfus 5 ’e inmiştir. Bu evrede artık Safranbolu yalnızca bir yerel pazaryeri ve idari merkez haline inmiş bulunuyordu (Yazıcıoğlu), (Aktüre & Şenyapılı).
Safranbolu, yılında bağlı bulunduğu Kastamonu Sancağı’ndan ayrılarak Zonguldak İli’ne bağlanır.
Barınak Şehir
(’lar – ’ler)
En önemli ekonomik işlevlerini, dolayısıyla sermaye ve yetişkin işgücünü kaybeden Safranbolu, artık izbe bir kasaba haline gelmiştir. Karabük yanında, Ulus ve Efnani’nin kaza olması nedeniyle Safranbolu’nun idari merkez ve Pazar olmasının getirisi de küçülmüş bulunmaktadır. Bu yıllarda artık Safranbolu’da yalnızca dışarıya gidememiş yaşlı çiftler ve henüz kocaya veremedikleri kızları kalmıştır. Safranbolu evleri hemen hemen boşalmış ve sessizliğe bürünmüştür.
’larda projelendirilen Türkiye’nin ilk ağır sanayi yatırımı olan KDÇİ ilk demirini ’da üretmeye başlamıştı. KDÇİ’nin eleman ihtiyacı bölge başta Türkiye’nin her yerinden sağlanmaktadır. KDÇİ’ne dışarıdan çalışmaya gelen aileler Çarşı evlerine kiracı olarak yerleşmeye başlarlar. Safranbolu köylerinden otobüslerle taşınan vardiyalı işçiler de bir süre sonra diğerlerini izler. Çarşı’nın 10–14 mekânlı evleri artık “Çatal Ev”e dönmüştür[3]. Yukarıda belirttiğim gibi, Kıranköy zaten gelen Rodoslu Müslümanların da kenti terk etmeleri sonucu tümüyle ıssızdır. Bir süre sonra, Safranbolulular, Çarşı’yı tümüyle terk edecek, ’lardan başlayarak da KDÇİ’nde çalışarak eli para tutan kişilere satarak, Bağlar’a[4] çekileceklerdir. (Aktüre & Şenyapılı, 82) yılında öğrencilerin %1,4 lük örnekleme ile gerçekleştirdikleri araştırmanın sonucunda Çarşı nüfusunun çoğunluğu işçi (%44), kendi evlerinde (%81) oturmakta ve Safranbolu köylerinden (%53,4) gelmişlerdir; Kıranköy’de çoğunluğu işçi (%36) ve memur (%36) kendi evlerinde oturmakta (%54) ve Safranboluludur (%57,8); Bağlar’da ise çoğunluğu işçi (%31), kendi evlerinde oturmakta (%78) ve Safranbolulu (%67) olduğu sonucuna ulaşmışlardı[5].
yılı 30 Ağustos – 5 Eylül günlerinde yapılan Safranbolu Mimari Değerleri ve Folkloru Haftası’nda yaptığı konuşmada Kızıltan Ulukavak, “Karabük kentinde, konut gereksinmesine çözüm olanağı bulamayan her yurttaşın hatırına ilk gelen yer Safranbolu olmakta ve Safranbolu ister istemez her gün yeni hemşeriler kazanmaktadır… Bugün Safranbolu, sadece Çerkeş, Ovacık, Eskipazar, Ulus, Eflani, Araç gibi komşu ilçeler ve köylerinden değil, yurdun dört bir yanından, örneğin Kırşehir’den, Gümüşhane’den gelen yurttaşlara da kucak açmış durumdadır.” (Ulukavak ) demektedir.
Aytekin Kuş, yerel yöneticilerin çaresizlik içinde Safranbolu’ya yeni ekonomik işlevler[6] kazandırmak için çabalarını ve kentin yaşaması için verdikleri mücadeleyi anlatmaktadır (Kuş ). Bunun yanında Safranbolu’nun Karabük’ün cazibesi altında kentsel bütünlüğünü korumaya çalışması ve bunun için verilen kavga öğreticidir. Hatta bir ara Bağlar’ın Safranbolu’dan ayrılarak ayrı bir kaza olması gündeme gelir. Yeni yerleşmeler hızla bugün Emek Mahallesi olarak isimlendirdiğimiz “Has Tarlalar”a doğru kayarken, Safranbolu’nun yerel yöneticileri, hükümet konağı, belediye vb resmi kurumların Çarşı’da kalması için çaba sarf etmektedirler (Kuş , ). Bir ara Hükümet Konağı Kıranköy’e taşınırsa da geri gelir ve ’da yanana kadar Çarşı’da kalır. Belediye ise ’lara kadar Çarşı’da kalmaya devam edecektir.
Koruma Yılları
(’ler – ’lar)
Safranbolu’nun ilk imar planını yapan Mütehassıs Şehirci Mimar Bürhan Arif Ongun, (Ongun 66–68) ’da Safranbolu’nun “…Bu rutubetli sahalarda ısrarla sıkışarak ikamet mıntıkaları tesisi burada iç Anadolu şehirleri gibi tarihte bir mimari bünyeye malik ve iyi bir teknik ile ahşap işçiliğinin taammüm edememiş olmasını gösterir. …Keresteye iyi bir işçilikten ziyade burada iptizal ile kullanmağa ehemmiyet verilmiştir… Bize bitaraf bir tabiatın asırlarca tecrübesi yine şehrin yerinde bırakılması hususunda menfi kanaat veriyor.” demektedir. Devamla, “Umumi görünüşü” başlığı altında ise “ Safranbolu, ortasındaki kalenin etrafına sıralanmış beyaz aşı boyası renklerindeki(?) eski evlerile çok şirin kasabalarımızdandır. Kurunu kadimenin derinliklerinde kaybolan mazisile, zamanla yeni bir sıhhi belde doğarken, bu kısmı yıkmakta mana yoktur. Müteakip bahislerde tasrih edeceğimiz veçhile camilerin etrafında yapılacak cüz’i temizlik ile iktifa olunmalı, hiçbir kıymeti mimariyesi olmayan barakalar(?) kaldırılarak burası tarihin umuklarile olduğu gibi terk edilmelidir.” Açıktır ki Ongun, Safranbolu’yu beğenmemiş ve Has Tarlalar’da yeni bir kent kurmakta kararlıdır[7]. Devamında “Nüfusun meslek erbabı nispetini gösterir cetvelde (çoğunluğun) %50 sebzeci ve meyvecidir” demektedir.
(–) yılı Kastamonu Salnamesi’nde Safranbolu’nun ihracatı ithalatının iki misli kadar olmakla birlikte ( lira / lira) çok az deri, kösele ve kürk (%10) dışında tamamı tarımsal ürünlerden oluşmaktadır. Görülen odur ki Safranbolu artık bir tarım kentidir. Sonuçta Ongun, (Ongun 71–72) yeni Safranbolu’nun Kıranköy’ün eski kilise ve meydanını, merkez alarak Has Tarlalar’da gelişmesi gerektiğini yazarak; devamında “7- Çarşı devrini yaşayarak ölmüş olduğundan istimlâk ve yıkmak ile tevsii çarelerini düşünmek hiçbir zaman mevzubahis olmamalıdır. 8- Eski çarşıda mevcut dükkânlar on metre murabbaı, arsalı ahşap ve kıymeti inşaiyeleri derme çatma olduğundan… Dükkânlara mukabil Hastarlarda derhal yenilerinin kâgir olarak inşasına başlanmalıdır” diyerek Çarşı’yı çökmeye bırakıyor.
Eski Safranbolu’yu yaşatanların barınmak zorunluluğunda olan ve zaman içinde oturdukları evleri sahiplenen Yörükan olduğu kesindir. Tarihi yapıların ’lere kadar hemen hemen hiç bozulmadan kalmasının en önemli nedeni yukarıda bahsettiğim gibi evlerin kentsel olduğu kadar kırsal özelliklerinin olmasıdır. Bu özelliği yörükanın kentsel yaşama katılırken, kırsal alışkanlıklarından taviz vermemelerine olanak sağlamıştır.
Geri dönüp Ongun’un Çarşı ile ilgili imar planı açıklamalarına bir kez daha göz atarsanız, tarihi kenti yıkmaya değer görmediğini fark edersiniz. Safranbolu’yu ’lere taşıyan işte bu güzel tesadüflerdir.
Safranbolu’nun kurumsal olarak korunması konusundaki ilk duyarlılık (İller Bankası, ) Karabük ve Safranbolu[8] İmar planları için yapılacak proje yarışması için hazırlanmış bulunan raporda “Eski kasaba bölgesindeki müstesna karakter bozulmamalı, bu kısımdaki binaların eskimeleri halinde dahi dış görünüşleri muhafaza edilerek tamir edilme yoluna gidilmelidir” denmektedir. Ayrıca (İller Bankası, 38–39) “Tarihi Eser” tek tek belirlenerek tescil edilmiştir. Raporda (İller Bankası 82) “İlçe merkezi oldukça faal bir mahalli ticaret merkezidir. Müstahsil malını muayyen günlerde kurulan pazara getirerek perakende müstehlike intikal ettirir” denilmektedir. Buradan ’lar sonunda Çarşı’nın bütün olumsuzluklara karşın tarımsal bir merkez olarak yaşamaya devam etmekte olduğunu göstermektedir. Sonuçta Gündüz Özdeş’in öneri projesi teklifi birinci seçilir ve Karabük – Safranbolu İmar Planını yapar. Projede Çarşı’nın idari ve ticari bölge özellikleri aynen korunmakla birlikte çevresi ve Has Tarlalarda yeni konut bölgeleri değerlendirilmiştir. Çevresinde gelişecek yeni konut alanları için ayrıca Kıranköy’ün hemen batısında “Teklif Ticaret” bölgesi önerilmiştir. Özdeş, Karabük’e merkez işlevi verirken, Safranbolu’yu daha çok bir konut bölgesi olarak tasarlamıştı.
Aradan 5 yıl geçmemiştir ama Gündüz Özdeş’in planı Safranbolulu için sorun olmaktadır (Ulukavak 44) “…Safranbolu’yu konut ve yerleşim alanı; Karabük’ü iş ve ticaret merkezi olarak belirleyen bu plan iki ilçe merkezini bir arada değerlendirmekteydi… iki kent arasında bir bağlantı olamazdı.” Ardından Safranboluluların ısrarlı baskıları sonucu, imar planı değişikliği pazarlık usulüyle İdil Baran’a yaptırılmıştır. Plan tadilatı, Temmuz ’te onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir.
yılında gerçekleştirilen “Safranbolu Mimari Değerleri ve Folkloru Haftası’nda Cengiz Bektaş’la birlikte bir bildiri sunan (Baran 23) planın ardından “ …yönetim ve ticari merkezinin bulunduğu Eskişehir (Çarşı Mahallesi) yakın hinterlandının pazarı işlevini bile bitirecek bir gerileme içindedir. Bu mahallenin köylerden gelen daha yoksul bir sosyal kesime, kiralama ya da satma yoluyla bırakılması, sitin eskimesini kolaylaştırıcı yeni bir erozyon unsuru doğurmuştur” demektedir. Ancak bu saptamanın ardından, plan müellifi herhangi bir öneri getirmemiştir. Görünen odur ki, Revize İmar Planı, Çarşı için bir çözüm düşünmemektedir.
Bu arada Safranbolu Belediye Meclisi, 12 Haziran tarihinde “…yapılan tamir ve tadillerin bilhassa kasaba merkezinde eski mimarisi bozulmadan tamir edilme cihetine gidilmesi…” amacıyla bir karar alır. “Belediye her çeşit yapının eskiyen sıva ve badana işini sahibine yaptırmaya veya kendi yaparak bedelini şahıstan tahsile mezundur. Badana ve sıva işleri yapılmamış yapılara iskân veya başka türlü tamir ruhsatı verilemez…” şeklinde bir kararı oybirliği ile İmar Yönetmeliği’nin sonuna eklemiştir. Görüleceği üzere karar daha çok güzelleştirme amaçlı bir uygulama da olsa “…Türkiye’de Kentsel sit alanı oluşturma amacına yönelik gereksinim ve duyarlığı ilk kez sergileyen örnek bir yerel yönetim belgesi…” olarak duyurulmaktadır (Kuş 20–23).
Avrupa Konseyi, yılını Avrupa Miras Yılı olarak ilan etmiştir. Dışişleri Bakanlığı ise İTÜ, MTRE (Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü)’nü Avrupa Miras Yılı etkinliklerini düzenlemek üzere yetkili kılar. Özellikle, KDÇİ’de mimar olarak görev yaptığı sırada, Safranbolu’nun değerlerinin farkında olan Yavuz İnce, bir süredir gerek Safranbolu’da gerek Karabük’te bilinçli bir grupla değerlendirmeler yapmakta, Safranbolu’nun nasıl korunabileceğini tartışmaktadır. 19–20 Haziran ’te İTÜ’de gerçekleştirilen “Tarihi Çevrenin Korunması Semineri’nde (İnce) “Sosyo-ekonomik değişimler konut insan ilişkisini bozuyor, …Tarihsel kent dokularının korunması konusunda sürdürülen çabalar, halk kültürünün ürünü kentleri giderek yok olmaktan kurtaramıyor… MTRE’nin kurulmasıyla başlayan örgütlenme çabalarını önemli bir aşama olarak kabul ediyoruz. Bu örgütün yerel örgütlenmelerle geniş bir tabana oturması etkinliğinin artırılması için gereklidir” demektedir. Sunumun devamında kısa bir süre önce gerçekleştirdiği restorasyonunun Safranbolulular tarafından övüldüğünü belirtmekte ve bir dizi önlem önermektedir. Gerçekten de Yavuz İnce’nin Nezihe Aycan‘a ait ve Bağlar’da bulunan Emin Hocazade Ahmet Bey Evi’nin restorasyon uygulaması, Safranbolu’nun korunmasında önemli bir dönüm noktasıdır. Halkın önce kuşkuyla yaklaştığı restorasyon sonunda bir yüz akı olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Seminerin sonundaki görüş ve dilekler olarak tanımlayacağımız bölümde Gönül Tankut, “Kent tarih içinde yaşadığı yoğun aktivitesini yitirmiştir. Nasıl yeniden fonksiyon ve canlılık verilebilir?” sorusuna karşın Yavuz İnce, “Turizm benimsenmiştir…” yanıtını veriyor. Ümit Serdaroğlu söz alarak “ Gelişen nüfus oranı dikkate alınarak turizm dışında başka yollar aranabilir mi? Tümüyle turizme bel bağlamak riskli değil mi?” diye sorguluyor. Nezih Eldem ise büyük bir ileri görüşlülükle, “ Korumanın, büyük bir duyarlılıkla fiziki görüntüyü korumadan öte, dinamik bir içerik kazanması için mutlaka sosyo-ekonomik plan kararları içinde yeri olmalıdır. … koruma metotları tartışılmalıdır. Bu batıda yapılmaktadır” diye uyarıyor. (İnce 13).
(Ulukavak 83) Yavuz İnce’yle Haziran ayında ilk kez bir araya geldiklerinde, MTRE ile Safranbolu Belediyesi’nin olası ortak çalışmaları konusunun görüşüldüğünü anlatmaktadır. Adı daha sonra “Safranbolu Mimari Değerleri ve Folkloru Haftaları” olarak belirlenecek buluşma, yine Türkiye’de bir ilktir. Aynı yıl 30 Ağustos – 05 Eylül günlerinde gerçekleşecek olan buluşma Safranbolu halkının sahip olduğu mirasın değerini anlaması için önemli bir etkinlik olmuştur. Türkiye’nin önde gelen akademisyenleri yanında önemli sayıda yazar, çizer ve Kültür Bakanlığı başta çeşitli bakanlıkların üst düzey bürokrat Safranbolu’ya gelirler. Konuklar evlerde ağırlanırlar. Safranbolulu unutulmayacak bir ev sahipliği yapmış, sorunlarını paylaşmış, kalıcı ve güvene dayalı dostluklar kurmuştur.
(Fersan) haftayı anlatan yazısının sonunda Kısa Vadeli Girişimler ve Uzun Vadeli Girişimler başlıkları altında yapılması öngörülen ve önerilen çalışmaları sıralamakta; “…Kentin tüm mimari değerlerini ortaya koyan, Belediye ile sürekli işbirliği halinde olan bir komisyon”un kurulacağını belirtmekte ve “…Enstitümüz açısından koruma konusunda yeni bir bilinçlendirme atılımına neden oluşu ve bu önemli sorunun Safranbolu halkınca da ilgiyle benimsenmesine olanak sağlayışı sevindiricidir. Haftaya katılan iki yüze yakın uzman açısından ise, hem Anadolu-Türk sivil mimarisinin en güzel örneklerini yıllar boyu hemen tümüyle koruyabilmiş bir Türk kenti görmek, hem de geleneksel Türk konukseverliğine özgü davranışlar içinde halkla ortak mekânlarda yaşamak, onlarla doğrudan ilişkiyi sağlayarak araştırmaları için ilginç noktalar bulmaları olanağını yaratmıştır. Ayrıca, bu haftanın her şeyden öte, Türkiye’de mimari ve tarihi değerleri açısından önemli yer tutan, bugüne kadar geleneksel dokularını bozulmadan koruyabilen nice kasabamıza dikkati çekmek yönünden de ilk adımı attığı inancındayız” demektedir.
Aynı seminerde (Ulukavak ) sunumunu “…kentin mimari değerlerinin korunması ve kent görünümünün bozulmaması konusunda da çok katı davranılmaması gerektiğine de değinmek istiyorum… Bir kent, kanımızca, ne kadar mimari değere sahip olursa olsun, ne kadar tarihsel bir önem taşırsa taşısın, sadece dışarıdan görmeğe gelenlerin hoşlanacakları bir görünüm içinde kalmaya mahkûm olmamalıdır, o kentte yaşayanlar da yaşantılarından hoşnut olabilmelidir Bu nedenle, evinin önüne veya yakınına motorlu araçların ulaşmasını sağlayacak genişlikte şehir-içi yolu, araçların park etmeleri için birkaç alan ve düzensiz Arnavut kaldırımı yerine düzgün yol Safranbolu’nun başlıca özlemlerindendir… çarşı içinde 3–4 metrekarelik yüz ölçümde, tahta daraba dükkânlar yüzyıl öncesinden günümüze ulaşmış olabilir, ancak bugünkü hali ile ne sahibine ve ne de kente bir yarar ve güven sağladığına inanmıyoruz. Aynı şekilde tek yönlü olarak dahi, bir motorlu araca geçit vermeyen mahalle için yolarda genişleme istiyoruz” diye bitirmiştir. Bu yaklaşım gerçekte Çarşı’nın içinde bulunduğu sosyo-ekonomik sorunları göz ardı etmekle birlikte orada barınanların yaşam standardını yükseltmek yönünde samimi bir istektir. Aslında ilk kazma Dibekönü’nde Mayıs ’te vurulmuştur bile. Memurevleri–Dibekönü Yolu, Arslanlar-Kavaklar-Çakmakçayırı-Köyiçi-Müftüpınarı-Çampınarı-Arslanlar otobüs güzergâhı genişletilmiş. Köyiçi Kurtuluş Meydanı ve Çarşı’da Kazdağlı Camisi etrafında bir meydan açılmıştır. Çarşı’da meydan açmak amacıyla İdil Baran’ın hazırladığı proje İmar ve İskân Bakanlığı’nın onayı sonrasında 14 parça ev ve dükkân yıkılmıştır[9] (Ulukavak 56–60). Ulukavak döneminin, zaman içinde Çarşı üzerinde olumsuz etki yaratacak diğer bir projesi ise Has Tarlalar’daki yeni yerleşmelere hizmet götürmek amacıyla hazırlanan “Belediye Hal Binası ile Açık Pazar Yeri” projesidir. 11 Kasım yılında açılacak olan pazaryeri, belki de Çarşı’nın kent ölçeğindeki son işlevini de kaybetme sürecini başlatacaktır (Ulukavak 40–41).
Ardından Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 08 Ekim tarihli kararıyla Safranbolu için koruma ve geliştirme planı yapılıncaya kadar geçecek süre içinde uygulanmak üzere “Yapılanma Koşullarına” ilişkin bir dizi ilke ve kurallar getirilir. Yapılanma Koşullarının özellikle Bağlar için getirdiği parsel genişliklerinin en az 2 m2 olması yönündeki kararı Safranbolulularca kabul edilemez bulunmuş ve değiştirilmesi yönünde ciddi çabalar harcanmaya başlanmıştır. Karar 1 m2 olarak değiştirilir (Ulukavak , 88–89) ancak bu zaman içinde –ne yazık ki- Bağlar’da yapı yoğunluğunun ciddi bir şekilde artmasına neden olacaktır.
23 Eylül günü İTÜ Mimarlık Fakültesi ve Kültür Bakanlığı temsilcileri arasında yapılan bir protokolle Safranbolu Koruma Amaçlı İmar Planı’nın yapılması işi İTÜ’ye verilir. Bodrum’dan sonra Türkiye’de ikinci olan Safranbolu Koruma Amaçlı İmar Planı Prof. Dr. Doğan Kuban’ın Proje Yürütücüsü olarak yer aldığı plan çalışmaları başlar.
Kuban’ın (, –) Safranbolu’nun ilk koruma amaçlı imar planının ilkeleri olarak isimlendirebileceğim saptamalarda kenti artık durağan bir yapıda görmekte olduğu sonucuna varıyorum. “Yerleşmeyi tek bir anıt gibi düşünerek…”, “Güvence altına almak istediğimiz temel varlık, kentin değişmesini minimuma indireceğimiz tarihsel yapıdır. Bunun, korumanın hedeflerini çağdaş yaşamın sosyo-ekonomik öncelikleriyle bulanıklaştırmadan, korunacak fiziksel varlığın kültürel önemini halka kabul ettirmekle sağlanabileceğini düşünüyorduk” ve devamında “…Kentin sosyal yapısında da nüfusunda da köklü değişiklikler olması beklenmiyordu.” demektedir. yılında bir seminerde sunulmak üzere hazırlanmış metnin dip notunda (Kuban ) “Bu tahminimiz bugüne kadar doğru çıkmıştır” diye vurgulamaktadır. Sonunda “ Tarihi kentlerin korunmasına ilişkin olarak sosyal bilimlere verilen önem biraz abartılmıştır. Bu araştırmalar, uygulama sırasında tatmin edici sonuçlar almak için halkın olası davranışlarını saptama aracıdır. Fakat müdahalenin fiziksel doğasını değiştirmez. Çünkü tarihi yapıların korunmasının temel amacı sanatsaldır” ve son olarak “Belki sıradan bir plancıyı geleneği yorumlayan ve geleceğe biçim veren bir kişi haline dönüştürmektense, tasarımda meydana gelebilecek olası hataları kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır”
Koruma amaçlı imar planları özünde tarihi kenti olduğu gibi korumayı amaçlamaktadırlar. Bu ise kent gibi çok dinamik ve değişkenli her şeyden öncesi insan yapısı olduğu için yaşayan bir varlığı “anıt gibi”ye indirgemeci yaklaşımdır. Bu yaklaşım, sonuçta tarihi kentin “Sürdürülebilir” olmasına olanak vermemektedir.
8 Ekim ’da Resmi Safranbolu Koruma Kararı devreye girmiştir. 2 Mayıs ’te ise koruma altına alınması gereken yapıların listesi Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Doğan Kuban ve Metin Sözen’in yürütücülüğünde başlayan İTÜ Döner Sermayesi projesini İsmet Okyay tamamlar ve 27 Kasım ’da onaylanır. Planla birlikte Çarşı ve Bağlar Kentsel ve Doğal Sit Alanı olarak belirlenmiştir.
Okyay (Okyay 6–8) “İktisadi Açıdan Tarihi Çevre Koruma” başlığı altında “Başlangıçta salt kültürel kararlar olarak görülse de, tarihi çevre koruma kararları ve planlaması kentsel gelişme bütünü içindedir ve olgunun iktisadi yönü her zaman önemini hissettirecektir.” demektedir. (Okyay 8–12) “Kentsel Sit Alanlarının Korunmasında Sosyolojik Yaklaşımlar” başlığı altında ise “Korunması zorunlu görülen kentsel sit alanlarına ilişkin olarak kent sosyolojisinin özellikle üzerinde durduğu konulardan biri değişme süreci içinde toplumun taleplerinin fiziki mekânda yapacağı değişimlerdir.” demekte; sonraki sayfalarda (Okyay 11) “Planlamalardaki ikinci büyük yanlış eski kent merkezlerinin yeni kent merkeziymişçesine ele alınmasıdır. Eski şehir merkezleri yeni kentsel fonksiyonları üstlenemeyecek kapasitedir. Her ne kadar görkemli tarihsel yapılar orada yer alsa da sanki hakiki merkezmiş gibi muameleye tabi tutulur. Söz konumuz Safranbolu koruma planlamasında bu yanlışa düşülmemeye çalışılmıştır” açıklamasıdır.
Ancak (Okyay, 21) raporun bitiş paragrafı çok ilginçtir. “Bugün Safranbolu’da tarihi koruma bilinci değil, değişme bilinci gelişmiştir. Orta gelir düzeyindeki nüfus (%41) belirli bir konfora ulaşabilmek için yeni girişimlerde bulunmakta (konut kooperatifçiliği), koruma ve uygun tarzda yenilemeyi (renovation) göze alamamaktadır. Köhneleşmiş, hiçbir yenileşme göstermeyen mekânsal düzenlemelerin olmadığı yerlerde konutunu onarmanın gereğine pek inanmamaktadır. Onarılmış konut ve içinde yer aldığı fakat köhneleşmiş, hüzünlü bir kentsel mekânda yaşamlarını sürdürmenin doyurucu olmadığı kanısındadırlar. Emirlere ve bürokrasiden gelebilecek tersliklerle donatılmış olabilecek statik bir koruma planına da kuşkuyla bakmaktadırlar. Sorunun böyle olmadığını somut kamusal yararlar, güzelleştirilmiş mekânlar sağlayarak kanıtlamaktan başka çözüm yolu görünmemektedir.” anlaşılan, Safranbolu Mimarlık Değerleri ve Folkloru Haftalarından 15 yıl sonra Safranbolulu bambaşka bir konumdadır. Okyay’ın hazırladığı “Kentsel Yönetmelik”te, yapılardan yeşil dokuya, sokak kaplama ve malzemeleri ve profilinden, bahçe duvarlarına, çok duyarlı bir yaklaşımla koruma kararları oluşturulmuş ve “Düzenleme Önerileri” başlığı altında ise çok sayıda sokak ve meydanın görünüşleri üzerinde yapılması gereken koruyucu ve güzelleştirici önlemler aynı duyarlılıkla önerilmiştir.
Kentsel sit alanlarına, işlevler vermek ve onların sürdürülebilir olmasını sağlamak yukarıda da belirttiğim gibi koruma amaçlı imar planlarının işlevi ol(a)mamaktadır. Bu açıdan Okyay’ın yaklaşımını -özellikle yukarıda alıntı yaptığımız görüşlerini de göz önünde bulunadurarak- anlayışla karşılamak gerekir[10].
Bugün görmekte olduğumuz Safranbolu işte bu süreçlerden süzüle gelmiştir.
[1] Mübadelenin genelde Türkiye’den önemli know-how, işgücü ve sermaye kaybı yarattığı doğru olabilir ancak Safranbolu özeli için doğru değildir. Müslümanların sanayi ve ticarette becerileri Rum Ortodokslardan az değildi. Mübadelede Rum Ortodoks yapı ustalarının boşluğu kısa bir süre hissedilmiş olabilir ancak bu boşluğu Bulaklı ustalar yeterince doldurmuşlardır.
[2] Bu çöküntüde tarihçiler, lonca sisteminin kişisel rekabeti yok etmesini neden olarak görürler.
[3] Gökçüler Konağı restorasyonu sırasında bir komşum elektrik parası tahsildarlığı yaptığı dönemde konakta 10 kadar elektrik sayacı okuduğunu söyledi.
[4] Bu tercihte, Bağlar’da yazları çoluk çocuk bir araya gelebilmek arzusu etkin olmuştur. Bugün bile Safranboluluların Çarşı ile karşılaştırılınca Bağlar’da daha fazla evi bulunmaktadır.
[5] Örneklerin mekânsal dağılımı: Çarşı %74, Kıranköy %8 ve Bağlar %18
[6] Safranbolu’nun belli ki ulaşım altyapısının yetersizliği nedeniyle dışarıya satamadığı meşhur üzümlerini sirke yaparak satabilmek için çabaları hüzün vericidir (Kuş , –).
[7] (Ongun, 67) Mehmet İzzet Paşa’nın Safranbolu’yu imar ile görevlendirdiği veziri Salih Paşa’nın daha önce de Has Tarlalar’a çıkarmaya çalıştığını “Mahalli tesirler ve fuzuli müdahaleler neticesi” başarılı olamamıştır diyor. Paşa Pınarı’nın o günlerden kaldığını belirtiyor.
[8] sayımında merkez nüfusları olarak Karabük , Safranbolu 5 iken planın yapıldığı döneme denk gelen sayımlarında Karabük 46 , Safranbolu 9 ’dir.
[9] (İller Bankası ) Aslında “Karabük ve Safranbolu ulaşım problemleri / Ulaşım sistemi yerleşme ile başlar ve sıkışma noktaları da gün geçtikçe artar. Ulaşım problemlerini şöylece sıralayabiliriz: …2-Trafiğin Safranbolu’nun tarihi bölümlerine kadar girmesi” denmesine karşın.
Tarihe kente motorlu araç trafiği sorunu Batı’da Türkiye’den 10 yıl kadar önce çözülmeye çalışılmış ve ardında çok önemli sorunlar “Urban Destruction” bırakmıştır. Konu akademik çevrelerde hala Buchanan report Traffic in the Town başlığı altında tartışılmaktadır. Bakınız (Steven vd 59) (Rodwell ), (Pearce 38, 75).
[10] yılında Anakent Planlama Yapı Yatırım A.Ş. İsmet Okyay’ın Koruma Amaçlı İmar Planı’nı revize etmiştir. Bu revizyonla koruma alanı büyütülmüş, Bağlar’da parsel büyüklükleri yeniden 2 m2 ye çıkarılmış bulunmaktadır.
A. Safranbolu’nun Oluşumu
(’lar öncesi)
Safranbolu’nun bulunduğu bölgeyi Helenlerin (İÖ 1. binyıl) Paphlagonia olarak isimlendirdiğini biliyoruz. (Umar)a göre Helence olmayan bu isim Anadolu’nun yerli halklarından olan Palaların yaşadığı bölgenin adıdır. Pala halkıyla ilgili bilgileri Hitit kaynaklarından öğreniyoruz (İÖ 2. binyıl). İÖ 9 – 8 yüzyılda derlenmiş bulunan İliada’da ise Homeros, Troya’ya yardıma giden Anadolu halklarını anlatırken, Paphlagonlar’dan da söz etmektedir.
Erkek yürekli Pylaimenés komuta eder Paphlagonialılara
Gelmişler yaban katırlarıyla ünlü Enetlerin yurdundan
Kytoros’da, Sesamos’da otururlar
Parthenios Irmağı[1] çevresinde kurmuşlar ünlü saraylarını
Kentleri Kromna, Aigialos, yüksek Erythinoi’dir
Batısındaki Bitynia ile sınırını Filyos Irmağı (Bazı kaynaklarda Bartın Çayı), doğusundaki Pontus ile sınırını Kızılırmak, kuzey sınırını Karadeniz tanımlarken, güneyinde Galatya ve Frigya ile komşu bulunmaktaydı. Türk hâkimiyetine geçene kadar, bölge sırası ile Hititler, Dorlar, Paphlagonlar, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Kapadokyalılar, Helenler, Pontlar, Galatlar, Bitinyalılar, Roma, Bizans tarafından yönetilmiştir. Bölge coğrafi olarak yaşam için çok iyi olanaklar sunmakla birlikte, zenginlik ve uygarlık yapıtlarının bulunmaması nedeniyle Anadolu’daki önemli yıkım ve kırım hareketlerinden hemen hiç etkilenmemiştir.
Yerel tarihçi Hulusi Yazıcıoğlu (Yazıcıoğlu ve Al, , 33–38), Safranbolu’nun tarih boyunca isimlerini şöyle sıralamaktadır: Dadybra, Zalifre, Borglu, Burglu, Borgulu, Borlu, Taraklı-Borlu, Taraklı, Zağfiran-Borlu, Zağfiranbolu, Zağfiran-Benderli, Zağfiranbolu, Zafranbolu ve Safranbolu[2]. Dadybra – Zalifre tutarlı geçişini Osman Turan’a borçluyuz. Osman Turan, (Turan, ) Bizans kaynaklarında Dadybra olarak geçen yerin, Selçuklularca Zalifre olarak isimlendirildiğini belirterek yakın zamanlara kadar yeri tartışılan Dadybra’nın Safranbolu olduğunu kanıtlamıştır[3].
Safranbolu, Eflani hattında 24 tümülüs ve 3 büyük höyük bulunmaktadır. Bunların hiç birinde açma yapılmamıştır. Safranbolu ve yöresinin ilk çağ ile ilgili tarih yazımı için çok kısıtlı kaynak bulunmaktadır. Yapılacak arkeolojik çalışmalar doğru bir tarih yazımını sağlayabilecektir.
Birçok kitap ve makalede tarih boyunca önemli bir yerleşme olmadığı ileri sürülse de Dadybra’nın İS 3. yüzyıllarda adına para bastırdığı biliniyor (Ramsey, ) (Oaks vd. 4: 43–44). Cramer, (Cramer, 1: ), Dadybra’nın Bizanslı tarihçilere dayanarak bir piskoposluk yerleşmesi olduğunu yazmaktadır. Roma resmi kayıtlarında İS yılından başlayarak düzenli olarak Paphlagonia’nın 6 şehrinden biri olarak belirtilmektedir (Ramsay, –).[4] Hepsinden önemlisi, İç Anadolu’yu Karadeniz limanlarına bağlayan tali kervan yollarının çatalında bulunması nedeniyle -aynı zamanda- hep stratejik nokta olma özelliği taşımıştır.
’lere kadar Rum Ortodoks tabanın yaşadığı ve bugün Kıranköy olarak isimlendirilen semtte, ODTÜ ve Bilkent Üniversitesi[5] üyeleriyle ile yaptığımız çalışmalarda, buranın ızgara plana sahip bir Kastron (kale kent) olduğu açıkça görülmüştür. Gerçekten de Cahen, (Cahen , 61) Manuel Komnenos döneminde Dadybra’nın da içinde bulunduğu bölgede sınır kaleleri inşa edildiğini yazmaktadır. Özellikle kentin altında bulunan su dağıtım ve saklama sistemi, bunun en önemli kanıtıdır. Yine ne yazık ki kentsel arkeoloji çalışmalarının burada da yapılmamış olması nedeniyle Kıranköy’le ilgili ayrıntılı bilgi sağlanamamaktadır.
Selçukluların 4 ay süren bir kuşatmadan sonra aldığı, Dadybra’nın yalnızca bugün “Kale” olarak isimlendirilen yükselti olmadığı kanısındayım. Gerçekten de Kıranköy’ün bağları doğu eteklerinden sarkarak Gümüş Deresi’ne inmekte, Gümüş Kanyonu’nda Hıristiyan tabaya ait evler bulunmakta ve daha önemlisi burada bulunan Dışkale Sokak’tan ilk yerleşmenin oldukça büyük olması gerektiği sonucuna ulaşıyorum ki, (Niketas Khoniates, –), Dadybra’nın fethini anlatırken sürekli olarak “Dadybra Kasabası” demektedir. Bugün “Kale” olarak isimlendirilen yükseltinin, o zamanlar yerel yöneticinin sarayının ve bir grup güvenlik gücünün kullandığı yapıların bulunduğu bir iç kale olması gerekir.[6]
yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıç Aslan’ın Ankara Bölgesi meliki olan oğlu Muhiddin Mesud Şah, Dadybra’yı 4 ay kuşatmanın ardından Bizans İmparatoru III. Aleksios’la bir anlaşma yaparak teslim aldı. Selçukluların alışılageldiği üzere Kale’nin kapısı önünde yarı pazaryeri, yarı kontrol amaçlı basit bir yerleşme gerçekleştirdiklerini düşünmek gerekir. Bugün, Kale’nin hemen altındaki bölgeye Kalealtı (Taht-ı Kale) denmesi buna önemli bir kanıttır. Kale’nin güneyinde bulunan Eski Cami’nin (Gazi Süleyman Camisi) bir kiliseden devşirme olduğu söylenegelir. Selçuklu kentini yaratan üç önemli öğenin buluşması (Kale, Cami ve Kalealtı’ndaki Pazaryeri) ilk Selçuklu yerleşmesinin burada olduğunun kanıtıdır. Bunlara bir de klasik Osmanlı hamamlarından farklı olan Eski Hamam’ı[7] eklemek gerekir.
yılında Safranbolu’da bir gece konaklayan İbni Batuta’nın ünlü Seyahatname’sinde Safranbolu’yu anlatırken “Tepe üzerinde kurulmuş küçük bir şehir. Eteklerinde hendek var. Tam zirvede sarp bir kale mevcut. Orada bir medresede konakladık.[8]” demektedir.
Bugün Safranbolu’da Selçuklu dönemine tam olarak oturtulabilen bir mimari yapı bulunmamaktadır.[9] Buna karşın, Safranbolu kent dokusunun Selçuklulardan geldiğini kabul etmek gerekir. Yamaca kurulu ve çıkmaz sokaklarla oluşan konut bölgesi, yapılanmış bir sokak sisteminin ve meydanların bulunmayışı, suyun kenti terk ettiği noktaya yerleşen endüstri gibi özellikleriyle Safranbolu, tipik Selçuklu kenti özelliklerini göstermektedir.
Safranbolu, Bizans’tan sonra sıra ile Anadolu Selçuklu, İlhanlı, Çobanoğlu, Candar Oğulları ve Osmanlılar tarafından yönetilmiştir.
yılında yapılan tahrirde Safranbolu çarşısında yalnızca 16 dükkânın kayıldı olduğu yazılıdır. Aynı bağlamda -bugün Kıranköy olarak isimlendirilen- Gebran Mahallesi’nin de 27 hanelik küçük bir yerleşme olarak geçtiği görülmektedir. Bu verilerden hareketle yüzyıla gelene kadar Safranbolu’nun gerilediği düşünülmelidir[10]. Tahrirde, sonraki dönemlerde ortaya çıkacak olan tabakçılık ve deri endüstrinin henüz izlerinin bile bulunmadığını görüyoruz.[11]
Safranbolu’nun kaderini değiştiren en önemli gelişmeyi, bir kişiye, Hüseyin Efendi’ye (Cinci Hoca) borçluyuz. Genç bir medreseli olan Hüseyin Efendi, Sultan İbrahim’in ruhsal sorunlarını çözerek bir şehzadeye sahip olmasını sağlamış ve ardından Sultan’ın sağladığı makam ve olanaklarla kısa bir süre içinde büyük varlık sahibi olmuştur. Varlığının önemli bir kısmını Safranbolu’da yatırıma dönüştürmüştür. Hüseyin Efendi’nin sonu da yükselişi gibi hızlı olmuştur. Sultan İbrahim’in ölümünden sonra, Hüseyin Efendi öldürülmüş ve serveti padişah olan IV. Mustafanın tahta çıkması nedeniyle yeniçeriye cülus bahşişi olarak dağıtılmıştır. On yıl kadar sonra da Safranbolu’ya bir cami ve külliyesini yaptıran Köprülü Mehmet Paşa’nın[12] hayratı ile birlikte bugün Safranbolu tarihi kentinde görülen zengin doku yüzyılda hemen hemen ortaya çıkmıştı. Yeni Safranbolu, tipik bir Osmanlı kenti olarak Kale’nin dışına taşarak, Kale’nin doğusundaki Akçasu Deresi’nin oluşturduğu kanyonda oluşmuştur.
yüzyıla gelindiğinde İnebolu’nun liman rüsumları değerlendirme dışında bırakılırsa, Kastamonu’dan (merkez) bile daha büyük bir vergi hâsılatı ile Safranbolu, bağlı olduğu Kastamonu Sancağı’nın en büyük ekonomisine sahip duruma gelmiş bulunuyordu[13]. Celali İsyanları sonrasında Osmanlı’nın bir dönem ayanlık düzeni ile yerinden idare ediliyor olmasına ve Safranbolu’nun daha liberal ekonomik ortamdaki endüstri ve ticaretteki başarısına bağlamak gerekir[14]. yüzyılda Safranbolu ekonomisinin en önemli unsurunun kervan işletmeciliği olduğunu biliyoruz. Bunun Safranbolu’ya yalnızca maddi zenginlik değil, kültürler arası etkileşmenin de bir sonucu olarak kültürel zenginlik de getirdiğini düşünmek gerekir. Kültürel etkileşme bu kadar kalmamış, Safranbolu’ya dışarıdan varlıklı aileler de gelip yerleşmişlerdir. Araphacılar (Arabistan), Kırımlılar ve Asmazlar (Kazan) bunlardan bazılarıdır.
Safranbolu’nun ikinci önemli ekonomik etkinliği ise deri işleme ve deriden eşya üretimidir. Kentin güneyinde 80’den fazla tabakhanenin çalıştığını ve çok kaliteli deri ürettiğini biliyoruz. Safranbolu’nun endüstri işlevi yalnızca deri üretmekle kalmayıp, kente yayılmış ve lonca düzeninde çalışan artizanal dükkânlarda yine çok nitelikli yemeni, saraciye, semer ve benzeri ürünlerin de yapıldığı adeta bir üretim bandına sahipti[15]. O kadar ki 5 sığır ve manda ithal eden Safranbolu’da tabakhanelere bağlı bir yan ürün olarak etin işlemesi de önemli geçim kaynağı olmuştur. (Faroqhi , – ) yüzyılda, İstanbul’un et ihtiyacını karşılamak üzere Anadolu’dan yola çıkan kızıl koyun sürülerinin bir kısmının yolda satılıp kesilmesi bir sorun olmaktadır. Kızıl koyun sürülerinin geçtiği Kastamonu – Borlu (Safranbolu) – Gerede yolunda sayıları eksilen koyunlar nedeniyle Borlu kadısından şikâyetçi olunmuştur. Safranbolu’da yüzyıl başında 25 tane de pastırmacı bulunuyordu (Yazıcıoğlu & Al, 73).
Safranbolu’da çok gelişmiş bir dokuma kültürünün de olduğunu biliyoruz. (Yazıcıoğlu ve Al, 71–73) Safranbolu’da ’te bez dokuma ve mutabiye tezgâh olduğunu belirtmektedir. Ancak araştırmalarımda Cinci Hanı’nın batı cephesinde bir “mutab kerhanesi” dışında mekâna yansıyan bir yapılanma bulamadım (Yazıcıoğlu, 99). Bu nedenle dokuma tezgâhlarının evlerde kurulu bulunduklarını düşünmek gerekir. Restorasyonunu gerçekleştirdiğim evlerin çoğunda iğ, dokuma tezgâhı parçaları, mekik ve hatta birinde (Gökçüler Konağı) odalardan birinin boyahane olarak kullanılmış olduğunu gördüm; iplik boyaları buldum. İstatistiklerde yüklü pamuk ve pamuk ipliği ithalatına yanında (72 Osmanlı Lirası), İstanbul’a yapılan beyaz bez ihracı (21 Osmanlı Lirası) vardır. Kentsel mekâna yansımayan ancak sayılarla göze çarpan dokumacılık, belli ki manifaturacı tüccarlar, evlerde hatta köylerde fason üretim yaptırmakta ve bezi toplayarak, iç ve dış pazarlara satılmaktaydı. Safranbolu Ticaret Odası’na kayıtlı 20 tüccarın 12’sinin “Ticari Meşgalesi Manifatura”dır. Bunun yanında 32 de Ticaret Odasına kayıtlı olmayan manifaturacı tüccar vardı. Bu sistem Safranbolu’da kadın işgücünün de endüstri üretimi içinde olduğunu göstermektedir.
Safranbolu Çarşısı’nın önemini daha iyi anlatabilmek için yüzyıl sonunda sancak merkezi Kastamonu’da 16 nüfus başına 1 dükkân düşerken, Safranbolu’da bu sayının 8 nüfus başına 1 olduğunu belirtmek yeterlidir (Aktüre & Şenyapılı, 69). Bir de buna yaklaşık 50 kişilik bir bölgenin idari ve ticari merkezi olmayı eklerseniz, Safranbolu’nun ekonomik yapısını tam olarak tanımlamış oluruz. İşte bu maddi ve kültürel zenginlik bugünlere kadar kalan etkileyici fiziki yapıyı yaratmıştır Yılı Kastamonu Vilayeti Salnamesi’nde Safranbolu’ya ayrılan bölümde: “11 mahalle, 80 köyden oluşan Safranbolu Kasabası’nda 28 cami ve mescit, 2 kütüphane, 12 medrese, 13 yolcu hanı, Müslim ve 3 gayrimüslim sübyan mektebi, 2 kilise, 24 han, 11 hamam, dükkân, 40 su değirmeni, 60 su hızarı, 84 tabakhane, 1 buğday hanı, 1 hükümet konağı, 1 telgrafhane, 1 ordu deposu, askerlik dairesi, 1 cephanelik, 5 evliya türbesi, 2 muvakkithane, 1 ortaokul, 1 ilkokul, 2 karakol, 1 namazgâh, çeşme, 1 bedesten vardır” (Yazıcıoğlu, 87). Bedestenin varlığı Safranbolu’da ticaret işlevinin ne kadar gelişmiş bulunduğunun bir kanıtıdır. Bedesten yalnızca değerli malların saklanması işlevini yapmamakta aynı zamanda bankaların bugün gerçekleştirdiği akçalı işleri de yapmaktaydı. Cinci Hanı ise basit bir kervansaray olmayıp, üst kat odaları tüccara ofis görevi yapmaktaydı. (Aktüre & Şenyapılı ) hatta Cinci Hanı’nda oda tutarak bölgeler arası ticaret yapan yabancı tüccarların bulunduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda Safranbolu’nun bir “Break-of-Bulk-Point” olma niteliği taşımaktadır, demektedirler.
(Cerasi, ) Türklerin dünyadaki ilk sayfiye yerleşmesini (Banliyöleşme) ortaya çıkardıklarını yazmaktadır. Türkmenlerin konargöçer yaşam tarzının bir sonucunda oluşan Bağlar semti, bol su kaynaklarının da bilinçli kullanımı sonucu bağ, bostan ve meyve ağaçları dolu bahçelerin içinde inşa ettikleri görkemli yazlık evlerle çok çarpıcı bir dokuya sahiptir.
yüzyıla girildiğinde Safranbolu’nun, çarşı ve çeperinde Müslüman nüfusun yaşadığı Çarşı (Şehir), Rum Ortodoks tebaanın yaşadığı Kıranköy[16] ve yaz aylarını geçirdiği Bağlar’la birlikte fiziki yapılanması zirveye ulaşmış bulunuyordu[17].
Yüzyılda Safranbolu’nun Fiziki Yapısı
Osmanlı kenti, surlarından taşarak Selçuklu kentinin çeperinde oluşur. Yukarıda belirttiğimiz gibi, Selçuklu kenti teslim aldıktan sonra, kalenin içine yerleşmiş ve Kale Altı’nda oluşturduğu merkezle de kamusal alanı denetimine almış bulunmaktaydı. 17 yüzyılda, Cinci Hoca ve ardından da Köprülü Mehmet Paşa’nın hayratıyla, Çarşı’nın ticari yapısı hemen hemen tamamlanmıştı. Merkezde bulunan Köprülü Camisi, Yeni Hamam ve Pazaryeri, tabi ki çevresinde konumlanan dükkânlar, kırsal nüfusa da hizmet verebilecek şekilde sosyal ve ticari işlevini eksiksiz bir şekilde yerine getirmekteydi. Pazara gelen yörükanın konaklayacağı ve hayvanını bırakabileceği hanlar ise pazara hizmet eden diğer yapılardır. Safranbolu Kenti’nin etkileyici özelliklerinden bir diğeri ise kanyonun içine yerleşmesinin getirdiği mekânsal sorunu kamusal yapıları kanyonun tam dibine hatta yer yer derenin üzerine yerleştirerek çözmesidir. Çarşı ise bunların hemen çevresinde yerleşmiş bulunan tek katlı ve tek ışıklı yalnızca iki kişinin çalışabileceği büyüklükte dükkânların lonca düzenine göre bir araya gelmesiyle oluşmaktaydı. Her biri başka bir sokağa yerleşmiş bulunan çeşitli meslek grupları sıkı lonca düzenine göre çalışırlardı. Genellikle o sokakta yerleşik meslek gruplarının adı bugün hala sokakların isimlerinde yaşamaktadır: Göncüler Sokağı, Kunduracılar Sokağı, Kasaplar Sokağı, gibi. Loncaların her birinin ritüellerini yerine getirdikleri, sosyalleştikleri ve mesleki sorunlarını görüştükleri birer kahvehanesi bulunmaktaydı. Bunlardan Yemeniciler Arastası ve Demirciler Çarşısı’nınkiler hala iyi durumda bulunmakta ve hizmet vermektedir. Eski Safranbolu’dan iki önemli ekonomik işlevinin bugünlere kalan iki fiziki mirası bulunmaktadır. Biri Cinci Hoca’nın yaptırdığı Cinci Hanı ki İstanbul’un batısındaki en görkemli handır; diğeri ise artık işlevsel olmayan, özlemli duygulardan çok üzüntü verecek derecede çöküntüye uğramış tabakhaneler bölgesidir.
Tabakhaneler Safranbolu’nun kanyonlarını oluşturan Gümüş Deresi’nin ve Akçasu’yun buluşarak kenti terk ettiği noktada konumlanmakla suyu, artık kenti terk ettiği noktada kullanmaktadırlar. Tabakhaneler bu özellikleriyle, çevreye duyarlı fiziki yapılanmanın önemli örneklerinden biridir.
Osmanlı kentlerinde meydan bulunmamaktadır. İslam geleneğinin bir devamı olarak Osmanlı kentlerinde sosyal alanları yalnızca cami ve avlularıdır. Osmanlı kentinde yüzyıla kadar resmi daireler de bulunmamakta, resmi görevliler çalışmak için kendi konaklarını kullanmaktaydılar. Buna karşın kentte önemli sayıda sübyan mektebi, medrese, tekke, gibi kamuya hizmet veren yapılar bulunmaktaydı. yüzyılda Safranbolu’nun sosyo-ekonomik açıdan en üst düzeye ulaştığını belirtmiştim. Bu yüzyılda daha sonra sadrazam olan Safranbolulu İzzet Mehmet Paşa’nın yaptırdığı, cami ve akareti, saat kulesi ve kente su getiren sukemeri ve su şebekesini özellikle belirtmek gerekir.
Her şeyden önemlisi Safranbolu, kentsel olduğu kadar, kırsal özellikler de gösterir. Safranbolu’nun içine yerleştiği kanyonların üstlerindeki düzlüklerde Has Tarlaları bulunmaktaydı. Bunun doğal bir sonucu olarak yarı kırsal yarı kentsel olma özelliği konutların mekânsal yapısına da yansımıştır.
Osmanlı Kenti tarıma elverişli alanları kullanmamakta, genellikle yamaçlara yerleşmektedir. Yamaca yerleşen konut dokusu her konağa yeterli ışık ve manzara sağlarken, mahremiyet sorununa da doğru çözüm olanağı sağlamaktadır. Eğimi kullanan temiz ve atık su sistemleri çok kolayca çözülebilmektedir. Organik bir sokak dokusuna sahip Osmanlı kentleri genellikle soya bağlı komşuluk ilişkilerinin bir araya getirdiği birimlerinden oluşmaktadır. Farklı sosyal konumdaki ailelerin bir araya gelmesiyle oluşmasına karşın, yüzyıla kadar evlerin görünümleri sosyal farklılığı dışarı yansıtmamaktaydı. Sonunda genellikle bir çeşmenin, çoğunlukla bir mescidin bulunduğu çıkmaz sokaklar[18] sistemi, komşuluk birimlerinin mahremiyetini ve gerektiğinde güvenliğini iyi bir şekilde sağlamak için olanak vermektedir. Komşuluk birimlerinin soya bağlı oluşmasına karşın, farklı din, mezhep ve etnik gruplar kentin ayrı bölümlerinde ve kentle yoğun ilişkide bulunan köylerde ayrı ayrı yaşamaktadırlar (Cerasi), buna örnek olarak Kıranköy, Yazıköy ve bir Bektaşi köyü olan Yörük Köyü’nü örnek verebilirim. Osmanlılarda da olduğu gibi genelde, sanayi öncesi topluluklarda sosyal sınıf ayrımı fiziki yapıya yansımamaktaydı. Ancak, yüzyıl sonunda geliştiği bilinen ve Kale’nin hemen doğu yamacında bulunan Çeşme Mahallesi, yönetici sınıfın ve varlıklı kesimin yaptırdığı görkemli konaklarıyla Safranbolu kent dokusunun artık sosyal farklılaşmayı yansıtmaya başladığını gösterir.
Safranbolu yukarıda sıraladığım özelliklerinden dolayı geniş dış bağlantıları ve lojistik altyapıya sahip endüstri öncesi bir “Endüstri Kenti”dir. (Faroqhi, 9–33) bu durumun “Protoendüstrileşme” olarak isimlendirildiğini yazmaktadır. İzzet Mehmet Paşa’nın yaptırdığı ve Anadolu’nun bilinen en eski saat kulesi[19] ise bunun simgesi gibidir.
Safranbolu Evleri
Dış görünümleri hemen hemen aynı olmakla birlikte, Safranbolu evlerini üç ayrı grupta toplamak gerekir. Bunlar, Çarşı’da bulunan kışlık evler, Bağlar’da bulunan yazlık evler ve Kıranköy’de bulunan Rum Ortodoks evleridir[20]. Safranbolu’da üç farklı yerleşmede, çevre ve sosyal farklılıkların etkisiyle birbirinden farklı özellikleri olan üç ev tipi gelişmiştir. Çoğunluğu Müslümanlara ait olan Çarşı evleri hiçbir şekilde ticari ya da artizanal işlevler üslenmemişlerdir. Ancak, bugün Beybağı (Asmazlar evleri), Kaymakamlar Evi ve Paşa Konağı gibi bazı evler, yönetici sınıfın gereksindiği mekânları da içerecek şekilde büyük programlı konaklar olarak yapılmıştır. Bugün Çarşı’da altında dükkân ya da işlik bulunan az sayıdaki evlerin Rum Ortodoks tabaya ait olması gerekir[21]. Rum Ortodoks tabanın yaşadığı Kıranköy’de ise hemen tüm evlerin zemin katında bir dükkân ya da bir işlik bulunur[22]. İlk bakışta hemen algılanan bu farklılık dışında Müslüman ve gayrimüslim evleri arasında belirgin başka farklılıklar da vardır. Rum-Ortodoks evlerinde şarap yapma ve saklama amaçlı mekânlar, fırın ve dua köşesi bulunmaktadır. Diğer bir özellikleri ise Müslüman evlerinde hayat ya da sofa etrafına yerleşen odalarda yalnızca -eğer varsa- sandık odasına geçiş olabilirken, Rum Ortodoksların evlerinde geçişli odalar yaygındır. Bağlar evlerinin en önemli özelliği zaman zaman strüktürü zorlayacak kadar geniş tutulmuş fiziki boyutlarıdır. Bu evlerin içlerinde bulundukları geniş sulak bahçelerle uyumu ve Bağlar’da yaz mevsiminin insana keyif veren yumuşaklığını evlerin içlerine taşıyan gölgeli yarı açık mekânlarla yaşama getirdikleri zenginlik önemli özellikleridir. Bağlar evlerinde kırsal özellikler daha öne çıkar. Bu evlerde mera, tarla, bağ ve bostanların sunduğu ürünlerin kış için hazırlanması imece ile gerçekleştirilirken bu işlevler için gereken kazan ocağı başta kış evlerindekilere ek yeni mekânsal düzenlemeler görülmektedir.
Çarşı’da konutlar kanyonların yamaçlarına yerleşmiştir. Kanyonların kıraç toprağı bitki yetiştirmeye olanak sağlamadığı için, bugün gördüğümüz toprak, deve ve kağnılarla taşınarak istinat duvarları içine doldurulmuştur. Bahçelerinde üzüm bağları ve meyve ağaçları bulunan Çarşı’daki sıkışık kent dokusuna rağmen yeşil bir kent görüntüsü verir. Bugün parseller incelendiğinde zaman içinde büyüyen ailenin gereksinimleri ya da ekonomik nedenlerle büyük parseller içinde birer evlik küçük parsellerin oluştuğu görülmektedir. Bu zaman içinde Çarşı’nın yoğunlaşırken içe büyüdüğünün göstergesidir.
Evler eğime uyumlu moloz taştan yapılan duvarların üzerine kurulmuştur. Osmanlı evleri parsel büyüklüğünden bağımsız olarak, genellikle bir cephesini sokağa yerleştirmektedir. Zemin katta sokakla ilişkisini bir atın yüklü olarak geçebileceği boyuttaki çift kanatlı bir kapı dışında tümüyle kısıtlamaktadır. O kadar ki, sokak tarafında bulunan duvar yüksek bahçe duvarları[23] olarak devam eder ve tam bir mahremiyet sağlar. Zemin katın geometrisi yalnızca kanyonun eğimini bir veri olarak almaz aynı zamanda organik sokak dokusunun getirdiği ortogonal olmayan geometriyi de olduğu gibi kabul eder. Buna karşı üst katta çıkmalar ve pencerelerle sokakla üç boyutlu bir ilişki kurulurken hedeflenen ideal plan şeması gerçekleştirilir. Safranbolu evi güneşi ve manzarayı en iyi değerlendirecek şekilde yönlenmektedir. Genellikle, kuzeyde helâ ve abdestliğin konumlandığı ıslak hacim çıkmaları bulunmaktadır. Dolayısıyla kuburun da ıslak hacim çıkmalarının altına yerleştiği bu cepheler kanyon eğiminin bakışına bağlı olarak komşu evlerin konumu da dikkate alınarak bazen doğuda ya da batıda olabilmektedir. yüzyıla kadarki Safranbolu’yu kanyon eğimine yerleşen moloz taş duvarlar üzerinde, kerpiç dolgulu ahşap iskelet sistemi ile yapılmış evler olarak düşünmek gerekir. Bu noktada, Safranbolu evini “Ahır” – varlıklı kesimin evlerinde- “Hazine[24]” ve ısınmak için odun başta çeşitli malzemenin depolandığı “Taşlık”ın yerleştiği zemin kat (Tahtani), üst katında ise genellikle güneye yönelmiş bir çardak çevresine yerleşik biri Aşevi olarak da kullanılan iki, üç odası bulunan (Fevkani) yapılar olarak gözümüzde canlandırmak gerekir. Bu özellikleriyle Safranbolu evi tam bir “Hayat Evi”dir. Safranbolu’da yalnızca Mektepçiler Evi’nin (Canbulat ) yüzyılda yapıldığı kesin bilinmekte, diğer tüm evler yüzyıl yapısı olarak belirlenmektedir. Bu nedenle Mektepçiler Evi, burada anlattığımız yüzyıl evinin tam bir örneğidir.
Osmanlı topraklarında yüzyıla değin üç katlı yapı bulunmamaktaydı. Arazi Kanunnamesi ile özel mülkiyet kabul edilmiş ve oluşan görece liberal ortam ve sonucunda varlığın gösterilmesinden artık korkulmaması sonucu bugün gördüğümüz görkemli fiziki yapı ortaya çıkmıştır. O kadar ki daha önce gayri-Müslim tabanın evleri için uygulana gelen boyutsal kısıtlamalar bile kalkmış, Kıranköy’de Müslüman evleriyle yarışan görkemli konaklar yapılabilmiştir. yüzyılda hayatın çevresinde yerleşik odaları bulunan fevkaninin üzerine bir kat daha eklenmiştir. Döneme uygun olarak batı etkilenmesiyle ikinci katlar hemen tümüyle bir orta sofanın etrafına yerleşen odalarla oluşmuştur. “Orta Sofalı” olarak isimlendirilen bu planlar İstanbul üzerinden gelen barok esinlenmesi sonucudur. Esinlenme bu kadarla da kalmamış eyvan ya da şahnişinlere Neo-Gothic (Victorian) ahşap kemerli pencereler yakıştırılmıştır. Safranbolu’da bugün giyotin pencerelere takılan ahşap kafesler İngilizce bir sözcükle “Glisten” olarak isimlendirilmektedir.
Safranbolu evlerinin en önemli özelliği mimarsız mimari “Vernecular” ve tümüyle yerel malzemeden yapılıyor olmalarıdır. Yerel mimarlık titiz bir ekonomiklik bağlamında eski yapı elemanlarının yeniden kullanımını (Devşirme) da uygulaya gelmiştir. Bugün görmekte olduğumuz Safranbolu evleri 3 yıllık bir deneyimin oluşturduğu çok değerli bir mimari mirastır.
Safranbolu evleri kanyonun eğiminden dolayı hemen hep bir moloz taş duvarlı zemin kat üzerine kurulmaktadır, demiştim. Çamur harçla kurulmalarına karşın moloz taşa çekiçle şekil verirken çıkan ve “Çivilik” olarak isimlendirilen küçük taş parçalarının büyük taşların boşluklarına çakılması ve yaklaşık – cm’de bir koyulan ve “Zar” olarak isimlendirilen ahşap hatıllar duvarlara dinamik yüklere karşı da dayanım sağlamaktadır. Safranbolu evinin zemin üzerindeki katlar, sarı ve az miktarda karaçam ahşap iskelet taşıyıcı sistem ile taşıtılmaktadır. İskeletin kurulmasında ahşap geçme hiçbir şekilde kullanılmamaktadır. Bağlantılar dövme demir çiviler yardımıyla yapılmaktadır. Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde bulunan Safranbolu için bu çözümler yapıların deprem dayanımını artıran önemli özelliklerdir[25]. Genel özellikleri anlatırken basitleştirerek söylediğimiz “zemin katlar moloz taş duvarlarla…” tanımı önemli yanlış anlamalara neden olabilmektedir. Safranbolu evlerinde moloz taş duvarlar üst katlara kadar yükseltilmektedir. Çoğunlukla üzerlerine ocakların yerleştiği bu moloz taş duvarlar ve dolayısıyla devamındaki kâgir bacalar yapının -deprem başta- yanal yüklere karşı dayanımını artıran diğer çözümlerdir.
Ahşap iskeletin içi genellikle kerpiç ve ahşap doldurulmuştur. Sonraları ise “Çakatura” olarak isimlendirebileceğimiz uygulamayla, ahşap iskelet üzerine içten ve dıştan çakılan kalıp tahtaları arasına kireç harcıyla birlikte taş parçaları doldurulmaktadır.
yüzyılda ikinci katın yapılmaya başlamasıyla birlikte birinci katla ikinci katın plan şemalarının farklı olması nedeniyle, 3 + yıllık deneyim sonucunda kusursuzluğa ulaşan Safranbolu evinin strüktürü sorunlu hale gelmiştir. Yaygın olmamakla birlikte ikinci katlarda görülen bağdadi duvarlar, yapan ustaların öngörüsü sonucu yapının ölü yükünü hafifletmek üzere kullanılmıştır. Ancak ustalar strüktürel şemaları başka başka olan bu katların ölü yükünü sorunsuz bir şekilde toprağa aktaramamışlar, Safranbolu evlerinde yaygın olarak gördüğümüz çökmeler kaçınılmaz olmuştur. yüzyılda tadilat gören evlerde bu sorunun giderilmeye çalışıldığı örnekler çoktur.
Safranbolu evinin çatısı yüzyıla kadar “Pedavra” olarak isimlendirilen ahşap yarmalarla kaplıydı. Büyük bir mahalle yangınının ardından dönemin valisi ‘nin emriyle bölgede kiremit ocakları açılmış ve bugün Safranbolu’nun 5. cephesi olarak keyifle betimlediğimiz kiremit kaplı çatılar ortaya çıkmıştır.
Safranbolu evinin birinci kat tavanı oldukça alçaktır. Bu kat ahırın üzerinde olması nedeniyle de kolay ısınmakta ve kışları tercih edilmektedir. Gerçekte bu kat zemin katıyla birlikte 18 yüzyıl öncesi Safranbolu evinin özgün örneği gibidir. Bu katta genellikle “Aşevi” olarak isimlendirilen bir mutfak ve kuzey duvarına yapışık ve “Karanlık Oda” olarak isimlendirilen bir kiler bulunur. Aşevinin hemen önünde bulunan sofa büyük olasılıkla zaman içinde dışa kapatılan bir çardaktır ev halkının ve kadınların sosyalleşmesi işlevi yanında imeceyle yufka açmak, meyve kurutmak gibi amaçlarla mutfağın bir uzantısı gibi de işlev görür.
Eğer varsa yüzyılda ortaya çıkan ikinci katlarda bir orta sofa çevresinde yerleşmiş 4 kadar oda ve bazı örneklerde sandık odaları (ara oda) bulunmaktadır. Bu katların tavanları daha yüksektir. Orta sofanın dışa açılımı belli sayıda eyvan ya da şahnişinlerle sağlanır. Yine bu katta da başlangıçta dışarıya açık olan sofa zaman içinde pencerelerle kapatılmıştır. Çoğu kaynakta yazılanın aksine Safranbolu ailesi kalabalık değildir. Doğum kontrolü yaptıkları söylenegelen Safranbolu ailesi, 3 nesilden 5 ile 6 kişiden oluşur. Bu yanılgının nedeni ikinci katların yapılmasıyla ortaya çıkan çok sayıda odayı işlevlendirmek amacıyla mekândan hareketle aile boyu belirlemek çabasıdır. Safranbolu’nun yerlisi aileler yalnızca has tarlaların değil bugün Kardemir’in bulunduğu alandaki çeltik tarlalarının da sahipleriydi. Tarih boyunca çevre köylerde yerleşik yörükanı (önceleri tımarlı sipahi) yarıcı olarak kullandıkları için kalabalık aile bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmamıştır. Bu nedenle zaten yazları Bağlar evlerine göçen ve kışın alt katı kullandıkları bilinen küçük ailelerin 10–15 mekândan oluşan evleri nasıl kullandıkları, araştırılmaya değer. Restorasyonunu gerçekleştirdiğim evlerin eski sahipleriyle görüşmelerimde bazı odaların hemen hiç kullanılmadığını, bazı odaların ise meyve ve pirinç depolamak gibi asıl işlevi dışında kullanıldıklarını öğrenince şaşkınlığa uğradığımı belirtmeliyim. Aynı bağlamda ikinci katlarda bulunan aşevlerinin ne amaçla yapıldığını Safranbolulular da açıklayamamaktadırlar. yüzyılda bir yandan ikinci katlar yapılırken bir yandan da Safranbolu evlerinin yarı açık mekânları kapatılmış ve bazıları odaya çevrilmiştir.
Safranbolu evini benzersiz yapan en önemli mekânsal çözümleme kuşkusuz “Havuzlu Divanhane”lerdir. Dünyada bir örneğinin bulunmadığını düşündüğüm bu mekânlar, Safranbolulunun incelmiş yaşam zevkinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Safranbolulu, yüzyıl başında büyük bahçeli evlerinde çoğu Bağlar’da bulunan geniş ve derin havuzlar çevresinde, sedirleriyle, mutfakçığı ve kahve ocaklarıyla ya evinin içinde görkemli havuzlu divanhaneler ya da bahçelerinde havuzlu köşkler yaratmıştır.
Safranbolu odaları bir çekirdek ailenin barınmasına uygun olarak, taşınıp ortaya kurulan yer sofrası, bebeklerin tutunarak yürümeyi öğrendikleri ve odayı ışıklı duvarları boyunca geçen sedirleri, gece olunca yüklükten çıkarılarak yere serilen yataklar, yüklük açılınca ortaya çıkıveren gusülhanesi ile 24 saatlik döngüye tam bir işlevsellikle katılmaktadır. Odaların tümünde ocak bulunmaktadır. Osmanlı evlerinde ocak ve baca ne yazık ki gelişmemiştir. Bacalar ocağın üzerine konumlanan düz birer kanaldan ibarettir. Bu nedenle de mekânı ısıtmaktan çok ısınan havanın dışarıya kaçmasına neden olmaktadır. Dolapların bulunduğu yüzeylerde kalın duvar işlevi de üslenmeleri, kerpiç duvarlar yanında tabanı ve tavanı “Bulgurlama” olarak isimlendirilen toprak dolgulu odalar iyi ısı işlevi sağlamakla birlikte, yine de en iyi ısı yalıtımının kalın elbiseler olduğunu düşünmek gerekir. Odalarda yüzyılda kapı girişlerinde, duvarlarda ve bir çelişki gibi görülse de ocak önlerinde ısı yalıtımı için perdelerin kullanıldığını biliyoruz.
Buna karşın Safranbolu evi doğal havalandırmadan akıllı bir şekilde yararlanmaktadır. Odaların çevresi hava akımı için açık olduğu gibi, “Soğuk Çatı” yaparak çatıyı bir radyasyon kalkanı gibi kullanmaktadır. Yapıların zemininde ve içinde bulunan kalın taş duvarlar gece ve gündüz sıcaklık farkı çok olan Safranbolu’da sıcaklık dengeleyici işlev görürler.
Safranbolu evini yüzyıla kadar, camın kullanılmadığı pencere düzenli evler olarak gözümüzde canlandırmalıyız. Mektepçiler Evi ve Kırımlılar Evi belki bilemediğim bir kaç örnek dışında Safranbolu evlerinde revzenli ikinci sıra pencereler bulunmamaktadır. Bu durumda kışın kara-kapakların sürekli kapalı tutulduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir. Gerçekleştirdiğim restorasyonlar sırasında bulduğumuz, levha cam takmak için lamba ya da kanal açılmamış pencere çerçevesi, Safranbolu evlerinde görüntü sağlamayan ancak ışık almaya yarayan nişasta çirişli tülbendin kullanılmakta olduğunun kanıtıdır. Gerçekten de bu çözümün köylerde ’lara kadar uygulanmakta olduğunu biliyorum.
Safranbolu odasının boyutlarının ahşap taşıyıcılarla, işlevlerin getirdiği ister ve kısıtlamaların optimizasyonu sonunda oluştuğunu düşünüyorum. Restorasyonunu gerçekleştirdiğim evlerde hemen tüm yapı elemanlarında mimari zira (0 m) ve alt birimleri olan parmak, hat ve noktanın dikkatlice kullanılmış olduğunu gördüm. Bu nedenle İstanbul’da kadı içtihatlarıyla (Altınay –, –) zorunlu kılınan yapı malzemesi boyutlarına Safranbolu’da da uyulduğunu görmekteyiz. Oda geometrisini zaman içinde şekillendiren ve değiştiren iki önemli öğe ise sedirler ve pencereler olmuştur. Kanımca ahşap yapı elemanlarının standart ölçüleri, onlarla uyumlu kerpiç boyutları ve yurtdışından gelen pencere camlarının 8” x 12” (25 x 38 cm) boyutları bugün hayranlıkla izlediğimiz pencere geometrisi ve oda cephelerine yerleştirilen 3 pencere örüntüsünün kaynağıdır. Zaman içinde yer şiltesinden sandalye boyutlarına evrinen sedirler ve onlara bağlı olarak yükselen pencere silmelerinin yükseklikleri diğer bir değişimdir.
Restorasyonunu gerçekleştirdiğim evlerde genellikle yaklaşık 60’ar yıllık periyotlarla önemli tadilatlar yapıldığını görmekteyim. İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi, Dentrokronoloji Laboratuarı[26] ile birlikte yaptığımız ahşap yaşı belirleme çalışmaları bunu kanıtlamaktadır. Buna bağlı olarak yüzyıl son çeyreğinde yapılan evlerde –yangın sonrası yenilemeler nedeniyle de- ilk değişimin yüzyıl ortasının klasik Osmanlı evine ulaşılmış bulunduğunu, sonraki evre olan yüzyılın başında ise dolapların söküldüğü, 45 derece açılı kapıların düzeltildiği, kapı ve duvar perdeleri kullanımının bırakıldığı modern evler bulmaktayız. Bu evlere soba ve elektriğin girdiği kesindir. Büyük olasılıkla masa ve sandalye başta mobilya ve karyolanın girmesi nedeniyle daha geniş alan ihtiyacı doğmuş bu sorun bazı dolapların sökülmesiyle çözülmüştür. Yine bu dönemde varlıklı kesim ana-baba odası başta pencerelerini giyotin pencereye dönüştürmüş, kara kapakları ise sökmüştür. Evlerin sıvalı alanları da artmıştır. Bu noktaya kadar önceki dönem olarak değer verdiğimiz değişim, yerini artık bozulmaya bırakacaktır. Safranbolu evinin önemli bir anısı ise Cumhuriyet’le birlikte kadınları kafes arkasından çıkarmak ülküsüyle hükümet kararnamesi ile tüm glistenlerin söktürülmesidir. Safranbolu eşrafıyla gerçekleştirdiğim sözlü tarih çalışmaları sırasında, glistenleri sökmek zorundan kaldığında bazı kişilerin, gazeteden kestikleri şeritleri aynı düzende camlara yapıştırmış olduklarını öğrendim. Harf devriminden hemen sonra ise yine bir hükümet kararnamesi ile evlerin cephelerinde bulunan rozetlerdeki tüm eski yazılar kireçle örtülmüştür. Restorasyon sırasında zorlandığım boya sökme işleminin nedeni ’te Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın ziyareti öncesinde evlerini güzelleştirmeleri amacıyla halka yağlıboya dağıtılmış olmasıdır.
[2] (Umar, ) Dadybra adının yerel bir pagan tanrı olan Dada’dan hareketle Dada-ura: Ulu-Dada olduğunu yazmaktadır. Taraklı adı ise buraya yerleştirilen Taraklı Türkmen Boyu’ndan gelmektedir. –borlu, -borglu eki için bakınız (Yazıcıoğlu & Al , 33–38). Dadybra – Zalifre geçişinin asıl nedeninin ise Arap alfabesinde “dz” gibi okunan ض (dad) harfi olduğunu düşünüyorum. Sorun telaffuzdan çok transkripsiyondan kaynaklanmaktadır. “Safranbolu” adı çok yenidir ve yüzyılda ortaya çıkmıştır.
[3] Adı ilk kez Ch. Texier’ın “Küçük Asya”sında – yılları arasında Bizans imparatoru olan Herakleyos dönemine ait bir haritada yer almaktadır. Önemli yanılgılardan biri Safranbolu’nun geçmişte Theodoropolis olarak adlandırılmış olduğu savıdır. Bu yanılmaların nedeni yakın zamana kadar Dadybra’nın Safranbolu olduğunun bilinmemesi ve sürekli olarak kaynaklarda adı geçen ve bazıları hala bulunamamış olan yerleşmelerin Safranbolu olduğu konusundaki savlardır.
[4] Diğerleri: Gangra (Çankırı) , Sora (Zora Akören?), Ionopolis (İnebolu), Amastris (Amasra) ve Pompeiopolis (Taşköprü)
[5]Erhan Acar (ODTÜ) ve Dr. Deniz Baykan (Bilkent Üniversitesi) ve öğrencileriyle birlikte
[6] Yazıcıoğlu, (Yazıcıoğlu, 56–57) asıl yerleşik nüfusun Kıranköy ve Yazıköy’de bulunduğunu yazarak, Dadybra’yı benim tanımladığım kapsama getirmektedir. Bu yerleşmelere bir de Bulak’ı eklemek gerekir.
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası